Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




2015te okuduğum yetişkin kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2015te okuduğum yetişkin kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2015 Salı

2015 Kitap Günlüğü ve 2016 için Aklımdakiler :)

2014 ve 2015 kitap okuma hızı açısından beni çok tatmin etmemiş olsa da açıkçası nitelik olarak sonuçtan oldukça memnunum.
Geçen yılda hangi kitapları okudum, neleri çok sevdim, neleri okumasam da olurmuş dedim, bir bakıp görmek istedim.
İşin aslı "okumasaydım olurmuş" dediğim kitap çok fazla yok.
Bana bir şey katmayacağını düşündüğüm kitapları yarısında bırakabiliyorum çünkü. Bir kitabı illa bitireceğim gibi bir durumum yok çok şükür, Filiz sana göz kırptım buradan ;)
Böyle bir raporu ilk defa tutuyorum çünkü ilk defa "görece"biraz daha kayıt altında okudum.
Normalde okurum, geçerim, unuturum ve kaybolur gider zihnimde kitap.
Şimdi ise biraz daha kayıt altında okudum.
Okuduklarımın büyük bir kısmını bloga yazabiliyorum, kalanlar ise masamda yazılmayı bekliyor.
Bir kısım ise "unutulanlar" rafında, orası cidden kara delik gibi, bazen bakmaya korkuyorum kaybolabilirim diye.
2015te o kadar güzel kitaplar okumuşum ki, hangisinden başlasam ve raporumu nasıl yazsam bilemedim.
Rapor yazmayı zaten bilmediğimi fark edince de (şu an) içimden geldiği gibi yazmaya karar verdim.
Yaptığım en güzel okumalardan biri yazar okuması oldu. Buraya yazmaya fırsatım olmadı ama Roald Dahl, Andrew Clements (Gizemli Anahtar kitabını bitiremedim baskı hatasından) ve Melek Özlem Sezer'in kitaplarını (13 tanesini) okudum (bazılarını 2. defa) ve "yazar okuması" işini çok sevdim. 2016 için de nasip olursa birkaç yazar var aklımda ama buraya yazıp kendimi kısıtlamayayım. Çünkü ne zaman buraya yazsam kendimi kısıtlamış gibi hissediyorum, tuhaf.
Yetişkin edebiyattan oldukça az okuma yapmışım, hani sayı versem vermeye utanıyorum :)
2016 için aklımdaki hedeflerden biri de ayda 1 yetişkin kitabı okumak olacak, uygulayabilirsem (sanki çokmuş gibi yazdım ya :P)
Nurşen Abla sayesinde "Dünya Bu Kadar" ile bu döngüyü başlatmış oldum aslında. "Kürk Mantolu Madonna"yı da Elif sayesinde okumuştum.
2016 için güzel bir liste yaptım ve bazılarını toparlamaya başladım.
İşin aslı 2016'da biraz daha "elimdekileri eritme" hedefim var. Ama bunu ne zaman söylesem ertesi gün kendimi kitapçıda kitap alırken buluyorum, insan yeni çıkanları da merak ediyor tabii ne yapalım :)
Ne kadar dağınık bir rapor oldu yalnız bu, yazarken daha iyi anladım.
Başlığı değiştirmem lazım, "günlük" demek daha doğru olacak.
2015 Kitap Günlüğümde sevgili Yasemen'in pek sevmediği bir şey yapıp "en"leri yazayım :)


