Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




12 Eylül 2014 Cuma

5. Ay :)

1 ay daha geçmiş ve ben yine bir önceki ayda söylediklerimi bir güzel yalamış yutmuşum.
İnsan hayatında minik bir zaman dilimi belki ama bebekler için kooocaman bir atılım sanırım.
"Biz artık şunu yapıyoruz; ötekiler geride kaldı yaşasın"ların her zaman eklenerek değişeceğini çok güzel öğrendim. "Onu asla yapmam" dediğim şeylerden bazılarını yaptım. "Düzenimiz artık böyle" dediğimde ters köşe oldum. (Zaten bahsettiğim şey düzensizlikti...) Yani yine kısaca dolu dolu 1 ay geçirdik.

- Elif maşallah diyeyim her bebek gibi kıpır kıpır. Bize çok hareketli geliyor ama muhtemelen sadece Elifi gördüğümüz için böyle düşünüyoruz. Yani yerinde duran bebek yok sanırım.
- Çoraplarını illa ki çıkartıyor. O çorap kesinlikle ayakta durmayacak; onun yeri ağzın içi :)
- Ah o benim sırma saçlarımdan eser yok şimdi :) (arabesk bir şarkıyı mırıldanır gibi oldum) Tamam abartmayayım saçlarım hiçbir zaman kooocaaamaan değildi ama bana yetiyordu; iyiydik yani. Biraz kişiliksizdi. Tarandıktan hemen sonra bile annem "saçlarını tara" derdi çünkü tarandığı anlaşılmazdı, öyle karışık karmaşıktı ama ben seviyordum onları. Ta ki bir çoğunu kafamda değil de yastığımda yerde Elif'in elinde omzumda vs. görene kadar! Bir acayip dökülüyorlar ve yeni çıkanlar beyaz çıkıyor. Bu senenin modası Storm gibi bir şey olmazsa yandım :) Neyse şimdi bir şampuana başladım, 1 hafta oldu, fayda görürsem onu da yazarım.
- Elif son 2 haftadır ishal. Ve genel keyfinin iyi olması + İhmalkarlığımız sebebiyle doktora daha yeni gittik. Ankarada da şahane bir salgın varmış. Ama çok şükür tahlil iyi çıktı. Peki Elif neden ishal? Başka bir çocuk doktoruna daha gittik. Ona göre de Elif ishal değil. Diş mi dedik? Yok. Ben kendimden şüphelendim. Bu ara ayaklarım hiç ama hiç ısınmıyor. Bu sıcaklarda ısınmayacaksa ne zaman ısınır? Ayağımda çorap üstü yün patik var :)
- Şok Şok Şok!!! Elif kendi kendine uyumayı öğrendi... Hahaha yazınca bile güldüm :) İnşallah o da olur bir gün ama geçen aya göre uyku konusunda ilerlediğimiz tek şey Elif'in gündüz uykularının ayağımda sallamaya geçince azıcık iyiye gitmesi. Genelde 30 dakika sonra uyanıyor ama ayağımdan hiç bırakmadığım için uykusu açılmadan yeniden uyutuyorum. (geçen ayki "sanki o daha mı iyi" dediğim ayakta sallamanın ne iyi bir şey olduğunu anladım; sebebi bir sonraki satırda.)
- Veeee bu ayın en en en güzel gelişmesi neredeyse her güne 1 kitap okumuş olmam oldu. Henüz çoğunun yazısını bloga ekleyemedim ama bazılarını zaten unutmam mümkün değil. (Uyandığımda "Ağacın kalbine gidiyorum" dediğime göre...) Elif'e bu ay pek fazla kitap okuyamadım, bolca kukla oynattım ama... Kukla hikayeleri uydurdum ki bence bu daha eğlenceliydi :) Ve Elif nedense tavşanı çok sevdi :)
- Elif ilk defa kahvaltı masasından kendi elleriyle yürüttüğü biberi damakladı :) Dişledi desem olmaz, dişi çıkmadı çünkü.

- Bu ayın en üzücü gelişmesi de, az önce Lokum için yediğim balıktan ayırmam oldu :/ Son aylarda onunla neredeyse hiç ilgilenememiş olmanın verdiği vicdan azabı zaten yeterince oturdu içime.
- Babaanne ve anneanne ziyaretleri evimizde büyük bir neşe ile karşılandı. Sahiden iyi ki var'lar. Bir de minik teyzoş ziyaretimiz oldu :) Keşke her ay olsa... Onun gidişine de alışamadım. Yok ben sahiden ayrılıkların insanı değilim :/ Ah Lokum ah...
- Bebek bakımı ve gelişimiyle ilgili okuduğum satırları azalttım. Gına geldi resmen. "Tatlım yoksa sen hala pijamanla mı geziyorsun" denilmesini de sevemedim. Evet ya evet, bazen akşama kadar pijamamla geziyorum ve mutluyum. Oh!
- Elif ilk mektubunu ananesine yazdı. O da bir hayli duygulandı. Ah şu ananeler :)

- Elif uykuyu hala ve ısrarla sevmiyor. Ama uyuyunca da rahatlıyor. Uyanırken de öyle hafifçe değil de ya deriiiin bir ağlamayla ya da birden gözlerini açıp "ee ne kaçırdım uyurken" bakışıyla açıyor. Uyurken çok da bir şey kaçırmadığına hala inandıramadık.
- Az uykudan ara ara gündüz hülyaları görmeye başladığımı düşünüyorum :)
- Karabalıkla anlaştık bir gün sinemaya gideceğiz. İlk yarıyı ben izleyeceğim, ikinciyi de o izleyecek. Böylece hem tasarruf edeceğiz (tek biletle) hem de birlikte sinemaya gitmiş gibi birbirimize olayları anlatacağız.
- Elif, ilk kez bir düğüne katıldı. 7'de başlayacak düğün için 6.30'da yola çıktık ve düğün salonunu şiddetli yağmurun da etkisiyle 8.30'da bulduk çünkü yolda kaybolduk. Gelin ve damat 8.40ta içeri girince pek keyiflendik doğrusu; hiçbir şey kaçırmamıştık :) İşte o kır düğününde tanıştım bu kurtlu elmalarla.
- Biliyorum ki artık sesim inanılmaz güzel olmasa da Elif'i uyutmada çok işe yarıyor. "Bir Başkadır Benim Memleketim" şarkısının "laylay laylay laylay laylay"lı versiyonunu uyduruktan birkaç söyledim, hani nereden aklıma geldiyse, şimdi bu şarkıyla uyuyuyor :)
- Bazen İnişli çıkışlı da olsa Elif'e her baktığımda "iyi ki gelmişsin hayatımıza" diyoruz. Karabalığın Elif ağlarken "çok tatlı ağlamıyor mu" deyişi de bunun kanıtı herhalde. Babalar ve kızları :) Biz de şöyle anası ve kızı olabiliriz:

-Daha geniş yer verene kadar kısaca "Biricik Dünyam" sitesinde konuk yazar oldum diyeyim :) Becerebilir miyim bilmiyorum çünkü bu blog benim kendi yağımda kavrulduğum yer :) Bu güzel anılar için Biricik'e ve tabii ki Tanla'ya çok teşekkürler :) (ilk yazımı okumak isterseniz burada)
- Elif, gözlükten ve gözlüklülerden hoşlanmadığını açıkça belli etti bu ay :)  Çünkü bence kendisi "haydutsporun başkanı" lakabını cidden hak ediyor :)

Bu ay da bu kadarmış yaşadıklarımız. Hala çocuk doktorumuzu sevmeyip neden yola onunla devam ettiğimizi sorguluyoruz. Ve Elif hala ona bir yumruk atmadı, yüzüne kusmadı, eline çiş yapmadı ama onu görünce ağladı ve onun da kafası şişti :) (evet kötü anneyim :)
Önümüzde kısmetse Kurban Bayramı ve babaannee/dedee ziyareti var. Oradan da bolca güzellik biriktireceğimizi düşünüyorum.
*Aslında bir gelişme daha var ama o Elifle doğrudan ilgili değil; onu da başka bir yazıda kutlayayım pardon yazayım :)

Ne dersiniz, Lokum beni/bizi bir nebze olsun affetmiş midir?
Bizi özlüyor mudur?


Devamını oku »

10 Eylül 2014 Çarşamba

Sevgili Lokum,

Öncelikle senden çokça ama birçokça özür diliyorum.
Sen benim hayatıma çok güzel anlamlar katarken ben seninle ilgilenemedim.
Kedi fobimin tavan yaptığı bir sırada tanıştık seninle.
Seni ilk gördüğümde anlamıştım çok güzel günler yaşayacağımızı ama korkmuştum da.
Hep ürkek bakışlıydın hala da öylesin.
Dilerim yeni hayatında yepyeni kediler, insanlar, mırlamalar, yemekler, eğlenmeler olur.
Dilerim hep çok mutlu olursun.
"Elif geldi sen gittin" demek değil bu aslında ama kendime bile anlatamıyorum durumu.
Karabalığa olan aşkının onun alerjisini daha da derinleştireceğini ve ilaçla geçmeyecek boyuta geleceğini hiçbirimiz bilmiyorduk.
Elifle beraber büyüyeceğinizi hayal etmiştim hep; yapamadım/beceremedim onu da.
Öncesinde yastık niyetine yattığım o harika tüylerin gün geldi "acaba Elif'e zararı olur mu?" dediğim bir hale büründü.
O kadar çok "asla" demişim ki: "Asla Lokumdan kendi rızamla ayrılmam hele ki bebeğimiz geldi diye... ASLA."
Büyük konuşmuşum hem de çok.
Hayatıma o kadar çok güzellik kattın ki biliyorum seninle burun-burun yapmadığımız her gün bir yanım eksik kalacak.
Ve belki de çok pişman olacağız bu karardan. Ama karabalığın nefes alamadığını görmeye de artık dayanamıyorum.
Bana kırgın olduğunu biliyorum.
Ben olsam ben de kendime kırılırdım.
Sahiden de ayrılık kısmını beceremediğime göre hayatıma yeni canlılar almamam lazım.
Kalbimde sadece senin doldurduğun bir yer vardı; şimdi boşalmadı sen hala oradasın.
Sen hep orada olacaksın.
Sen iyi ki girmişsin benim hayatıma. Umarım sen de benim için aynı şekilde düşünürsün.
Belki bir gün...
Hiç bir şey anlamadığını biliyorum.
Umarım beni affedersin.
Seni çok özleyeceğim.
Seni çok seviyorum canım kızım, tüy yumağım...

