Bu yazıya nasıl başlayacağımı bilemez haldeyim. Annelik sohbetindeki tüm anneler benim için özel ancak kusura bakmazlarsa Tanla'nın yeri bende apayrı.
Tüüüüm hamileliğim boyunca yanımda olan ve sabırla "eyvaaah" dediğim her konuda beni aydınlatan, teee Amerikadan sesimi duyan, on parmağında 15 marifetle günün 24 saatine meydan okuyan bir anne kendisi :)
Ne kadar yazsam, anlatsam az gelir.
Bebek ve ben sitesinde hamilelerin, taze annelerin ve aklına bir şeyler takılan tüm annelerin işine yarayacak harika bilgiler var. Biiir dolu araştırma neticesinde kaleme aldığı konularsa benim favorim. Gerçi ben "hamilelik günlükleri"ni de atlamayayım da kendime haksızlık yapmayayım. Zira orada minicik bir günlüğü olan, Elif'e uzun süre "Bıdış" diyen de benim :)
Bir dakika sahi ben Tanla ve Can'dan bahsedecektim:
Sevgili
Tanla,
Fark
ettim ki sana soracak ne çok sorum birikmiş. Bir yerden başlayayım:
Amerika’da anne olmak nasıl
bir duygu? Orada neler farklı, neler aynı?Hangi konularda daha rahatsın?Hangilerinde
zorlanıyorsun?
Annelik şahane, Amerika bahane! diyerek sorunu yanıtlamaya
başlıyorum :)
Amerika’da anne olmak bana şüphesiz geniş bir bakış açısı
kazandırdı. Çevremizde gerçekten 75 milletten insan var. Kültürler, yaşam
tarzları, hayata bakışları öyle farklı ki… Annelik tarzları da elbette öyle.Bu
durum sanırım Türkiye’de bulamayacağım bir güzellik, bir şans…Öteden beri insanları
gözlemlemeyi çok severim.Biri Bizi Gözetliyor kıvamında değil ha… Yanlış
anlaşılmasın. Sosyal ortamlarda ve makul sınırlar çerçevesinde…Türkiye’deki annelik yaklaşımlarını ve buradaki uygulamaları göz önüne
alarak, kendi doğrularımı bulmaya çalışıyorum, çalışıyoruz.
Bu anlamda, sanırım Can’ın yemek
alışkanlıkları konusunda klasik Türk ailesine göre daha rahatım. Bizde öyle
kaşıkla beslemek, zorla yedirmek, yalvarmak gibi yaklaşımlar fazla yok. Tamamen
yok diyerek böbürlenmek istemiyorum. Çünkü yeri geldiğinde biz de bunları
yapıyoruz ama sıklığı çok az diyebilirim. Yemek konusunda Can’a sağlıklı ve
dengeli seçenekleri doğru saatlerde sunmak, ancak yediği miktar konusunda onu
özgür bırakmak yaklaşımını izliyoruz.
Uyuduğu saat konusunda daha kuralcıyız. “Ne yapalım uyumuyor, biz de uykusu gelene kadar bekliyoruz...” yaklaşımını kabul
etmiyoruz. Uyku hepimizin zaman zaman zorluk çekebileceği bir konu.Ancak uyku alışkanlıklarının
büyük ölçüde düzenlenebileceğine inanıyoruz.
Amerika’da annelik yaparken en zorlandığım konu, yardıma
ihtiyacım olduğunda yardım isteyecek herhangi bir yakınımın olmaması… Bu
anlamda annesine/ailesine yakın oturan tüm arkadaşlarımı fena halde kıskanıyor
ve onların kıymetini bilin diyorum.
Annelik maceran nasıl başladı?
