Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




ilkokul çağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilkokul çağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Kitaplık Kurdu'nda 1 "Çocuk" :)

"Kitaplık Kurdu"ndaki yazıyı ve devamında yazacağım yazıları "reklam" olmadan nasıl "haber" yapabilirim diye düşündüm, bulamadım.
Takip ettiğim ve keyif aldığım bloglardan biri Leylak Dalı,yanlış hatırlamıyorsam Ocak ayı gibi yeni bir blogun haberini yapmışlardı: Kitaplık Kurdu.
"Acaba ben de yazı gönderebilir miyim?", "Ne zaman yazsam?", "Ne göndersem?" vb. soruların arasında aylar geçti.
Ta ki geçenlerde Kitaplık Kurdu ile haberleşene kadar.
İlk yazım geçen gün yayınlandı, tekrardan teşekkürler Leylak Dalı ve Kitaplık Kurdu (ekibi).
Devamının da geleceğini (inş. diyeyim ben yine de :) yüzümde kocaman bir mutlulukla müjdelemek isterim :)
Okumak isterseniz "Çocuk" burada.
Sahi, çocuk olmak ne işe yarar :)


Konuşacak çok şeyim yok belki ama yazacak çok şeyim var :) Beklerim, her zaman..
Devamını oku »

4 Temmuz 2013 Perşembe

KOFİ VEYA BAĞIŞLAMA SANATI :)

"Daha önce, kızdığınız birini bağışladınız mı?
Bağışladığınızı fark edebildiniz mi?
Öfkelendiğiniz/kızdığınız kişinin yüzü gözünüzün önünde canlandığında kalbiniz size ne söyledi?"
        Bu ve benzeri cümleleri düşünüyorum birkaç gündür, sebebi de BDK'deki radyo programı oldu.. Klasik bir pazar günü değildi çünkü evde değildim ama programı dinledim ve koşarak uzaklaştım mekandan, en yakın kitapçı bulabilmek için..
      BDK 1 hafta sonra çekilişle armağan ediyormuş falan hiç bekleyemeyecektim çünkü radyodaki çekilişte de adımı duyamamıştım :)Koşuyordum hani en son kitapçıya doğru, işte neyse aldım kitabı, arkadaşımla buluştuk, kuzenler bir araya geldik oldu  mu akşam :) Hayır madem öyle niye koştum :) Bu kitabı da sevdiğim kitaplarda olduğu gibi uzun uzun okudum,notlar aldım, üzerinde düşündüm, bazı yerleri tekrar okudum, ilk okuduğumda anlamadığımı fark ettim falan :) Neticede sevme duygusunun dışında hatta ondan çok daha fazla şeyler buldum kitapta kendim için..
      Bu kitabın bir de şöyle bir anısı var; (daha önce de söylediğim gibi her kitabın en az 1 hikayesi olmalı :) kimselere okuduğum/notlar aldığım kitabımı vermem; gerekirse hediye ederim dediğim günün ertesi günü bu kitabı kendi ellerimle servis arkadaşıma emanet verdim(!) Hakkında hemen yazı yazmak istiyordum ama o bana kitabı ne kadar geç getirebilirdi ki :) Sadece 2 ay sonra :) ( bahsettiğim arkadaşımın bu yazıyı görme ihtimali yok ama olur da denk gelirse kitabıma iyi baktığı için, kitabı geç getirmesine az kızdığımı buradan söyleyebilirim.)
      Başka okuyanlar ne bulur bilmiyorum ama ben bir süredir kendim için kayıp olan halkanın 1 tanesini bulduğumu hissettim..Daha kaç halka vardır bilmiyorum; denk gelir miyiz onlara ya da ne zaman onu da bilmiyorum ama elimde şu an "bağışlama sanatı" var; onu biliyorum..BDK Banu demiş ki; Küçük Prens'in gergedan olarak döndüğünü söyleyenler bile varmış.. Olabilir..Buna şaşırmam doğrusu.
Kaynak: BDK
       Uzun bir girişten sonra kitabın konusundan da bahsetsem fena olmayacak sanırım.
