Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




12 Nisan 2013 Cuma

Günün Karikatürü (yine) SemraCan'dan :)

Dünkü yazımda  konuşurken ne kadar heyecanlandığımdan vs. bahsetmiştim, hatta bir de üstüne İngilizce eklenince ortaya çıkan süper sonuçlardan örnekler vermiştim..
İşte bu durumumu özetleyen- geçen haftaya ait- bir karikatürle durumu pekiştireyim dedim;
Kaynak: Penguen-Semracan
HERKESE MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

11 Nisan 2013 Perşembe

"This is Zemin, Come Here" :)

Ülkemizde İngilizce bilmemek hala çok ayıp karşılanıyor, ben bunu anlayamıyorum.
Anlıyorum da anlamak istemiyorum.
Beynimin demek ki o bölgesinde çeşitli kıvrımlar oluşmamış demek ki İngilizceyle iletişimim hep kısıtlı oldu.
Hazırlık, Anadolu Lisesi, üniversitede gidilen çeşitli kurslar neticesinde doğru yolu "Lost" ile buldum..
Bana inanmayanlar yakın çevreme sorabilirler..Sonunun saçmalığı haricinde oldukça heyecanlı izlerdik, sayesinde İngilizce öğrendim. Türkçe altyazı gelene kadar İngilizce konuşmalarla anlamaya çalışırdım :)
Genel olarak anlıyordum ama -herkes gibi- konuşamıyordum.
Okuduğumu anlıyordum ama - herkes gibi- yazamıyordum :)
Kaynak: burada

Ben normalde Türkçe de olsa birine bir şey anlatırken hele ki sevdiğim biriyle karşılaşmışsam, yeni tanışmışsam, ünlü biriyse (yazar vs.) velhasıl ben, birçok durumda kendimi anlatamam bir acayip heyecanlanırım. O yüzden de yazarım :)
Hatta Tüyap kitap fuarında Feridun Oral'dan imza isterken "Ben bir şey isteyecektim.. imza.. kitap.. kendim için.. yok aslında kedim var.. bir imza.." gibi saçmalamışlığım, Şuşu ve üçtekerinin yazarı Yıldıray Karakiya'dan imza isterken "Ben hani Ankara'dan geldim, mail atmıştım, ben bir imza.." diye gevelemişliğim ve arkasından bana sorulan üçtekere binebilirsiniz fotoğraf için dediğinde "Yok, yok böyle iyi" diye daha da batırmışlığım var. Ama asıl bomba Ayşe İnan Alican'la yaşandı bence.. Karşılaştığımızda ben sanki o beni hep tanırmış  gibi gülüp, "Aa, Ayşe Hanım, nasılsınız, ben esra" demişliğim, onun da şaşkınlıkla "tanışıyor muyuz" demişliği var :)
Kısacası, ben  konuşamam.
Zor konuşurum..
Bir de bunu İngilizce düşünün...
Çok daha bomba cümlelerim de vardı ama şimdi hatırlayamadım..
Bugün olanı da yazmadan geçmeyeyim dedim..
İşyerindeyim, asma kattan asansöre bineceğim, kapı açıldı, 2 tane amca şaşkınlıkla asansörden indiler bavullarıyla falan. Kendi aralarında "burası değil" gibi bir şeyler söylediler.. Parmaklarıyla da "3" yaparak, "üçüncü kata gidecektik, burası kaçıncı kat" dediler.. Ben de hem asansöre geri binsinler istiyorum hem de bulunduğumuz katı söyleyeceğim ama aklıma "asma kat"ın ingilizcesi gelmiyor.Ki zaten de bilmiyordum :)
Ben ne dedim; "This is 'zemin', come here" ..... Come here derken de elimle onları asansöre çekiyorum :)
Neyse bir şekilde bindiler ama ben, adamlar kesin benim çok salak olduğumu düşündüler falan diyordum.(ki bence çok da umursamamışlardı ama olsun..)
İnerken hiç havam bozulmasın diye; "Have a nice day" diye bir diyişim var ki.. Peh :) Sanki asansörde biz hep "have a nice day" dermişiz falan :)
asansörden inince de güldüm kendime..
Öyle pek bir heyecanlı tipim ben.
Balık mıyım alık mıyım neyim :)
* Asma kat ve zemin aynı şey bile değiller ama çaktırmayın :)

O zaman;
HERKESE "HAVE A NİCE DAY"ler, MUTLU GÜNEŞ'LER :)
Devamını oku »