Kuzey ile evlendikten sonra uzun bir süre aklımızda çocuk yapmak
yoktu.Ara ara birbirimize yoklama çekiyorduk çocuk konusunda, ama, uygulamaya
koymak için acele etmedik. Ülke değişikliği ve eğitim de araya girince
haftasonları sabahları geç saatlere kadar uyuma şansı bulduğumuz bayağı bir
zaman geçti :) Nihayet ikinci eğitimleri
tamamlayıp, işlere girince artık konuya sıcak bakmaya başladık. Ancak bebek
dediğin ha deyince olmuyor. Birkaç denemede tutturamayınca bu sefer “Eyvah!”
dedik… Evde hamilelik testi yaptığım günü hatırlıyorum. Nasıl olsa yine negatif
çıkacak diye pek de ciddiye almamıştım. Testin üzerine 2 paralel çizgiyi
görünce Kuzey’e nasıl seslendiğimi, birbirimize nasıl sarıldığımızı dün gibi
hatırlıyorum. Annelik maceram işte böyle başladı.
Doğum hikayeni anlatabilir misin?
2011 senesinin Nisan ayında, 7 saatlik bir süreçte, epidurelle
normal doğum yaparak Can’ı kucağıma aldım.
Ben doğal doğumdan yanayım.Doğum sırasında uygulanmasını
istediğim yöntemleri doğuma 3 ay kala listeledim ve doktorumla paylaştım.Doğum
Tercihleri Listemde belirttiğim yöntemlere mümkün olduğunca uymak istediğimi
ama doğumda beklenmedik bir durum olursa esneyebileceğimi belirttim.Doktorumla
mutabık kaldık.Doğum esnasında beklemediğim birkaç durum oldu.Ancak bunların
moralimi bozmasına izin vermedim.Sadece Can’ı sağlıkla kollarıma almaya odaklandım.
Doğumumu pozitif bir deneyim olarak hatırlıyorum.Seneler önce en
samimi arkadaşımın doğumuna destekçi olarak girmiştim. O zamandan beri
hamilelik ve doğumun mucizesi beni çok heyecanlandırıyor. Elbette her anne için
kendi hamileliği ve doğumu en özeldir. Benim için de Can’ı kollarıma aldığım o
ilk dakikalarda yaşadığım karmakarışık, yoğun ve güçlü duygular hayatım boyunca
unutamayacağım bir deneyim... Doğum hikayemin tamamı burada…
İlk günlerde zorlandın mı?Yanında
birileri var mıydı?
İlk günlerde zorlanmayan bir anne var mı acaba? Bebek
yaşantılarımıza çok büyük bir mutluluk ve bir o kadar da büyük sorumluluklarla
geliyor. Özellikle o ilk aylarda anne ve babanın yaşantısı büyük ölçüde
mini-insanın çevresinde dönüyor. Hamilelik dönemimde annemin doğumdan bir süre
önce yanımıza gelmesi ve doğumdan sonra bir müddette yanımızda kalmasını
hedeflemiştik.Dedemin beklenmedik bir sağlık sorunu nedeniyle, annem geldiğinin
ikinci haftası, henüz ben doğum yapamadan Türkiye’ye geri dönmek durumunda
kaldı.Çok şanslıyım ki Kuzey’in annesi ve babası imdadımıza yetişti.
Kayınvalidem doğumuma girmekten tutun, o en zor ilk ayda yemek, ev işleri gibi
yaşantımızı kolaylaştıracak her türlü yardımı yaptı. Kayınpederim Can ile oyunlar
oynadı ve çok ihtiyacım olan uykuyu bana verdi. Onların borcunu asla
ödeyemem.Bu sayede zorlukları büyük ölçüde atlattık diyebilirim.
Can da hem çok
tatlı, hem de azıcık zor bir bebekmiş sanki değil
mi?
Can’ın her çocuk gibi dönem dönem zorlukları oldu ve hala daara
ara olmaya devam ediyor.Bebekken bir dönem uyku konusunda çok zorluk çekmiştik.
Kuzey’in slingi takarak saatlerce evde bir duvardan diğer duvara yürüdüğü
dönemlerimiz var.Şu aralar en büyük zorluğumuz istedikleri reddedilince tutan
bebeksi damarı… Ancak genel olarak baktığımda uyumlu bir çocuk, yuvarlanıp
gidiyoruz işte...
Şimdilerde kreşe gidiyor sanırım.Bir
gününüz nasıl geçiyor?
