Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




12 Eylül 2014 Cuma

5. Ay :)

1 ay daha geçmiş ve ben yine bir önceki ayda söylediklerimi bir güzel yalamış yutmuşum.
İnsan hayatında minik bir zaman dilimi belki ama bebekler için kooocaman bir atılım sanırım.
"Biz artık şunu yapıyoruz; ötekiler geride kaldı yaşasın"ların her zaman eklenerek değişeceğini çok güzel öğrendim. "Onu asla yapmam" dediğim şeylerden bazılarını yaptım. "Düzenimiz artık böyle" dediğimde ters köşe oldum. (Zaten bahsettiğim şey düzensizlikti...) Yani yine kısaca dolu dolu 1 ay geçirdik.

- Elif maşallah diyeyim her bebek gibi kıpır kıpır. Bize çok hareketli geliyor ama muhtemelen sadece Elifi gördüğümüz için böyle düşünüyoruz. Yani yerinde duran bebek yok sanırım.
- Çoraplarını illa ki çıkartıyor. O çorap kesinlikle ayakta durmayacak; onun yeri ağzın içi :)
- Ah o benim sırma saçlarımdan eser yok şimdi :) (arabesk bir şarkıyı mırıldanır gibi oldum) Tamam abartmayayım saçlarım hiçbir zaman kooocaaamaan değildi ama bana yetiyordu; iyiydik yani. Biraz kişiliksizdi. Tarandıktan hemen sonra bile annem "saçlarını tara" derdi çünkü tarandığı anlaşılmazdı, öyle karışık karmaşıktı ama ben seviyordum onları. Ta ki bir çoğunu kafamda değil de yastığımda yerde Elif'in elinde omzumda vs. görene kadar! Bir acayip dökülüyorlar ve yeni çıkanlar beyaz çıkıyor. Bu senenin modası Storm gibi bir şey olmazsa yandım :) Neyse şimdi bir şampuana başladım, 1 hafta oldu, fayda görürsem onu da yazarım.
- Elif son 2 haftadır ishal. Ve genel keyfinin iyi olması + İhmalkarlığımız sebebiyle doktora daha yeni gittik. Ankarada da şahane bir salgın varmış. Ama çok şükür tahlil iyi çıktı. Peki Elif neden ishal? Başka bir çocuk doktoruna daha gittik. Ona göre de Elif ishal değil. Diş mi dedik? Yok. Ben kendimden şüphelendim. Bu ara ayaklarım hiç ama hiç ısınmıyor. Bu sıcaklarda ısınmayacaksa ne zaman ısınır? Ayağımda çorap üstü yün patik var :)
- Şok Şok Şok!!! Elif kendi kendine uyumayı öğrendi... Hahaha yazınca bile güldüm :) İnşallah o da olur bir gün ama geçen aya göre uyku konusunda ilerlediğimiz tek şey Elif'in gündüz uykularının ayağımda sallamaya geçince azıcık iyiye gitmesi. Genelde 30 dakika sonra uyanıyor ama ayağımdan hiç bırakmadığım için uykusu açılmadan yeniden uyutuyorum. (geçen ayki "sanki o daha mı iyi" dediğim ayakta sallamanın ne iyi bir şey olduğunu anladım; sebebi bir sonraki satırda.)
- Veeee bu ayın en en en güzel gelişmesi neredeyse her güne 1 kitap okumuş olmam oldu. Henüz çoğunun yazısını bloga ekleyemedim ama bazılarını zaten unutmam mümkün değil. (Uyandığımda "Ağacın kalbine gidiyorum" dediğime göre...) Elif'e bu ay pek fazla kitap okuyamadım, bolca kukla oynattım ama... Kukla hikayeleri uydurdum ki bence bu daha eğlenceliydi :) Ve Elif nedense tavşanı çok sevdi :)
- Elif ilk defa kahvaltı masasından kendi elleriyle yürüttüğü biberi damakladı :) Dişledi desem olmaz, dişi çıkmadı çünkü.