Devamını oku »

8 Eylül 2014 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri : Sinem & Bade :)

"Ne kadar yavaş; o kadar hızlı..." :)
Bugünlerde Dost kitabevine gitsem çocuk kitapları bölümünde aynı kitaba el atabiliriz diye düşünüyorum Sinem için :) Tatlı Badeliko'nun ahenkle dans eden saçlarına bayılıyorum. (maşallah diyeyim de ben) Ve tabii giydiklerine. Çünkü Bade "giydiranneeee" diyor; bize de keyifli bir sohbet kalıyor :)

Sinem Merhaba;
Yepyeni 1 yaşınız kutlu & mutlu olsun. Oradan başlayayım; ay dönümlerinde bile çok değişiyor bebekler. Yıl dönümünde neler değişti hayatınızda?
Yıldönümünde ne zaman gelecekler acaba diye merakla beklediğimiz dişler geldi.Dişlerle birlikte sancılar,sancılarla birlikte gelen tuhaf  huylar,yemek yeme biçimini ve daha pek çok şey değişti diyebilirim.

Annelik maceran nasıl başladı?
2012 senesinin Ekim ayında hayatımın en güzel haberini aldım ve bir bebeğim olacağını öğrendim sonrasında keyifli bir hamilelik dönemi geçirdim.

Doğum hikayeni anlatabilir misin?
40.haftamı doldurmuş 41'in ortalarındaydım kendimi normal doğuma şartladığım için merakla geleceği günü bekledim ancak ne bir sancı hissettim ne de farklı bir belirti oldu.Son muayenemde artık daha fazla bekleyemeyeceğimi söyledim doktora ve bunu söyledikten 1 saat sonra ameliyathanede buldum kendimi.Genel anestezi uygulandı ve son duyduğum cümle "İyi uykular"dan hemen sonra kendi ağlama sesime uyandım.Hiç bu kadar endişelendiğimi hatırlamıyorum,tek başımaydım içimde tuhaf bir yokluk hissi! Biraz kendi sesimi dindirmeye başlamıştım ki dışardan gelen sesleri duydum.Annemdi! Neden çıkarmıyosunuz giricem diye bağırıyordu.O an hissetiklerimin tarifi yok.Sürekli bebeğim diye sayıklıyordum.Nasıl? İyi mi! Götürün beni!!! Ve kapı açıldı,ilk gördüğüm kişi annemdi sonra ailem,dostlar! Herkesin yüzüne bakıyordum tek tek ve "Sinem çok güzel bir kızın oldu" Çok sağlıklı,tıpkı sana benziyor!!! İşte bütün kaygılarımın sona erdiği andı o an! Asansörde  çıkarken eşimin yüzündeki mutluluk benim sürekli soru sormam derken odaya geldik bir kaç dakika sonra Bade geldi.Sevindiğim,hüzünlendiğim,şaşırdığım,üzüldüğüm,kızdığım ve şimdi yazamadığım ne varsa tüm duygular biranda silinmiş yerini tarif edemeyeceğim bir mutluluğa bırakmıştı.

Bade ile aranızda “ilk görüşte aşk” mı yaşandı? :)
İlk görüşte aşk,hayat,nefes...

Loğusalık günlerinde yanında birileri var mıydı? Hangi konularda zorlandın?
Lohusalık yaşamadım.Daha doğrusu yaşayamadım.Annem ve teyzem vardı yanımda ancak ben tüm sorumluluğu almıştım çoktan.Bade'yle çok keyifli bir bağ vardı aramızda.Emzirdiğim dönem hayatım boyunca unutamayacağım en kutsal zamanlardı.Bu süreçte ona her anlamda iyi bir anne olabilmek için kendimi sürekli motive etmeye çalıştım.Tabi sonrasında özellikle 6.ay sonrası travmalarım oldu.Fakat aşılamayacak durumlar değil.Tedavisi çok kolaydı.Onun gözümün içine bakıp benimle iletişim kurması ve gülücüğü...
Bade’ye kendi tasarladığın/diktiğin kıyafetler giydiriyorsun sanırım değil mi? Bu merak/hobi nasıl başladı?
Hamilelik dönemimde dikiş kursuna gittim.Konservatuvar-Sinema Tv eğitimleri sonrasında yoğun tempo iş derken çok eski zamanlarda şevkle yaptığım çizimlerimi ve dikiş hevesimi ötelemek zorunda kalmıştım.Benimde çoğu kadın gibi çocukluk dönemim bebeklerime elbiseler dikerek geçmişti.Neticede bu özlemimi Bade gibi bir modelle gidermek çok keyifli.Yaklaşık 6 ay önce vintage bebek giysileri tasarladım.Çok yakında yeni koleksiyonumu yaratma sürecine giricem.

Bu ara gündeminizde yeme-içme halleri var sanırım. Bade en çok neleri seviyor? (sevmediklerini de sorsam mı bilemedim :)
Yaşına kadar sevmediği hiçbir şey yoktu diyebilirim.12.aydan sonra makarna-karpuz ve krep üçgeninde dolaştık.Şimdi şimdi eski yeme alışkanlığına dönüyor.

Müzikli bir oyun grubuna katılıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Bade kaç aylıkken başladınız? Orada neler yaptınız ve Bade de ne gibi değişimler gözlemledin?
Müzikli bir oyun grubuna katılmıyoruz :) 6.ayından itibaren ebeveyn katılımlı bebek-çocuk gelişim programı uygulayan çok güzel bir okula gidiyoruz.KindyRoo Ataşehir bizim gelişimimizde bir dönüm noktasıdır.Onun dışında bu yıl okulun alt katında bulunan ve yeni açılan AtölyeRoo'ya katılıcaz.

Çocuk kitaplarından dolayı yolumuz kesişmişti; çok mutluyum. Bade ile birlikte okuduğunuz/sevdiğiniz kitaplar neler? (Tavşan Peter ile başlayalım :)
Çocuk kitapları Bade'den önce girdi hayatıma.Okumaktan büyük zevk alıyorum ve hayal dünyamı şenlendiren cümleler renk katıyor hayatıma.Çocuk kitapları olarak kategorize edilmek zorunda olsalarda onlar 30 yaşındaki Sinem'i mutlu ediyor ve dolaylı olarak henüz farkında olamasakta Bade'ye bulaşıyor bu virüs :) En sevdiğim kitapları biraz sınırlamak zorundayım :) Şu an aklıma gelen ilk Üç:Bulutların Arasında,Mış Gibi ve SerChe 

“Editör Yako”yu anlatırken Ankara’da sevdiğim okuma mekanları var demiştin; çok özel değilse nereler olduğunu sorabilir miyim?
Aslında benim okumak için özel bir mekana ihtiyacım yok bangır bangır müzik çalan bir barda da tuvalette de sokakta yürürkende okuyabilirim :) Ama Ankarada en sevdiğim mekanlar hala duruyorlarmı bilmiyorum ama Lise dönemimde Ezgi Cafe,Tenedos ve Bestekar sokakta ismini malesef hatırlayamadığım bir cafe vardı.O kadar zaman geçti ki hafızamın esiriyim şu an.

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah uyanır uyanmaz mutfaktayız! Radyo'yu açıyorum ilk olarak mütemadiyen Radyo 3 veya Voyage açılıyor.Kahvaltımızı hazırlıyoruz ardından biraz oyun uyku sonrasında park ve birlikte yapabileceğimiz işlerimizi hallediyoruz.Arkadaşlarımızla buluşuyoruz kimi zaman ve kapanış :) 

Bade’nin nasıl biri olması seni mutlu eder?
Kendini bilen,farkında olan,sevgi dolu ve mutlu biri olması sanırım.

Çalışma hayatına dönmeyi düşünüyor musun?
Evet düşünüyorum.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Kaliteli vakit geçirmelerini :) Hamilelikleri boyunca bol bol kitap okumalarını ve bebekleri için kıyafet vs dışında nefis bir kütüphane oluşturmalarını.

Katıldığın için çok teşekkürler. Badeliko’nun mis saçlarından öperim :)
Blogunda artık bizimde bir yerimiz olduğu için çok mutluyum nazik davetin için ben teşekkür ederim.

Güzel bir kütüphane tavsiyesine çokça katılıyorum. Odası, abajuru, kıyafeti derken kitaplara pek sıra gelmiyor ama bence çocuklar onlarla daha mutlu oluyor. Bir masal battaniyesinin üzerinde masal dinleyerek yani :)
Sevgili Sinem, iyi ki tanımışım seni ve tatlı Bade'yi... "Giydiranneeee"yi merakla takipteyim :)
Devamını oku »

7 Eylül 2014 Pazar

Mary Poppins :)

Mary Poppins demek BDK Banu demek :) İkisini ayrı düşünemiyorum :)
Sahi ben bu kitabı neden bu kadar geç okudum bilmiyorum.
Ama cidden her kitabın bir "zaman"ı oluyor.
Kütüphaneden aldığıma yine gıcık olduğum bir kitap oldu benim için. "Neden yanına notlar alamıyorum" diye hayıflandım.
Harika bir dadı Mary Poppins.