10 Nisan 2013 Çarşamba

"Maviş" Yuvadan Uçtu Gitti, Yolu Açık Olsun :)

Başlıktaki "maviş"i bir muhabbet kuşu zannedenlere evdeki (kuşlarla arkadaş!) kedimizi hatırlatırım, dolayısıyla "maviş" bir kuş değil bir araba, hem de okyanus mavisi..
Tüketim toplumundayız ve maddeye çokça değer veriyoruz farkındayım.
Ama tüm bunların dışında bizim için önemli olan ya da özel olan "nesne"lerin varlığını da yadsıyamayız herhalde.. Sevdiğimiz bir terlik de olabilir bir kalem ya da bazen bir araba da.
Bahsettiğim şey aslında o "nesne"ye sahip olmaktan çok, onun bize hissettirdikleri ya da yaşattıklarıdır.
Nasıl anlatsam???
Hani son model bir araba vardır ve caka satmak için biniliyordur, onun yeri ayrıdır..
Bir de kredi çekilen, bazen zar zor ödenen, kliması dahi olmadığı için yazın dışarıdaki sesten radyonun bile dinlenemediği, uzuuun yollar kahır çeken bir araba vardır, onun yeri apayrıdır.
O, benim "maviş"imdir :)
Dün, yollarımız ayrıldı onunla.
Yaklaşık 4 yıldır birlikteydik..
İlk arabamdı ve sanırım "araba" ile ilgili öğrendiğim ne varsa onun sayesinde-idi.
Kaynak: burada

* Arabada mutlaka şemsiye bulundur.
* Radyo çekmezse diye yanına kaset al.
* Arabadan duman çıkarsa hemen kenara çek ve meraklı kalabalıkla birlikte arabayı izle, yok yok izleme o araba senin, bir zahmet müdahale et, ya da en iyisi bir tamirci çağır :)
* Kaza da yapsan arabanı bırakma..
* Arabayı en az 6 ayda bir yıkat :) (tamam belki ayda 1 daha iyi olacak ama ben süper üşengeç bir Balık'ım lütfen kayıtlara geçsin:)
* Lastiği patlamış arabayı ısrarla sürmeye devam etme, kenara çek,yol sapa da olsa, çekici çağır ve arabada bekle, radyoyu aç :)
* Uzuuuun yollara çıkmadan önce yağ,su,filtre,egzos neyi varsa bir bilene göster :)
* Yazlık ve kışlık lastik diye bir şey var, bunu unutma.. Kar yağdığında yazlık lastikle sokaklarda dolanma..
* Otomatik vitesin tüm nimetlerinden faydalan, keyfine de olsa yokuşlarda geri geri git :)
* Otomatik kilit güzel bir şey olsa gerek, biz marketten sonra elimizde poşetlerle manuel olarak arabayı açmaya alışmıştık ama :)

Daha daha nice şeyler öğrendim/öğrendik arabamızdan, mavişten..
Belki size çok saçma bir yazı gibi gelecek, basit bir araba işte ne abartıyorsun diyeceksiniz ama özel-di o benim için. Tarihe not düşmek için yazdım sanırım bunu da.

Yolun açık olsun maviş, yeni konuklarına da mutluluk getir :)

HERKESE OKYANUS RENGİNDE MAVİLİKLER, KEYİFLİ YOLCULUKLAR, BOL GÜNEŞLER DİLERİM :)
Devamını oku »

8 Nisan 2013 Pazartesi

Yaratıcılığımı (Sevmediğim) İşime Borçluyum :)