- Bu ayın en üzücü gelişmesi de, az önce Lokum için yediğim balıktan ayırmam oldu :/ Son aylarda onunla neredeyse hiç ilgilenememiş olmanın verdiği vicdan azabı zaten yeterince oturdu içime.
- Babaanne ve anneanne ziyaretleri evimizde büyük bir neşe ile karşılandı. Sahiden iyi ki var'lar. Bir de minik teyzoş ziyaretimiz oldu :) Keşke her ay olsa... Onun gidişine de alışamadım. Yok ben sahiden ayrılıkların insanı değilim :/ Ah Lokum ah...
- Bebek bakımı ve gelişimiyle ilgili okuduğum satırları azalttım. Gına geldi resmen. "Tatlım yoksa sen hala pijamanla mı geziyorsun" denilmesini de sevemedim. Evet ya evet, bazen akşama kadar pijamamla geziyorum ve mutluyum. Oh!
- Elif ilk mektubunu ananesine yazdı. O da bir hayli duygulandı. Ah şu ananeler :)

- Elif uykuyu hala ve ısrarla sevmiyor. Ama uyuyunca da rahatlıyor. Uyanırken de öyle hafifçe değil de ya deriiiin bir ağlamayla ya da birden gözlerini açıp "ee ne kaçırdım uyurken" bakışıyla açıyor. Uyurken çok da bir şey kaçırmadığına hala inandıramadık.
- Az uykudan ara ara gündüz hülyaları görmeye başladığımı düşünüyorum :)
- Karabalıkla anlaştık bir gün sinemaya gideceğiz. İlk yarıyı ben izleyeceğim, ikinciyi de o izleyecek. Böylece hem tasarruf edeceğiz (tek biletle) hem de birlikte sinemaya gitmiş gibi birbirimize olayları anlatacağız.
- Elif, ilk kez bir düğüne katıldı. 7'de başlayacak düğün için 6.30'da yola çıktık ve düğün salonunu şiddetli yağmurun da etkisiyle 8.30'da bulduk çünkü yolda kaybolduk. Gelin ve damat 8.40ta içeri girince pek keyiflendik doğrusu; hiçbir şey kaçırmamıştık :) İşte o kır düğününde tanıştım bu kurtlu elmalarla.
- Biliyorum ki artık sesim inanılmaz güzel olmasa da Elif'i uyutmada çok işe yarıyor. "Bir Başkadır Benim Memleketim" şarkısının "laylay laylay laylay laylay"lı versiyonunu uyduruktan birkaç söyledim, hani nereden aklıma geldiyse, şimdi bu şarkıyla uyuyuyor :)
- Bazen İnişli çıkışlı da olsa Elif'e her baktığımda "iyi ki gelmişsin hayatımıza" diyoruz. Karabalığın Elif ağlarken "çok tatlı ağlamıyor mu" deyişi de bunun kanıtı herhalde. Babalar ve kızları :) Biz de şöyle anası ve kızı olabiliriz:

-Daha geniş yer verene kadar kısaca "Biricik Dünyam" sitesinde konuk yazar oldum diyeyim :) Becerebilir miyim bilmiyorum çünkü bu blog benim kendi yağımda kavrulduğum yer :) Bu güzel anılar için Biricik'e ve tabii ki Tanla'ya çok teşekkürler :) (ilk yazımı okumak isterseniz burada)
- Elif, gözlükten ve gözlüklülerden hoşlanmadığını açıkça belli etti bu ay :)  Çünkü bence kendisi "haydutsporun başkanı" lakabını cidden hak ediyor :)

Bu ay da bu kadarmış yaşadıklarımız. Hala çocuk doktorumuzu sevmeyip neden yola onunla devam ettiğimizi sorguluyoruz. Ve Elif hala ona bir yumruk atmadı, yüzüne kusmadı, eline çiş yapmadı ama onu görünce ağladı ve onun da kafası şişti :) (evet kötü anneyim :)
Önümüzde kısmetse Kurban Bayramı ve babaannee/dedee ziyareti var. Oradan da bolca güzellik biriktireceğimizi düşünüyorum.
*Aslında bir gelişme daha var ama o Elifle doğrudan ilgili değil; onu da başka bir yazıda kutlayayım pardon yazayım :)

Ne dersiniz, Lokum beni/bizi bir nebze olsun affetmiş midir?
Bizi özlüyor mudur?


