Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




5 Kasım 2014 Çarşamba

2 Balık Mutfakta :)

Elifle beraber ben de biz de büyüyoruz diyorum da kimse inanmıyor.
Yerleşik bir düzenimiz olsaydı ve Elif tüm bunların "üzerine" gelseydi muhtemelen onu bu düzene yerleştirmeye çabalardık ama bizde tam tersi oldu.
Zaten oldukça düzensiz yaşıyormuşuz (şimdi daha iyi anladım) ve Elif bize bir düzen getirmiş, yani hayatımızın tam "ortasına" düşmüş.
Yemek yapma konusu da öyle.
Şimdiye kadar hep aynı yemekler, tariflerle geçiştirmiş; annelerin buzluğa attıklarıyla doymuşuz.
Bugünlerden sonraysa kolları sıvama ve mutfağa girme vakti :)
İnsan bir şeyleri başardıkça daha çok yapası geliyor. Bana bunu en son matematik için söylemişlerdi, inanmamıştım ama onda bile yaşadım. Daha çok matematik sorusu çözmek istemedim belki ama yeni gelenlere daha nazik davranmıştım. Okuldaki matematik hocalarını hiç sevemedim, hep de kopya çektim. Dershanedeki hocaları sevmiştim ama zaten sözel sınıfta olduğumdan hiç matematik yapmasam bile istediğim bölüme giriyordum, ben sırf hatrı kalmasın hocaların diye 8 tane yapmıştım ilk sorulardan o da :)
Mutfak diyordum ben nasıl matematiğe ulaştım bilmiyorum. Demek ki mutfak da benim için bir nevi "matematik sınavı" imiş. O kadar çok gramlar, ölçüler var ki kafam karışıyor. Fincan ya da bardak hesabı olan şeyleri daha kolay anlıyorum ya da bizim bir mutfak terazisine ihtiyacımız var :)
Düdüklü tencereyi kullanmaya başlayalı neyse ki 1-2 yıl oldu ve sahiden hayatımız kolaylaştı, hem de şu eski modellerden kullanıyorum. Şu an piyasadaki değişik kapaklılar bana daha alengerli geliyor. Düdüklüde birçok yemeği pişirmek hem zevkli hem de pratik. İçine doldur tüm malzemeleri ve kapağını kapat, olay bu :) Misal kurufasülye, bir pazar klasiği.
Bu ara yapabildiğim için büyük mutluluk duyduğum şeyleri yazmak istiyorum:
* Tarif vereceğim falan sanmayın bu arada :)
1. Pilav: Bizim evde pilavı hep karabalık yapar-dı. Ben çok denedim ama olmadı, yapamadım. O kıvam illa ki tutmuyordu. Bana pilav yapmayı eskilerden çok sevdiğim S. isimli bir arkadaşım göstermişti, o zamanlar yapabiliyordum ama sonra yapma imkanı bulamayınca unutmuşum. Geçen gün bana yine bir aydınlanma geldi: "yaparım ben bunu" dedim. Yemek yapmayı bilenlere bu satırlar çok komik gelecektir, yok artık sende diyeceksiniz ama durum hakikaten böyle.
Benim mutfaktaki ve genel diğer odalardaki iş yapamama sorunum şu : Çabuk sıkılıyorum ve acele ediyorum. Bu sefer pirinci cidden iyi kavurdum ve sahiden suyunu çektiğinden emin olunca da altını kapattım. Oldu mu sana mis gibi pilav :) Heyooo
2. Limonlu Haşhaşlı Kurabiye: Bu tarifi daha önce yazmıştım sanırım. Bir kitapta görmüştüm ve evde haşhaş olunca, onu kullanmalıyım diye düşünüp denemiştim. Sonuç oldukça başarılı. Bu sefer Elif'in verdiği kalıbı kullandım ve çok sevdim, iyi ki kurabiye kalıplarını paylaşan dostlarımız var :)
3. Sakızlı Muhallebi: Bu zaten DR. Oetker amcanın hazır paket karışımı ama şunu unutmamak lazımmış: tarifte "devamlı karıştırın" diyorsa bunun bir anlamı var. Ben saf saf "bir karıştırmayayım bakalım ne oluyor" hallerindeydim. Ki buna gerek yok. Devamlı karıştırınca topak topak olmuyor ve afiyetle yeniyor.
4. Peynirli Tepsi Böreği : Adını afilli yazınca bir şey değişmiyor, bildiğimiz peynirli börek tek farkı benim artık yapabiliyor olmam :) Bu tepsi böreğinde yufkaların nasıl yerleştirildiğini bir türlü çözemiyordum, birkaç defa ıspanaklısını karabalıkla denemiştik ama bizimkinin kenarları kapalı olunca "sürpriz yumurta" gibi duruyordu. Öyle olunca ben hep rulo şeklinde yaptım börekleri. Geçen gün anneme sordum, bence karmakarışık anlattı :) Ama ben aklımda kalanları uyguladım. Bir de "senin tepsine 5 yufka iyi gidiyor" diyen bir insanın bu lafı üzerine neden elimde de varken sadece 4 yufka kullandığımı ben de bilmiyorum. Neticede çok ama çok sevdik. Komşunun tabağı günlerdir boş bekliyordu çünkü haşhaşlı kurabiyeden vermeye kıyamamıştık :) Börekten verdim, ilk defa yaptığımı da söyledim. Neyse ki  anlayışlı biri ama 3 çocuğu olduğundan bir hayli tecrübeli. Yani sadece 1 kere yaptım ama sanki yine yaparım ben bu işi, içimde öyle bir sıcak his var. Bir de bence yarım soda cidden böreğe iyi yakışıyor ya da kabartıyor,sevdim.

