Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




Elifli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elifli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2014 Pazar

Adana Gezisi ve "Eda'nın Ayça'sı Geliyor" Partisi :)

Resmen 3 günlüğüne Adana'ya gittik, geldik :)
Adana ile ilişkim aslında oldukça karmaşık. Adanada doğdum, büyüdüm ve 17 yaşıma kadar oradaydım, tüm akrabalarımız da Adanada ama ben nedense kendimi pek Adanalı gibi hissetmiyorum. Yani akrabaları oradan alsak, "kebabı da güzel bir memleketti" diye hatırlayacağım sadece. Neden böyle ben de bilmiyorum. Ya da biliyorumdur da bilincimin aşağılarına itmişimdir kim bilir :) Kökenimizde bir çınar ağacı hikayesi var ya, belki de ruhum da hala oralardadır.
Çok sevgili kardeşim ne güzel Ankara'dayken ve biz sıklıkla görüşebiliyorken, evlendi ve Adanaya taşındı :/ Şimdi 2-3 ayda bir görüşebiliyoruz :/ Bebek olunca haydi atladım uçağa, bir gittim bir geldim de olmuyor. Çooook öncesinden plan yaparak Edoş'un "bebeğim geliyor" ve "bu arada da ben doğdum" partisine gitmeye niyetlendik. Nereye gidersek gidelim beni bir kaşıntıdır alıyor çünkü Elif arabada neredeyse hiç durmuyor ve bu da beni sahiden yoruyor.
Neyse bu yazının amacı bunlar değil.
Bu yazının amacı, ultra süper şahane geçen 3 günü blogda paylaşmak :)
Tuz Gölü'nü hep çok sevmişimdir. Bu yolculuk da oradan başladı haliyle.

İlk gün Elif neredeyse sızdı hatta çok yakınımızdaki ezan sesine bile uyanmaması yolda ne kadar yorulduğunu gösterdi bize. Zaten sonraki günler ezana direk uyandı. (Ankarada ezandan çok önce uyanıyor da :)
İlk olarak Ankara'da kargoya/postaya verilemeyen kartlar için PTT'ye gidildi. Yani size gelen kartlardaki Ankara adresine karşılık Adana damga pulu görürseniz şaşırmayın :)
Veee kebapçıya koşarak gidildi,ellerde sodalarla çıkıldı :) Kebabı seviyorum ama yedikten sonraki 24 saat midem cidden "error" veriyor. Unutmadan, başka şehirlerde, özellikle Ankarada, "Adana kebap" adı altında verilenler genelde köftevari şeyler oluyor. Yanında pilav veriliyorsa bilin ki o kebap "Adana" değil :) Bizde mezeler daha ön planda olur, alttaki de humus bu arada :)



Kebaptan sonra annemle Ayça'yı görmeye gittik.
Ayça da kim?
Elif'in kuzeni :) Yani inşallah diyelim.
Ayy nasıl heyecanlandım anlatamam. Ultrasonda bir minik var ve o benim yeğenim. Tralala lalalalala :) Çok mutlu oldum kiiii...
Oradan sonra bence Adana için büyük bir nimet olan Pak Fırın'a uğradık. Ankarada neden yok böyle bir mekan diye düşündüm. Çok sıcak bir kahve evi ve harika pastaları var. Benim içeri girip bir şeyler almam ve çıkmam arasında sadece 3 dakika olduğundan daha güzel fotoğraflarını çekemedim. Bir dahaki Adana ziyareti için planlara yazıldı ama :)

Adanaya giderseniz Büyük Saat'in oraları gezin ve havayı koklayın. İşte o koku sizi tarihe götürecek. Midenizde gurultu olursa yollarda neredeyse her köşe başında bulunan dürümcülerden kebap yiyin, hediyelik almak isterseniz de Yeni Uğur'dan cezerye alabilirsiniz.

Gelelim 13 Aralık'a yani kardeşimin doğum gününe... Aynı gün "Eda'nın Ayça'sı Geliyooooor" partisi de vardı. Söylemiş miydim bilmiyorum biz Edayla siyah ve beyaz kadar farklı iki kardeşiz, tipimiz de huyumuz da hiç benzemez ama birbirimizi de çok severiz :) İşte masadaki gördüğünüz birçok şeyi yapan marifetli insan da ta kendisi :)




Fotoğraflamayı unutmuşum ama partinin sonunda oynanan oyunlardan (göbek ölçüsü) da bir tane hediye kazandım. Yaşasıııın, ev'cek çok mutlu olduk :)
Gerçekten çok keyifli bir gündü. O gün için karabalığın hakkını da yemeyeyim, Elifle neredeyse tüm gün o ilgilendi. (babası, tabii ki ilgilenecek :) Ve fark ettim ki bu baba-kız vakitleri ikisi için de çok neşeli geçiyor. İşte tam bu noktada aklıma, 5 gün sonra vizyona girecek olan Hobbit geldi. Bak sen tesadüfe :) Hani baba-kız vakitleri kıymetli ya, e ben de o arada boş kalmamış olurum :P
Adana'dan  3 önemli şey getirdim.
1. Eda'nın Elif için yaptığı kapı süsü :) Çok sevdim kendisini ve hemmen asmak için sabırsızlanıyordum ki Elif uyudu...

2. Eda'nın Elif için yaptırdığı "Elif" yazılı tabela :) Aynısının Ayça'sı da var :)

3. Bunu yazarken ağlamam/ağlamayacam/ağlayan kim diyordum ki ağladım. Bu yastığı da babam kuzenimin çocuklarına doğum günlerinde almış, onlar da bu yastığı saklamış. Şimdi de Elif'e hediye ettiler :) Sanki biraz Pambekleri andırmıyor mu? Elif'in resmen dedesinden aldığı bir hediyesi oldu, inanamıyorum...

Kuzenimin çocukları demişken... Kendileri de benim elime doğdu :) Biri 14 diğeri 16 yaşında iki tane pırlanta kız. İkisi de voleybolcu ikisi de benden uzun :/ İrem (16) ve Çiğdem (14) ara ara kapışmalarıyla bana Edayla olan o yaşlardaki hallerimizi hatırlatıyor. Neyse ki büyüyünce kavgalar bitiyor yerine harika bir dostluk kalıyor. İkisi de Elif'i çoook ama çoook sevdiği için Adanada kaldığımız süre boyunca Elif'in eğlenmesi, alt değişimi vb. şeyleri ben hiç yapmadım. Hatta İrem ve Çiğdem arabada Elif'in yanına oturabilmek için kavga ederken ben gülerek ön koltuğun tadını çıkartıyordum. Bu satırları okur musunuz bilmiyorum kızlar ama size ne kadar teşekkür etsem az.
Bana "E sen anne olmamış gibisin, hala komiksin ve espri yapıyorsun" dediler :) Anne olunca sormurtmam mı lazımdı yahu :) Bir de şunu söylediler ki hiç farkında bile değilim: "Elif mutluyken, rahat uyuduğunda senin de keyfin yerinde; o mutsuzsa senin de yüzün düşüyor..." Hiç fark etmemiştim. Ben de onların yaşındayken onları eğlerdim. Hatta İrem'in ağzında muhallebi varken yüzüme hapşurduğu o an'ı hala hatırlarım :) İşte bu elimde büyüyen sıpalarla bir de şöyle bir diyalog yaşadık. Spora başlamak istediğimi, göbeğimde biraz hareket istediğimi söyledim. Malum, sporcular ya. "mekik çek" dediler. Sanki çok kolay bir şey. (benim için değil...) İrem'e sen kaç mekik çekiyorsun, dedim. "250" dedi... "Peki, ben kaç çekeyim" dedim.(Benim nasıl bir mücadelede olduğumu görünce) "Sen şimdilik 10'la başlasan yeter" dedi... :) Bazı bünyeler de spora yatkın olmuyor yani ne yapalım :P
Adana gezisi kısacıktı ama dolu dolu geçti. Yapımda ve yayında emeği geçen herkese çok teşekkürler. Bir de yol kenarlarındaki turunçlar sahiden güzel hele ki lahmacunun içinde :)
Bir de bana bolca "zayıflanmışsın" dediler, yaşasıııın :)
Annemin geçen sefer geldiğinde yanında götürdüğü ve her sabah/akşam kokladığı Elif'in kirli badisini yenisiyle değiştirdik, koku tazelendi. Hatta İrem ve Çiğdem için de 1 tane bıraktık :) Elif'in kokusu Adanada kaldı yani :)
Koku demişken...
Elif'in yolda yaptığı kakayı değiştirmek için durduğumuzda yanımıza gelip "bu koku nedir yarebbim" diyen "Dost" ismini koyduğumuz köpekle bu yazıyı sonlandırayım.
 Yazıyı bitiremedim. Karşımızdaki simit fırınının sıcacık mis kokulu simitlerini özledim şimdiden :)

* Bir de eve geldiğimde posta kutusunda haaarika bir yeni yıl kartı bulmayayım mı? Bu tatil, tadından yenmedi vallahi :) (Kebapları, simitleri götürdüm tabii :)

Devamını oku »

