Çoook sevdiğim bir filmin harika müziği :)
Devamını oku »
19 Kasım 2013 Salı
11 Kasım 2013 Pazartesi
Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kutlu & Mutlu Olsun :)
Daha önce bahsettim mi bilmiyorum, küçükken çok fazla çocuk kitabım olmadı. Çoook küçükken gözümde bir rahatsızlık olmuştu, o zaman annem çay pansumanını rahat yapabilmek için bana evdeki yaşıma uygun tek kitap olan içinde minik bir ayının geçtiği kitabı okuyordu. Kitap o kadar hoşuma gidiyordu ki gözüm hiç iyileşmesin istemiştim, hatırlıyorum. Bir de pansuman bitip de uykum gelince kitaba sarılarak uyurdum, kitap da buruş buruş olmuştu. Sonra o kitabı bir daha görmedim, ne oldu bilmiyorum.
Okumaya başladığımda da (okula erken başlayan çocuk kaderi) 5,5 yaşımda keşke oyunlara devam etseydik dediğim dönemde matematiğin yanı sıra Türkçe ile yani okuma-yazma ile tanıştım. Her şeyi okumaya çok hevesliydim.Eve gelen günlük gazetenin siyah beyaz satırları fazla ilgimi çekmiyor, renkli bir şeyler arıyordum ki... Evde gizli bir köşede (muhtemelen bayağı ortadaydı ama bana çok gizli bir köşe gibi geliyordu) Jules Verne'in çizgi roman şeklinde koocaman siyah kapaklı bir kitabına rastlamıştım. İçerisinde 3 adet hikayesi vardı ancak benim aklımda en çok 80 günde devrialem kalmış, en çok onu okuyordum demek ki :) O balon havalandıkça sanki benim içimde bir yerler havalanıyordu. Biri o kitabı okurkenki fotoğrafımı çekse gözlerimin kooocamanlığından korkabilirdi -belki- Bir de unutamayacağım Heidi var. Beyaz ekmek ne demek, neden bu kadar kıymetli, kırlarda gezip oynadığı için Heidi ne kadar şanslı olduğunu biliyor mu,bir bardak süt ile karnı nasıl doyuyor (bendeki oburluğa bak), ne güzel arkadaşları var, bu kız ne güzel hep gülümsüyor gibi düşüncelerim olduğunu hatırlıyorum.
O dönemde ne yazık ki başka da çocuk kitabım olmadı. Okulda zorla okutulan Ayşegüllerden nefret ettiğim için - ki ben böylesine yapay bir karakteri hiç ama hiç sevmemiştim- öğretmenin verdiği kitapları sadece okuyordum ama hiç işime işleyen olmamıştı. Sonra bir gün Cuma günleri dersin son 1 saatini "Çocuk Kalbi" okumaya ayıracağını söylemişti. O kadar merakla bekliyordum ki her hafta o saatin gelmesini ve ilk defa olarak zilin çalmasına üzüldüğümü hatırlıyorum. (tamam aralarda gözümden yaş da geliyordu) Ama kitap bir şekilde bitmedi,neden bilmiyorum.
Ve ben büyüdüm..
Büyüdüm...
O ara hep büyüdüm :) Ve sadece yetişkin kitapları okumaya başladım. Çocuk kitapları okursam yine çok mu ağlardım yoksa ben çok mu büyümüştüm,o aralar da kayıp.
Derken bir şey oldu (keşke o olan şeyin ne olduğunu da hatırlasam) kendimi Dostta çocuk kitaplarına bakarken bulmaya başladım. Hani nasılsa oraya girdiğim zaman 2,3 saat geçiriyordum,o ara yolum da düşmüş olabilir ya da minik minderlerine vurulmuş olabilirim.
Ve ben yeniden çocuk kitapları okumaya başladım. Eskiden çok okumuşluğum yoktu yani bu türe neredeyse hiç hakim değildim ama bir yerden başladım. Yani yaklaşık olarak 10 yıldır başladığım bu serüven son 5 yıldır güzel bir tutkuya dönüştü.
Bu kadar şeyi neden anlattım?
Özel ve güzel günleri akılda tutmayı pek beceremem ama Günışığı Kitaplığı sabah bir mail göndermiş:
Benim de aklıma geldi.