5. Kıymalı Karnabahar: Meğerse ne kadar basitmiş. Benim daha önceki yapmalarımdaki sorunum yine şuymuş: acele etmek ve özenmemek. Şimdiyse karnabaharları iyice haşladım (abartmadan) ve ayrı bir kapta kıymalı sosunu hazırladım. İkisini borcama döküp fırına verdim, olay bu :)

6. İrmik Helvası: Üniversitedeyken canım çektiğinde bir sefer denemiştim, üzerindeki tarife göre yani 1 tüm pakedi kullanarak. Sonuç mu? O tencereye çok ihtiyacım vardı ve yıkamak zorundaydım... Geçen gün yine canım çekti-ki onca yıl ne zaman canım çekse ki canım sadece yazlıkta irmik helvası çeker; anneme yaptırırdım- kuzenime sordum. Kendisi mutfakta pratikliğin ve lezzetin baş şefidir :) Basitçe anlattı ve ben kolayca yaptım. Tek sorun şu ki fıstıkların da kavrulması gerektiğini söylememişti. Ben bu kadar basit şeyleri bile nasıl bilmiyorum, uzayda mı yaşamışım bazen hayret ediyorum. Ben paketten çıkarıp sıcak helvanın üstüne koyunca karabalık bana: "Onlar kavrulmuyor muydu" dedi. "Bilmem, pakettekiler hazır değil mi?" dedim. Nasıl "hazır yemeğe" alışmışsam artık...

7. Pırasa: Hele ki bu pırasa var ya... Hayatımın şokunu yaşattı bana. Evde yiyecek bir şeyler vardı ama benim canım ekşili sulu pırasa çekiyordu. Ki karabalık sevmediğinden bizim evde hiç pırasa pişmezdi ama ben de hayret soğan ve sarımsak yemememe rağmen pırasayı çok severim. Neredeyse 5 dakikalık bir sürede pırasayı, havucu doğradım, domates ve biber de kayınvalidemin verdiği kışlık sostan kullandım, içine biraz nohut,1 limon ve hoop düdüklüye koydum. tam 6 dakika sonra pişmiş, yenmeye hazırdı :) Ve annemi aradım dedim ki "e bu pırasa çok kolay pişiyormuş, siz mutfakta çok uzun kalıyorsunuz, neden ki?" :) Bir de böyle beğenmemeler falan başladı bende. Annem ve teyzemle mutfakla ilgili anlaşamadığımız konu şu: yemek yapmak pratik bir iş, uzuuun uzuuuun bir iş değil. Ama onlar orada vakit geçirmeyi seviyor. Ben de öyle olunca yıllarca hep "yemek yapmak uzun ve meşakketli bir iş" diye beynime kazımışım. Mutlaka öyle yemekler de var, misal içli köfte... Ama ben şimdilik pırasa, kuru fasülye, peynirli börek vs takılayım.

Değişen tek şey benim zihnim ve algım oldu. Yani "yapabilirim" dememle başladı her şey ve sabrettim, azmettim, kendime inandım, özendim, severek yaptım, keyif aldım ve oldu.
Benden mutlusu yok :)
Yaparak yaşayarak öğrenme: İşte kilit nokta bu! Ben annemlerden pek bir şey öğrenemedim vakti zamanında. Onlar cidden uğraştı, didindi ama benim kafam buna hazır değildi. Şimdiyse en temel ve kalıcı öğrenme şekliyle mutfağa girdim(k): yaparak ve yaşayarak öğrenme!
Tüm bunları yapmama sebep aslında Elif'in ek gıdaya başlamasıyla beraber benim tutuşmam oldu. Pürenin bile nasıl olduğunu bilmiyordum. Şimdi hala bilmediğim bir dünya şey var. Mesela yoğurdun kıvamını tutturmak gibi. Ama neticede iyi niyetliyim, istekliyim ve başardıkça yani yaptığım şeyler yenebilir kıvamda oldukça kendime daha da çok güveniyorum.
Elif'in ek gıda sürecini de ayrıca yazacağım.
Ama şu kadarını söyleyeyim: (maşallah) çok eğleniyoruz !
* Güzel tariflerinizi, önerilerinizi beklerim.
Sevgili Esen, bu yazıdan sonra benim hala aşure için hazır olduğumu düşünüyorsan seni tebrik ederim ve verdiğin gazla ciddi ciddi aşure yapmayı düşündüğümü söylemek isterim :)

Devamını oku »

2 Kasım 2014 Pazar

Anne(lik) Sohbetleri : Mervin & Mira :)

Hamilelik günlüğü tuttuk birlikte Mervinle. 
"Aaa kızımız olacakmış" dedik, "ne isim koysak" diye düşündük, kısaca her anne adayının yaşadığı şeyleri aynı zamanlarda yaşadık.
Mervin Mira'sına kavuştuğunda biz Elifle hala beraberdik; onlar gaz işlerini atıp bize devrettiler sanırım :) Ve duydum ki baba-kız aşkı onlarda da aynıymış... 

