Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




bebekli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bebekli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2014 Perşembe

Bebekli Hayatta İlk Günler :)

Şimdi şimdi geriye dönüp baktığımda "vaay bee neler yaşamışız" diyorum.
Aniden doğuma girmemiz, loğusa günleri, kolik günleri/geceleri (hala yaşıyoruz ama olsun), "mutlu anne nasıl olurum"halleri...derken annelik sohbetleri :)
Bu ara çevremde bir dolu hamile arkadaşım var.
Onlar adına çok heyecanlıyım.
Kendi hamilelik zamanlarımı hatırlıyorum-neyse ki sadece 4 ay öncesi- "öyle mi böyle mi"derken zaman geçmiş, bugünlere gelmişiz.
Başka bir yazıda da  "ne kolikti be" falan der güleriz inşallah.
Bu süreçte öğrendiğim ilk şey: KESİN VE KATI KURALLAR KOYMA.
Geçen günkü yazımda da demiştim ya "kanaat önderleri" anneler sağolsunlar o kadar "pembe" bir tablo çiziyorlar ki.
İnsan onları okudukça "neden ben yapamayayım ki"diyor.
Ben de doğal doğum yapabilirim.(evet, sonunda madalya veriyorlar)
Ben de sadece anne sütüyle bebemi besleyebilirim.
Ben de ennnn organik besinleri bulabilirim.
Ben de...
Ben de...
Bunun sonu yok.
En güzeli gerçekten de kişinin kendine yönelmesi.
Örnek verecek olursam birilerini kırarım belki diye listeyi genişletmiyorum.
Ama herkesi doktor düşmanı yapmaya da gerek yok.
Onu yapmayın, bunu yemeyin, şuna zaten gerek yok sizi kandırıyorlar vs.
Elbette ki bunlar tercihtir.
Ama görüyorum ki bu çok okunan bloglarda yazanları yapamayınca anne adayları/anneler üzülüyor.
Benim de dertleştiğim, fikir sorduğum çok sevdiğim anneler var ama kimsenin bir başkasını kötü hissettirmeye hakkı yok.
Normalde yazacaklarımı yazıp geçecektim ama kendi arkadaşlarımda da gördüm, evet insanlar o bahsettiğim siteleri çokça okuyor ve çokça hayal kuruyor. bunlar olmayınca da al sana düş kırıklığı.
Bunları ben de yaşadım.
Niyetim kimsenin bloguna "kötü" demek değil.
Asla.
Ama bazı şeyleri de kesin ve katı kurallara koymanın bir getirisi yok.
Hele ki konu hamilelik, doğum, bebek bakımı ise.
(Nasıl dolmuşsam yalnız ben de...)
İşte sevgili anne adayları(bu satırları okuyanınız varsa)
Ne burada ne de başka bir yerde yazılanlar "başat" değil; gerçekten de aradığınız güç içinizde. bilgi de kitaplarda, tecrübelerde ve sezgilerinizde.
Şimdi fark ediyorum ki beni çıkmaza sokan bu katı düşünce sistemim olmuş.
"onu yapmam, bunu vermem" lerle inanın kendimi gereksiz hırpalamışım.
Samimi bir itiraf.
Bunu sadece ben hissetseydim de bu satırları sanırım yazmazdım.
İnsanlar bilgilerini paylaşmış ne güzel; sana zorla "yap/yapma" diyen mi oldu der susardım.
Ama o kadar çok anneden ve anne adayından kendi tecrübelerime benzer şeyler duydum ki;
Azıcık uzatmış olsam da ilk söyleyeceğim şey:
kesin ve katı kurallarla bebeğinizi büyütmeye çalışmayın.
(hani ben yaptım, mutsuz oldum, siz yapmayın...)
- İlk 10 gün zaten bebişler sanırım dünyaya geldiğini henüz anlıyor. O günlerde de anneler ancak toparlanıyor.
"Eve gelir gelmez bebeğimin her şeyiyle ben ilgilendim" demek marifet değil bence. Ortada "en iyi anne kim" yarışması da yok.(benim bildiğim)
Kendinize toparlanmak için zaman tanıyın. Dşkişiniz varsa onları gözünüzde çok büyütmeyin. Ben ilk günlerde sezaryen ağrılarımın kalıcı olacağını düşünmüştüm :)
-Bebişinizle bolca konuşun, sohbet edin, ona espri yapın hatta :) insanın gülmeye çok ihtiyacı oluyor.
- Yardım alıııın :) "onun şusu var, bunun busu var"demeyin...
- Bebişe ve bebişli hayata alışmak için kendinize zaman tanıyın. Ben "yooook, ben yapamicaaaam böhüüüü" dediğimde bana gülen insanlara sinir oluyordum. (Başta da karabalık :) Meğerse o "bir şekilde de olsa" yapacağımı biliyormuş...
- Sanırım bizim handikapımız "zihnimizdeki mükemmel anne"ye uygun hareket etmeye çalışmamızdan geçiyor.
Elif 4 aylık oldu diye unumu elediğimi sanmayın.Daha önümüzde çok yol var. Ek gıdamız, uykuya geçişlerimiz, diş, tuvalet...derken...Bir ömür var neticede :) Öğrenmenin sonu yok yani.
İlk ayların daha zor olmasının sebebi bence "tanış/kaynaş" faslı.
Karşımızdaki miniğe "bebek" değil de "birey" olarak bakarsak daha kolaylaşıyor.
Elif'in o ennn çok ağlayıp sabrımın sınırlarını genişlettiği zamanlarda -aklıma geldikçe- bunu hatırlamaya çalıştım. Elif beni sinir etmek için ağlayan bir bebek değil... Elif, bir sıkıntısı olduğu için kendi dilinde konuşan bir birey :)  Böyle bakınca rahatlıyor insan ama bu aşamaya gelene kadar ben de çok ağladım. (ah kolik :)
Aslında "ah kolik" diyorum ama cidden hep şükrettim bunun için. "Sağlığı yerinde olsun da" dedim. Anneler neler yaşıyor ve gık bile demiyor. Diyemiyor çünkü kendi evladı... O yüzden mi annelik kutsal bilmiyorum ama sahiden kadında bir evrim yaşattığı bir gerçek.
- Günlük tutun :) İçinizden ne geliyorsa onu yazın/çizin...
- Çevremdeki hamişlere de aynı şeyi söylüyorum ne okursanız benden ne duyarsanız duyun ilk günlerden korkmayın. Hani suya balıklama dalarsın da su soğuktur ve yüzeye çıkana kadar/sen suya alışana kadar biraz zaman geçer. İşte o kadar :) Suya yavaş yavaş da girilmiyor ki :) Ben normalde denize yavaş yavaş girenlerdenim, bu sene direk daldım. (tamam önceki su; egeydi, bu seneki akdenizin ılık suyu ama çaktırmayın :)
- Bir de benim yaşadığım en büyük şok, Elif'in -hayalimde canlandırdığım gibi- eve gelir gelmez benimle kitap okuyan, resim yapan, parkta salıncağa binen bir bebek olmamasıydı :)  Sizin bebeğiniz bunları yapabiliyorsa bilemem tabii ama biraz daha "bebeklik hallerine"  odaklanmak lazımmış...