10 Aralık 2014 Çarşamba

8. Ay :)

Maşallah bize, 8 aylık olduk, evet hepimiz toptan yani ev'cek yaşadık bu 8 ayı :)
Geriye dönüp baktığımda hep güzel şeyler var aklımda.
Kolik şimdilik bizi büyüten, birbirimizi daha iyi tanımamıza vesile olan bir nevi gıdıklayıcı olarak kaldı. O zamanlar öyle demiyordum ama değil mi? Ah kolik vah kolik diyordum :) Onu da sadece yaşayanlar bilir deyip konuyu kapatıyorum.
Bu ay büyüme atağı döneminde olmadığımızı düşünüyorum ancak Elif her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyor, sanırım bunun adı "öğrenme atağı" :)
Emeklemek için çaba sarf ediyor ancak bir yerden sonra durup"ne yapacaktım ben" diyor sanki.
Önüne neşeli bir şeyler koyup onu teşvik ediyoruz ama açıkçası şu ara emeklememesi benim için bir kriter değil. O kadar hızlı hareket ediyor ki ona yetişmekte zorlanıyorum. Alt değiştirmek durumunda kaldığımda neredeyse havada yakalayıp altını bağlıyorum :) Bence 1 deveyi daha rahat hendekten atlatabilirim.
Elif, "Yaşasıııın" denilince kollarını kaldırıyor, canı isterse "de-de ve an-ni" diyor, tel sarar ve bay-bayları taklit ediyor, alkış yapmaya çalışıyor ve bolca kıhhh diye boğazından ses çıkarıyor. Tüm bunları canı isterse yapıyor yalnız, biz istediğimizde (pek) değil :)
Oyunlar ve oyuncaklarıyla ilgili de bir yazı var aklımda ama ben önce şu ek gıda işini bir yazsam daha süper olacak. Kimsenin beklediği falan yok ama Elif'in hayatında önemli bir geçiş aşaması, bunu kayıt altına almazsam olmaz.
Bu ayki önemli bir gelişme de, doktor değişimimiz oldu. Evet, yine! Geçen ay aile hekimine gidip sadece boy-kilosuna baktırmıştık o kadar. Bu ay işyerinden arkadaşların tavsiyesiyle başka bir doktora gittik, kendisi amca çıktı :) tam bir doktor amca tipi var, hani utanmasam elini öperdim :) tamam kabul çok yaşlı değil ama öyle bir tipi var. Akın akın hasta geliyor ve herkes çok memnun ancak bu durum bizi sevindirmiyor. Çünkü oldukça az bir vakitte sorularımızı sorabildik, bu da biraz yetersiz geldi. Hayalimizdeki çocuk doktoruna belki 250-300 tl gibi bir ücret bayılarak kavuşabilirdik ancak çocuğun rutin kontrolleri için böylesi bir para bana/bize gereksiz geliyor. Elif'in kan değerlerine bakıldı ve demiri düşük çıktı. Bunda benim demir hapını düzenli vermememin de payı var, suçluyum kabul ediyorum. Sadece 3 haftadır düzenli veriyorum. Şimdi de sabahları açken veriyorum, üzerine de kaşıkla mandalina suyu...oh mis :)
Bir ara "diş mi geliyor kiii" dedik ama ne gelen var ne de giden. Onun da sırası var demek ki :)
Elif'in doğumu da 40+4te olduğuna göre, diğer gelişmelerin de yavaştan olması normal sanırım.
Bu ay uyku konusunda yine yepyeni bir şey yaptık. Geçen ayki "iyileştirme süreci"mizin nerelerinde yanlış yaptığımızı öğrenmek için danışmanlık aldık. Tam da buradan ve bu tatlı kişiden. 1 saatlik görüşmeden fazla bir ümidimiz yoktu açıkçası ama öncesinde gönderdiğimiz Elif'in 3 günlük güncesi ve 10 sayfalık analizi neticesinde çok yol kat ettik. Meğerse ben çocuğu boşa zorluyormuşum yahu :) Daha doğrusu fazla başı boş bırakmışım. Biraz daha müdahaleli olabilirsiniz, hepimiz insanız, bebeğinizi ağlatmayın lütfen diyerek içimize su serpti  Gülüm Hanım. O değil de, kitapları pek de okumadığı halde daha doğru yapan kara balıkmış :) Demek ki neymiş kitaplar temel kaynak değilmiş,(neler öğrendik vol.1) Danışmanlık almamızın faydası kitapta yazan şeyleri kendimize uyarlamamızın daha kolay olması oldu. Yani biz hala uyku eğitimi vermedik, önce onu söyleyeyim de :)
* Önemli anekdot: Uyku konusunda yine yazmayı düşünüyorum ancak gözlemlerim şunu söylüyor, eğer böyle bir niyetiniz varsa 8. ay gelmeden bunu halletmeye çalışın yoksa bu sıpalar yatağa koyduğun gibi oturup sana da gülümseyerek olayı ne kadar hafife aldığını gösteriyor :))
Ben en başından beri Elif'in kendi odasında ve kendi yatağında uyumasının çok önemli olduğunu düşündüm. Bu bilginin kitaplarla hiç ilgisi yok. Tamamen gözlemlerle ilgili bir şey. Kendimde ve çevremdeki çocuklu ailelerde gördüğüm bazı noktalar beni bu şekilde düşündürmüştü. Yani ben bunları düşünürken Elif portakalda c vitami bile değildi. Doğumdan sonra da hep uygun an'ı bekledik,odalarımızı ayırmak için. 5. ay bunun için doğru bir zamandı ama bence şartlar iyiyse 3-4. aylarda da bu yaşanabilir.
"Uykusuzluk mu, o ne ki?" diyeceğimiz zamanları da iple çekiyoruz. Şunu düşündüm geçenlerde bazı şeyler mayayla da ilgili. Yani Elif'in mayasında uykuya rahat dalmak, ağlamamak, sabırlı olmak falan yok. Bu sanırım kişilik özelliği (kandır kendini esoş kandır :) Benzer bir şey yemeyen çocuklar için de geçerli olabilir. Yani her duruma uyarlanabilir. "Benim çocuğum niye uyumuyor, uykuya rahat geçemiyor" kısmını sorgulamaktan vazgeçtim (sayılır). Elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum. Kendi sınırlarımı zorlayacak kadar sabırlı oldum, inatlaşmadım, gözlemledim, uyku harici zamanlarında temiz hava almasına (kendim çok üşüsem bile) dikkat ettim, boş zamanlarında güldük eğlendik oynadık kitap okuduk... Kısacası kendi içimizde bir EASY oluşturduk. Şu an bu satırları yazdığıma göre "Y" yi de arada yapabiliyorum. Bunu yapmam şart. Elif uyuduğunda onun yemeğinin hazırlığı, etrafın toplanması, kendi ihtiyaçlarım derken bir bakıyorum cidden kendime vakit ayıramamışım. Kısaca blog, benim "Y" alanım :) Burada olmayı seviyorum.
Elif ve uyku oyuncağı (Rossman'dan aldık) ayrılmaz bir ikili oldular yatakta :) Uyku oyuncağının ne kadar iyi ve gerekli bir şey olduğunu kendimden biliyorum. Tabii o zamanlar işlevinin o olduğunu bilmiyordum. Ben küçükken en sevdiğim oyuncaklarımı yanıma dizer, her birini tek tek öper ve sırayla birine sarılarak uyurdum. Uzun yıllar bu böyle devam etti. Sonra yataktaki oyuncak sayısını teke düşürdüm ve hep ona sarılarak uyudum. Uyurken korkuyordum çünkü ama o zamanlar bunun sebebini bulamamıştık. Karanlıkta, yalnız uyuyamazdım(hala da uyuyamam), Edd isimli ördeğim bana güç verirdi. Hayalimde kurduğum canavarlarla onun savaşacağını düşünürdüm :) Şimdi yazınca komik gibi geliyor ama bir çocuğun dünyası için o zamanlar hiç de komik değildi. Dolayısıyla Elif'in kendi odasında ve kendi yatağında ve kendi kendine uyuyabilmesini çok önemsiyorum. Yani bu "ben bale yapmak istedim, yapamadım, çocuğum yapsın" gibi bir şey değil. Bence değil. Uyku alışkanlığının sağlıklı bir süreçte ilerlemesi kendi kişisel gelişimi açısından da son derece önemli. Mesela birlikte uyumak konusunda benim/bizim biraz katı bir çizgimiz var. Yine benzer sebeplerden, kendi tecrübelerimden yola çıkarak bunu -kendi annelik görüşüme göre- doğru bulmuyorum. (Şimdilik diyelim ve büyük konuşmayalım) Yani asla yapmam demem, bence çok da romantik bir şey :) Sabahları Elif'i yanımıza alıp birlikte kıkırdıyoruz, ki bu çok güzel. Ama ben cidden uzun vadeli aynı yatağı paylaşma kısmında çok tereddütlüyüm. "Büyüdüğü halde anne-babasının yanında yatmaya çalışan birini gördün mü sen?" diyenlere de cevabım: "evet, gördüm." Sanırım biraz da bu yüzden Elif'in bağımsızlığını önemsiyorum. Yemek işinde de öyle aslında. Bak hala yazamadım ama Elif yemek konusunda da "bitti" demişse, 1 kere daha soruyorum. Yine "bitti" diyorsa; olay(yemek) bitmiştir ve ne kadar yediğinin/yemediğinin önemi yoktur benim için. Böyle yazınca da kendimi kötü hissettim :) Halbuki elimde kaşık peşinde koşmalıydım. Ya da ben yine büyük konuşmayayım da, gün gelir o da olursa bu yazdıklarıma toptan dil çıkartırım :)

Bu ay neyi anladım: "Ben Elifle evde tek başıma daha rahatım" :) Açık ve net. 1 hafta annem ve teyzem geldi, gitti. 2 gün sonra babaanne ve dede geldi,1 hafta kalıp döndüler. "Oh mis" mi dediniz? Yanıldınız :) Evet yemek konusunda çok iyi oldu, hop hazır yemek :) Ancak... Lakin... Ve fakat... :) Anladım ki ben Elifle tek daha rahatım. Bana da yaranılmıyor sanırım. Bir de anane de babaanne de öyle çok karışan tipler değil. Tamam belki anane elinde yelekle geziyor olabilir :) Ama kimse şunu ver, şunu verme gibisinden iki laf etmedi, haklarını yiyemem. Ama ama ama... Yorulsam da bazen aç da kalsam hatta tuvalete son anda bile yetişsem, ben Elifle tek başıma daha rahatım. Kendime göre bir düzenim var ve kimseye hesap vermiyorum :) Bu ay bunu anladım...
Elif'in fotoğraflarını cep telefonu haricinde, fotoğraf makinemle de çekmeye başladım, bunda Özlemle olan sohbetimizin payı büyük, teşekkürler Özlem :) Yere yatarak fotoğraf çekmeyi ve Nikon'larda yer alan (Canon'da kapı gıcırtısı gibi olan :P ) deklanşöre basınca çıkan "çıkırt" sesini duymayı özlemişim :) Elif de maşallah poz vermeyi seviyor. Bir de bu ay ilk vesikalığını çektirdik, çok sevdik.
Ek gıda işinden kabaca bahsedecek olursam, ne blw ne de "kaşıkla kendin yedir" yöntemi tek başına aklıma yatmadı. İkisinin de bana göre artıları eksileri var. Ben de ortaya karışık bir şey yaptım. Zaten temizliğe titizliğe çok önem veren biri olmadığımdan kendi kendine yemesi, yerken etrafı da şenlendirmesi vs. bana zor gelmedi. Tek zorluk biberon da almadığından suyunu içirmeye çalışırken yaşanıyor. Fincandan/bardaktan içiriyorum. Alıştırma bardaklarından sadece İKEA'nınkini sevdi, ucuzcu benim çocuğum :)
Bu ay gündüz uykularında bizi rahatlatan şey Elif'in odasının perdelerini değiştirmemiz oldu. Normal beyaz perdeler vardı eskiden, şimdi ise pembe bir fon ve cicili bicili (kedili yani :) tülü var. Beyaz perdeye göre çok daha fazla karanlık yapıyor, iyi oldu sahiden.
Ben size Elif'in meşhur olduğunu söylemiş miydim peki? Geçen gün alt komşumuzun çalıştığı yere gittik bir iş için. Bizi görünce şaşırdı çünkü yanımızdaki bebek yani bizim zottirik Elif ağlamıyordu. Adamın şok olduğu yetmedi, meğerse iş arkadaşları da şu meşhur çok ağlayan bebeği tanıyorlarmış :), onlar da inanamadı. Çünkü Elif ortası olan bir bebek değil. Ya güler ya ağlar :) Ağladığını görmeyen biri için Elif son derece güler yüzlü ve sosyaldir, markete gireriz herkese laf atar "ahh" diye :) Ama komşumuz bunu ilk defa gördü. Ve meğerse Elif orada "çok ağlayan meşhur bebek"miş. Herkes neden çok ağladığını sordu :) Ben tepki olarak: (onların da 3 çocuğu var,en küçük olan da çok ağlıyor) "E sizin Ahmet de çok ağlıyor ama" dedim. Karabalık da "e azaldı ama ağlaması öyle demeyin" dedi :) Elif'in neden gün ışımadan uyandığını ve çok ağladığını sordular :) Dedim ya çocuğum meşhur oldu diye. Ben de "o sorunun cevabını biz de arıyoruz" dedim.
Yazacak çok şeyim var aslında ama yarın için şöööyle bir Adana yiyelim diyoruz, e onun için de malum Adanaya gitmek lazım :) Hemmen uyumazsam yarınki araba içi animatörlüğüm sekteye uğrayabilir. Bilen bilir ki, arabada durmayan ve hep ağlayan çocuk insana her şeyi yaptırabilir. Hatta inanmayacaksınız ama bugün arabayı ben kullandım. Tamam mesafe 5 dakikalıktı ama olsun, Elif bu ağlamalarla devam ederse şoför koltuğu benim, ona göre :)
* Oldukça üzüldüğüm bir şeyi de paylaşayım sizinle. Yeni yıl için kart gönderdim demiştim ya hani; işte meğerse onları gönderememişiz :/ Karabalığın işi çokmuş ve fırsat bulamamış. Ne yapalım biz de yarın Adanadan göndeririz :) Ne komik değil mi? Neyse ben gülmedim, üzüldüm ama ne yapalım. Gecikme için kusura bakmayın artık.
** Çift çizgi haberinin paylaşılmasıyla ilgili harika bir video paylaştı Eda, bence siz de izleyin, ben çok sevdim bu videoyu :) Hatta Eda'nın blogunu çok sevdim.

