Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




15 Temmuz 2013 Pazartesi

Günün Şarkısı: Black Cadillac-No Blues :)

Herkese Kocaman güzel, neşeli, eğlenceli, deniz kokulu günler ve haftalar dilerken bir süredir Joy Fm'de dinlerken keyif aldığımız bir şarkıyı paylaşmak istedik:


HERKESE MUTLU GÜNLER & BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

14 Temmuz 2013 Pazar

Dikkat Dağınıklığı & Unutkanlık: Ne Yapma(ma)lı :)

Daha önce de bahsetmiştim sanırım yıllardır hatta kendimi bildim bileli şiddetli bir dikkat dağınıklığı ve unutkanlık halinde olduğumu.
Bu durumun sadece bana özgü olmadığını kafası bir dolu yerde olan çok fazla insanın benzer şikayetler yaşadığını düşünüyorum.
Peki, ne yapmalı?
Biliyorum başlığı görünce bi dolu çözüm önerisi getireceğimi sandınız.
Kelin ilacı olsa kendi başına sürermiş misali, inanın mucize yöntemler bilmiyorum ben de..
Sadece belki yaşadıklarımdan birkaç tavsiye verebilirim; hani ucundan kıyısından da olsa yardımı olur mu diye (size mi bu yardım bana mı olacak acaba :)
1. Bocalama evresinden sonra kabullendim ortada yolunda gitmeyen bir şeyin olduğunu
2. Bir uzmanla görüştüm ve tasdik etti bu "durum"u
3. Kişi kendinin uzmanıdır diye düşünüp, kendi uzmanlığımda devam ettim :)
4. Not defterleri, post-itler ve kalemlerle yani aldığım notlarla dost oldum (unutkanlık için)
5. Dikkatimi dağıtan şey çoğu kez sevmediğim bir işi yapmak ya da sevmediğim bir ortamda bulunmaksa -elimden geldiğince- yaptığım işi bıraktım ya da ortamı terk ettim.
6. "Aman ayaıp olur"u bir kenara koydum, yoksa bana ayıp olmaya başlamıştı :)
7. Origami, puzzle, maket, el işi vb. şeyleri yaparken çok keyif almak üzereyken çok sıkıldığımı fark edip onları da olduğu kadarıyla bırakıp yeniden başlayana kadar bıraktım. (anaokulu, kreş gibi yerlere gitmeyip küçük kaslarını geliştirmeyenlerin bu tarz aktivitelerde de iyi olmadığını kanıtladım-bu benim tezim tabii)
8. Girdiğim ortamlarda insanları önceden uyardım ve bir süre sonra da herkes alıştı bu halime, ben de rahatladım onlar da :)
9. Kalabalıklarda duramadım (hala da duramıyorum) biraz saklandım biraz kaçtım
10. "Şıpsevdilik"ten, daldan dala atlamaktan kendime düz bir çizgi çizemedim ama fark ettim ki ben zaten ne tek ne de düz çizgi peşindeydim; ben sadece zigzagda olsa o yolda eğlenmeliydim :)
11. Dikkat gerektiren bir işte çalışıyor olmanın zorluğunu yaşadım, yaşıyorum. sık aralar vererek toparlamaya çalışıyorum, başka da önerim yok :)
12. Bazı eşyaları her zaman aynı yere koymak unutkanlığın önüne geçmek için faydalı bir yöntem. (anahtarlar ya da kimlikler şu cepte gibi)
13. Şu an sıkılmadan yaptığım nadir şeylerden biri de kitap okumak hele ki çocuk kitapları. Bu an'ın tadını çıkarmaya doyamıyorum elbette ki. O yüzden de kahvemle kitaba gömülüp bir süre orada kalmak istiyorum-hala ve ısrarla-
14. Yürüyüş iyi geliyor aslında ama farkında olmadan arabanın önüne atlamış bulmayın kendinizi; ben yaptım siz yapmayın :)
15. Dikkat dağınıklığı ve unutkanlık dünyanın sonu hiç değil; hatta bazen daha önce yaşadığın şeyi yeniden farklı hislerle yaşamak hoş bile oluyor; o yüzden en mantıklısı ve güzeli an'ın tadına odaklanmak :)
16. Dikkatim dağınık ya da unutuyorum diye benimle bozuşmayacak arkadaşlarım var; o da önemli..
17. Kendime dertleşecek bir uğur böceği buldum; her gün yolda rastlıyorum ona :)

