Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




20 Kasım 2013 Çarşamba

Bu kediler çok akıllı çok :)

Geçenlerde yine bir öğle arası yürüyüş yaparken gölgeden gittiğimi ve gayet de üşüdüğümü fark ettim. Hemen yolun karşısına geçip güneşin tüm nimetlerinden faydalanayım, d vitaminlerimi depolayayım derken güneşte mayışmakta olan 1 kedi gördüm, utanmasam yanına çimlerin üzerine kıvrılacaktım :) Sanki yıllardır Lokum'u köşe bucak güneş ararken gören ben değildim..Niye şaşırdım bilmiyorum. Lokum da öyle, günün tüm güneş ayarlarını bilir ve her saat belli odaların belli köşelerinde güneş banyosunu yapar.
Bu kediler çok akıllı çok!
Banyosunu kucağımda yapıyor :)
Daha önce bahsetmiştim sanırım midemle ilgili reflü benzeri bir şikayetim var, o yüzden de her şeyi yiyemiyorum. Ama doktora gitmeden önce maş. midem kötü de olsa tam bir öğrenci zihniyetiyle yemek buldum yiyeyim diye düşünüyordum :) Sonra endoskopi,doktorla konuşmalar neticesinde az ve sık yemem gerektiğinde karar kıldık. İşte o günlerde Lokum gözüme daha bir farklı gelmişti. Biz ne kadar mama verirsek verelim hatta ıslak mamada bile (arada verdiğimiz ve onun hüüppp diye yuttuğu yoğurtlar tabii ki hariç) azar azar yiyordu sıpa. Nee yoksa o düzgün beslenmenin sırrını benden önce mi çözümüştü?
Bu kediler çok akıllı çok!
Yer kapmaca sanırım Lokum'un bizimle oynamaktan en çok hoşlandığı oyun.Önüne yün yumağı versek bu kadar sevmez herhalde. Ne zaman ki biz oturduğumuz yerden kalkıyoruz ama bu süre 5 saniyeliğine de olabilir, uyuyor numarası yapıp aslında gözleri yarı açık bizi izleyen Lokum anında gelip yerimizi kapıyor onra da böyle şaşkınlık pozu veriyor :)
Bu kediler çok akıllı çok!
Eskiden hemen her Pazartesi günü Lokumla anlaşma yapmaya çalışırdım; evde ben kalayım işe benim yerime sen git diye. Şimdiye kadar hiç yanaşmadı bu duruma. Ben de üstelemedim bunalmasın diye. Ta ki kış mevsiminin o engiiin havasından etkilenip yataktan çıkmakta zorlanana kadar. Şimdi yine her gün anlaşma yapmak için ona dil döküyorum ama beni dinleyip şu pozu verdiğine göre cevabı hala hayır :(
Bu kediler çok akıllı çok!
Sanırım Lokum ve bizim maceralarımız hiç bitmeyecek, arada unutmadan yazayım istiyorum :)
* Hatta daha önce şöyle bir yazıda "kedi gibi olmak istiyorum" bile demişim :)
Siz ne dersiniz bu kediler çok mu akıllı? :)

HERKESE TATLI PATİLİ, GÜNEŞLİ GÜNLER :)

Devamını oku »

19 Kasım 2013 Salı

Günün Şarkısı: Vanessa Paradis/ La Seine

Çoook sevdiğim bir filmin harika müziği :)


Devamını oku »

11 Kasım 2013 Pazartesi

Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kutlu & Mutlu Olsun :)

Daha önce bahsettim mi bilmiyorum, küçükken çok fazla çocuk kitabım olmadı. Çoook küçükken gözümde bir rahatsızlık olmuştu, o zaman annem çay pansumanını rahat yapabilmek için bana evdeki yaşıma uygun tek kitap olan içinde minik bir ayının geçtiği kitabı okuyordu. Kitap o kadar hoşuma gidiyordu ki gözüm hiç iyileşmesin istemiştim, hatırlıyorum. Bir de pansuman bitip de uykum gelince kitaba sarılarak uyurdum, kitap da buruş buruş olmuştu. Sonra o kitabı bir daha görmedim, ne oldu bilmiyorum.
Okumaya başladığımda da (okula erken başlayan çocuk kaderi) 5,5 yaşımda keşke oyunlara devam etseydik dediğim dönemde matematiğin yanı sıra Türkçe ile yani okuma-yazma ile tanıştım. Her şeyi okumaya çok hevesliydim.Eve gelen günlük gazetenin siyah beyaz satırları fazla ilgimi çekmiyor, renkli bir şeyler arıyordum ki... Evde gizli bir köşede (muhtemelen bayağı ortadaydı ama bana çok gizli bir köşe gibi geliyordu) Jules Verne'in çizgi roman şeklinde koocaman siyah kapaklı bir kitabına rastlamıştım. İçerisinde 3 adet hikayesi vardı ancak benim aklımda en çok 80 günde devrialem kalmış, en çok onu okuyordum demek ki :) O balon havalandıkça sanki benim içimde bir yerler havalanıyordu. Biri o kitabı okurkenki fotoğrafımı çekse gözlerimin kooocamanlığından korkabilirdi -belki- Bir de unutamayacağım Heidi var. Beyaz ekmek ne demek, neden bu kadar kıymetli, kırlarda gezip oynadığı için Heidi ne kadar şanslı olduğunu biliyor mu,bir bardak süt ile karnı nasıl doyuyor (bendeki oburluğa bak), ne güzel arkadaşları var, bu kız ne güzel hep gülümsüyor gibi düşüncelerim olduğunu hatırlıyorum.