Fark ettim ki benim yazdıklarım da "meli/malı"lı olmuş... :)
Siz bana da bakmayın, iç sesinizi dinleyin yeter :)
Tecrübeli anneler sizden de yorum isteyeceğim ama sadece "pembe" tablo çizmeyin olur mu? Korkutmadan, gerçekçi bir tabloda ilk günler için güzel tavsiyelerinizi bekliyorum :) 
Devamını oku »

9 Ağustos 2014 Cumartesi

4. Ay :)

Her ay hatta her gün değişiyor Elif, büyüyor maşallah :)
E haliyle sesi de gürleşiyor.
Bu ses tınısıyla bence opera sanatçısı olabilir :) Bugünkü doktor kontrolümüzde de doktoru-ben bebek olsam üzerine kusardım olanı- bu maharetinden mahrum bırakmadı yavrum. Odaya girerken bekleme odasında "agucuk bugucuk" yapan aileler çıktığımızda bize dehşetle bakıyordu. Bense gülüyordum, "hee benim kızım da böyle, ne var yani"...
Bekleme salonu demişken...
Tek boş yer kucağında minicik bebesi olan bir anneydi; onun yanına oturdum. "maşallah dedim, kaç günlük" kadın sevinçle "20 günlük" dedi. Bir dolu saçı olan ve hayata geldiğini henüz anlayamamış kara yağız bir oğlan vardı kucağında. Anne acayip yorgundu ve düşünceliydi. Diğer yanındaki anneye gaz damlalarını soruyordu. O an sohbete balıklama dalmak ve gazla ilgili tüm tecrübelerimi aktarmak, benden de taze olan bu anneye sarılmak ve "biliyorum zor ama inan geçiyor, en azından azalıyor" demek istedim. Yapamadım. Bir an duraksadım "aman ben de biliyorum geçeceğini, sen ununu elemişsin tabii" der miydi. Ya da iki satır güzel cümleyle moral bulur muydu diye hala aklımda.
Bu ay "yabani hayattan medeni hayata" da Elifle beraber geçiş yaptım. O nasıl oldu?
Mesela ilk defa bir arkadaşıma yanımda karabalık yokken gittim ve tüm gün orada vakit geçirdim. Arkadaşımın da bebesi vardı; sahi siz de onu tanıyorsunuz :) Çok güzel bir gündü...
Sadece "merhabalaştığım" komşularım bebek hayırlamasına gelmek istediler ve ben evi,"normalde olsa ancak yarım saatte toplardım" seviyesinden "5 dakikada topladım işte ya" seviyesine getirdim. (bir nevi tozlar halı altına süpürüldü ama olsun :) Komşum gelmek istiyoruz deyince bendeki ilk soru: "Ne yersiniz" :)) O kadar alakasızım yani... Aslında ramazan ayında olduğumuzdan oruç musunuz demek istemiştim ama laf ağzımdan öyle çıktı... BDK ile de konuşamamıştım ya; aynı mesele. Yazarken daha rahatım da yüzyüze olunca otomatik tuşuma basılmış gibiyim; "evet"ler ve "hayır"lar ancak çıkıyor; "this is zemin" gibi :) 3 komşu geldiler ve gayet de iyi geçti muhabbet. Hatta geçenlerde de ben ilk defa karşı komşuma geçtim hem de Elifle.
Ve birkaç gün önce de çocuk parkında başka bir komşumu görüp yanına gittim. (normalde kaçardım, maazallah benimle konuşur falan diye :) Onun da iki tane oğlu var. Biraz konuşunca bana "çok yorgun görünüyorsunuz" dedi; işte o an parktaki tozlardan bazıları gözüme kaçmış olabilir :/ Kısacası "yabani" bir insandan "sosyal"liğe ve medeniyete adımlar attım kendi çapımda. Elifle beraber büyüyorum sanırım ben de çünkü onunla çok şey öğreniyorum.
Bu ayın en tatlı gelişmesi elbette ki tatilimiz oldu. "Bebekli tatil"den bir acayip korkuyordum. (nasıl gözümde büyütmüşsem artık) neyse ki gözümde büyüttüğüm kadar olmadı hiç, çok şükür.
Kolik ne durumda diye soracak olursanız... Sormayın :) Arada birbirimizi gıdıklamaya devam ediyoruz ve hakkında neredeyse hiç konuşmuyoruz. Bize koliği görmeye gelenleri de esefle kınıyoruz...
Elif maşallah eline geçen nesneyi bırakmayan,itinayla ağzına götürüp tadına bakan, bolca gülümseyen, muziplikler peşinde koşan, dönme çabalarından mutlu olan tatlı bir bebek oldu bu ay.
ultra şahane yaratıcı "4" pozum :)
Bu ay ilk defa "yenidoğan" olmadığını, "bebek" olduğunu anladık Elif'in... 
Akşam üzerleri daha sık dışarı çıkıp-neredeyse her gün- temiz hava almaya çalışıyoruz. Bu durum onun da hoşuna gidiyor. Dışarıdakiler de bizi tanıdı. "Bugün uyudu/uyumadı" diye takip ediyorlar.(benim derdim uyutmak değil halbuki temiz hava alsın yeter)
Bu ay da "bebeme tek başıma bakabiliyormuşum" halim bana güven verdi. Ama sorun şu ki Elif azıcık ucundan zor bir bebek olduğundan birinin de bana bakmasına çok ihtiyaç duydum. Sanırım önümüzdeki günler anneler dönüşümlü olarak destek olmaya gelecekler. Yaşasın anne yemekleri :)
Baba-kız ilişkisi sahiden farklıymış a dostlar.. Bana ağlayan bebe, babasını kapıda görünce kahkaha atmaya başlamıyor mu... Valla kızasım geliyor ama kızamıyorum. onlar mutlu olsunlar yeter :)
Bugün doktora önceden hazırladığım sorularımı sormaya çalışırken -karabalık o sırada Elif'i sakinleştirmeye çalışıyordu, bense sesimi doktora duyurma çabasındaydım- doktor döndü ve "geçen ay ne yaptıysan bu ay da aynısından yap, yeter" dedi :)) Sanırım kısa kesmek istedi :) Alıştık onun bu hallerine. "Annesi bu kız biraz cazı" da dedi ama ben yine oraları duymadım. "size yapıyor aslında" falan dedim bir de utanmadan :) Doktor en son dayanamayıp Elif''e "kız valla başımı şişirdin ha" dedi. Kızarak demedi ama benim yine de gülesim geldi. Doktoru sevmiyorum ya- niye başka doktora gitmiyoruz değil mi :) - "ohh ya "dedim içimden. Ağlama sesini sevmeyeceksen niye çocuk doktoru olursun ki değil mi?
İnsanlar Elif'i bana değil de babasına çaktırmadan seviyorlar :) Karabalık kızına pek düşkün çünkü :) Neyse ben dengeyi buluyorum sanırım. Görenin kucağına veriveriyorum Elif'i :)
Bir de "asla yapmam deyip de yaptığım ve o lafları bir güzel yuttuğum" neler var,onları not alıyorum. Sanırım yakında paylaşırım. Neler demişim vakti zamanında... Ne safmışım ben yahu :)

