Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




19 Haziran 2014 Perşembe

Mutlu Anne Eşittir Mutlu Bebek; Peki Ama Nasıl?

Mutluluğun formülü bebekler için oldukça basit. Anne mutluysa onlar da mutlu :) Ne kadar kolay görünüyor değil mi? Halbuki bence bunun tam tersi de anneler için geçerli. Bebişi mutluysa anne kişisi daha ne ister? (En azından bir süre)
Doğum yaptıktan sonra yani Elifle birbirimize kavuşup ben "balık" halime "sudan çıkmış balık"lığımı da ekleyince doğal olarak bir müddet loğusaydım. Ve herkes "süppper anne" iken ben dünyanın en acemi annesiydim.(bence hala öyleyim ama olsun). Okuduklarımı hatırlayamıyor, birileriyle konuşmaya ihtiyaç duyuyordum. Kafam allak bullaktı. Bir şey yapacağım zaman aklıma "anne"olmuş olmam geliyordu ve duraksıyordum.Ki bu da hiç normal değildi.(neyse ki farkındaydım)
Tracy ablanın kitabındaki "your time"bir türlü gelmiyor; ben ne yapacağımı bilmiyordum.
Ha tabii bir de şahane über ultra eğlenceli :) koliğimiz olduğunu da unutmadan yazayım.
Bu durumda mutluluğun formülünde ara ara eşitsizlikler, denge kayıpları oluyordu.
Şimdi ne değişti?
Çok şaşıracaksınız ama neredeyse hiçbir şey :))
Yani buraya kendi buluşum formüller yazacak değilim.
Sadece yanlış/eksik yaptığımı fark ettiklerimden, doğru yaptığımı görüp kendimi takdir ettiklerimden ortaya karışık bir şeyler yazayım istedim. Kendime de not olsun. Unutursam dönüp okurum.
Son günlerde bana farklı bir pencere kazandıran bir kitap okudum. Ne olduğunu, neler anlattığını ayrıca bir yazıda yazma niyetim var.(inşallah)
Cidden biraz daha rahatladım.
Bu yazacaklarım orada yer almıyor; sadece o kitabı okuyunca bende bu düşünceler oluştu.
Lafı da amma dolandırdım değil mi?
Mutlu Anne Kimdir?
Bence "mutlu anne" iç huzuru olan kişidir. O kadar. Açık ve net. İster iş hayatına dönsün isterse evde bebeğine bakmayı tercih etsin. Anne olunca insanda gerçekten bir garip suçluluk hali de oluşuyor. Sadece iş hayatı değil benim demek istediğim. Emzik verseniz "vermese miydim"; mama verseniz "vermese miydim"; uyku eğitimine geç kalsanız "eyvah geç kaldım"... Bunlar o kadar çok ki... Eminim tecrübeli anneler daha bir dolu şey sayıyorlardır.
Mutlu annenin formülü benim anladığım (2 ay 10 günlük bir deneyimden) adına içgüdü mü dersin ne dersen de; oku/araştır/sor ama sonuçta aklına yatanı yap ve bundan pişmanlık duyma.