"Kofi öfkelidir. Yüzüne fazla ışık saçan aya, rüzgara, bulutlara, güneşe ve çevresindeki bütün hayvanlara öfke duyar. Ta ki, bir gün büyükbabası gelip, birlikte denize gitmelerini önerinceye kadar..." 
      Var olan bir şeylerin değişeceğini, şimdiye kadar olan düzenin bozulacağının ama aynı zamanda "tamir edilebileceğinin" ifadesi aslında bu öneri. Can Çocuk tarafından yayınlanan bu kitabı "öğretici, sıcak ve çağdaş bir masal" olarak tanımlamış yayınevi.
      Kahramanımız Kofi'nin hemen her şeye duyduğu öfke ile tanışırız önce. Sebebi kendisidir bu açık. Yalnız, "sebep neden kendisidir" ve "bağışlamak mümkün müdür"?
Yolculuk ve değişim hikayelerini hep sevmişimdir.
Yollar uzadıkça ve yolda yaşananlarla birlikte biz de aynı kalmayız.
Hele ki ulaşmaya çalıştığımız bir "yer" varsa; bu, duruma daha da heyecan katar. Aklıma "Balık" geldi ama onu başka zamana bırakıyorum.
                                                                      ***
     Kofi'nin en yakın arkadaşı (Antros) gün gelir ezeli düşmanı olur ve Kofi onun öfkesini içinde taşımaya, bu öfkeyi daha da büyütmeye karar verdiği sırada karşısına büyük baba Meru çıkar ve ona denize gitmeyi teklif eder.
Bu kitap en yalın haliyle Kofi ve Meru'nun denize doğru aldıkları yolun hikayesidir.
Ama  hikaye bu kadar yalın değildir. İyi ki de değildir; çünkü bizi de bu yolculuğa davet eder.
Bu kitapta o kadar çok şey var ki; aklıma Momo'nun geldiği bütün düşleri yürekten emerek alan "düş höpürdeticileri", hayatının en önemli gününe yani yaşadığı güne hazırlanan bir gergedan ve burnunuzu yakan denizin tuz kokusu...
Kitaptan: 
* "Büyük arzuların zamanı vardır", diye yanıtladı Meru usulca.
* "Düşün, bir sonraki dolunayda öleceksin. Öncesinde mutlaka yapmak istediğin şey nedir?"
*- Doğru yoldan söz ediyoruz, en hızlı gidilebilecek olandan değil.
-Peki, doğru olan hangisi? diye sordu Kofi sinirlenerek.
-Kendi yolun tabii.
-Hah, şimdi anladım. Peki, kendi yolumu nasıl bulacağım acaba?
-O yolda yürüyerek. Önceden yok ki o yol. …
* " Ne kadar yavaş, o kadar yoğun yaşanır" ("Ne kadar yavaş, o kadar hızlı"*)
* "Büyük mücadele, kendinle savaşmayı bırakmak anlamına gelir."
* " Eğer rakibin oradaysa ve gerçekten de sana karşı mücadele ediyorsa öfkenin bir anlamı vardır! Kendini savunabilmek için ona ihtiyaç duyarsın. Ama eğer düşmanın sadece kafanda varsa o zaman öfkeni kendine yöneltmiş olursun..."
* "Artık nefret duymadığında, o zaman kendi kendini bağışlamışsındır." (sanırım en sevdiklerimden biri bu cümle)
* "Bağışlamak, kendi yüreğini incitmekten vazgeçmek demektir. Daha fazlası değil."
"Bir parça geriye hareket edildiğinde, bazen sadece ilerlenir." 
"Öfke senin yüreğini yaralıyor, onunkini değil."
     Bağışlamanın gerçekten bir sanat olduğunu düşünüyorum ben de artık. Size (isteyerek/istemeyerek) kötülük yapmış, sizi üzmüş, zarar vermiş birine "seni affediyorum" diyebilmek ne kadar zor. Hele ki bu kişi kendinizse...
     Çok sevdiğim bir kitapla ilgili yazı yazarken bazen zorlanıyorum bazen saçmalıyorum bazen de "aman eksik bir şey bırakmayayım" telaşına kapılıyorum.
Sanırım unutuyorum; her kitabın en az 1 hikayesi olduğunu.
Çünkü bu benim hikayem.
Eksik bir şeyler yazamam çünkü sizdeki hikayeyi -henüz- bilmiyorum...