Babası ve ben çalıştığım için Can hafta içi 5 gün sabah saat
8’den akşam 18’e kadar yuvaya gidiyor. Montessori felsefesine göre eğitim veren
ve çok memnun olduğumuz bir okul bu. Akşam eve gelince el-yüz yıkanıp,
elbiseleri değiştirdikten sonra akşam yemeğini beraberce yiyoruz.Ardından oyun
ve aktivite saatimiz başlıyor.O günkü modumuza
göre lego, puzzle, arabalar, resim yapmak gibi pek çok aktivite
yapıyoruz. Saat 20’de yatış hazırlıkları
için odasına geçiyoruz. Pijama giyilip, dişleri fırçaladıktan sonra hikaye
kitabı okuyoruz.İdeal yatış saati 20:30, ama, bazen 21’i de buluyor.Bu rutinin
biraz değiştiği tek gün bu yaz boyunca devam ettiği yüzme okulunun günleri
oldu.Okuldan sonra yarım saat yüzme okuluna gitti.Oldukça faydasını gördüğüne
ve eğlendiğine inanıyoruz.
Haftasonları Can ile Kuzey beraberce erkenden kalkıyorlar.Kuzey
bize kahvaltı hazırlıyor.Biraz uyumama fırsat tanıdığı için ona sonsuz
minnettarım.Beraberce yapılan güzel bir kahvaltıdan sonra ben bulaşıkları
hallederken Kuzey ile Can genelde oyun oynuyor.Eğer ev temizliği günümüz
değilse, ki onu da ailecek yapıyoruz, ben de onlara katılıyorum. Öğlen 12 gibi
uyku saatini ihmal etmemeye gayret ediyoruz. Can uyandıktan sonra genelde
dışarıya çıkıyoruz. Parka gitme, haftalık market alışverişi gibi aktivitelerden
sonra eve geldiğimizde gün zaten bitmiş oluyor.Pek rutin bir hayatımız olduğunu
söyleyebilirim :)
Amerika’daki kreşlerden
de biraz bahsedebilir misin?
Bizim Montessori okulu konusunda deneyimimiz olduğu için ondan
bahsedebilirim.Montessori felsefesi keşif yollu eğitim; çocukların sınıf
içindeki aktivitelere katılımında esneklik; değişik yaş gruplarınınaynı sınıfta
eğitim görmesi gibi klasik yuva anlayışında pek rastlamadığımız özellikler
içeriyor.Öğretmenin bilgi aktarıcı, çocuğun pasif dinleyici olduğu öğrenme
modelinden çok, öğretmenin çocukta doğal olan öğrenme
hevesini teşvik edici ve destekleyici bir rolde olması hedefleniyor. Kişiliğin gelişmesinin
yanısıra, ayakkabı bağlamak, kişisel temizlik, yemek adabı gibi hayatla ilgili
temel becerilerin de gelişmesi Montessori’nin amaçları arasında… Eğitim ortamı
hem grup aktiviteleri hem de bireysel aktivitelerin kolayca yapılabileceği
şekilde düzenlenmiş.
Can Montessori okuluna başladığından beri kişiliğinde, dil
gelişiminde, sosyal davranışlarında ve fiziksel gelişiminde pek çok yol
katettik. Artık daha bağımsız, daha konuşkan ve girişken bir çocuk. Kuyruğa
girmek, sırasını beklemek, restoranda bağırıp çağırmadan sakince yemeğini
yemek, hatta kendi siparişini vermek J, ayakkabı bağlamak,
kendi kendine tuvaletini yapmak, ev temizliğine yardımcı olmak gibi pek çok
olumlu huyu Montessori okulunda edindi ya da pekiştirdi.
Okula başladığından beri 2 öğretmen değiştirdi. İlk öğretmeni toddler
(henüz yürümeye başlamış ufak çocuk) sınıfındaydı. Bu sene bir üst sınıfa
geçti. Eğitimde okul kadar öğretmenin kalitesinin de çok önemli olduğuna
inanıyorum. Şansımıza her iki öğretmenimiz de son derece ilgili, işini seven ve
ciddiye alan insanlar. Can’ın gelişiminde en az bizim kadar katkıları vardır.
|
(Can’ın okulunda sene sonundaki International Festival’den Can’ın sınıfı olan Antartika...) |
Hem annelik hem de home-office web
tasarımı cidden zor olmalı. Şimdi Can büyüdü; işlerin azıcık kolaylaşmıştır sanki… İşleri nasıl yetiştiriyorsun?