Devamını oku »

10 Eylül 2014 Çarşamba

Sevgili Lokum,

Öncelikle senden çokça ama birçokça özür diliyorum.
Sen benim hayatıma çok güzel anlamlar katarken ben seninle ilgilenemedim.
Kedi fobimin tavan yaptığı bir sırada tanıştık seninle.
Seni ilk gördüğümde anlamıştım çok güzel günler yaşayacağımızı ama korkmuştum da.
Hep ürkek bakışlıydın hala da öylesin.
Dilerim yeni hayatında yepyeni kediler, insanlar, mırlamalar, yemekler, eğlenmeler olur.
Dilerim hep çok mutlu olursun.
"Elif geldi sen gittin" demek değil bu aslında ama kendime bile anlatamıyorum durumu.
Karabalığa olan aşkının onun alerjisini daha da derinleştireceğini ve ilaçla geçmeyecek boyuta geleceğini hiçbirimiz bilmiyorduk.
Elifle beraber büyüyeceğinizi hayal etmiştim hep; yapamadım/beceremedim onu da.
Öncesinde yastık niyetine yattığım o harika tüylerin gün geldi "acaba Elif'e zararı olur mu?" dediğim bir hale büründü.
O kadar çok "asla" demişim ki: "Asla Lokumdan kendi rızamla ayrılmam hele ki bebeğimiz geldi diye... ASLA."
Büyük konuşmuşum hem de çok.
Hayatıma o kadar çok güzellik kattın ki biliyorum seninle burun-burun yapmadığımız her gün bir yanım eksik kalacak.
Ve belki de çok pişman olacağız bu karardan. Ama karabalığın nefes alamadığını görmeye de artık dayanamıyorum.
Bana kırgın olduğunu biliyorum.
Ben olsam ben de kendime kırılırdım.
Sahiden de ayrılık kısmını beceremediğime göre hayatıma yeni canlılar almamam lazım.
Kalbimde sadece senin doldurduğun bir yer vardı; şimdi boşalmadı sen hala oradasın.
Sen hep orada olacaksın.
Sen iyi ki girmişsin benim hayatıma. Umarım sen de benim için aynı şekilde düşünürsün.
Belki bir gün...
Hiç bir şey anlamadığını biliyorum.
Umarım beni affedersin.
Seni çok özleyeceğim.
Seni çok seviyorum canım kızım, tüy yumağım...

Devamını oku »

8 Eylül 2014 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri : Sinem & Bade :)

"Ne kadar yavaş; o kadar hızlı..." :)
Bugünlerde Dost kitabevine gitsem çocuk kitapları bölümünde aynı kitaba el atabiliriz diye düşünüyorum Sinem için :) Tatlı Badeliko'nun ahenkle dans eden saçlarına bayılıyorum. (maşallah diyeyim de ben) Ve tabii giydiklerine. Çünkü Bade "giydiranneeee" diyor; bize de keyifli bir sohbet kalıyor :)

Sinem Merhaba;
Yepyeni 1 yaşınız kutlu & mutlu olsun. Oradan başlayayım; ay dönümlerinde bile çok değişiyor bebekler. Yıl dönümünde neler değişti hayatınızda?
Yıldönümünde ne zaman gelecekler acaba diye merakla beklediğimiz dişler geldi.Dişlerle birlikte sancılar,sancılarla birlikte gelen tuhaf  huylar,yemek yeme biçimini ve daha pek çok şey değişti diyebilirim.

Annelik maceran nasıl başladı?
2012 senesinin Ekim ayında hayatımın en güzel haberini aldım ve bir bebeğim olacağını öğrendim sonrasında keyifli bir hamilelik dönemi geçirdim.

Doğum hikayeni anlatabilir misin?
40.haftamı doldurmuş 41'in ortalarındaydım kendimi normal doğuma şartladığım için merakla geleceği günü bekledim ancak ne bir sancı hissettim ne de farklı bir belirti oldu.Son muayenemde artık daha fazla bekleyemeyeceğimi söyledim doktora ve bunu söyledikten 1 saat sonra ameliyathanede buldum kendimi.Genel anestezi uygulandı ve son duyduğum cümle "İyi uykular"dan hemen sonra kendi ağlama sesime uyandım.Hiç bu kadar endişelendiğimi hatırlamıyorum,tek başımaydım içimde tuhaf bir yokluk hissi! Biraz kendi sesimi dindirmeye başlamıştım ki dışardan gelen sesleri duydum.Annemdi! Neden çıkarmıyosunuz giricem diye bağırıyordu.O an hissetiklerimin tarifi yok.Sürekli bebeğim diye sayıklıyordum.Nasıl? İyi mi! Götürün beni!!! Ve kapı açıldı,ilk gördüğüm kişi annemdi sonra ailem,dostlar! Herkesin yüzüne bakıyordum tek tek ve "Sinem çok güzel bir kızın oldu" Çok sağlıklı,tıpkı sana benziyor!!! İşte bütün kaygılarımın sona erdiği andı o an! Asansörde  çıkarken eşimin yüzündeki mutluluk benim sürekli soru sormam derken odaya geldik bir kaç dakika sonra Bade geldi.Sevindiğim,hüzünlendiğim,şaşırdığım,üzüldüğüm,kızdığım ve şimdi yazamadığım ne varsa tüm duygular biranda silinmiş yerini tarif edemeyeceğim bir mutluluğa bırakmıştı.