Sahi, siz bugün kızdığınız kişiyi - kendiniz olsa bile- affetmeye hazır mısınız?

HERKESE KOFİ VE (VEYA DEĞİL!) BAĞIŞLAMA SANATI İLE TANIŞMA İMKANI DİLERİM :)
* "Bir Kitap Lütfen"in "Kofi" hakkındaki yazısını da okumak isteyebilirsiniz.

Künye:Kofi veya Bağışlama Sanatı
Özgün Adı: Yofi oder die Kunst des Verzeihens
Yazan:Oliver Bantle
Çeviren: Saliha Nazlı Kaya
Yaş grubu: 9+
Can Çocuk, 2000, 112 sayfa
Devamını oku »

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Aklından Düşünceler Geçen Çocuk :)

Çocukların hayal dünyası inanılmazdır.
Biraz konuşursanız kurduğu cümlelere hayran kalırsınız çünkü o "saf"lık hiç bozulmamıştır-henüz-.
Büyüdükçe o "saf"lığı yitirdiğimizi ama içimizdeki çocuğu da sevmeye okşamaya devam ettiğimizi düşünüyorum.
Yoksa hayat çekilmezdi herhalde:)
Küçükken -bazı buluşmalar dışında- kardeşim de olmasına rağmen çoğunlukla tek büyüdüm daha doğrusu tek oynadım. Bu da gerek hayali arkadaşlar gerekse tek kişilik satranç gibi yaratıcı ve zorlayıcı oldu, olmak zorundaydı çünkü.
"Bazen bir kitap okursunuz ve 'hayatınız değişmez' çünkü o kitapta hayatınızı bulursunuz..."İşte benim için öyle oldu birazdan bahsedeceğim kitap.
Yeni aldığım karar neticesinde kütüphaneye elimde liste gitmiyorum, o an sevdiğim 3 kitabı alıp çıkıyorum. Dün sabah da öyle oldu. Günlerden Nöstlinger'di :)
Daha önce "Kim Takar Salatalık Kralı" ile ilgili bir yazım vardı, bulamadım :)
Şimdi buldum, yaşasın, işte burada
Nöstlinger, 1984 Hans Christian Andersen ve 2003 Astrid Lindgren Edebiyat ödülü gibi pek çok ödülün sahibi olsa da en güzel ödülünün çocuklara okumayı sevdirmek olduğunu düşünüyorum.
Alev Saçlı Kız kitabını da okumuş ve bir süre kendime gelememiştim.
Korkunç olduğundan falan değil, "bir insan bu kadar güzel nasıl yazabilir, neyle besleniyor" acaba demiştim :)
Hani geçen gün Behiç Ak'a çocuklar sormuştu ya, "Yazarken hangi duygu ile besleniyorsunuz" diye, işte onun gibi...
Aklından Düşünceler Geçen Çocuk, tıpkı her çocuk gibi olduğundan mı "başka bir niteleme"ye ihtiyaç duymamış, bilmiyorum.
Kaynak: burada
Kulağa sıradan gelen bir isim aslında ama o kadar sade kavramış ki çocukların aklından geçen düşünceleri.
Okuyan kişiyi çocukluğuna götürmemesi imkansız-bence-
İşte güzel/keyifli/muzip çocukluk anı'larımı bana hatırlattığı için bir öğle arasında sildim süpürdüm kitabı, geriye de "aklından düşünceler geçen Esra" kaldı :)
Arka Kapak'tan:
Rosalinde’nin yaşamı ona sürekli karışanlarla dolu: Annesi, babası, büyükannesi, büyükbabası, arkadaşı Fredi… Onu eleştirip öğütler veriyorlar. Oysa, Rosalinde’nin kafasının içindekileri, düşünce ve hayallerini kimsenin okumasına olanak yok! Ve Rosalinde mutlaka kaleci olmak istiyor Fredi’ye inat!..
Rosalinde adında okula giden ama kaç yaşında olduğunu bilmediğimiz bir kız çocuğu var. Annesi babası büyükannesi ve büyükbabası ile yaşıyor. Hikaye, büyükbabasının Rosalinde'nin aklından geçen düşünceleri okuyabildiğini söylemesiyle başlıyor. Ve Rosalinde de onu kandırmak için kötü bir şeyler düşünürken gülümseyip iyi bir şeyler düşündüğünde suratını asıyor :)
Bir olay örgüsünde geçmiyor aslında hikaye-ki benim sevdiğim taraflarından biri de bu- bir ailenin ve ailedeki küçük kızın yaşamından birkaç günlük bir kesit sunuyor.
Okurken Rosalinde'nin ve elbette çocukların hayal dünyasına hayran kalmamak mümkün değil.
Özellikle derslerden kendini ip cambazlığına götürme hikayesi inanılmaz.
Ancak elbette ki beni daha çok etkileyen bölüm; "beyindeki yanlış kıvrımlar" oldu.
"Rosalinde çok sinirlidir. Kendine kızdığı için iki kat daha sinirlidir. Sürekli bir şeyler unutmaktadır çünkü." 
Size kimi hatırlattı :) 
Evet,aynı ben...
Unutkanlıkları ile ilgili bir çözüm bulur "pembe ıhlamur" (adının anlamı imiş), gazete getirmeyi hatırlaması gerekiyorsa "gazete" kelimesini TAMAMEN unutacaktır, "gazete" DEMEYECEKTİR.Ve böylece "unutması gereken şey"i hatırlar :) Bunu kesinlikle ben de deneyeceğim. Keşke çok önce okusaydım bu kitabı, Behiç Ak'ın "Kim Kime Dum Duma" kitabını evde unutmazdım-herhalde-
Ama anlıyoruz ki unutkanlık da "beynin yanlış kıvrılması"ndan sebepmiş, kimse üzerime gelmesin yani :)
Diğer bir unutulmaz bölüm ise; "Pembe Ihlamur Ağacındaki Yuva" .
Rosalinde "Rosalinde" adının ona uyup uymadığını bulmaya çalışır. Rose, pembe; Linde ıhlamur Ağacı demek(miş). Rosalinde pembe bir ıhlamur ağacı  olduğunu düşünür, dalında da kuş yavrular vardır ve kedinin onu yemesine izin vermemelidir.
" Pembe bir ıhlamur ağacı, kedinin yavru kuşları yemesine izin vermez!" 
Nöstlinger "olması gereken"i değil de"olan"ı anlattığı için başarılı diye düşündüm özellikle bu kitabını da okuduktan sonra.
-Zorlama ve dayatma yok.
-"Sıradan" bir günden kesitler var.
-Rosalinde kaleci olmak istiyor çocuk doktoru ya da öğretmen değil.
-Derslerini pür dikkat dinlemiyor, hayallere dalıp gidiyor
-Sabahları her zaman mutlu uyanmıyor bazen sol ayağıyla uyanıyor ve kafasını askılığa çarpıyor ve huysuzlandığı için kimsenin onu sevmediğini düşünüyor.
Çocuğunuzun " başka kalıp"larda  büyümesi sizi daha mutlu edecekse, bence Nöstlinger ile tanıştırmayın.
Çocuğunuzun "kendi kalıbı" içinse Nöstlinger tam bir kaynak :)
Kitabın çevirisi Necdet Neydim'e ait. Yayınevi de Günışığı Kitaplığı.
Nöstlinger arşivi için onlara teşekkür borçluyuz sanırım.
Untmadan;
Bu kitapta hiç mi kötü/sevmediğim bir şey yoktu?
Evet vardı.
Çabuk bitti ve devamı yoktu...