Aklımda çok neşeli yazılar var ki sormayın.
İlk sırada ek gıda süreci var, o kesin :)
Annelik sohbetlerinde çok tatlı anneler var, 1 Kitap 1 Mektup etkinliği de Sakar Cadı Vini ile devam edecek :) Kısacası "y" alfabemizdeki güzel harflerden biri :)


Devamını oku »

3 Aralık 2014 Çarşamba

Ben Hamileyken :)

Geçen gün aklıma geldi. Ben hamileyken nasıldım, neler hissederdim ne yapardım diye.
İlk madde kesinlikle şu olmalı: "Çok saftım" :) Safmışım yani, şimdi daha iyi anlıyorum.
Aklımda neler varmış ortaya döküyorum hepsini. Katılmak isteyen olursa "ben hamileyken" diye başlayan bir şeyler yazabilirsiniz.
1) Çok saftım. (O kadar yeter, bu cümleyi daha da açmamam lazım :)
2) Normal doğum yapacağıma o kadar çok inanıyordum ki kitaplardaki sezaryen bölümlerini atlıyordum :) Son ay annem de bizim yanımıza gelince notlarımdan anneme ve karabalığa ders vermiştim. Şu an yanlarında birinin doğum sancısı ya da suyu gelse ne yapacaklarını biliyorlar :)
3) 40. haftayı kesin göremeyecektim. 37den sonra Elif her an gelebilirdi, hatta balık burcu olsa ne iyi olurdu :)
4) Beni arayıp "nasılsın" demeyenlere de sinir olurdum, çok arayıp da beni bunaltanlara da... Evet ortası yok :)
5) Kadın doğum doktorum kesinlikle erkek olmalıydı çünkü kadınlar duygusal olurdu (herkes ben sanki)... Bir de ne alaka değil mi? Duygusalsa doğum anında oturup ağlayacak mı yani :)
6) Aldığımız kıyafetlerin eksik olduğundan çok korkmuştum. Günde kaç kere üst değiştirilir ve bebek ne giyer hiçbir fikrim yoktu. "çıtçıtlı badi" çoook sonradan öğrendiğimiz bir terimdi. (icat edeni buradan öpebilirim.)
7) Doğumdan sonra hayatımız çok da acayip değişmez sanıyordum. Ay bak bu maddeyi yazarken bile kahkaha atacaktım ama Elif uyuyor o yüzden sadece gülümsedim :) Biz çok gezici bir çift değiliz aslında, daha çok evcimeniz. Şimdi de öyleyiz, yani eğer bunu düşündüysem mantık olarak doğru hareket etmişim :)
8) Her şeye rahatlıkla yetişebilirim sanıyordum. Temizlik, Elifle vakit geçirme, uyuma, banyo, yemek vs. Sanırım günün 24 saat olduğunu ve bunun 6 saatinde uyumam gerektiğini unutmuşum o ara :)
9) Bence en bomba madde bu... Bebekler nasıl uyur/uyutulur bilmediğimden, yatağına koyunca kendi kendine uykuya dalıverir sanıyordum. Vay be ne hayalmiş :) İnancım bu kadar sağlamken Elif nasıl bu kadar uykudan uzak doğdu bilmiyorum.
10) Elifle beraberken her şey laylaylom olur, ohooo kızıma çok da rahat bakabilirim diyordum. Öyle de oldu aslında ama en ufak bir hastalık, can sıkıntısı, moralsizlik halinde sistemimiz çöküyor. O yüzden sağolsun karabalık bana çok iyi bakıyor :)
11) Bebekler doğduktan kısa bir süre sonra onlarla resim yapılabilir, saklambaç oynanabilir sanıyordum :) Bir de ben "gelişim psikolojisi" dersi aldım. Hoca beni bu bilgilerimle geçirmiş demek... Zihnimde hep Elif doğacak, az sonra büyüyecek ve biz beraber yürüyüş yapacağız, resim yapacağız, kitap okuyacağız vs. vardı. Kitap kısmını şimdilik tutturduk ama gerisine hala biraz var :)
12) Emzik konusunda kararsızdım. Zor bırakan çocukları duyduğum için korkmuştu gözüm. İlk aylarda vermeye çalıştım ve Elif 1-2 defa aldı(hatta emzikli bir pozu bile var) ancak sonra resmen itti, almadı. Ben de ısrar etmedim. Alıştırma bardağının bile plastik uçlusuna alışamadı o yüzden. İlla bardaktan içecek sıpa.
13)"Hayatta ne kucağımda ne de ayağımda sallamam" cümlesini kuran ve aylarca bebesini sallayan hatta en azından buna alışsın diye dua eden kişi kimmiş duydunuz mu? Aaa bildiniz, benim :)
14) Çok acayip titiz olmak istememekle genlerimdeki kodlar arasında sıkışıp kalacağımı düşünüyordum. Hiç öyle olmadı. Sokakta oyuncağı yere düşen bebeye itinayla o oyuncak yerden alınıp verildi. (öncesinde ıslak olmasına rağmen) Bu durum beni rahatsız etmeyince haneme artıları ekledim.
15) Ultra süper şahane bir "Elif geliyoooor" partisi yaptık, kardeşim sağolsun :) Çok sevdiğim insanlar katıldı, ne kadar şiştiğimden falan konuşmuştuk hatırlıyorum. (hafta 37) "Nasılsa daha da şişmem" deyip gülmüştüm, 40+4'te doğum yapınca gerçekten şişmenin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmiş oldum.
Bezli pastayı çekme çabalarımı kuzenim yakalamış :)
16) Kızıma hiiiç kimselerde olmayan bir isim koyarız sanıyordum :) O şekilde "özel" olacaktı belki de ama sonra anladım ki onu özel yapan isminin tekliği değil, kalbinin tekliği olacak :) Elif ismini birlikte belirledik gibi olsa da aslında Elif benim çok sevdiğim bir isim.
17) Ben hamileyken...hep hamile kalacağımı sanıyordum :) Cidden. Böyle deyince inanması güç geliyor belki ama öyle hissediyordum.
18) İşyerine o kadaaaaar sinir oluyordum ki (sigara içenler, yüzüme duman üfleyenler, bile bile canımı sıkanlar) göbeğime bakmayıp birine çok fena kızmaktan korkuyordum. Olan masum yavruma olacaktı tabii, o yüzden sinirimi içimde tuttum.(sanki o daha az zararlı gibi)
19) O kadar çok ve ritimli yürüyordum ki sancılarımın yürüyüş sırasında geleceğini düşünüyordum. Ama heyhat bana sadece yalancıları geldi, doğum sancılarının yakınından bile geçmedim.
20) Sezaryen olursam çok ama çok üzüleceğimi sanıyordum. Bir acayip gülerek girdim ameliyathaneye ve sersemlemiş ama mutlu çıktım. Kızıma kavuşmuştum ya gerisi amma da boştu...
21)Doğumdan sonra, hamilelik öncesi zihnime geri döneceğimi sanıyordum. Bilmiyordum ki loğusalık bambaşka bir deneyim ve bundan sonra hayatımda hep inşallah Elif olacak ve zihnimde hep o olacak.
22) O kadar çok kitap okudum ki "hehey çok acayip hazırım her şeye, haydi sorun sorun bir şeyler" diyerek etrafta geziniyordum. Kitap okumak ve bilgilenmek güzel ama ben sadece kitapta yazanların gerçek olduğunu sanmıştım. Aralarda geçen "her çocuk farklıdır" kısımlarını da atlamışım demek ki :) Doğum ve sonrasında hiçbir şeye hazır olmadığını, zaten yaşamadan öyle bir şey olamayacağını anladım.
23) Ben hamileyken... sadece ben hamileyim sanıyordum :) Bilmiyordum ki yüzyıllardır milyarlarca kadın doğum yaptı, yapıyor ve yapacak. İnsan kendini özel mi hissetmek istiyor acaba, şimdi yazarken aklıma geldi. Belki de.
24) Çok acayip tiksindiğim 3 şeyi: ceviz, zeytin ve tarhana çorbasını bir daha kesinlikle yiyemem, içemem sanıyordum. Şimdi oh löpür löpür yiyorum :)
25) Bir ara -sonlara doğru- Elif'in gelmek istememesine takılmıştım. Yahu bu çocuk niye sevmedi buraları diye amma üzülmüştüm. Beklesek acaba 42nin sonunda kendi doğar mıydı bilmiyorum ama riske edebileceğim bir durumum kalmamıştı, Elif'in hareketleri zayıflamıştı ve anladık ki (doğduğunda) kakasını yapmış ama yutmamıştı. (Hiç Elifte kakasını yutacak göz var mı ya :)
26) Karabalığın benden çok sonra Elif'i kucağına alabileceğini, altını değiştirebileceğini sanıyordum. Hiç öyle olmadı. Meğer idmanlıymış kendisi, ilk hafta ben dikişlerden dolayı pek eğilemezken hep o değiştirdi altını :)
27) Karabalıktan, iyi baba olur sanıyordum, yanılmışım... Maşallah ultra süper şahane 10 numara bir baba oldu kendisi :)
28) Doğuma girerken çok korkarım ve kesin ağlarım diyordum. Hiç öyle olmadı. Oturdum Elif'e kitap okudum doktoru beklerken. Demek ki sakinlik/heyecanlılık hormonları bende ters çalışıyor. Ya da endorfin miktarı durumları karıştırıyor.
29) Son aylarda yediğim hurmalar bir işe yarar ve oksitosin salgılarım sanıyordum. Resmen yediğimle kaldım hepsini :) Neyse ki sevdiğim bir meyve.
30) Elif de babası gibi siyah ve gür saçlı olur sanıyordum ya da daha çok diliyordum diyeyim. Kendisi siyah saçlı doğup şimdilerde sarıya terfi etti hem de ince telli. Bakalım daha ne kadar değişecek. Babasına daha çok benzer diye düşünmüştüm ama cidden benim küçüklüğüme benziyor(fotoğraflar yalan söylemez değil mi)
31) Lokum... Lokum hep bizimle olacak diye düşünüyordum. Bebek ve kıl/tüy ilişkisiyle ilgili sayısız yorum dinledik ama bence biz halledebilirdik. Ya da ben öyle sandım :/
32) Elif ek gıdaya geçtiğinde aç kalabilir diye düşünmüştüm, neyse ki aç kalmadı yavrum. İçimden hamarat bir anne modeli çıktı. Bir de ek gıdayla ilgili olan yazımı yazabilsem çok güzel olacak :)
33) Hamilelik günlüğümde kendi kendime taıkılırım sanmıştım, yazdıklarıma bir dolu güzel yorum geldi, buradan Tanla sana yeniden sevgilerimi gönderiyorum :)
*Doğum konusunda bence harika bir yazı yazmış Pelin, okumanızı tavsiye ederim.

Ben hamileyken cidden saftım/safmışım. Belki de her hamile gibi. İnsan o kadar çok hayal kuruyor ki. Neredeyse hangi üniversiteye gider, ileride nasıl bir meslek seçer onu bile düşünüyorsunuz ve bundan mutluluk duyuyorsunuz.
Bu yazıyı okuyan hamiş dostları umarım yanlış yönlendirecek bir şey yazmamışımdır.
Şimdi aklıma geldikçe o halim, "sanki ben, ben değildim" diyorum. Gerçi önceki halimi de pek hatırlamıyorum. Demek ki özünde aynı kalan "ben"e zamanla bir dolu ekleme/değişiklik yapılabiliyormuş.
Ben hamileyken de böyleymişim kısaca :)

Devamını oku »

10 Kasım 2014 Pazartesi

Kurtarıcı Müzik: Mahna Mahna :)

Evde televizyon olmadığından (bunu da 1 milyon kere söylemiş olabilirim) Elif'in görsel izleme konusunda eksiği var. Yani misafirlikte bir yerde denk gelip de televizyon görürse "bu ne kiiii" diye etrafına bakınıyor. Biz de tv'yi kapatıyoruz. Hele ki şu aylarda çok gereksiz geliyor bana. Eğitici-öğretici bebek kanalları da varmış ve çocuklar şarkı, sayılar, yeme-içme kültürü vb. şeyleri oradan öğreniyorlarmış diye duydum. Laf atmak istemem elbette ama  2 yaş altı bir çocuğun fazla bir görsel izlenceye maruz kalmasını şahsen doğru bulmuyorum. Bu da bir annelik tarzı/tercihi olsun.
Birkaç ay önce BDK'da şu yazıyı okurken videoyu da açtım tabii, Elif de yanımdaydı o ara. Başladı gülmeye :) "Aaa çok komikmiş değil mi?" falan derken zaman geçti tabii aradan.
Arabada Elif'i durdurmakta çok zorlanıyorum. Yani ciddi anlamda animatörlük yapıyorum. O havuz kenarındakiler az yoruluyordur benden. Arabada yolculuğu mu sevmiyor, koltuğuna mı alışamadı bilmiyorum. Doğduğundan beri o koltukta yani yeni bir şey değil aslında. Bize diyorlar ki "ohh şimdi arabada uyur" Durum bizde pek öyle değil. Hani belki sonunda uyuyor (uzun yolda) ama uyuyana kadar da ağlama krizleri eksik olmuyor. Geçen akşam da misafirlikten dönerken bu video geldi aklıma, izlettim, sustu ve gülmeye başladı. Daha sonraki birkaç sefer daha ağladığında bu videoyu izlettim ve işe yaradı. Demek ki anneler boşa değil nefes almak için çocuğa reklam açıp rahatlıyor :) Kimseyi yadırgamam, büyük de konuşmam ya da konuşmamaya çalışırım çünkü söylediklerini yutma ihtimalin var bu durumda.
Neyse konuyu yine çok uzattım. Bana masum gelen ve çok sevdiğim Muppetlardan siz de zor an'larda faydalanmak isterseniz diye paylaşayım dedim. Abartmamak gerek elbette ki. Ve cidden zor zamanları tespit etmeli ki etkisi azalmasın :) Annelik biraz kurnaz olmayı da gerektiriyor-du değil mi?
Teşekkürler BDK; seviyoruz sizi :)



Devamını oku »

