Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




27 Haziran 2013 Perşembe

Avustralya :)

Herkesin bir "neverland"i olmalı bence ve  yol önemli olmalı; oraya ulaşmaktan ziyade.
Benim için de Avustralya böyledir; sanırım hep de öyle kalacak.
Küçüktüm hatta ne kadar küçüktüm onu bile hatırlamıyorum, birinden "Avustralya" ile ilgili bir şeyler duymuştum..
"Uzak, taa dünyanın öbür ucunda.
Biz kışı yaşarken onlar yazı yaşıyorlar.
Aborjinler adında yerli halkı var.
Yüzerken köpekbalıkları yanına gelebilir..."
Bunlar zihnime nasıl yerleşmişse ne zaman uzaklara gitmek istesem Avustralya'ya gitmek istedim.
Hani nasıl olsa uzak, zaten gidemem diye mi düşündüm acaba..

Kaynak: burada
Bazen insan gerçekten -tam da bulunduğu yerden- arkasına bakmadan uzaklaşmak isteyebiliyor; işte böyle durumlar için de sığınacak bir limana -bence- şiddetle ihtiyaç var; yoksa o zor an'da saçma sapan bir yerlere gitmek zorunda kalabiliriz :)
2 sene öncesiydi, bir toplantıda Avustralyada yaşayan Chris Amca ile tanıştım. O bana güleryüzle bakarken ben ona hayranlıkla bakıyordum da arkadaşlarım uyarmıştı, adamı taciz etme diye..
Benim için ulaşılmaz olan Avustralya tee ayağıma gelmişti gibi hissetmiştim sanırım.
Konuşma çabalarımı ve heyecanımı yazsam herhalde yeni bir  "This is Zemin" olur ama kendimi o kadar da ifşa etmeyeyim :)
Chris Amca'nın sonrasında beni Avustralyaya davet etmesi, torunlarının fotoğraflarını falan göstermesi, sen işini Avustralyada da yaparsın diye gaz vermesi.. hepsi çok güzeldi.
Türkiye'yi de benden çok gezmişti ve çok sevmişti. Sıcakkanlıydı, anlattıkça anlatıyordu.
Lakin birkaç gün sonra döndü "memleketine".
Ben de çok selam söyledim oralara.
Bu arada, unutmadan şunu da söylemeliyim ki ailedeki herkese Avustralyanın başkenti olan Canberra'yı öğretmiş olmam tamamen tesadüf :) Yeğenlerim daha minicikken bile bunu biliyorlardı :)

Avustralya'ya gidemedim henüz ama şimdiden selamımı gönderdim :)
Hem belki biraz korkuyorumdur; orayı gözlerimle görürsem büyüsü kaçar da "sığınacak liman" bulamam diye..
Hem orası tee dünyanın bir ucunda malum bir de köpek balıkları falan :)
Şimdilik "neverland" de kalalım :)

Kaynak: burada
Sizin var mı böyle bir ülkeniz, şehriniz, semtiniz?
(Bende farklı şehir hikayeleri var da - henüz görmediğim- anlatmaya yüzüm olsun diye soruyorum, yalnız kalmayayım :)

HERKESE NANELİ VE BUZLU LİMONATALAR, KEYİFLİ GÜNLER :)




Devamını oku »

23 Haziran 2013 Pazar

Fantezi Kek :)

Bu ara favorimiz havuçlu&cevizli kek olsa da yılların tarifini değiştirerek dün yaptığım keke de kendi içinde "fantezi kek" dedim; çünkü o benim fantezim :)
Öncelikle kuzen N'nin "olmadıkolağanüstü" kek tarifini vereyim:
Malzemeler: 
- 4 yumurta
- 2 su bardağı şeker
- 3,5 su bardağı un
- 1 şişe gazoz ya da maden suyu
- 1/2 su bardağı sıvı yağı
- 1 paket kabartma tozu
- 1 Paket vanilya
Tercihe göre içine limon kabuğu rendesi / ceviz içi/ üzüm/ kakao konabiliyor.
Yapılışı:
Şeker ve yumurta iyice çırpılır hatta krema kıvamına getirilir. Sonra diğer malzemeler de karıştırılır ve devamlı çırpılır. Malzemeler, yağlanmış kek kalıbına dökülür. Önceden ısıtılmış fırında 175 derecede 50 dakika pişiriliyor ve afiyetle yeniyor :)

Püf noktası:
Kekin, kek kalıbından kolayca çıkması için 15 dak. ıslak bezin üzerinde bekletilir.