HERKESE BUİKA DİNLEMELİ (Konser var bu akşam yaşasııın) SEVDİĞİ KİTABI OKUMALI, SÜTLÜ KAHVE TADINDA GÜNEŞLİ BİR HAFTA SONU DİLERİM.
* Doğum günü olanlar, piknik için bizi de bekleyin, salıncakta/ hamakta yer bırakın :)

Devamını oku »

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Kaledibi Sokağı'nda bir Çapkın-Alim :)

Geçenlerde kütüphaneye hızlıca gidip kitap değişimini yapıp çıkmam gerekiyordu.
3 kitap verip yerine yine 3 kitap almaktı niyetim ve aradığım 2 kitabı bulup 3. yü bulamayınca karalar bağlamayıp elime gelen ilk kitabı aldım-neredeyse-çünkü bir an evvel işe gitmem gerekiyordu.
Ve bu 3. kitap da Bilgin Adalı'nın Kaledibi Sokağı idi..
İlk olarak bu kitaptan başlamamda önsözün büyüsü mü vardı bilmiyorum ama kendimi bir anda Kaledibi'nde buluverdim..
Ben "normal" bir roman okuyacağımı düşünürken karşıma yazarın çocukluğu çıkmıştı.. Hani tozlu sayfalarıyla bir günlük bulursunuz dolabın dibinde ve onu okumamanız gerektiğinizi bildiğiniz halde heyecanla okumaya devam edersiniz. İşte ben bu kitapta toz da olmamasına, kitap saklanmamış da olmasına rağmen böyle hissettim. Ondandır ki birkaç solukta okudum. Bitince de bir hayli üzüldüm. Yazarının yakın zamanda vefat etmiş olması da beni çok etkiledi ama sanırım hayatını dolu dolu yaşayabilmişti; hele ki çocukluğunu, onun adına sevindim ben de hemen :)
Bak yine kıskandım :)
Çocukluğunu o kadar güzel, sıcak, samimi bir ortamda çeşitli oyunlarla kah at üstünde kah bisiklet geçirmiş ki.. Kıskanmamak elde değil.
* Uçurtma hikayesini çok sevdim.
* Kaçan balığın büyük olduğunu gördüm :)
* Yanıklık ve Mermerli ile tanıştım.
* Anneannenin masallarını dinlemek istedim.
* Finikedeki muhtar ananın elinden keçi sütü içmek istedim..
* Çapkınla konuşmayan bisikletle ben de dertleşmek istedim.
* Tatlı limonu benden başka bilenlerin olmasına sevindim.
* Ciltçi babanın yaptığı deftere not almaya kıyabilir miydim bilemedim.
* Zerdalinin çekirdeğinin neden acı olduğunu deneyimleyerek öğrenmek istedim.
* Dede ile sohbet eden balıkçılara selam vermek istedim, belki bir acı kahve içerdim orada.
*Pabuçlar neden dama atılırmış :)

* O gün hiç büyümemeye karar verdim :)

Sevinçten ağlamak da neymiş :)
* Sevinçten ağlamanın ne olduğunu ve en son ne zaman sevinçten ağladığımı unuttuğumu fark ettiğim gün, kader midir kısmet mi sevinçten ağladım :) Ama o da başka bir yazının konusu olsun değil mi :)
* Bilgin Adalı'yı geç tanıdım ama çok sevdim. Ya da "geç" yok muydu hayatımızda, bilemedim :)
* Hiç büyümek istemeyen sevgili Peter Pan'a buradan tüm sevgimi gönderdim ..
** Bilgisayarımda gayet dik görünüp yazıya ekleyince yatay olan fotoğraflar için bir çözüm bulamadım, fikri olan varsa yardım etsin!!!
Kütüphanede aradığım kitap aslında Kaledibi Sokağı'ymış, okuyunca anladım :)
- Mustafa Delioğlu'na resimler için çokça teşekkürler, Çakıltaşı Yayınlarına da elbette..