Bade ile aranızda “ilk görüşte aşk” mı yaşandı? :)
İlk görüşte aşk,hayat,nefes...

Loğusalık günlerinde yanında birileri var mıydı? Hangi konularda zorlandın?
Lohusalık yaşamadım.Daha doğrusu yaşayamadım.Annem ve teyzem vardı yanımda ancak ben tüm sorumluluğu almıştım çoktan.Bade'yle çok keyifli bir bağ vardı aramızda.Emzirdiğim dönem hayatım boyunca unutamayacağım en kutsal zamanlardı.Bu süreçte ona her anlamda iyi bir anne olabilmek için kendimi sürekli motive etmeye çalıştım.Tabi sonrasında özellikle 6.ay sonrası travmalarım oldu.Fakat aşılamayacak durumlar değil.Tedavisi çok kolaydı.Onun gözümün içine bakıp benimle iletişim kurması ve gülücüğü...
Bade’ye kendi tasarladığın/diktiğin kıyafetler giydiriyorsun sanırım değil mi? Bu merak/hobi nasıl başladı?
Hamilelik dönemimde dikiş kursuna gittim.Konservatuvar-Sinema Tv eğitimleri sonrasında yoğun tempo iş derken çok eski zamanlarda şevkle yaptığım çizimlerimi ve dikiş hevesimi ötelemek zorunda kalmıştım.Benimde çoğu kadın gibi çocukluk dönemim bebeklerime elbiseler dikerek geçmişti.Neticede bu özlemimi Bade gibi bir modelle gidermek çok keyifli.Yaklaşık 6 ay önce vintage bebek giysileri tasarladım.Çok yakında yeni koleksiyonumu yaratma sürecine giricem.

Bu ara gündeminizde yeme-içme halleri var sanırım. Bade en çok neleri seviyor? (sevmediklerini de sorsam mı bilemedim :)
Yaşına kadar sevmediği hiçbir şey yoktu diyebilirim.12.aydan sonra makarna-karpuz ve krep üçgeninde dolaştık.Şimdi şimdi eski yeme alışkanlığına dönüyor.

Müzikli bir oyun grubuna katılıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Bade kaç aylıkken başladınız? Orada neler yaptınız ve Bade de ne gibi değişimler gözlemledin?
Müzikli bir oyun grubuna katılmıyoruz :) 6.ayından itibaren ebeveyn katılımlı bebek-çocuk gelişim programı uygulayan çok güzel bir okula gidiyoruz.KindyRoo Ataşehir bizim gelişimimizde bir dönüm noktasıdır.Onun dışında bu yıl okulun alt katında bulunan ve yeni açılan AtölyeRoo'ya katılıcaz.

Çocuk kitaplarından dolayı yolumuz kesişmişti; çok mutluyum. Bade ile birlikte okuduğunuz/sevdiğiniz kitaplar neler? (Tavşan Peter ile başlayalım :)
Çocuk kitapları Bade'den önce girdi hayatıma.Okumaktan büyük zevk alıyorum ve hayal dünyamı şenlendiren cümleler renk katıyor hayatıma.Çocuk kitapları olarak kategorize edilmek zorunda olsalarda onlar 30 yaşındaki Sinem'i mutlu ediyor ve dolaylı olarak henüz farkında olamasakta Bade'ye bulaşıyor bu virüs :) En sevdiğim kitapları biraz sınırlamak zorundayım :) Şu an aklıma gelen ilk Üç:Bulutların Arasında,Mış Gibi ve SerChe 

“Editör Yako”yu anlatırken Ankara’da sevdiğim okuma mekanları var demiştin; çok özel değilse nereler olduğunu sorabilir miyim?
Aslında benim okumak için özel bir mekana ihtiyacım yok bangır bangır müzik çalan bir barda da tuvalette de sokakta yürürkende okuyabilirim :) Ama Ankarada en sevdiğim mekanlar hala duruyorlarmı bilmiyorum ama Lise dönemimde Ezgi Cafe,Tenedos ve Bestekar sokakta ismini malesef hatırlayamadığım bir cafe vardı.O kadar zaman geçti ki hafızamın esiriyim şu an.