O dönemde ne yazık ki başka da çocuk kitabım olmadı. Okulda zorla okutulan Ayşegüllerden nefret ettiğim için - ki ben böylesine yapay bir karakteri hiç ama hiç sevmemiştim- öğretmenin verdiği kitapları sadece okuyordum ama hiç işime işleyen olmamıştı. Sonra bir gün Cuma günleri dersin son 1 saatini "Çocuk Kalbi" okumaya ayıracağını söylemişti. O kadar merakla bekliyordum ki her hafta o saatin gelmesini ve ilk defa olarak zilin çalmasına üzüldüğümü hatırlıyorum. (tamam aralarda gözümden yaş da geliyordu) Ama kitap bir şekilde bitmedi,neden bilmiyorum.
Ve ben büyüdüm..
Büyüdüm...
O ara hep büyüdüm :) Ve sadece yetişkin kitapları okumaya başladım. Çocuk kitapları okursam yine çok mu ağlardım yoksa ben çok mu büyümüştüm,o aralar da kayıp.
Derken bir şey oldu (keşke o olan şeyin ne olduğunu da hatırlasam) kendimi Dostta çocuk kitaplarına bakarken bulmaya başladım. Hani nasılsa oraya girdiğim zaman 2,3 saat geçiriyordum,o ara yolum da düşmüş olabilir ya da minik minderlerine vurulmuş olabilirim.
Ve ben yeniden çocuk kitapları okumaya başladım. Eskiden çok okumuşluğum yoktu yani bu türe neredeyse hiç hakim değildim ama bir yerden başladım. Yani yaklaşık olarak 10 yıldır başladığım bu serüven son 5 yıldır güzel bir tutkuya dönüştü.
Bu kadar şeyi neden anlattım?
Özel ve güzel günleri akılda tutmayı pek beceremem ama Günışığı Kitaplığı sabah bir mail göndermiş:

Benim de aklıma geldi.
Sahi, ben çocuk kitaplarını neden okuyordum diye.
Neden kısmı şimdilik kalsa da "nasıl başladığım"la ilgili bir şeyler yazmış oldum.

Keşke sevdiğim tüm karakterleri buraya tek tek yazabilsem ve bana kazandırdıkları için onlara tek tek teşekkür edebilsem..Ama malum bir hafıza sorunu var :)

Araya Roald Dahl karakteri sıkıştırmış olabilirim :)
Tüm çocukların, çocuk kitabı okumaktan inanılmaz keyif alan herkesin Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kutlu & Mutlu Olsun :)

*Çocuk Kalbi kitabı hala kitaplığımda yok, okuyanınız/hatırlayanınız varsa söylesin, hala çok mu hüzünlü?
Devamını oku »

8 Kasım 2013 Cuma

1 Kitap 1 Mektup'ta Bu Kez Soruları Lokum Sordu, BDK Banu ve Kedimiyo Yanıtladı :)

Bir Dolap Kitap ile nasıl tanıştığımızı ve neden konuşamadığımızı oldukça detaylı bir şekilde yazmıştık. BDK Banu'su geçtiğimiz aylarda Hayykitap'tan çıkan pek sevimli bir kitap doğurdu yani yazdı :)
İçinde kediler, Moli ile Olaf ve bizim için evin 2. kedisi olan Kedimiyo var. Hal böyle olunca Banu'ya soruları bu kez Lokum sormak istedi (çok sıkıştırma dediysek de dinletemedik :) :