Bu amatör balık çizimi bana ait :)
Geçen gün kütüphanede uzun zamandır aradığım bir kitabı buldum ve sevinçle getirdim eve onu. Okumaya başladım lakin altını çizmek istediğim o kadar çok yer vardı ki... Kitabı satın alırım, devam etmeyeyim diyerek masama bıraktığımda kitaplığımda aynı kitabı gördüm. Şaşırdım önce yanlış gördüm sandım. Elime alıp sayfaları karıştırınca daha önceden okuduğumu fark ettim. Uzun zamandır aradığım ve kütüphanede bulunca sevindiğim kitap meğerse evdeki kitaplığımda okunanlar rafındaymış :)

Belki sizin de bana önerebileceğiniz hususlar vardır ve paylaşmak istersiniz belki; kim bilir :)
Devamını oku »

12 Temmuz 2013 Cuma

1 Hikaye: Tilki ve Leylek

Biraz sonra size anlatacağım hikayedeki beyaz yavru tilki ve beyaz leylek hiç tanışmamış olmalarına rağmen bizce çok iyi arkadaşlar; bu hikayeyi de bu bilgiyi hatırlayarak okuyun olur mu :)
           Dün gece yani bugün sabaha karşı yani oldukça karanlık bir saatte misafirlerimizi havaalanına götürmek üzere arabamız ile yola çıkmıştık. Bir müddet sonra - ki bu demek oluyor ki ben aslında hala uyuyorum- önümüzdeki arabanın dörtlüleri açarak kenara çektiğini fark ettik. Çok hızlı gitmediğimizden biz de her ihtimale karşı yavaşlamıştık. Sonra ben yani biz yolun sol tarafında kendi etrafında dönen beyaz bir şey gördük ama ilk anda ne olduğunu anlayamadık. Kedi, tavşan vs. bir boyuttaydı ama kar gibi beyazdı ve kooocaman kuyruğu vardı. Ya da aslında ben hala uyuyordum ve rüya görüyordum. Ancak arabadakiler de beni onaylayınca silkelendim ve kendi etrafında dönen "şey"e odaklandım. Amanın bu bir tilkiydi. Hatta daha da ötesi tilki yavrusuydu... Kendi etrafında dönüyordu çünkü sanırım önümüzdeki araba ona çarpmıştı ve o da sersemlemişti. Havaalanı, misafirler,araba, yol derken içgüdüsel olarak arabadan inmeye niyetlendik. Ve o an tilki yolunu bulup ya da korkup kaçtı. İnsek ve yanına gitsek ne yapardık bilmiyorum. "Korkma, sana yardım etmeye geldik." diyebilir miydik? Şaşkınlık ve üzüntüyle yolumuza devam ettik ama aklım yavru tilkide kalmıştı; ne de tatlı kuyruğu vardı :)
            Dönüş yolunda iken hava oldukça aydınlanmıştı. Gecenin gizemi falan da kalmamıştı :) Biz de tini mini ilerlerken önümüze yine beyaz bir "şey" çıktı ancak bu seferki uçuyordu. Bence o bir martıydı çünkü minicikti ve beyazdı. Martılara dair pek fazla anım olmasa ve İstanbul martıları kadar simit yemiş gibi şişmiş durmasa da 1 martıyı poposundan tanıyabilirdim herhalde. Ancak eşim ısrarla onun bir leylek olduğunu söyledi. Ben de -ki hala uyanamamış olduğum buradan da anlaşılabilir- leyleklerin daha kooocaman olduğunu hatta pembe ağızlı olduğunu falan söyledim (tamam sadece aklımdan geçti).Galiba o an gözümde canlanan  bir flamingoydu :) Neticede biz yaklaştıkça uçan beyaz popo daha da büyüdü ve ağzında yiyecek taşıdığı çok belli olan bir leylek olarak karşımıza çıktı.(neyse ki iddiaya girmemiştik :)
Leylek, tilkiye doğru uçuyordu.
Belki de onu çok iyi tanıyordu.
Yok yok kesin çok iyi arkadaştılar.
Hatta leylek onun zor durumda olduğunu anlamış,ona yiyecek götürüyordu :)