Nasıl "Mutlu Anne" Olunur?
Şu cümleyi çokça kurduğumu hatırlıyorum: "Gözlerinin parıltısı kaçmış, saçları dağılmış, hayat enerjisini kaybetmiş, mutsuz bir anne olmak istemiyorum."
İyi aferin. Bu kadarını akıl etmişim de gerisi gelmemiş :) (Saçlarım hala dağınık olduğuna göre :)
Bebeği "melek/kitap" olanları ayrı bir yere koyup -gerçekten kıskanmadan, sevgiyle selamlayarak- hele ki gazlı, kolikli, heyecanlı, nazlı olan annelere birkaç tecrübeyle sabit tavsiye vermek istiyorum.
- İlk haftalarda "olala her şey yolunda" moduna girmeye bence gerek yok. Anneliği ilk kez yaşamış herkes bocalar; bu çok doğal. Uzatılmadığı müddetçe "Allahııım ben niye böyleyim, depresyonlara mı girdiiim" demenin kimseye faydası yok. Bocala, şaşır, ne yapacağını bileme. Bir kere de kontrol sende olmasın yani :) Nasılsa gerçekten 5-6 haftaya her şey rayına oturuyor.
- Her şeyi mükemmel yapmaya çalışma çünkü bu mümkün değil. Evim temiz, yemeklerim 4 çeşit, bebeğimin karnı tok sırtı pek ve ben kitap da okurum dizi de izlerim, tablosu ileriki yıllarda olabilir ama yeni doğum yapmış bir kadının en fazla "uykumu da alabildim(kesintisiz 3-4 saat yani, vaay be :), duşumu da yaptım hadi belki bir de 10 dak. yürüdüm geldim" deme lüksü oluyor. Kısacası her şeyin hemen rayına oturmasını beklemek biraz ütopik. Gerçekçi olalım...
- Yardım istemekten çekinme, bozulma. "Her şeyi ben yaparııım"larla ortaya dökülme. İlk haftalarda tüm sülaleyi eve toplamaya da gerek yok ama en azından birkaç kişi dönüşümlü olarak temizlik, yemek vb. işlere bakabilirse süper oluyor.
- Mümkünse telefonunu kapat. İletişim her zaman iyi bir şey değil-dir. İletişim fakültesi mezunuyum bu arada :)
- Şükret. O kadar basit :)
- "My time"in gelmesini bekleme. (O ne ki diyenlere kısaca; EASY rutini diye bir şey var Tracy Hogg'un anlattığı. Yemek, aktivite, uyku ve "your time"dan oluşuyor.)
Sen ona git :) Yani bebişe dönüp "kusura bakma canım şu an 'my time'dayım" deme lüksümüz olmadığına göre zaman zaman bebişli hayatın içine serpiştirilebilir aktiviteler bul. En güzeli bebek arabasını kullanarak yürüyüş yapmak. Ama ondan daha da güzeli bebişi slinge koyup çocuk parkına gitmek, oh mis temiz hava almak.Geçen gün yaptım da oradan biliyorum. Ama sling de ayrı bir yazının konusu.
Elimde cep telefonu olduğu zamanlar ben de kendime kızıyorum ama sonra bakıyorum ki boş boş sosyal medyada gezinmek bile insanın kafasını rahatlatıyor.
Nazar değmesin inş. ama son zamanlarda da en çok kitap okuyorum. Nasıl mı?
Elif'i uyutuyorum; o yatağında 3 saat uyurken kahvem eşliğinde ayağımı uzatarak zannediyorsunuz değil mi? Kuzum çok şakacısınız :) Elif gündüzleri uyumayı pek sevmiyor hele ki yatağında... Biz de slingi keşfettik. (Slingi ayrıca anlatmam şart oldu.) Ona koyunca hafif sallanarak yürümek faydalı oluyor ve uyuyor ama çoğu zaman oturduğumu anlıyor ve ben ayakta sallanarak yürüyorum. E bu sürede de boş mu kalayım? Alıyorum elime bir kitap. Normalde midem bulanırdı belki böyle okuduğum için ama alıştım herhalde. Ayaktayken düz duramıyorum artık. İlla sallanacam :)
Kısaca elimizdeki imkanlara göre "my time"ı biz yaratmalıyız.
- Bir diğer "my time" aktivitesi olarak eve gelen koca kişisine "bebeğin onu ne kadar özlediğini" söylemek :) Çok şükür bizde buna gerek kalmıyor; karabalık zaten daha balkon penceresinden içeri atlayacak gibi koşarak geliyor :)
- Bir amaç edinmek. Sadece "Elif bakımı"na odaklanırsak; bu durum rutine bindiğinde ve bir şeyler üret(e)mediğimizde bir garip suçluluk duygusuyla beraber ("daha ne olsun bebeğime bakıyorum" diyoruz çünkü) "e ben niye okudum ki"lere kadar gidebilen saçma bir ruh hali oluşuyor. Yani evde bebişimizle mutlu mesut oynarken de hayatımızın bir amacı olabilir. Böyle olmazsa ilerde "e ben senin için saçımı süpürge etmiştim; senin bana ettiğine bak" diyen bir anneye dönüşebiliriz.Bu da fena elbette ki.
- Blog yazmak :) Hala blogu olmayanlara son çağrı :)
- An'ı yaşa. Ya da yaşamaya çalış. Önemli olan farkındalık.
- Kuaföre git. Ben yapamıyorum bari sen yap. Vakitsizlikten değil cidden ben kuaför sevmiyorum. Pedikürde ayağım gıdıklanıyor manikürde içim sıkılıyor-ki hiç oje sürmem- , saçımı bir dolu beyazıma rağmen boyatmam(üniversitedeyken boyattığım morlara kırmızılara sayın), senede 1 defa saç kesimi-onda da fön asla istemem, sıcak basıyor :) Mağara kadını gibi bir şeymişim ya; yazınca ortaya çıktı :) Ama benim gördüğüm, kadınlar cidden kuaföre gitmeyi seviyor. Bana sorsanız dişçi koltuğu gibi stres yapıyorum :)
- Seni ne mutlu ediyorsa onu yap/yapmaya çalış. Ankara'da olup da "denizi izlemek" dersen işte o olmuyor. Ben denedim oradan biliyorum. Kısacası, elindeki imkanlarla mutlu olmaya çalışmak. Bebişin akşam vakti koliği mi tutuyor sen de gündüz 1 kahve ısmarla kendine.Ya da rezene çayı :)))
- Anneler Birliği. Ama öyle "aaa sen hala..." diye başlayan cümelerle değil. Kıskanmak ya da yargılamak için değil de cidden destek olmak için. Bazen sadece sohbet edip karşımızdakini anlayıp dinlemek için. Bizdeki toplantılar niyeyse hep börek, kek, kısır. Yani yemeyi seven bir toplumuz ya.Bunları yerken de son moda diyet listesi paylaşılır :) Adını versem mi bilemiyorum-o kendini biliyor- yeni tanıştığımız bir arkadaşım bana hiç düşünmeden cep telini verip "doktorlardan daha yakın mesafedeyiz, bana her zaman mesaj atabilirsin" demişti. Çok şaşırmış ama aynı zamanda da çok sevinmiştim. Kimseyi rahatsız etmek istemem yani heralde bir şey yazmam diye düşünürken aklıma gelenleri, bocaladıklarımı ara ara ona danıştım. "Doğru" ya da "yanlış" bir şey yoktu ama kolik sırasında "bizimki fena" yazabilmek bile insana ne büyük rahatlık sağlıyormuş, onu gördüm. Sağolasın sevgili arkadaşım..(Ki daha yüzyüze tanışamadık)
"Sen bunları yazmışsın da yapabiliyor musun" derseniz... Ki demelisiniz :) Bazılarını yapıyorum bazılarını yapmaya çalışıyorum.
Ama en önemlisi "mutlu anne" olmak istiyorum.
Elif'in de "mutlu bebek" olması için elimden geleni yapıyorum. (genelde)
Koliği dövmek istiyorum orası ayrı :)
Sanırım işin sırrı kendine dürüst olmakla başlıyor. Yorulduğun zaman sanki yorulmaya hakkın yokmuş gibi davranmamalı. İnsanız neticede yorulabilir, bunalabilir, bocalayabilir, ne yapacağımızı bilemez hale gelebiliriz. Bundan doğal ne var?
Mutlu bebeğin formülü cidden mutlu anne ise; kendimizi mutlu edecek hayallerin peşine düşmeliyiz.
Ne dersiniz?
Başka neler yapabiliriz?

