Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




10 Aralık 2013 Salı

Hayalimdeki İş :)

Hayalimdeki işin bir adı yok, önce oradan başlamalıyım. Adı ne bir doktor ne bir öğretmen ne de son zamanlarda duyduğum havalı meslek adlarından. Hiçbiri değil.
Hazır işyerinde sıkılıp bunalmışken hayallerime dalayım istedim; yanında da güzel bir tarçınlı salep olsun o zaman en iç ısıtanından. (onu da bayağıdır içemiyorum migrenimi tetikliyor diye; hayalde o da olsun yani :)
Hayalimdeki işyerinde patron, işçi, işveren, maaş günü vs. yok. Dükkan bizim dükkan yani :)
Bu arada minik bir parantez açıp küçükken kurduğum hayaller arasında bol renkli, silgi kokulu, bazı rafları tozlu bir kırtasiye dükkanım olması da vardı. Hayır neden tozlu bilmiyorum. O da içimdeki pis kızın bir eseri olabilir. İnsanlar şöyle tertemiz pırıl pırıl yerler hayal eder ya. Benimkinde yaşanmışlık var tabii diyerek kandırayım kendimi.
Geleyim şimdiki hayallerime.
Dükkan dedim ama illa fiziksel bir yerin olması da gerekmiyor, ben gerekirse evden de çalışırım ya da aslında mekansız da olabilirim.
Yeter ki...
Yeter ki denizi göreyim.
İşte hayalimdeki işyeriyle ilgili ilk tasvirim bu. Mutlaka ama mutlaka denizi görmeli, arada kokusunu almalıyım; yani öyle tee uzaklardan gibi değil de elimi uzatsam dokunacak kadar yakın olsun. Yoksa yıllardır çalıştığım yerlere astığım deniz manzaraları da bana yeter-di, uzaktan...
İçinde mutlaka ara ara kahve kurabiye, ara ara ıhlamur vb. kokular olmalı. Boş mideyle çalışamam ama değil mi :)
İçinde zorunluluk gerektiren bir şey olmamalı. İçimden ne geliyorsa benim bereketim kısmetim de o olmalı.
Kafamı dank ettirecek sorular soran birileriyle tanışmalı, sohbet etmeliyim. Ki bu nasıl olacak acaba? Ben bu kadar yabani iken? Oradan bakınca nasıl görünüyorum bilmiyorum sevgili okur ama ben öyle hemen kaynaşamam. Kedi gibiyim herhalde önce biraz yaklaşıp koklamam lazım :) Bu dank ettiren sorular da artık yetişkinlerden değil de çocuklardan geldiğine göre mümkünse şımarık olmayan tüm çocukları bağrıma basabilirim. (öyle şartım var, hayal olunca yaz yazabildiğini...)
Peki ne yapmalıyım/yapabilirim?
Yazabilirim mesela. İlla bir kitap olması gerekmiyor. Yazınca çok mutlu olduğuma göre ne yazdığımı ve bu yazıları kimlerin okuyacağını hiç önemsemeden yazabilirim.
Kitap okuyabilirim. Arada sıkılıp başka kitaplara da bakış fırlatabilirim ama sevdiğim çocuk kitaplarını hiç sıkılmadan okuyup oradaki karakterlerle arkadaş olabilirim.
Çizebilirim diyeceğim ama hayal de olsa bir sınırı olmalı insanın değil mi? O yüzden çizmeye çalışabilirim denebilir.
Vaktimi ne yaparsam yapayım dolu dolu geçirip mutluluktan uçabilirim.
Her günün sonunda tüm bu nimetler için şükredip iyi ki sevmediğim bir işim varmış da onun sayesinde bu hayallerime kavuştum diyebilirim.
Fotoğraf çekebilirim. Burada her ne kadar pek paylaşmamış olsam da kendi halinde güzel bir makinem var benim ki bir süredir sahiden tozlu,pek yüzüne bakmadım. Onunla yine yeniden kaynaştığımızda belki burada da güzel şeyler paylaşırım.
İnsanlara mektup yazabilirim. Hiç tanımadığım insanlara sırf bir şeyleri paylaşmak için "nasılsın" diyebilirim.
Bir dolu uydurma ama pratik tarif deneyebilirim. Tabii önce bu tarifleri test etmem gerekebilir :)
Sahile zaten yakın olacağım için topladığım taş, çakıl, deniz kabuğunu renklendirip eğlendirebilirim.
Aslında yazdıkça ne kadar çok şeyi yapabileceğimi ve yapmak istediğimi gördüm.
Zaten hayal bu ya paraya da ihtiyacım olmayacakmış; alışverişlerde takas dönemi başlamış!!!
Evet bugün ağzımdan bal damlıyor sevgili okur.


