Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




8 Eylül 2013 Pazar

Bir Dolap Kitap (BDK) ile Nasıl Tanıştık, Neden Konuşamadık ve Bir Dolu Hikaye :)

Bir Dolap Kitap ile tanışıklığımız neredeyse 2 yılı buldu. Tanışmamıza vesile olan neydi, yolumuz nasıl kesişti çok romantik bir dille anlatmak istiyorum ama balık hafızam buna izin vermiyor çünkü yolumuzun BDK ile nasıl kesiştiğini hatırlamıyorum(z)


Sonra günlerden bir gün çocuklarınızı kitaplarıyla fotoğraflayın ve bize gönderin, Banu'dan pek sevimli bir kitap kaazanın diyorlardı. Lokum'un fotoğrafını çekip göndermiştik :) Kazanamadık ama pek eğlendik.
Ben ara ara aklıma bir şeyler takıldıkça onlara mail gönderdim, onlar da uzuuun uzun cevap verdiler.
Ve günlerden bir gün onunla karşılaştım. Bir afiş. Çok cazip bir teklifi vardı: Geçen senenin Kitap Fuarı etkinliğiydi. Konu, çocuk kitaplarıydı ve BDK da konuşmacı olarak katılacaktı. Hatta Yıldıray'ın "Şuşu ve Üç Tekeri" kitabının etkinliği bile vardı. Çok sevindim. Tek bir sorun vardı: biz Ankara'daydık. Konuk yazarlara bakınca İstanbul çok da uzak gelmedi ve hazır gitmişken pek sevgili Deniz ile de görüşebileceğimize karar verdik. Ancak durumda 1 terslik vardı. Fuara 2 gün birden gidemezdik ve Behiç Ak'ın etkinliği cumartesi günüydü. (burada kötü bir kıyaslama yaparsam affola) Behiç Ak'ın Ankara'ya gelme ihtimalinin BDK'dan daha çok olacağına kanaat getirdik ve Yıldıray'a mail attık:
"Merhaba, biz şu şu şu.. Hani şu konularda görüşmüştük. Hani Lokum da vardı falan. İşte biz fuarda sizi görmek, söyleşiye katılmak istiyoruz ama kesin olarak orada olacak mısınız? Biz birazcık Ankara'dan geleceğiz de..." Yıldıray'ın şaşkınlığı mailden bile anlaşılıyordu ve fuarda o gün o saatte olacağını yazmıştı.
Buradan sonra fuardaki tanışmada benim BDK ile pek koyu bir sohbet içine girmiş olduğumu düşünenler henüz Semracan karikatürlerinde kendimi benzettiğim, heyecanlanınca "Aaa merhaba, ha evet, siz, tamam, hoşçakalın"dan öte bir şey söyleyemediğimi unutmuş olanlardır :)
Ben sadece 1 imza alıp olay mahalinden uzaklaştım.. Söyleşide de soracağım ne varsa sor(a)madım.
Bu olaydan dolayı kendime hiç kızmadım çünkü orada olmaktan mutluluk duyduğumu biliyordum.
Tabii benim bu "şahane" halime muhtemelen "gerçekten" Ankara'dan geldiğime inanamamış olan Yıldıray da pek anlam verememiştir.
Aylaaar öncesinden "orada mısınız" diye mail atıp, sonra da "ehem kem bir de küm" diyip uzaklaşan başkası yoktur herhalde :)
Hatırlamak isteyenler için Kitap Fuarı yazısı da burada.
Bir Dolap Kitap'a bir zaman sonra "Tayga" isimli bir dolap çekmecesi de katıldı, onu da pek sevdik :)
yalnız ilk zamanlarda birazcık yaramazlık yapınca BDK'daki kitaplar biraz eksildi.