HERKESE EEEENNNNN TATLI TATİLLER, GÜNEŞLİ GÜNLER DİLERİM(Z) :)

Devamını oku »

13 Haziran 2014 Cuma

2. ay :)

Ben bu yazıyı yazana kadar 3. ay olur mu diye korktum bir ara ama :) Sonunu getirebilirsem, 2 ay neler yaşadık/yaptık/yapıyoruz paylaşayım.
Öncelikle teee eskilere gidecek olursak son haftalarda sabırsızlık, heyecan vs hepsi ortaya karışık duygular içerisindeydim(k).
Sonra bir gün -9 nisan- Elif'e kavuştuk :)
Derken tanışma ve kaynaşma sürecimiz oldu.
Ve hemen ardından "ben sizi gıdıklamaya geldim" diyen kolik ağlamaları.
Bence biz yeterince gıdıklandık hatta gülmekten kırıldık :) ama sağolsun koliğin etkisi azalsa da- ya da biz alıştık bilmiyorum- hala "kriiiiiiiz" anlarımız var. Olsun, Elif sağlıklı olsun yeter. Cidden.
Bu ayki rutin doktor kontrolümüz o kadar şenlikli geçti ki ne biz doktoru duyabildik ne de doktor bizi. Hatta doktor "inşallah bir sonraki ay görüştüğümüzde sizi daha rahatlamış görürüm" dedi. Ben de gayet sakin-ama kucağımda Elif cidden kıpkırmızı olmuş ağlamaktan- "e tüm bebekler böyle değil mi?" dedim. Doktor da "yooo, sizinki huysuz" dedi. "Sensin huysuz" dedim çıktım ama sanırım o ağlama sesinde beni duymadı :) Enfeksiyondan şüphelenip rutinde olmayan bir idrar tahlili istedi. Çok şükür bir şey çıkmadı. 2. ay aşılarımız için gittiğimiz aile hekimimiz ve hemşiremizle daha bir ayrı muhabbet oldu. Bahsetmemişsem önceden hemen belirteyim ki bizim aile hekimimiz hem cilt doktoru hem jinekolog hem çocuk doktoru hem... O kadar bilgili, ilgili biri ki. Ve hep mi doğru tespitler yapar. Daha minicikken Elif (şimdi maş. büyüdü kızımız 2 aylık oldu :) kolikten ve laktozdan şüphelenmiş, bizi bir nebze rahatlatan gaz damlasını vermişti. O ara çocuk doktorunun eli armut mu topluyordu, sormayın. Biz sormadık.
İşte orada aile hekimi 11 yaşında bir oğlu olduğunu ve kolikten çoook çektiklerini anlattı.
Şu meşhur "kolik bebek-üstün zeka" muhabbeti de oldu. Evet gerçekten çocukları üstün zekalıymış ki bu Türkiyede gerçekten zor bir süreç. Ben zaten "amman yarabbim" modundayım. Zira benim bu ortalama IQ'um ile Elifin ilerlemesi zaten zor :)
Bu iki aya dair hatırladığım en komik anlardan biri de kargoyu aldığım görevlinin-ki daha önce defalarca gelmiştir- bana giderken "hanımefendi yanlış anlamayın da 18 yaşını doldurdunuz değil mi?" demiş olmasıydı. "İçerde bebem uyuyor benim" diyecektim(ne alakaysa) demedim güldüm. Sanırım üzerimdeki pijama takımı ve uykusuz göz altlarım sayesinde-ve tabii dağılmış saçlarla- lise öğrencisi gibi duruyordum :))
Son haftanın bizim için en şahane ve dahiyane buluşu kesinlikle sling oldu ama onu bu yazının arasına sıkıştırmayayım; ayrı bir yazıda paylaşayım. Halimize güler misiniz ağlar mısınız siz karar verin.
- Enn baştaki doktor kontrolümüzde yan koltukta kendinden emin bir kadın ve kucağında da bebesi vardı. Elif'e bakıp "ay çok miniiiik, kaç günlük" falan demişti. Sonra da "bizimki 2 aylık oldu, ağlama vs her şey geçti. merak etme 2 ayda hepsi geçiyor, çok rahatlıyorsun" dediğinde sihirli cümleler kurmuş meğerse zihnimde. O değil de inanmışım abla meğerse ben sana.Fena kanmışım...

2 ayda neler öğrendim(k)
- Banyoyu çok seven Elifin banyodan çıkınca bir acayip ağlamasına alışıp onu zaman zaman ayakta giyidirmeyi öğrendik. Yani birimiz kucağında Elifi sakinleştirirken diğeri giydiriyor :)
- Burun temizleme işinin oldukça hassas olduğunu, Otribebe'nin bu işi çözdüğünü
- Omzunda gaz çıkışına bakarken halının üzerinde olmaman gerektiğini, parkedeki kusmukların daha rahat temizlendiğini :)
- Kakanın, şiddetine bağlı olarak bazen sırttan bazense saçlardan temizlenebildiğini...O kadar diyeyim :)
- Elif'in ağlarken de maşallah diyeyim pek tatlı olduğunu ve artık o ağlarken -umarım bize ilerde kızmaz ama- ona gülebildiğimizi
- Anneannae ve babaannenin her daim elinde yelekle gezebildiğini.
- Elif'in bere/başlık takılmasından hiç hoşlanmadığını
- Emzirme örtüsünün harika bir icat olduğunu :) Dışarıda çok işe yarıyor.
- Kucağında bebesi varken bir şeylere uzanmak istediğinde anne kişisinin ellerinin uzayabildiğini :) Yalan yok, cidden gördüm.
- Ev tipi ana kucağının da en az sling kadar ne harika bir şey olduğunu.
- Sabahları Elif'in üzerindeki tost kırıntılarının benimle bir alakası olmadığını :)) Sadece tost olsa iyi, resmen ne yemişsem o da nasipleniyor.
- Banyodan çıkan Elif'e hemmen en acilinden bez bağlanması gerektiğini
- En sevdiği oyuncağın kaplumbağalı çıngırağı olduğunu :)
- Hayatımızda duyduğumuz en güzel seslerin Elif'in "guk"ları ve "zort"ları olduğunu :)
- Zamanın bazen tam 5'e 5 kala durmasını istediğini :) Yok yok şaka, Elifle hayat cidden çok keyifli. Sadece masumca uyuyan bir bebeğin saat 5 dedi mi ağlayarak uyanmasını anlayamayabiliyoruz bazen :)
- Saç kurutması makinesi sesinin bize vız gelip tırıs gittiğini artık hiç işe yaramadığını
- Açık havaya sakinleşsin diye çıkarılan Elif'in daha çok ağlayabildiğini :)
- Anne ve baba olarak bizlerin -bilmiyorum bir daha ne zaman olur- kendiliğimizden uyanma gibi bir lüksümüzün olmadığını
- Emzirirken ya da uyuturken kısaca Elifli hayatta aynı zamanda kitap okuyabileceğimi keşfettim :) Bak bu süper oldu. Tamam onunla sohbet etmek de harika ama bazen ikimiz de sessizlik istiyoruz :)
- Elif'e her gün şarkı söylüyoruz ve kitap okuyoruz; bence günün en bir keyifli anlarından biri de bunlar.