Mervin Merhaba,
Öncelikle çok yakın bir zamanda işe döndüğün için; “işe dönme kararı almak zor oldu mu, neler hissettin? Mira’ya kim bakıyor?” diyeceğim :)
Elbette her anne için yavrusunu bırakıp işe gitmek zordur, açıkçası ben de zorlandım ilk zamanlar. Ama biliyorum ki güvenilir ellerde kızım, hatta benden daha iyi bakan biri var diyebilirim. Yani annem, en güvendiğim insan. Çalıştığım yer kendi işimiz olduğu için işe her gün gitmiyorum, bu yüzden kızıma da vakit ayırabiliyorum. Şanslı annelerden olduğumu düşünüyorum.

Annelik maceran nasıl başladı?
Her kadın gibi benim de en büyük hayalim anne olmaktı, bunun için çok uğraştım tam umudumu kestiğim bir zamanda hamile olduğumu öğrendim. Eşimle sarılıp ağladığımız dün gibi hatırımda. O zamanlar o duygunun hayatımdaki en büyük mutluluk olduğunu sanmıştım yanılmışım, en büyük mutluluk kızıma kavuşmakmış.

Doğum hikayeni anlatabilir misin? Bir de şunu sorayım: Senin için pozitif bir doğum muydu?
Maalesef elde olmayan nedenlerden dolayı kızımı epiduralla sezaryen doğum yaparak dünyaya getirdim. Doğacağı gün ve saati bir hafta önceden planlanmıştı. Doğumdan bir gün önceki geceye kadar bende her şey normaldi. Ama o gece çok fazla strese girdim, nedense kendimi hazır hissetmiyordum. Sabaha kadar ağladığımı hatırlıyorum, anne olmak beni çok korkutmuştu. Doğuma giderken de ağlamıştım, eşime de “sakın buradan ayrılma” diye tembih etmiştim. Doğumhanede ise korkularım bir anda uçtu gitti. Hem doktorum çok yakın aile dostumuzdu hem de anestezi uzmanımız yakın tanıdığımızdı. Onlar sayesinde gayet rahat bir doğum gerçekleşti. Zaten kızımı görünce çok heyecanlanmıştım, o an anladım ki bütün o korkularım çok gereksizmiş. Kısacası başı öyle olmasa bile sonunu düşündükçe pozitif bir doğum geçirdim diyebilirim.

Mira ile aranızdaki ilişki ilk görüşte aşk mıydı yoksa zamanla mı oluştu?
Dikkat ettiysen ben her şeyi sonradan anlıyorum. Mira’yı ilk gördüğümde o duygunun aşk olduğunu sanmıştım ama ne zaman kızım beni tanımaya başladı, beni görünce gülücükler atmaya ve kucağıma atlamaya çalıştı, işte o zaman o duygunun tam bir aşk olduğunu anladım.

İlk günlerde yanında birileri var mıydı? Hangi konularda zorlandın?
Evet ilk günlerde yine en büyük destekçim annemdi, tabii kayınvalidem, ablam, arkadaşlarım kısacası herkes yanımdaydı. Emzirmek ilk günlerde tam bir işkenceydi, hem kızım zorlanıyordu hem ben pozisyonu bir türlü tutturamıyordum, o kadar kolay değilmiş yani. İkimiz de öğrenince çok keyifli oldu tabii ki. Sanırım 3. Gündü, bir ağlama bizim kızda sormayın, tanıdığımız bütün doktorları aramıştık, meğer gaz sancısıymış. Yaklaşık 2 ay sürdü ve bir gün kendiliğinden son buldu.

Bebek alışverişini büyük bir hassasiyetle yaptığını anımsıyorum. “İyi ki almışım” dediğin ürünler neler? (marka da verebilirsin)
Alışveriş deyince can evimden vurdun beni, en büyük zevkim kızıma alışveriş yapmak. Abarttığım olmuştur ama niye aldım ki dediğim hiçbir şey yok. Belki sadece kıyafetler için söyleyebilirim, o da kullanmak için çok zaman olmadığındandır, malum çabuk büyüyorlar. O yüzden kıyafetler değil de uzun süre kullanacağım ihtiyaçlarını alırken daha seçici oldum. Hamileleğimde alıp önce kendimin de kullandığı Medisana’nın buhar makinesi hala vazgeçilmezim. Herkese tavsiye edebilirim. Bir de bebek arabası var, ben Chicko’nun travel sistem trio living smart modelini aldım. Özellikle port bebesi çok işime yaradı. Mira 6 aylık olana kadar çok rahat kullandım. Akşam dışarı çıktığımızda sanki kendi yatağındaymış gibi çok rahat uyudu kızım, bir de yatılı gittiğimiz yerlerde yatak sorunu ortadan kalkmış oluyor. Fiyat olarak oldukça pahalı ama ben memnun kaldım. Biliyorsun ben kızıma çok güzel bir oda hazırlamıştım hatta herkes “boşuna yapıyorsun zaten yanında uyuyacak” deyip moralimi bozmuştu. Ama öyle olmadı Mira 4 aylıkken odasında yatmaya başladı ve şuanda da odasında vakit geçirmekten çok hoşlanıyor. Durumu elverenlere oda takımını da tavsiye edebilirim ben Caploonba’dan almıştım ve çok kaliteli ürünleri var.