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah uyanır uyanmaz mutfaktayız! Radyo'yu açıyorum ilk olarak mütemadiyen Radyo 3 veya Voyage açılıyor.Kahvaltımızı hazırlıyoruz ardından biraz oyun uyku sonrasında park ve birlikte yapabileceğimiz işlerimizi hallediyoruz.Arkadaşlarımızla buluşuyoruz kimi zaman ve kapanış :) 

Bade’nin nasıl biri olması seni mutlu eder?
Kendini bilen,farkında olan,sevgi dolu ve mutlu biri olması sanırım.

Çalışma hayatına dönmeyi düşünüyor musun?
Evet düşünüyorum.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Kaliteli vakit geçirmelerini :) Hamilelikleri boyunca bol bol kitap okumalarını ve bebekleri için kıyafet vs dışında nefis bir kütüphane oluşturmalarını.

Katıldığın için çok teşekkürler. Badeliko’nun mis saçlarından öperim :)
Blogunda artık bizimde bir yerimiz olduğu için çok mutluyum nazik davetin için ben teşekkür ederim.

Güzel bir kütüphane tavsiyesine çokça katılıyorum. Odası, abajuru, kıyafeti derken kitaplara pek sıra gelmiyor ama bence çocuklar onlarla daha mutlu oluyor. Bir masal battaniyesinin üzerinde masal dinleyerek yani :)
Sevgili Sinem, iyi ki tanımışım seni ve tatlı Bade'yi... "Giydiranneeee"yi merakla takipteyim :)
Devamını oku »

7 Eylül 2014 Pazar

Mary Poppins :)

Mary Poppins demek BDK Banu demek :) İkisini ayrı düşünemiyorum :)
Sahi ben bu kitabı neden bu kadar geç okudum bilmiyorum.
Ama cidden her kitabın bir "zaman"ı oluyor.
Kütüphaneden aldığıma yine gıcık olduğum bir kitap oldu benim için. "Neden yanına notlar alamıyorum" diye hayıflandım.
Harika bir dadı Mary Poppins.

Sadece bir dadı mı söylemesi zor ama Elif'e böyle bir dadının bakmasını isterdim.
Kitaptaki hikayeye göre Elif sahiden de konuşuyor ve ben ona "agucuk bugucuk" diyorum.
Boşa değil zaten ona arada "Annecim biliyorum sen derdini anlatıyorsun ama ben anlamıyorum kuzum" demem :)
İki tane tatlı çocuk- Jane ve Michael- ile ikizlere dadılık yapmaya gelir Mary Poppins ama anneleri henüz dadı için ilan vermemiştir :)
İkizler bu maceraya pek dahil olamasalar da Jane ve Michael'ın yaşadıkları oldukça neşeli.
Bay Peruk ile kahkaha gazına yakalanmalarına o kadar çok güldüm ki... O an orada olmak ve sahiden o gazdan yutmak isterdim.
Sanırım birkaç kitap daha var bu tatlı dadıyla ilgili. Onları da hemen alıp okumak istiyorum.
Filmi de var galiba ama ben izlemedim.
Kitap her zaman tercihim oluyor.
Sahiden Banu, sen niye bu kadar çok sevmiştin Mary Poppins'i :)


Devamını oku »

5 Eylül 2014 Cuma

Güneşten Sarı Baldan Tatlı/ Kafrika'nın Gölgeleri Simla Sunay :)