Kısaca Elifli 2 ay bence oldukça şahane. Ondan çok şey öğrendik/öğreniyoruz. Kolik gerçekten sabır isteyen ve zaman zaman sınırları zorlayan, pesss dedirtecek yerde birden insana ekstra güç verdirten bir süreç. 
Bakalım kısmetse 3. ayda bizi neler bekliyor.
Ne dersiniz?

HERKESE GÜNEŞLİ, DONDRMALI, ÇİMLERDE UZANMALI TATİLLER :)

Devamını oku »

5 Haziran 2014 Perşembe

40'ımız :)

Bir sayının sihirli olabileceğini az çok tahmin ediyordum -ki benim uğurlu sayım kendi doğum tarihim olan 17'dir- ama 40 gibi bir çift sayının sihrini çözemiyordum.
Meğerse 40 ne harika bir buluşmuş :)
İnsanların kandırmacası mıydı bilmiyorum ama 40'ımızın çıkmasını iple çektim, sabırla (yok ya yalan bildiğin sabırsızlıkla) bekledim.
Ve ohh rahatladım :)
Ne değişti inanın bilmiyorum ama Elif tam olarak 10 günlükken yaptığı huy değişimini 42 günlükken de yaptı. Her gün zaten bambaşka huyları oluyor hatta ağlama sesleri bile aynı değil ama bazı günler bence cidden dönüm noktası. Büyüme atakları mı acaba? Olabilir.
Biz de 40'ımızda adet gelenek görenek icabı neler yapılıyorsa yaptık; suyumuza kattık yıkandık. En çok da dal, çiçek konmasını sevdim. Keşke her banyomuza bunu yapabilsek. Eskiler boşa değil öyle yıkanıyorlarmış.
Ve sonra yumurtamızı almaya sevdiğimiz arkadaşlarımıza gittik. Ki bize sağolsunlar yumurtanın alasını hediyelerin babasını hazırlamışlar. Un, tuz, şeker, kalem, defter, kıyafet, yumurta... Daha ne olsun :) Ama en önemlisi de içine pek tatlı bir mektup koymuşlar. Çok duygulandık, neyse ki hediyelerimize yanımızda kimse yokken baktık da gözümüzden süzülen yaşları kimse görmedi :)

Adetler gelenek görenekler eğer sizi çok rahatsız etmiyorsa bence yapılabilir. Çoğunun bir amacı, sebebi hatta keyfi var.
40 adetinde de güzel bir banyo ve sevdiğiniz birinden yumurta almak ayrı bir hoşluk.
Biz hala "yumurta almaya" gidiyoruz :) Abarttık mı bilmiyorum ama zaten Ankarada pek fazla akrabamız olmadığından ev ziyaretlerimiz kısıtlı oluyor.
Elif'in bir diğer "yumurtası" da kıvırcık teyzesinden geldi. Benim o yumurtayı nasıl hala hüpletmediğim de muamma :P
Önümüzde başka ne tür adetler var; sizler neler yaptınız merak ediyorum.
Sanırım diş buğdayı diye bir şey var ama araştırmadığım için içeriğini bilmiyorum. Tek bildiğim Elif'in ilk dişi çıktığında elimde buğday hazır olacak hahaha :))

KEYİFLİ & AZ GAZLI GÜNLERİNİZ OLSUN :)
Devamını oku »

4 Haziran 2014 Çarşamba

Bebeğin İlk İhtiyaçları Ne Ola Ki :)