Lokum ciddiyetle kitabı inceliyor :)
Sevgili Banu,
Sana kocaman merhaba :) Bizimle ilgili bir kitap yazmışsın, geçen gün okudum. Hatta bu kız ne kadar çok şey biliyormuş diye de düşünmedim değil. Bunu düşünürken bıyıklarım bile titredi :) Böyle bir kitabı yazmak nereden aklına geldi? Yoksa sen, yolda karşılaşınca durup bizi sevmeden geçmeyenlerden misin?
Kitabın kahramanı olan sevimli çocuklar Moli ile Olaf uzun zamandır hayatımdalar. Hatta Bir Dolap Kitap'tan önce bile varlardı. Zaman içinde zihnimin içinde büyüyüp geliştiler. Onların nasıl çocuklar olduklarını, neyi merak edip, nelerle ilgilendiklerini düşünüp duruyordum. Onların merak ettiklerini fasiküller halinde bir araya getireyim dedim. Sonra bir gün Kedimiyo diye bir karakter ortaya çıktı. Moli ve Olaf'ı Kedimiyo ile tanıştırınca ilk kitabın konusu da belli oldu: Kediler. 

Bizimle ilgili bu kadar bilgiye nereden eriştin? İtiraf et, yoksa oturup bizi mi izledin?
Evet, sizi çok izlerim. Çocukluğumdan beri pek çok kedi dostum oldu. Bunların bir kısmıyla aynı evi paylaştım. Sokakta kedilerle karşılaşınca selamlaşmadan geçmem. Siz kedileri seviyorum; sizi gözlemeyi de öyle.

Evde Kedimiyo’dan başka arkadaşım var mı? Yeri gelmişken sorayım, Kedimiyo bize gelip kalabilir mi?
Ne yazık ki sadece kağıt üzerindeki Kedimiyo ile arkadaşım şu sıralar. Evde kedimiz yok. Çünkü benim geçmişte kısmen tedavi edilen kedi alerjim yine hortladı. Eşim Yıldıray'ın durumu daha feci. Bir de bahçeli bir evimiz olmadığı için evde hayvan beslemeyi doğru bulmuyoruz. Onların özgürlüğünü ksıtılıyormuşuz gibi geliyor. Hem kedi yerine artık bir bebeğimiz var. Şimdilik o bütün vaktimi alıyor zaten.

Düştüğümde kaç ayağımın üzerinde olduğunu hiç saymamıştım. Ama kitabını okuyunca öğrendim. Bu kitabının birçok arkadaşıma kendilerini tanımaları için de başvuru kitabı olacağını düşünüyorum. Peki ya siz insanlar, siz düşünce kaç ayağınızın üzerine düşüyorsunuz?
Şansılıysak iki ayağımızın üzerine düşmeyi başarabiliyoruz. Şanslı değilsek ayak, kol, kafa, sırt... Farklı yerlerimizin üstüne düşüp kendimizi sakatlayabiliriz. Biz, sirkte çalışmadığımız sürece, asla siz kediler kadar atletik olamayacağız.

Süt ile ilgili yazdıkların hiç hoşuma gitmedi. Ben de sütü çok seviyorum ama kimse bana –zararlı olabilir diye- süt vermiyor. Neyse ki yoğurdu daha çok seviyorum. Ve ondan arada da olsa yiyebiliyorum. Yoğurdu su ile karıştırmadan yememde bir sakınca var mı? Varsa da kulağıma fısıldasan yeter. Yer yemez üzerine bir güzel su içerim ben :)
Aman Lokumcum süt içme sakın. Biz insanların yavrularına da bol süt içirirler, ama ben bunu da doğru bulmuyorum. Süt, onu üreten hayvanın yavrusu için yararlıdır, başkası için değil. Ama yoğurdu afiyetle yiyebilirsin sanırım. Bu konuyu bir araştırayım.

Kaynak: burada
Kitabında yazmamışsın ama saç kurutma makinesi ve süpürge gibi neresinden ses geldiğini anlamadığım bu aletlere sinir oluyorum. Sahi bunlar olmadan insanlar yaşayamaz mı?
Hi hi hi. Yaşayamazlar. Gerçi yaşayanları var. (Mesela biz.) Ama süpürgeyi az kullandığımız için evimiz pis (!). Saçımızı kurutmadığımız için de zaman zaman sinüzit oluyoruz. Tozlu bir evde yaşamaktansa, birazcık şu gürültüye katlanabilirsin bence.
Bu arada sen kulak tıpası takmayı düşünmez misin? (Hiç düşünür müyüm kıhkıhkıh :)

Benim bıyıklarım çok kaşınıyor. Her türlü bilgisayar kenarında kitap köşesinde ve kapıların çıkıntılarında bıyıklarımı kaşıyorum. Bildiğin başka “bıyık kaşıyıcı” var mı?
Zımpara kağıdını bir dene. Ama daha iyi bir yöntem biliyorum. Sahibinin seni seven elleri.