9 Kasım 2014 Pazar

7. Ay :)

Bu ay nasıl geçti, cidden anlamadım.
En son Uşak'ta babaannelerin yanındaydık, bayram vardı...
Aradan 1 ay geçtiğine inanmakta zorlanıyorum.
Hala ek gıdayla ilgili yazımı yazamamışım onu fark ettim çünkü link verecektim ama aklıma geldi de henüz yazmadım ki :) kafamdakilere link verebilirim, ulaşabilirseniz :)
Ah teknoloji..sen ne hallere soktun bizi. Ya da biz kendimizi soktuk bilmiyorum.
Elimizde cep telefonu, kucağımızda laptop, karşımızda radyo (tv yok ya hava atayım radyoyla :P )
7. Ay diyordum değil mi?
Teknolojiyi bu işe nasıl bağladım ben bile kaçırdım.
Bu ayın ennn büyük gelişmesi kuşkusuz ek gıda sürecimiz oldu. Uzun uzun bahsedip yazacağım diğer yazıdan ipucu vermeyeyim ya da dayanamazsam aralarda yazabilirim de :)
Korktuğum kadar olmadı, onu diyebilirim. Ne kadar korkmuşsam artık. Hani bir patatesi havucu kabağı haşlamak ne kadar gözümde büyümüşse... Asıl yemek işleri sanırım 8. aydan hatta 10. aydan sonra başlayacak yani benim "marifetlerim" o zaman ortaya dökülecek. O zamana kadar... Yok yok daha fazla diğer yazımı sabote etmeyeceğim :) Nokta.
Detaylandırsam da çok anlatamayacağım bir diğer durum da: Uyku! Ta ta ta taaa... Bir şeyleri çözdük diyemesem de çok fazla yol kat ettik. İşin püf noktası yani olayın çıkış noktası Elif'in hiç bir şeye alışmamış olmasından kaynaklanıyor. Yani emerek, sallanarak, ayakta, arabada vb. bir rutini olmadı hiç. Kolikten dolayı salllanarak uyuduğu gerçeği de bir masalmış, başrolde de anne balık ve kara balık olarak biz iki şaşkın balık varmışız. Meğerse çocuğum şöyle ağlıyormuş: "Yeteeeer, sallamayın beniiii, ay bi duruuuuun, bak başım döndü haa, inmek istiyorum bu trenden" gibi. Elif'i çok iyi gözlemlediğimi ve hareketlerini çok iyi yorumladığımı zannederdim. Hiç alakası yokmuş. Çocuğu sallamayı bıraktık, çocuk rahatladı resmen. Çok acayip bir düzende değiliz belki ama uyku-uyanma-yeme-içme-gezme-tekrar uyuma konusunda Tracy ablanın haklı olduğu yerler varmış. Onun "yatır-kaldır"" yöntemini uygulamadık esasen. Kim West'e uzaktan selam verip daha çok Elif'i gözlemledik.  İstenilen kıvamda mı? Değil belki ama önceki düzensizliğimizi hatırlayıp elimizdekine şükretmesini de bilelim. Söz konusu bebek/çocuk olunca ahkam kesmemeyi öğreniyor insan. Yani "biz hallettik bu işi" hiç demiyorum/diyemiyorum. Henüz dişi vb. şeyleri görmedik çünkü. Durumumuzda iyileştirme yaptık diyebiliyorum o kadar.
Bütün bebekler bu aylarda sırt üstü yatırdığınız gibi yüz üstü oluyorlar değil mi? Elif'i tersten giydirmeye alıştık da alt değişiminde hala acemiyiz. Tersten alt değiştirebilmek için farklı bir bez tasarımı yapsalar ne harika olur değil mi? Endüstriyel tasarım mı ilgilenir bu işle? Sesimi duyan olur belki? "Elif bir dur" demekten helak olup yeni yöntemler geliştiriyorum. Eline oyuncak da versem göz kontağı da kursam illa o en uzaktaki nesneye ulaşmaya çabalıyor. Geçen gün babası değiştiriyordu altını, bana geldiğinde de ağzı kanıyordu. Samimiyetle söyleyeyim, korktum çünkü ilk defa böyle bir şey gördüm. Ama ikisi de gülüyordu. Babası gayet sakin "pişik kremini ağzına sokmuştu da, sanırım damağını çizdi, bir şey yok" deyince Elif de gülünce ben de sakinledim.
Bir de bu ay Elif'in elinde -cidden nereden geldiğini anlamadığım- ağzı açık çengelli iğne buldum! Ve ona batmamış olması, yutmamış olması tam bir mucize. Bunun için çok ama çok şükrettim.
Geçen aylarda saçlarımın biteceğinden korktuğumu söylemiştim sanırım. Kullandığım şampuan işe yaradı ve minik kahküllerim çıktı :) Soran olursa isim de verebilirim.
Elifle her gün öğleden sonra dışarıda yürüyüş yapıyoruz ve bu ikimize de iyi geliyor. Bazen 1 saat bazense 20 dakika ama ortalaması 30 dakika oluyor bu temiz havanın. Markete uğramışsak Elif bakışlarıyla etrafındakilere laf atıyor, "naber" şeklinde :)
Bu ay tanıştığımız ve hiç sevmediğimiz diğer gelişme de kabızlık oldu. Ek gıdaya başladık ve Elif kabız oldu :/ Çok sevimsiz bir durum. Resmen kendi tuvaletimi yaparken suçluluk duydum çocuğum yapamıyor diye. Tam olarak geçmedi bile ama zeytinyağı içiyor, su tüketimi arttı, kayısıyı kaynatıp bazen suyunu bazen posasını ezip veriyorum, poposuna zeytinyağı ya da bepanten sürüyorum ve bolca karın ovalama, bisiklet sürme hareketi yapıyorum,armut yediriyorum. Başka ne yapılır onu da bilmiyorum birkaç sefer yarım doz fitil de vermek zorunda kaldık. Önerisi olan varsa yazsın lütfen :) Tecrübeli anneler bence doktordan daha iyi tavsiye veriyor.
Bu ay Elif'in odasını iyice değiştirdik ve gereksiz şeyleri odasından çıkarttık. Ortada kooocaman bir alan kaldı oynaması için. Bu oyun alanı benim hamileliğimden beri hayalimdi. Kocaman dediysem tabii odanın büyüklüğü kadar kocaman :) Hayalinizde bir salon canlanmasın. Şimdilik bize yetiyor bu kadarı da.
Evde Elifle olmak sahiden çok keyifli. Bazen de yorucu haliyle ama tecrübeli anneler içlerinden "sen hele bir dur, yürüyünce göreceksin yorulmayı" diyorlardır. Doğrudur, inanırım.
Emekleme diyemem ama Elifte kendini geri geri atma hamleleri var. Yani emeklediğinde ileri değil de geri gidecek önce sanırım :)

Elif'i yanımdayken bile çok özlüyorum, geceleri bazen onun kokusu sinmiş gündüz kıyafetine sarılarak uyuyorum. Başka bir durum olsa "delilik" denebilir ama sanırım "annelik" bu.
7 ay nasıl geçti derseniz, sahiden de (bazen) tuvalete bile gitmeye vakit bulamayacak kadar yoğun; ancak ayaklarım yere basmayacak kadar da mutluy(d)um.
Tüm bu güzellikler için hep şükrediyorum.
Bakalım bizi 8. ayda neler bekliyor.
Devamını oku »

26 Ekim 2014 Pazar

Yan Gelip Yatıyorum :)

Bu ara çok sık duyduğum bir laf var: "İşi özlemişsindir, evde sıkılmışsındır"
Yoooo.
Hatta daha açık ifade edeyim: "Hiç alakası yok."
Severek yapmadığım bir işim olduğundan işimle ilgili bir şeyler yazdığım her yazıda bahsetmişimdir. Bunu hiç aksatmam :) İşini severek yapanlara da sevdiği işi yapanlara da gıpta etmişimdir.
Elif'in en en en gıdıklayıcı hallerinde bile aklımın ucundan bile geçmedi, işe dönmek.
Şimdi de ücretsiz izindeyim, evdeyim.
Yoruluyorum, koşturuyorum, büyüyorum.
Ama çok şükür ki gayet de mutluyum.
Bu, şu demek de değil ama:
Geçen gün bekar bir erkek arkadaşım aradı(işyerinden), "nasılsın, işler nasıl" vs. dedim. Bana" biz çok yoruluyoruz burada, sen oh evde yan gel yat bakalım." dedi.
!!!
Pardon ???
"Yatmak" derken???
Kötü niyetli olmadığını bildiğimden gülüp geçtim ama biliyorum ki birçok erkek arkadaşım için ben evde dinleniyorum, ohh yan gelip yatıyorum vs. (çalışma ortamımda neyse ki çok fazla kız yok)
Aslında dinleniyorum sahiden.
Yani kafamda hiç olmadığı kadar "akşama ne pişirsem, Elif'e şimdi ne yedirsem, azıcık vaktim var ütü mü yapsam yoksa 1 kahve mi içsem"ler dönüyor. Ama işyerinin o bunaltıcı işlerini düşünmüyorum.
Ve (maş. diyeyim) huzurluyum.
Fiziksel yorgunluğum cidden var ama sahi yeni annelere soralım bakalım, hangisi poposunun üzerinde oturabiliyor ki?
Yani yakınmaya gerek yok.
Hani arada boşalmak için çok yakınımıza dert yanabiliriz ama sonunda da ekleriz: "Çoook tatlı benim kızım" falan diye :)
Bir de bu bir yarış değil; "Kim daha çok yoruluyor?"
Bugün düşündüm ki ben Elif'ten önce hiçbir şey yapmıyormuşum.
Yani yapıyor gibi görünüp kendimi kandırıyormuşum.
Vaktim biii doluyken bahanelerim daha çokmuş.
Az kitap, az blog yazma, az yemek yapma.
"Çok" diyebileceğim pek bir şey de yok hani.
"Gezdik dolu dolu" da diyemem.
E ben / biz ne yapıyormuşuz yahu dedim.
"Çalışmayan anne" / "Çalışan anne" de litaretürden silinmesi gereken kavramlar bence.
Ben cidden çevremde "çalışmayan" kadın görmedim. "anne" olunmasına da gerek yok.
Önemli olan kişi nerede mutluysa orada olmalı, onu devam ettirmeli.
Sadece bebek bakımı, yemek, çamaşır döngüsü de kişiyi elbette ki tatmin etmiyor.
Bir şeyler yapmalı.
Bir şeyler üretmeli.
Ama ne?
Bence blog yazmalı :) Yani benim yöntemim bu.
Ya da ...
İşte orayı herkes kendi tamamlamalı.
Bana "yan gelip yatıyorsun" diyen arkadaşıma 1 günlük yer değişimi teklif ettim. Elif'i de gördü, biliyor. "Sen iyi idare ediyorsun aslında" falan diye geveledi.
Şu "bazı" erkekleri  acıkmış, altına yapmış, uykusu gelmiş bir bebeyle 1 saat bırakıp çıkasım var.
Sonuç ne olur-du dersiniz?
:))

Devamını oku »

23 Ekim 2014 Perşembe

Elifle Birlikte Büyüyoruz :)