Taaa ki...
Geçen gün "Biz geri dönüyoruuuuz" mesajını gönderinceye kadar.
Ben hala inanamasam da BDK kanlı canlı bir yerde bulunacakmış bundan sonra ve 2014'ten itibaren gerçekleşecek ancak bizimle henüz paylaşmadıkları olmadıkolağanüstü şahane bir de projeleri varmış; yuppiii :)
Bir Dolap Kitap'ı bir de kendi dillerinden okumak isterseniz buraya bakabilirsiniz.
BDK'da bulduklarımız & sevdiklerimiz & görmeyi istediklerimiz :
- Çocuk kitaplarını ne çok sevdiğimizi sanırım anlamışsınızdır ve bir o kadar da seçici olduğumuzu. BDK'da okumayı gönlüm çekmese de merak ettiğim kitaplar hakkında fikir sahibi olmayı seviyorum.
- Biiiiir dolu etkinlikleri arasında - bazen hangisine bakacağımı şaşırsam da- gezinmeyi seviyorum.
- Kitap eleştirilerini soğuk bir dille değil de kendi başlarından geçen hikayelerle anlatmalarını seviyorum.
- Yıldıray'ın "Şuşu ve Üç Tekeri" kitabı, Banu'nun "Kediler Hep Dört Ayak Üstüne Mi Düşer" kitaplarını canım sıkıldıkça "Şuşu ne yapıyor" diyerek ya da Lokum için  tiyolar almayı seviyorum.
- Tayga neler yapmış, daktilo ile arasında nasıl bir bağ kurmuş, yoksa o da yeni bir kitaba mı başlamış diye heyecanla son gelişmeleri okumayı seviyorum.
- Hep İstanbul'da olmalarını ve güzide şehrimiz Ankara'ya pek uğramamalarını sevmiyorum.
-  Her hafta kitap çekilişi yapıyorlar; o da pek keyifli oluyor :)
- Devam etmemelerine çok üzüldüğüm dergi projeleri var-dı.
- Pazar sabahları saat 10.00'da Açık Radyo'da keyifli bir vapur seyahati sonrası gerçekleştirdikleri programı dinlemeyi seviyorum. (Not: program bazen açılıyor bazen de açılmıyor, neden böyle oluyor bilmiyorum :/ )



Sevgili Bir Dolap Kitap,
Dilerim daha uzuuun uzuuun yıllar çocuk kitaplarından bahseder, Felaket Henry iyi kitaptı, Behiç Ak ne iyi yazardı diye sohbet ederiz.
Sohbet dediysem, elbette benim "kem" ve "küm"lerimden anlam çıkartmak kolay olmuyor kabul :)

Lokum'dan Tayga'ya kooocaman -sevgi dolu- patiler,
Bizden de size kooocaman kitaplı ve mutlu günler :)

Devamını oku »

"Üç Kedi Bir Dilek", Pek Tatlı Bir "Ada" ile Buluştu :)

Çekilişler her zaman keyiflidir, eğlencelidir, heyecanlıdır.
"1 Kitap 1 Mektup" etkinliği de biraz bu yüzden başladı sanırım.
Sorduğumuz sorulara gelen cevaplara, kazanan yeni biriyle olan iletişimimize de çok alıştık.
Bu kez "Üç Kedi Bir Dilek" kitabının çekilişi vardı ve kazanan da tatlı bir "Ada" oldu.



Katılan herkese koooocaman teşekkürler.
Yepyeni ve bambaşka bir konu ve konuk ile pek yakında yine 1 çekiliş heyecanı yaşayacağız.