Yetiştirebildiğimi kim söyledi? :) İşler yetişmiyor
canım, yetişmiyor! Şaka bir yana, bir gün 24 değil, 124 saat olsaydı yine
zamansızlık çekerdim herhalde...
Web tasarımı eğitimini aldığım ana iş alanı. Bununla beraber
yaptığım tek iş değil. Eğitim sektöründekiözel bir şirkette part-time olarak test
sorularının yanıtlarını puanlamaişinde çalışıyorum. Yine eğitim sektöründeki
bir organizasyon için Türkçe-İngilizce çeviri konusunda part-time danışmanlık
yapıyorum. Çok yazarlı kadın websitesi Biricik Dünyam’da ve kadınlara/annelere
yönelik etkinlikler organize eden Pozitif Düşünceler’de kurucu üye ve
webmasterım. Milliyet Bebek ve Çocuk bölümü yazarlarındanım. Kişisel blogum
olan BebekveBen’de, her ne kadar son dönemde ihmal etsem de, yazıyorum. Elbette
bunların hepsi, her zaman aynı yoğunlukta olmuyor. Tüm çalışmalarım genellikle
proje bazlı oluyor. Ama bazen birden fazla iş aynı anda bastırıyor. O zamanlar
kimseler karşıma çıkmasın. Yaptığım işler bana büyük bir tatmin duygusu
veriyor. İşlerimi keyifle yapıyorum. Yanlız, zaman sıkıntısı çektiğim
dönemlerde uykumu ve sağlığımı biraz ihmal ediyorum maalesef
Can’ın büyümesi ve hafta içi her gün yuvaya gitmesi işlerimi bir
ölçüde kolaylaştırdı. Ancak yine de çok ufak bir çocuk ve anne ilgisine muhtaç.
Onu da ihmal etmemek en önemli hedeflerimden biri... Nihayetinde tüm bu
çalışmalar, kendimi gerçekleştirmenin yanısıra, ona daha iyi bir gelecek
sağlamak için de...
Şimdilerde bambaşka bir sitenin kurucularındansın.“Biricik Dünyam”da tam olarak yapmak istediğiniz nedir, içerikte
neler olacak?
Biricik Dünyam Ağustos 2014’de açılışını yaptığımız yepyeni ,
çok yazarlı, ağırlıklı olarak kadınlara
ve annelere yönelik bir websitesi. Kadın dünyasını kucaklayacak samimi,
güncel, eğlenceli ve bilgilendirici bir çizgiyi hedefliyoruz. Her biri
birbirinden değerli çoklu yazar kadromuzla aile, bebek, çocuk, fırsatlar,
güzellik, diyet, makyaj, moda, hobi, kültür, kitap, müzik, sinema,
magazin, mutfak, örgü, sağlık, sosyal sorumluluk, ürünler ve yaşam gibi pek çok konuda okurlarla buluşuyoruz. Ayrıca kadın, anne
ve çocuk sağlığı gibi konularda uzmanlarımız okur sorularını yanıtlıyor.
Mutlaka ziyaret etmenizi, emaille üye olarak okuma listenize eklemenizi tavsiye
ederim. www.biricikdunyam.com
Bebek ve Ben sayesinde yolumuz
kesişmişti seninle, bende zaten yerin apayrı :) Orada “Okur Mektupları” bölümün gerçekten bir harika.Olayları
kendi başına gelmiş gibi ele alıyorsun çünkü, çok gerçekçi… Bu kadar detaylı
cevap vermeyi nasıl başarıyorsun?