- Beni en çok etkileyen kitap: Yıldız Kız / Yıldızlı Sevgi (tercih yapmam gerekse 2. kitap)
- Okurken ağzım haricinde de her yerimden gülme tozu fışkırttığım kitap: Babam Süt Peşinde
- İkinci Kez okuduğuma çok mutlu olduğum kitap(lar): Balık, Uçan Sınıf, Miguel ve Clementine
- Lisede okusaydım kendimi daha iyi hissederdim dediğim kitap: Gülümse
- Çizimleriyle deriiiin bir aşk yaşadığım kitap: Kıyıya Vuran Kız
- Okuduğum gün, saat ve mekanı aynen hatırladığım kitap: 35 Kilo Tembel Teneke (14 ay sonra ilk defa yalnız dışarı çıkıp, sahaf gezip kahve içip kitabımı başladığım gibi bitirmişim nasıl unutayım)
- "Bu nasıl bir aşk?" kitabım: Kürk Mantolu Madonna
- Hayallerimin peşinde olmayı bana hatırlatan kitap: Hayal Peşinde
- Okurken kalbimde önceden çıkmış dikenleri hatırlatan ve onları iyileştiren kitap: Kirpi Kız
- Elif'in favori kitapları: Oskar ve Güvercin Geç Yatmasın
- Roald Dahl'ın en sevdiğim kitapları: Matilda, Koca Sevimli Dev ve Dev Şeftali
- Andrew Clements'in en sevdiğim kitapları: Bunun Adı Findel, Sıradan Bir Çocuk
- Melek Özlem Sezer'in en sevdiğim kitapları: Büyüklerle Dalga Geçmesi Dersleri, Eldivenlerimi Kim Çalıyor, Sakız Çiğneyen Kedi
- 2015'te okuduğum iki klasik: Gizli Bahçe ve Pal Sokağı Çocukları
- Yüzümde gülümsemeyle okuduğum kitap: Küçük Hanım
- Kedili kitaplar: Miks, Maks ve Meks'in Öyküsü (başka yokmuş meğerse ama başlığı silmeye kıyamadım :)
- Okuduğum tek mini biyografi: Ara Güler
- Okuduğum tek mektup: Canım Aliye Ruhum Filiz
- Anneliğime dokunan kitap: Bir Pekin Ördeğinin Tam 15 yıl 5 Ay Süren Yolculuğu
- Güzel bir derleme olduğunu düşündüğüm çizgi roman: GABO
- Çizimlerinin hikayenin önüne geçtiğini düşündüğüm kitap: Can ile Zortan (Tüm suç, Gökçe'de :)
- Yeniden okumak istediğim harika kitap: Mucizeleri Saymak
- Yarım bıraktığım/bitiremediğim kitaplar: 10 taneden fazla olunca yazmaktan vazgeçtim :)
- En sona bıraktığım ve benim için sadece 2015'e damgasını vurmayan kitap: KUMKURDU


En sevdiğim 21 çocuk kitabını daha önce yazmıştım, 2015'in en'leri ile ikisi birbirini tamamlamış görünüyor :)
Kaba bir hesapla 60-70 arası bir kitap okumuşum gibi görünüyor yanlış hesaplamadıysam tabii. Gerçi bu sayının da pek bir önemi yok, okurken mutlu oldum mu oldum, gerisi boş :)

2016 için Aklımdakiler:
- Daha fazla çizim yapmak, özledim aslında bir şeyler karalamayı ama beni tutan nedir bilmiyorum, belki bahanelerdir, "çizemiyorum" kaygısıdır :)
- Yağmurla konuştuğumuzdan beri aklımda olan bir şey, yeni kitap almadan kitaplıktaki kitapları okumak&kütüphaneden kitap ödünç almak. Kütüphane kısmı mevcut mesai saatleriyle bana şu an çok gerçekçi gelmese de kitaplığımdaki kitaplara odaklanabilmek için geçtiğimiz günlerde bir çalışma yaptım. Sonuç, yetişkin edebiyatından en azından 20 adet kitap var okumak istediğim, onları ayrı bir yere yerleştirdim. Yeniden okumak istediklerimden biri de Biçem Alıştırmaları. 2007de okumuşum, okumayanlara önerebilirim. (Bu seneki okuma planımda yok gibi duruyor ama okumamış olanlara Tatar Çölü kitabını da önereyim, ben çok sevmiştim.)

