Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




24 Mayıs 2013 Cuma

Buika Konseri Öncesi :)

25 Mayıs 2013 yani yarın Buika konseri var.
Senede en fazla 1 kere konsere giden biri için heyecanlı bir durum tabii.
En son Aralık 2011'de İncesaz konserine gitmiştik.
Çok da güzeldi,
geçen gün de kuzen M.'nin önerisiyle Ayhan Sicimoğlu'nu dinlemeye gittik ama ben kim olduğunu ve ne çaldığını/söylediğini zaten orada öğrendiğim için konser istatistiğine bu amcayı koymadım. Ezgileri ve vokalleri keyifliydi.
Gelelim Buika'ya.
Ama önce benim müzik algımdan bahsedeyim ki "Neden Buika" diyip duruyor bu kız anlayın.
hemen her insanın müzikle bir algısı, bilgisi, sevgisi,ifade edişi vb. varken bende yok :)
Sanatın hemen her alanına el atmış, sevmiş, denemiş, sıkılmış bırakmış birisiyim ama müziğe ne ilgim var ne de bilgim.
Ama gel gör ki müziksiz çalışamam/kitap okuyamam.
İroniye geldik tabii burada :)
Çabuk sıkılan bir yapım da olduğundan radyo benim için en iyi çözüm iken Joy Fm'i keşfedene kadar kendime "karışık kaset" misali (evet, Uygar Şirin'e bir gönderme sayılabilir) bir liste oluşturmuştum.
İçinde yabancı rock, pop, MFÖ, Yenitürkü, İncesaz ve elbette vazgeçilmezim Björk ile..
Neticede teknoloji ilerledi ve biz radyoları "Karnaval" aracılığı ile dinleme başladık.(reklam oldu resmen:)
Ve ben orada "Buika" ile tanıştım.
Şarkılarını dinlerken-hemen her seferinde unutuyordum çünkü- "aa ne güzel şarkı kim söylemiş bunu" diyip bakıyordum ve karşıma Buika ablam çıkıyordu.
Adı tanıdıktı belki ama tanışma faslımız işte böyle oldu.
Bazı şarkılarını duyar duymaz gözlerim dolar olmuştu.
Sözlerini hala bilmiyorum ama onun sesi ve tınısı (sanırım müzikteki terminoloji böyle derdi) kalbimi ısıttı.
Bu kadar uzuuun bir giriş yapmamın sebebi de yarınki konser heyecanım.
Bu sefer tanışmak ve şaşkınlığımla ablayı şaşırtmak için çaba sarf etmeyeceğim- tabii kendisi sahneye birini çağırır ve ben kendimi atmazsam- :)
Sizi de konser öncesi hem popüler olan hem de benim sevdiğim şarkılarıyla baş başa bırakayım.
Dilerim yüzünüzde kocaman bir gülümsemeyle geçer hafta sonunuz,
Buika sonrası da burada buluşalım olur mu :)




Devamını oku »

23 Mayıs 2013 Perşembe

Behiç Ak ve Lokum :)