Mira ile günler nasıl geçiyor, hangi aktiviteleri yapıyorsunuz?
Mira ile günlerin kötü geçme ihtimali var mı, onla geçen zamanımı hiçbir şeye değişmem. Renkleri ve şekilleri tanımasına yardımcı oyuncakları var her gün onlarla mutlaka oynuyoruz, kitap okurken dinlemeyi pek sevmiyor ama sayfalarını büyük insan gibi çevirmeye bayılıyor. En büyük eğlencesi de aynanın karşısında kendiyle konuşmak, ben de yanına geçip burnunu gözünü falan göstererek öğretmeye çalışıyorum.

Muhtemelen ilk tatilinize de gitmişsinizdir. Bebekli tatil nasıldı? Sen dinlenebildin mi :)
Biz bu sene tatilimizi yurt dışından yana kullandığımız için güvenip kızımı götüremedik. Anneanne ve teyzeyle kalmak zorunda bıraktık onu. Seneye inşallah kızımla giderizJ

Adana’da çocuk  büyütmenin avantajları/dezavantajları neler sence?
Mira ek gıdaya başladığında yazın başıydı ve sen de bir Adanalı olarak bilirsin en güzel ve en taze meyveler burada mevcut. Kızıma her gün organik çeşit çeşit meyve yedirebilme imkanı bulduğum için şanslıyım. Ve yine çok iyi bilirsin ki Adana’nın sıcağı fenadır. Kızım sıcaktan nefret ediyor, bu yüzden doktorumuzun önerisiyle klima çalıştırmak zorunda kaldık. Hiç bir zararı olmadı, tavsiyem şudur yaz için eğer klima çalıştırmak zorundaysanız kapınızı da açık tutun. Böylece bebeğe zararı olmuyor.

Doğum koçluğu hakkında ne düşünüyorsun? Doğumda bir destekçi gerçekten iyi bir fikir sanırım değil mi?
Adana’mız da doğum koçluğu maalesef pek yaygın değil, ama bence şart. Hem hamilelik de hem doğumda, hem doğum sonrasında güveneceğin, akıl danışabileceğin, tavsiyelerinden emin olduğun birisi mutlaka olmalı. Çünkü belki sen de yaşamışsındır herkes akıl vermeye çok meraklı. Kime inanacağını şaşırıyorsun ve en önemlisi ben bu işin içinde olmama rağmen çok korkmuştum doğumdan.

İleride Mira nasıl biri olursa kendini iyi hissedersin?
“Vatana millete hayırlı bir evlat olsun yeter” diyerek kısa kesmeyeceğim tabii ki. sağlıklı olsun, çalışkan olsun, başarılı olsun, güzel olsun, mutlu olsun, hep gülsün ve hep benim olsun....

Sence “anne” kime denir?
Hımm zor geldi bu soru, anne bana denir mi desem, yoksa anne benim annemdir mi desem. Yoksa evladına elinden gelenin en iyisini verip onu mutlu edendir mi desem. Sanırım hepsi...

Mira’nın 1. Yaş günü için aklında neler var :)
Ooooo aklımda neler var neler ama hiç birini yapmayacağım. Biraz daha büyüsün Sadece ailemizin ve yakın dostlarımızın olacağı evimizde güzel bir kutlama yapmayı planlıyorum. Belki pastası özel olur ve süslemeleri.

Baba-kız arasında cidden özel bir bağ oluyor. Sen ne dersin?
Ah ah kıskançlıktan geberiyorum, ben kızıma aşığım ama o da babaya aşık. Henüz anne diyemeyen Mira hanım babasını görünce “baba” diye çığlıklar, gülücükler atıyor. Akşamları emziğini alıp babasının kucağına gidiyor, o uyutsun istiyor. Eğer babası yoksa da baba diyerek ağlıyor ve öyle uyuyor. Her kapı çalışında babası geldi sanıyor, gelen babasıysa sevinçten dört köşe oluyor, değilse kıyamet kopuyor evde. Daha neler neler...

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?

Gebeliğin ayrı bir yeri vardır bende, her gün kızımla konuşuyordum. Beni duyduğuna inanıyordum çünkü. Hatta doğumdan sonra da uzun bir süre alışkanlıktan karnımla konuştuğumu hatırlıyorum. Çok sevdiğim bir söz vardır, “söz uçar yazı kalır” diye. Çok doğru, hamileyken tuttuğum günlüğü zaman zaman okuyup bazen gülümsüyorum, bazen duygulanıp ağlıyorum. Çoğu şeyi unutmuşum bile, bu yüzden iyi ki yazmışım diyorum. Ve amacım onu kitap haline getirip kızıma hediye etmek. Kim bilir gün gelir kızım da bir anne adayı olduğunda okuyup bana teşekkür eder. 