- Yazar Okumaları: Çocuk edebiyatı için özellikle aklımda böyle bir şey var. Birkaç ismi not ettim şimdiden, kitaplarını toparlamaya çalışıyorum kendimce.
- Ülkelere Göre Edebiyat: Bu okumada yalnız değilim ancak niyetim bu kapsamdaki sayıyı kendime göre arttırmak
- Daha Fazla Not Almak:Bu konuda o kadar kötüyüm ki, kitabın kapağına aldığım tarihi, okuduktan sonra neler hissettiğimi yazabilmişsem harika. Oysa benim istediğim yanımda not defteriyle okuma yapıp kendimce notlar almak ve bunları kaybetmemek, bunların devamını getirebilmek.
- 1 Kitap 1 Mektup etkinliği 2015te bana çok keyif verdi, umarım 2016 için de güzel insanlarla yapabilirim bu etkinliği.
- Elif'in kitaplığı ve okul öncesi kitaplarından çok az paylaşım yapmışım, belki bu sayıyı arttırabilirim. Yazarken duygularımı daha net görebildiğimi fark ettim kitaplar konusunda(gerçi her konuda bu böyle ama diğer konu başlıkları bu yazının konusu değil :)
- Bloga daha çok yazmak: Okuduğum kitapları bitirir bitirmez soluğu burada alabilsem ne güzel olur-du değil mi?
- 2016 için "reading challenge" yapacak olursam bu,
yetişkin edebiyatı için 20-30 arası, çocuk edebiyatı için de 70-80 arası bir sayı olurdu.
Ama rakamlarla aram çok iyi olmadığından ben sadece "harika ötesi, ayağımı yerden kesecek, muhteşem bir film izliyormuşum gibi beni büyüleyecek, çocukluğumdaki eksik an'ları tamamlayacak, hayal gücümün -varsa- sınırlarını aşacak, yüreğimi titretecek, kokusu burnumdan hiç gitmeyecek" kitaplarla tanışmayı diliyorum diyebilirim.
Bu, beni daha çok yansıtıyor :)

Dilerim öz'den uzaklaşmadan, sağlık dolu, kitap kokusunda geçer 2016 yılı da.
Çok şükür :)


Görsel buradaki tatlı hatundan :)
*Hem belki bu sene ben de atlı karıncaya binerim. Kim bilir :)



Devamını oku »