Sadece bir dadı mı söylemesi zor ama Elif'e böyle bir dadının bakmasını isterdim.
Kitaptaki hikayeye göre Elif sahiden de konuşuyor ve ben ona "agucuk bugucuk" diyorum.
Boşa değil zaten ona arada "Annecim biliyorum sen derdini anlatıyorsun ama ben anlamıyorum kuzum" demem :)
İki tane tatlı çocuk- Jane ve Michael- ile ikizlere dadılık yapmaya gelir Mary Poppins ama anneleri henüz dadı için ilan vermemiştir :)
İkizler bu maceraya pek dahil olamasalar da Jane ve Michael'ın yaşadıkları oldukça neşeli.
Bay Peruk ile kahkaha gazına yakalanmalarına o kadar çok güldüm ki... O an orada olmak ve sahiden o gazdan yutmak isterdim.
Sanırım birkaç kitap daha var bu tatlı dadıyla ilgili. Onları da hemen alıp okumak istiyorum.
Filmi de var galiba ama ben izlemedim.
Kitap her zaman tercihim oluyor.
Sahiden Banu, sen niye bu kadar çok sevmiştin Mary Poppins'i :)


Devamını oku »

5 Eylül 2014 Cuma

Güneşten Sarı Baldan Tatlı/ Kafrika'nın Gölgeleri Simla Sunay :)

Sanırım ilk defa zürafanın gözünden dinledim bir hikayeyi. Sadece bu özelliği bile yetmişti ilk kitabı sevmeme. Ama ne yazık ki kütüphanedendi ve çizemedim hiç. 2. kitap kütüphanemde zaten vardı çünkü ben o kitabın 2. kitap olduğunu bilmiyordum :) Şaşkınım diyorum da inanmıyorsunuz :)
Son zamanlarda okuduğum en en en içimi ısıtan hikayeydi diyebilirim.
Naz, Beyaz Yolu aramaktadır çünkü dev salyangozun peşindedir. Peki neden? Annesi, babası nerededir? Hikayenin başında ormanda karşılaştıkları zürafa ile birlikte eğlenceli bir yolculuğa çıkarlar. Bana nedense Naz zaman zaman Küçük Cadı Şeroks'u hatırlattı. (hazır 3. kitap da fırından yeni çıkmışken, belki bir özlemdir benimkisi)
Birinci kitap Beyaz Yola doğru uzanan macerayı; ikinci kitapsa beyaz yoldan eve dönüş yolunda yaşadıklarını anlatıyor. İlk kitap tatlı bir zürafanın dilinden -Uzunbal- 2. kitapsa hasır şapkalı Naz tarafından anlatılıyor. Arada araya S. de giriyor :) (Simla Sunay) Normalde yazarın müdahale ettiği hikayeleri pek sevmem bu kez bu özellik beni itmedi hatta zaman zaman sevimli geldi. Yazarın Çengelköy'de yaşayıp bolca Çengelköy salatalığı yediğini de söylemeden geçmeyeyim :)
Yol boyunca karşılarına çıkan değişik insanlar, farklı köyler ve inatçı hayvanlar hikayeye o kadar hoş bir macera katmış ki... Keşke daha da olsaydı dedim :)
"Ben onun yüksekten bakan gözleriyim;
O ise benim toprağa yakın perim." :)
"Naz 'Sana güveniyorum.' dedi. Güvenmek ne demekti? Emin değildim. Sanırım sırt sırta verip rahatça uyumaktı." :)
Naz'ın yol boyu karşılaştığı ona yemek verip yatacak yer sunan kişilere verdiği nane tohumları ise gerçekten çok güzel bir "teşekkür" hediyesi.
Simla Sunay'ı daha önce hiç okumamıştım; tarzını çok sevdim. (Sonra bir baktım ki daha önce okumuşum... neyim ben balık hafızalı falan mı :)
Yazarın Türkçe konusundaki hassasiyetini çok sevdim; anneme okutsam kesin "aferin" derdi; 41 yıllık öğretmen ya :)


Kim bilir belki ben de bir gün Uzunbal ile karşılaşırım. Hem bal "uzun" olur mu hiç :)
* Bizim Uzunbalımız için Elif teyzemize çoook teşekkürler :)

Devamını oku »

Hani Bazen ...

Hani bazen dalıııııp uzaaaaaaklara gidersin.
Nereye ve neden gittiğini bilmezsin.
Sonra gözlerini açtığında etrafında sevdiğin masal kahramanlarını bulursun. "Aaa neden geç kaldın?" der gibi bakarlar.
Sen de onlarla vakit geçirmeyi sevsen de "bir ara" dönmen gerektiğini bilirsin.
Tam zamanı kimse bilemez çünkü sen de bilmiyorsundur.
İşte olur bazen öyle :)
Bu ara her güne 1 kitap okuyup farklı dünyalara dalınca sanırım böyle oldum :)
Kitaplara çok dalınca geri dönmek zor oldu.
Bazen sorgularsın: kimim, neyim, niye varım, ne yapıyorum, nerdeyim.
Çoğu durumda cevapları aramayıp yoluma devam ettiğimde daha huzurlu oluyorum ben.
Çünkü tek bir cevap yok ve ben de bunu istemiyorum.
Sanırım herkesin bir kaçış limanı oluyor.
Benimki de kitaplar diye düşünüyorum, aklıma başka bir yer gelmiyor.
Uzun zamandır yetişkin kitabı da okumadım.. Bir ara okudum baktım ki hep bir hüzün var, vazgeçtim.
O yüzden de çocuk kitapları ennnn sevdiğim arkadaşlarım.
Daldan dala atlayayım da ağzımdaki baklayı çıkarayım: Gidenlere çok üzülüyorum ben.
Hani her daim gözü yaşlıyım ya...
İşte bu "gidenler" aklıma geldikçe daha da sulu çeşme oluyorum.
Haftaya muhtemel bir ayrılığımız olacak.
Onu nasıl atlatacağımı düşünüyorum.
Dünyanın sonu değil biliyorum.
Hayatıma girdiği için şükrediyor;onu tanıdığım için çok şanslı olduğumu hissediyorum.
Dile kolay 4 yıl olacak-tı...
Neyse bu konuyu burada kapatayım.
Şimdi yolda olup Adana'ya dönen kardeşimin neden gittiğini Elif'e uyandığında nasıl anlatacağımı düşüneyim. Ne de olsa herkesin "en cool auntie"si olmuyor...(Kırmızı ojelerini çok sevmişti Elif; ne yapsın anasında hiç görmeyince :)
Bu da benim çocukluğumun "babaannesi". Hep o getirirdi bunlardan bize. Sanırım bu "gidenlere" güzel bir görsel olacak.

Acaba bu yüzden mi hayatıma yeni insanları almaya korkuyorum da "yabaniyim ben" diyorum?
"Kalan" olmaya mı dayanamıyorum?
Devamını oku »

2 Eylül 2014 Salı

Anne(lik) Sohbetleri : Nilay & Ali İsmail :)

Geçenlerde aklıma geldi, "annelik sohbetleri"ni hep annelerle yapıyoruz. Acaba bir "anne adayı" neler hisseder/yer/içer merak ettim. (Sanki daha 5 ay önce ben de "anne adayı" değilmişim gibi)
Nilayla biz 7 sene aynı okulda 2 sene de aynı sınıfta okuduk ortaokul/lisede. Koridorda görüyordum onu kıpır kıpır heyecanlı bir kız ancak sohbet etmemiz ve aynı sırayı paylaşmamız sözel sınıfı seçmemizle oldu. Sınıf 9 kişilik olunca mareca da çok oluyor. Öğle aralarında otostop çekip üniversitenin oradaki kafetaryaya gitmeye çalışmalarımız apayrı bir yazı konusu mesela :) Bir de tarih dersinde ikimiz de soğuk algınlığına kapılmışken öğretmenin verdiği suda eriyen Tylol Hot'ı içip akşama kadar sırada uyuyakalışımız var... "Ne salakmışım" dediğim günlere "iyi ki nilayı tanımışım" dediğim an'lar ekleniyor. Ve şimdi o da bebeğine kavuşmak için günler sayıyor. Geri sayım başladı yani :)

Sevgili Nilo,
Annelik sohbetlerindeki ilk “anne adayı”sın :)  Öncelikle nasılsın ve hamileliğin nasıl geçiyor?
Annemi olacağım şimdi ben , hala inanamıyorum !!!
çok daha rahat bir hamile olacağımı sanıyordum ama biraz kaygılı ve ürkek çıktım ben, hele ilk aylarda...olumsuz fikirleri aklımdan çıkaramadım, ya bebeğime bir şey olursa diye çok kez ağladığımı bilirim. Neyse ki son aylarda bebeğin hareketlerini hissetmemle bu his bayağı bir kayboldu, çok rahat bir hamilelik geçiriyorum aslında en başta çalışmamak çok iyi geldi, 11 yıldır hiç öyle uzun bir tatil yapmamıştım, yılların yorgunluğunu atıyorum üzerimden, yediğim önümde yemediğim arkamda,  (kocam sağ olsun nefis yemekler yapıyor, yumurta kırmayı unuttum diyebilirim :) pek de ağırlaşmadığım için bol bol geziyorum , arkadaşlarla buluşuyorum, minik yolculuklara çıkıyorum, okuyorum , izliyorum...

Annelik maceran nasıl başladı?
Hep 28 yaşında evleneyim 30 yaşımda da anne olsam mis derdim, hatta Ocak ayında hamile kalıp Ekim de doğurmak istiyordum , yaz hamilesi olup efilefil elbiseler giyerim bebeğim de doğup 6. Ayını doldurunca şahane taze meyve sebzelerden yararlanırız diyordum ,öyle de oluyor galiba :)  Evrene doğru enerjiler yollamış olabilirim .Teyze olduktan sonra bu minik mucizelere karşı hevesim daha da arttı tabii, planlı ve çok isteyerek başladık bu maceraya diyebilirim.

Hamile olduğunu nerde/nasıl öğrendin? İlk tepkin ne oldu?
Hamile olduğumu öğrenme anımın ve kocama bunu söyleyişimin, nerede olacağımızın hatta ne  giyeceğimin bile yüzlerce versiyonunu geçirmiştim kafamdan , hiçbiri aslı gibi olmadı :) işim gereği şehir dışında en az 8 hafta geçirmek üzere valizimi hazırlıyordum ki ,içime bir kurt düştü, uçağa binmeden bir test yapayım dedim, ilk haftalarda uçak yolculuğu sakıncalı olabilir diye duymuştum. Evde de ben gidiyorum diye ufak bir uğurlama partisi hazırlığı yapılıyordu ,İstanbul’daki küçük ailemin tamamı bizim evdeydi, ; annem , minik yeğenim , abim , ablam, eniştem, kocam ...o hengamede testi yaptım ve sonuç 2 çizgi, uzun süre bakakaldım, sonra sessizce kocamı çağırıp bir test daha almasını söyledim ikimiz de inanamadık, 2. Testi aldı , yaptım o da 2 çizgi , hala şoktayız öyle şapşal şapşal ve sessizce banyoda birbirimize sarıldık, sonra ev ahalisine söylemeden kan testi yaptırmaya gittim bir bahane bulup , sonra akşam yemeğinde açıkladık herkese , annemin ağlayışını unutamam, çok acayip bir andı..