HERKESE MUTLU HAFTALAR, SEVİNÇTEN AĞLAMALAR :)
Devamını oku »

15 Mart 2013 Cuma

Bir Sihrin Adı; Miguel :)

Bazı kitaplar vardır, ya geç kaldığınızı düşünürsünüz ya "niye benim aklıma gelmedi" diye hayıflanırsınız ya da okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalırsınız..Başka başka seçenekler de olsa elbette benim için Miguel "okuduktan sonra uzun süre etkisinde kalınacak" bir kitap.
Neden mi?
Tanışma hikayemizle başlıyor sanırım bu bağ.. Bir sosyal paylaşım sitesinde -daha önce bahsettiğim- BDK'nın  kitabın kapağıyla ilgili bir fotoğraf görmüştüm. -Yaklaşık 2 ay önce- Çokça ilgimi çekti ancak o, orada kaldı. Gün boyu "Miguel" diye gezdiğim de doğrudur bu arada :)
Kaynak: BDK
BDK'nın radyo programlarını canlı olarak pek fazla dinleyemiyordum, ancak uzun zamandır yoklardı ve bir radyo programıyla geri döneceklerini söyleyince dinlemek için radyonun sesini açtım. (1950'lerde bir film sahnesi gibi oldu, hani ben zaten çevirmeli düğmesi olan radyonun hep yanı başındaymışım da hatta ortam da siyah beyaz olsun, sesini açmışım gibi :)
Radyonun konuğu Miguel idi..
Aklıma takılan olta bu kez beni cidden yakalamıştı ve yarışmaya katıldım ancak kazanamadım kitabı..
Günlerden de Pazar'dı ve benim dışarı çıkmak hele hele AVM'ye gitmek gibi bir isteğim yokken kendimizi bir AVM'de Miguel'i alırken bulduk, ki bu da kitabın ironisi olsun-benim adıma :)
Hala kitaba giriş yapamamış olmam, aslında bu detaylarda gizli..
Unutmadan kitabın yazarının Alfredo Gomez Cerda olduğunu ve pek güzel resimleri de Javier Zabala'nın çizdiğini belirteyim. Yayınevi de İletişim.. Kaç yaş için uygun derseniz de; ben pek yaş gruplamasından hoşlanmasam da sanki 8 ya da 9 artı diyesim var :) belki de 7 yeterlidir ama uzman değilim, hoş görün :)
Kitap toplamda 7 gün içerisinde geçiyor ve ayrı bölümler halinde anlatıldığı için benim önerim kitabı bir solukta okumaktan ziyade sindirerek okumak için bölümler arası ufak molalar vermeniz.(ben öyle okudum :)
Arka kapakta da yazdığı üzere "herkesinki gibi sıradan bir hayatı olan bir çocuk"tan bahsediyor kitap.. Sıradanlığı da şehir hayatında olmasından ve AVM'lere yabancı olmamasından, video oyunlarına çokça tanıdık olmasından geçiyor.
                                                                       ***
Çevresinde "neler olup bittiğini" bilmeyen / göremeyen / duymayan birine bunları "göstermenin" yolu ne ola ki?
Ben sadece kitabın sihri kaçmasın diye çok detay vermemeye çalışacağım ancak, bu "gösterme" olayını kitabı okumadan bir düşünün derim.. Ben okuduktan sonra düşündüm, aklıma Miguel'inki kadar etkili bir yol gelmedi.. Bu yöntemi Miguel bulmuş da değil bu arada..
Ama hani yaşadıkları neticesinde "empati" yapabilen bir çocuğa dönüşmesi de oldukça etkileyici..
Daha ilk sayfadan bir şeylerin değişeceğini bize anlatan, Miguel'in "steril" ortamına tezat biriyle tanışması ve ardından başına gelenler..Sadece yiyecek ve kitap hırsızlığı yapan bu adam karşısında Miguel'in çikolata hikayesi ve okuduğu 2,5 kitap da hoş bir hava katıyor ilk bölüme.
Kaynak: Benim kitabım :)
Kitabın içinde çokça yeri geçen şiire de yer vermeden Miguel anlatılmaz sanırım;
" Her gün dışarı çıkan bir çocuk vardı
Ve baktığı ilk şeyde
Dönüşüverirdi o nesneye.."
Kitaptaki yardımcı "oyuncu"lar da bir o kadar keyifliydi; Casilda, Loren, Chuiqi,Mario,Afrika, Akerdeon...
Sanırım Mario ve Afrika bambaşka yerlere götürecek okuyanları.
Kitabı benim için unutulmaz yapacak olansa ilk sayfadan itibaren aklıma getirdiği Kafka'nın-Dönüşüm'ü, kendi çocukluğum ve şehir hayatında kendi "görmediklerim/duymadıklarım"...
Ara ara benim de başım dönüp, etrafımda beyaz bulutlar gördüğümde ben de mi bir yerlere gidiyorum sahi :)
Döndüğümde haber vereyim :)