10 Kasım 2015 Salı

Kürk Mantolu Madonna

Bu kitabı okumadan çok önceki düşüncem:
"Herkes okumuş, okuyor, merak ediyorum ama emin değilim nasıl olduğundan, sever miyim acaba, yok ben kesin yarıda bırakırım, fazla "edebi" eser sevmiyorum, yanında kahveli fotoğrafının 5 liraya verildiği karikatürden sonra kapağın yüzü eskidi bende."
Yavaş yavaş kitabı merak edip almaya niyetlendiğimdeki düşüncem:
"Sanırım vakti geldi, Kürk Mantolu Madonna'yı kitaplığıma koymalı ve yakın bir zamanda okumalıyım. Merak ediyorum."
Biraz zaman geçer...
"Tam alacaktım ki başka kitaplar araya girdi."
Derken, günlerden bir gün siparişime "evet" dememe tam olarak 1 adım kala durakladım ve akşam Elif ile buluşacağımız aklıma geldi. Nedense ondan güzel bir kitap önerisi duyacağımı düşündüm. Akşam buluştuk ve konu tabii ki kitaplara geldik. Bu ara neler okuyorduk, bizi hangi kitaplar çok etkilemişti vs. Elif birden gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir ışıkla "Kürk Mantolu Madonna" dedi. "Okudun mu, ben de merak ediyordum" dedim. "Beni en çok etkileyen kitaptır, ben böyle bir aşk hikayesi okumadım hiç." dedi. Aynı ışık bana da geçmişti. Gecenin 10unda nöbetçi kitapçı bulsam kitabı alacaktım. Ertesi gün siparişimi tamamlarken daha önce başıma hiç gelmemiş bir şey yaşadım. "Kürk Mantolu Madonna"yı sepetime ekliyor fakat alışveriş listemde adını göremiyordum. Başka bilgisayarlarda bile denedim, olmadı. O an şunu hissettim: Yapı Kredi Yayınlarının dükkanından kitaba dokunarak bu kitabı almalıydım!
Geçtiğimiz hafta iyileştikten sonra kalan 1 günde kendimi "YKY"de buldum. Kitapların yerini artık ezberlediğim için doğruca Sabahattin Ali rafına gittim ve elim titreyerek kitabı aldım. Neden elim titredi bilmiyorum. Çok heyecanlanmıştım.
Kitabı alıp çantamda taşırkenki düşüncem:
"Çok değerli bir hazine var çantamda, hemen mi okusam yoksa uygun bir an mı beklesem?"
O akşam kitaba başladım, ertesi gün yarısındaydım, diğer gün(dün gece) de bitirmiştim. Bölüntülü okumak resmen sinir sahibi yaptı beni. Arabada normalde asla kitap okumam, midem bulanır. Dün sabah eşime kızdım, kırmızı ışıkta hemen geçme, az bekle diye :) Dün gün boyu okuyamayınca da Elif'i uyutup yatağa uzandığımda saat 12yi geçiyordu. Çok uykum vardı ancak hiçbir uyku beni bu kitaptan mahrum bırakamaz diye düşünerek kitabı açtım ve kapattığımda saat tam 2ydi. (Saat 2 = Şirin)
Kitabı okurkenki düşüncem:
"Bir insan evladı(ben) ön yargıları sebebiyle (yok herkes okumuş yok kapağın yüzü eskimiş vs.) böylesi bir hazineyi kaçırıyor ya, ben daha ne diyeyim kendime..."
"Aman Tanrım, bu adam nasıl yazmış böyle?"
"Ben bu kadar sürükleyici bir aşk romanı, bu kadar içinde yaşadığım derinlikli bir aşk hikayesi okumadım."
Kitabı okuduktan sonra (ve son sayfalarda):
(Bolca ağıt) "Birini aramam lazım ama saat 2. Kitabı okuyan birileriyle konuşmam lazım. Ama saat 2. Elif'e çok borçlandım. Kitaba resmen onun sayesinde başladım. Elif'i arasam? Ama saat 2. Sabahattin Ali'yi kim sever? Özlem tabii ki! Özleeeemmm böhüüüüü"
O ara Özlemle mesajlaştık, yanımda olsa kesin sarılırdım. Ben bir ağla ağla.Ki bu satırlarda bile ağlıyorum  :(
Sabah sabah karabalıktan yorum: "Sen bu kitaptan çok etkilendin."
Benden cevap: "Hadi canım! Nasıl anladın?"  (Bu erkekler biraz saf mı oluyor ne?)
Bu arada kitabın yarısına geldiğimde bir de şunu hissetmiştim. Bu kitabı tüm sevdiklerime armağan etmeliyim. Bu amaçla sevdiğim arkadaşlarıma mesaj attım, Kürk Mantolu Madonna'yı okudun mu diye. Ve fark ettim ki dünya üzerinde okumamış olan bir ben kalmışım.(tamam biri daha var, ismini vermeyeyim, neyse ki birini buldum) Bu sefer de o arkadaşlarıma kızdım mı: "Neeeaaay, okudunuz, sevdiniz ve beni uyarmadınız mı? Yahu insan bir kaş gözle bu kitabı mutlaka oku yoksa geçen zaman aleyhine işliyor vs." demez mi? Demediler :)
Bak bir de şöyle bir şey olmuştu, onu yazmayı unuttum. Nilayla telefonda film, dizi sektöründen bahsediyoruz(ki ben sadece "hee" diyebiliyorum, konudan aşırı uzaktayım) Bana dedi ki "Kürk Mantolu Madonna"yı filme çekmeye çalıştılar ama olmadı. O derinliği veremezler zaten..." Yaklaşık 1 sene önceki bu bilgi, kitabı okuduğum her an aklımdaydı. (Sanırım filme yine de çekilecekmiş ama ben izler miyim bilmiyorum, Filiz sana sevgilerimle)
Kitabı hiç okumamış birileri bu satırlara kadar gelebildiyse tebrikler, kitaptan bahsetmeye şimdi başlayabileceğim :)

"Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır." Kitap bu cümleyle başlıyor ve tek bir cümleyle beni içine almaya yetiyor. (Ön yargılarım: Hani bu kitap "edebi", "sıkıcı" olacaktı?) Bu cümleden sonra kitap nasıl ilerledi, ben kitabı okudum mu yoksa su gibi içtim mi anlayamadım. Yeniden tekrar okumak isterim kesinlikle. İşte o ara Raif Efendi ve Maria ile tanıştığımı hatırlıyorum. Raif Efendi'yi en baştan itibaren çok sevdim. O ürkek, içe kapanık, çekingen halini kendime çok benzettim. Hikayenin kurgusu da beni çok etkiledi. Dil ve üslup ise gerçekten duvara çarptırdı. Evet ön yargılarımdaki gibi "edebi" bir metindi ancak asla sıkıcı değildi. Okudukça kalbimden içeri doğru bir şeyler aktığını hissettim. Uzun zamandır böyle bir hikaye okumamıştım. Karşılaştırma yapmak ne kadar doğru olur bilmiyorum ama orta okuldayken annemin bir arkadaşı bana Kurt Seyt ve Shura kitabını vermişti. En son oradaki aşktan bu kadar etkilendiğimi hatırlıyorum. (tabii bunda benim yetişkin edebiyatından bir hayli uzak kalmış olmamın da etkisi var...)
İnsanlar hakkındaki yorumları bence çok güzeldi:
"Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karmaşık bir ruha maliktir."
"Demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor."
"Kadın sevebileceği zaman sevmiyor, ancak tatmin edilmeyen arzulara üzülüyor, kırılan benliğini tamir etmek istiyor, kaybedilen fırsatlara yanıyor ve bunlar ona aşk çehresi altında görünüyordu."
"Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim..."(aynı ben)
"Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya-ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbiriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu." (En sevdiğim bölüm)
"Bir kelime ile, ona yakın olacaktım."
"İkimiz de birer insan arıyoruz, kendi insanımızı..."
" Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidi kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm." (yazarın bu tasviri nasıl yazmış olabileceği hakkında üzerinde çokça düşündüğüm bir cümle)
"Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde "Bu öyle olmayabilirdi!" düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır." (Çok doğru olduğunu hissettim)
"İnanacak adam"- (Bu ifade...)
Kitap bittikten sonra ağlamalarım arasında bir de kendime "ahmaksın sen" dediğimi hatırlıyorum :) Ön yargılarım sebebiyle kendimden uzak tuttuğum bu kitap meğerse kalbimin derinliklerinin önemli bir hazinesini saklıyormuş. Bazı kitapların farklı kapak tasarımlarını, eski baskılarını topladığımı ve onları aramaktan mutluluk duyduğumu söylemiştim sanırım. "Kürk Mantolu Madonna" da benim için onlardan biri oldu. Nadir kitaptaki uçuk fiyatlara aldırmadan hislerime güvenerek eski baskıların, kitapla ilgili notların peşine düşeceğim. Normalde paylaşmıyorum ama sanki bir insan bana güvenerek kendini en ince ayrıntısına kadar anlatmış gibi hissettiğim için, bu kitap için bir istisna yapıp, okuduktan sonra kitaba yazdığım notu paylaşacağım.

Sabahattin Ali'nin tüm eserlerini bir an evvel okuma isteği duydum, "geç kalmadım" sanırım, belki de "tam vakti"... Ne dersiniz?
*Sabahattin Ali'nin hayat hikayesini okuyabileceğim kitap önerisi olan var mı?
** 9 sene önce Sinop Cezaevinden çok etkilenmiştim ama şimdi anlıyorum ki "içim boş" etkilenmişim. Yeniden gidip görmek lazım belki.

Dışarda azgın dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma






Devamını oku »