Sahi, ben çocuk kitaplarını neden okuyordum diye.
Neden kısmı şimdilik kalsa da "nasıl başladığım"la ilgili bir şeyler yazmış oldum.
Keşke sevdiğim tüm karakterleri buraya tek tek yazabilsem ve bana kazandırdıkları için onlara tek tek teşekkür edebilsem..Ama malum bir hafıza sorunu var :)
Tüm çocukların, çocuk kitabı okumaktan inanılmaz keyif alan herkesin Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kutlu & Mutlu Olsun :)
*Çocuk Kalbi kitabı hala kitaplığımda yok, okuyanınız/hatırlayanınız varsa söylesin, hala çok mu hüzünlü?
Devamını oku »
Okumaya başladığımda da (okula erken başlayan çocuk kaderi) 5,5 yaşımda keşke oyunlara devam etseydik dediğim dönemde matematiğin yanı sıra Türkçe ile yani okuma-yazma ile tanıştım. Her şeyi okumaya çok hevesliydim.Eve gelen günlük gazetenin siyah beyaz satırları fazla ilgimi çekmiyor, renkli bir şeyler arıyordum ki... Evde gizli bir köşede (muhtemelen bayağı ortadaydı ama bana çok gizli bir köşe gibi geliyordu) Jules Verne'in çizgi roman şeklinde koocaman siyah kapaklı bir kitabına rastlamıştım. İçerisinde 3 adet hikayesi vardı ancak benim aklımda en çok 80 günde devrialem kalmış, en çok onu okuyordum demek ki :) O balon havalandıkça sanki benim içimde bir yerler havalanıyordu. Biri o kitabı okurkenki fotoğrafımı çekse gözlerimin kooocamanlığından korkabilirdi -belki- Bir de unutamayacağım Heidi var. Beyaz ekmek ne demek, neden bu kadar kıymetli, kırlarda gezip oynadığı için Heidi ne kadar şanslı olduğunu biliyor mu,bir bardak süt ile karnı nasıl doyuyor (bendeki oburluğa bak), ne güzel arkadaşları var, bu kız ne güzel hep gülümsüyor gibi düşüncelerim olduğunu hatırlıyorum.
O dönemde ne yazık ki başka da çocuk kitabım olmadı. Okulda zorla okutulan Ayşegüllerden nefret ettiğim için - ki ben böylesine yapay bir karakteri hiç ama hiç sevmemiştim- öğretmenin verdiği kitapları sadece okuyordum ama hiç işime işleyen olmamıştı. Sonra bir gün Cuma günleri dersin son 1 saatini "Çocuk Kalbi" okumaya ayıracağını söylemişti. O kadar merakla bekliyordum ki her hafta o saatin gelmesini ve ilk defa olarak zilin çalmasına üzüldüğümü hatırlıyorum. (tamam aralarda gözümden yaş da geliyordu) Ama kitap bir şekilde bitmedi,neden bilmiyorum.
Ve ben büyüdüm..
Büyüdüm...
O ara hep büyüdüm :) Ve sadece yetişkin kitapları okumaya başladım. Çocuk kitapları okursam yine çok mu ağlardım yoksa ben çok mu büyümüştüm,o aralar da kayıp.
Derken bir şey oldu (keşke o olan şeyin ne olduğunu da hatırlasam) kendimi Dostta çocuk kitaplarına bakarken bulmaya başladım. Hani nasılsa oraya girdiğim zaman 2,3 saat geçiriyordum,o ara yolum da düşmüş olabilir ya da minik minderlerine vurulmuş olabilirim.
Ve ben yeniden çocuk kitapları okumaya başladım. Eskiden çok okumuşluğum yoktu yani bu türe neredeyse hiç hakim değildim ama bir yerden başladım. Yani yaklaşık olarak 10 yıldır başladığım bu serüven son 5 yıldır güzel bir tutkuya dönüştü.
Bu kadar şeyi neden anlattım?
Özel ve güzel günleri akılda tutmayı pek beceremem ama Günışığı Kitaplığı sabah bir mail göndermiş:
Benim de aklıma geldi.