Sevgili Ada ile Hayat,
Size mail gönderdik,umarım en kısa zamanda iletişim bilgilerinizi bizimle paylaşırsınız :)
Devamını oku »

2 Eylül 2013 Pazartesi

Sosyal Medya Taktikleri :)

Bir süredir fark ettim ki hayatımızda -neredeyse- olmazsa olmaz bir kavram olmuş; sosyal medya. O kadar deniz derya ki tam 1 tanesine üye oluyorsunuz ve dilini anlamaya çalışıyorsunuz pat başka bir mecra bitiveriyor. Bu kadar çeşitliliği aynı anda kaldırabilenlere de ayrıca hayranım.
Ben de hatta biz de 2 Balık ve 1 Kedi olarak (zira bazı paylaşımlarda Lokum bizden daha meşhur :) "nedir bu sosyal medya", şöyle bir düşünelim dedik :)
- Daha belki adını bile duymadığımız bir dolu mecradan sanırım en ünlüsü Facebook ve Twitter (ki ben hala ısrarla Tweeter diye yazıyorum, sanki Tweety gibi :)
- "Facebook arkadaşı" olarak tanımlanabilecek bir "arkadaş"lık varken bunun aslında sadece "tanışıklık" olarak değiştirilmesi daha doğru olmaz mıydı acaba :)
- Facebook (kısaca FB deniyor galiba bazı yerlerde görmüştüm) hesabında ne kadar arkadaşın, beğenin vs. varsa o kadar "sosyal" birisin :)
- Bir müddet FB (!) kullanmış, sonra uzuuun süre hesabını kapatarak mutluluktan ve huzurdan dört köşe olmuş biri olarak kendime -sanırım böyle olmalı- işkence çektirmek istediğim bir ara yeniden açmıştım hesabımı. Ve fark ettim ki değişen bir şey yok. O kadar içi boş şeyler paylaşılıyor ancak sen o kadar kendini sayfana bakmaya bağımlı hissediyorsun ki mutsuzluk da kendiliğinden geliveriyor - ki bu da tehlikeli bir durum- İşte bu durumda yapmam gereken en mantıklı hareketi yaparak hesabımı yeniden kapattım.(ki zaten tamamen kapatılamıyormuş, sadece dondurulabiliyormuş...)
- Bazen o kadar güzel paylaşımlarla ya da haberlerle karşılaşıyor ki insan sosyal medyanın süper iyi bir şey olduğunu düşünüp kendini avutuyor.
- O zaman da akıllara şu soru geliyor; televizyonun sığlığından uzaklaşmaya çalışan zihniyet, neden kendini "sosyal medya"da boğar? Bilmiyorum tabii ki.
- Blogger bir sosyal medya ise az önce söylediklerimi de afiyetle yedim tabii :) Yok aslında tam olarak öyle değil. Beni rahatsız eden şey farkında olmadan bağımlı olduklarımız.
- Kim,nerde, ne zaman ne yapmış'tan öteye gitmeyen bir akış varsa sanırım orası biraz sıkıntılı.
- Bazen de öyle güzel paylaşımlar oluyor ki..çoğunluğu fotoğraf oluyor zaten, insan bakmaya doyamıyor :)
- Bu mecrada "sanal" da olsa tanışıp arkadaş olduklarımız, çooook sevdiklerimiz de var. Onlara buradan yeniden selam :)
- Çooook özelin paylaşılmaması taraftarıyım ama tabii bu da kişilere göre değişebilen bir kavram galiba. Mesela 2 Balık'ın hiç fotoğrafını koymadık. Belki aranızda bizi merak edenler de vardır :) Ama bazı arkadaşlarımızın paylaştığı fotoğraflara bakınca ya da internetteki fotoğrafların başına neler gelebildiğini gördükçe/okudukça insanın basit bir fotoğrafını bile paylaşası gelmiyor bazen...
- Blog tutmak eğer bir sosyal medya faaliyeti ise ben kendisini çok seviyorum :) Burada bir şeyler paylaşmak, okuyanların yorum yazması (dönütler) ya da hiçbir şey yazmaması (yine dönütler) gerçekten keyifli oluyor.
- İnsan o an yaşadığı bir şeyi tweeterda :) paylaşmayı niye ister; mesela "işyerinden yangın vaaaar diye koşarak çıkasım var!" , " dişçi koltuğuna oturunca aklıma dişimi fırçalamadığım zamanlar geliyor, kendime kızıyorum." , "şu an okuduğum kitap inanılmaz güzel." gibi... İnsan kendini o an yalnız mı hissetmek istemez ya da mutluluğunu başkalarıyla mı paylaşmak ister, bilmiyorum :) Geçen gün ben de bir arkadaşa düdüklü tencere kullanımıyla ilgili bir tweet atmıştım :)
- Benim sorularıma cevap gelme oranı henüz düşük olsa da tweeterda yardımlaşma da güzel olabiliyor.
- Tamamen tercih meselesi olan kendini ifşa etme ve bir gizem perdesinin arkasından seslenme durumu da var :) Cidden var. (bizimki daha çok 2. yazdığıma giriyor galiba)
- Hepsinin de kendine göre bir "racon"u, yazılı olmayan görgü kuralları var.
- "Beni takip edeni takip ederim" gibi oldukça komik paylaşımlar da var :)
- Niye paylaşıyoruz hayatımızı böyle ulu orta :) bilmiyorum ama herkes kendini rahat ve mutlu hissettiği ölçüde sorun yok galiba.
- Bir de Iphone telefonu olanların kullandığı ama bizim gibi Android işlemcili telefon kullananların telefonunda sadece kutucuk olarak görünen karakterler, simgeler var. Arkadaşlar inanın o kutucuğun anlamını görebilsem ben de bir cevap vereceğim ama..
- Simgelerin önemli olduğunu - ki ben ":)" haricinde pek kullanmıyordum da bilmiyordum da, asıl şoku sonunda "3" olan bir simgenin çoook sonra "kalp" demek olduğunu öğrenince yaşadım :)
- Bu yazıda aslında taktik falan yoktu sadece kendimce analiz vardı, kandırdıııım :)