Çok iddialı bir giriş cümlesi olduğunun farkındayım. Ancak insan sevmediği bir işte çalışınca ve bu, gün geçtikçe daha da çekilmez hale geldikçe olaya farklı bir yönden bakma ihtiyacı duydum.
Geçen yazımda bahsettiğim "mutluluk" hafta sonu da işyerine nöbete gelmemle az biraz lekelense de hatta en sevdiğim kalemim bir anda bitiverse de Cumayı ve yoğun geçen hafta sonunu bir şekilde atlattık :) Atlattık diyorum çünkü pek de hoşlanmadığım bir koşturmacanın içinde "Ben bir de bunu yapacaktım"ları sayıklayarak kendimi avuttum.
Gelelim Pazartesiye,
Bugün (2 gündür böyle) Ankara'da hava o kadar anlaşılmaz ki dilini ben çözemedim. "Kalın giy yağmur yağacak" mı diyor, "ince giy sıcak var" mı diyor, anlamadım. Neredeyse bir elimde şemsiye diğerinde de güneş gözlüğüyle geçirdim öğle arasını ve yürürken fark ettim ki sevmediğim işyerine borçlu olduğum şeyler de var. Misal; yaratıcılık :) Bunlar nedir diye sıralayacak olursam;
* Sevdiğin işi yaparken mutlu olduğun an'ın tadına daha çokça varmak..
* Sabır.. Yaratıcılıkla ilgisi yok belki ama öğrenilebilen bir şey, yani kısmen de olsa :)
* Joy Fm ve Karnavalı daha bir dikkatle dinlemek :)
* Neredeyse hiç hazır cevap bir insan olmadığım halde- şu sıralar özellikle- çok güzel cevaplar verebildiğimi fark ettim. Tamam sonrasında "kırdım mı acaba, üzüldü mü" diye düşündüğüm an'lar da oluyor ama cevap vermezsem de kendimle mücadele ediyorum.. Ama çoğu zaman sessizlik daha da güzel bir cevap, onu da biliyorum :)
* Hayalgücü... Kendini bambaşka diyarlarda hissedebilmek için olmazsa olmaz itici güç :) Ege'de minik kasabada beni bekleyen zeytin ağacının gölgesinde dinlenirken okuduğum kitaplar, mavinin huzurunda kendimden geçmişliğim var. (hakkaten var :)
* Öğle arasının kıymetini daha çok anlama ve evden getirilen mutlu yemeklerle mideyle yeniden dost olma ve öğle arası yürüyüşlerinde tanıştığım yeni insanlar var..
* Ortamda sigara içildiğinden, bunun engellenemediğinden, benim de bir acayip rahatsız olduğumdan bahsetmiştim sanırım. Benimle aynı durumu yaşayan insanlar varsa ve bu satırları okuyorsa faydam dokunsun diyerek işyerinde muhtelif yerlere astığım kampanya örneklerimden ekliyorum. Bu afişleri görüp "Sen cidden mi rahatsız oluyorsun" diyenlere de cevap olarak gülümsememin çok şey anlattığını düşünüyorum.
Afiş-1
Afiş-2
Velhasıl, ben de biliyorum ki, sadece kendimi avutuyorum.
En kıymetli saatlerimi çoğu zaman saçma bir "nefret" içerisinde geçiriyorum.
İnanıyorum ya da belki inanmak istiyorum bunun da son bulacağına.
Hem de en sevdiğim, gönlümün hoş gittiği, ayaklarımın hep orada kaldığı, sevdiğim işe, deniz kenarındaki zeytin ağacının altına gitmeye az kaldığına.
İnanmak istiyorum.......... :)
Kaynak: burada
HERKESE MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)

Devamını oku »

5 Nisan 2013 Cuma

Mutlu Olma Nedenleri-1 :)

Bahar havasından mıdır bilinmez, mutluyum bugün. (maş. diyeyim hemen :) Hani bu aralar genelde mutluyum ama öyle sırıtkan değil de durgun/durağan benimkisi. Malum balık burcu olunca daimi mutluluk biraz bünyeye aykırı :)
Sanırım özellikle bugün mutlu olmamın "Cuma" olmasının dışında pek de bir sebebi yok..
Buraya neden yazıyorum öyleyse?
Sanırım, hatırlamak için..
İş yerinde ara ara -benim açımdan- konular öyle tavan yapıyor ve benim kulaklarımdan çıkmaya çalışan duman, etraftaki sigara dumanına öyle bir karışıyor ki (iş yerinde sigara içildiğini söylemiştim sanırım) ve sonra midemdeki ejderhayla buluşuyor :)
İşte tam da o an'larımda okuyacağım, dönüp dönüp okuyacağım bir yazı olsun bu,
Hatta Deli Anne'deki tam da "Mutluluk & Şükür" Dersleri gelmişken aklıma :)
Kaynak: Çizimin hemen altında :)
* Evvela, uyandığım(z), güzel bir güne sevdiceğimle uyanabildiğim(z), sağlıkla nefes alabildiğim(z) için..
* Koşturmacalı da olsa keyifle yenen kahvaltı sofraları,mutluluk kokan salatalıklar, memleket kokan domatesler (bunu sonra anlatırım) hala olduğu için,
* Suyun dengeleyici enerjisi ile güne başladığım için,
* Her sabah burun buruna uyandığımız Lokum kedimiz için,
* Güneşin tam da bugün parlaklığını bize gösterdiği için,
* Günün okunacak kitapları ile göz göze gelip heyecan duyduğumuz için,
* Etrafımızda ne kadar "kılığında" varsa, "içinde" de insan olduğunu görebildiğimiz için,
* Radyoda çalan enfes şarkılara -serviste de olsa- mırıldanarak da olsa eşlik etmeye çalıştığım için,
* Gazetelerin sevdiğim kitap eklerinin bugün daha da kalın basıldığını gördüğüm için,
* Evimize misafir olan (ki aslında ben misafirden bir acayip gerilirim ama hangisinden daha sonra anlatacağım) iki yaşlı insanın yüzündeki çizgilerin ardında memnuniyetle ve şefkatle bize gülümsediklerini gördüğümüz, hatta evdeki kediyle bile keyifle oynamalarına ortak olduğumuz için,
* Sanırım en çok, her gün yeni bir şeyler öğrenebildiğimiz/bunu fark ettikçe de coştuğumuz için,
* Öğle yemeklerimi parkta yeşillik arasında yiyebildiğim, kitap okuyup kahve içebildiğim zamanlar geldiği için,
* Baharda dallar kendini gökyüzüne daha da yakınlaştırdığı, tomurcukların patlamadan duramadığı, bahçelerin mis koktuğu zamanları görebildiğimiz için,