Adana'yı, taze meyveleri ve en çok da mandalinayı özlediğimi anladım Mervin'in sohbetini okurken.
Bir anne yavrusuna bu kadar mı düşkün olur, ben de mi böyleyim acaba diye de düşündüm, itiraf ediyorum :) Sevgili Mervin iyi ki tanışmışız ve izin verirsen tatlı kızının son fotoğraftaki ayaklarından bir lokma almak istiyorum :) Mutluluğunuz daim olsun...
Devamını oku »

26 Ekim 2014 Pazar

Yan Gelip Yatıyorum :)

Bu ara çok sık duyduğum bir laf var: "İşi özlemişsindir, evde sıkılmışsındır"
Yoooo.
Hatta daha açık ifade edeyim: "Hiç alakası yok."
Severek yapmadığım bir işim olduğundan işimle ilgili bir şeyler yazdığım her yazıda bahsetmişimdir. Bunu hiç aksatmam :) İşini severek yapanlara da sevdiği işi yapanlara da gıpta etmişimdir.
Elif'in en en en gıdıklayıcı hallerinde bile aklımın ucundan bile geçmedi, işe dönmek.
Şimdi de ücretsiz izindeyim, evdeyim.
Yoruluyorum, koşturuyorum, büyüyorum.
Ama çok şükür ki gayet de mutluyum.
Bu, şu demek de değil ama:
Geçen gün bekar bir erkek arkadaşım aradı(işyerinden), "nasılsın, işler nasıl" vs. dedim. Bana" biz çok yoruluyoruz burada, sen oh evde yan gel yat bakalım." dedi.
!!!
Pardon ???
"Yatmak" derken???
Kötü niyetli olmadığını bildiğimden gülüp geçtim ama biliyorum ki birçok erkek arkadaşım için ben evde dinleniyorum, ohh yan gelip yatıyorum vs. (çalışma ortamımda neyse ki çok fazla kız yok)
Aslında dinleniyorum sahiden.
Yani kafamda hiç olmadığı kadar "akşama ne pişirsem, Elif'e şimdi ne yedirsem, azıcık vaktim var ütü mü yapsam yoksa 1 kahve mi içsem"ler dönüyor. Ama işyerinin o bunaltıcı işlerini düşünmüyorum.
Ve (maş. diyeyim) huzurluyum.
Fiziksel yorgunluğum cidden var ama sahi yeni annelere soralım bakalım, hangisi poposunun üzerinde oturabiliyor ki?
Yani yakınmaya gerek yok.
Hani arada boşalmak için çok yakınımıza dert yanabiliriz ama sonunda da ekleriz: "Çoook tatlı benim kızım" falan diye :)
Bir de bu bir yarış değil; "Kim daha çok yoruluyor?"
Bugün düşündüm ki ben Elif'ten önce hiçbir şey yapmıyormuşum.
Yani yapıyor gibi görünüp kendimi kandırıyormuşum.
Vaktim biii doluyken bahanelerim daha çokmuş.
Az kitap, az blog yazma, az yemek yapma.
"Çok" diyebileceğim pek bir şey de yok hani.
"Gezdik dolu dolu" da diyemem.
E ben / biz ne yapıyormuşuz yahu dedim.
"Çalışmayan anne" / "Çalışan anne" de litaretürden silinmesi gereken kavramlar bence.
Ben cidden çevremde "çalışmayan" kadın görmedim. "anne" olunmasına da gerek yok.
Önemli olan kişi nerede mutluysa orada olmalı, onu devam ettirmeli.
Sadece bebek bakımı, yemek, çamaşır döngüsü de kişiyi elbette ki tatmin etmiyor.
Bir şeyler yapmalı.
Bir şeyler üretmeli.
Ama ne?
Bence blog yazmalı :) Yani benim yöntemim bu.
Ya da ...
İşte orayı herkes kendi tamamlamalı.
Bana "yan gelip yatıyorsun" diyen arkadaşıma 1 günlük yer değişimi teklif ettim. Elif'i de gördü, biliyor. "Sen iyi idare ediyorsun aslında" falan diye geveledi.
Şu "bazı" erkekleri  acıkmış, altına yapmış, uykusu gelmiş bir bebeyle 1 saat bırakıp çıkasım var.
Sonuç ne olur-du dersiniz?
:))

Devamını oku »

23 Ekim 2014 Perşembe

Elifle Birlikte Büyüyoruz :)