Sanırım ilk defa zürafanın gözünden dinledim bir hikayeyi. Sadece bu özelliği bile yetmişti ilk kitabı sevmeme. Ama ne yazık ki kütüphanedendi ve çizemedim hiç. 2. kitap kütüphanemde zaten vardı çünkü ben o kitabın 2. kitap olduğunu bilmiyordum :) Şaşkınım diyorum da inanmıyorsunuz :)
Son zamanlarda okuduğum en en en içimi ısıtan hikayeydi diyebilirim.
Naz, Beyaz Yolu aramaktadır çünkü dev salyangozun peşindedir. Peki neden? Annesi, babası nerededir? Hikayenin başında ormanda karşılaştıkları zürafa ile birlikte eğlenceli bir yolculuğa çıkarlar. Bana nedense Naz zaman zaman Küçük Cadı Şeroks'u hatırlattı. (hazır 3. kitap da fırından yeni çıkmışken, belki bir özlemdir benimkisi)
Birinci kitap Beyaz Yola doğru uzanan macerayı; ikinci kitapsa beyaz yoldan eve dönüş yolunda yaşadıklarını anlatıyor. İlk kitap tatlı bir zürafanın dilinden -Uzunbal- 2. kitapsa hasır şapkalı Naz tarafından anlatılıyor. Arada araya S. de giriyor :) (Simla Sunay) Normalde yazarın müdahale ettiği hikayeleri pek sevmem bu kez bu özellik beni itmedi hatta zaman zaman sevimli geldi. Yazarın Çengelköy'de yaşayıp bolca Çengelköy salatalığı yediğini de söylemeden geçmeyeyim :)
Yol boyunca karşılarına çıkan değişik insanlar, farklı köyler ve inatçı hayvanlar hikayeye o kadar hoş bir macera katmış ki... Keşke daha da olsaydı dedim :)
"Ben onun yüksekten bakan gözleriyim;
O ise benim toprağa yakın perim." :)
"Naz 'Sana güveniyorum.' dedi. Güvenmek ne demekti? Emin değildim. Sanırım sırt sırta verip rahatça uyumaktı." :)
Naz'ın yol boyu karşılaştığı ona yemek verip yatacak yer sunan kişilere verdiği nane tohumları ise gerçekten çok güzel bir "teşekkür" hediyesi.
Simla Sunay'ı daha önce hiç okumamıştım; tarzını çok sevdim. (Sonra bir baktım ki daha önce okumuşum... neyim ben balık hafızalı falan mı :)
Yazarın Türkçe konusundaki hassasiyetini çok sevdim; anneme okutsam kesin "aferin" derdi; 41 yıllık öğretmen ya :)


Kim bilir belki ben de bir gün Uzunbal ile karşılaşırım. Hem bal "uzun" olur mu hiç :)
* Bizim Uzunbalımız için Elif teyzemize çoook teşekkürler :)

Devamını oku »

Hani Bazen ...

Hani bazen dalıııııp uzaaaaaaklara gidersin.
Nereye ve neden gittiğini bilmezsin.
Sonra gözlerini açtığında etrafında sevdiğin masal kahramanlarını bulursun. "Aaa neden geç kaldın?" der gibi bakarlar.
Sen de onlarla vakit geçirmeyi sevsen de "bir ara" dönmen gerektiğini bilirsin.
Tam zamanı kimse bilemez çünkü sen de bilmiyorsundur.
İşte olur bazen öyle :)
Bu ara her güne 1 kitap okuyup farklı dünyalara dalınca sanırım böyle oldum :)
Kitaplara çok dalınca geri dönmek zor oldu.
Bazen sorgularsın: kimim, neyim, niye varım, ne yapıyorum, nerdeyim.
Çoğu durumda cevapları aramayıp yoluma devam ettiğimde daha huzurlu oluyorum ben.
Çünkü tek bir cevap yok ve ben de bunu istemiyorum.
Sanırım herkesin bir kaçış limanı oluyor.
Benimki de kitaplar diye düşünüyorum, aklıma başka bir yer gelmiyor.
Uzun zamandır yetişkin kitabı da okumadım.. Bir ara okudum baktım ki hep bir hüzün var, vazgeçtim.
O yüzden de çocuk kitapları ennnn sevdiğim arkadaşlarım.
Daldan dala atlayayım da ağzımdaki baklayı çıkarayım: Gidenlere çok üzülüyorum ben.
Hani her daim gözü yaşlıyım ya...
İşte bu "gidenler" aklıma geldikçe daha da sulu çeşme oluyorum.
Haftaya muhtemel bir ayrılığımız olacak.
Onu nasıl atlatacağımı düşünüyorum.
Dünyanın sonu değil biliyorum.
Hayatıma girdiği için şükrediyor;onu tanıdığım için çok şanslı olduğumu hissediyorum.
Dile kolay 4 yıl olacak-tı...
Neyse bu konuyu burada kapatayım.
Şimdi yolda olup Adana'ya dönen kardeşimin neden gittiğini Elif'e uyandığında nasıl anlatacağımı düşüneyim. Ne de olsa herkesin "en cool auntie"si olmuyor...(Kırmızı ojelerini çok sevmişti Elif; ne yapsın anasında hiç görmeyince :)
Bu da benim çocukluğumun "babaannesi". Hep o getirirdi bunlardan bize. Sanırım bu "gidenlere" güzel bir görsel olacak.

Acaba bu yüzden mi hayatıma yeni insanları almaya korkuyorum da "yabaniyim ben" diyorum?
"Kalan" olmaya mı dayanamıyorum?
Devamını oku »