Herkese KOOOOCAMAN MUTLU, BOL GÜNEŞLİ, ÇOK KAHKAHALI HAFTA SONLARI :)

Kaynak: https://addons.opera.com/tr/themes/details/sunny/

Devamını oku »

18 Ocak 2013 Cuma

Tam da "Bugün Hayal Kuracaktım" :)

Birkaç gün önce bir kitap okudum daha doğrusu kitabın beni kendine çekişine engel olamadım. Kapağında sevimli kediler vardı,ondan mı? Oturup öyle bir solukta okumadım sanırım toplamı iki soluk falan yaptı :)
İşyerinde çok bunaldığım bir anda kendimi öğle arası kahve keyfi yaparken ve "Bugün Hayal Kuracaktım"ı okurken bulmuştum.. Yazarı Gökçe Ateş Aytuğ'un ilk kitabıymış ve Hayykitap tarafından yayınlanmış.
Kitap, toplamda 2-3 saatte geçmesine rağmen sanki koooocaman bir zaman dilimiymiş gibi geliyor çünkü kahramanımız Aslı'nın başına gelmeyen kalmıyor :)
Aklıma hemen kendi çocukluğum geldi.. Ben de kitaptakı gibi ağaçta kedi görmüş, evden bir koşu çıkmış ve süper kahramanlıkla onu kurtarmış falan değilim ama küçükken böyle "kahramanlıkları" hayal ederdim.Başrolde olsam da olmasam da..Hayal kurmayı çok severdim ama sonra aklım hemen başka yöne kayardı, doğru düzgün hayal de kuramazdım. Ben de çizerdim bir şeyler, hani Mavi'nin Mutluluğu yazısında bahsetmiştim, ben de bir şeyler çiziyorum ama gören "kaç yaş çocuğu çizdi bunu" diyor diye..işte hala o cümle değişmedi,neticede ben hayallerimi çizmek/yazmak gibi bir "iş" edinmiştim :)
Aslı'nın çevresindeki Eren Abi, hele ki Yakup Amca çok hoş sarıp sarmalamışlar Aslı'yı..
Sevindiğinde de üzüldüğünde de hemencecik ağlayan hatta bunu fark etmeden yapan bir kız çocuğu bana hiç de uzak değil :)
Kısaca; "Aslı'nın ağaçtan kedi kurtarma macerası" diyebileceğimiz bu kitabı sadece bu kadar-cık zannedenler hakiki Kars kaşarıyla ketenin tadını kaçıracak :)
Kitapta diğer çokça sevdiğim özellik; Aslı'nın ara ara hayvanlardan bahsetmesi.. Kuşlar, balıklar, filler, sincaplar vs.. Çocuktan sevgi taşıyor sanki ama hiç öyle yapmacık da durmuyor..
Utangaçlıkları, patates parmağı, kurabiyeyi öksürmesi gibi detaylar da çok gerçekçi geldi..
Bu kitabı kimler okumamalı? Başkalarına yardım etme konusunda iç sesini dinlemeyip tedbirli davranan ve bunu çocuklarına da tembih edenler / Sevgisini paylaşmak yerine sımsıkı içinde tutmayı övünç sayan / hayal kurmayı matematik formülünden ayırmayanlar.. Bence siz okumayın bu kitabı, bünyeye dokunmasın :)
Kitapta ara ara eğlenceli çizimler de var;

Başka ne söyleyecektim şu an hakkaten unuttum;
Ama ben tam da "Bugün Hayal Kuracaktım" :)

Herkese mutlu günler :)
Devamını oku »

10 Ocak 2013 Perşembe

"Mavi'nin Mutluluğu"yla Mutlu Oldum :)

Akşamları her ne kadar şunu da yapayım bunu da yapayım desem de eve "linç" misali döndüğümde gündüz kurduğum planlardan eser kalmıyor-du sanki..
Ama son zamanlarda değişen bir şey oldu ve o da daha önceki yazımda bahsettiğim gibi spora başladım yani pilatese :) 2. ayın içerisinde olmanın mutluluğunu yaşıyorum :)
Sabahları 6 gibi kalktığım için uykum da erken gelir-di..
Kısacası dün değişik bir şey oldu; yatmadan önce okusam deyip yanıma aldığım kitapların haricinde geçen gün kargoyla bana gelen -verdiğim siparişin fotoğrafını da paylaşayım bir ara- bu kitaba "Mavi'nin Mutluluğu"na elim gitti..
Kitabın varlığından Bir Dolap Kitap sayesinde haberim olmuştu.. Hatta kitap fuarında bak bilsem alırdım diye de tühlenmiştim, sonrasında da kitap eklerinde hep tanıtım bültenini gördüm.
Kitap gittikçe ilgimi çekiyordu..
Sonra dün birden kendimi Mavi'yi okurken Bedri Rahmi'yle tanışırken buldum:

Fotoğrafı düz çeviremedim :(
Gerçekten çokça beğendim hatta yatarken onun mutluluğuyla uyuduğum gibi sabah kalktığımda da hala o gülümsemem devam ediyordu...
Bir sanatçının resimle /çizgiyle çocuklara anlatılması/sevdirilmesi adına ülkemizdeki ilk yapıt olması da son derece önemli..Yazarla ilgili detaylı bilgi için buraya bir tık (Simla Sunay)
Benim aklımda kalanlar:
- Mavi'nin çizimleri ve renkli çizmeyi reddetmesi/siyah beyaz çizimler yapması ve bundan duyduğu mutluluk/fırçayla (uçan kalemle) tanışması :)
- Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun pembe vinci :)
- Çingene boyacı Çebiş :)
- Mavi boyalı kaplumbağa :)
- Eren'in balıklı yazması :)
- Kitabın sonundaki Eyüpoğluna ait eserler :)
Kendi çapımda resim yapsam da - ki boyutu şöyle; görenler kaç yaşında bir çocuk çizdi diyor- olsun ben yine de arada yapıyorum bir şeyler :)
Kitap bana inanılmaz mutluluk verdi ...
Mutluluğun kaynağı tutku mu desem dostluk mu sevgi mi.. Bilmiyorum, tanımlayamadım ama OKUYUN bu kitabı :)
Kitaptan;
Kaynak:  http://www.birdolapkitap.com/wp-content/uploads/2012/11/mavinin-mutlulugu-6.jpg
Kaynak: http://www.birdolapkitap.com/wp-content/uploads/2012/11/mavinin-mutlulugu-1.jpg
Sonra bugün Mavisel Yener'in köşesinde bu kitaba yer vermesi ayrıca bir hoşluk kattı :)
Bedri Rahmi Eyüpoğlu'ndan;
"... Evlerimizin üstü kapalıdır/ Ve bütün şairler gökyüzüne/ Pencereden bakarlar/ Halbuki kuş yuvalarının üstü/ açıktır / Ve kuşlar şiir yazmazlar..."

HERKESE "MAVİ MUTLU" GÜNLER :)
Devamını oku »

7 Kasım 2012 Çarşamba

Küçük Cadı Şeroks'la Hala Tanışmayan Varsa :)

Uzun zaman oldu aslında okuyalı, seveli, tekrar sayfaları karıştıralı ama bloga yazamadım.. Aslı Der ismini illa ki birçok yerde görüyordum ama bir türlü elim gitmemişti almaya..Sonrasında kuzen çocuğu Ç'nin yoğun ısrarlarıyla sayfaların arasına gömüldüm.Beni bulan da Şeroks oldu :)
Küçük Cadı Şeroks şimdilik 2 kitaptan oluşuyor,kitaplar birbirinin devamı değil aslında ama Şeroks'un maceraları neticede :) Kitabı Hüban Korman resimlemiş, kendisini daha önce de birçok çizimde görmüştük ama bu kitaba da pek yakışmış..

Fotolar kaynak: http://alisveris.gunisigikitapligi.com/default.asp
Aslı Der ile ilgili hoş bir röportaj okumak isterseniz buraya bir tık :)
3. kitabı da merakla beklediğimizi söyleyeyim :)

Kitaptan: " Onların sözcükleri ve düzenli okuduğu kitaplar olmasa, kendini kaşar bir tekerleğinin önüne kadar gelmişken kapana kısılan fare kadar zavallı hissederdi."
"Her sözcüğün yalnızca sizi ve size ait olan değerli bir duyguyu ya da düşünceyi taşıdığını unutmayın..."
Devamını oku »

28 Eylül 2012 Cuma

"Roald Dahl"Dan :)

Dünkü Cumhuriyet Kitap ekinde hoş bir derleme vardı Roald Dahl'dan..
Sevdiklerimi paylaşayım dedim:

"...Büyüye inanmayanlar onu bulamazlar."

"Oyun oynarsanız hayat daha eğlenceli olur."

"Bir çocuk kitabı yazarının başlıca işlevi,çocuğu kendine aşık edecek kadar içine alan, heyecan veren, eğlenceli,hızlı ve güzel bir kitap yazmaktır. Öyle ki, çocuk altın bir çömlek bulmuş gibi olmalıdır. Onu bekleyen yılların dolambaçlı yollarında hep yanında taşıyabileceği olağanüstü bir şey edinmiş olmalıdır."

"Başarı, olağan şeyleri olağanüstü bir biçimde yapmaktır."

"Ardında bıraktığın, taş anıtlara kazınmış olanlar değildir, başkalarının yaşamlarına işlenmiş olanlardır."

"Bir kişinin çirkin düşünceleri varsa, önce yüzünde görünmeye başlarlar...İyi düşünceleri olan bir kişi ise asla çirkin olamaz."