Elifle beraber eve ilk geldiğimizde her şey gözümde koooocamaaaan görünmüştü. Hele ki sezaryen dikişlerimin acısının hiç geçmeyeceğini, hep benimle kalıp bana doğumun bir "ameliyat" olduğunu hatırlatacağını sanmıştım. Evet hem saf hem de salak olduğumun göstergelerinden biri. Ya da sadece "acemi anne" diyip durumu hafifletelim.
Emzirmek, alt değiştirmek, uyumak, yemek yemek (yapmak bile değil, nasılsa başkası yapıyor) vs.  hep bir döngüdeydi ama ben o döngünün neresindeydim; işte onu bulamıyordum. Belki de bu kadar ısrarla aramasam daha iyi olacaktı :)
bebek sahibi olmayı düşünürken hep hayalimiz minik bir çekirdek aileydi yani öyle çok kalabalıklar içinde çocuk büyütmeye ne hevesliydik ne de zaten öyle bir ortamımız vardı.  Demiştim değil mi, biz sakin mizaçlıyız diye? Ve ailelerimizin de başka şehirlerde olması bu zemini iyice hazırladı.
Alabildiğim kadar ücretsiz izin alıp bebemi kendim büyütmek istiyordum, hamurla uğraşmayı çok severim (oyun olanıyla bu arada, pişip de yeneniyle pek aram olmadı henüz :) ve hep bu hamuru ben yoğurmak istiyorum dedim. Ne anane ne de babaanne benim aklımdakini yapamazdı. Yani aklımdakini ben bile zor yapıyorum çünkü aklımdaki çoğu zaman Elif'e uymuyor ben de yedek planlarıma geçiyorum.
2,5 ay boyunca yanımızda hep annelerden biri oldu. Zaten kolikten dolayı sanırım yanımızda kimse olmasa çok daha zor bir dönem geçirirdik. Ya da bilmiyorum.
Sonra herkes evine gitti, karabalık zaten işteydi.
Kaldık mı Elifle başbaşa.
O bana bakıyor, ben ona. İlk gün oldukça sakin geçti. "Kolaymış bu iş yeaaa" dediğimi hatırlıyorum :) Sonraki haftalar -ben ki yemek yemeden duramam- yemek yemeden yatağa serilmeyle geçti diyebilirim. Şimdi fark ediyorum ki bir dolu şeyi yanlış yapmışım yani şimdiki aklıma göre "yanlış"; ama o, o zaman "doğru"ydu. Demek ki bugün yaşadıklarımıza da gün gelip "şurasında yanlış yapmışım" diyebilirim. Mümkün.
Ek gıda-ki hakkında söyleyecek çok sözüm var- cidden bambaşka bir yön çizdi. Evimiz ve mutfağımız şenlendi diyebilirim.
Bugün Elif'e döndüm dedim ki "Elif sen iyi ki gelmişsin, resmen birlikte büyüyoruz, çok teşekkürler canım kızım" Güldü o da :)
Evinin düzeni, yemeği, temizliği, alışverişi, misafiri, ağırlaması vs. oturmuş bir kadın olsaydım belki bambaşka yaklaşırdım bu işe. Elif'i kendi tarafıma çekmeye çalışırdım. Bilmiyorum. "Doğrusu bu" derdim belki. Şimdiyse -hem iyi hem kötü olarak- ortada "doğru" yok. Sadece yaşadıklarımız var.
Yoğurdu mayalamayı yeni öğrenmeye çalışıyorum. Püre ne demek, nasıl yapılır bunlar yeni kavramlar benim/bizim için. "Mutfağı ve yemek pişirmeyi çok sevmem. Uzuuun saatler de orada kalamam." diyordum ki Elif'i mama sandalyesine oturtup bir şeyler hazırlamanın ve aynı zamanda da onu eğlendirmek için dans etmenin ne tatlı ne keyifli olduğunu anladım. Elif büyüdükçe bu yazdıklarım da evrim geçirecek biliyorum ama şimdilik olan bu. Yani bugünün doğrusu bu.
Zaten en mantıklısı da o değil mi?
Bugünü yaşıyorsak bugün'ün doğrularıyla mutlu olmak lazım.
Geçen gün düşündüm "ah ya şunu keşke şöyle yapsaydım" dedim.
Kime ne fayda tabii.
Bugünlerde iyice anladım ki ben cidden Elifle birlikte büyüyorum.
Bir taraftan da yepyeni şeyler keşfediyorum.
Güzel bir duygu.
Hatta bana güldüğünde aramızda ortak bir dil oluşmaya başladığını bile hissediyorum :)
Kalabalıklar içinde olmak sanırım bizim mizacımızda yok.
Evde kendi halimizde sessizce takılmayı seviyoruz.
Ama dışarı çıkıp açık havada yürümeyi de seviyoruz :)
Yürürken de oyuncaklarımızı hiiiç bırakmayız :)
*Şimdiki görüşüm: Çocuk kesinlikle sosyalleşmeli...Ancak, 1 elden ve mümkünse anne eliyle büyümeli :) Ya da "anne eli değmiş" biri tarafından :)
Devamını oku »

21 Ekim 2014 Salı

Bugünlerde...

Bugünlerde kafam o kadar dolu ve vücudum o kadar yorgun ki!
İşte bunlarla hiç de uyuşmayan bir de ruh halim var: rahatım ve mutluyum.
"O nasıl oluyor" ben de bilmiyorum :)
Fiziksel yorgunluğum Elifle beraber büyümekten kaynaklanıyor. Ciddi anlamda kilo vermişim, tartıya ve Elif'e teşekkür ettim.
Gündüz uykuları hala ayağımda sallayarak ve de yerimden kıpırdayamadan olduğundan ne iş yapabiliyorum ne de "your time". Elif sıklıkla uyanıyor olsa da azimle kitap okuyorum. Bloga yazılmayı bekleyen kitaplarım dağ gibi birikti. Her gün öğleden sonra mutlaka dışarı çıkıyoruz ki bu ikimize de çok iyi geliyor. Bugün mesela çocuk parkında oturup salıncakta sallanan çocukları izledik. Elif o kadar eğlendi ki bir onlara bir bana bakıp güldü hep :)
Kafamdaki doluluk da uyku ve ek gıda işinden geliyor.
Uyku konusunda danışmanlık almaya karar verdik. İki yer ile iletişim kurduk ama hangisini seçeriz sanırım bugünlerde karar veririz. O konuda cidden heyecanlıyım. Hangi yöntemi uygularsak uygulayalım işe yarayacağını düşünmek istiyorum. Ayağımda sallanmaya da hiç alışmadı çünkü. Kucağımda uyutamadığım için zorla ayağımda tutuyorum. Bence Elif de kendi kendine uyumayı öğrenince rahatlayacak, bana öyle geliyor.
Diğer kon da "ek gıda"...
"O tabak bitecek mi" kitabını okudum, okudum, okudum.
Tecrübeli annelere sordum, kendi annelerime sordum.
Aklımda bir şablon oluştu: Çoğunluğu blw olan bir sistem kurmaya başladım.
Açık söylemek gerekirse blw bizim ev düzenimize çok uygun.
Bizim evimiz her zaman biraz dağınık/kirli vs. olabiliyor (tamam bazen "biraz"dan da çok olabiliyor) ve her daim Elif'e bir şeyler yedirmeye çalışmak fikri beni sıkıyor. Aklıma ilk olarak gelen şey: "Elleri, kolları var çok şükür kendi yesin" olmuştu. Diyorum ya ben biraz kötü bir anneyim diye.
Şimdiye kadar kaşıkla pek az şey verdim. Kendi eline de kaşık verdim.  En çok yoğurda banmalı buharda pişmiş kabak dilimi sevdi. Yani bunu tüm yüzünden anlayabilirsiniz :) Çorbalar konusunda blw'nin eksik kaldığını düşünüyorum en azından bu aylarda. Kitapta yazan şey: çorbayı ya bir şeye banacak ya da çorbanın içine ekmek doğrayacağız. E nerde kaldı bunun sulu kısmı?
Açıkçası en güzeli kendini kasmamak sanırım. Bizim ek gıda serüvenimiz şöyle başladı: herkes "püre yap" diyordu ve ben  püre nasıl yapılır bilmiyordum. (cidden) Benim de aklıma kabak geldi çünkü Uşak'tan köy kabağı getirmiştik, evde bolca vardı. Onu dilimledim, buhara koydum, eline verdim ve izlemeye başladım. Baktım yedi :)
Bu konuyu da uzatmayayım, başka bir yazıda uzunca anlatayım.
Bugünlerde bizim evde en çok şu soru duyuluyor: "Eliiif, çorabın nerde?" O çorap illa ayakta durmayacak. "En hızlı çorap çıkaran" ünvanı aldı kızım :)