Aslında bu püf noktası benim kalıbımda pek işe yaramadı :)
Ancak kek kalıbım yeniydi ve altı biraz alengirliydi.
Hatta itiraf ediyorum; yeni aldığı ojeyi kullanmak için kıyafetini değiştiren kızlar gibiydim dün; yeni aldığım kek kalıbını kullanmak için kek yaptım :)

Gelelim bu tariften benim yaptığım "Fantezi Kek"e :)
Malzemeler: 
- 3 yumurta
- 1/5 su bardağı şeker
- 3 su bardağı kepekli un
- 1 şişe  maden suyu
- 1/2 su bardağı sıvı yağı
- 1 paket kabartma tozu
- 1 Paket vanilya
- Azıcık dövülmüş ceviz
- Üzerine bir tutam kakao
Yapılışı:
Şeker ve yumurta iyice çırpılır hatta krema kıvamına getirilir. Sonra diğer malzemeler de karıştırılır ve devamlı çırpılır. Malzemeler, yağlanmış kek kalıbına dökülür. Önceden ısıtılmış fırında 175 derecede 50 dakika pişiriliyor ve afiyetle yeniyor :)

Ben ara ara fotoğraf da çektiğimden tüm malzemeleri karıştırarak yapamadım.
Cevizi de en son koydum ve kaşıkla karıştırdım sadece..
Kakaoyu da kalıba döktükten sonra azıcık koydum ve kaşıkla hafifçe karıştırdım.
Yani aslında bu kek kepekli, cevizli ve az kakaolu ama siz çaktırmayın o aslında bir "fantezi kek" :)

Aşama aşama "fantezi kek" :)
HERKESE LEZZETİ DAMAĞINDA MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

Sağlıklı Öğle Yemekleri :)

Çalışanlar için öğle yemekleri bazen sıkıntı yaratabiliyor; hele ki midesi kötü olanlara.
Yemekhanedeki yemeklerde illa ki yağlı/salçalı/tuzlu seçenekler olunca per tercih edilmeyebiliyor.
Her gün dışarıdan yemek yemek de bütçeye hiç uymuyor; hem de dışarının yemekleri de pek sağlıklı olmayabiliyor..
Bu dertten muzdarip olanlara -kendimce- birkaç önerim var.
Daha doğrusu ben ne yapıyorum onu yazayım..
Her gün öğlen yemeğini evden getirmek bazen gerçekten sıkıcı olabiliyor çünkü çoğu kez akşamdan hazırlık yapmak gerekebiliyor..
Ancak bazıları var ki 5 dak. da hazırlanabiliyor :)
Benim için hem pratik hem de sağlıklı (tamam bazıları değil ama olsun onların da tadı güzel :) olan lezzetleri sıralamaya çalıştım..
Öncelikle tavsiyem; yemek ne olursa olsun yanına mutlaka küçük bir salata ya da yoğurt alın/yapın; yemeğe lezzet katıyor..
Gelelim listeye;
- Makarna (şu an marketlerde ıspanaklı, kepekli vb. çeşitleri var)
- Bulgur pilavı
- Erişte
- Aşuralik bulgur (ayran aşı çorbasında da kullanılan bir tür bulgur. Bolca kaynatıp kavanozlara doldurup buzdolabında saklayabilirsiniz,çok pratik)
gibi seçenekleri tek başına da tüketebilirsiniz ancak yanlarına bazı lezzetler de fena gitmiyor;
- Yoğurt (4'lü küçük paketlerde satılıyor)
- Salata : Semizotu ve kuzukulağını ben daha çok tercih ediyorum marula göre. İçine de domates ve salatalık elbette :)
- Ton Balığı da hem pratik hem lezzetli
Ana yemek olarak;
- Mantar çok güzel eşlik ediyor ve bozulmuyor.
- Taze fasülye
- Kabak yemeği
- Bezelye
- Mercimekli erişte* (tarifini ayrıca vereyim, çok pratik ve besleyici)
- Patates yemeği
- Kerevizin yemeği de salatası da oldukça güzel
Ayrıca;
- Tost
- Krep
- Sandviç
- Börek
- Kısır
- Evde yapılmış kepekli puğaça