HERKESE ELİFTEN-BABASINA ÇAKTIRMADAN- EN BİR TATLI GÜLÜŞLER :)
Devamını oku »

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Bebekli (Elifli) Aktiviteler ve Rutinler (0-3 ay)

Böyle başlığa "rutin" falan yazdım diye Tracy Hogg akla gelip kafalar karışmasın; zira kendisinin pek uzağındayım(z)
Genel olarak EASY : Yeme, aktivite, uyku, anne zamanı "my time" rutinini ben sevsem de sanırım Elif pek sevmiyor :)
Zaten zor uyuyan bir bebeğiniz varsa "yemekten sonra uyunmaz yavrum" diyip aktivitesi için uyandırmaya cesaretim yok. Olan varsa saygılarımı göndereyim.
Ben daha çok -malum kolikten ötürü- "ağlamasın yeter" diyorum; biliyorum ki bu hiçbir kitapta yazmıyor. Hatta "sakın bunları yapmayın" başlığı altında yer alıyor olabilir yaptıklarımız :)
Bu bahsettiklerimi de son 3 haftadır ancak yapabiliyorum açıkçası.
Zira öncesinde "mutlu bebek için mutlu anne" tavsiyeme uyup her boş vakitte uyumaya çalıştım çünkü sağolsun anneler dönüşümlü olarak yanımızdaydı.
İşte o ara hayat ne "olala" imiş dostum; anlayamamışım :)
Yok yok şaka.
Elifle her an güzel.
Tam 7 defa (saydım) yerine yatırdığım güzel kızım her seferinde 2 dakika bile dolmadan kalkmasına rağmen-ki ben o ara enerji olsun diye bulgur pilavımı depolarken- Elifle hayat gerçekten güzel.
Çünkü büyüdükçe tepkileri artıyor, gülücük falan atıyor bayılıyoruz acemi ana-baba olarak.
Sabahları ve akşamları -eğer müsaitsek- babamızı balkondan yolcu ediyor/karşılıyoruz. Şu an pek anlamasa da uzaktan ona bakıp biii dolu el sallayan şaşkın adamın babası olduğunu bir gün anlayacak inş.
Her gün yapalım dememe rağmen genelde günaşırı olan banyo seanslarımız var. Banyo sonrası masaj yağı ile keyifli dakikalar yaşabiliyoruz eğer çok ağlamıyorsak.
Oyunlar konusunda henüz çok fazla ilerleme kaydedemedim aslında.
Birden "aktivite delisi" yapmak da istemiyorum.
Keyfi yerindeyse anakucağında ya da oyun halısında bırakıp uzaklaşıyorum. Biraz da canı sıkılsın kendi kendini eğlendirsin ama değil mi :)
Günün ennnnnn sevdiğim(iz) saatleri kitap okuma saatleri.
Sabahları -karnımız tok (her ikimizin de), altımız temiz, uykumuz alınmış- o güne özel kitabımızı kitaplıktan alıp geçiyoruz karşılıklı oturmaya.
Kitapları önceden sadece -resimleri de göstererek- okuyordum.
Şimdiyse kuklalardan ya da peluş oyuncaklardan faydalanarak canlandırma yapıyorum.
Sakar Cadı Vini'yi mesela Mantar Kız canlandırdı.
İyi Kalpli Küçük Tavşan içinse en sevdiğim şaşkın tavşandan faydalandım.
İnstagramda #bugünneokuduk etiketine bakarsanız; çoğu fotoğraf Elif'e ait zaten :)