Bebekli hayata dair zihninde nasıl bir tablo var?
Hayatımızın miladı olacak kesin. Hiçbir şey eskisi gibi kalmayacak , biliyorum. Düşündükçe heyecandan kalp atışlarım hızlanıyor. Odasına bakıp onun gülüşünü, yatışını hayal ediyorum, uyurken bile onu özleyeceğimi...Tablonun tamamı toz pembe değil tabii; bazen oğlumu kucağımda bile doğru düzgün tutamazmışım gibi geliyor, banyosunu yaptırmak , gazını çıkarmak , ya sütüm yeterince gelmezse ya hasta olursa... koşarak uzaklaşmak istediğim anlarım da oluyor. Sonra da o benim canım, tabi ki ona çok güzel bakacağım , onu o kadar çok seveceğim ki hiçbir şey zor gelmeyecek, ikimiz de birbirimizle yaşamaya alışacağız , birbirimizi anlayacağız diyorum.

Annelik sohbetlerini okuyunca gözün biraz korktu mu yoksa? :)
Çevremde çok da tesadüfü bir şekilde hamilelik dönemini birbirimize yakın zamanlarda yaşadığımız, benden önce doğum yapıp tecrübelerinden yararlanacağım çok arkadaşım  var, ve tabi senin bloğundan ve de başka yerlerden okuduğum sohbetler, deneyimler.. Genel olarak gözüm fena halde korkuyor, belli ki hiç kolay günler beni beklemiyor, çok bocalayacağımı tahmin ediyorum, görüyorum ki inanılmaz bir enerji gerekiyor , aynı zamanda çok düzenli ve programlı olmalı , düzeni rutini oturtmak şart, sonrası geliyor galiba , öyle savunmasız ve masumlar ki bebişler doğumlarından hatta anne karnından itibaren senin ona karşı tüm hislerin ve davranışın onun hayatının çatısını oluşturuyor , sorumluluk çok büyük, onu kötü etkileyebilecek bir şeyi bilmeden yapmaktan korkuyorum en çok.

Hamilelik, bebek bakımı hakkında hangi kitapları okudun/sevdin?
En çok  da canım arkadaşım, senin tavsiye ettiğin kitaplar başucumdan ayrılmadılar, atlamadan sana teşekkürü bir borç bilirim,  Bebek Bakımında Mucize Çözümler, Bebeğinizin İlk Yılında Sizi Neler Bekler? , İçgüdüsel Doğum , Anne ve Bebek  Bakımı ve Mahallenin En Mutlu Bebeği  en yararlandıklarım, belli ki Ali İsmail doğunca da  bolca karıştıracağım kitapları .

Hamileliğin boyunca spor yaptın mı?
Yoga yapmayı çok istemiştim ama hamileliğim ilk haftalarında doktorumdan izin çıkmadı ,sonra da geç kalmıştım, yoga hep aklımda kalacak.. En çok  yapabildiğim  güzel şey ,spor denilirse, yürüyüş diyebilirim, saatlerce yorulmadan yürüdüm, bir de yazın  bol bol yüzdüm denizde.

Ali İsmail’i ilk ne zaman hissettin? İçinde kelebekler uçtu mu :)
Ali İsmail’i ilk 17. Haftamda hissetmiştim, hiç unutmuyorum kelebek uçuşması gibi içimde pır pır eden bir şey var gibi değil de bebeğim takla atıyordu resmen, bir yerde okumuştum ‘’bebeğinizin hareketlerini ilk hissettiğiniz anın üzerine 21 hafta ekleyin , genelde bebekler o zaman doğar ‘’ diye , Bakalım o hesaba göre 30 eylül ‘de gelecek oğluş :)

İlk günlerde yanında birileri olacak mı?
En az kırkımız çıkana kadar annem yanımızda olacak , 2 aydan daha fazla kalmasını isteyemeyeceğim maalesef , sonra başımızın çaresine bakacağız , bakalım bizi nasıl günler bekleyecek ?

Sence Ali İsmail nasıl bir bebek olacak?
Ali İsmail’in  nasıl biri olacağını tabi ki çok merak ediyorum, kime benzeyecek , hangi huyları kimi hatırlatacak ? Şu ana kadar ultrasonda bir tane bile fotoğrafı yokken tipini de tahmin edemiyorum.Hamileliğim pek de sıkıntılı geçmedi genel de gezdim , eğlendim, onunla hep konuştum , güzel müzikler dinledik, iyi filmler izledik beraber, anne karnındaki zamanların etkisi sahiden olursa mutlu bir bebek olacak diye umuyorum, babası da ben de ailelerimizden öğrendiğimiz kadarıyla pek sorunlu bebekler değilmişiz, genlerinde de husursuzluk pek yok dersek sakin bir tontini bizi bekliyor olabilir...ne diyeyim iyi şeyler düşünüyorum ki iyi şeyler olsun, yoksa bunların hepsi büyük bir muamma !

Doğum çantan hazır mı?
Hazırlıklar neredeyse tamam gibi , etrafımdaki anne adayları pıtır pıtır doğururken onlardan etkilenip erken bitirdim hazırlıkları galiba , hastane çantası da odası da hazır Alişimin :)

Zihninde nasıl bir doğum an’ı var?
Bu ara gündemim oğluşun pozisyonu şimdilik kafası yukarda, makat geliş olabilir böyle giderse, sezeryan fikrine alıştırmaya çalışıyorum kendimi, içimden hep normal doğumla doğurmak geliyor ama , sonuç olarak o nasıl ve ne zaman isterse öyle gelecek aramıza, seçimi oğluma bıraktım, yalnız arada onu kandırmaya çalışıyorum, bak oğlum diyorum baş aşağı dönersen oradaki yerin daha rahat olacak , çok eğleneceksin öyle durunca diyorum ama bakalım :) Doğum anı korkularım başlamadı  henüz, hep güzel şeyler geliyor aklıma, buluşma anımız, onun kucağıma verilişi... zihnim doğum anını atlayıp kavuşma anımıza geliyor hep.

Peki sen anne olmayı düşünenlere/planlayanlara neler tavsiye edersin?
İlk öğrendiğim andan itibaren hayatım değişti, vücudum artık sadece bana ait değil, sırf bu fikir bile çok acayip , her hareketinizde eğilip , kalkmalarınızda , ağlayıp gülmenizde içinizdeki canlıyı da düşünüyorsunuz, büyük bir sorumluluğun altına giriyorsunuz, bunun bilincine ve kararına varmak mühim bence, hemen hayatınızda sizi üzen şeyleri çıkarın derim, sizi yoranlardan uzaklaşın, anne olunca özleyeceğiniz şeylere vakit ayırmalı sanki bir de, daha fazla uyuyarak bayağı iyi bir şey yapılabilinir mesela,  ilk zamanlarda hele hiç zaman olmaz gibi geldiğinden bol bol bebek bakımıyla ilgili kitaplar, yazılar okumalı, listeler hazırlanmalı, neler gaz yapar, neler sütü artırır  vb? bir de tabi en önemlisi her anın tadını çıkarmalı , annelerin en çok özlediği şey araştırmalara göre hamilelik anıymış, kıymetini bilelim  a dostlar!!Herkese mutlu günler :) 

Nilay'in bende yeri apayrıdır; 7 yıllık ortaokul/lise hayatımda görüşmeye devam ettiğim ve bunu "facebook" olmadan yaptığım tek insan :) "Rüzgarla konuşan tay"dı okuldayken tiyatroya gidiyor ve aynı zamanda İstanbul'da okuyabilmek için harıl harıl çalışıyordu. Şimdilerde en çok izlenen tv dizilerinin ve filmlerin yönetmen yardımcısı. Set aralarında konuşmaya çalıştıkça, bazen "nasılsın" demeyi bile unuttukça ama çokça "kardeşlik" dolu bir arkadaşlık bizimkisi.
Ali İsmail sağlıkla gelsin inşallah... Katıldığın için yeniden teşekkürler.(kim bilir belki doğumdan sonra tekrarlarız bu sohbeti :)
Devamını oku »

29 Ağustos 2014 Cuma

Bir Kütüphane Diyalogu :)

Kitapları çok seviyorum ve kendimce belli aralıklarla kitap almaya çalışıyorum.
Ödünç kitaptan nefret ediyorum çünkü kitapların altını üstünü çizmeden yanına notlar almadan okuması çok zor geliyor. (Evet Uçan Sınıf'ı da hala bu yüzden okuyamadım-Çağla bu not sanaydı)
Ama belirli bir bütçeyle de her kitaba yetişmek oldukça zor.
İnternetteki indirimler resmen can kurtarıcı.
Hediye olarak bana kitap alan arkadaşlarımı ise daha çok sevdiğim doğrudur :)
Bir de -her ne kadar ülkemizdeki hali beni sinir etse de- kütüphaneler var.
Ankara'daki kütüphanelerden sanırım daha önce bahsetmiştim; şurada, burada ve orada :)
Ders çalışmak istiyorsanız Bilkent iyi bir tercih.
MK yani Milli Kütüphane (işyerime de yakındı, her öğlen oradaydım desem abartmış olmam)'de kitapları görmüyorsunuz :) Onlar sizi görüyor diyeceğim ama o da değil... Önce katalogdan aradığınız kitabın numarasını mesai saatlerinde görevli amcaya veriyorsunuz. Sonra bekliyorsunuz. O görevli amca gidip içeriden aradığınız kitabı getiriyor. O içerisi nasıl bir yer hep merak etmişimdir. Dolayısıyla da oradan pek kitap almadım. Ama çalışma odalarını çok kullandım. Bir de gazete/dergi okuma salonunda çokça vakit geçirdim. Kızılay'daki Adnan Ötüken Kütüphanesi'nin de çocuk bölümünün yaş ortalamasını yükseltmiş olabilirim :)
Bu şimdi bahsedeceğim diyalogsa bambaşka bir kütüphaneden, bize yakın ama hangisi olduğunu söylemeyeyim, kişileri ifşa etmeye gerek yok.
Geçtiğimiz yıl kayıt olduğumuz bu kütüphanenin çocuk bölümünden az da olsa faydalanmıştık. (Buradaki "k" aslında karabalığın ben daha çok kitap alabileyim diye yaptırdığı kayıt oluyor :)
Elif'in ilk doğduğu zamanlarda gittiğimde çok da istediğim gibi bir kitaba rastlayamamıştım. (Zaten aklım hep evdeydi, "ya uyandıysa" diye :)
Geçenlerde kütüphane kartlarımızı yine buldum. Çünkü "azıcık dağınık" olan 2 balık evinde her zaman bir şeyler kaybolur ve genelde de alakasız bir yerlerden çıkar.
Hazır anane de gelmişken ve Elif'in uykusu var ama uyumaya niyeti yokken kütüphaneye gidelim dedik.
Giriş katta bulunan çocuk kitaplarının olduğu oda/salon neyse ki klimalıydı :) Ben kitapları genelde 3'er 5'er seçerim, sonra aralarından eleme yaparım. Bu arada görevlinin orada bulunduğum süre zarfında sadece telefonuyla ilgilendiği, arada güvenliğe laf yetiştirdiği ama oldukça dağınık duran kitapların yüzüne bile bakmadığını bilmem söylememe gerek var mı? Var mı?
Ben kitaplarımı seçtim. Şahane bir şekilde Kumkurdu'mu buldum, gözlerimden çıkan yıldızlar kesinlikle bu geceyi aydınlatmaya yetecek, onu biliyorum :)