1 Eylül 2015 Salı

Küçük Mucizeler Dükkanı

Bu kitabı okuyacağımı Hazan bana hediye edene kadar hiç düşünmemiştim. En son ne zaman bu tarz bir kitap okuduğumu da hatırlamadığımdan kitaba oldukça önyargılı başladığımı itiraf etmeliyim. Beğenmek istiyordum çünkü sevdiğim bir arkadaşım bana kitabı hediye etmişti.
Son zamanlarda okuduğum tüm kitapları yarıda bıraktım.(istisna: Canım Aliye, Ruhum Filiz/Sabahattin Ali) Sebebi odaklanamıyor olmamdı sanırım. Kafam hep dağınık, aklım başka yerlerde olunca neşeli çocuk kitapları bile gözümde kocaman oldu, hatta "Saçlarında Gün Işığı" kitabının ilk 5 sayfasını sanırım 5 kere falan okudum, yok, hikayenin içine giremedim.(ki kendisi çocuk kitabı değil, anlatım bozukluğu olmasın) Ama bu arada bir şeyler de okumak istiyorum... O ara "küçük mucizeler dükkanı" ile göz göze geldik. Hadi dedim, bu kitaba da bir şans tanıyayım. İyi ki okumuşum :) Hikaye oldukça sıradan, sonu da tahmin edilebilir bir son ancak son satırına kadar heyecanla okudum. Ve okurken de çok keyif aldım. Bu satırları okursan sana buradan da teşekkür edeyim canım Hazan.
2balık benim ki :)
Kitap ile ilgili sevmediğim şeyler daha çok kalıplar oldu. Dinin kurtuluş vesilesi olarak verilmesinden de pek hoşlanmam. Kötüler ve iyiler arasında keskin çizgiler olması da beni rahatsız eder.
Ancak kitabı okurken ve  okuduktan sonra şunu anladım; örgü örmeyi en kısa sürede öğrenmeliyim, hem de hemen! Resmen canım çekti yün yumaklarının arasında kaybolmayı :) Belki bahsetmişimdir babamın yüncü dükkanı vardı, kendisi Adana sıcaklarında yün satmayı başarabilen "Yüncü Fehmi" olarak bilinirdi :) Hikayeye o yüzden de sıcak yaklaşmış olabilirim. Örgü örmenin insanı ne kadar rahatlatan bir iş olduğunu hep duyuyorum. Kardeşim Eda, merkeze uzak bir yerde öğretmenlik yaparken arkadaşından örgü öğrenmiş,bize ve torunlarımıza yetecek kadar atkı,bere, yelek örmüştü :) Hep derim, kendisiyle siyah ve beyaz gibiyiz diye. Ben de hayatım boyunca toplamda 3 defa atkı örmeye kalktım, sadece birini bitirdim, o da çok sert oldu ve kullanamadım.
Ben kitabın konusundan bahsetmeyip yine duygularıma dalınca biraz karmaşık oldu, baştan alayım. Kitap, 2 kez kanseri yenmiş ve sonrasında hayali olan yün dükkanını açmış (tuhafiye diye geçiyor) Lydia'nın örgü kursu açmasıyla başlıyor. Her cuma bir araya gelen birbirinden farklı hikayedeki bu 4 kadın da ördükleri battaniye ile beraber birbirlerinin hayatlarına ortak oluyor ve aslında birbirlerini iyileştiriyorlar. (aklıma şu an masal battaniyesi kitabı geldi ama hakkında yazı yazmadığımı fark ettim, ne yazık) Bu, birbirine iyi gelen insan hikayelerinin sadeliğini seviyorum. Yazarın kullandığı bazı kalıplar beni rahatsız etse de kitap, beni iyi hissettirdi. Hatta kendimce şu sonuçlar çıkardım:
- Basit şeylerden mutlu ol(öğlen yemeğinde sevdiğin çorba varsa çaktırmadan dans et mesela :)
- Örgü örmeyi öğren(bunu nasıl yapabilirim bilmiyorum, kursu var mıdır ki?)
- Ön yargılarından, fark ettiğin an kurtul! (yoksa bu kitabı okumayı geciktirebilirdim.)
- En üste yazmalıydım, unuttum. Sağlığın için binlerce defa şükret. (bu sabah saçlarımın pek düzgün olmadığını düşündüm, ki cidden benim saçlarımdaki o hafif dalga sebebiyle saçlarım hiç taranmış durmaz, sonra aklıma geldi: şu an gözüme kötü görünse de neticede saçlarım var yahu...yetmez mi?)
                                                                             ***
Yazarın diğer kitaplarını okur muyum bilmiyorum ama ara ara sadece çocuk edebiyatı okumaktan çıkıp farklı kitaplar okumayı da sevdiğimi anladım.
Bu kitabın bana en büyük katkısı da bu oldu.
Var mı sizin çocuk edebiyatı haricinde güzel kitap önerileriniz?
* Çok komik bir şey oldu, ben bu kitabı meğerse çekilişte kazanmışım :) Hazan'ın düzenlediği çekiliş sayfasının altına "nasıl bir kitap, tavsiye eder misin?" yazıp çekilişe katılmışım ve kitap bana çıkmış. Bunu resmen unuttum, kitap hediye geldi zannediyorum. Balık mıyım neyim :)
Devamını oku »

12 Temmuz 2015 Pazar

Mahir Ünsal Eriş - Üçleme :)