Tabii her şeyi canlandırmam mümkün değil.
Çoğu çocuk kitabında "Yaşasııııın"a benzer nidalar oluyor; onları abartarak okuyorum.
Oyunculuk konusunda hiç yeteneğim olmadığını düşünürdüm; şimdiyse Elif'in masal dünyasının başrol oyuncusu gibiyim. Bir özgüven geldi ki sormayın :)
Kuklaları -evimizin birçok şeyi- İKEA'dan aldık.Bence çok başarılı.
En sevdiğim-açık ara- kurbağa ve köpekbalığı :)
Birkaç gündür sabah 9 civarı çıkıp 1 saatliğine yürüme, uyuma, annenin kitap okuması vb. şeyler yapıyoruz. İlk gün slingle çıkmıştık; pratik fakat sıcakta ikimize de sular basıyor.
Arabası ile kaldırım taşlarının sallantısında giderken uyuyakalıyor.
Bu hem iyi hem kötü.
Tracy ablanın rutinine hiç uymuyor elbette ama  benim "yeter ki ağlamasın" rutinime çok uyuyor :)
Hem bu havalarda dışarı çıkmayacağız da ne zaman çıkacağız değil mi?
Elifle hamileliğimden beri durmadan konuşuyorum. Beni çok geveze sanacak :) Halbuki hiç öyle biri değilim ama neler yapıyoruz, nereye gidiyoruz, ne yiyoruz vs. hepsini anlatıyorum. O da maşallah boncuk gözleriyle bana bakıyor-şimdilerde gülümsüyor-
Bir de arada şarkı söylüyorum. Onları da annemin "kimselere vermem" deyip de ilk torununa verdiği kitaptan buluyorum. (Annemin 1957 basım ilkokul kitabı :)

 Ya da gün içerisinde Baby Joy açık oluyor; oradan Barış Manço şarkılarılarına eşlik ediyoruz :) Hamileyken "Arkadaşım Eşek" şarkısını az dinlemedim :)
Müzik demişken, benim ritim duygum hiç yoktur ama babası evdeki  minik davul ile harikalar yaratıyor; Elif de pür dikkat onu dinliyor.
Altını değiştirirken de genelde bir sohbet havası yaratıyorum. "Doldurulmuş ama taşırılmamış" bezimizi sevinçle karşılıyorum :)
Bence önemli olan sürekli bir şeylerle oyalamak değil de annenin de keyif aldığı bir aktiviteyi bebeğiyle birlikte yapması. Bu, bizim için kuklalarla canlandırarak kitap okumak. (en iyi yaptığım iş)
Ama sizin farklı bir yeteneğiniz varsa siz de onu yapın. Hatta yaptıklarınızı yazın da biz de öğrenelim :)
Bu konuda "Öğrenen Anne" ve "GeCe" bloglarının faydalı linkleri var: Biri burada; öteki de şurada.
Bazen çok yoruluyoruz hatta azıcık dursun da tuvalete gideyim/yemek yiyeyim diye gözünün içine bakıyoruz ama belli bir aydan sonra -bizim için bu 2. ay oldu diyebilirim- bir dolu boş vakit kalıyor. Bunları da hem "kaliteli" (bu lafı da hiç sevmiyorum ama yerine bir şey bulamadım) hem de hem eğlenceli geçirmek bizim elimizde. İlerde parka gideceğiz, kek yapacağız (onu da Elif öğretir heralde bana :P ) inşallah ama her yaşın/ayın ayrı bir güzelliği var.
Bence blog da anneler için güzel bir aktivite.
Yani sadece bebişleri düşünmek olmaz.
Konuları kafamda toparlamak bile bana heyecan veriyor.
Güzel yorumlarla mutlu oluyorum.
Şimdi bir de pek şirin şeylerin üreticisi Zeynep'in hediye kitabı var; ona gelen yorumları tebessümle okuyorum:)
Bir de gün içerisinde kendimi mutlu etmek için mutlaka bir şeyler yapıyorum. Ya da "günün mutluluk sebebi" gelip beni kendisi buluyor. Parktayken okuduğum kitaptaki bu görsele uzuuun uzun baktım. Clementine'i buraya yazmayı çok isterim. Hatta Clementine benim arkadaşım olsun daha çok isterim :)

Bazen de 1 kahve beni kendime getiriyor. Uykusuzluk yapar mı Elifte acaba diye "her gün mutlaka" içmiyorum. Haftada 3 bazen 4 genelde de yarım ölçek :) Bu da annemle karşılıklı içtiğimiz kahvemiz.