"Kişi başı 2 kitap alabiliyoruz değil mi?"
"Yok, sadece 1 kitap."
"Bu yeni bir uygulama mı; daha önce 2 kitap alıyorduk."
"Yoo, yeni değil. Çocuğunuz 15 günde 2 kitabı bitirecekse vereyim hadi." ("hadi" ??!!)
"Bitirir :)" "Ben kendime alacağım zaten."
"??!!!..."
Kartlarımızı uzattık, kaydımızı bekledik.
"Bu kartların süresi geçmiş."
"O ne demek?"
"Kitapları veremem. Kartları üst kattan yenileyin"
"Peki."
Bu arada kartlarımızı yırtıp atar.
Biz üst kata çıkarız.
Orada "tammm bir memur amca" vardır.
"Nüfus cüzdanınızla fatura lazım."
"Biz yeni kayıt değiliz ama, sadece yenileme."
"Olsun, lazım. Eski kartlarınız nerde ki?"
"Onu aşağıda yırttılar."
"Siz niye aşağıdaydınız ki? Orası çocuk bölümü."
"Oradan kitap aldık." (karşımdaki başka bir adam da gülüyor bu arada)
"Ama orası 12 yaşa kadar. Ondan sonrası yetişkin kitaplarını istiyor."
"Ben kendim okuyorum kitapları."
"Çocuk kitaplarını mı? Neden ki?"
"Bilmem. Seviyorum."
O karşımdaki adamdan başka bir cümle: "Benim kızım 12 yaşında, bak yetişkin kitaplarından okuyor."
Ben de içimden "İyi, aferin ne güzel ona. Ben de 10 yaşındayım aslında da büyük gösteriyorum" :) diye geçirdim, keşke de deseydim, ne derlerdi acaba.
Kütüphane görevlisi "O yırttığınız kartları getirin, hadi yapayım kaydınızı neyse" ("hadi", "neyse" ??!!!)
Çok şükür kaydımız yapıldı, kitaplarımıza kavuştuk.
Görevli amcalara kız(a)mıyorum çünkü sanırım onlar da işini yapıyor.
Ya da öyle bir şey.
Son bir diyalog da şöyleydi:
"Yeni kitaplar gelmiş. Ne zaman geldi?"
"Bilmem. Ara ara geliyor" :)
Kütüphanedeki Aslan, sahi neredesin kuzum?*


Devamını oku »

Pera Günlükleri / Delal Arya :)

3 kitabı da ardı ardına bitireli biraz oldu ama hakkında yazacaklarım çok olunca fırsat bulup yazamadım. Önceden belirteyim, ne kadar yazarsam yazayım mutlaka bir parçası eksik kalacak bu hikayenin çünkü HAAARİKAAAA bir dizi :)
En son "Yedi Denizlerde"yi okumuş ve "3. kitap nerede?" demiştim, araya Şeker Portakalı'nı almış, tekrardan Delal Arya kitaplarına dönüp bir de üstüne Jules Verne ile "80 Günde Devrialem"i tamamlamıştım. 
Uyku düzenimiz ne yazık ki yine yeniden bozulduğundan benim kitap okuma hallerim de son günlerde baya sekteye uğradı ama neyse ki bölüntülü uykular sayesinde her defasında başka bir maceraya çıkıyorum rüyalarımda. Mesela dün gece "11 Denizlerde" dolaşacağım diye bir tura yazılmışım. (tabii öyle hemen gemiye atlayayım diyememişim bilinçaltımda bile, nazikçe tura yazılmışım..) Ama neyse ki turu bir yerde kaçırıyorum ve marecaraya kendi başıma devam ediyorum. Hatta bir ara aç kalıyorum, etrafta yiyecek hiçbir şey bulamıyorum. Uyandım ki midem gurluyor. Gurlamaya Elif uyanıyor falan. (bu kısım abartı tabii)

Ben bu kitapları okurken sanırım kalbimin güm-güm atışı dışarıdan bile duyulacak seviyedeydi. Çok heyecanlandım. Bir sonraki satır, bir sonraki sayfa ve diğer kitap derken ne yazık ki 3 kitabı 3 günde bitirdim. Ve sanmıştım ki bu bir üçleme yani hikaye bitecek, gizemi çözeceğim. O da olmadı çünkü macera devam ediyor-muş.
Yine upuuzun bir giriş yapıp kitaptan hiç bahsetmedim, aferin bana :)
Pera Günlükleri Venedik'te bir okulda başlayan (bana nedense Hogwarts'ı çağrıştırdı.) ve İstanbul'da Pera Otelinde devam eden bir hikaye. Kahramanlarımız da ikiz kardeşler Ran Eltanin ve Lusin Eltanin. Anne ve babaları Afrikada bir kazıda kaybolunca okulun müdürü onları Pera Palas otelinin sahibi büyük amcaları Kaptan Barnekas'ın yanına gönderir çünkü orası onlar için "daha güvenli"dir. Sadece bu cümle bile kalbimin hızlanmasına sebep olmuştu. Bu kardeşlerin başına ne gelecekti ki otel onlar için "güvenli" olacaktı?
Yaptıkları tren yolculuğunda karşılaştıkları Çingene de bana Johhny Depp'in bir filmini çağrıştırdı. Aslında ben tüm hikayeyi bir filmmiş gibi izledim/okudum. Hikayede Osman Hamdi Bey'den Agatha Christie'ye kadar birçok ünlüden kesitler var. Ben hikayenin en çok kurgusunu, şifrelerin saklanmasını, içindeki harika coğrafya, tarih, arkeoloji,mistisizm,büyü, mitoloji vb. bilgileri, karakter tasvirlerini... Sanırım her şeyini çok sevdim :) İçindeki bilmeceli şiirler bana "Haritada Kaybolmak" ve "Kraliçeyi Kurtarmak" kitaplarını anımsattı.
İstanbul'u çok fazla bilmiyorum ama sanırım Taksim'de sahiden de böyle bir otel var: Pera Palas isminde. Bu hikayeyi okuyup da soluğu o otelin önünde almak istemeyen yoktur herhalde.
Hikayede sırlar, mühürler, muhafızlar, esrarengiz olaylar ve çok güzel /özgün bir senaryo var.
Çocuk kitaplarını lütfen "aman işte çocuk kitabı" deyip geçmeyin. Mesela bu kitaplar nice macera kitaplarında bulamayacağınız bir serüven vadediyor bence.
Aklımda bir dolu soru var yine.
Ne yapsam ki?
Kitapların yazarı Delal Arya'nın kapısını mı çalsam, ne dersiniz :))
Devamını oku »

26 Ağustos 2014 Salı

80 Günde Devrialem :)

İlkokuldaydım bu kitabı ilk okuduğumda. Evde çizgi-roman halinde olan bir baskısı vardı. Ne heyecanlanmıştım. Yemeyi içmeyi bırakıp Bay Fogg ile dünya turuna çıkmıştım.
Ve söz vermiştim kendime.
Büyüyünce ben de dünya turuna çıkacaktım.
Kesin.
Üniversitede bir ara interrail'e heveslendim, o bile olmadı.
Hatta hala bir pasaportum yok :)
Gemilerde kaçak yolculuk için de biraz fazla anne oldum sanki :)
Şansıma da tüm dünyayı gezmiş bir eş çıktı.
Hayal kuramıyorum birlikte şöyle gideriz buralara da gideriz diye.
Jules Verne'in tüm kitaplarını okumasam da bence 80 Günde Devrialem en harika kitabı.
Filin üzerinde oldukları, trende seyahat ettikleri, fırtınaya yakalandıkları an'lar hep birer macera.
Hayalimde bir de Avustralya vardı benim sahi :)
Geçen gün yine okuyunca yine o duygularım kabardı.
Ben de mi iddiaya girsem de atsam kendimi yollara? Benim Maymuncuk'um nerede :)


Devamını oku »

Anne Olunca Anladım :)

En başta annemin kıymetini, değerini, önemini.
Benim/bizim için yaptığı fedakarlıkların ne anlama geldiğini...
Bir süre anneme "Gönül" demiştim de dayanamadı "sen de bana Gönül dersen, bana kim anne diyecek" demişti.
Haklıydı.
Benimki de saygısızlıktan değildi aslında belki samimiyetten.
Şimdi yolda, Adana'dan geliyor.
Birkaç hafta bizimle kalacak.
Daha bayramda beraberdik ama yine özlemişim.
Ben ki üniversitede sadece tatillerde o da sıkılarak memlekete giderdim...
Annemi günlerce aramadığım zamanlar geldi aklıma.
O hep "işin varsa da, bir ara iyiyim de kapat"derdi de ben anlamazdım ne demek istiyordu.
İyiydim ya işte ...
Şimdi anlıyorum.
Bana "bu kadar korkak olma" dediklerinde "daha yeni anne oldum ve Elif benim ilk bebeğim, istediğimi olurum" diyorum.
Temizliği konusunda itiraf edeyim hiçbir titizliğim yok. Her gün banyo yapıyor gerçi ama üstüne kusmuş, altına yapmış; bunlarla gayet eğleniyoruz. Üstü hemen kirlenince de değiştirmiyorum mesela.
Geçen gün giriş kattaki komşu teyze balkondan kolunu uzattı... Oradan alacakmış Elif'i... Hani yok artık :) Nasıl bir anne olurum bilmiyorum ama helikopter kıvamına gelmeden yavrusunu koruyan/kollayan biri olmak isterim. Arada o kadar ince bir çizgi var ki. Onun düşmesine, hata yapmasına da KESİNLİKLE izin vermek lazım. Sanırım bu da zamanla oturacak bir şey. Her hareketimi de şöyle mi böyle mi diye kısıtlayamam.
Bu satırları da Elif'i ayağımda uyutmuşken yazıyorum. "Sen uyurken de güzelsin be yavrum" diyorum ama uykusunu almış boncuk gözleriyle de mutluluk duyuyorum.
Anne olunca kafama dank eden birçok şey var. Daha hoşgörülü oldum belki de, bilmiyorum. Giriş kattaki meraklı teyzeye sinir olsam da torun hasretinden Elif'i her gördüğünde kucağına almak istiyor.
Ya da gıcık olduğum bazı insanları düşünüyorum; onlar da bir annenin evladı, kıymetlisi.
Zaten öyle yaklaşınca kızacak/küsecek pek az şey kalıyor.
Ama bir de inadına inadına kötü konuşanlar var ya... Ne yapsam onlara iyi bakamıyorum. Kötü bakmamak için de iletişimi kesiyorum.
Torunum olunca ne hissederim bilmiyorum çünkü annemin gözlerinde bambaşka bir mutluluk var. Sabah yola çıkmadan konuştuğumuzda sesi çok heyecanlıydı : "Fıstığımı göreceğim" diyordu.
Ben odada yokken Elif'e şunları söylerken buluyorum annemi :" Sen benim mor menekşem, sarı papatyam, kırmızı gülüm, hayat enerjimsin. İçimi açayım seni oraya alayım sonra da fermuarı çekeyim." :)
Torun sevgisi güzel bir şey sanırım.
Anne olunca -her ne kadar normal doğum yapmamış da olsam- doğum an'ının ne mucizevi bir şey olduğunu anladım.