Teşekkür ederim.Senin de bende yerin çok ayrı.Hayatının bu çok
özel dönemini benimle ve okurlarımla paylaştığın için bir kere daha teşekkür
ederim. Kendimi minik Elif’in teyzesi gibi hissettiğimi biliyorsun…
Okur soruları konusuna gelince… Okur sorularını yanıtlamaya
bayılıyorum.Yazdığım yanıtlar sadece bir anneye bile yardımcı olsa, yol
gösterse, farklı bir bakış açısı verse, misyonumu yerine getirmiş sayıyor ve o
gece yatağa çok mutlu bir insan olarak giriyorum. İnternetin mucizesi sayesinde
dünyanın bir ucundaki başka bir anneyle iletişime geçmek, onunla aramızda
kurduğumuz bağ benim için çok kıymetli... Kim olduğumuz, nerelerden geldiğimiz
önemli değil. Anne olmak, kadın olmak bizleri birleştiriyor.
Sorulan soruların bir kısmını, Can ile yaşadığımız tecrübelerden
yola çıkarak daha kolay yanıtlayabiliyorum. Bazı durumlarda da önceden tecrübe
etmediğim konularda sorular geliyor. Bu durumda kendimi o annenin yerine
koyarak, bu durum bizim başımıza gelseydi ne yapardık sorusunun yanıtını
bulmaya çalışıyorum. Ancak her iki durumda da, kendi yaptığım uygulamaları doğru
kabul etme yanılgısına düşmemeye, konu hakkında bilimsel kaynaklardan araştırma
yapmaya, konuya tek yönlü değil, farklı bakış açılarından bakmaya özen
gösteriyorum.
Bence çocuk yetiştirmekle ilgili hemen her konuda tek bir doğru
yok. Seçimler ve o seçimlerin avantajları/dezavantajları var. Ben seçenekleri
okurlarıma sunarak, sağduyularını kullanmalarını ve kendi durumlarına en uygun
çözümü bulmalarını öneriyorum. Bu nedenle yanıtlarım genellikle kısa olmuyor.
Sorulan soruları savuşturmak, hızla yanıt vermek adına işe yaramayacak, genel
bilgiler vermek bana göre değil. Eğer bir anne zamanını ayırarak benden bir
konuda yardım istemişse, fikrimi sormuşsa doyurucu bir yanıt almayı hak ediyor.
Okur mektuplarına yanıtlarım bazıları için uzun gelebilir, ama, soru
sahiplerinden gelen geri beslemelerden işe yaradıklarını duyunca çok
seviniyorum.
Blogun Bumerang ödülü de kazanmıştı, o heyecana ben de o ara ortak olmuştum.
Neler yaşadın, neler hissettin bu ödül
haberiyle?
2013 senesinde Hürriyet Bumerang Ödülleri’nde, yarışmaya katılan
1,700’ü aşkın blog arasında, En Çalışkan Blog kategorisinde ilk 3’e girdim.
Yarışma süreci gerçekten çok tempoluydu. İlk 50, ilk 10 ve ilk 3 açıklandı. Hem
halk oylaması yapıldı, hem de birbirinden değerli jüri üyeleri seçim yaptılar.
Finale kaldığımı duyduğumda kulaklarıma inanamadım. Çünkü ilk 10’a kalan
blogların hepsi gayet başarılı bloglardı.
Ödül töreni gecesine davet edilince adeta uçarak (gerçekten de uçakla :))Türkiye’ye gittim. Harika bir organizasyonla çok güzel bir gün
ve gece geçirdim. Pek çok blogcu arkadaşımla ve çok sevdiğim bir yazar olan
Ayşe Arman ile tanışma fırsatını buldum. Bugün ödülüm evimde en güzel köşede
duruyor ve yazmaya devam etmek için bana cesaret veriyor. Elbette verdikleri
oylarla beni bu noktaya taşımış olan okurlarımın, arkadaşlarımın ve ailemin
desteklerini unutmak mümkün değil...
Sosyal imkanlar olarak Amerika’da
daha fazla seçenek olduğunu söyleyebilir miyiz?