Seçenek çok da yokmuş gibi dursa da karışım yaparak bir sıraya konulduğunda öğlen yemekleri çok da eziyet olmuyor..
Beslenme uzmanı falan değilim, kilo vermek için diyet de yapmıyorum..
Sadece mide sıkıntısı olan ve öğlen yemeklerini sağlıklı yemeye çalışan biriyim :)
Önerilerinize şimdiden açığım :)


Bir de şunu fark ettim; öğlen yemek ne kadar hafif olursa öğleden sonra uyku da o kadar az geliyor :)
Devamını oku »

21 Haziran 2013 Cuma

Kedili Bir Evde Yaşamanın Kuralları :)

Sanırım ilk kural; "her an her şeye hazırlıklı olmak"tan geçiyor :) Bir kedinin -ki bizimkisi uykucu olmasına rağmen- evin hangi köşesinden hangi zamanda çıkacağı belli olmuyor.
Kedileri belli bir kurallar çerçevesine sokmak çok doğru bir şey değil; yaptığımın ne kadar yersiz olduğunun da farkındayım.. Ama hani olur da bir gün bu yazıya evinde kedi beslemeye karar vermek üzere olan biri okursa belki bir nebze faydası olur :)
Belli başlı kurallar:
- Evin gerçek sahibinin kedi olduğunu unutma, sen sadece onun izin verdiği ölçüde evde takılan bir misafirsin.
- Kedini sakın ama sakın aç bırakma
- Tuvaletini şartların ne olursa olsun sıklıkla değiştir
- İçtiği suyun temiz olmasına dikkat et
- Seninle sadece kendisi istediğinde oynar
- Misafirlerle iyi geçinecek diye bir şart yok.
- Hatta bizimkisi gibi misafirden hiç hoşlanmayan bir tür ise evde en son isteyeceği şey davetsiz misafirlerdir
- Gecenin bir vakti üzerine ani bir atlamayla uyandırılmaya hazır ol
- Bilgisayar başında rahatça vakit geçirmeyi unut
- Bilgisayarların sıcaklığında uyumayı seven kedilerin yine izin verdiği ölçüde dokunabilirsin klavyelere
- Evin belli noktaları evdeki kedinin bıyık kaşıma noktalarıdır; buna okuduğun kitap da dahil..
- Komşularının senden çok kedini tanıması çok normal; tüm gün camdan dışarı bakarken onunla göz göze geliyorlar..
- Bir kedi gerçekten - ama gerçekten- saklanmışsa onu bulmana imkan yok


- Evde bir kedi ararken mutfak dolaplarının üstüne ve çamaşır makinesinin altına bakmayı unutma
- Gündüzleri uyumayı geceleri de koşturmayı severler; hele ki tam senin uykunun en tatlı yerinde evde manevra yapamayıp duvara toslayabilirler
- Her daim sizi gülümsetebilirler :)

- Ona alıştıysan; unutma ki o da sana ve eve alışmıştır.
- Evden göndermek gibi "kötü" bir düşüncen varsa bir kere daha düşün; sokaklar onun için çok acımasız olabilir.
- Ve son olarak; sokaktaki dostlarımız için 1 kap su/yiyecek bırakmak zor bir şey değil :)

Belki sizin de kediniz vardır ve evdeki kurallar yukarıdakilerden bambaşkadır; paylaşmaya ne dersiniz?
Ya da köpeği/kuşu/kaplumbağası/balığı olanlar; peki ya siz nerdesiniz :)

HERKESE KEYİFLİ HAFTA SONLARI, TATLI PATİLER :)
Ek:
- Bir kedi her zaman sağlıksız yiyeceği keşfeder ve yememeyi tercih eder
- Bir kedi rahatsızlandığınızda ya da bir sıkıntınız olduğunda sizin yanınızdadır :)
Devamını oku »