Sahi, ben çocuk kitaplarını neden okuyordum diye.
Neden kısmı şimdilik kalsa da "nasıl başladığım"la ilgili bir şeyler yazmış oldum.
Keşke sevdiğim tüm karakterleri buraya tek tek yazabilsem ve bana kazandırdıkları için onlara tek tek teşekkür edebilsem..Ama malum bir hafıza sorunu var :)
![]() |
Araya Roald Dahl karakteri sıkıştırmış olabilirim :) |
*Çocuk Kalbi kitabı hala kitaplığımda yok, okuyanınız/hatırlayanınız varsa söylesin, hala çok mu hüzünlü?
8 Kasım 2013 Cuma
1 Kitap 1 Mektup'ta Bu Kez Soruları Lokum Sordu, BDK Banu ve Kedimiyo Yanıtladı :)
Bir Dolap Kitap ile nasıl tanıştığımızı ve neden konuşamadığımızı oldukça detaylı bir şekilde yazmıştık. BDK Banu'su geçtiğimiz aylarda Hayykitap'tan çıkan pek sevimli bir kitap doğurdu yani yazdı :)
İçinde kediler, Moli ile Olaf ve bizim için evin 2. kedisi olan Kedimiyo var. Hal böyle olunca Banu'ya soruları bu kez Lokum sormak istedi (çok sıkıştırma dediysek de dinletemedik :) :
Sevgili Banu,
İçinde kediler, Moli ile Olaf ve bizim için evin 2. kedisi olan Kedimiyo var. Hal böyle olunca Banu'ya soruları bu kez Lokum sormak istedi (çok sıkıştırma dediysek de dinletemedik :) :
![]() |
Lokum ciddiyetle kitabı inceliyor :) |
Sana kocaman merhaba :) Bizimle ilgili bir kitap yazmışsın,
geçen gün okudum. Hatta bu kız ne kadar çok şey biliyormuş diye de düşünmedim
değil. Bunu düşünürken bıyıklarım bile titredi :) Böyle bir kitabı yazmak nereden aklına geldi? Yoksa sen,
yolda karşılaşınca durup bizi sevmeden geçmeyenlerden misin?
Kitabın kahramanı olan sevimli çocuklar Moli ile
Olaf uzun zamandır hayatımdalar. Hatta Bir Dolap Kitap'tan önce bile varlardı.
Zaman içinde zihnimin içinde büyüyüp geliştiler. Onların nasıl çocuklar
olduklarını, neyi merak edip, nelerle ilgilendiklerini düşünüp duruyordum.
Onların merak ettiklerini fasiküller halinde bir araya getireyim dedim. Sonra
bir gün Kedimiyo diye bir karakter ortaya çıktı. Moli ve Olaf'ı Kedimiyo ile
tanıştırınca ilk kitabın konusu da belli oldu: Kediler.
Bizimle ilgili bu kadar bilgiye nereden eriştin? İtiraf et,
yoksa oturup bizi mi izledin?
Evet, sizi çok izlerim. Çocukluğumdan beri pek çok
kedi dostum oldu. Bunların bir kısmıyla aynı evi paylaştım. Sokakta kedilerle
karşılaşınca selamlaşmadan geçmem. Siz kedileri seviyorum; sizi gözlemeyi de
öyle.
Evde Kedimiyo’dan başka arkadaşım var mı? Yeri gelmişken
sorayım, Kedimiyo bize gelip kalabilir mi?
Ne yazık ki sadece kağıt üzerindeki Kedimiyo ile
arkadaşım şu sıralar. Evde kedimiz yok. Çünkü benim geçmişte kısmen tedavi
edilen kedi alerjim yine hortladı. Eşim Yıldıray'ın durumu daha feci. Bir de
bahçeli bir evimiz olmadığı için evde hayvan beslemeyi doğru bulmuyoruz.
Onların özgürlüğünü ksıtılıyormuşuz gibi geliyor. Hem kedi yerine artık bir
bebeğimiz var. Şimdilik o bütün vaktimi alıyor zaten.
Düştüğümde kaç ayağımın üzerinde olduğunu hiç saymamıştım.