Bir önceki yazıda belirttiğim gibi büyük bir heyecanla gittim imza gününe.
Hatta bir ara gitmemeyi bile düşündüm çünkü kendimi tanıyorum, kesin saçmalayacaktım..
Ve evet öyle de oldu.
Çocuklarla birlikte Behiç Ak'ı bekledik ve nihayet geldi gülümseyerek.
Etkinlik başlamadan kitabevinde dolandığını gördüm ve bir cesaret gittim yanına.
"Merhaba" dedim, elimi uzattım. O da gayet sıcak "merhaba" dedi. "Nasılsınız" dedim, "iyi" dedi ama benden soru bekler bir hali vardı.. Ben de bombayı patlattım ve aklıma gelen ilk soruyu sordum; "Sevim Ak nerede, onu hiç göremiyoruz etkinliklerde?".............
"Yok aslında Sevim geliyor sık sık etkinliklere" dediyse de ben kendimden emin "yok yok gelmiyor buralara" dedim ve daha fazla uzatmadan uzaklaştım ortamdan..
Halbuki sormak istediğim sorularım vardı :(
Derken etkinlik başladı.
Buradan kitabevine sesleniyorum; oturma düzeni/ses düzeni ile ilgili diğer etkinlikler için lütfen notlar alın, tek bir mikrofon bir yazarda bir çocuklarda gidip gelmesin..
"Behiç Ak" kısmının dışında dikkatimi çeken şey; devlet okulu öğrencilerinin daha bir laf dinler ve muhlis halleri oldu,onları pek sevdim.
Özel okul öğrencileri ve öğretmenleri birbirlerine bağırmaktan bir şey anladılar mı bilmiyorum..
Neticede hoş sorular vardı yazara yöneltilen;
* Severek mi yazıyorsunuz? Nasıl yazıyorsunuz? İnsanların beğenilerine göre mi yazıyorsunuz? Yazar olmaya ne zaman başladınız? Nasıl yazar oldunuz? Neden yazarlık mesleğini seçtiniz? Yazar olmak nereden aklınıza geldi? Siz neden kitap yazmak istediniz? Çocukları sevdiğiniz için mi çocuklar için yazıyorsunuz? 
B.A.: Aşağı yukarı hepsine benzer şeyler söyledi Behiç Ak, çocukluktan itibaren günlük tutmayı sevdiğini ve zamanla yazdığı/çizdiği şeylerin aslında "kitap" olduğunu fark ettiğini ve çocuklar için yazmanın ona mutluluk verdiğini..
* En sevdiğiniz kitap?
B.A.: En sevdiğim kitabım yok, eğer öyle olsaydı yazmaya devam edemezdim. Ama hepsini seviyorum.
* Kitap yazarken hangi duyguyu kullanıyorsunuz? (40 yıl düşünsem bu soru aklıma gelmezdi..)
B.A.: Tüm duyguları :)
* Konuları nereden düşündünüz? Yazdıklarınız gerçek mi yoksa uydurma mı? :)
B.A.: Gündelik hayattan esinlenmeler.
* Küçükken kitap okumayı sever miydiniz?
B.A.: Evet, çok.
* Sevim Ak sizin neyiniz oluyor?
B.A. : Küçük kardeşim.
* Yazarlığın en çok hangi yönünü seviyorsunuz?
B.A. : Yeni bir şeyler bulmak ve bunu edebiyatla buluşturmak. Kendi oluşturduğun dünyada yaşayabilmek.
* Kaç yaşındasınız?
B.A. : Söyler miyim :)
* Kitap yazmak size ne hissettiriyor?
B.A. : Mutluluk..

Evet, kitabımı Lokum için imzalattım
Zihnimde canlandırdığım Behiç Ak'a çok daha fazla gülümseme katan, çocukları olduğu kadar büyükleri de kahkahalara boğan ve hoş bir gün geçirmemi sağlayan  yazara ve bizi yazarla buluşturan kitabevine teşekkürler..

* Söyleşiden eksik/yanlış aktarmalar olmuşsa affola..
** Kedilerinin adını sordum Behiç Ak'a ama beni duymadı :)
*** Sırada bekleyemem diyen ben, kooocaman bir sıra bekledim Behiç Ak için :)

HERKESE KENDİ GÜLÜMSETEN ÖYKÜSÜ İÇİNDE MUTLULUKLAR DİLERİM :)
Devamını oku »

"Behiç Ak" ile Randevu :)

Herkesin kendisi için özel saydığı bazı yazarlar vardır, onlara hep torpil yapar. Yeni kitabı çıktığı an alınır, hakkında yazılan tüm yazılar okunur.
İşte onlardan biri de benim için Behiç Ak'tır.
Diğerinin de Sevim Ak olması şaşırtıcı değil elbette :)
Dün belli belirsiz uzaaaklardan bir "Behiç Ak" yazdığını gördüm, kitap tanıtımıdır dedim ama yaklaşınca gözlerime inanamadım çünkü duyuru imza günü ile ilgiliydi.

Önce kaçırdığımı düşündüm, hemen üzüldüm. (aceleciyim ya hemen peşin hüküm verdim:)
Ama fark ettim ki etkinlik yarın-yani bugün-mış :)
Bazı kitaplarını kütüphaneden okuduğum için üzülsem de elimde birkaç kitabıyla geldim bugün işyerine.
Heyecanla -ki muhtemelen- uçarak gideceğim Arkadaş Kitabevine ama "Merhaba"nın dışında bir şeyler diyebilecek miyim? Pek sanmıyorum..
Ankara'daysanız öyküleriyle gülümseten kedi sever-çizer-dostu Behiç Ak'la tanışma fırsatını kaçırmayın derim,
Köşede heyecandan kalbi duracak gibi bakan kırmızı suratlı kız var ya, işte o benim, hani gelip tanışmak isterseniz :)

Mutlu günler, sevgiler :)
Devamını oku »

21 Mayıs 2013 Salı

Kütüphane(miz)deki Aslan :)