Elifle beraber eve ilk geldiğimizde her şey gözümde koooocamaaaan görünmüştü. Hele ki sezaryen dikişlerimin acısının hiç geçmeyeceğini, hep benimle kalıp bana doğumun bir "ameliyat" olduğunu hatırlatacağını sanmıştım. Evet hem saf hem de salak olduğumun göstergelerinden biri. Ya da sadece "acemi anne" diyip durumu hafifletelim.
Emzirmek, alt değiştirmek, uyumak, yemek yemek (yapmak bile değil, nasılsa başkası yapıyor) vs.  hep bir döngüdeydi ama ben o döngünün neresindeydim; işte onu bulamıyordum. Belki de bu kadar ısrarla aramasam daha iyi olacaktı :)
bebek sahibi olmayı düşünürken hep hayalimiz minik bir çekirdek aileydi yani öyle çok kalabalıklar içinde çocuk büyütmeye ne hevesliydik ne de zaten öyle bir ortamımız vardı.  Demiştim değil mi, biz sakin mizaçlıyız diye? Ve ailelerimizin de başka şehirlerde olması bu zemini iyice hazırladı.
Alabildiğim kadar ücretsiz izin alıp bebemi kendim büyütmek istiyordum, hamurla uğraşmayı çok severim (oyun olanıyla bu arada, pişip de yeneniyle pek aram olmadı henüz :) ve hep bu hamuru ben yoğurmak istiyorum dedim. Ne anane ne de babaanne benim aklımdakini yapamazdı. Yani aklımdakini ben bile zor yapıyorum çünkü aklımdaki çoğu zaman Elif'e uymuyor ben de yedek planlarıma geçiyorum.
2,5 ay boyunca yanımızda hep annelerden biri oldu. Zaten kolikten dolayı sanırım yanımızda kimse olmasa çok daha zor bir dönem geçirirdik. Ya da bilmiyorum.
Sonra herkes evine gitti, karabalık zaten işteydi.
Kaldık mı Elifle başbaşa.
O bana bakıyor, ben ona. İlk gün oldukça sakin geçti. "Kolaymış bu iş yeaaa" dediğimi hatırlıyorum :) Sonraki haftalar -ben ki yemek yemeden duramam- yemek yemeden yatağa serilmeyle geçti diyebilirim. Şimdi fark ediyorum ki bir dolu şeyi yanlış yapmışım yani şimdiki aklıma göre "yanlış"; ama o, o zaman "doğru"ydu. Demek ki bugün yaşadıklarımıza da gün gelip "şurasında yanlış yapmışım" diyebilirim. Mümkün.
Ek gıda-ki hakkında söyleyecek çok sözüm var- cidden bambaşka bir yön çizdi. Evimiz ve mutfağımız şenlendi diyebilirim.
Bugün Elif'e döndüm dedim ki "Elif sen iyi ki gelmişsin, resmen birlikte büyüyoruz, çok teşekkürler canım kızım" Güldü o da :)
Evinin düzeni, yemeği, temizliği, alışverişi, misafiri, ağırlaması vs. oturmuş bir kadın olsaydım belki bambaşka yaklaşırdım bu işe. Elif'i kendi tarafıma çekmeye çalışırdım. Bilmiyorum. "Doğrusu bu" derdim belki. Şimdiyse -hem iyi hem kötü olarak- ortada "doğru" yok. Sadece yaşadıklarımız var.
Yoğurdu mayalamayı yeni öğrenmeye çalışıyorum. Püre ne demek, nasıl yapılır bunlar yeni kavramlar benim/bizim için. "Mutfağı ve yemek pişirmeyi çok sevmem. Uzuuun saatler de orada kalamam." diyordum ki Elif'i mama sandalyesine oturtup bir şeyler hazırlamanın ve aynı zamanda da onu eğlendirmek için dans etmenin ne tatlı ne keyifli olduğunu anladım. Elif büyüdükçe bu yazdıklarım da evrim geçirecek biliyorum ama şimdilik olan bu. Yani bugünün doğrusu bu.
Zaten en mantıklısı da o değil mi?
Bugünü yaşıyorsak bugün'ün doğrularıyla mutlu olmak lazım.
Geçen gün düşündüm "ah ya şunu keşke şöyle yapsaydım" dedim.
Kime ne fayda tabii.
Bugünlerde iyice anladım ki ben cidden Elifle birlikte büyüyorum.
Bir taraftan da yepyeni şeyler keşfediyorum.
Güzel bir duygu.
Hatta bana güldüğünde aramızda ortak bir dil oluşmaya başladığını bile hissediyorum :)
Kalabalıklar içinde olmak sanırım bizim mizacımızda yok.
Evde kendi halimizde sessizce takılmayı seviyoruz.
Ama dışarı çıkıp açık havada yürümeyi de seviyoruz :)
Yürürken de oyuncaklarımızı hiiiç bırakmayız :)
*Şimdiki görüşüm: Çocuk kesinlikle sosyalleşmeli...Ancak, 1 elden ve mümkünse anne eliyle büyümeli :) Ya da "anne eli değmiş" biri tarafından :)
Devamını oku »

21 Ekim 2014 Salı

Bugünlerde...

Bugünlerde kafam o kadar dolu ve vücudum o kadar yorgun ki!
İşte bunlarla hiç de uyuşmayan bir de ruh halim var: rahatım ve mutluyum.
"O nasıl oluyor" ben de bilmiyorum :)
Fiziksel yorgunluğum Elifle beraber büyümekten kaynaklanıyor. Ciddi anlamda kilo vermişim, tartıya ve Elif'e teşekkür ettim.
Gündüz uykuları hala ayağımda sallayarak ve de yerimden kıpırdayamadan olduğundan ne iş yapabiliyorum ne de "your time". Elif sıklıkla uyanıyor olsa da azimle kitap okuyorum. Bloga yazılmayı bekleyen kitaplarım dağ gibi birikti. Her gün öğleden sonra mutlaka dışarı çıkıyoruz ki bu ikimize de çok iyi geliyor. Bugün mesela çocuk parkında oturup salıncakta sallanan çocukları izledik. Elif o kadar eğlendi ki bir onlara bir bana bakıp güldü hep :)
Kafamdaki doluluk da uyku ve ek gıda işinden geliyor.
Uyku konusunda danışmanlık almaya karar verdik. İki yer ile iletişim kurduk ama hangisini seçeriz sanırım bugünlerde karar veririz. O konuda cidden heyecanlıyım. Hangi yöntemi uygularsak uygulayalım işe yarayacağını düşünmek istiyorum. Ayağımda sallanmaya da hiç alışmadı çünkü. Kucağımda uyutamadığım için zorla ayağımda tutuyorum. Bence Elif de kendi kendine uyumayı öğrenince rahatlayacak, bana öyle geliyor.
Diğer kon da "ek gıda"...
"O tabak bitecek mi" kitabını okudum, okudum, okudum.
Tecrübeli annelere sordum, kendi annelerime sordum.
Aklımda bir şablon oluştu: Çoğunluğu blw olan bir sistem kurmaya başladım.
Açık söylemek gerekirse blw bizim ev düzenimize çok uygun.
Bizim evimiz her zaman biraz dağınık/kirli vs. olabiliyor (tamam bazen "biraz"dan da çok olabiliyor) ve her daim Elif'e bir şeyler yedirmeye çalışmak fikri beni sıkıyor. Aklıma ilk olarak gelen şey: "Elleri, kolları var çok şükür kendi yesin" olmuştu. Diyorum ya ben biraz kötü bir anneyim diye.
Şimdiye kadar kaşıkla pek az şey verdim. Kendi eline de kaşık verdim.  En çok yoğurda banmalı buharda pişmiş kabak dilimi sevdi. Yani bunu tüm yüzünden anlayabilirsiniz :) Çorbalar konusunda blw'nin eksik kaldığını düşünüyorum en azından bu aylarda. Kitapta yazan şey: çorbayı ya bir şeye banacak ya da çorbanın içine ekmek doğrayacağız. E nerde kaldı bunun sulu kısmı?
Açıkçası en güzeli kendini kasmamak sanırım. Bizim ek gıda serüvenimiz şöyle başladı: herkes "püre yap" diyordu ve ben  püre nasıl yapılır bilmiyordum. (cidden) Benim de aklıma kabak geldi çünkü Uşak'tan köy kabağı getirmiştik, evde bolca vardı. Onu dilimledim, buhara koydum, eline verdim ve izlemeye başladım. Baktım yedi :)
Bu konuyu da uzatmayayım, başka bir yazıda uzunca anlatayım.
Bugünlerde bizim evde en çok şu soru duyuluyor: "Eliiif, çorabın nerde?" O çorap illa ayakta durmayacak. "En hızlı çorap çıkaran" ünvanı aldı kızım :)

Bir de hani ben endoskopiye falan girmiştim ya; işte o "gazmış gaz" :)) Çok şükür bir şey çıkmadı. "E ben niye kötüyüm o zaman" dedim. "Kronik gastrit" varmış. Onu biliyorduk zaten. Bir de bağırsaklarımda kötü huylu bakteri olabilirmiş. Hmmm. "Çok mu kötü huylu" dedik doktora. Az kötüymüş, gaz yaparmış. Komik değil mi? Yani okuyunca komik ama yaşarken daha az komik. Neticede yanımdaki havuç bana iyi geldi diyebiliriz. Mesaj atan herkese çok teşekkürler. O değil de o müshil ilacını boşa içmişim ya...
Acemi annelikten hala kurtulamadım, onu da sonra yazayım.
Vaktim bitti, ben kaçtım.
Seni çok özledim sevgili blog.
Görüşmek üzere...
Devamını oku »

15 Ekim 2014 Çarşamba

6. ay : Yarım yaş :)

Elif maşallah diyeyim 6 aylık oldu hatta 1 haftası geçti bile.
Hayatımızda ohooo yine bir dolu şey değişti.
Geçen ayın büyük bir kısmında Elif ishaldi. Bizim şu malum- ben bebek olsam üzerine kusardım- doktorumuzla kavga ettik ve yollarımızı ayırdık, oh be çok şükür. Başka bir doktora geçmiş ve ona da "olabilir" demiştik ama (sebeplerini daha sonra yazarım) bugün yine gittik; açıkçası sevmedik, hemen antibiyotiğe başlamak istemesi vb sebepler bizi ondan da soğuttu. Gönlümüze göre biri var aslında ama devlette çalışıyor ve bize bir hayli uzakta. Olmadı ona gidelim diyoruz. Çok tatlı bir kadın bence ve çocuklara bakarken de yüzünde samimi bir gülümseme oluyor :)
Uyku konusundan bahsedeyim: Çook acayip ilerledik. 2 ileri 1 geri şeklinde :) Neticede +1, her zaman 0'dan büyüktür :) Hala gündüzleri ayağımda sallıyorum ve ayağımdan bırakamıyorum, o sayede de biiir dolu kitap okudum. "Aman Allahım, vah tüh" demek istemiyorum. Bu dönem de böyle oldu. "Kolayına geliyor senin" diyenlere de sevgilerimi gönderiyorum, ayaklarım, belim ve malum kaba etlerim ne kadar uyuşuyor haberiniz var mı acaba? Akşamları babasında ama hala sık uyandığından benimle iletişimi son hız devam. Kabul biraz yorucu ama bugünlerini de özleriz gibi geliyor.
Kolik geçti mi? "Hı, nasıl, biri bir şey mi dedi?" :) Bizce 5 saat ağlamayan bebeğin koliği geçmişti aslında. Geceleri uyanıp 1-1,5 saat ağlamasını da "buna da şükür" diye kabullenmiştik. Ta ki bayram tatilindeki doktor tanıdığımız Elif'in ağlamasını duyup "kolik var ya bu bebekte" diyene kadar. Biz de gülüp "vardı da geçti" dedik. Safız demiştim değil mi? "Bu ağlama kolik ama" deyince bizdeki suratın fotoğrafını çekip Elif'in hatıra defterinin arasına koymak istedim. (tabii bu sonradan aklıma geldi.) Önce şunu düşündüm: ""atıyor bu adam" :) Sonra kendisi de konuyu iyi bilip afilli cümleler kurunca "heee" diye sırtımızı yasladık koltuğa. "9 ayı bulabilir geçmesi" dedi. "İyi" dedik, sağlıklı olsun da. Biz o ağlamaların kolik olduğunun farkında bile değiliz. Sonra aklıma geldi de çevremizde başkaları varken Elif ağladığında yanımızdakiler panik oluyor da biz öylece duruyoruz. Bünye alışmış demek ki. İyi bir şey diye demedim bunu hatta belki de kötü bir şey bilmiyorum. Geçen gün Elif elindeki kaşıkla kendi kendini ağlatmayı başarınca benim "amanıın yavrum" diyip ona sarılmamam ve "kendin yaptın ya bunu" diyip gülmem bundan kaynaklı sanırım. Bunu anladık. Sorumsuz anne değil, "fazla uyarana maruz kalmış, tepkisizleşmiş anne"yim. Onu düşündüm.
Sizin çocuklarınız nasıl bilmiyorum ama Elif'i herhangi bir yerde durdurabilmek sahiden çok zor. İddia ediyorum deveyi daha rahat hendekten atlatırım :) Altını değiştirmek başlı başına terleme seansı benim için. Sahiden gün geçtikçe zayıfladım, ah bir de karın-göbek bölgesi gitse tam süper olacak.
Kucağıma çok da almıyorum açıkçası gün içerisinde. Bolca yere atıyorum :) yüzüstü yatırıyorum, kendisi zaten dönüyor geri. Destek minderinde oturup oynuyor. Son haftaların favorisi de mama sandalyesi. İkea'nın mama sandalyesini aldık, iyi ki de onu almışız. Basit, pratik, kullanışlı ve gittiğimiz yere götürebiliyoruz. Portatif olanları da varmış galiba, o konuda bilgim yok. Ek gıda konusu bu ayın konusu değil ama yeri gelmişken söyleyeyim; kendimi bu kadar rahat hissedeceğimi bilmiyordum. Birçok şeyi eline veriyorum ve eliyle kendi üstünü, benim üstümü ve etrafı kirletmesi ve bundan mutluluk duyması beni de mutlu ediyor. Zaten eşyaya kıymet vermezdim şimdi iyice rahatladım(k).
Beypazarından çiçekler :)
Geçtiğimiz ay anane bizimleydi, şahaneydi ama çok yorucu olsa da bu düzene de alışmaya başladım. Uyku konusu rayına oturmadı ve ben Ferber dışındaki uyku eğitimi kitaplarını defalarca okudum, notlar aldım, 6. ayı ve tatil dönüşünü bekledim ama Elif hasta olunca askıya aldık. Beceremezsek danışmanlık almayı da düşünüyoruz açıkçası. Hatta ben kendi adıma kesin düşünüyorum. Bu konuda bilgisi/tecrübesi olan var mı?
Elif'i hala oğlan çocuğu sanmaya devam ediyorlar. Bu da eğlenceli oluyor. Bandana taksam da o kadar sıkılıyor ki bunu gören "aynı anası" diyor. Tamam biraz sıkılganlıgı çok bir insan olabilirim de arada bere de takarım ya ben :) Boğazlı bir şeyleri kesin giyemem ama çok bunalırım. Evet ya düşündüm de Elif bu konuda aynı ben. Ama geri kalan hareketlilik/yaramazlık hallerinin bizimle hiç ilgisi yok. Biz bildiğin saf (b)alıklar olarak hayatımızı sürdürüyoruz.
Bugünlerde bir de şunu fark ettim ki; Elif hayatımıza bir düzen getir-miş. Bazı annelerden bunun tam tersini duyuyorum: "Evim çok düzenliydi, şimdi her yerde oyuncak var" E ne güzel değil mi? Bizimkisi resmen iyileşti. Önceden evimiz ne haldeymiş bak ortaya çıktı :)
Öteki aydan da minik bir bilgi vereyim de tam olsun: Dün ilk defa kendi başıma yoğurt mayaladım. çok heyecanlandım ve sonunda şunu dedim: "çok kolaymış yaa". tabii kıvam tam tutmayınca aldım alımımı :) Deneye yanıla öğreniyoruz işte. Ama cidden Elifle o kadar çok şey öğrendim ki şimdiye kadar bundan sonra hayatıma girecek yeni şeyler için heyecanlanmıyor değilim :)
Ve iyi ki varlar diyip yazımı bitireyim.
Allah isteyen herkese nasip etsin de diyeyim, içimde kalmasın.
Ya sahi, en bombayı unutuyordum:
Kısmetse teyze oluyorum ya ben, heyyyooooo
Elif nasıl mıncıracak kuzenini meraktayım. Acaba ben nasıl bir teyze olacağım onu da meraktayım.
Yani bu ara hem meraklı hem heyecanlıyım. Evde en az hasta da benim, o yüzden kısa çöpü ben çektim, hadi bakalım.
*Lokum'u merak edenlere ultra şahane video ekleyeceğim inş. bloga yeni ev arkadaşları izin verirse tabii :) Kısacası Lokum, özünü bulmuş. Bizimleyken çoğunlukla uyuyan kedi, oynamaktan ve dolanmaktan uyumaya fırsat bulamıyormuş. Mutlu olsun da... Çok çok özlüyorum onu. Gidip görsem çok ağlayacağım diye gidemiyorum. Zaten bu satırlarda da gözüme toz kaçtı :/ Ev kirlenmiş ya ondandır...