Yemek, temizlik, çamaşır vb. işlerden -birçoğunuz gibi- hiç hazzetmiyorum. Önceden de sevmezdim şimdilerde sinir oluyorum :) Açıkçası mücadele etmeyip "olduğu kadar" diyorum. Neyseki yaz mevsimi karpuz/peynir ya da menemen harika oluyor. Çamaşırlar da çabuk kuruyor.
Evin en temiz yeri zaten salonun tam ortası. Elif'in gazına orada baktığımız için hep oraya kusuyor; haliyle de günde birkaç kez temizleniyor :))
Mottomuz şu:
Ben de onu diyorum zaten :)
Olamayacağımı bildiğimden hiç "mikemmel annelik" yapmaya çalışmıyorum.
Elif'in kıyafetlerinde bile "aman kustu hemen temizleyeyim" demiyorum; "kızım kusacağın varsa tamamını kus; sonra değiştirelim" diyorum.
Ne balığım ama ya :) Ananesi deli oluyordu tabii bu duruma.
Ben, evde de göz kalemi süren bir kardeş ve parfüm süren bir anneden nasıl bu kadar "pijamalı" çıktım; hayret doğrusu :)
Neyse ki pijamalarımı da son haftalarda çıkardım. En son postacı beni "18 yaşın üstünde misiniz" diyerek dumura uğratmıştı hatırlarsınız :)
Bu ara -zaman zaman sinir olsam da- "öyle böyle büyüyorlar be yavrum" lafını çok seviyorum.
Bunalınca aklıma getiriyorum.
Büyük resme odaklanmalı diyorum.
Ağlama krizinde takılıp kalma diyorum ama... Bazen oluyor bazense olmuyor tabii oturup ben de ağlıyorum; Elif'i öyle çok ağlar görünce dayanamıyorum çünkü.
İnşallah hepsi geçecek.
Sağlığımız yerinde olsun da zaten.
Şımarıklığa gerek yok.
Ama arada  bloga dertlenme hakkım da saklı kalsın :)

HERKESE KENDİ RUTİNİNDE KEYİFLİ AN'LAR :)














Devamını oku »

9 Mayıs 2014 Cuma

(Bir Acayip) Acemi Annenin Loğusa Gün(lük)leri-2 :)

(Bu yazıya 10 gün önce başlamıştım ama bugün inşallah bitirebilmeyi ümit ediyorum, hadi bakalım.)
Benim hamileliğimin ortalarında doğum yapan birkaç arkadaşım oldu. Onlarla haberleşmeye hem can atıyor hem de çekiniyordum "ya duymak istemediğim bir şey söylerlerse" diye. Şimdi olduğu gibi kendimi dış etkilere kapattığım bir zamandı. (Evet, şimdi de kapattım; onu da sonra anlatayım)
"Yaşayınca anlayacaksın anneliği" demişti bir tanesi. Ben de "tabii öyledir ama hamileyken de insan bayağı bayağı bir şeyler hissediyor" demiştim. Başka birine bana telefon açtığında sevinçle "ayyy ne harika günler geçiriyorsunuzdur, ne keyiflisindir oh oh maşallah" dediğimde "ne keyfi beee" ... "bıdı bıdı bıdı..." diye telefonda bile hissedilen ciddi bir serzenişte bulunmuştu.
Yadırgamadım, anlamaya çalıştım. İlk günleriydi ve alışma süreci biraz sancılı olabilirdi, doğaldı.
Ama neden o kadar keyifsizdi ki?
Bebek sahibi olmayı ne kadar çok istediğini/uğraştığını hatırladım.
Ve şükretmemesini yadırgadım.
Sonra Elif doğdu, ilk haftamız maşallah süper geçti.
"Loğusalık nasılmış" diyenlere "şimdilik beni çarpmadı, demek ki hazır olmayla alakalı imiş" diyecek ve birkaç gün sonra bu laflarımı toptaaan yutacak ve aynı arkadaşıma "loğusalık ezdi geçti beni" diye mesaj atacaktım, haberim yoktu.
Hamilelikte öğrenmiştim aslında kimseyi ne olursa olsun yadırgamamayı. Misal kaç kilo alındığıyla ilgili çok güvenmiştim kendime. Başkaları 20şer 30'ar kilo mu almıştı heheyyt ben sağlıklı beslenip düzenli yürüyordum, elbette ki 10 bilemedin 12 hadi hadi 14 kilo alırdım. Ahh be ne safmışım dedim sonra. Doğuma giderken kaç kilo aldığımı bile bilemeyecektim çünkü belli bir yerden sonra tartılmayı bırakmıştım :) O kadar yani :)
Diyeceğim o ki bebek büyütme vs. konusunda büyük konuşmamayı yavaş yavaş öğreniyordum.(İnş.)
Ama yine de arkadaşımı pek sağlam yadırgamışım demek ki...
İlk hafta muhtemelen verdikleri ilaçlardan ne olduğumu anlayamamışım. sonra "gaz" dedikleri şey ile tanıştım. Ve elbette ki "loğusa hüznü" ile. Hamileyken muhtemelen bu kadar ağlamamış, kendimi çaresiz hissetmemiştim. Aman dünyam yıkılmıştı, ne kadar da yalnızdım(!) Dikişler bir taraftan acıtırken Elif'in ağlamalarına cevap verememek beni daha da üzüyordu. Çevremdeki insanların "A" deyişini nedense(!) "Z" diye anlıyordum. Kısaca loğusaydım ama bunu ısrarla reddediyordum çünkü ben "hazırdım". Pöff :)
Sevgili hamiş arkadaşlardan bu yazıyı okuyan olursa hiç korkmasınlar ama "hazır olmak" diye bir şey -zaten- yokmuş.
Bir anda aynaya baktığımda benimle "bıdı bıdı" konuşan arkadaşımı gördüm. Her şeye öf pöf derken zaman geçiyor, Elif büyüyor ve ben an'ın tadını çıkaramıyordum.
Sonra aklıma geldi hani ben şükredecektim?
Bu kadar mızmız olduğum için de bir dolu hayıflandıktan sonra yavaş yavaş Elif'in dilini çözmeye başladım, dikişlerimin acısı azaldı ve etrafımda aslında bir dolu iyi insan olduğunu gördüm.
Bugün Elif maşallah diyeyim tam 1 aylık.
Kolik olduğundan şüpheleniyorum, olmadı laktoz intoleransı bilemedin reflü... Ama normal bir "bebe gazı" değil bizimkisi onu anladım.
Tamam acemi anneyim ama okuduklarım da bir işe yarasın değil mi :)
Rezene çayları, kimyonlar, gaz damlaları, kolik için müzikler, saç kurutma makinesi vari sesler, Harvey Krap amcanın tavsiyeleri, şşşttt sesi, sallama hepsini uyguladık/uyguluyoruz.
Kolikse zaten ağzınla kuş da tutsan 3.ayı beklemen lazım kuzum.
Laktoz ise emzirme öncesi bir enzimle durum kolaylaşıyor.(bende de laktoz alerjisi var, keşke o enzimi bana da verseler)
Reflüyse yastığı vs. var.
Henüz durumumuzun ne olduğu netleşmedi.
Bizim -ben bebek olsam kesin yüzüne kusardım- çocuk doktorumuz sadece gaz damlası verip gönderdi bizi.
Bu hafta başka bir doktora gidip danışacağız.
Açıkçası hiçbir doktordan medet ummuyorum. Sadece teşhis konulabilirse tedavi süreci de daha kolay gelir diye düşünüyorum.
Bir de şu var ki en önemlisi annenin sabrı.
Eve gelen yardımcılar cidden bir harika oluyor ama asıl iş annede bitiyor. Cidden ilk 3 ay bebişlerin tamamlayamadıkları 4. trimester imiş, onu anladım.
"Benim kızım da annesini özlüyor" diyorum. Ama uyuduğunda sahiden bence ben onu daha çok özlüyorum.
Bugün bir ara üzüldüğümde aklıma bebek sahibi olmak isteyip de olamayanları, daha nice rahatsızlıkla uğraşanları getirdim. Sıkıntım geçiverdi.
Sanırım işin sırrı an'ı yaşamaya çalışmakta ve şükretmekteymiş.
Bir de cidden Elif'i ben büyüttüğümü sanarken Elif beni büyütüyormuş :) Aferin kızıma.