Ben de denizin içinde kitap okumak istiyorum diyorsan bana katılabilirsin :)

Sahi senin var mı iş ile ilgili hayallerin? Yoksa sen zaten sevdiğin işi mi yapıyorsun ya da işini severek mi yapıyorsun? Kıskanırım bak :) Yok yok şaka, sevinirim senin adına :)
Hem kim bilir belki çok da uzak değildir benim hayallerim?
Kim bilir?
Devamını oku »

9 Aralık 2013 Pazartesi

Günün Şarkısı: Hindi Zahra- Beautiful Tango :)


Keyifle dinlediğim bir şarkı, aklıma gelmişken paylaşayım dedim :)

HERKESE BOL KESTANELİ, ÇOK GÜNEŞLİ KEYİFLİ HAVALAR :)
Devamını oku »

7 Aralık 2013 Cumartesi

Kar Yağdı; Yehuuuu :)

Yarına kar kalır mı bu karın devamı gelir mi bilinmez ama Ankarada yerleşik düzene geçene kadar yani yaklaşık 17 sene kendi memleketinde kar görmemiş biri olarak (ara ara geldiğimiz Ankara kış tatilleri hariç) karın yumuşaklığını, yağışını, aydınlığını, eğlencesini hep çok sevmişimdir. Ah bir de sonradan buz tutmasa ve ben kafamın üstünde düşmesem.. Neyse bu sene hazır senenin ilk karı yağmışken sıcacık fotoğraf ekleyeyim istedim.
Kardan adam yapamadık ama niyetlendik.
Kar topu oynadık.
Bir dolu burnum aktı ama eğlenceden fırsat bulup silemedim, silmedim :)
Atkı, bere, eldivenin hakkı verilmiş oldu.
Üst üste giyinince ortaya kocaman bir kütle çıktı :)
Kısaca kar bizim evde büyük bir coşkuyla karşılandı. Eve geldiğimizde üzerimizden halıya dökülen kar topaklarından da Lokum nasibini aldı :P
Geçen günün -benim için- harika harika harika seyirlik manzarası şöyleydi:


Bugün kar topu oynarken de:

Tamam belki arada kışa ve soğuğa laf atmış olabilirim ama yumuşacık karı çok çok sevdiğimi de eklemeden geçmeyeyim.

HERKESE KARDAN ADAM MUTLULUĞUNDA, KESTANE SICAKLIĞINDA MUTLU TATİLLER :)
Devamını oku »

6 Aralık 2013 Cuma

Viktorya Hayal Kuruyor :)