Herkese musmutlu günler, harika "annelik sohbetleri" de yolda kısaca "loading" :)

Devamını oku »

13 Ekim 2014 Pazartesi

Elif'in 2. Tatili: İstikamet Babaanne ve Dede :)

Sevgili Blog,
Seni çok özledim. Bir şeyler paylaşmayı, yorumlardaki geri dönüşleri, kısacası yazmayı özledim.
Önceden nasıl imkan bulup da bir şeyler yazıyormuşum hatırlayamıyorum.
Şu ara bilgisayardan o kadar uzaktayım ki.
Bugünlerde Elif hasta ama ben o detayları başka yazıda anlatayım.
Bu yazının içeriğinde babaanne&dede tatili var.
1 haftalık güzel bir tatil yaşadık.
Babaannenin evi müstakil, bahçeli, bol komşulu, parka yakın bir ev.
Elif bolca çiçek kopardı, ısırmaya çalıştı, arıları kovaladı diyebiliriz.
Karabalığın baba tarafından akrabası çok olunca (6 hala 3 amca mesela) gelenler-gidenler ve bizim ziyaret ettiklerimiz toplamı cidden biraz yorucu oldu. Hele ki benim gibi misafir sevmeyen biri için :)
Programımızı çoğunlukla Elif'e göre ayarladık ve hemen hemen her yerde "siz böyle mi büyüdünüz sanki", "siz bebeğe uymayın, o size uysun", "bırakın olduğu yerde uyusun" vb. laflar işittik, hepsine de güldük geçtik. İlk 2 gün saatin ayarlanması konusu biraz sıkıntılı oldu. Elif "yeteeeer" diye ağlayınca, bayağıdır onun bu gür sesinden mahrum kalan dedesi "kızım programı siz Elif'e göre ayarlayın, biz hepsine uyarız" dedi :) Ve o ağlamayı her yerde anlattı :) Halbuki Elif sadece yarım saat-çik "sıkıldım, uykum geldi" ağlaması yapmıştı :)
Ailede en en en çok sevdiğim babaannenin annesi yani büyük anane. Köyde tek yaşıyor ve halinden çok memnun. Çeşmeyi ve yoldan geçenleri gördüğü güzel bir bahçesi var, o da ona yetiyor. Köyde olmanın en güzel tarafı Elif'in yola düşen (acaba nasıl oldu bir sorun) çorabını birinin bulup "Bu çorap sizdendir" diye eve getirmesi oldu :) Ankarada olsak ortada çorap falan kalır mıydı acaba?
Karabalığın kuzen çocuklarından birinin benim okuduğum kitabı görüp sevinmesi de ayrı bir olaydı. Annesi "Aaa Saftirik'i kim okuyor?" dedi. "Ben" dedim. Güldü. "Neden ki?" dedi. "Bilmem, seviyorum" dedim. Bana hep soruyorlar, hep de cevabım aynı oluyor: "Bilmem, seviyorum çocuk kitaplarını."

Elif'in kendinden yaşça büyük(1,5 ve 2,5 yaş) 2 oğlan çocuğunun birinin yanağına diğerinin saçına yapışması ve çocukların Elif'i bir daha gördüklerinde kaçmaları da bu tatilin bombalarındandı.
Elif'in arabasını götürmemiştik; iyi ki de götürmemişiz. Zira sling dediğimiz şey ile çok ama çok rahat ettik. Şehir merkezinde, parkta, köyde, sokakta hep onunlaydım ve her gören çok beğendi. "O çocuk oraya nasıl girdi" falan dediler, eğlendik.
Yanınızda bebek/çocuk varsa sanırım herkes kendini uzman sanabiliyor. "Soğan ver", "yoğurt ver" "su ver", sallama, kucağına sürekli alma vs. biiiii dolu şey duyduk. "He" deyip geçtim ben, kimseye laf anlatacak mecalim yok açıkçası. Bir de en çok şunu duyduk: "Kitapla çocuk büyümez" Kimseye bir şey demediğimiz halde tipimden midir nedir okuduğumu anladılar :) Aslında bu cümleye ben de katılıyorum, sahiden de kitapla bebek büyümez ama kitapsız da büyümez/büyümemeli (bence)
En komik diyalog da dede ile yaşandı. "Anneden gizli" Elif'in eline verilen şeyler var yemesi için. Ben de bir gün dedim ki "Benden gizli bir şey veremeyeceğinizi biliyorsunuz değil mi? Her şeyi kakada görüyorum ben" :)) Dedesi o an tırsıp "ben sadece şunu şunu verdim ama yemedi zaten" dedi. Hehehehe :)
Babaannenin bizim için yaptığı domates suları, turşular, reçeller arabamıza nasıl sığdı bilmiyorum ama ben bağdaş kurarak ancak sığabildim arabaya, baktım da en rahat koltuğundaki Elif'ti :)
Elif'i tüm akrabalar ilk kez gördüğü için "kime benziyor" tartışmaları çok oldu. Kimi babasına kimi de bana benzetti ama ortak kanı şu: "yanaklar anneye benziyor" :) Ne kadar zayıflasam da gitmeyen bu yanakları kızıma miras bıraktığıma sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim.
Yoğun ve yorucu geçti aslında ama önemli olan aile bütünlüğünü hissedebilmekti. Elif'i herkes o çok sevdi ki. Sonunda hasta oldu bebem :)
Bebektir neticede hasta da olabilir ama işte anne yüreği o öksürdükçe benim içim cızzz ediyor.
Çok şükür yaklaşık 1 ay süren ishal bitti. O neydi yahu öyle!
Yazdıkça yazasım ve anlatasım var içimde birikenleri ama az daha yatmazsam beni bekleyen mesai yarın hesap sorabilir.
Endoskopi sonucum ve doktor randevum da çarşamba günü.
Umarım her şey yolundadır da doktor "boşa uyutmuşuz seni" der, ben de "eehehehe zaten ilacın hepsini içememiştim oh iyi" falan derim. Yok ya der miyim, bu aramızda bir sır :) Aman doktor duymasın.
*Karabalığın memleketi de Uşak bu arada, tarhanası da cidden güzel ama her gün her gün de içilmez ki arkadaşım :) (Karabalık, sen duyma buraları :)

Neticede uzak da olsak; iyi ki sevdiklerimiz/ailemiz var. Buna şükretmek lazım. Sevildiğini hissetmek gerçekten güzel bir duygu :)
** Annelik sohbetlerimiz birikti, yayınlayamadım kusura bakmayın, hepsini ennn kısa zamanda paylaşacağım. Bu sohbetleri pek sevdim yahu :)
Devamını oku »

12 Eylül 2014 Cuma

5. Ay :)

1 ay daha geçmiş ve ben yine bir önceki ayda söylediklerimi bir güzel yalamış yutmuşum.
İnsan hayatında minik bir zaman dilimi belki ama bebekler için kooocaman bir atılım sanırım.
"Biz artık şunu yapıyoruz; ötekiler geride kaldı yaşasın"ların her zaman eklenerek değişeceğini çok güzel öğrendim. "Onu asla yapmam" dediğim şeylerden bazılarını yaptım. "Düzenimiz artık böyle" dediğimde ters köşe oldum. (Zaten bahsettiğim şey düzensizlikti...) Yani yine kısaca dolu dolu 1 ay geçirdik.

- Elif maşallah diyeyim her bebek gibi kıpır kıpır. Bize çok hareketli geliyor ama muhtemelen sadece Elifi gördüğümüz için böyle düşünüyoruz. Yani yerinde duran bebek yok sanırım.
- Çoraplarını illa ki çıkartıyor. O çorap kesinlikle ayakta durmayacak; onun yeri ağzın içi :)
- Ah o benim sırma saçlarımdan eser yok şimdi :) (arabesk bir şarkıyı mırıldanır gibi oldum) Tamam abartmayayım saçlarım hiçbir zaman kooocaaamaan değildi ama bana yetiyordu; iyiydik yani. Biraz kişiliksizdi. Tarandıktan hemen sonra bile annem "saçlarını tara" derdi çünkü tarandığı anlaşılmazdı, öyle karışık karmaşıktı ama ben seviyordum onları. Ta ki bir çoğunu kafamda değil de yastığımda yerde Elif'in elinde omzumda vs. görene kadar! Bir acayip dökülüyorlar ve yeni çıkanlar beyaz çıkıyor. Bu senenin modası Storm gibi bir şey olmazsa yandım :) Neyse şimdi bir şampuana başladım, 1 hafta oldu, fayda görürsem onu da yazarım.
- Elif son 2 haftadır ishal. Ve genel keyfinin iyi olması + İhmalkarlığımız sebebiyle doktora daha yeni gittik. Ankarada da şahane bir salgın varmış. Ama çok şükür tahlil iyi çıktı. Peki Elif neden ishal? Başka bir çocuk doktoruna daha gittik. Ona göre de Elif ishal değil. Diş mi dedik? Yok. Ben kendimden şüphelendim. Bu ara ayaklarım hiç ama hiç ısınmıyor. Bu sıcaklarda ısınmayacaksa ne zaman ısınır? Ayağımda çorap üstü yün patik var :)
- Şok Şok Şok!!! Elif kendi kendine uyumayı öğrendi... Hahaha yazınca bile güldüm :) İnşallah o da olur bir gün ama geçen aya göre uyku konusunda ilerlediğimiz tek şey Elif'in gündüz uykularının ayağımda sallamaya geçince azıcık iyiye gitmesi. Genelde 30 dakika sonra uyanıyor ama ayağımdan hiç bırakmadığım için uykusu açılmadan yeniden uyutuyorum. (geçen ayki "sanki o daha mı iyi" dediğim ayakta sallamanın ne iyi bir şey olduğunu anladım; sebebi bir sonraki satırda.)
- Veeee bu ayın en en en güzel gelişmesi neredeyse her güne 1 kitap okumuş olmam oldu. Henüz çoğunun yazısını bloga ekleyemedim ama bazılarını zaten unutmam mümkün değil. (Uyandığımda "Ağacın kalbine gidiyorum" dediğime göre...) Elif'e bu ay pek fazla kitap okuyamadım, bolca kukla oynattım ama... Kukla hikayeleri uydurdum ki bence bu daha eğlenceliydi :) Ve Elif nedense tavşanı çok sevdi :)
- Elif ilk defa kahvaltı masasından kendi elleriyle yürüttüğü biberi damakladı :) Dişledi desem olmaz, dişi çıkmadı çünkü.