Kaynak: burada

Bu konuya ben nereden geldim, bu yazının amacı neydi şimdilik unuttuğum için yazıyı burada sonlandırıyorum.


HERKESE KENDİ FB'SİNDE, TWEETIRINDA, PİN'İNDE, INSTAGRAMINDA KEYİFLİ, EĞLENCELİ PAYLAŞIMLAR DİLERİİİİZ :)

Devamını oku »

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Her Mevsimin Tadı Başka :)

Ağustos geldi ve gidiyor. Ankara bugünlerde oldukça sıcak. Birkaç güne kadar hava "mevsim normalleri"ne dönecekmiş galiba.
Mevsimlerle ilgili söyleyecek ne söz varmış, düşündükçe aklıma geldi. Acaba aklıma gelenler satırlara dökülebilecek mi ben onları yazmayı unutmadan :) Bir bakalım:
- Çocukluğumuzda gerçekten 4 mevsim yaşardık ancak son zamanlarda 2 mevsime düştük sanki: yaz ve kış. Malum küresel ısınma...
- Her mevsimin 1 seveni ve en az 1 sevmeyeni vardır; müptelası olanı da elbette :)
- Yaz geldiğinde soğukları, kış geldiğinde sıcakları özleriz. (özlemez miyiz?)
- Kıyafetlerin dolaptaki yeri mevsime göre değişir ve hemen her sezonda evden bazı "eskimeyen" kıyafetler yeni sahiplerine doğru yola çıkar ve bu da bizi mutlu eder.
- Yaz demek tatil demekse, kış demek kısa günler uzun geceler olabilir.
- Yazın meyveyi bolca yemek güzeldir de kışın kestanenin de tadı bambaşkadır.
- Okullar tatil olunca büyük şehirlerde trafikte ciddi bir azalma meydana gelir.
- "Deniz, kum, güneş" üçlüsünü yaşayamayan bazen kendini eksik kalmış gibi hissedebilir.(acaba kim :)
- Güneşe alerjisi olanlar için yaz ayları daha çok krem, şapka hatta bazen şemsiye demektir. (o da kim ola ki :)
- Bahar yorgunluğu diye bir şey vardır ki kendisi bitmek bilmeyen Pazartesi sendromuna da benzeyebilir.
- Bahar ayları fotoğraf çekmek için -bence- en uygun mevsimlerdir.
- Kış aylarında insanlar eskiden daha samimi olurlarmış, ısınmak için, tek odada soba yakarlarmış :)
- Sonbahar demek kimine göre dökülen yapraklara hışırtıyla basmak ve bundan çok acayip keyif almakmış :) (bu da kimmmm :)
- Aramızda duygusal bağ bulunan aylar vardır bir de. Mart ayı Balık Burcu ayıdır mesela :)
Sanırım her mevsimin tadı ayrı güzel :)