1 aylık Elif'ten ben neler öğrendim :)
* Elif kucağımda uyuyakaldıysa ve ben üşümesin diye üzerine bir şey örtmek istiyorsam ama örtüsü uzaktaysa... Hasır Şapka(One Piece) gibi kollarımı teee koltuğun öbür tarafına uzatabildiğimi fark ettim. Yeter ki bebem üşümesin :)
* Ne zaman uyanacağını bilmesem de yeme-gaz-alt değişimi sürecini tamamlayıp 1 soluk almışsam ne mutlu. Yine de 5 dakika sonra uyanmışsa "e ben yine özlemiş" oluyorum :)
* Zamanı ters yaşamaya başlıyorsun, arkadaşlarına gecenin 3'ünde "ee napıyorsun" diye mesaj atıp cevap bekliyorsun mesela :)
*Elif'i pişpişleyerek uyuttuğumda evdekilerin bana söylediğine göre Elif uyuduktan ve hatta ben de uykuya daldıktan sonra hala "piş piş piş" demeye devam ediyormuşum. Ne analık be :)
* Ben hala sol tarafıma yatıyorum ki :) Hamilelikten nasıl alıştıysam artık... yeter ki o iyi olsun da mantığı hala devam.
* Bebekler cidden "ıngaaa" diye ağlıyormuş; bu bir efsane değilmiş :)
* Önceden yani eskiden bir anne ağlayan bebeği için "gazı var" ya da "acıktı o " dediğinde "vay beee" derdim. Kadına bak bebesinin dilinden ne güzel anlıyor. Ben olsam anlamam... Yok anacım insan belli bir müddet geçince hepsini bir kalemde anlıyormuş :)
* Şu ara hamile olup da bana "annelik" ile ilgili soru soran arkadaşlara ne diyeceğimi şaşırıyorum bazen. Korkutmak istememekle gerçekçi olmak istemek arasındayım. Ortalarda geziniyorum diyelim.
"Yaşayınca görürsün" dedikleri doğruymuş.
* Hamileyken yaptıkların döner seni bulurmuş. Elif'e o kadar çok kitap okudum ki şimdi okurken sanki "e ben bunları biliyorum annee" der gibi bakıyor :)

Kısaca, bir acayip acemi annenin loğusa günlüğünde bolca şükür, çokça sabır, bir dolu mutluluk, ara ara "ne yapacağını bilememe", bazen ağlama ama neyse ki hep ELİF var :)
* Hiç tanışmadığım blog arkadaşlarımdan inanılmaz güzel destek mesajları alıyorum, burnuma hep deniz kokuları/dut ağaçları geliyor :)
Bak bir de bu bebe uyumuyor falan diyorsunuz, bu kadar yazıyı nasıl yazdım acaba ben :)

Aaa bir de "Anneler Günü" konusu var. O konuda da bir şeyler yazmayı isterim ama ben yazana kadar Babalar Günü olur falan şimdiden kısaca tüm analarımızın gününü kutlarım.