MUTLUYUM / MUTLUSUN/ MUTLU :)

HERKESE "MUTLU OLMA NEDENLERİ"Nİ YAZMAKTAN YÜZÜNDEKİ GÜLÜMSEMENİN HİÇ GİTMEDİĞİ GÜZEL GÜNLER, KEYİFLİ HAFTA SONLARI DİLERİM :)

Devamını oku »

4 Nisan 2013 Perşembe

"Sen Islık Çalmayı Bilir Misin?" :)

Ben ıslık çalamam..Ama çalmayı çok isterdim.
"..Ama eğer ıslık çalmayı biliyorsanız, bırakın şiiri,ıslık çalmaya devam edin. Çünkü ıslık, şiirdir." demiş Necdet Neydim kitabın ön sözünde.
Hangi kitabın tabii önce onu söylemem lazım :)
Birkaç gündür bu kitabı okuyordum.. Uzunluk olarak 1 saatte bitebilecek bir kitap da olsa içerik olarak benim için üzerinde bir müddet daha durmayı gerektirecek bir kitap..
Yazarından bahsetmek isterdim ancak kendi sitesi sanırım bunu benim yerime ve çok daha güzel olarak yapacaktır, "Necdet Neydim kim" derseniz :) buraya ziyarette bulunabilirsiniz.
Beni en çok çocuklarla yaptığı söyleşiler/aktiviteler etkiledi.
Bir kitabın çocuğa hitap edebilmesi demek hele hele o kitabın çocuklar tarafından sevilmesi demek, bence, oldukça zor. Çünkü çocuklar -neyse ki- yalan söylemeyi beceremiyor..
Yani okudukları yazıyı sevmemişlerse "Hiç sevmedim" diyebiliyorlar.. Bu da bir yazarın -sanırım- kaldırabileceği ağır yüklerden biri olsa da, bu gerçekçi söylem karşısında mutluluk duymayacağını da sanmam..
"Sen ıslık çalmayı bilir misin?" adlı şiirini özellikle eklemedim, merak edenler alıp okusunlar diye.
İçerisinde birbirinden güzel şiirler var. Ve bence hiçbiri çocuklara "ellerini yıka, dişlerini fırçala, arkadaşına vurma" demiyor,iyi ki de demiyor :)
İçerisinde sevgi, arkadaşlık da var deprem ve ölüm de.. Bunları söyleyince korkmayın, çocukları "plastik kutu"lara hapsetmektense hoş bir üslupla onları hayatla tanıştırmak fena fikir değil bence..
Lafı çok uzattım, sizi şiirlerle başbaşa bırakayım :)

Devamı da var :)
Benim favorim de aşağıdaki :)

Favori olunca yandan bakıyor :)
Bir çocuğun bakış açısından, annesinin sobayı, ocağı, lambayı yasaklamasına rağmen muzip bir ifadeyle
"Ama annem 
Benim her sabah
Kocaman güneşi kucakladığımı
Bilmiyor..." :)

HERKESE KUCAKLAMALIK KOCAMAN GÜNEŞLER, ISLIKLI ŞİİRLER, MUTLULUKLAR DİLERİM :)
Devamını oku »