- Bu ayın en üzücü gelişmesi de, az önce Lokum için yediğim balıktan ayırmam oldu :/ Son aylarda onunla neredeyse hiç ilgilenememiş olmanın verdiği vicdan azabı zaten yeterince oturdu içime.
- Babaanne ve anneanne ziyaretleri evimizde büyük bir neşe ile karşılandı. Sahiden iyi ki var'lar. Bir de minik teyzoş ziyaretimiz oldu :) Keşke her ay olsa... Onun gidişine de alışamadım. Yok ben sahiden ayrılıkların insanı değilim :/ Ah Lokum ah...
- Bebek bakımı ve gelişimiyle ilgili okuduğum satırları azalttım. Gına geldi resmen. "Tatlım yoksa sen hala pijamanla mı geziyorsun" denilmesini de sevemedim. Evet ya evet, bazen akşama kadar pijamamla geziyorum ve mutluyum. Oh!
- Elif ilk mektubunu ananesine yazdı. O da bir hayli duygulandı. Ah şu ananeler :)

- Elif uykuyu hala ve ısrarla sevmiyor. Ama uyuyunca da rahatlıyor. Uyanırken de öyle hafifçe değil de ya deriiiin bir ağlamayla ya da birden gözlerini açıp "ee ne kaçırdım uyurken" bakışıyla açıyor. Uyurken çok da bir şey kaçırmadığına hala inandıramadık.
- Az uykudan ara ara gündüz hülyaları görmeye başladığımı düşünüyorum :)
- Karabalıkla anlaştık bir gün sinemaya gideceğiz. İlk yarıyı ben izleyeceğim, ikinciyi de o izleyecek. Böylece hem tasarruf edeceğiz (tek biletle) hem de birlikte sinemaya gitmiş gibi birbirimize olayları anlatacağız.
- Elif, ilk kez bir düğüne katıldı. 7'de başlayacak düğün için 6.30'da yola çıktık ve düğün salonunu şiddetli yağmurun da etkisiyle 8.30'da bulduk çünkü yolda kaybolduk. Gelin ve damat 8.40ta içeri girince pek keyiflendik doğrusu; hiçbir şey kaçırmamıştık :) İşte o kır düğününde tanıştım bu kurtlu elmalarla.
- Biliyorum ki artık sesim inanılmaz güzel olmasa da Elif'i uyutmada çok işe yarıyor. "Bir Başkadır Benim Memleketim" şarkısının "laylay laylay laylay laylay"lı versiyonunu uyduruktan birkaç söyledim, hani nereden aklıma geldiyse, şimdi bu şarkıyla uyuyuyor :)
- Bazen İnişli çıkışlı da olsa Elif'e her baktığımda "iyi ki gelmişsin hayatımıza" diyoruz. Karabalığın Elif ağlarken "çok tatlı ağlamıyor mu" deyişi de bunun kanıtı herhalde. Babalar ve kızları :) Biz de şöyle anası ve kızı olabiliriz:

-Daha geniş yer verene kadar kısaca "Biricik Dünyam" sitesinde konuk yazar oldum diyeyim :) Becerebilir miyim bilmiyorum çünkü bu blog benim kendi yağımda kavrulduğum yer :) Bu güzel anılar için Biricik'e ve tabii ki Tanla'ya çok teşekkürler :) (ilk yazımı okumak isterseniz burada)
- Elif, gözlükten ve gözlüklülerden hoşlanmadığını açıkça belli etti bu ay :)  Çünkü bence kendisi "haydutsporun başkanı" lakabını cidden hak ediyor :)

Bu ay da bu kadarmış yaşadıklarımız. Hala çocuk doktorumuzu sevmeyip neden yola onunla devam ettiğimizi sorguluyoruz. Ve Elif hala ona bir yumruk atmadı, yüzüne kusmadı, eline çiş yapmadı ama onu görünce ağladı ve onun da kafası şişti :) (evet kötü anneyim :)
Önümüzde kısmetse Kurban Bayramı ve babaannee/dedee ziyareti var. Oradan da bolca güzellik biriktireceğimizi düşünüyorum.
*Aslında bir gelişme daha var ama o Elifle doğrudan ilgili değil; onu da başka bir yazıda kutlayayım pardon yazayım :)

Ne dersiniz, Lokum beni/bizi bir nebze olsun affetmiş midir?
Bizi özlüyor mudur?


Devamını oku »

26 Ağustos 2014 Salı

Anne Olunca Anladım :)

En başta annemin kıymetini, değerini, önemini.
Benim/bizim için yaptığı fedakarlıkların ne anlama geldiğini...
Bir süre anneme "Gönül" demiştim de dayanamadı "sen de bana Gönül dersen, bana kim anne diyecek" demişti.
Haklıydı.
Benimki de saygısızlıktan değildi aslında belki samimiyetten.
Şimdi yolda, Adana'dan geliyor.
Birkaç hafta bizimle kalacak.
Daha bayramda beraberdik ama yine özlemişim.
Ben ki üniversitede sadece tatillerde o da sıkılarak memlekete giderdim...
Annemi günlerce aramadığım zamanlar geldi aklıma.
O hep "işin varsa da, bir ara iyiyim de kapat"derdi de ben anlamazdım ne demek istiyordu.
İyiydim ya işte ...
Şimdi anlıyorum.
Bana "bu kadar korkak olma" dediklerinde "daha yeni anne oldum ve Elif benim ilk bebeğim, istediğimi olurum" diyorum.
Temizliği konusunda itiraf edeyim hiçbir titizliğim yok. Her gün banyo yapıyor gerçi ama üstüne kusmuş, altına yapmış; bunlarla gayet eğleniyoruz. Üstü hemen kirlenince de değiştirmiyorum mesela.
Geçen gün giriş kattaki komşu teyze balkondan kolunu uzattı... Oradan alacakmış Elif'i... Hani yok artık :) Nasıl bir anne olurum bilmiyorum ama helikopter kıvamına gelmeden yavrusunu koruyan/kollayan biri olmak isterim. Arada o kadar ince bir çizgi var ki. Onun düşmesine, hata yapmasına da KESİNLİKLE izin vermek lazım. Sanırım bu da zamanla oturacak bir şey. Her hareketimi de şöyle mi böyle mi diye kısıtlayamam.
Bu satırları da Elif'i ayağımda uyutmuşken yazıyorum. "Sen uyurken de güzelsin be yavrum" diyorum ama uykusunu almış boncuk gözleriyle de mutluluk duyuyorum.
Anne olunca kafama dank eden birçok şey var. Daha hoşgörülü oldum belki de, bilmiyorum. Giriş kattaki meraklı teyzeye sinir olsam da torun hasretinden Elif'i her gördüğünde kucağına almak istiyor.
Ya da gıcık olduğum bazı insanları düşünüyorum; onlar da bir annenin evladı, kıymetlisi.
Zaten öyle yaklaşınca kızacak/küsecek pek az şey kalıyor.
Ama bir de inadına inadına kötü konuşanlar var ya... Ne yapsam onlara iyi bakamıyorum. Kötü bakmamak için de iletişimi kesiyorum.
Torunum olunca ne hissederim bilmiyorum çünkü annemin gözlerinde bambaşka bir mutluluk var. Sabah yola çıkmadan konuştuğumuzda sesi çok heyecanlıydı : "Fıstığımı göreceğim" diyordu.
Ben odada yokken Elif'e şunları söylerken buluyorum annemi :" Sen benim mor menekşem, sarı papatyam, kırmızı gülüm, hayat enerjimsin. İçimi açayım seni oraya alayım sonra da fermuarı çekeyim." :)
Torun sevgisi güzel bir şey sanırım.
Anne olunca -her ne kadar normal doğum yapmamış da olsam- doğum an'ının ne mucizevi bir şey olduğunu anladım.

Kendi üzerine bir şey almayıp yavruna alışveriş yapmanın zevkini de anladım. (tamam bu kısım işime bile gelmiş olabilir.) Çok yakın arkadaşlarımızın düğünü var haftaya ve benim de Elif'in de düğüne giyecek bir şeyi yok. Ailemizin  kıyafet/moda/makyaj/tasarım uzmanı kardeşimi aradım, ne alayım nerden alayım diye. "Elif kolay da seninle uğraşırız" dedi. Peki ben ne yaptım? Elif o ara slingde olduğundan deneme şansımın olmadığı önden düğmeli bir elbiseyi aldım :) Ve gerçekten süper oldu. Bana sorarsanız bir bebek her yerde bebektir ve en güzel kıyafeti de tulumdur :) Düğüne de böyle gidebileceğini düşünüyordum ama karabalığın kızını süsleyesi varmış. Neyse kot elbisenin üstünde hafif bir dantelle olayı kapattık. Elif'i görenler o yüzden mi erkek sanıyor ki :) Ben hiç elbise almadım ona. Hediye gelenleri giydirdim. Onlar da küçüldü tabii.
Konu nerden nereye geldi :) Kısacası Elif'e 3 saatte bir şeyler bakıp kendime 10 dakikada elbise almaktan mutluyum :)

Sahi sizin anne olunca anladığınız neler var?

Devamını oku »

24 Ağustos 2014 Pazar

Uyku Kardeş, Ver Elini :)