Devamını oku »

26 Nisan 2014 Cumartesi

Elifle İlk Günler & Haftalar :)

Sevgili Blog, (Sana arada böyle seslenebilirim)
Kaç zamandır unutmadan yazayım dediğim şeyler iyice birikti, taştı bende.
Doğum hikayemizi anlatmıştım ve gerçekten tekrardan kalbi bizimle atan /mesaj gönderen herkese yeniden teşekkürler...
Hikaye asıl şimdi başlıyor değil mi?
Sevgili Anne Gazetesi, bir yorumunda "iş doğumla bitiyor zannetme, sonrasına da hazırlan" demişti.
Sevgili Love and Smile da "bence bebeğe hazır olmak diye bir şey yok" demişti.
Sizleri çok andım :)
Ama önce geleyim doğumdan sonra yaşadıklarıma.
İlk gecemiz hastanedeydi ve ben epiduralin etkisinden sanırım hala çıkamamıştım. Hemen yanımda Elif ağlarken dikişlerden dolayı ona çok fazla uzanamıyordum ve bu da canımı sıkıyordu. Ama olsundu, ona sağlıkla kavuşmak her şeye değerdi.
O gece ayağa kalkma çabalarımın birinde hayatımın 4. bayılmasını yaşadım. (diğer 3'ünü de bir ara anlatayım, oldukça komikler) O ara babamı gördüm, Elif'e selam söyledi :)
Hemşire/doktor bir şekilde beni uyandırırken kardeşimin yaptığı saçma sapan esprilere gülmeye çalışıyordum.
Çocuk doktoruyla da ilk günden tanıştık ve sevmediğimizi oracıkta anladık. Bebeğimize yüzü o kadar buruşuk bakıyordu ki ben o adamla burun buruna gelsem kesin yüzüne kusmaya çalışırdım. (Hala yüzü gülen, iyi kalpli, işinde iyi bir çocuk doktoru arıyoruz-Ankarada- bilen/gören varsa lütfen yoruma yazsın) Hatta sonraki ziyaret öncesinde Elif'e "Kızım bak bunu her zaman söylemem, az sonra göreceğin amcanın yüzüne kusabilir her türlü tekmeni savurabilirsin" diyecektim :) Ay ne kötüyüm.
İlk öğrendiğim şeylerden biri "bebeği halkımızın kendisinin büyüttüğü gerçeği" oldu. Yani herkes ennn tecrübeli ennnn harika anne/teyze vb. olduğundan senin de onun tecrübelerinden faydalanmalanı kesin olarak bekliyorlar.
İnsan ilk günlerde daha bir salak olduğundan hemen her söylenene yapmasa bile şaşkın ifadelerle "denesem mi kiii" diyerek bakıyor.
En güzel cevabı da bence kendi iç sesin veriyor; KESİN BİLGİ!

Bir de nedense insanların ilk sorusu "sütün yetiyor mu?" oluyor :) Hatta bizim - ben bebek olsam üzerine kesin kusardım- çocuk doktorumuz henüz 2. gün "senin sütün yetmiyor kiiii" diyerek gözlerimden çıkan alevlere maruz kaldı. Hemen oracıkta pes ederim sanıyordum ama ben de olayı "arttırırım ben bu sütü, sana da gösteririm" diyerek gurur yaptım. İçerim suları, gelsin malt içecekleri, dayayın bulguru mantığıyla çok şükür istediğim kıvama geldim. hayatta başka şeylerde de bu hırsı yapsaymışım dediğim oldu :)
O aralarda sevgili Editor Mommy Esra'nın yazısına denk geldim.
Sahi insanlara neden açıklamalar yapıyoruz bebeğimizi büyütürken onu düşündüm.
Cevabı kocaman bir SANANE olan sorular zincirine maruz kalmamızın en önemli sebebi "başkalarının hayatına bu kadar kolay karışabilme" hakkımız! Nasıl bir haksa bu.
"Onu öyle yapma, böyle yap"cılarla henüz tanıştım ve daha bir dolu karşılacağımı biliyorum. Sabrım yettiğince esprili yaklaşıyorum ama yetmezse de "One Piece" animesindeki Hasır Şapka gibi "Gomu Gomu Gomu" diyerek atağa kalkıyorum. Ne de olsa loğusayım :) (Bu da bir nevi hamilelik hormonlarının devamı, bunu da ayrıca yazma niyetim var.)
"Alıştırma"cılar var bir de. "Aaa kucak mı, alıştırma; aa emzik mi sakın" diye diye birçok konuda sizi korkutan bir ekip var. Yine o malum içses devreye girmeli bence...
Kısacası ilk günler bebemi şöyle bir öpüp koklayayım diyorsunuz ama dış etkilere de çokça maruz kalıyorsunuz. Sırf bu sebepten telefonumdan uzaklaştım, misafir işlerinden soğudum.(zaten sevmezdim, hele ki çat kapı olanları)