Ama kitabını okuyunca öğrendim. Bu kitabının birçok arkadaşıma kendilerini
tanımaları için de başvuru kitabı olacağını düşünüyorum. Peki ya siz insanlar,
siz düşünce kaç ayağınızın üzerine düşüyorsunuz?
Şansılıysak iki ayağımızın üzerine düşmeyi
başarabiliyoruz. Şanslı değilsek ayak, kol, kafa, sırt... Farklı yerlerimizin
üstüne düşüp kendimizi sakatlayabiliriz. Biz, sirkte çalışmadığımız sürece,
asla siz kediler kadar atletik olamayacağız.
Süt ile ilgili yazdıkların hiç hoşuma gitmedi. Ben de sütü
çok seviyorum ama kimse bana –zararlı olabilir diye- süt vermiyor. Neyse ki
yoğurdu daha çok seviyorum. Ve ondan arada da olsa yiyebiliyorum. Yoğurdu su
ile karıştırmadan yememde bir sakınca var mı? Varsa da kulağıma fısıldasan
yeter. Yer yemez üzerine bir güzel su içerim ben :)
Aman Lokumcum süt içme sakın. Biz insanların
yavrularına da bol süt içirirler, ama ben bunu da doğru bulmuyorum. Süt, onu
üreten hayvanın yavrusu için yararlıdır, başkası için değil. Ama yoğurdu
afiyetle yiyebilirsin sanırım. Bu konuyu bir araştırayım.
![]() |
Kaynak: burada |
Hi hi hi. Yaşayamazlar. Gerçi yaşayanları var.
(Mesela biz.) Ama süpürgeyi az kullandığımız için evimiz pis (!). Saçımızı
kurutmadığımız için de zaman zaman sinüzit oluyoruz. Tozlu bir evde
yaşamaktansa, birazcık şu gürültüye katlanabilirsin bence.
Bu arada sen kulak tıpası takmayı düşünmez misin? (Hiç düşünür müyüm kıhkıhkıh :)
Benim bıyıklarım çok kaşınıyor. Her türlü bilgisayar
kenarında kitap köşesinde ve kapıların çıkıntılarında bıyıklarımı kaşıyorum.
Bildiğin başka “bıyık kaşıyıcı” var mı?
Zımpara kağıdını bir dene. Ama daha iyi bir yöntem
biliyorum. Sahibinin seni seven elleri.
Bir de ben bazen evde çok sıkılıyorum. Kendimi uzaklara
atmak istiyorum. Kitabında gördüm. Ben de “gemi kedisi” olmak istiyorum. Bunun
için ne yapmam lazım?
Öncelikle bir liman bulmalısın. Limana gelen
gemilerden birini gözüne kestir. Yük gemilerinde işler daha zor olabilir. Ama
bir yolcu gemisini seçersen, seni sevecek birilerini mutlaka bulacağına eminim.
Kimselere görünmeden gemiye girmeyi başarırsan, gemi limandan ayrılana kadar
kuytu bir köşede saklanırsın. Sonra da ver elini uzak diyarlar!
Moli ve Olaf, Kedimiyo ile birlikte merak etmeye devam
edecekler mi? Ben de çok meraklıyımdır. Bir sonraki gezinizde limonata içerken
ben de size eşlik edebilir miyim :)
Tabii ki edecekler. Onların merakı hiç bitmez.
Tıpkı siz kediler gibi her yere burunlarını sokabiliyorlar. Şaka bir yana, Moli
ve Olaf'ın soruları devam ediyor. Yakında ağaçlarla ilgili sorularına yanıt
arayacaklar. Limonata demişken, kediler ekşi sever mi? (Ekşi miiii??? Sarı limon ekşisinden bahsediyorsan,lütfen o benden uzak olsun :)
Seni çok sevdim ben. Benim sorularıma cevap verdiğin için de
teşekkür ederim.
Seni, Yıldıray’ı, Tayga’yı koooocaman yalarım, tatlıca
patilerim.