Bir de hani ben endoskopiye falan girmiştim ya; işte o "gazmış gaz" :)) Çok şükür bir şey çıkmadı. "E ben niye kötüyüm o zaman" dedim. "Kronik gastrit" varmış. Onu biliyorduk zaten. Bir de bağırsaklarımda kötü huylu bakteri olabilirmiş. Hmmm. "Çok mu kötü huylu" dedik doktora. Az kötüymüş, gaz yaparmış. Komik değil mi? Yani okuyunca komik ama yaşarken daha az komik. Neticede yanımdaki havuç bana iyi geldi diyebiliriz. Mesaj atan herkese çok teşekkürler. O değil de o müshil ilacını boşa içmişim ya...
Acemi annelikten hala kurtulamadım, onu da sonra yazayım.
Vaktim bitti, ben kaçtım.
Seni çok özledim sevgili blog.
Görüşmek üzere...
Devamını oku »

15 Ekim 2014 Çarşamba

6. ay : Yarım yaş :)

Elif maşallah diyeyim 6 aylık oldu hatta 1 haftası geçti bile.
Hayatımızda ohooo yine bir dolu şey değişti.
Geçen ayın büyük bir kısmında Elif ishaldi. Bizim şu malum- ben bebek olsam üzerine kusardım- doktorumuzla kavga ettik ve yollarımızı ayırdık, oh be çok şükür. Başka bir doktora geçmiş ve ona da "olabilir" demiştik ama (sebeplerini daha sonra yazarım) bugün yine gittik; açıkçası sevmedik, hemen antibiyotiğe başlamak istemesi vb sebepler bizi ondan da soğuttu. Gönlümüze göre biri var aslında ama devlette çalışıyor ve bize bir hayli uzakta. Olmadı ona gidelim diyoruz. Çok tatlı bir kadın bence ve çocuklara bakarken de yüzünde samimi bir gülümseme oluyor :)
Uyku konusundan bahsedeyim: Çook acayip ilerledik. 2 ileri 1 geri şeklinde :) Neticede +1, her zaman 0'dan büyüktür :) Hala gündüzleri ayağımda sallıyorum ve ayağımdan bırakamıyorum, o sayede de biiir dolu kitap okudum. "Aman Allahım, vah tüh" demek istemiyorum. Bu dönem de böyle oldu. "Kolayına geliyor senin" diyenlere de sevgilerimi gönderiyorum, ayaklarım, belim ve malum kaba etlerim ne kadar uyuşuyor haberiniz var mı acaba? Akşamları babasında ama hala sık uyandığından benimle iletişimi son hız devam. Kabul biraz yorucu ama bugünlerini de özleriz gibi geliyor.
Kolik geçti mi? "Hı, nasıl, biri bir şey mi dedi?" :) Bizce 5 saat ağlamayan bebeğin koliği geçmişti aslında. Geceleri uyanıp 1-1,5 saat ağlamasını da "buna da şükür" diye kabullenmiştik. Ta ki bayram tatilindeki doktor tanıdığımız Elif'in ağlamasını duyup "kolik var ya bu bebekte" diyene kadar. Biz de gülüp "vardı da geçti" dedik. Safız demiştim değil mi? "Bu ağlama kolik ama" deyince bizdeki suratın fotoğrafını çekip Elif'in hatıra defterinin arasına koymak istedim. (tabii bu sonradan aklıma geldi.) Önce şunu düşündüm: ""atıyor bu adam" :) Sonra kendisi de konuyu iyi bilip afilli cümleler kurunca "heee" diye sırtımızı yasladık koltuğa. "9 ayı bulabilir geçmesi" dedi. "İyi" dedik, sağlıklı olsun da. Biz o ağlamaların kolik olduğunun farkında bile değiliz. Sonra aklıma geldi de çevremizde başkaları varken Elif ağladığında yanımızdakiler panik oluyor da biz öylece duruyoruz. Bünye alışmış demek ki. İyi bir şey diye demedim bunu hatta belki de kötü bir şey bilmiyorum. Geçen gün Elif elindeki kaşıkla kendi kendini ağlatmayı başarınca benim "amanıın yavrum" diyip ona sarılmamam ve "kendin yaptın ya bunu" diyip gülmem bundan kaynaklı sanırım. Bunu anladık. Sorumsuz anne değil, "fazla uyarana maruz kalmış, tepkisizleşmiş anne"yim. Onu düşündüm.