Hamilelik haberini duyar duymaz mağazaya koşup bir şeyler satın alanlarımız da var; 37. hafta geldiğinde "doğum da yaklaşıyor sanki, alışverişe başlasam mı ne" diyenimiz de var :) Ortası da biz oluyoruz galiba.
Alışveriş, heyecanlı hamile kişisinin işidir.
Lakin...
Ne alacağını nereden alacağını bilmek bence en mühimi.
Ben ilk haftalarda hiiiiç bir şey almadım, yakınlarımızdan ufak tefek tebrik hediyeleri geldi. Mutlu olduk elbette ama şımarmadık :)
19. hafta geldiğinde (20 değil) bende kaşınma başladı, "eneee geeç mi kalıyoruz" dedim. Valla dedim yani.. bir hesapladım ki ancak yetişiriz çünkü biz tembel bir 2 balığız :)
İşte o haftadan sonra başladım araştırmaya, soruşturmaya.
Tabii önce bu lisana hakim olmak lazım.
"Tulum" demek ne demek; "ev tipi ana kucağı" denince aklımıza ne gelmeli vs. önce bunlara baktım.
Google'dan aratınca şimdi çokça teşekkür ettiğim bloglarda "yenidoğan ihtiyaç listesi"ne ulaştım. Ki bu kesinlikle herkese göre değişiyordu.
Ben de bu listeleri bize uyarladım.
Bu işe başlayanlara da tavsiyem "size uyarlanmış" bir liste ile yola çıkın. Yani sizin bütçenizi ve ihtiyaçlarınızı sizden iyi kimse bilemez.
Bu kadar araştırmaya rağmen deneme-yanılma yöntemine bıraktıklarım da oldu.
Neticede aşağıda yer alan fotoğraftakiler bizim en en en sık kullanıp da memnun kaldıklarımızdan oluşuyor.
ANNENİN İHTİYAÇLARI:
İlk sıraya "uyku" yazsam kimse bozulmaz sanırım :)
Hamilelikte Leirac çatlak önleyici krem kullandım ve 34. haftaya kadar memnun kaldım. Tabii kullanma kılavuzunda 1 gecede süper çatlaklarım olabileceğinden bahsetmiyorlardı :) Çatlaklarımı "annelik emareleri" deyip sevmeye başladım.
Bence hamilelikte kişinin kendisini şımartması da çok önemli. Aşırıya kaçmadan sevimli bluzlar, "bebiş geliyor" tunikleri insana ayrı bir heyecan veriyor ya da bana vermişti diyeyim.
Bazen elbise çoğu zaman da tayt ve tunikle bu süreci kapattım. 5-6 aylık olana kadar neredeyse çok fazla bir şeye ihtiyaç duymayabilirsiniz kıyafet olarak. "Aman sonra alırım" da demeyin. Bir sabah kalktım ve cidden göbeğimi içine almaya gönüllü bir kıyafet bulamadım, neredeyse işe gidemeyecektim :)) (işyerini arayıp 'bugün gelemeyeceğim çünkü üzerime uyan kıyafet yok' diyebilmek isterdim. Bana ne tepki verirlerdi acaba :P )
Lansinoh marka meme ucu çatlak kremini ise 34'ten sonra kullanmaya başladım. Önceden kullanma erken doğum olmasın demişlerdi :) Bizimki zaten 41'de oldu, saf bir düşünceymiş bizimkisi.
Zihin dağıtıcı dergiler&öğreticii kitaplar bence hamilelik ve sonrası için oldukça faydalı.
Göğüs pedini evde stoklayabilirsiniz uygun fiyatlı gördükçe çünkü sıklıkla kullanılıyor. Ben Bebedor ve Lansinoh aldım, memnunum.
Humana Steel Tee çay (doğru mu yazdım bilmiyorum) doğum sonrası anne sütünü arttırmak için içiliyor. Doğumdan önce almakta fayda var çünkü doğumdan sonra değil alışverişe aynaya bile bakacak vaktin olmadığı ilk günler oluyor :)
Atıştırmalık fındık, ceviz, kuru üzüm vb. bence her daim yanınızda taşıyın çünkü tansiyon-şekerin ne zaman nerede düşeceği hiç belli olmuyor.
Emzirme dönemi için rezene çayı (gazı gidermek için) içiyorum ben bir de.
Kıyafet konusunda en güzeli rahat ve bol olanlar bence. Emzirme atleti ve sutyenini de gereksiz bulmuyorum, şiddetle tavsiye ediyorum :)
Sezaryen olacaksanız beliniz için korse/kuşak gibi bir şey iyi oluyor.