Kütüphaneleri ne çok sevdiğimi ve şansıma 3 kütüphaneye de yakın olduğumu ama aslında kitaplara dokunabildiklerimi sevdiğimi söylemiştim.
Bir gün yine kütüphanedeyken çok keyifli bir kitaba rastladım; "Kütüphanedeki Aslan" diye.
Kaynak: burada
Okudum, okudum, okudum.
Hayallere daldım gidiyordum ki "kütüphanedeki aslan" uyandırdı beni :)
Okuduğum kitaplarla ilgili çok detay bilgi vermemeye çalışıyorum ki okuyacak olanlara da içinde sürprizler kalsın.
Ama illa ki tüm hikayeyi öğrenmek isterim derseniz BDK'nın yazısına, başka kimler ne demiş derseniz de bu hoş iki yazıya ; buraya ve buraya bakabilirsiniz.
Kitap Tudem Yayınları'ndan çıkmış. Michelle Knudsen yazmış Kevin Hawkes da resimlerini yapmış.
***
Bir gün kütüphaneden içeri bir aslan girer ve hikaye böylece başlar. Aslan kimdir, nereden gelmektedir nereye gitmektedir, kütüphanede ne işi vardır; bu soruların cevabı yok. Dahası bu soruların önemi de yok. Çünkü aslan o kadar güzel bir şekilde kütüphaneye uyum sağlar ki çocuklar ve dahi biz ona hemen oracıkta sımsıkı sarılmak isteriz :)
Kütüphanedeki belli kuralları ben de önemsiyorum ama herhangi bir kuralın sorgulanmadan ve her durumda uygulanmaya çalışılmasına anlam veremiyorum.
Burada da "sessizlik" kuralı var ve Bayan Tatlıhava yani kütüphane müdürü bu kuralı çok önemsiyor. Ancak işler her zaman "olması gerektiği gibi" gitmeyebiliyor.
Bay Vızvız da bir hikayede olması gerektiği kadar gıcık/vızvız/sinir bozucu ki diğerlerinin tatlılığı daha bir ortaya çıkıyor. Ön yargıları aslında hepimizden farklı değil. Yani sevmediğimiz karakter özelliklerini -bazen- kendimizde de gözlemlediğimiz için de gıcık kapıyor olabiliriz değil mi?
Aslanın bir müddet ortalarda olmadığı an'lar var ki, çocuklar okurken ne düşünürler/hissederler bilmiyorum ama ben "nereye gitti, bak küstürdüler gitti, keşke hemen gelse" vb. duygusal an'lar yaşadım, itiraf edeyim.
Aslanın en çok hoşuma giden tarafı da çocuklara kitap okuması ve verilen işleri hiç gocunmadan yapması oldu.
Bir de şu cümle:
Aslana sarılmalık bir sahne daha :)
BDK'nın yazısında belirttiği bir  hususa katılıyorum; Bayan Tatlıhava'nın mizacına kol kırılması pek gitmemiş, ayağı kırılsa durumunu(kıpırdayammasını) daha iyi anlatabilirmiş.
Yine de "Kütüphanedeki Aslan" gerek çizimleri/resimleri gerekse tatlı hikesiyle birçok kez okunmayı hak ediyor.
Gerçekten de "Her kütüphaneye bir aslan lazım!" diyoruz ve bizim aslanla sizi baş başa bırakıyoruz :)
Gezgin Kedi Lokum :)
HERKESE KİTAPLI GÜNLER, MUTLU HAFTALAR :)
Devamını oku »

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Sabretmeyi Öğrenmek :)

Bir işi aklıma koyduğum zaman hemen olup bitmesini istemekten istifa ediyorum!
Tamam daha yumuşak olsun; istifa etmek istiyorum.
Hani bazı insanlar yerinde duramaz; aslında sakin görünümlüdür ama içinde ne fırtınalar kopar, işte onlardan biriyim ben de.
Sabırlı olmaya sabredemiyorum.
O yüzden de sabır gerektiren işleri yapmakta zorlanıyorum.
Kaynak: burada
*Origami mesela.
Bence inanılmaz sabır gerektiriyor ama gel gör ki ben kağıtları katlayıp bırakıyorum, yanına da not ekliyorum "bu bir kayık origamı çalışmasıdır ya da bu kağıt aslında bir şapka" vs. diye çünkü yaptıklarımın ne olduğunu kimse anlamıyor (bazen ben bile)
*Sıra(da) beklemek.
Özellikle mağaza/market gibi yerlerde -nedense- hiç tahammülüm yok.
Sıra varsa mağazayı gezmiyorum bile :)
*Sonuç beklemek: Herhangi bir sınavın, tahlilin ya da herhangi bir şeyin sonucunu beklemekle ilgili ciddi kaşıntılarım oluyor :)
* Acıkmışsam da HULK'a dönüşmeden önce yemek yemeyi beklemek, benim için tam bir işkence..
* Örgü, dikiş, nakış vb. süreçler.. Bunun sabretmeyle ne ilgisi var demeyin; ördüğüm halde uzamadığı için örmeyi bırakmışlığım var :) -burada canım kardeşime yaptırdığım tüm örgüleri sevgiyle anayım ve kardeşimle benim 180 derece desem yeterli olur mu bilemediğim zıt kutupluklarımızı başka bir yazıya bırakayım- :)
Kısaca galiba benim "bekleme" eylemine karşı bir gıcığım var.
Peki çözümü var mıdır, nedir?
Bunu da düşündüm.
Hatta uzun uzun kafa yordum.
Şimdilik 2 önerim var:
1. Yürüyüş (tempolu ve müzikli olanı tercih edilir)
2. Kafa dağıtıcı aktiviteler:
- İnternette gezinme
- Dergi karıştırmak
- Yeni yemekler keşfetme/yemek yapma
- Kediyi mıncırma /köpeği gezdirme olabilir
- Evdeki çiçeklerle sohbet
- Puzzle belki (sadece "belki")
Kaynak: burada
Peki siz sabır küpü müsünüz?
Sizin küpü çatlatan bir şeyler var mı?
Asıl soruya da gelecek olursam; "sabırlı olmak için çözüm öneriniz var mı" yoksa bu bir huy ve çıkmaz mı :)
Kaynak: burada
* Not olarak az önce annemin alakasız bir sebeple arayıp ben hiçbir şey demeden "tabii insan hayatta sabırlı olmalı.." cümlesini kurması da günün mesajıdır heralde :)