Ben de senin kulaklarının arkasını, göbeğini
kaşırım sevgili Lokum. İyi mırlamalar...***
Valla ne desem bilemedim. Lokum hemen kaynaşmış Banuyla halbuki yabancılara karşı çok mesafelidir (aa aynı ben :) Bu işte Banu'nun ve Kedimiyo'nun parmağı/patisi olabilir elbette :)
"Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabıyla ilgili BDK'nın radyo programını dinlemek veya İyi kitap'ta yer alan yazıyı da okumak isteyebilirsiniz tabii :)
29 Kasım 2013 tarihine kadar "Kedilerle ilgili en çok merak ettiğiniz şey nedir?" sorusunu yanıtlayarak bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz. (Mektubu Lokum yazabilir :)
Lokum'un keşfettiği yerlerden dört ayağı üstüne düşme maceralarını da anlatmak isterdik ama o başka yazının konusu olsun. "Lokum halleri"ni merak ederseniz burayı okuyabilir, birbirinden şahane Moli ile Olaf, Dedikodulu Evler ve Kedimiyo çizimlerini almak isterseniz Banu'nun Bobin Dükkanını ziyaret edebilirsiniz. (Kedimiyoları lütfen bitirmeyin, bize de saklayın :)
HERKESE BOL PATİLİ, MUSMUTLU GÜNLER :)
7 Kasım 2013 Perşembe
Günün Şarkısı: Barcelona / Giulia y Los Tellarini
Kaç zaman oldu "günün şarkısı"nı dinlemeyeli :)
Bu ara severek dinlediğim 1 şarkı olsun o zaman;
Devamını oku »
Bu ara severek dinlediğim 1 şarkı olsun o zaman;
HERKESE MUTLU GÜNLER :)
6 Kasım 2013 Çarşamba
Anne Yemeği Neden Daha Lezzetli Oluyor :)
Kim ne derse desin "anne yemeği" daha lezzetli oluyor.
İçerisinde alıştığımız lezzetler olduğu için midir bilmiyorum.
Annemin yanında çırak olarak da bulunsam telefonda tarifi bir kere daha detaylıca anlattırsam kullandığı malzemeleri aynı marka da alsam yok, olmuyor.
Annelerin kesinlikle gizli bir tarifi var bize söylemedikleri. Onları hep özleyelim yemeklerinin tadını evden ayrıldıktan sonra daha çok mu bilelim diye yapıyorlar belki de bunu :) Ya da sadece herkesin elinin tadı başka mı?
Benim annemle yemek yaparken en büyük farkın özenmemek ve ona kalırsa soğan (bazen de sarmısak). Ben pratik yemekler seviyorum ve işimi çabucak bitirmeye çalışıyorum. Bazen elimi kesiyorum bazen patatesin yarısı kabuğunda kalıyor o ayrı :)
"Anne eli değişmiş gibi" lafı boşa söylenmiş gibi durmuyor, siz ne dersiniz? Anne yemeği neden daha lezzetli oluyor :)
Devamını oku »
İçerisinde alıştığımız lezzetler olduğu için midir bilmiyorum.
Annemin yanında çırak olarak da bulunsam telefonda tarifi bir kere daha detaylıca anlattırsam kullandığı malzemeleri aynı marka da alsam yok, olmuyor.
Annelerin kesinlikle gizli bir tarifi var bize söylemedikleri. Onları hep özleyelim yemeklerinin tadını evden ayrıldıktan sonra daha çok mu bilelim diye yapıyorlar belki de bunu :) Ya da sadece herkesin elinin tadı başka mı?