Sizin çocuklarınız nasıl bilmiyorum ama Elif'i herhangi bir yerde durdurabilmek sahiden çok zor. İddia ediyorum deveyi daha rahat hendekten atlatırım :) Altını değiştirmek başlı başına terleme seansı benim için. Sahiden gün geçtikçe zayıfladım, ah bir de karın-göbek bölgesi gitse tam süper olacak.
Kucağıma çok da almıyorum açıkçası gün içerisinde. Bolca yere atıyorum :) yüzüstü yatırıyorum, kendisi zaten dönüyor geri. Destek minderinde oturup oynuyor. Son haftaların favorisi de mama sandalyesi. İkea'nın mama sandalyesini aldık, iyi ki de onu almışız. Basit, pratik, kullanışlı ve gittiğimiz yere götürebiliyoruz. Portatif olanları da varmış galiba, o konuda bilgim yok. Ek gıda konusu bu ayın konusu değil ama yeri gelmişken söyleyeyim; kendimi bu kadar rahat hissedeceğimi bilmiyordum. Birçok şeyi eline veriyorum ve eliyle kendi üstünü, benim üstümü ve etrafı kirletmesi ve bundan mutluluk duyması beni de mutlu ediyor. Zaten eşyaya kıymet vermezdim şimdi iyice rahatladım(k).
Beypazarından çiçekler :)
Geçtiğimiz ay anane bizimleydi, şahaneydi ama çok yorucu olsa da bu düzene de alışmaya başladım. Uyku konusu rayına oturmadı ve ben Ferber dışındaki uyku eğitimi kitaplarını defalarca okudum, notlar aldım, 6. ayı ve tatil dönüşünü bekledim ama Elif hasta olunca askıya aldık. Beceremezsek danışmanlık almayı da düşünüyoruz açıkçası. Hatta ben kendi adıma kesin düşünüyorum. Bu konuda bilgisi/tecrübesi olan var mı?
Elif'i hala oğlan çocuğu sanmaya devam ediyorlar. Bu da eğlenceli oluyor. Bandana taksam da o kadar sıkılıyor ki bunu gören "aynı anası" diyor. Tamam biraz sıkılganlıgı çok bir insan olabilirim de arada bere de takarım ya ben :) Boğazlı bir şeyleri kesin giyemem ama çok bunalırım. Evet ya düşündüm de Elif bu konuda aynı ben. Ama geri kalan hareketlilik/yaramazlık hallerinin bizimle hiç ilgisi yok. Biz bildiğin saf (b)alıklar olarak hayatımızı sürdürüyoruz.
Bugünlerde bir de şunu fark ettim ki; Elif hayatımıza bir düzen getir-miş. Bazı annelerden bunun tam tersini duyuyorum: "Evim çok düzenliydi, şimdi her yerde oyuncak var" E ne güzel değil mi? Bizimkisi resmen iyileşti. Önceden evimiz ne haldeymiş bak ortaya çıktı :)
Öteki aydan da minik bir bilgi vereyim de tam olsun: Dün ilk defa kendi başıma yoğurt mayaladım. çok heyecanlandım ve sonunda şunu dedim: "çok kolaymış yaa". tabii kıvam tam tutmayınca aldım alımımı :) Deneye yanıla öğreniyoruz işte. Ama cidden Elifle o kadar çok şey öğrendim ki şimdiye kadar bundan sonra hayatıma girecek yeni şeyler için heyecanlanmıyor değilim :)
Ve iyi ki varlar diyip yazımı bitireyim.
Allah isteyen herkese nasip etsin de diyeyim, içimde kalmasın.
Ya sahi, en bombayı unutuyordum:
Kısmetse teyze oluyorum ya ben, heyyyooooo
Elif nasıl mıncıracak kuzenini meraktayım. Acaba ben nasıl bir teyze olacağım onu da meraktayım.
Yani bu ara hem meraklı hem heyecanlıyım. Evde en az hasta da benim, o yüzden kısa çöpü ben çektim, hadi bakalım.
*Lokum'u merak edenlere ultra şahane video ekleyeceğim inş. bloga yeni ev arkadaşları izin verirse tabii :) Kısacası Lokum, özünü bulmuş. Bizimleyken çoğunlukla uyuyan kedi, oynamaktan ve dolanmaktan uyumaya fırsat bulamıyormuş. Mutlu olsun da... Çok çok özlüyorum onu. Gidip görsem çok ağlayacağım diye gidemiyorum. Zaten bu satırlarda da gözüme toz kaçtı :/ Ev kirlenmiş ya ondandır...

Herkese musmutlu günler, harika "annelik sohbetleri" de yolda kısaca "loading" :)

Devamını oku »