HERKESE MUTLU HAFTALAR, SABIRLI GÜNLER :)

Devamını oku »

17 Mayıs 2013 Cuma

"Wave" :)

Hani geçen günkü yazımda "sevinçten ağlamak"la ilgili bir anekdot düşmüştüm..
İşte o satırların sebebiydi bu kitap.
Ve dahası birçok şeyin.
Sabretmeyi öğrenmenin en çok da..
Yabancı dildeki kitapları takip etme şansım çok fazla olmuyor, bu kitaba da KABORÜKO'da denk gelmiştim ve çok merak etmiştim.
Suzy Lee ismi o saaten sonra da aklımdan çıkmadı.
Shadow, Mirror kısaca hep merak ettim bu çalışmaları ama en çok da Wave'i.

Kuzenime sipariş vermiştim yurtdışından bu kitabı.
İlk gelişinde unuttuğunu söyledi, üzüldüm ama önemsemedim.
İkincisinde de hayal kırıklığı yaşamamak için kendim sormadım kitaplar ne oldu diye..
Gitmesine az bir süre kala ve tam da yemek yerken gayet önemsiz bir cümle kuracakmış gibi "Bu arada senin Wave ve Shadow'u getirdim, Mirror'ı da bulamadım ama" dedi.. Soda içiyordum(tabii ki Beypazarı) boğazımda kaldı, yutkunamadım.
"Getirdin mi??!!!"
"Nerdeler???!!!"
Üst kattaki odayla ilgili bir şeyler söylerken ben merdivenleri tırmanıyordum bile..
Çıktığım odaya yabancıydım ama resmen kokuyu takip ettim bir "Lokum" kıvamında :)
Derken paketteki adımı gördüm ve heyecanla yırttım açtım ambalajını..
Sonra da oturdum sevinçten ağladım.
Neden mi?
Çünkü Wave'deki küçük kız bendim, küçüklüğüme kavuşmuştum :)
Birçok kişi bu kızı kendi çocukluğuyla kıyaslıyor olabilir ama Wave'deki kesinlikle bendim..
Hatta üzerine dalga yemiş halimden yara izim bile var, daha ne olsun :)
Wave; küçük bir kızın annesiyle birlikte deniz kenarına gelmesiyle başlar. Sonra da anneyi görmeyiz. Sayfalarda yalnızca küçük kız, deniz ve martılar vardır. Sevimli kız denizle ve dalgalarla oynadıktan onlara kafa tuttuktan sonra ıslanmış halde kalakalır; ancak kucağındaki deniz yıldızları tüm bunlara değmiştir :) Derken anne gelir ve eve dönerler ..
Yazısı olmayan bu kitabı defalarca "okudum".
"Neymiş bu kitap ki bu kadar heyecanlandın" diyen ev ahalisine de kitabı kendim "okudum" :)
Suzy Lee kim derseniz burada kendi sitesi var
Ben bu kitabı nereden bulacağım ki derseniz de youtube'daki bu video size kitabı "anlatıyor"
Ancak videodan ziyade kitabını şiddetle öneririm..


HERKESE MUTLU GÜNLER, KEYİFLİ HAFTA SONLARI DİLERİM HEM DE DALGA ŞİDDETİNDE :)
Devamını oku »