Bak yine havalı bir başlık attım, yazar okusa bu başlığı güler herhalde(en iyi ihtimalle). Mahir Ünsal'ın 3 kitabı hakkında bir şeyler yazacağım ama tüm kitapların isimlerini başlık olarak yazsam sistemin hata vereceğinden korktum işin aslı o yüzden de üçleme dedim.
Çocuk edebiyatına o kadar dalmışım ki uzun süredir yetişkin edebiyatından doğru düzgün bir şey okumadım. Arada canım sıkıldıkça kitaplığı karıştırıp sayfa aralarına bakıyordum o kadar, neden bilmiyorum. Kilidi çözen Leylak Dalı Nurşen Ablanın bize hediye ettiği bir kitap oldu. Hatta o yüz ifadesi hala aklımda "çok karakter var ama bence seversin" demişti gülerek.
Yetişkin edebiyatını sadece kitapçıda gezindiğim kadar, kitap eklerinde okuduğum kadar, sosyal medyada paylaşılan kadar biliyorum detaya inemiyorum o yüzden. Mahir Ünsal Eriş'in kitapları da birkaç yıldır dikkatimi çekiyordu ancak okumak için herhangi bir istek uyandırmamıştı bende. Sadece Erdek-Bandırma'da geçen hikayelerin çok olduğunu duymuş, bu kısmı merak etmiştim. Bir de tabii Ankara.
İtiraf etmem gerekirse bu kadar kısa sürede bu üç kitabı okuyacağımı hiç beklemiyordum çünkü okunacaklar listemde isimleri bile yoktu :) Araya kitap almayı da sevmem genelde, kendime bir yığın yaparım ve elimdeki kitap bittiğinde o anki ruh halime göre bir kitap seçerim ve onu bitiririm, aynı gün de 2. kitaba -genelde- başlamamaya çalışırım ki ilk kitaba haksızlık yapmayayım, onu iyice sindireyim diye. Kitapların da ruhu var bence ne yapayım yani küstüreyim mi onları :)
İki hafta önce perşembe günü "Dünya Bu Kadar" kitabı bana hediye edildiğinde tüm bu sistemim gayet tıkırında işliyordu. Cumartesi günüydü galiba, kitaba şöyle bir bakayım derken kitabı elimden bırakamadım. İlk başta hikayenin amacını anlayamadım, ardı ardına güzel cümleler okuyup su içer gibi satırları lıkır lıkır içerken hikayeden uzaklaştığımı fark ettim. Her 10 sayfada bir yeni bir karakterle yoluma devam etmek ilk başta beni yordu. (Uzun zamandır sadece çocuk edebiyatı okumanın etkisi de olabilir) Derken bu durum çok hoşuma gitti. Pazar akşamına kalmadan kitabım bitmişti. Bir müddet böylece durduğumu hatırlıyorum. Aklıma önyargılarım geldi: "sosyal medyada çok paylaşılan bir kitap kesin çerez bir kitaptır" diye. Güldüm kendime. O hafta perşembe günü işe başladım, iş çıkışı fırsat yaratıp sahafa gittim. Başka kitaplar alıyordum ki gözüm yazarın diğer iki kitabına ilişti. Sahaf da hemen "çok iyi kitaplar" deyince, "Dünya bu kadar'ı yeni bitirdim, sevdim tarzını" dedim. Adam da " Henüz onu okuyamadım ama bu iki öykü kitabı çok çok iyiydi" diye yineledi. Öykü severim ama öykü kitabı sevmem ben :) Yani öyküleri tek tek ve ara vererek, sindirerek okurum, bir önceki hikayedeki karakterden çıkıp bir sonrakine hiç odaklanam. Kitaplığımda ayracı ortalarda duran kitaplar hep öykü kitaplarıdır. O yüzden yazarın ilk iki kitabını "hani bir ara okurum" diyerek aldım. Demek ki henüz kendimi tanıyamamışım, "olduğu kadar güzeldik" kitabına metroya biner binmez başladım. İndiğimde fark ettim ki birkaç öyküyü arka arkaya soluk almadan okuyabilmiş ve bu durumdan hiç rahatsızlık duymamıştım. İlginç... Kendime ve kitaba şaşırmaya devam ederek birkaç güne kitabı bitirdim. Soluk almak istiyordum çünkü nefesimi tutarak okumuştum. Durağan hikayeleri de pek sevmem ben. İlla "peki şimdi ne olacak?" sorusunun peşinden koşmama da gerek yok ama meraklanmalıyım bir yazıyı heyecanla okumak için. Mesela Tatar Çölü kitabında bunu fazlasıyla yaşamıştım. O kitabı da buraya yazmalıyım, çok severek okumuştum.