20 Haziran 2013 Perşembe

Kitap Alışverişleri

Her ne kadar bir dönem excel kullanmış olsam da şu an sadece internette gezerken denk geldiğim ve okumak istediğim kitapların kapak fotoğraflarını kopyaladığım bir dosyam var.
Liste uzadıkça uzayabiliyor.
Bazen hemen oracıkta bir kitapçıda sarılıyorum kitaba; kaybetmek istemiyorum.
Bazen de dosyadan seçtiklerimden elemeler yapıp internetteki indirimleri bekliyorum/takip ediyorum.
İnsanların kitap okumama bahaneleri olarak "kitaplar çok pahalı" demesini bir o kadar haklı ancak garip bulsam da (özellikle de sigaraya para ayırabilen kesim...) ülkemizde kitaplara erişim için yalnızca "satın alma" seçeneğinin olmadığını görmek de güzel.
Bunlardan en önemlisi elbette ki kütüphaneler.
Keşke daha da yaygınlaşsalar ve özellikle hafta sonları da açık olabilseler :) (evet bu konuda biraz dertliyim)
Daha önceki yazılarımın birinde kitap ödünç verme işlerinin kimi zaman karmaşık olabileceğinden bahsetmiştim ancak paylaşmanın güzelliği de bir başka boyuttu.(hala ödünç verdiğim kitabımı getirmeyen ve benim de ses çıkaramadığım arkadaşım; umarım kitabıma iyi bakıyorsundur..)
Ancak bugünlerde yeni bir şey duydum.
Bir arkadaşım okuduğu -neredeyse- tüm kitapları okuması bittikten sonra bir başkasına hediye ediyormuş...
Kendimi düşündüm, sorguladım, tarttım biçtim.
Kitap hediye etmeyi çok sevsem de kendi kitabımı paylaşmak konusunda o kadar geniş olamayacağımı kabullendim.
Ancak yine de bu fikir çok hoşuma gitti.
Kitap fiyatlarının yüksekliğinden yakınmak yerine kitapları değiş-tokuş yöntemiyle okumak da bir tercih olabilir. (bir nevi sosyal kütüphane)
         Bu arada unutmadan korsan kitaplarla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Hayatım boyunca 1 defa (üniversitedeyken) korsan kitap aldım ancak utancımdan kitabı okuyamamıştım; çünkü arka kapakta yazarın fotoğrafı vardı :) Kitabın "korsan"ına karşı olsam da insanların şartları denkleştirip kitap okumalarına karşı değilim. Sadece keşke kütüphanelerimiz daha güncel kitaplarla dolup taşsa ve gerçekten maddi şartlardan ötürü kitaba kaynak ayıramayan ancak içinde kitap okuma aşkı olan herkes gönül rahatlığıyla kitaplarla buluşabilse. Çünkü biliyorum ki suçlamak bu durumda en kolayı olacak. Zor olanı çözüm üretmek ve sürece ortak olmak olacak-sanırım- Bir taraftan yıllarını, gecesini gündüzünü, elini, kalemini, gözünü, her şeyini kitaplarını yazmaya/çizmeye ayıran yazarlar/çizerler var. Olay, tek taraflı değil elbette..
           Kitap alışverişlerinde 1 kitabı alırken gözümüzün kaldığı diğer kitap için "bir sonraki sefere" diyebilmek her zaman kolay olmadığından, benim -zaman zaman- kullandığım yöntem:
- Kitap eleştiri yazıları/kitap ekleri okuyarak bir liste oluşturmak
- Kitap almak istediğim zaman kendime bir limit koymak
- Edinebileceğim kitapları kütüphaneden temin etmek
- İngilizce olup da anlayabileceğimi düşündüğüm kitapları yurt dışına giden arkadaşlardan sipariş vermek :)

          Kitap alışverişleri benim için hem heyecanlı hem de buruk olmuştur. İnsanoğlu, sanırım doyumsuz bir varlık olduğundan "sahip olunan"a değil de "elde edemediğimiz"e odaklanma var biraz içimizde :)
Aklımdan geçenler ve yazdıklarım arasında biraz uçurum var ama umarım kimseyi incitmeden(özellikle korsan kitap konusunda) birkaç satır paylaşabilmişimdir.
Çünkü ben şu an tam da bu dünyada olmak istiyorum;