Sosyal imkanlar açısından Amerika’da yaşamanın en hoşuma giden
yönü, çocukların gelişimini bütünsel olarak ele almaları.Örneğin bir şehir
planlaması yapılırken ya da hükümet bütçeleri düzenlenirken ailelerin nefes
alabileceği park alanları mutlaka düşünülüyor.Marketlerde, restoranlarda
çocuklu ailelerin ihtiyaçları düzenlenerek öncelikli park yerleri, özel
sandalyeler, alt değiştirme üniteleri çok yaygın. Türkiye’de de bu konuda
gelişmeler olması beni mutlu ediyor.
Amerikan kültüründe okul çağındaki çocuklar için devlet
okullarında dahi extracurricular activities denilen müfredat dışı aktivitelerin
önemi çok büyük.Spor, topluluk içinde konuşma (hitabet), drama, koro
çalışmaları, tartışma grupları, okul bandoları, okul gazeteleri,
üniversitelerdeki sorority ve fraternity grupları (kız ve erkek kardeşliği
birliği), toplum faydası için gönüllü olarak yapılan aktiviteler gerçekten önem
taşıyor.Bu aktiviteler sayesinde kendine güvenen, yaratıcı, topluluk önünde
konuşabilen, sorumluluk alabilen, lider ve girişimci insan tipi yetiştirilmeye
çalışılıyor. Okul mezuniyetinden sonraki işe alımlarda diplomanın ya da
akademik notların yanısıra bu aktivitelerin de önemi oluyor.
Bir açıdan bakarsak, Türkiye’de de çocuklar için çeşitli sosyal
imkanlar var. Arayan, sosyal aktivitelere çocuğunu dahil etmek isteyen bir anne,
biraz uğraşıylaçocuğuna uygun bir aktiviteyi mutlaka bulacaktır. Tek üzüldüğüm ve
kabul etmek istemediğim nokta Türkiye’de bu tür sosyal imkanlara erişimin belli
bir gelir grubunun üstündeki çocuklar için mümkün olabilmesi... Aslına
bakarsanız, çocuklarımızı seven bir toplum iddiasında olmamıza rağmen çocuğun
birey olarak varlığı önemsenmiyor ve hakları göz ardı ediliyor. Yaman bir
çelişki bu…
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü’nün 130’u aşkın gençlik merkezi var, ancak bunlardan yalnızca
40’ı kendi bina ve imkânlarına sahip, dolayısıyla Türkiye’nin tamamına
erişemiyor. Türkiye’de ergenlerin ve gençlerin en yaygın boş zaman etkinlikleri
TV seyretmek, arkadaşlarla sohbet ve alışveriş merkezlerinde gezmek.Gençlerin %75’i
büyük alışveriş merkezlerini gezmenin en çok sevdikleri boş zaman etkinliği
olduğunubelirtmiş.Gençlerin ve ergenlerin, boş zaman geçirecek başka yerleri
olmadığı, maddi güçleri yetmediği ve aileleri kısıtlama getirdiği için boş
zamanlarını böyle yerlerde geçirmek zorunda kaldıkları söylenebilir.Buna
karşılık, fiziksel ve zihinsel yetenekleri geliştirme potansiyeli en yüksekolan
boş zaman etkinlikleri çok daha az tercih edilmekte. Türkiye’de gençlerin
sadece yüzde 36’sı günlük gazete, yüzde 27’si de kitap okumakta. (Türkiye’de
Çocukların Durum Raporu, UNICEF, 2011)
Çocuğun ihtiyacı sadece karnının tok, sırtının pek olması değil.
Sosyal ihtiyaçlar hep göz ardı ediliyor ya da edilmek durumunda kalınıyor. Biz
bırakın çocukların sosyal haklarını hala çocuk işçilerin, çocuk gelinlerin,
çocuklara uygulanan şiddetin yüksek oranlarını konuşuyoruz Türkiye’de... Bu
konuda sadece devletin değil, özel sektörün ve sivil toplum kuruluşlarının da hemen
şimdi harekete geçmesi gerekiyor.