KIYAFET İŞLERİ
İşin kıyafet kısmı bence en kişisel taraf. Yani 1 badiye 50 lira da verebilirsiniz 5 lira da ve ilginçtir ki ikisi de işinizi görür :)
Bir ara "çok almışım" dediğim kıyafetler gözüme az göründü "amanııın çıplak kalacak bebem" diye tutturdum. O sırada annemin yanında sesli düşünmem pek iyi olmadı tabii; annem bunu kendine verilmiş bir görev addetti :) sonra gelsin yelekler gitsin tulumlar olduk.
Bebeğin doğum kilosu bence ilk kıyafetlerin gidişatını belirliyor.
O yüzden 0-3 aylık kıyafetleri çokça doldurmak gereksiz ama bebeyi de çıplak bırakmayın çünkü inanamasanız da 1 günde 5 takım kıyafet değişilebiliyor.(kusma, kakanın taşması, banyo vs. sebeplerden)
İlk günlerde en rahatı bence kesinlikle tulum. Çünkü benim gibi acemi anneyseniz neresinden tutsam da giydirsem diye fazla endişelenmenize gerek kalmıyor. Ama sonrasında ikili takımlarla biz daha rahat ettik.
Bir de "nasılsa 3 ay olmasına çok var; çıkar alırız" demeyin; 3-6 aylık kıyafetlerden de mevsimine göre hesaplayıp evde yedek yapın.
Kıyafet kategorisine mi girer bilmiyorum ama bolca ağız bezi, omuz bezi(gaz çıkartırken iyi oluyor), önlük(bağlamalı değil, çıtçıtlı/cırtcırtlı) çok faydalı oluyor. Eğer Elif gibi çok kusan bir bebeğiniz varsa çamaşırların yıkanıp ütülenip tekrardan çekmeceye girmesine fırsat kalmadan ağız bezleri ve önlükler bir anda bitebiliyor.
TEMİZLİK & HİJYEN & BAKIM
Bebek bezi elbette ki bu kategorinin en temel malzemesi. İnternetteki güzel indirimleri takip etmek en iyisi. Marka olarak açıkçası diğerlerini bilmiyorum ama Prima Premium Care gerçekten kullanışlı.
Alt değişimi sırasında en temizi bir kapta bulunan ılık su ve pamuk yardımıyla bebişin poposunu temizlemek. Mümkün olmayan zamanlar içinse alkolsüz-yenidoğanlar için satılan ıslak mendiller. (biz hepsini denedik, sadece Dalin'in kokusunu sevmedik ama bence içerik hepsinde aynı.) Pamuk olarak da İPek marka veya Rossman'da satılanlar var. Rossman'ınki daha kalın, o yüzden onu tercih ediyoruz.
Chicco'nun pişik önleyici kremini kesinlikle tavsiye etmiyorum hatta biz birkaç seferden sonra direk çöpe attık çünkü kalın bir tabakası var ve emilimi oldukça zayıf.
Bübchen markanın hemen her şeyinden memnunuz.
Mustela'nın konak önleyici şampuanı da şimdilik iyi gidiyor Elif'in saçlarında :)
Alt değiştirme örtüsünü pek kullanmam sanıyordum çünkü alt değiştirme bezlerimiz var ama onlar kumaştan. Bebeğin altını açtığınızda hoş sürprizlerle karşılaşabiliyorsunuz, bunun için de en güzeli canbebe gibi markaların alt değiştirme örtüleri.
Burun temizliğinde Otribebe iyi, doktorlar da onu tavsiye etmişti.
Emzik olarak Chicco'nun silikon olanını aldık ve Elif sevdi. Önemli olan sizin değil bebeğinizin sevmesiymiş zaten. Emziğe alışmasını hiç istemiyordum ama uykuya geçerken iyi oluyor, dalınca da kendisi pıt diye atıyor emziğini. (Emzik kabı da mutlaka alın.)
DİĞER İHTİYAÇLAR
Bebek telsizi için Weewel'i tercih ettik, şimdilik memnunuz.
Göğüs pompasında Philips Avent ve Medela arasında kalmıştım kiii canımız teyzoş bize Avent hediye etti; çok memnunum. Süt saklama poşedi için de çift kilidi olması sebebiyle Lansinoh oldukça kullanışlı.
Oda sıcaklığını ölçen termometre için yine Weewel'den faydalandık, memnunuz.
Ateş ölçer aynı zamanda yüzeyi de ölçüyorsa iyi yani banyo suyu sıcaklığı gibi. Hoş ben bazen sütün sıcaklığına da bakıyorum :)
Ev tipi ana kucağı olarak Fisher Price bizim aklımıza yatmıştı. Çok acayip bir para vermedik açıkçası. Uzay üssü gibi olanların parasından geçtim nereye koyacağımız da ayrı bir sıkıntı olacaktı. Önemli olan bebişin keyifle vakit geçirmesi sanırım.
Gelelim pek şahane sling meselesine... Bu gerçi apayrı bir yazının konusu olur ama kısaca bahsedeyim. İlk aldığım ürünlerden biriydi sling. Şu siteden almıştım. Nasıl heyecanlıyım ama. İnternetten slingin nasıl kullanılacağıyla ilgili videoları yaladım yuttum hatta evdeki arı maya oyuncağıyla talim bile yaptım. Elif doğar doğmaz hoop slinge koyacağız, o derece hazırız. Ama olmadı. İlk başta dikişlerim var dedim,sonra unuttum, aklıma gelip de taktığımız zamanlarda yok Elif kesinlikle slingde durmuyordu. Hatta acaba "durmayan" o değil de ben miydim; bunu da düşündüm. Slingi yeni bebek sahibi olanlara şiddetle tavsiye etmekle beraber bu ürünün bazı bebekler için fazla sıkıntılı olabileceği hususunu da düşünmeye başladım. Karnımda iyiydi; kucağımda olmak hoşuna gidiyordu - ki ben de ellerimin serbest olmasını istiyordum- ama slingdeki yapışıklık bizim kolik maceramızda işimize yaramadı. Umarım ilerde daha rahat kullanabiliriz.
Bebek arabası için Graco iyi aslında ama anakucağı biraz ağır.
Bir de unutmadan park yatak gerçekten güzel bir buluş.
Aktivite merkezi için araştırmalara başlamıştık kiiiii geçen gün sevdiğimiz bir arkadaşımız "sakın ha almayın, biz size aldık" diye mesaj attılar :) Çok sevindim gerçekten.
Emzirme yastığı(minik olanlar) emzirme haricinde kullanılıyor :) O ne demek derseniz; çantada kolay taşınıyor.
Biz ilk başta yan yatış yastığı almıştık, iyiydi hoştu ama çok acayip gerekli de değilmiş taa ki reflü yastığı ile tanışana kadar. Babyjem marka aldık ve sanırım Eliften çok ben sevdim :) Benim de aynısından var; ana-kız yükseklerde yatıyoruz :))

Bu alan cidden deniz derya. İçinde kaybolmamak da sizin elinizde. Bütçeyi fazla zorlamamak için ihtiyaçları azar azar almakta fayda var.
"Sonradan alamam" demeyin; internet güzel bir buluş.
Bizim faydalandığımız siteler (hatırladıklarım)
www.fikirdenk.com
www.unnado.com
www.butikbebe.com
www.annelutfen.com
www.hepsiburada.com
www.e-bebek.com
www.tokerbebe.com
www.tuniko.com

İlla ki bir dolu şeyi unutmuşumdur.
Merak edip sormak isteyen olursa ya da tecrübeli annelerden ekleme yapmak isteyen olursa lütfen yorum kısmına yazın.
Bence bu bilgiler çok kıymetli çünkü reklam pazarlama amacı yok.
İhtiyaç değil elbette ama naçizane tavsiyem "bebek ayak izi hatıra kalıpları"ndan alın. Ben ha şimdi ha sonra derken alamamıştım. Yine canımız teyzoştan hediye geldi. O olmasa napardık bilmem :) Eve geldiğimiz ilk gün yaptı, kuruttu, astı. Şimdi ona baktıkça bir garip hüzünleniyorum Elif'in ayakları bu kadar mıymış diye. 10 sene sonra naparım bilinmez.