Şimdilik aklıma bunlar geldi.
Bana soruyorsanız yaz sıkıcıdır, kış kasvetli çoğu zaman da kısıtlayıcıdır... O yüzden ben baharları severim. Yorgunluğu da olsa yeşillenen yeni ağaçlar umut verir, dökülen yaprakları kovalamak eğlendirir :)
Peki ya sizin sevdiğiniz mevsimin tadı tuzu nesi?

Kaynak: Google amca
Devamını oku »

23 Ağustos 2013 Cuma

Kitaplık Kurdu Yazıları: Kocakulak Şehirde, Üç Kedi Bir Dilek ve Kılkuyruk Popi :)

Kitaplık Kurdu'na her hafta 1 yazı gönderiyorum ama burada ondan bahsetmeyi unutuyorum.
Az önce fark ettim de tam 3 adet çooook sevdiğim kitabı yazmayı atlamışım.
Kocakulak Şehirde kitabıyla, sevgili Hint Cevizi'nin yazısı sayesinde tanışmıştım. Gerçekten severek ve eğlenerek okudum. Diğer kitaplarını da listeye yazdım :) Kitapla ilgili yazdıklarım tam olarak burada

Bayram şekerleri bunlar :)
Üç Kedi Bir Dilek hakkında acaba ne söylesem?
Durup durup okuduğumu söylesem yeterli olur mu acaba :)
Çizimleri de fena değil desem :) Ayşe Ablamız bize kızar mı acaba :)
Masal Battaniyesi ve Üç Kedi Bir Dilek, insanlara,canlılara, dostluğa, arkadaşlığa güveniniz sarsıldığında "hala iyi yüreklerin de olduğunu" hissettirecek dönüm noktası kitapları bence :)
Bu güzel kitapla ilgili de düşüncelerim tam olarak burada

Evet, Lokum da çok seviyor :)
Veeee gelelim son kitaba: Kılkuyruk Popiiii, ne de sevimli :)
Kılkuyruk Popi ve Turti'nin başından geçenler, güzellik kavramı, eğlenme...
İşte burada tanıtım yazısı, burada da pek güzel şarkısı var :)


HERKESE MUTLU OKUMALAR :)

Devamını oku »

20 Ağustos 2013 Salı

Hangi Kitapta Ayraç Durmaz :)