Kaynak: google

HERKESE "OLMAK İSTEDİĞİ YER"DE MUTLU GÜNLER :)

Devamını oku »

19 Haziran 2013 Çarşamba

Denizi Düşleyen Prenses :)

Bir çocuk kitabından bahsetmeyecek olsaydım sanırım başlıktaki "prenses" ben olurdum; denizi düşlediğim için..
Ankara'nın sevmediğim birçok özelliğinin yanında denize en az 4-5 saat uzaklıkta olması da sayılabilir.
O yüzden, sıklıkla ben de denizi düşlerim.
Deniz hasretiyle tutuştuğumdan olsa gerek,1 sene önce okuduğum bu kitap günlerdir yine masamdaydı.
Kaynak: burada
"Dağlardaki şatoda, bir prenses hiç görmemiş olsa da denizi düşlüyordu her gece."
Kitabın adı "denizi düşleyen prenses" olmasına rağmen bir de "dağları düşleyen prenses" var.
Her ikisi de kendilerinde olmayanı düşlüyorlar; biri denizi diğeri dağları.
"Denizi düşleyen prenses" Serena ve "Dağları düşleyen prenses" Federica babalarına karşı çıkarak şatolarından ayrılıp düşlerinin peşinden gitmeye karar verirler ve atlarına atlayıp yola koyulurlar.
Serena, mutluluğu yalnızca denizde bulacağından emindir.
Issız bir çölden geçerken (kalabalık çöl gören var mı acaba :) konuşan kaktüsün yanında karşılaşırlar.
İkisi de gerçekten birbirine çok benzemektedir. Ya da kitaptaki  haliyle:
"Durdular, büyük bir şaşkınlıkla, uzun uzun birbirlerine baktılar: Federica ve Serena birbirlerine çok benziyorlardı, hatta aynı gibiydiler. Yani tam olarak aynı,aynı,aynı değildirler. Ama yine de aynı,aynı, aynıydılar." :)
Kaynak: burada
Düşlerinin peşinden gitmek konusunda yaptıkları ve başlarına neler geldiğini özellikle yazmak istemiyorum; okumak isteyenlere kitabın tadını kaçırmamak için.
Ancak arkadaşları olan alpyıldızı ve denizyıldızınından bahsetmemek olmaz. Her ikisi de Serena ve Federica için oldukça özel ve kıymetli; çünkü onların en yakın arkadaşları. Ancak yolculuk boyunca yanlarında değillerdi. Peki sizce onları özlediler mi?
İşte bu sorunun cevabını konuşan kaktüs-papağan veriyor:
"Mutluluk, sevgili prensesler, ne denizde ne dağlarda ne başka bir yerde... Mutluluk bizi seven ve bizim de onları sevdiğimiz arkadaşlara sahip olmaktır. Sihirli suyun size söylemek istediği bu. KRAA KRAA KUİK KUİK! KREE KREE KUİK KUİK" :)

Mutluluğu bence hepimiz başka başka yerlerde arıyoruz.
Ben de denizlerde arıyormuşum mesela :)
Hani bazen tam da "olmamız gereken yer"deyizdir...
Bunu yaşamadan bilemeyiz,
Ancak "düş"ler olmadan da olmuyor sanki :)

*Can Yayınları tarafından yayımlanan kitabın resimleri ara ara yazıların önüne geçmiş, dersem abartmış olmam sanırım.
* Kitapla ilgili BDK Banu ne düşünmüş, neler yazmış okumak isteyebilirsiniz.
** Künye yazmayı hep unutuyordum; şimdi unutmadan ekleyeyim:
Künye:Denizi Düşleyen Prenses
Özgün Adı: La Principessa Che Sognava Il Mare
Yazan:Stefano Bordiglioni
Resimleyen: Octavia Monaco
Çeviren: Tülin Sadıkoğlu
Yaş grubu: 6+
Can Çocuk, 2012, karton kapak, 45 sayfa
Devamını oku »