Kendi üzerine bir şey almayıp yavruna alışveriş yapmanın zevkini de anladım. (tamam bu kısım işime bile gelmiş olabilir.) Çok yakın arkadaşlarımızın düğünü var haftaya ve benim de Elif'in de düğüne giyecek bir şeyi yok. Ailemizin  kıyafet/moda/makyaj/tasarım uzmanı kardeşimi aradım, ne alayım nerden alayım diye. "Elif kolay da seninle uğraşırız" dedi. Peki ben ne yaptım? Elif o ara slingde olduğundan deneme şansımın olmadığı önden düğmeli bir elbiseyi aldım :) Ve gerçekten süper oldu. Bana sorarsanız bir bebek her yerde bebektir ve en güzel kıyafeti de tulumdur :) Düğüne de böyle gidebileceğini düşünüyordum ama karabalığın kızını süsleyesi varmış. Neyse kot elbisenin üstünde hafif bir dantelle olayı kapattık. Elif'i görenler o yüzden mi erkek sanıyor ki :) Ben hiç elbise almadım ona. Hediye gelenleri giydirdim. Onlar da küçüldü tabii.
Konu nerden nereye geldi :) Kısacası Elif'e 3 saatte bir şeyler bakıp kendime 10 dakikada elbise almaktan mutluyum :)

Sahi sizin anne olunca anladığınız neler var?

Devamını oku »

24 Ağustos 2014 Pazar

Uyku Kardeş, Ver Elini :)

Elif doğmadan önce bir bebeğin nasıl uyuduğu/uyutulduğu ile ilgili bir şeyler bilmiyordum. Tek bildiğim küçükken kuzenimin çocuklarını arada hamakta sallardım, o kadar.
Ama kitaplar okurken, kendimi bebekli hayata hazırlarken hiç aklıma uykunun sorun olabileceği gelmemişti.
(evet yine bir itiraf)
Beklemediğim yerden soru geldi :)
Çünkü bence bebekleri yatağına koyardın ve onlar uyurdu. Safım ben ya cidden...
İlk 10 gün (Elif 2. gün sarılık olmuştu ve 24 saat hastanede kalmıştık) Elif'i zorla uyandırıyorduk :)) Hahahaha yazınca bile güldüm ya :) İnternette bakmıştık, bebekler nasıl uyandırılır diye. Burnunu falan sıkmıştık, ayak altını gıdıklayıp, altını değiştirmiştik... Ve ben şu cümleyi kurmuştum: "İlerde de uyutmak için çaba harcayacağız ve bugünleri arayacağız değil mi?"
Çok değil 10 gün sonra, mutfağımızda ciddi bir patlamanın yaşanıp apartmanın komple acil tahliyesi ve benim 10 günlük bebem kucağımda şoka girmemle aynı zamanda, hayatımıza kolik diye bir şey girdi.
O ara Elif'i uyutmak gibi bir derdimiz olmadı açıkçası.
Daha çok sakinleştirmeye çalışmak diyelim yaptığımız işin adına.
Elif neredeyse havalara atılsa bile korkmayan ve bundan keyif alan bir bebek.
Kolikten miras bir şekilde de kucakta sallama (hatta aynı zamanda halay başı misali sen de sallanma,koridorda yürüme, saç kurutma mak. açma) gibi bizi şu an oldukça zorlayan bir sürece alışmış olduk.
Yarım saat uyutmakla uğraşırsam ve Elif sadece yarım saat uyumuşsa benim halimi bir düşünün.
O ara tuvalete gidip yiyeceğim yemeklerin altını açabilmişsem çok şükür diyordum.
4. ayın yazısında GeCe'nin yorumu aklıma yatmıştı ve ertesi gün ayakta sallamaya başladım.
Çok komik geliyordum kendime; çünkü ben bebeğimi asla ayağımda sallamayacaktım :) Safım demiştim değil mi?
10 gündür de o şekilde uyumaya/uyutmaya çalışıyorum(z)
Anladım ki -şimdilik- çözüm bu da değil.
Elif sallanmaktan hoşlanıyor diyorum ama bir de bakıyorum sallanmaktan nefret ediyor.
Hatta kaç defa işleri biz mi zorlaştırıyoruz acaba diye sakinken ışığı kısıp, müziği açıp yatağında bıraktık.
Öylece yatağında oyalanan ve belki bir ümit uyur mu diye parmaklarımızı cross yaptığımız anlarda Elif çığırarak ağlamaya başladı.
Kolikten hatıra bir ağlama şekli bu.
Bebeği ağlayanlar lütfen buna üzülmesin.
Bebeğin çığlıklarla çığırması, nefesini tutması, kendini 1 saniyede kızartıp morartması çok daha fena oluyor anne/baba için. Kaç defa "yatakta bir yere mi sıkıştı" diye panikledik. Ama yok. 1 saniye önce uyku arkadaşını seven bebek saniyesinde çığlıklar atıyor. Hayır ne oluyor acaba?
Akşam oldukça rutin bir şekilde banyosu yapılıyor, masajı-o izin verdiği kadar- yapılıyor, pijamalar giyiliyor, sakin ortama gidiliyor, güzel müzik açılıyor, gülüşüp sakinleşiliyor. Ve Elif gözler kıpkırmızı esnemeye başlıyor.
İşte uykusu gelmiş bir bebe diyoruz :)
Ama Elif ısrarla uykuya direniyor.
10 gündür bizde olan babaanne "3 çocuk büyüttüm, 3 torun baktım, böyle bir uyku direnci görmedim, böyle çığlıklar duymadım" diyor :)
Evet bizim kızımız opera sanatçısı olacak zaten, alıştırma yapıyor babaannesi :)
Biliyorum ki bu uyku mücadelesinde yalnız değilim. Bunları yaşayan ilk anne/baba değiliz; sonuncusu da olmayacağız.
Milenyum çocukları madem dokunmatik ekranda işlem yapabilmeyi doğuştan beceriyor...Bravo :) O halde neden kendi kendilerine uyuyamıyorlar arkadaş? Bilgiler mi çok geliyor :)
Elif'e şunu söylerken buldum kendimi "canım kızııım, az sonra seni uyutacağaım. bana izin verir misin, yardımcı olur musun" :)) Elif de güldü tabii...
Uyku direnci çok acayip bir şey.
Gündüz uykularının çoğu 30-45 dakika. O yüzden de ayağımda salladığımda ayağımı çekmiyorum, yanıma su/yiyecek ve kitap alıp yoluma devam ediyorum çünkü 20 dakika sonra da uyanabiliyor. Ve uyandırılırsa çok sinirli oluyor :/ Ben de kendime buradan pay çıkardım ve bu süre zarfında her gün 1 kitap bitirdim.(ortalama 150-200 sayfa)
Daha önce "sanki ayakta sallamak daha mı iyi" diye ablayı terslemiştim. Şimdiyse level atladığımızı düşünüyorum.
İşte hayat böyle bir şey sanırım, ettiğin lafları güzelce yutarsın :)
Sanmayın ki ayakta sallamak kolay ya da Elif seviyor...
Mesela akşamları kesinlikle ayakta sallanmak istemediğini beyan ediyor sıpam. Biz de peki diyoruz.
Sırta pışpışlama, yanına yatırıp birlikte uyuma falan Elif için geçerli değil.
Elif bize şöyle diyor bence "hey siz, minik balıklar, uykum gelmiş olabilir, evet gözlerim kan çanağı ve sürekli esniyorum ama UYUMAYACAĞIIIIIIIM.o kadar KESİN VE NET. bence boşuna uğraşmayın yani tatlılarım"... Cidden bu mesajı her uyku seansında yüzümüze söylüyor.
Bizi parmağında oynattığından şüpheleniyorum.
Dışarı çıkıp arabasına koysak da çoook nadir uyuyor.
Ama sling her zaman işe yarıyor, onu söyleyebilirim.
Acaba diyorum Elif hala anne karnını mı özlüyor. Hani zaten 41. haftada doğmuştu. Hatta "ben gelemeyeceğim anacım, siz gelin beni alıverin" demişti :)
Dolayısıyla benim/bizim uykular da hep bölük pörçük.
Beni kendi uykusuzluğumdan daha çok Elif'i nasıl uyuturum halleri yoruyor, onu fark ettim.
Çünkü ben normalde de hafta sonları 6.30'da kalkan biriy(d)im. Hiç öyle öğlenlere kadar yatmayı sevmem.
Uykuda düzeni severim ve hamileliğim boyunca da 22-23 arası uyuyup 6.30-7.00 arası kalktım.
O halde nedir be güzel yavrum senin uykuya direncin?
O yüzden ne diyoruz?
Uyku kardeş, ver elini...
Ve yanımızdan hiç ayrılma olur mu :)
* Uyku konusunu ben daha çok yazacakmışım gibi bir his var içimde, hadi hayırlısı...
** Uyku eğitimi konusunda da gel-gitlerim var. Öncesinde bana bir "sabır eğitimi" gerekebileceğinden korkuyorum :)