Bu hikayenin sonunda leylek tilkiyi kurtardı,
Benim hayvanları hiç tanımadığım ortaya çıktı,
Neyse ki arabayı benim kullanmadığıma şükredildi,
Bu hikaye bir düş müydü, o da okuyanlara kaldı :)

               
Kaynak: burada
               
HERKESE HAVADA GÖRÜLEN LEYLEKLERE EŞLİK EDEN TATLI TATİLLER DİLERİZ :)





Devamını oku »

Bugün Adım Kaktüs Benim :)

Her zaman "papatya" değiliz sanırım; bazen "kahkahaçiçeği" bazen "küstümotu" bazen de "kaktüs" oluruz :)
Çiçek'in hikayesini okurken aklıma kendi çocukluğum geldi.
Nasıl gelmesin ki; ben de -hatırladığım kadarıyla- en az 1 gün "papatya" isem diğer gün "kaktüs" olabiliyordum :)
Büyüyünce unutuyoruz aslında küçükken neler yaşadığımızı ve hissettiklerimizi.
Bize ne kadar da önemli gelen bazı şeylerin büyükler tarafından pek de önemsenmediğini,
Sonra biz büyüyoruz ve biz önemsememeye başlıyoruz "küçük"leri...
Bu kitapta aslında önemsenmeyen bir çocuktan bahsedilmiyor yani sizi giriş kısmıyla biraz kandırdım :)
Aslında tam da kandırmış sayılmam çünkü bu kitabı okurken aklıma bunlar gelmişti.
Çiçek, yeni abla olmuş ve büyümesini yüzünde çıkacak sivilceye bağlayan, en yakın arkadaşı Defne ile tartışan tatlı mı tatlı bir kız.

Sevinince "Şıkıdım kere şıkıdım" deyişi var ki; ben gülmekten kırıldım.
Hikayesini de kendisi anlattığı için oldukça doğal bir anlatımı var.
1. tekil şahıstan yazılan çocuk hikayelerini/romanlarını daha çok sevsem de yazarın "usta"sı sanırım burada biraz daha fazla kendini belli ediyor.
Nitekim etrafta gördüğü her şeyi bir çocuğun gözünden bakarak yazmak sanırım kolay olmasa gerek.
Hikaye kısa bir zaman diliminde gün içerisinde Çiçek'in yaşadıklarını ve çevresindekilere olan duygusal tepkilerini anlatıyor.
Kardeşini kıskanıyorama aynı zamanda kardeşi hastalanınca dünyası başına yıkılıyor,
Dedesiyle "büyüme" üzerine parkta sohbet ediyor,
Evdeki (H)ediye Abla'ya takılıyor,
Anne ve babasını özlüyor,
Düşler kuruyor,
At koşturuyor,
Defne ile küsüyor ama sonra dayanamayıp barışıyor,
Hemen her gün de farklı bir "çiçek" oluyor,
Hatta gün geliyor, derdini "banyo dolabı"na kilitliyor :)
Günışığı Kitaplığı'ndan çıkan Hacer Kılcıoğlu'nun yazdığı "Bugün Adım Kaktüs Benim" tatlı bir kızın hikayesini anlatıyor.
Sürekli iyilik yapıp etrafa gülücükler saçan karakterler ne kadar yapmacık geliyorsa Çiçek gibi bazen "kaktüs" de oluveren karakterler bana o kadar "sıcak" geliyor.


*Kitabın adını ısrarla "Bugün Kaktüs Benim Adım" şeklinde söylüyorum; sonra aklıma takıldı acaba benim gibi yanlış söyleyenler oluyor mudur diye :)
** Yazarın "Perşembeleri çok severim" kitabını da merak ediyorum; umarım yakında yollarımız kesişir.
*** Radikal KABORÜKO da Çiçek ile tanışmış :)
Künye:
Bugün Adım Kaktüs Benim
Yazan: Hacer Kılcıoğlu
Editör: Müren Beykan
Yaş grubu: 8+
Günışığı Kitaplığı, 2011, 123 sayfa

HERKESE GÜNEŞLİ, ÇİÇEKLİ, KEYİFLİ HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