“İki yaş
halleri” ile ilgili duygu ve düşüncelerini de merak ediyorum.Yalnız
kolikten yeni çıktık bizi çok korkutma olur mu? :)
“İki yaş bir şey değil, siz asıl üç yaşı görün” dermişim... Şaka
bir yana her yaşın kendine göre güzellikleri ve zorlukları var bence... İki
yaşla ilgili zor durum tam bir geçiş dönemi olması...Çocuk bir yandan yürümek,
kendi başına yemek yemek gibi bazı gelişim milatlarını başarıyla yerine
getirirken, konuşmak, kendini ve isteklerini doğru ifade etmek konusunda
yetersiz kalabiliyor. 2 yaş efsanesinin :) çoğu buradan ileri
geliyor. Adeta minik bir bedene hapsolmuş bir ergenle mücadele ediyorsunuz. Ama
o ergen çoook tatlı... Bir saniyede sizi çileden çıkarırken, diğer saniyede
ıslak bir öpücük ya da ufacık bir sözcükle kalbinizi eritiyor. İki yaşta da, üç
yaşta da (ve muhtemelen 5 ve 15 yaşta da) en önemli nokta: sabır, sabır, sabır…
Sıkıldığınızda aynanın karşısına geçip şu sözleri tekrar edin: “Bunları yaşayan
ilk anne ben değilim, son anne de ben olmayacağım.” Sonra da dönüp, minik
cüceyi kucaklayın. Sıkıntılar uçup gidecek...
Can ileride nasıl
bir çocuk olursa kendini iyi bir anne gibi hissedersin?
Uff, Pandora’nın kutusunu açtırdın bana... Her anne sanırım bu konuda saatlerce
konuşabilir. Ama bizim konuştuklarımız sadece temenni düzeyinde kalmalı. Sonuçta
geleceğini belirleyecek olan çocuğun kendisi... Can, bağımsız; insanlara ve tüm
canlılara karşı saygılı ve sevgi dolu; sevdiği bir işi ve yapmaktan keyif
aldığı hobileri olan; pek çok arkadaşı, yeterli sayıda dostu ve özel bir hayat
arkadaşı olan; çok yönlü düşünebilen; sorumluluk sahibi ve hoşgörülü bir
yetişkin olursa bir anne olarak kendimi iyi hissederim.Sanki biraz uzun mu
oldu? Demiştim Pandora’nın kutusunu açtırma diye… :)
Bir de sahiden “iyi anne” kavramı
var; oldukça göreceli. Sence “anne” kime denir?
Anne bence sadece çocuğu doğuran değil, çocuğun yetişmesi için
emek verendir. Doğum her ne kadar
mucizevi bir eylem olsa da ve klasik aile tipinde çocuğu doğuran kadın, aynı
zamanda yetiştiren ve en çok emek veren kişi olsa da; çoğunlukla
zorunluluklardan ya da bazı durumlarda tercihlerden, çocuğun biyolojik
annesinden uzakta yetiştiği pek çok aile modeli de var. Bu anlamda çocuğa emek
veren büyükanneler ya da diğer kadın akrabalar, evlatlık sahibi anneler ve kimi
durumlarda öğretmenler bile en az biyolojik anne kadar önemli ve kutsal bir
görev yapıyor. Bence anne, çocuğa emek verendir.
Can ile okuduğunuz
kitaplardan yaptığınız aktivitelerden de bahsedebilir misin? Eskiden blogunda
daha sık yazardın, şimdilerde yazmaz oldun, meraktayım…
Blogumda daha sık yazmayı çok istemekle beraber yaptığım
projelerin yoğunluğu beni engelliyor. Bu konuda kendimi suçlu hissediyorum,
çünkü yazmak benim için adeta bir alışkanlık. Yazarken nefes aldığımı
hissediyorum.
Kitap konusuna gelince... Can’ın şimdiden oldukça dolu bir
kütüphanesi var. Kitapların ağırlığı İngilizce’de... Ancak Türkiye
ziyaretlerimiz oldukça Türkçe kitaplar da eklemeye gayret ediyoruz. Bir iki
tane de çok basit İspanyolca kitabımız var. Okuduğumuz kitaplar dönemsel olarak
ve Can büyüdükçe değişiyor. İlk dönemlerde yaşına uygun olarak kalın karton
sayfalı, görsel ağırlıklı ve bir iki kelimeden oluşan kitaplar tercih ederken,
artık ufak hikaye kitapları okuyoruz. Kimi zaman Can’dan gördüğü resimleri
anlatmasını istiyoruz. Kendince öyle tatlı hikayeler uyduruyor ki...