Bazı kitapları okuduktan hemen sonra yani hakkında yazı yazana kadar unutuveriyorum.  Ama yoo bu kitap öyle değil. Bu kitap tam da sevdiğim türden. Kısacık bir hikayede  kalbe dokunur ama aynı zamanda da macera dolu bir anlatım var. Başroldeki Viktorya'ya duyduğum sempati öyle az buz da değil hani. Basbayağı kendi çocukluğumdan harika kesitler buldum. Neredeyse tamamen hayal dünyasında yaşayan ve orada türlü tehlikelerle savaşan, kimi zaman at üstünde kimi zaman ayılar tarafından kovalandığı için ırmaklardan yüzerek geçen biri için oldukça sıradan bir apartman yaşamı ne de sıkıcı!
Hikayenin daha ilk sayfasında bu sıradışı yaşamın bir şekilde değişeceğinin sinyalini alıyor, Küçük Prens'in fularına benzeyen bir fular takan Jo ile tanışıyoruz. Viktorya'dan bir yaş küçük olmasına rağmen sınıfları atlayarak gittiği için lisede okuyor. Ama 1 yıl demek hele ki ortaokuldaysanız sonsuz bir zaman dilimi gibidir adeta.
"Üç Şayen" hakkında bir bilinmezlikle başlayıp her gün aynı şeyleri giyen babasını Kovboy çizmesiyle görmesi ile devam ediyor ve odasında ufuk çizgisi yaratan kitapları her gün birer birer azalmaya başlıyor. Siz isterseniz Viktorya Hayal Kuruyor deyin ama evdeki 2 metre boyundaki antika saat de evden kayboluyor yani Viktoryaya göre kaçıyor. Kimseye haber vermiyor çünkü bu sıkıcı evden kaçmak onun da hakkı ve onu kimse bulamasın diye takipçilerin mesafesini uzatıyor.
Viktoryanın en belirgin özelliği pek tabii hayal dünyasında yaşamasının dışında kütüphanede vakit geçirmesi ve bolca kitap okuması. Tanıdık kitaplara çok hoş atıflar da var ayrıca kitapta.
İşin içinde hayal olduğu zaman bu tarzda olan tüm kitapların sonunun bir düşle/uykuyla sonlanması ihtimali oluyor. Zaten bir solukta okuduğum bu kitabın sonunun böyle bitmemesini o kadar çok istedim ki.Sanki bir şeyler eksik kalırdı böyle olsaydı. Neyse ki yazar sesimi duymuş ve gerçekten hiç tahmin etmediğim ve çok duygulandığım (tamam belki biraz ağlamış bile olabilirim) bir son yazmış bu kitaba.
Aradaki hikayeleri ve sonunu elbette söylemeyeceğim. Merak ederseniz alın okuyun :)
* Kitaptaki -benim için- "Osuruk Tozu" esintilerini de daha sonra anlatayım :)
"Viktorya maceralarla dolu bir yaşam, çılgınca bir yaşam istiyordu, onu aşan bir yaşam."

Kitap hakkında BDK'nın yazısını da okumak isteyebilirsiniz.
Viktorya Hayal Kuruyor
Özgün adı: Victoria rêve
Yazan: Timothée de Fombelle
Resimleyen:
 François Place
Çeviren: Şilan Evirgen
Yaş grubu: 10+
Yapı Kredi Yayınları, 2013, karton kapak, 73 sayfa,

HERKESE KENDİ HAYAL DÜNYASINDA -HATTA BELKİ BULUTLARIN ÜSTÜNDE- TATLI VE GÜNEŞLİ BİR HAFTASONU DİLERİM(Z) :)
Devamını oku »

5 Aralık 2013 Perşembe

Minicik Şaşkın Bir Kedi: Çakıl :)

Kardeşim burayı pek takip etmediği hatta muhtemelen unuttuğu için hakkında atıp tutabilirim :P Kendisi tamm bir köpeksever-di ve vakti zamanında 2 köpeğiyle mutlu mesut yaşıyordu. Kediler mi??? Onlarla hiç yapamam diyordu. Gel zaman git zaman köpekler bir şekilde hayatımızdan çıktılar, paspası (adı galiba Pıtır'dı ama ben kısaca paspas diyordum) ayrı bir yazıda anlatmam lazım, hatırlarsam.
Derken hayatımıza Lokum girdi. Hatta hayatımızın tam ortasına düştü hem de 4 ayağının üstüne :) Kardeşimle süper iyi anlaştılar hatta ben de şaşırdım. Lokum nasıl bir zemin hazırlamışsa birkaç gün önce kardeşim evine annesinin sırt çevirdiği minik bir yavru getirdi, onu sahiplendi. Bir acayip oyuncu olan bu kedinin adı her ne kadar resmi kayıtlarda Çakıl olsa da ben ona "Noktacık" diyorum; o kadar minik :) Arada ondan da fotoğraf, video, yeni maceralar yazabilirim. Şimdilik tanıştırayım dedim. Karşınızda miniklik:


HERKESE MUTLU PATİLİ GÜNLER :)

Devamını oku »

4 Aralık 2013 Çarşamba

Romantik Bir Kutu :)

Romantik işleri severim. Ne de olsa balık burcuyum, hemen  duygulanırım :)
Geçen gün işyerinde yine bir şeylere/birilerine saydırıyorken ve çıkmama az kalmışken ama bana işler yığılmaya devam ediyorken, kısaca canım burnumdayken bilgisayarımdaki bir ayarı bozmayı başardım ve sinirimden halledemedim. Bir arkadaşı aradım. O da sanki benim onu aramamı istermiş gibiydi, uzattıkça uzattı; halbuki ben bir şey sorup kaçacaktım (çıkarcı ben :)
* Yazının buradan sonrası azıcık minicik dedikodu içeriyor gibi ama en zararsızından, yazının gerisini okuyup okumamak size kalmış, ben baştan uyarayım :)
Arkadaşım lafı bir müddet dolandırdıktan sonra benim eski çalıştığım ofisteki bir kızla ilgili bir şeyler sordu. Kısaca kızın nasıl biri olduğunu sordu diyebilirim. Ortak birkaç iş yapmışlar ve ondan çok etkilenmiş ama acaba nasıl biriymiş ve hatta hatta ben onu bu kızın varlığından niye haberdar etmemişim. Vay anasını dedim içimden, sen hem bilgisayarın ayarını boz hem de telefonda azar işit. Kod adı Sarı olan arkadaşıma kod adı Bitter olan kızın biriyle birlikte olmak istemediğini söyledim, bana inanmadı. "Doğru insanla tanışmamıştır" dedi. Mantıklı. Ama Bitter hayatından gayet de memnun görünüyordu. Ve bu yazının başlığına konu olan asıl bomba cümle meğerse az sonra gelecekti:
"Ben masasına bir kutu bırakayım diyorum. İçinde de 'seni daha yakından tanımak istiyorum' yazacak.Ne dersin bu fikrime?"
Öncelikle bu konuşmayı telefonda yaptığımız için şükrettim. Ya yüzyüze olsaydık... Suratımdaki anlamsız ifadeden ne anlam çıkartırdı acaba Sarı? İçimden gülmek hatta bu fikirle dalga geçmek bile geldi (kötü ben:) ama sonra fikir ne olursa olsun o fikri saygı ile karşılamak gerektiğini hatırladım.
"Çok emin değilim" dedim. "Bitterden önce o kutuyu bir dolu insan görebilir" dedim. "Dalga geçebilirler, üzülebilirsin" dedim. Hatta, "Nasılsa sende cep telefonu var, mesajla kahve içmeye davet edebilirsin" dedim. (çöpçatan ben :)
Ne dediysem ikna olmadı.
Ama en son ona şunu söyledim:
"Aslında içinden nasıl geliyorsa, ne yapmak istiyorsan onu yap" dedim.
Daha birkaç gün oldu, henüz bir kutu duymadım/görmedim kimseden.

Kaynak: burada
Sonra düşündüm. Telefonu kapattığımda sinirim tamamen geçmişti. Eve gittiğimde Lokum'u mıncıkladığımdaki halim gibi Pamuk olmuştum :)
Kutuyu düşündüm.
Kutuda bir teklif; kimine göre çok romantik, kimine göre çok masum kimine göre de çok çocukça...
Benim yüzümde hoş bir gülümseme yarattı.
Peki sen sevgili okur, sen ne dersin bu fikre?
Sana bırakılsaydı böyle bir kutu, sen ne düşünür/hissederdin?
Devamını oku »