"...Yazarın tek avuntusu mutlak özgürlüktür. Kendi ruhundan başka efendisi yoktur ve hiç kuşkum yok, bu yüzden yazar olur."

Not: Fotolar www.deviantart.com'dan, teşekkürler :)
Devamını oku »

27 Eylül 2012 Perşembe

"Kim Takar Salatalık Kralı'ı"; Ben de Takmam :)

Bazı tanışmalar ne kadar geç olsa da "tam zamanıdır" dedirtiyor insana.
Hep gözüme çarpıyordu ama bir türlü okumak için elime almamıştım.Ta ki sevdiğim bir yazarın tavsiyesini görene dek..
O zaman derhal alındı ve okundu, sanki bunu beklermiş gibi :)
Benim zihnimde canlanan o "saf" haliyle hiçbir alakası olmayan bu kitabı bir kere herkese tavsiye ederim.
Bakış açısındaki farklılık ruhuma bir neşe getirdi cidden.
yazarı Christine Nöstlinger'in erkek olduğunu düşünmemin sebebini de şimdi bakınca hiç anlayamadım acaba ad-soyadları zihnimde yer mi değiştirmiştim ya da aklımdan neler geçiyordu?


Christine Nöstlinger :)
Kitap: Kim Takar Salatalık Kralı
Yazar: Nöstlinger
Yayınevi: Günışığı Kitaplığı

Kitaptan: 

" Kumi-Ori Kralını tam düşecekken tuttum; yoksa uykuya daldığı için az kalsın masadan düşecekti. Çok tuhaf bir histi-tıpkı naylon torbadaki hamur gibiydi. tüylerim diken diken oldu. Uyuyan Kumi-Ori'yi bebek arabasına yatırdım; annem de onu bulaşık beziyle örttü. Değerli taşlarla süslü tacı da derin dondurucuya koydu.Nedense bu hiçbirimize tuhaf gelmedi. Hepimizin ne kadar şaşkın olduğunu gösterir bu." :)

"Babam benim yaşımda bir çocuğun korkmaması gerektiğini söyler. Oysa büyükbabam yalnızca aptalların hiç korkmadığını söyler. Annem örümceklerden, hamamböceklerinden, henüz ödenmemiş faturalardan ve elektrik tellerinden çok korkar. Nik gece tuvalete gittiğinde, çıkarttığı sesten korktuğu için sifonu çekmeye cesaret edemez. Martina da eğer yanında yetişkin biri yoksa, geceleri karanlık bir sokakta yürümekten çok korkar. Büyükbabam ise, bir felç daha geçirip dilinin tutulmasından, hiç yürüyememekten ya da ölmekten korkuyor.
    Babama gelince,o da korkar. bunu kabul etmiyor ama ben fark ettim. Örneğin,bir arabayı solladığında karşı yönden bir araba geliyor ve babam da, dolu olduğu için sağ şeride giremiyorsa..."



"...Ama gene de yanımda ne kadar korktuğumu gören birinin bulunmamasına seviniyordum. oysa yanımda biri olsaydı, herhalde korkmayacaktım;bu yüzden keşke yanımda biri olsaydı diye geçirdim içimden.."

"... Annem kızmaya başladı. kendisinin iyi bir anne olduğunu, bu yüzden ona işin gerçeğini anlatmamız gerektiğini söyledi. biz de ona gerçekten iyi bir anne olduğunu, ama işte bu nedenle ona her şeyi anlatmamızın gerekmediğini söyledik. annem, iyi bir anne olduğu için bizi anladı." :)

Yazarın diğer kitaplarını da kitaplığıma acilen katmayı ve sonra ilk okunacaklara eklemeyi düşünüyorum, yazarın kitaplarını okuyanlardan da yorum yazan olursa memnun olurum :)

Bu arada "Anti-Terbiyeci bir yazar" başlığıyla Radikal Kitap ekinde 25 Mart 2011'de Suzan Geridönmez'in kaleminden bir de yazı yazılmış Nöstlingerle ilgili:
"1984 Andersen ödülüyle onurlandırıldığında 'Bu ödülü aldığıma sevinmedim ama almasaydım çok içerleyecektim.' diye bir cevap vermiş." :)

Bu kadar şey yazıp da konusundan bahsetmemek olmaz elbette:

3 çocuk,anne, baba ve dededen oluşan bir aile bir gün mutfaklarında Salatalık Kralıyla karşılaşırlar ve sonra olanlar olur :) süper özetledim değil mi :)
Kitapla ilgili sevdiklerim:
1. didaktik olmaması
2. oldukça farklı bir bakış açısı ve yaratıcılıkla yazılmış olması
3. eğlenceli olması
4. her bölümün başında bölümü özetleyen cümleler
5. karakterlerin hepsinin bir anda hem iyi hem de kötü olarak gösterilebilmesi
6. öğretmen olan karakterin iç dünyasını da çarpıcı bir şekilde verebilmiş olması


İşte bu da ben :) (kaynak: deviantart.com/Nabhan)



Devamını oku »