Nisan okumalarında biraz bahsetmiştim, Mayıs ayı için niyetim biraz daha Alman Edebiyatına yönelmekti. Steinhöfel'i yeniden okumaya geçmeden önce Farklı ile tanıştım, ardından Nöstlinger'in Curcuna Evi'ne konuk oldum. İkisini de çok sevmiştim.
Uzun zaman önce sahaftan aldığım "Konuk Değil Baş Belası"na ise yine Nöstlinger'den devam etmek istediğim için başladım.
Araya birkaç kitap daha alınca kitabı bitirmem 1 haftayı buldu ama hikaye hep aklımda kaldı. Bu ara kitaplarımı yoğun olarak Elif'i uyutmaya çalıştığım sırada oldukça karanlık bir ortamda okuyorum. Bir insan aynı anda iki şeyi sahiden de yapabiliyormuş, bunu gördüm. Elif'e hem o an istediği ninnileri söylüyor hem de kitabımı karanlıkta okuyabiliyorum. Hayatımın hiçbir döneminde kendimi bu kadar azimli görmemiştim :)
"Konuk Değil Baş Belası" kitabını kapağı ve konusundan dolayı çok cezbedici bulmamıştım ve ben de kitaptaki karakterler gibi ön yargılı bir şekilde bu "baş belası"nın hikayesine çok da sevimli yaklaşmadım. Ancak hikaye ilerledikçe "Baş Belası" Jasper'a benim de herkes gibi kanım kaynadı.
13 yaşındaki Ewald'ın yaz tatili için güzel hayalleri varken ailesi onun İngilizcesini geliştirmesi için İngiltereye kampa gitmesine karar verir. (ne de olsa onun hayalleri, ailesinin kararlarından büyük değildir! ) Ablası Billie sayesinde Ewald bu yolculuktan kurtulur ancak öğrenci değişim programıyla evlerine gelecek İngiliz Tom'dan kurtulamaz. Aksilik bu ya, "düzgün çocuk" Tom ayağını kırınca onun yerine "baş belası" Jasper uçaktan iner.
Ewald'ın annesinin Avusturyalı değil de Türk olduğundan şüphelenmedim değil! Ya da annelerin titizlik, temizlik hastalığı evrensel bir olgu :)
Hikayeyi Ewald'dan dinlemek keyifli olsa da en dikkat çekici karakter Jasper ve Billie'ydi bence.
Billie'nin anne ve babasına haksızlık yaptığını zaman zaman ben de düşündüm ama çocuklarının yerine kararlar alan, ceza olarak onları eve kilitleyen katı anne baba figürlerini ben de sevimli bulmuyorum. Bu hikayeyi Nöstlinger yazmasaydı belki ak/kara daha kesin çizgilerle ayrılır, kötüler de cezalandırılırdı. Ancak neyse ki Nöstlinger böyle biri değil. Kimseye parmak sallamak gibi bir niyeti yok. Olayları sadece biraz(!) absürd bir şekilde anlatıyor ancak herkese 'eşit' davrandığını da söyleyebilirim.
Çocuklarını "çocuk" yerine koyup aslında onları hiç dinlemeyen anne babaların dile getirildiği güzel bir dönüşüm hikayesi.
Billie ve Ewald'ı kötü bulan ebeveynler Jasper ile tanışınca çocuklarının kıymetini anlar ancak hikaye burada bitmez.
"Jasper herkesin dediği gibi kötü bir çocuk mudur?"
Bu soruya ben de ilk başta "Evet evet" dedim ama ardından ne geleceğini çok da merak ettim.
"Jasper neden böyle davranıyor" kısmında anne babaların üzerine düşen, çocukları etkileyen sorumluluklar üzerinden güzel mesajlar var kitapta.
Sonu benim için biraz hayal kırıklığı oldu, belki zihnimdeki ile pek de uyuşmadığından.
"Kim Takar Salatalık Kralı"na da biraz benzettim aslında hikayedeki Jasper'ı.
Nöstlinger'in okuduğum kitapları arasında 'ortalama' olarak değerlendirsem de çocuk edebiyatına genel olarak baktığımda aslında, Nöstlinger'in ortalama bir kitabının bile (ki bu sadece benim düşüncem) çoğu Türk Çocuk Edebiyatından daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Karşılaştırma yapmak elbette ne kadar doğrudur/yanlıştır bilmiyorum ama ben bu 'cesur' hikayeleri ve sözünü sakınmadan yazan yazarları seviyorum!
Jasper'ın taşları ile Riko'ya miras kalan taşlar arasında tatlı bir benzerlik yok mu sizce de?