Elif doğmadan önce bir bebeğin nasıl uyuduğu/uyutulduğu ile ilgili bir şeyler bilmiyordum. Tek bildiğim küçükken kuzenimin çocuklarını arada hamakta sallardım, o kadar.
Ama kitaplar okurken, kendimi bebekli hayata hazırlarken hiç aklıma uykunun sorun olabileceği gelmemişti.
(evet yine bir itiraf)
Beklemediğim yerden soru geldi :)
Çünkü bence bebekleri yatağına koyardın ve onlar uyurdu. Safım ben ya cidden...
İlk 10 gün (Elif 2. gün sarılık olmuştu ve 24 saat hastanede kalmıştık) Elif'i zorla uyandırıyorduk :)) Hahahaha yazınca bile güldüm ya :) İnternette bakmıştık, bebekler nasıl uyandırılır diye. Burnunu falan sıkmıştık, ayak altını gıdıklayıp, altını değiştirmiştik... Ve ben şu cümleyi kurmuştum: "İlerde de uyutmak için çaba harcayacağız ve bugünleri arayacağız değil mi?"
Çok değil 10 gün sonra, mutfağımızda ciddi bir patlamanın yaşanıp apartmanın komple acil tahliyesi ve benim 10 günlük bebem kucağımda şoka girmemle aynı zamanda, hayatımıza kolik diye bir şey girdi.
O ara Elif'i uyutmak gibi bir derdimiz olmadı açıkçası.
Daha çok sakinleştirmeye çalışmak diyelim yaptığımız işin adına.
Elif neredeyse havalara atılsa bile korkmayan ve bundan keyif alan bir bebek.
Kolikten miras bir şekilde de kucakta sallama (hatta aynı zamanda halay başı misali sen de sallanma,koridorda yürüme, saç kurutma mak. açma) gibi bizi şu an oldukça zorlayan bir sürece alışmış olduk.
Yarım saat uyutmakla uğraşırsam ve Elif sadece yarım saat uyumuşsa benim halimi bir düşünün.
O ara tuvalete gidip yiyeceğim yemeklerin altını açabilmişsem çok şükür diyordum.
4. ayın yazısında GeCe'nin yorumu aklıma yatmıştı ve ertesi gün ayakta sallamaya başladım.
Çok komik geliyordum kendime; çünkü ben bebeğimi asla ayağımda sallamayacaktım :) Safım demiştim değil mi?
10 gündür de o şekilde uyumaya/uyutmaya çalışıyorum(z)
Anladım ki -şimdilik- çözüm bu da değil.
Elif sallanmaktan hoşlanıyor diyorum ama bir de bakıyorum sallanmaktan nefret ediyor.
Hatta kaç defa işleri biz mi zorlaştırıyoruz acaba diye sakinken ışığı kısıp, müziği açıp yatağında bıraktık.
Öylece yatağında oyalanan ve belki bir ümit uyur mu diye parmaklarımızı cross yaptığımız anlarda Elif çığırarak ağlamaya başladı.
Kolikten hatıra bir ağlama şekli bu.
Bebeği ağlayanlar lütfen buna üzülmesin.
Bebeğin çığlıklarla çığırması, nefesini tutması, kendini 1 saniyede kızartıp morartması çok daha fena oluyor anne/baba için. Kaç defa "yatakta bir yere mi sıkıştı" diye panikledik. Ama yok. 1 saniye önce uyku arkadaşını seven bebek saniyesinde çığlıklar atıyor. Hayır ne oluyor acaba?
Akşam oldukça rutin bir şekilde banyosu yapılıyor, masajı-o izin verdiği kadar- yapılıyor, pijamalar giyiliyor, sakin ortama gidiliyor, güzel müzik açılıyor, gülüşüp sakinleşiliyor. Ve Elif gözler kıpkırmızı esnemeye başlıyor.
İşte uykusu gelmiş bir bebe diyoruz :)
Ama Elif ısrarla uykuya direniyor.
10 gündür bizde olan babaanne "3 çocuk büyüttüm, 3 torun baktım, böyle bir uyku direnci görmedim, böyle çığlıklar duymadım" diyor :)
Evet bizim kızımız opera sanatçısı olacak zaten, alıştırma yapıyor babaannesi :)
Biliyorum ki bu uyku mücadelesinde yalnız değilim. Bunları yaşayan ilk anne/baba değiliz; sonuncusu da olmayacağız.
Milenyum çocukları madem dokunmatik ekranda işlem yapabilmeyi doğuştan beceriyor...Bravo :) O halde neden kendi kendilerine uyuyamıyorlar arkadaş? Bilgiler mi çok geliyor :)
Elif'e şunu söylerken buldum kendimi "canım kızııım, az sonra seni uyutacağaım. bana izin verir misin, yardımcı olur musun" :)) Elif de güldü tabii...
Uyku direnci çok acayip bir şey.
Gündüz uykularının çoğu 30-45 dakika. O yüzden de ayağımda salladığımda ayağımı çekmiyorum, yanıma su/yiyecek ve kitap alıp yoluma devam ediyorum çünkü 20 dakika sonra da uyanabiliyor. Ve uyandırılırsa çok sinirli oluyor :/ Ben de kendime buradan pay çıkardım ve bu süre zarfında her gün 1 kitap bitirdim.(ortalama 150-200 sayfa)
Daha önce "sanki ayakta sallamak daha mı iyi" diye ablayı terslemiştim. Şimdiyse level atladığımızı düşünüyorum.
İşte hayat böyle bir şey sanırım, ettiğin lafları güzelce yutarsın :)
Sanmayın ki ayakta sallamak kolay ya da Elif seviyor...
Mesela akşamları kesinlikle ayakta sallanmak istemediğini beyan ediyor sıpam. Biz de peki diyoruz.
Sırta pışpışlama, yanına yatırıp birlikte uyuma falan Elif için geçerli değil.
Elif bize şöyle diyor bence "hey siz, minik balıklar, uykum gelmiş olabilir, evet gözlerim kan çanağı ve sürekli esniyorum ama UYUMAYACAĞIIIIIIIM.o kadar KESİN VE NET. bence boşuna uğraşmayın yani tatlılarım"... Cidden bu mesajı her uyku seansında yüzümüze söylüyor.
Bizi parmağında oynattığından şüpheleniyorum.
Dışarı çıkıp arabasına koysak da çoook nadir uyuyor.
Ama sling her zaman işe yarıyor, onu söyleyebilirim.
Acaba diyorum Elif hala anne karnını mı özlüyor. Hani zaten 41. haftada doğmuştu. Hatta "ben gelemeyeceğim anacım, siz gelin beni alıverin" demişti :)
Dolayısıyla benim/bizim uykular da hep bölük pörçük.
Beni kendi uykusuzluğumdan daha çok Elif'i nasıl uyuturum halleri yoruyor, onu fark ettim.
Çünkü ben normalde de hafta sonları 6.30'da kalkan biriy(d)im. Hiç öyle öğlenlere kadar yatmayı sevmem.
Uykuda düzeni severim ve hamileliğim boyunca da 22-23 arası uyuyup 6.30-7.00 arası kalktım.
O halde nedir be güzel yavrum senin uykuya direncin?
O yüzden ne diyoruz?
Uyku kardeş, ver elini...
Ve yanımızdan hiç ayrılma olur mu :)
* Uyku konusunu ben daha çok yazacakmışım gibi bir his var içimde, hadi hayırlısı...
** Uyku eğitimi konusunda da gel-gitlerim var. Öncesinde bana bir "sabır eğitimi" gerekebileceğinden korkuyorum :)

Bu arada sanmayın ki dertliyim.
Tamam uyanıkken de sallanıyor olabilirim ama gerçekten Elifle hayatı çok seviyorum.
Hem o ne öyle aynı saatte yatıp kalkmalar falan, ne monotonmuşum yahu :))
Devamını oku »

14 Ağustos 2014 Perşembe

Bebekli Hayatta İlk Günler :)

Şimdi şimdi geriye dönüp baktığımda "vaay bee neler yaşamışız" diyorum.
Aniden doğuma girmemiz, loğusa günleri, kolik günleri/geceleri (hala yaşıyoruz ama olsun), "mutlu anne nasıl olurum"halleri...derken annelik sohbetleri :)
Bu ara çevremde bir dolu hamile arkadaşım var.
Onlar adına çok heyecanlıyım.
Kendi hamilelik zamanlarımı hatırlıyorum-neyse ki sadece 4 ay öncesi- "öyle mi böyle mi"derken zaman geçmiş, bugünlere gelmişiz.
Başka bir yazıda da  "ne kolikti be" falan der güleriz inşallah.
Bu süreçte öğrendiğim ilk şey: KESİN VE KATI KURALLAR KOYMA.
Geçen günkü yazımda da demiştim ya "kanaat önderleri" anneler sağolsunlar o kadar "pembe" bir tablo çiziyorlar ki.
İnsan onları okudukça "neden ben yapamayayım ki"diyor.
Ben de doğal doğum yapabilirim.(evet, sonunda madalya veriyorlar)
Ben de sadece anne sütüyle bebemi besleyebilirim.
Ben de ennnn organik besinleri bulabilirim.
Ben de...
Ben de...
Bunun sonu yok.
En güzeli gerçekten de kişinin kendine yönelmesi.
Örnek verecek olursam birilerini kırarım belki diye listeyi genişletmiyorum.
Ama herkesi doktor düşmanı yapmaya da gerek yok.
Onu yapmayın, bunu yemeyin, şuna zaten gerek yok sizi kandırıyorlar vs.
Elbette ki bunlar tercihtir.
Ama görüyorum ki bu çok okunan bloglarda yazanları yapamayınca anne adayları/anneler üzülüyor.
Benim de dertleştiğim, fikir sorduğum çok sevdiğim anneler var ama kimsenin bir başkasını kötü hissettirmeye hakkı yok.
Normalde yazacaklarımı yazıp geçecektim ama kendi arkadaşlarımda da gördüm, evet insanlar o bahsettiğim siteleri çokça okuyor ve çokça hayal kuruyor. bunlar olmayınca da al sana düş kırıklığı.
Bunları ben de yaşadım.
Niyetim kimsenin bloguna "kötü" demek değil.
Asla.
Ama bazı şeyleri de kesin ve katı kurallara koymanın bir getirisi yok.
Hele ki konu hamilelik, doğum, bebek bakımı ise.
(Nasıl dolmuşsam yalnız ben de...)
İşte sevgili anne adayları(bu satırları okuyanınız varsa)
Ne burada ne de başka bir yerde yazılanlar "başat" değil; gerçekten de aradığınız güç içinizde. bilgi de kitaplarda, tecrübelerde ve sezgilerinizde.
Şimdi fark ediyorum ki beni çıkmaza sokan bu katı düşünce sistemim olmuş.
"onu yapmam, bunu vermem" lerle inanın kendimi gereksiz hırpalamışım.
Samimi bir itiraf.
Bunu sadece ben hissetseydim de bu satırları sanırım yazmazdım.
İnsanlar bilgilerini paylaşmış ne güzel; sana zorla "yap/yapma" diyen mi oldu der susardım.
Ama o kadar çok anneden ve anne adayından kendi tecrübelerime benzer şeyler duydum ki;
Azıcık uzatmış olsam da ilk söyleyeceğim şey:
kesin ve katı kurallarla bebeğinizi büyütmeye çalışmayın.
(hani ben yaptım, mutsuz oldum, siz yapmayın...)
- İlk 10 gün zaten bebişler sanırım dünyaya geldiğini henüz anlıyor. O günlerde de anneler ancak toparlanıyor.
"Eve gelir gelmez bebeğimin her şeyiyle ben ilgilendim" demek marifet değil bence. Ortada "en iyi anne kim" yarışması da yok.(benim bildiğim)
Kendinize toparlanmak için zaman tanıyın. Dşkişiniz varsa onları gözünüzde çok büyütmeyin. Ben ilk günlerde sezaryen ağrılarımın kalıcı olacağını düşünmüştüm :)
-Bebişinizle bolca konuşun, sohbet edin, ona espri yapın hatta :) insanın gülmeye çok ihtiyacı oluyor.
- Yardım alıııın :) "onun şusu var, bunun busu var"demeyin...
- Bebişe ve bebişli hayata alışmak için kendinize zaman tanıyın. Ben "yooook, ben yapamicaaaam böhüüüü" dediğimde bana gülen insanlara sinir oluyordum. (Başta da karabalık :) Meğerse o "bir şekilde de olsa" yapacağımı biliyormuş...
- Sanırım bizim handikapımız "zihnimizdeki mükemmel anne"ye uygun hareket etmeye çalışmamızdan geçiyor.
Elif 4 aylık oldu diye unumu elediğimi sanmayın.Daha önümüzde çok yol var. Ek gıdamız, uykuya geçişlerimiz, diş, tuvalet...derken...Bir ömür var neticede :) Öğrenmenin sonu yok yani.
İlk ayların daha zor olmasının sebebi bence "tanış/kaynaş" faslı.
Karşımızdaki miniğe "bebek" değil de "birey" olarak bakarsak daha kolaylaşıyor.
Elif'in o ennn çok ağlayıp sabrımın sınırlarını genişlettiği zamanlarda -aklıma geldikçe- bunu hatırlamaya çalıştım. Elif beni sinir etmek için ağlayan bir bebek değil... Elif, bir sıkıntısı olduğu için kendi dilinde konuşan bir birey :)  Böyle bakınca rahatlıyor insan ama bu aşamaya gelene kadar ben de çok ağladım. (ah kolik :)
Aslında "ah kolik" diyorum ama cidden hep şükrettim bunun için. "Sağlığı yerinde olsun da" dedim. Anneler neler yaşıyor ve gık bile demiyor. Diyemiyor çünkü kendi evladı... O yüzden mi annelik kutsal bilmiyorum ama sahiden kadında bir evrim yaşattığı bir gerçek.
- Günlük tutun :) İçinizden ne geliyorsa onu yazın/çizin...
- Çevremdeki hamişlere de aynı şeyi söylüyorum ne okursanız benden ne duyarsanız duyun ilk günlerden korkmayın. Hani suya balıklama dalarsın da su soğuktur ve yüzeye çıkana kadar/sen suya alışana kadar biraz zaman geçer. İşte o kadar :) Suya yavaş yavaş da girilmiyor ki :) Ben normalde denize yavaş yavaş girenlerdenim, bu sene direk daldım. (tamam önceki su; egeydi, bu seneki akdenizin ılık suyu ama çaktırmayın :)
- Bir de benim yaşadığım en büyük şok, Elif'in -hayalimde canlandırdığım gibi- eve gelir gelmez benimle kitap okuyan, resim yapan, parkta salıncağa binen bir bebek olmamasıydı :)  Sizin bebeğiniz bunları yapabiliyorsa bilemem tabii ama biraz daha "bebeklik hallerine"  odaklanmak lazımmış...

Fark ettim ki benim yazdıklarım da "meli/malı"lı olmuş... :)
Siz bana da bakmayın, iç sesinizi dinleyin yeter :)
Tecrübeli anneler sizden de yorum isteyeceğim ama sadece "pembe" tablo çizmeyin olur mu? Korkutmadan, gerçekçi bir tabloda ilk günler için güzel tavsiyelerinizi bekliyorum :) 
Devamını oku »