Yazarın zaten sadece 3 kitabı var, üçüncüsünü çok sonra okuyacağım derken ertesi gün öğle arasında parkta " Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde" kitabına başlamıştım bile. İlk hikayelerin konusu sahiden çok etkileyiciydi.
"Dünya Bu Kadar" kitabını bitirdikten sonra kendime çizelge bile yaptım bu arada, kim kimdi, nerede görmüştüm bu kişiyi, kiminle bağlantılıydı... Çizelgeme tepeden bakınca yazarın zekasına hayran olmuştum.
Hikayeleri okuyunca yazarı daha iyi tanıdım. Bir de hikaye okuyamayan bünyemi arka arkaya hikaye okumaya nasıl kandırdığını ( kendimizi ne kadar önemsiyoruz değil mi,yazar beni-hiç tanımadığı esra'yı- kandırmak için taktik kullanmış mesela :) çözdüm. Hikayeler birbirinden çok kopuk değildi en başta. Parçaları birleştirince Bandırma-Erdek-Ankara-biraz da İstanbul hattında birkaç mahallede aşağı yukarı aynı zaman diliminde yaşayan insanların birbirlerine değmediklerini düşündükleri hikayeler vardı kitapta. Dil, çok akıcıydı. Hani bilmesem elimde tuttuğum metnin bir kitap olduğunu edebiyatı güzel bir arkadaşım bana bir şeyler anlatıyor diyeceğim. Ve evet son olarak kilit nokta da bu, yazarla arkadaş oldum ben. Neredeyse hal hatır soracağım :) Ankarada okumuş olması bile yeter, muhtemelen şu an Ankarada yaşamıyor ama ben Kızılay civarına gittiğimde şöyle bir etrafı kesiyorum buralarda mıdır diye.
"Son" demiştim ama o "son"a ekleyeceğim şeyler de var.
Daha önce bu kadar detaylı karakter analizi okuduğumu hatırlamıyorum. Bu benim eksikliğimden de olabilir bu arada, neticede bir süredir zaten yetişkin edebiyatı okumuyorum. Ama karakterler öyle güzel tasvir edilmiş ki (bak şimdi burada mahir ünsal olsa "tasvir etmek" eylemiyle ilgili yorum bile yapardı :) çoğu yerde durup şunu düşündüm: "acaba ben de bu hikayedeki karakterlerden biri olsam, yazar beni nasıl anlatırdı?"
Aşk, arkadaşlık, kaybedilenler, anneler(lik), vefa, parasızlık... Hikayelerde benim çokça gördüğüm konular. Yazarın aşk hakkında söylediği sözlerin çoğunun altı çizili hatta bazı hikayelerde yanlarına kalp çizmişim. Demek kendimi ne kadar kaptırmışsam okurken, nereye ne yazmışım kitaplar bitince dönüp baktım da öyle gördüm.
Hikayelerin sırası çok hoşuma gitti. Biri önde biri arkada olsa olmazmış sanki. Bir de bir hikayede yardımcı oyuncu olanların diğer hikayede başrol oynayabilmesi ve bunu tatlı niyetine yememiz keyifliydi.
"Bangır Bangır Ferdi Çalıyor" kitabı elimde metro bekledim,metroya bindim (hala okuyorum) derken inmem gerekti ve tam olarak nerede kaldım biliyor musunuz?
"Ateş etmeyin! Kadın hamile!" cümlesinde. Of bak bu yapılmazdı bana. İner inmez okuyacaktım ki vazgeçtim. Kafamda bir müddet olayı yaşayayım istedim. Kendimi gıcıklandıracak kadar meraklandırdım ve bir yerde oturup açtım kitabı sonunda.
Bir nevi bağımlılık yaptı cümleler bende, bunu fark ettiğimde ürperdim ve bu yaz sıcağında yanımda beyaz hırkam olduğu için gülümsedim.





Devamını oku »