Bu arada sanmayın ki dertliyim.
Tamam uyanıkken de sallanıyor olabilirim ama gerçekten Elifle hayatı çok seviyorum.
Hem o ne öyle aynı saatte yatıp kalkmalar falan, ne monotonmuşum yahu :))
Devamını oku »

Büyük Resim :)

Geçen yazımdan sonra sevdiğim birinden bir mesaj aldım. "Müsait olunca ara beni" yazıyordu. Aradım. Karşımdaki "e anlat" dedi. Deli mi ne, dedim. "Sen aradın ya, sen anlat"... Meğer benim yazıma dertlenmiş, konuşmak isterim de konuşamam/arayamam diye kendisi aramış :) "Aslında anlatacak çok da bir şey yok"un altından 40 dakika geçti :) Bir de anlatacaklarım olsaydı, vay halimize.
Yazının altına yorum bırakanlar, bana mesaj atan, mail atan... Aaaa şaştım kaldım yahu. Teşekkürler öncelikle.
Ben de "acaba pire için yorgan mı yakıyorum" diyordum.
Çünkü blogumu çok seviyorum.
Ve fark ettim ki bazı şeyleri ben içselleştirmişim. (tabii bunu anlamamda karabalığın da yardımı oldu)
Azıcık daha büyüyüp yoluma devam etmeye karar verdim :)
Önceki yazımda bahsettiğim minik değişiklikleri düşünüyorum şimdi.
Ve tabii ne kadar süreceğini bilmesem de keyifli sohbetlerin peşindeyim.
Belki de yazdım, rahatladım.
Umuyorum ki, şimdilik buralardayım,
Çünkü büyük resme odaklanmak istiyorum...



Devamını oku »

22 Ağustos 2014 Cuma

Bu Aralar

Canım biraz sıkkın.
Neden olduğunu bilmiyorum.
Belki biliyorum da kendime itiraf etmesi zor geliyor.
Bazen diyorum; keşke balık burcu olmasaydım.
Bu kadar duygusal, hassas ve kırılgan olmazdım.
Sonra düşünüyorum...
O zaman da "ben" olmaz, başka biri olurdum.
Bunu da istemiyorum.
Birisi kötü bir söz söylediğinde ya da alanıma girdiğinde sınırları çok net çizebilmek isterdim, kendimle savaşmak yerine.
"Aman karşı tarafı kırmayayım" diye diye bazen kendimi ne kadar hırpaladığımı görüyorum.
Nedense yazma ihtiyacı hissettim, ben bu blogu ya da buradaki yazıları tamamen hobi amaçlı yazıyorum.
Yazarken rahatlıyorum, yeni ve güzel insanlarla tanışıyorum, öğreniyorum, araştırıyorum, şimdi yaptığım gibi dertleşiyorum.
Kaynak: burada
Birkaç gündür fark ettim ki blogumu ve sosyal medyadaki tüm hesaplarımı kapatmayı düşünmüşüm. (bilinçaltı)
Bundan kimsenin- doğal olarak- bir eksiklik hissetmeyeceğini de biliyorum.
Ama benim için yazmak/paylaşmak gerçekten bir ihtiyaç.
Neyse ki karşıma dürüst ve güzel insanlar çıkıyor.
Bazen de tıpkı hayat gibi gönlümü incitenler.
Sanal bir dünyada kime neye kırılıyorum halbuki değil mi :) Saf mıyım neyim :)
İşte o zaman diyorum yine "keşke bu kadar kırılgan olmasaydım" diye.
Ama "keşke" demek de istemiyorum.
Bloga henüz yazmadım ama "2 balık 1 kedi"deki "1 kedi" olan Lokum'a bir hayli çok üzülüyorum.
Elif uykuyu pek sevmeyen, uykuya geçişi zor olan ama çok tatlı bir bebek :)
Belki biraz uykusuz kaldığımdan olsa gerek sağlıklı düşünemiyor da olabilirim.
Hani bazen karşındakini samimi görürsün ve sen de öyle davranırsın hatta fazla fazla içini dökersin.
Sonra bir de bakarsın ki aslında aynı yöne bakmıyormuşsunuz.
İşte böyle zamanları ben kolay atlatamıyorum. "Ama neden ki" ler beynimde sürüp gidiyor.
Halbuki hayat kısa değil mi, antin kuntin işlere de bu kadar takılmamak lazım.
Ama işte değer verdiğin biri(leri) bunu yapınca ben biraz dalgalanıyorum.
Neyse ki sonra duruluyorum.
Eğer blogu kapatmazsam birkaç değişiklik düşünüyorum, öyle basit bir şeyler. "Amatörce" yani :)
Dedim ya ben blogumu sadece hobi amaçlı görüyorum.
"Annelik sohbetleri"ni de aynı şekilde sohbet etmek amaçlı yazıyorum, paylaşıyorum.
Kim bilir belki ben de biraz dolmuşumdur...
Neyse Elif, ayaklarıyla oynadığı perdeyi kafasına indirmeden ben kaçayım.
-Umarım- yine görüşmek üzere, blog :)

** Yazdıklarımı kimse üzerine alınmasın olur mu; bu yazıyı mesaj amaçlı yazmadım. Sadece içimdekileri yazmak istedim.


Devamını oku »

21 Ağustos 2014 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri : Filiz & Eylül & Duru :)

Hani bazı insanlar vardır; görmeseniz de yüz yüze konuşmasanız da sadece yazdıklarından kanınız hemen o insana kaynar. İşte Filiz onlardan biri benim için. Blog sayesinde tanıştık ve her gün sosyal medyada neler yaptıklarını, bahçeden ne topladıklarını merakla takip eder oldum. Hazır bu kadar meraklıyken annelik sohbetinde de buluşalım istedim Filizle :)

Sevgili Filiz;
Merhaba Esra, ilgiyle takip ettiğim Annelik Sohbetlerine dahil olmak mutluluk verici, teşekkür ederim :)

İlk sorum “2 çocuklu hayata alıştın mı?” olacak :)
Yaklaşık 2,5 aydır iki çocuk annesiyim ama hala durumu tam olarak idrak edemedim diyebilirim. Bazen Duru’ya bakıp ‘Sen bir hayal değilsin di mi?’ diye soruyorum. Her iki çocuğun da farklı aşamalardan geçişi başlı başına bir alışma süreci olduğu için ne zaman kendime ‘tamam ben oldum’ diyebileceğim bilmiyorum. Ama uykusuzluğa alıştım orası kesin :)

Annelik maceraların nasıl başladı?
Eylül evliliğimizin ikinci yılında dünyaya geldi. Evlendiğimde bebek için daha uzun süre bekleriz diye düşünüyordum ama hormonlar devreye girdi sanırım, çocuklara karşı son derece mesafeli birisiyken bir anda çocuk sahibi olmayı istediğimi fark ettim. Bebeklerin de her çağrıya cevap vermediğini, gebeliğin şıp diye olan bir şey olmadığını da tecrübe ettim :)
İkinci çocuk için karar verirken en önemli etkenlerden birisiEylül’ün gelişimiydi. Eylül 5 yaşına yaklaşırken ailecek hazır olduğumuza karar verdik.
Böyle yazınca bebek ‘sipariş formunu’ doldurunca kapınıza geliyormuş gibi oldu sanki :) Anne-baba olmak isteyenleri yanıltmayayım, siz hazırım deseniz de eskilerin dediği gibi bebekler ‘vakti-saati’ dolunca geliyor…

Doğum hikayelerini anlatabilir misin?
İlk gebeliğim sorunsuz geçti, önceliğin normal doğumdu, sezaryen de doktorumun gerekli görmesi durumunda kabulümdü yeter ki sancı çektikten sonra ameliyata gitmeyeyim diye düşünüyordum. Artık nasıl bir mesaj gönderdiysem her iki sezaryene de sancı eşliğinde gittim! İlkinde suni sancıyla normal doğumu denedik, mecburiyetten operasyona geçildi; ikincide de Duru annesi gibi dediğim dedik bir ‘ikizler’ olduğunu kanıtlayarak ‘siz çağırdınız diye değil, kendim istediğim için geliyorum’ dedi ve önce çaktırmadan doğum ağrılarını başlattı, sonrasında da operasyon saatine kadar annesini kıvrandırdı ;)
İlk doğumumdan sonra fiziken zor toparlandım Allahtan Eylül  tam anlamıyla ‘yeni başlayanlar için ideal’ bebekti. Sıkıntı çıkarıp acemiliğimizi yüzümüze vurmadı :)
Duru da doğum sonrası yoğun bakımda kalınca ben kendimi unutup iki günde ayaklandım, hastane ziyaretleri, süt sağma çabaları derken ilk on beş gün uyuşturulmuş gibiydim…Kızımızı alıp evimize gelince start verdim ben lohusalığa :)

İkinci çocuk kararını alırken zorlandın mı; çekincelerin oldu mu? ( Çok özel değilse)
Karar aşaması benim için sancılı bir dönemdi;hem uygun zaman diliminin geldiğini, Eylül’ün kardeş istediğini görüyordum hem de kardeşi gelince Eylül’e haksızlık olacakmış, ondan zaman/ilgi çalacakmışım gibi düşünüyordum. Gebelik sürecinde de bu dalgalı ruh halim devam etti. İkinci bebeğimi de Eylül kadar sevebilir miyim diye düşünüyor, hem de bunu aklıma getirdiğim için kendimekızıyordum. Ama Duru doğup da gebelik hormonlarının kıskacından çıkıncaherşey normale döndü. Kızlarıma sarılıp gözlerimi kapatınca, dünyanın en mutlu insanı benim :)

Bahçeli bir evde yaşıyorsunuz ya da bağ/bahçe işlerine yakınsınız sanırım. Toprakla uğraşmak sana, Eylüle iyi geliyor mu?
Benim çocukluğum bahçeli bir evde geçti, toprakla olan bağım hiç kopmadı. Eşim de ormanlık bir kampüste büyüyen şanslı çocuklardan, bu yüzden çocuklarımızı mümkün olduğunca doğal bir ortamda büyütmek; toza toprağa dokunarak oynamaları, ağaçları/hayvanları tanımaları en büyük hayalimizdi. Yaşadığımız ilçeye üç yıl önce tayin olduk, ailelerimize (Konya ve Antalya’ya) yakın oluşu ve şehir karmaşasından uzak oluşu tercih nedenimiz oldu. Evimizin iki komşumuzla paylaştığımız büyük bir bahçesi var,önceden yan komşumuzu bile tanımazken burada eski dizilerden hatırladığımız komşuluk ilişkilerinin sürdüğünü gördük…
Bahçeyle uğraşmak benim için terapi gibi, Eylül’ün de çok hoşuna gidiyor bu işler. Bu sene kendisine bir bahçe yaptı; kendi elleriyle mısır, ayçekirdeği ekti, bizden gördüklerini uygulayıp onları suladı-gübreledi :) Havuç, mısır, patates gibi pek çok sebzeyi de Eylül nasıl yetiştiğini öğrensin diye ektim, birlikte büyüme süreçlerini takip ettik. Şimdilerde yediği her şeyin tohumunu-çekirdeğini götürüp bahçesine ekiyor :)
Doğadan aldıklarımızı bir şekilde yerine koymalıyız, toprağın kıymetini bilmeliyiz, bunun farkında olan nesiller yetiştirmeliyiz diye düşünüyorum. 