HERKESE MUTLU GÜNLER & BOL GÜNEŞLER :)




Devamını oku »

30 Mayıs 2014 Cuma

Anne Olmak :)

Anne olmak neydi ki; yaşamadan önce hiçbir fikrim yoktu.Nasıl olsundu? Annelik tuhaf bir hormondu ve kanınıza karıştığı zaman bir daha da gitmiyordu(zaten gitmesindi :)
Bebek fikri varla yok arasındayken "Anne Olmak" kitabını almıştım. Çok heyecanlı bir şekilde çabucak okumuş, bana fikir vereceğini düşünmüştüm. Kapağını kapattıktan sonra derin bir "amaaaan"dediğimi hatırlıyorum. O "amaaan"ın asıl sebebi de içinde yazanların pek işime gelmemiş olmasıydı.(şimdi daha iyi anlıyorum) "Yaparım ki ben bu işi" demiştim.
Yani okudum, anladım, "herkes yapıyor"du; ben de yapardım... Nesi vardı ki bu işin bu kadar büyütecek?
Hamileyken de 9 ay boyunca hazırlanmış, zihnimde canlandırmış, kitaplar okumuş, tecrübelilerle konuşmuştum. Kılıç kalkanla kuşatmıştım kendimi.
"Anne-baba olmak; emek ister, çaba ister, sabır ister." İşte bu harika cümleyi hamileyken okuduğumda "pöff"lediğimi hayal meyal hatırlıyorum. Şimdiyse kalın kırmızı kalemle altını çizdim. Kendime göstermekti sanırım niyetim. Hani şimdiye kadar anlamadığım bir yer olduysa diye annelikte. Özeti gerçekten de bu cümlede saklıydı. Kitabı bebek sahibi olmadan önce de bebeğinize kavuşunca da okumanızı tavsiye ederim. Sevgili Haluk Yavuzer'e her satırda sevgilerimi gönderdim.İlk bölümde 5 anneyle yapılan röportajdan kısa bir bölüm var. Onların annelikle ilgili düşüncelerine yer vermişler. Anladım ki herkes farklı bir hikaye olsa da özü hep aynı: emek, çaba ve sabır :)


Geçenlerde anneme "benden anne olmaz sanırım" dediğimde gülerek "olmuş bile" dedi; kucağımda Elif vardı ve ben onu sıkıca sarmıştım.
Annelik neydi nasıldı ne yapmak lazımdı hiç bilmiyorken şimdi bana her gün boncuk boncuk bakan bir çift göze milyon kez şükredip "e ben seni çok seviyorum yahuu" diyorum.
Biliyorum çok acemiyim ama ilk günlerime baktıkça oldukça ilerlediğimi fark edebiliyorum.
Elif'in altını bile değiştirmekte zorlanıyordum -ki bunda dikişlerin rolü büyük, oh suçu da onlara attım rahatladım :)-
Yapabildiğim tek şey ona sıkıca sarılmak, onunla konuşmak ve kucağıma her aldığımda sevgimi paylaşmaktı.
Aslında gerçekten önemli olan da bunlarmış, şimdi daha iyi anlıyorum.
Yani altını değiştirmeyi, gazı varsa omzuna alıp sırtını sıvazlamayı, uykusu gelmişse uyutmayı bir şekilde öğreniyorsun.
O zamanlar anlayamamıştım, "ben niye yapamıyorum böhüüüüü" diye etrafta dolanıyordum, cidden :)
Hoş ben hala Elifi uyutamayan yani uykuya en zor geçiren kişiyim, bravo. Gerçi beni besin kaynağı olarak görüp kucağıma her geldiğinde "işte bu koku yemek kokusu, e o zaman ben uyumayayım da karnımı - tok olsam da- yine doyurayım" hallerinden de kaynaklanıyor (ya da ben kendimi kandırıyorum) Maşallah babasının sakin enerjisini de şöyle yorumladığını varsayıyorum: "ahaa bu kokuda bir dinginlik var, az kestireyim şurada zzzzzzz" :) Bence güzel bir paylaşım.
Nereden nereye geldim yine.
"Anne Olmak" kitabını tanıtmak değil aslında amacım. Ama hala anne olup okumayanınız varsa tavsiye ederim. Kitap, bilmediğin(m)iz bir şeyden bahsetmiyor; yani yepyeni bilgilerle aydınlanmıyorsunuz. Sadece "anne olmak" üzerine güzel bir derleme/toparlama/iç dökme/işte bundan bende de var halleri yaşatıyor.
Anneler Günü de geldi geçti.
İtiraf edeyim benimki oldukça kötüydü yani gün içerisinde yaptıklarım, Elif'in o günkü tavan yapan halleri vs.
Özel günleri -doğum günleri hariç- kutlamam da sevmem de. Gerçekten yapay geliyor. Evlilik yıldönümünde balkonda çekirdek çitleyen bir insanım :) (ilkinde bu arada, o kadar yani :)
Anneler Gününde o kadar çok arayan, soran, hediye veren oldu ki utandım. E haliyle hoşuma da gitti, gururum okşandı. "İyiymiş ya bu özel günler" diyecektim ki "anneliğin" gerçekten tek 1 günde kutlanamayacağını yaşayarak anladım. Hem zaten en iyi öğrenme şekli değil midir "yaparak-yaşayarak" öğrenme?
(O değil de Babalar Günü yaklaşıyor, farkında mısınız :)
Anne olmak ile ilgili söylenebilecek biiiiiiir dolu güzel söz var-dır eminim ama benim için en anlamlısı cidden Elif'in hissettiği her şeyi -sıkıntıyı(yoksa o gaz çıkarınca ben ondan daha çok rahatlayamazdım), gülüşü, heyecanı, keşfetme halini, merakını- teee içinde derinlerde hissetme haliymiş.
Tamam şimdilerde biraz kolik de var hayatımızda ama inş. bunun geçici bir dönem olduğunu, ebeveynliği -aman da ne güzel- level atlayarak yaşadığımızı söyleyebilirim.
Dilerim bu güzel duygu isteyen herkese nasip olur...