Benim annemle yemek yaparken en büyük farkın özenmemek ve ona kalırsa soğan (bazen de sarmısak). Ben pratik yemekler seviyorum ve işimi çabucak bitirmeye çalışıyorum. Bazen elimi kesiyorum bazen patatesin yarısı kabuğunda kalıyor o ayrı :)
![]() |
Kaynak: burada |
5 Kasım 2013 Salı
Lokum'un Arkadaşı Şirin :)
Evde kedi ile birlikte yaşamanın bir dolu güzel tarafı var. Aklıma gelen tek kötü şey bir yere gittiğinizde bu sevimli arkadaşınızı nereye bırakacağınızı bilememeniz oluyor.Bunun kötü olması,onun sorumluluğunun da elbette sizde olması.Öylece evde bırakıp gidemiyorsunuz. Neyse ki biz ev hayatını seven bir çiftiz ama arada şehir dışı ziyaretlerimiz de oluyor. Bir seferinde Lokum'u evde tek başına bırakmıştık,gün aşırı eve arkadaşlarımız, kuzen, kardeş kim müsaitse geldi baktı sevdi ama gittiler neticede :( Ve eve geldiğimizde Lokum'u çok perişan bulmuştuk. Kediler yalnızlığı sever ama bir yere kadar. Tüylerini temizlememiş tam tersine sinirinden kabartmıştı. O durumu 15-20 gün sürdü. Ne kadar üzüldüğümüzü anlatamam. İnsanın içi sızlıyor. Başka bir şehir dışı ziyaretinde bir dolu kedinin kendilerine ait kutulu odacıklarının olduğu bir yere bıraktık. Arada dışarı çıkartacaklarını söylemişlerdi ama geldiğimizde bizim kuzu inanılmaz içine kapanmıştı, mutsuzdu. Bu duruma yine çok üzüldük. Ben her seferinde bırakırken 3 posta ağlıyorsam aldığımızda 5 posta ağladım.
Ta ki...
Lokum için en uygun tatil yerini bulana kadar. Bu sefer süre de kısaydı,1 hafta. Meğer aradığımız yer kendi veterineriymiş, burnumuzun dibi yani :) Ben bu ayrılığı kaldıramayacağım diye gitmedim, evden ağlamaya devam ettim.. Arada arıyorduk "iyi mi" diye,veteriner de arkadaşıyla gayet iyi anlaştığını söyleyince de elbette "ya dönünce evi beğenmezse" telaşına kapıldım ben.(Yok, insana yaranmak mümkün değil :)
Veterinerin kendi kedisi olan Şirin ile ilk karşılaşmaları şöyle olmuş:
1 haftanın sonunda Lokum'u gayet keyifli, mutlu bulduk. Resmen tatil yapmış, gezmiş, dolaşmış, yeni insanlarla tanışmış. Arkadaşıyla çabuk kaynaşmışlar ve veteriner ikisini genelde başbaşa bırakmış. Bizimkinin çok geveze olduğunu söylediğinde de şaşırmıştık ama eve geldiğinde anlattıklarına inanamadık. Yok yani Lokum bildiğin konuşmaya başlamış :) Acaba biz onunla çok konuştuğumuz için mi garibim "bari ben susayım" demiş, bilmiyorum. Şimdi maşallah susturabilene aşk olsun. Rahatsızlık vermiyor bu durum hatta öyle mır mır'ları var ki arada küfür mü ediyor onu bile çözdük :)
Sağolasın Şirin kardeş diyecektik ki; dün akşam hayırdır rüyamda Şirin'i gördüm. Bizim eve geliyormuş, artık bizim evde kalacakmış... Bu fikre aslında soğuk değiliz ama eve şimdilik 1 geveze kedi yeter mi ne :P
* Lokum'un "Kedimiyo" arkadaşı ile ilgili pek güzel haberler için de az kaldı,sürprizi kaçırmayın :)
Devamını oku »
Ta ki...
Lokum için en uygun tatil yerini bulana kadar. Bu sefer süre de kısaydı,1 hafta. Meğer aradığımız yer kendi veterineriymiş, burnumuzun dibi yani :) Ben bu ayrılığı kaldıramayacağım diye gitmedim, evden ağlamaya devam ettim.. Arada arıyorduk "iyi mi" diye,veteriner de arkadaşıyla gayet iyi anlaştığını söyleyince de elbette "ya dönünce evi beğenmezse" telaşına kapıldım ben.(Yok, insana yaranmak mümkün değil :)
Veterinerin kendi kedisi olan Şirin ile ilk karşılaşmaları şöyle olmuş:
Sağolasın Şirin kardeş diyecektik ki; dün akşam hayırdır rüyamda Şirin'i gördüm. Bizim eve geliyormuş, artık bizim evde kalacakmış... Bu fikre aslında soğuk değiliz ama eve şimdilik 1 geveze kedi yeter mi ne :P
* Lokum'un "Kedimiyo" arkadaşı ile ilgili pek güzel haberler için de az kaldı,sürprizi kaçırmayın :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)