* Suzan Gerdönmez çevirisi olmayan Almanca kitapları bundan sonra okuyamam herhalde :)
Devamını oku »
Uzun zaman önce sahaftan aldığım "Konuk Değil Baş Belası"na ise yine Nöstlinger'den devam etmek istediğim için başladım.
Araya birkaç kitap daha alınca kitabı bitirmem 1 haftayı buldu ama hikaye hep aklımda kaldı. Bu ara kitaplarımı yoğun olarak Elif'i uyutmaya çalıştığım sırada oldukça karanlık bir ortamda okuyorum. Bir insan aynı anda iki şeyi sahiden de yapabiliyormuş, bunu gördüm. Elif'e hem o an istediği ninnileri söylüyor hem de kitabımı karanlıkta okuyabiliyorum. Hayatımın hiçbir döneminde kendimi bu kadar azimli görmemiştim :)
"Konuk Değil Baş Belası" kitabını kapağı ve konusundan dolayı çok cezbedici bulmamıştım ve ben de kitaptaki karakterler gibi ön yargılı bir şekilde bu "baş belası"nın hikayesine çok da sevimli yaklaşmadım. Ancak hikaye ilerledikçe "Baş Belası" Jasper'a benim de herkes gibi kanım kaynadı.
13 yaşındaki Ewald'ın yaz tatili için güzel hayalleri varken ailesi onun İngilizcesini geliştirmesi için İngiltereye kampa gitmesine karar verir. (ne de olsa onun hayalleri, ailesinin kararlarından büyük değildir! ) Ablası Billie sayesinde Ewald bu yolculuktan kurtulur ancak öğrenci değişim programıyla evlerine gelecek İngiliz Tom'dan kurtulamaz. Aksilik bu ya, "düzgün çocuk" Tom ayağını kırınca onun yerine "baş belası" Jasper uçaktan iner.
Ewald'ın annesinin Avusturyalı değil de Türk olduğundan şüphelenmedim değil! Ya da annelerin titizlik, temizlik hastalığı evrensel bir olgu :)
Hikayeyi Ewald'dan dinlemek keyifli olsa da en dikkat çekici karakter Jasper ve Billie'ydi bence.
Billie'nin anne ve babasına haksızlık yaptığını zaman zaman ben de düşündüm ama çocuklarının yerine kararlar alan, ceza olarak onları eve kilitleyen katı anne baba figürlerini ben de sevimli bulmuyorum. Bu hikayeyi Nöstlinger yazmasaydı belki ak/kara daha kesin çizgilerle ayrılır, kötüler de cezalandırılırdı. Ancak neyse ki Nöstlinger böyle biri değil. Kimseye parmak sallamak gibi bir niyeti yok. Olayları sadece biraz(!) absürd bir şekilde anlatıyor ancak herkese 'eşit' davrandığını da söyleyebilirim.
Çocuklarını "çocuk" yerine koyup aslında onları hiç dinlemeyen anne babaların dile getirildiği güzel bir dönüşüm hikayesi.
Billie ve Ewald'ı kötü bulan ebeveynler Jasper ile tanışınca çocuklarının kıymetini anlar ancak hikaye burada bitmez.
"Jasper herkesin dediği gibi kötü bir çocuk mudur?"
Bu soruya ben de ilk başta "Evet evet" dedim ama ardından ne geleceğini çok da merak ettim.
"Jasper neden böyle davranıyor" kısmında anne babaların üzerine düşen, çocukları etkileyen sorumluluklar üzerinden güzel mesajlar var kitapta.
Sonu benim için biraz hayal kırıklığı oldu, belki zihnimdeki ile pek de uyuşmadığından.
"Kim Takar Salatalık Kralı"na da biraz benzettim aslında hikayedeki Jasper'ı.
Nöstlinger'in okuduğum kitapları arasında 'ortalama' olarak değerlendirsem de çocuk edebiyatına genel olarak baktığımda aslında, Nöstlinger'in ortalama bir kitabının bile (ki bu sadece benim düşüncem) çoğu Türk Çocuk Edebiyatından daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Karşılaştırma yapmak elbette ne kadar doğrudur/yanlıştır bilmiyorum ama ben bu 'cesur' hikayeleri ve sözünü sakınmadan yazan yazarları seviyorum!
Jasper'ın taşları ile Riko'ya miras kalan taşlar arasında tatlı bir benzerlik yok mu sizce de?
* Suzan Gerdönmez çevirisi olmayan Almanca kitapları bundan sonra okuyamam herhalde :)
Konuk Değil Baş Belası
Özgün Adı: Das Austauschkind
Yazan: Christine Nöstlinger
Çeviren: Suzan Geridönmez
Yaş Grubu: +9
Günışı Kitaplığı, 2003, 166 sayfa, karton kapak