Peki cidden Elifle hayat nasıl geçiyor?
Allah isteyen herkese bu güzel ve bambaşka duyguyu nasip etsin diyeyim öncelikle.
"Anne olunca anlarsın" dedikleri şeylerin bir kısmını cidden daha yolun başında anladım. (anlamadıklarımın da ya zamanı var ya da ben bazı yerleri anlayamıyorum :)
Sevgili Tanla'nın harika fikriyle ilk günden itibaren bir not defterine emme-çiş/kaka-uyku düzenini not ettim. Bu durum cidden çok işime yaradı. Uykudan genelde fırlayarak uyandığımda ve zaten dalgın/unutkan olan bünyede "nerede kalmıştık çizelgesi" hayat kurtarıcı oldu, tavsiye ederim.
Normalde de parfüm kullanmazdım, hamileliğimde kullananlara da sinir olmuştum şimdiyse cidden sadece süt ve ter kokuyorum. Yani bu kokular birbirine karıştı. Tiksinerek de yazmadım bunu, son derece doğal ve bence güzel bir şey.
Uyku... biraz uyku... Ah seni depolayabilseydik :) Şaka bir yana, bebek zaten ilk zamanlarda oldukça sık emmek isterken depodaki uykuyu kullanmamayı tercih edebilirdim.
geçenlerde bir arkadaşım- şimdiye kadar ilk defa soruldu- bana "nasılsın, neler hissediyorsun" dedi; bunu psikolog olduğundan mı sordu bilmiyorum ama zavallı kıza "şimdi şöyle ki......" diye başlayan uzun bir mesaj yazmışım :)
Kısaca dilim şişmiş, anlatasım var.
Elifli hayat maş. gerçekten çok keyifli; hiçbir an'ından şikayet etme lüksüm olmadığını düşünüyorum.
Sadece bazen...
Tuvaletim geldiğinde son dakikaya kalmadan tuvalete gidebilmek, terlediğimde duşa girebilmek (gerçi hep terliyorum), yemeğimi boğazıma dizilmeden yiyebilmek güzel olurmuş diye düşünmeden edemiyorum.
Karabalıkla anlaştık zaten ben yiyecekleri soğuk tüketeceğim o ise ılık :) (sıcak, kimseye nasip olmadı :P )
Bu arada evdeki 2 anne de "bu bebe üşüyoooor" telaşında; birinin elinde yelek ötekinde başlık. O kadar heyecanlılar ki aklıma geldikçe kırmamaya çalışıyorum ama bazen de -ben zaten yangın ayşe olduğumdan da olabilir- "üşümüyor benim kızıııım" halleri yaşıyoruz.
Bir de insanın yaratıcılığı gelişiyor; emzirirken aynı anda susayan anneye pipetle su içiriliyor, yastıklar çeşitli hallerde kullanılabiliyor.
Geçen gün aceleyle bir şeyler alırken satış danışmanı "kaç aylık" dedi karnımı göstererek. Soruyu tersten anlayıp "iki haftalık" dedim :) O da "iki haftada bu kadar karın mı çıkıyor!" dedi. Belki bozmasam iyiydi ama "hee yok canım ben doğum yaptım" dedim. O da -bak hala inat ediyor- "e ama karnınız geçmemiş" deyince "evet bir tane de oraya sakladım" diyiverdim :) Hayatım boyunca bir manken kıvamında olmadığım gibi işin bence kötüsü öyle bir telaşım da olmadı; ortalamalarda gezdim hep. Ama bir de şu "kilolarını hemen ver" ekibi var kiiiii... hamileliğimde de kaç kilo aldığımı sıkıcı takip etmişlerdi. Belki de herkesin 34/36 beden olma hayali yoktır; belki bazılarımıza 38/40 beden daha çok yakışıyordur; ne dersiniz :)
Elifli hayatın en güzel tarafı yepyeni bir duyguyla; annelikle beni tanıştırmış olması sanırım. Onsuz geçirdiğin vakitlerde kafanı boşaltmaya çalışırken aslında vicdan azabı da çekme, onu özleme halleri.
Kimsede susmayan bebenin sana gelince ağzı açık aranarak da olsa kokunu tanıması ve bunun sende gözyaşlarına sebep olması (işte bu bir loğusa)
refleks hareketi de olsa minicik gülümsemelerinin dünyalara bedel olması.
Kucağımdayken sıkıp sıkıp içime alma isteği yaratması (neyseki içimden çıktı :)
Kısaca bir dolu güzellik geliyor aklıma.
Bir başkasının gazına bu kadar sevinebileceğini düşünmezdim mesela. Elif gazını yapınca "ollleeeey" nidaları ve kendin yapmış kadar rahatlama hissi :)
Henüz miniciğiz ve huyumuzu suyumuzu düzenimizi oturtmaya çalışıyoruz ama biliyorum ki ne olursa olsun biz onu hep ÇOOOK KOCAMAAAAN SEVECEĞİİİİZ :)
"O kadar kitap okudum da ne oldu?"
Aslında iyi oldu, genel kültürüm arttı :)
İnsanın bilgisin olması elbette ki iyi bir şey ama bence kitap okuyarak hazır olunmuyormuş; hatta bir şeylerin tam da ortasına düşülüyormuş onu anladım.
"İyi ki düşmüşüm" dediğim bir yer burası.
Karabalığın ifadesiyle "Biz Elifi büyütürken Elif de bizi büyütecek"...
Çok haklı.
Loğusalıktan çıkar çıkmaz büyümeyi planlıyorum :)
Unutmadan, hani dünya küçük ya, olur da denk gelirse -o kendini biliyor- Hilal hemşire sana ne kadar teşekkür etsem az. Bayılsam da cidden o gece senin sayende yürüdüm, kendimi az sonra koşacak gibi hissettim :)
Yukarıda yazdığım şeylerin bir kısmını vakti zamanında ben de -farkında olarak/olmayarak- yapmış olabilirim; kusura bakmayın olur mu?
Bazen uyusun diye gözlerinin içine bakılan, bazen de "çok uyudu, özledim valla" denilen bir garip süreçmiş annelik.
Hala tam olarak "anne" gibi hissetmesem de Elif'e bakınca BİZ'i görmek, birlikte geçirdiğimiz 9 ayı anımsamak ve yine beraber Mozart amcayla mutlu olmak çok güzel duygular.
Her an'ına şükrediyorum ve hafızama kaydediyorum.
Notlar alıyorum, fotoğraflar çekiyorum, buraya yazıyorum :)
Çok uzatmadım umarım,
Devamı da sonraya olsun.
*Tatil fotoları paylaşılmaya başlandı, az insaflı olun olur mu :)

HERKESE MUTLU TATİLLER, BOL GÜNEŞLER :)


Devamını oku »