HERKESE SÜPPPER GÜZEL HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Kolik Anası, Sabrın Babası :)

Anneme çok kızdığım bir zaman (ergenliğimde olabilir) annem bana (artık ben ne dediysem) "çocuklar ailelerini kendileri seçermiş; sen de kendin seçmişsin bizi kıhkıhkıh" demişti :) Ben de tabii ki anlamamıştım ne dediğini.
Hamilelik haberimizi duyan tanıdıklar bize hep şöyle dedi: "Siz ikiniz de sakinsiniz ya yavrunuz da sakin olur kesin" :) Kesin...
Şimdi düşünüyorum kolik bebeklerin mutlaka ama mutlaka sakin ebeveynleri olmalı, yoksa zor olurmuş.
Kendimi mi avutuyorum bilmem ama Elif de bizi seçtiğine göre (annemin teorisiyle) "gidim ben şu terlik ailesini bir gıdıklayayım da kendilerine gelsinler" demiş olabilir.
İşte Elif'in bizi ara ara gıdıkladığı an'lara kısaca "kolik" deniyormuş.
Bunu ilk şu cümleyi kurduğumda anlamıştım: "Dün de hatta önceki gün de bu saatlerde huysuzlanmıştı..." !!! "Neeaaay aynı saatlerde miiii?"
Bizim-ben bebek olsam kesin üstüne kusardım- çocuk doktoru bu gaz/kolik olayını hiç önemsemeyince tabii ki iş başa düştü. Neyse ki biii dolu kitap okumuş, çoğunu hatırlamasam da aklımda bir "şşşttt" sesi kalmıştı. (Sağ ol var ol Krap amca)
Güldüğüm şeyleri hamileliğimde bir bir yaşadığıma göre saç kurutma makinesinin sesiyle uyuyan bir bebeyle yaşamam da tesadüf olmayacaktı.
Aslında bu duruma gülmek demeyelim de şaşırmak diyelim. Hani bebeler sessizlik isterdi?
Bizimkisi şimdiden ilerde yaşayacağı yurt hayatının (yavruuuum ne yurt hayatı be, sen nereye biz oraya :) zor şartlarına alışmaya başladı. Her tür gürültü, ışık ona vız geliyor :)
Kitapları okurken de aklıma hep şu soru geliyordu; "Her bebek farklıysa Elif nasıl bir bebek olacaktı?"
Sanırım 40 gün denmesinin bir sebebi vardı ki anneyle bebesi birbirlerini tanısınlar, koklasınlar, bir bakışla anlaşsınlar vs.
Kitap bebek mi Melek bebek mi(Tracy ablaya buradan selam) derken oldu mu seninki bir "Elif bebek" :)
Koliğin ne olduğunu anlatmayacağım, bak o kadar bile yüreğim yok :)
Kısaca bir bebeği belli saatlerde gazla beraber bir sıkıntı bastırıyor ve bebek susmak yerine kendini kızartarak ağlıyorsa; yanındaki ana babası da çaresizlikten ne yapacaklarını şaşırmış haldeyse buna kısaca "kolik" diyorlar.
Kolik Anası/Babası Kimdir?
Kolik anasının ilk ve en önemli özelliği bebesi ağlamaktan çatlayacak hale gelse de cool duruşunu bozmamak ve sabrın sonu selamet laflarını hatırlamaktır.
Telefonla arayan eşe dosta "aramayııın leeeyyyn valla konuşamayacam" diyebilendir çünkü mecburdur.
Azıcık minicik vakti olsa elini kolunu başını nereye koyduğuna bakmadan uykuya dalabilen, birisi uyandırdığında "kalkamam Elif kucağımda" (bebe yatağındayken) diyendir.
Kolik babası eve geldiği saatten yaklaşık 5 dakika sonra bebeğini kucaklayan, sakinleştiren, emzirme harici tüm işlerini halledip eşinin koltukta posası çıkmış haline öpücük verebilendir. (tebrikler ve maşallah)
Kolik ana/babası her türlü şaklabanlığı yapıp gerekirse müziksiz halay çekebilecek kıvama gelir.
Saç kurutma makinesi sesini bir nevi Mozart/Bach melodisi gibi yorumlar aksi olursa o sese o kadar süre katlanılmaz.
Bebesinin sesini bastırabilmek için kendi sesini açandır. (komşular benim sesime alıştı mesela :)
Kolik anlarında bebesi bir dinlenme molası verdiğinde ne yapacağını şaşıran ama ilk önce ve kesinlikle tuvalete koşandır.(yoksa fırsat kalmıyor; kesin bilgi! )
Dış dünyayla tek bağlantısı arada whatsup'tan haberleştiği eş dosttur zira telde konuşmak ne mümkün...
Bebesi azıcık uyuyunca ne yapacağını şaşırıp "bu fırsatı bir daha bulamam" diyerek uyumaya giden kişidir kolik anası ve tam da bu zamanlarda karşısına uyku yerine okumayı tercih edeceği kadar harika bir kitap çıkmışsa, vay haline :) (ee böyle kitaplar her zaman çıkmıyor insanın karşısına :) * Hangi kitaptan bahsettiğimi -kısmetse- bir sonraki bahara yazmayı düşünüyorum.(inşallah diyelim)

Kolik/gaz adı her ne ise bebekleri o kadar sıkıyor ki tenhada yakalarsam çok fena yapacağım bu gazı onu biliyorum. İnsan evladının bu kadar ağlamasına mı yansa yoksa elinden bir şey gelmemesine mi bilemiyor.
Bu arada ben aslında böyle bir şeyi yaşadığımıza en başından beri şükrediyorum (manyaklığımdan değil) Allah korusun ya başka bir şey olsaydı...
İnanılmaz zor, yorucu zamanlar yaşıyorsunuz ama hiçbiri onun kokusunun, gülüşünün önüne geçemiyor.
Geçen yazımda da demiştim ya "Elif cidden beni büyütüyor" diye; kolikle level atladım(k) :))
Kısacası maşallah diyeyim Elifli hayat beklediğimden daha farklı olsa da -ki ne bekliyordum ki acaba ağlamayan bebe mi- oldukça matrak... Ağladıktan sonra Bruce Willes gülüşü atan bir bebe var karşımızda, kim kızabilir ki :)
Kolikle ilgili oldukça güzel ve derleyici toplayıcı bir yazı yazmış sevgili Burçin Çobanoğlu, Denizle yaşadıkları sıkıntılara üzülsem de yazısı çok hoşuma gitti, teşekkürler.

Buraya yazmayı da çok özlemişim, umarım yakında yine Elifli hayatı paylaşmaya gelirim :)


Devamını oku »