Bu aralar en favori kitaplarından biri “He's Got the Whole World
in His Hands” (Kadir Nelson) Bu kitap bir çocuğun gözünden dünya üzerindeki tüm
insanların birbirleriyle bağlı olduğunu, yaşamaktan keyif almayı ve dünyaya
bağlılığı anlatıyor. Diğeri de Aysun Berktay Özmen’in “Çevreci Kral Kurbağa”
kitabı.Adından da anlaşılacağı gibi hayvanların gözünden çevreyi korumanın
önemini anlatıyor.
Sence bir kadın doğuma
en yalın/keyifli/dolu dolu nasıl hazırlanır?
Doğuma hazırlığın büyük kısmı bence kafada, düşüncede hazır
olmaktan geçiyor.Bilgi sahibi olmak kesinlikle doğum sürecinin daha pozitif
geçmesine yardımcı oluyor.Bu anlamda kitaplar okumak; hamilelik, emzirme ve
doğum konusunda kurslara gitmek;doğum sürecine ve bebek bakımına ilişkin videolar
izlemek faydalı. Doğum süreci hakkında tecrübeli annelerle konuşmak faydalı,
ancak sürecin bizde farklı bir şekilde gelişebileceğini aklımızdan çıkarmamak
gerek. Olumsuz hikayelerden fazla etkilenmemeye çalışmalı, gerekirse olumsuz konuşmaların
yapıldığı ortamlardan uzaklaşılmalı.Tüm anne adaylarına doğum yapacakları
hastaneyi mümkünse gezmelerini öneririm. Doğum yapılacak ortamın tanıdık olması
insanı rahat hissettiriyor. Bu mümkün değilse de üzülmesinler. Çünkü doğum
süreci, benim de yaşadığım gibi, planlanan şekilde gerçekleşmeyebiliyor. O
nedenle doğum ile ilgili plan yapmak güzel ama esnek olmakta da fayda var.
Annenin tek bir hedefe odaklanmasında fayda var: Bebeği sağlıkla dünyaya
getirmek. Geri kalan her şey ikinci planda çünkü...
Anne adaylarına
neler tavsiye edersin?
Anne adaylarına rahat olmalarını tavsiye ederim. Annelik bir
yarış değil. Kimse bir şeyi en iyi yaptığınız için size madalya takmıyor.
Sosyal medyadaki allı pullu annelik gösterişlerine kulakasmayın. Annelik inişli
çıkışlı bir macera. Hem çok mutluluk verici, hem de tüketici anları var, ama,
yaşanan zorluklar ne olursa olsun mutlulukları, verdiği tatmin duygusu hep bir
kademe yukarıda oluyor.Çocuğunuzla yaşadığınız her anın kıymetini
bilin... Ben öyle yapmaya çalışıyorum...
İyi ki tanımışım seni.Çok teşekkürler katıldığın için.
Asıl bu güzel soruları yanıtlama fırsatını verdiğin için ben teşekkür
ederim.
Can'ın neler yaptığını merak ediyorum, hele ki yeni okulunda. Bizi bu haberlerden mahrum bırakan annesine buradan duyurulur :)
Bazen "bloglar neden var" diye düşündüğümde aklıma gelen güzel örneklerden biri "Bebek ve Ben" ve tabii Tanla. Bir gün aklımdakileri yazarım umarım ama kısaca bloglar, güzel bir arkadaşlık, samimi paylaşımlar ve yazdıkça rahatlamak için var sanırım.
İyi ki tanımışım seni Tanla ve iyi ki Elif'in teyzesi olmuşsun.
Sahi sana söylemeyi unuttum, Elif kapısının üstüne astığımız uğur böcekli "Elif" yazısını çok sevdi, o böceğe her seferinde el atıyor, yeniden teşekkür ederiz :)