Bir de ben bazen evde çok sıkılıyorum. Kendimi uzaklara atmak istiyorum. Kitabında gördüm. Ben de “gemi kedisi” olmak istiyorum. Bunun için ne yapmam lazım?
Öncelikle bir liman bulmalısın. Limana gelen gemilerden birini gözüne kestir. Yük gemilerinde işler daha zor olabilir. Ama bir yolcu gemisini seçersen, seni sevecek birilerini mutlaka bulacağına eminim. Kimselere görünmeden gemiye girmeyi başarırsan, gemi limandan ayrılana kadar kuytu bir köşede saklanırsın. Sonra da ver elini uzak diyarlar!

Moli ve Olaf, Kedimiyo ile birlikte merak etmeye devam edecekler mi? Ben de çok meraklıyımdır. Bir sonraki gezinizde limonata içerken ben de size eşlik edebilir miyim :)
Tabii ki edecekler. Onların merakı hiç bitmez. Tıpkı siz kediler gibi her yere burunlarını sokabiliyorlar. Şaka bir yana, Moli ve Olaf'ın soruları devam ediyor. Yakında ağaçlarla ilgili sorularına yanıt arayacaklar. Limonata demişken, kediler ekşi sever mi? (Ekşi miiii??? Sarı limon ekşisinden bahsediyorsan,lütfen o benden uzak olsun :)

Seni çok sevdim ben. Benim sorularıma cevap verdiğin için de teşekkür ederim.
Seni, Yıldıray’ı, Tayga’yı koooocaman yalarım, tatlıca patilerim.
Ben de senin kulaklarının arkasını, göbeğini kaşırım sevgili Lokum. İyi mırlamalar...
                                                                              ***
Valla ne desem bilemedim. Lokum hemen kaynaşmış Banuyla halbuki yabancılara karşı çok mesafelidir (aa aynı ben :) Bu işte Banu'nun ve Kedimiyo'nun parmağı/patisi olabilir elbette :)

"Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabıyla ilgili BDK'nın radyo programını dinlemek veya İyi kitap'ta yer alan yazıyı da okumak isteyebilirsiniz tabii :)

29 Kasım 2013 tarihine kadar "Kedilerle ilgili en çok merak ettiğiniz şey nedir?"  sorusunu yanıtlayarak  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Kediler hep dört ayak üstüne mi düşer" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz. (Mektubu Lokum yazabilir :)


Lokum'un keşfettiği yerlerden dört ayağı üstüne düşme maceralarını da anlatmak isterdik ama o başka yazının konusu olsun. "Lokum halleri"ni merak ederseniz burayı okuyabilir, birbirinden şahane Moli ile Olaf, Dedikodulu Evler ve Kedimiyo çizimlerini almak isterseniz Banu'nun Bobin Dükkanını ziyaret edebilirsiniz. (Kedimiyoları lütfen bitirmeyin, bize de saklayın :)

HERKESE BOL PATİLİ, MUSMUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

7 Kasım 2013 Perşembe

Günün Şarkısı: Barcelona / Giulia y Los Tellarini

Kaç zaman oldu "günün şarkısı"nı dinlemeyeli :)
Bu ara severek dinlediğim 1 şarkı olsun o zaman;


HERKESE MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

6 Kasım 2013 Çarşamba

Anne Yemeği Neden Daha Lezzetli Oluyor :)

Kim ne derse desin "anne yemeği" daha lezzetli oluyor.
İçerisinde alıştığımız lezzetler olduğu için midir bilmiyorum.
Annemin yanında çırak olarak da bulunsam telefonda tarifi bir kere daha detaylıca anlattırsam kullandığı malzemeleri aynı marka da alsam yok, olmuyor.
Annelerin kesinlikle gizli bir tarifi var bize söylemedikleri. Onları hep özleyelim yemeklerinin tadını evden ayrıldıktan sonra daha çok mu bilelim diye yapıyorlar belki de bunu :) Ya da sadece herkesin elinin tadı başka mı?
Benim annemle yemek yaparken en büyük farkın özenmemek ve ona kalırsa soğan (bazen de sarmısak). Ben pratik yemekler seviyorum ve işimi çabucak bitirmeye çalışıyorum. Bazen elimi kesiyorum bazen patatesin yarısı kabuğunda kalıyor o ayrı :)

Kaynak: burada
"Anne eli değişmiş gibi" lafı boşa söylenmiş gibi durmuyor, siz ne dersiniz? Anne yemeği neden daha lezzetli oluyor :)
Devamını oku »