Eskiden değildim ama şu an kitaplar konusunda çok seçiciyim. Ve ne yazık ki sevmediğim bir kitabı ite kaka okuyorum, bitirmeye kendimi mecbur bırakıyorum sonra kitaptan soğuyarak kendime bir mola verip ayracıyla birlikte "yarım kalanlar" rafına yerleştiriyorum. Evet öyle bir raf var kitaplığımda. O rafın önünden geçerken de göz ucuyla oradakileri kessem de aslında bir garip suçluluk duygusuyla detaylı bakamıyorum.
Bir dolu tür bir dolu yazar ve kitap var ama bizi sadece bazıları cezbediyor.
Bu gerçekten neden oluyor, üzerinde biraz düşündüm.
Eleme yöntemiyle gittim daha çok.
Ben ne tarz kitapları okuyamıyorum/sıkılıyorum/devam ettiremiyorum diye:
- Bir dolu karakterin yer aldığı kitaplar (aklımda tutamıyorum, Agatha abla sağolsun kitaplarının girişinde kimin ne olduğunu yazmış ama ben yine de unutuyorum. Marquez amca çok güzel yazmış ama o isimlerden ben "yüzyıllık yalnızlığı" okuyamıyorum..)
- bir dolu cümle kurup aslında özünde "an"ı yaşayın diyen kişisel gelişim kitaplarından. (zamanında çok okudum ve gördüm ki özeti 1 cümle: hayat senin, aradığın güç içinde)
- içerisinde korku, gerilim vb. ögeler taşıyan kitaplar.(okuyanlara saygım sonsuz ama ben okuyamıyorum, adamakıllı korkuyorum çünkü :)
- sade cümleler yerine edebi cümlelere yer veren yazarları da okuyamıyorum.
Kaynak: burada
Geriye neler kaldı 1 de ona bakalım:
- En sevdiğim, caaaanıııım dediğim çocuk kitaplarını çok seviyorum ama didaktik olanlarını okuyamıyorum. sanki karşımda bir öğretmen var ve bana ders vermeye çalışıyormuş gibi olanları aslında neredeyse kapağından ve çizimlerinden bile anlamak mümkün ama çok da önyargılı olmamaya çalışıyorum.
- Yaşasaydı peşini hiç bırakmazdım dediğim ve şimdi de hiç bırakmadığım 1 insan 1 yazar: Orhan Kemal :) Memleketin suyu mu çekiyor nedir :)
- NTV yayınlarının önücülük ettiği ve sonra bir dolu yayınevinin seri halinde çıkardığı eğlenceli bilim kitapları.
- Semracan'ın başrolde olduğu karikatürler :) Fıçı ve Miço bizim evde çok sevilir :)
- Sandman serisi de güzel ancak ara ara okuyabiliyorum.
- Klasiklerin hepsini sevmesem de Suç ve Ceza'yı epey ayrı seviyorum. "Aman bir Tolstoy"um geldi ya da "Kaç zamandır Dostoyevski okumadım" da demiyorum.
- Kafka seviyorum Dönüşüm'de sanki ben de bir dönüşüyorum.
- Zweig seviyorum, Satranç kitabı ile ilgili minik anımı da unutmazsam sonra anlatayım.
- Yeni öykücüleri (benim için yeni) öyküleri arka arkaya okuyamıyorum. biri bitse de diğerine geçince geride kalan karakterler peşimi bırakmıyor sanki :)
- Şimdi aklıma gelmeyip de aklıma geldikçe ara ara yazabileceklerim için de bu satırı ayırıyorum :)

Kitap okumak son derece bireysel bir tercih. Özünde kimin hangi kitabı okuduğu, hangi yazarı sevdiği sadece kişiyi ilgilendirebilecekken bazen değişik eleştirilere de maruz kalınabiliyor.
"Aaa çocuk kitabı mı okuyorsun, büyü artık biraz.."
" Korku kitapları mı okuyorsun, rüyana girmiyor mu?" (bak bu cümle benim ama genelde içimde tutuyorum, çaktırmayın :)
" Kişisel gelişim kitaplarının içi hep aynı, boşa para veriyorsun.." (tanıdık bir cümle ama en azından ben okudum da söylüyorum..)

Araya kendimi de katarak bir öz-eleştiri yapsam da hepimiz aynı şeyin peşinde değil miyiz,onu düşünüyorum.
"Kitap okumak istiyoruz."
Bu kadar basit.
Bu kadar net.

Bu arada "Hangi Kitapta Ayraç Durmaz?" sorusuna da son zamanlarda okuduğum en en en eğlenceli kitap olan Hilda'yı örnek vereyim. "Benim şimdi okumaya vaktim yok" gibi cümleleri "oldu canım" diyerek geçiştiren ve ne oluyorsa 1 solukta okunan kitaplara biz kendi aramızda "ayraç tutmayan kitaplar" diyoruz :)
Onları okudukça da mutlu oluyor, "devamı yok mu" diyoruz :)

Kaynak: burada

Devamını oku »