Eylül, Duru eve geldiğinde neler yaptı; nasıl tepki verdi?
Doğum sonrasında yaşayacaklarımızı, bebeğin ilk günler çok ağlayacağını, benim ameliyat sonrası dinlenmeye ihtiyaç duyacağımı detaylı olarak Eylül’e anlatmıştım ama ilk iki hafta planladığımızdan çok farklı oldu. O karmaşayı anlamasını bekleyemezdim çünkü ben bile bazen doğum yapıp yapmadığımı sorgulayan bir ruh halindeydim…
Eve döndükten sonra Eylül kardeşine karşı nazik ve şefkatli davrandı ama dışarından gelenlere karşı çok hırçındı. Benimle birlikte kardeşinin kıyafetlerini katlıyor, seviyor ama komşuya çıkınca ‘Duru’nun ne çok kıyafeti var, bana hiç yeni birşeyler almıyorlar’ diye dert yanıyormuş :) Gel-gitleri devam ediyor yani. Okullar açılıp eski düzenine dönünce daha rahat olur diye umuyorum…
amaniiin, doğuştan kartal bu kızlar :)

Kardeş kıskançlığı diye bir şey var mı sahiden?
Kıskançlık canlıların doğasında var, makul sınırlar içerisinde kaldığı sürece engelleme taraftarı değilim. Şikayet etsin, gerekirse ağlasın, aklından geçenleri ifade etsin; kardeşinin varlığına bir şekilde alışacak ve kabullenecek diye düşünüyorum. Sadece kıskandığı durumun acısını çıkartma gibi bir girişimde bulunmasın, şimdiye kadar da böyle bir durum yaşamadık çok şükür.

İkinci çocuğu düşünen/planlayanlara neler tavsiye edersin?
İki çocuk arasında standart olarak ‘şu kadar yaş olmalı’ genellemesine takılmamak gerekli, önemli olan çocuğunuzun gelişim süreci, ailecek hazır olup olmadığınız. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da yük annelerin omuzlarında; karar verme stresi, duygusal dalgalanmalar sizi korkutmasın. İşi biraz da oluruna bırakın, planlama/düzenlemeleri doğum sonrasında halletmek daha kolay olacaktır. Çocuklarla ‘soyut’ bir kardeş kavramı üzerinden yapılan konuşmalar bir yerden sonra etkisinikaybediyor, herşeyi kolaylıkla kabullenen çocuğun kardeşi gelince çok daha farklı düşüncelere sahip olduğunu tecrübe edebiliyorsunuz.
Bildiğim kadarıyla ücretsiz izne ayrılacaksın ama bir müddet sonra çalışma hayatına geri döneceksin. 

Çalışmıyor olmayı tercih eder miydin?
15 Ağustos itibariyle ücretsiz izne ayrıldım, maalesef resmi doğum izni komik sayılabilecek kadar kısa!!
Çalışıp çocuklarına daha iyi imkanlar sağlamak mı; evde onların yanında olmak, okuldan gelen çocuğunu karşılayabilmek mi? Çalışan annelerin çıkmazı bu…Ben çalışan bir anne olmaktan çoğunlukla memnunum ama hasta çocuğunu bakıcıya/kreşe bırakıp gitmek gibi içimi acıtan durumlar da olmuyor değil.

Çocuklarla ilgilenirken sabrının cidden tükendiği zamanlar oluyor mu? O an’larda neler yapıyorsun? 
Zaten yapı olarak sabrı bol, sakin insanlardan değilimdir. Zaman zaman sabrımın tükendiği, patladığım anlar olabiliyor. Eylül’le girdiğimiz sözlü tartışmalar beni zorlayabiliyor, kurallara uymayı reddettiği zamanlar oluyor. Bu durumlarda eşim evdeyse durumu ona devrediyorum, O yoksa odadan çıkıp Eylül’ü de düşünmesi/sakinleşmesi için yalnız bırakıyorum. Sinirlendiğim durumlarda Eylül’e sarılmak da (tabi inadını kırabilirsem) sakinleşmemi sağlıyor :)

Yanlış bilmiyorsam Duru ile bir gaz/kolik maceranız sizin de oldu değil mi? Siz neler yaşamıştınız?
Evet Duru sayesinde kolik ile tanıştık ve da tanıştığımız memnun olmadık!!Üçüncü haftadan sonra bir anda başladı ağlama krizleri, akşama doğru aynı zaman aralığında bacaklarını karnına çekip ağlıyordu (nispeten azaldığı için geçmiş zaman muamelesi yapabiliyorum :) ). İlk günler çok zorlandık, tam da uykusuzluğumun ortaya çıktığı saatlerde Duru da ağlamaya başlayınca, kendimi uyuşmuş, algıları kapanmış gibi hissediyordum. Eşime bırakıp gidemiyor, hep kendim susturmaya çalışıyor, başaramıyordum, akşam saatleri yaklaştığında beni de stres sarıyordu. Zamanla ve de tecrübeyle ufak tefek müdahele şekilleri bulduk; ‘şşşşttt’ sesiyle sallamak, emzik vermek, arabayla dolaşmak, ılık kompres yapmak, saç kurutma makinesi açmak. Doktorumuzun önerisiyle birçok takviye/ilaç kullandık ve hemen hepsinin ise yarayıp yaramadığını anlayamadık :) Sonunda kendi rutinimizi oluşturduk; Duru yediye doğru huysuzlanıyordu, öncesinde ilacını veriyor, yıkıyor, karnını doyuruyor ve altı buçuk gibi uyutuyoruz. Banyonun da etkisiyle derin uykuya geçince sıkıntılı saatleri bazen uykusunda kımıldanarak geçiriyor, bazen de uyanıp ağlıyor. Hatta ben ‘Duru uyusun da şu işimi halledeyim’ dersem kesin ağlıyor :) Ağladığı durumlarda battaniye içinde sallamayla sakinleştiğini keşfettik, bugünlerde bolca kol kası yapıyoruz :)
Üçüncü aya girince biraz azaldı en azından süresi kısaldı ağlamalarının (çok şükür)…

Çokça kitap okuduğunu biliyorum ve ters durmadığım müddetçe her durumda kitap okuyabilirim demiştin :) Günün en çok hangi zamanları senin ve kitaplarının olabiliyor?
Kitap okumak biyolojik bir gereklilik gibi benim için, hemen her ortamda okuyabilirim :) Duru balkon salıncağında (serin havanın da) etkisiyle uyumayı seviyor, ben de yanında oturunca kitap okumak için ideal ortam oluşuyor :) Akşama doğru Duru’nun uyuduğu Eylül’ün de bahçeye oynamaya çıktığı saatler yine bana kalıyor…
Eylül’le rutin uyku öncesi okumalarımız bu ara biraz aksadı, şimdilik babayla devam ediyorlar, eski düzenimize en kısa zamanda dönebiliriz umarım…

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Aslında tam olarak bir düzen oturtamadık, Duru’nun uyku süresi ve Eylül’ün tribal durumlarına göre şekilleniyor günümüz. Duru ile günümüz erken başlıyor; karnını doyurup sabah bakımını yapıp mutfağa geçiyoruz, ben kahvaltı hazırlarken Duru oyuncak ineğiyle hasbihâlediyor :) Eylül daha geç uyanıp kahvaltı yapıyor. Günümüz ise Duru’yu açık havaya çıkarmak, bolca konuşmak, oyuncaklarla ilgisini çekmek, banyo faslı, Duru uyurken Eylül’le oynamak, bahçe sulamak, kitap okumak, öğle/akşam yemeği hazırlamakla geçiyor…Ah bir de bakıştığım eliptik bisiklet var ki henüz ona sıra gelmedi, gelemedi…

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Annelik çok kıymetli bir durum, dileğim arzu eden herkesin çocuk sahibi olması… Tecrübelerimden yola çıkarak; Anne adaylarına bolca okumalarını, araştırmalarını ve en önemlisi de her bebeğin farklı özelliklere sahip birer birey olduğunu unutmamalarını öneririm. Tecrübelere kulak verirken kıyaslama,genelleme yapmamak önünüzü açacak, sizin ve bebeğinizin daha huzurlu olmasını sağlayacaktır…

Katıldığın için çok teşekkürler çilek kızlarını öper& koklarım :)
Ben de çok teşekkür ederim, benim için farklı bir deneyim oldu :) Minik kitap kurdunu ilgiyle takip ediyorum…Sevgiler :)

"Acaba Filiz bugün hangi kitabı okudu/okuyamadı", "Eylül'ün keyfi nasıl?", "Duru'nun gazları geçti mi?" :) Aklıma geliyor öyle bunlar benim. 
Gerçekten de her doğum apayrı bir hikaye. Çoğumuz normal doğum istiyor ama kısmetimizde ne varsa onu yaşıyoruz sanırım. Kardeşler arası yaş farkına çok takılmamak, bunu biraz da ablayı/abiyi gözlemleyerek vermek konusunda Filiz'e hak verdim. Hayat bu neticede. Her şey her zaman planlarımıza uymayabiliyor.
Kısacası bu annelik sohbetini de çok ama çok sevdim ve bir dolu şey öğrendim.
Yeniden teşekkürler Filiz :)


Devamını oku »