11 Temmuz 2013 Perşembe

Kitaplık Kurdu 2. Yazı: Masal Battaniyesi :)

Çok çok çok uzun zamandır çok  çok çok severek ve defalarca okuduğum bir kitap; Masal Battaniyesi.
Kitaplık Kurdu'ndaki ilk yazım "Çocuk" üzerineydi.
İkinci yazı da sıcacık Masal Battaniyesi ile ilgili.
Yeniden teşekkürler Kitaplık Kurdu :)


* Masal Battaniyesi ile ilgili Bir Kitap Lütfen'in ve BDK Yıldıray'ın yazılarını da okumak isteyebilirsiniz :)
Devamını oku »

Yazarı Tanımadan

"Daha az bilgi daha çok mutluluk mu?"
Bazen bu soruyu düşünüyorum.
Biri bana sorduğundan değil; sadece an gelir kendime sorarım bunu.
Bazen "bilmek" sizi daha mutlu yapmaz hatta tersine mutsuzluğa sürükleyebilir.
"Daha az bilgi"den kastım "daha az düşünmek" hiç değil.
Sadece bazen bir konuyu çok kurcalarız, hakkında her şeyi bilmek/duymak/görmek isteriz ama sonuca varmadan yaşanılan hayal kırıklığı bizi pek bir yere götürmez.
Niye bu kadar uzun bir giriş yaptım bir fikrim yok ama galiba ben uzun girişleri ve lafı dolandırarak söylemeyi seviyorum.
Bu blogda yazarken kendimle ilgili 1 şey daha keşfettim.. (diğerlerini de aklıma geldikçe yazayım)
Beni bu yazıyı yazmaya iten sebep; yani hakkında daha çok bilgiye sahip olup da beni hayal kırıklığına sürükleyen şey; yazarlar...
Kaynak: burada
Ben sadece basit bir okuyucuyum neticede ve herkesin hayatı da elbette ki kendine...
Ancak kitaplarını okuyup çokça sevip bağrıma bastığım yazarların sosyal medyada yer alan paylaşımlarındaki "farklılık/gariplik" beni düşündürüyor.
Neticede herkesin bir özel alanı olmalı ve sosyal paylaşımları da yazarın özel alanı yani "yazar alanı" değil, bunun farkındayım.
Ancak gel gelelim hayal kırıklığını engelleyemiyorum.
Bir kısmını bu yüzden takip etmiyorum/edemiyorum çünkü kitaplarını okumaya devam edebilmek istiyorum.
Bu durumda da ortaya "görelilik" kavramı çıkıyor. (ya da o hep orada duruyor bilmiyorum)
Çünkü yazdıkları ya da paylaşımları "bana göre" "farklı" ya da "garip"...
Elbette, yazar şunu yapar, oraya gider, bunu giyer, şöyle düşünür diyemeyiz, dememeliyiz, demeyiz :)
Yani niyetim kimseyi ayıplamak  değil, hatta hiç değil...
Sadece ben böyle bir şey hissediyorum, acaba sizde de benzer duygular oluşuyor mu onu merak ediyorum.
Çünkü bahsettiğim şey siyaset falan değil, bu konuyu özellikle yazmak istedim.
Hani okuduğunuz yazarı gözünüzde KOOOOOCAMAAAAAAN düşünürsünüz ancak onu "kitabın dışında" görünce "1 garip" olursunuz ya, işte tam da ondan bahsediyorum...
Bazen de tam tersi yazarla yapılan bir röportajı okursunuz ve onu daha da seversiniz.
Sanırım ben fazla duygusal yaklaşıyorum.
Yazar; yazar...
Ben okur olarak sadece okurum...
Sevme ya da sevmeme gibi duygusal bir bağa gerek yok (heralde)
Tam çözememişim bu ilişkiyi :)
Dediğim gibi ben basit bir okuyucuyum ve kimseyi eleştirmek haddim değil ya da kimseyi incitmek/kırmak hiç istemem...
Sadece merak ettim; 1 ben miyim böyle garip hisseden?
"Yazarı tanımadan" kitabını okumak daha mı mutlu eder bizi?
Ne dersiniz?
* Aklıma takıldığı için sordum öylesine, umarım kimseyi kırmamıştır bu yazı :)





Devamını oku »