Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




11 Temmuz 2014 Cuma

Clementine :)

Hani bir kitap okursunuz ve kitaptaki karakter için "işte, bu benim" dersiniz.
Clementine benim için öyle oldu.
Aslında tam olarak "İşte; bu benim" diyemedim, çünkü benim çocukluğum -ne yazık ki- bu kadar afacan geçmedi.
Ama geçebilseydi eğer; bence ben de bir Clementine olurdum :)
Elifle kavuşmamızdan bir gün önce-tabii bunu bilmiyorduk- kitapçıda gezerken bir kitap almak istedim ama iki kitap arasında kararsız kaldım. Karabalık da "Clementine" daha hınzır duruyor; onu al dedi. Onu aldık. Lakin okuyamadım hemen. Meğerse ertesi gün doğuma girecekmişim :) Bir müddet sonra kitabı elime aldığımda "Hayalperest" etkisi yarattı ve ben kitabı bırakamadım. "Ne diyor ya bu afacan" derken kitabı bitirmiştim. Tadı damağımda kalmıştı ki diğer iki kitabın da siparişten gelmesini dört gözle bekledim. Neyse geldiler ama benim vaktim yok ki okumaya :/ Derken slingi keşfettik :) Ve ben slingde bebe uyuturken kitap okuyabilmeyi öğrendim. Yaşasın :) İkinci kitabı böyle bitirdim. Hala tadı damağımda. Derken Elif'i arabasına koyup dışarı çıkmaya başladık ve ben o uyurken kitap okuyabildim az da olsa. Üçüncü kitap da böyle bitti. Tadı hala damağımda... Ama serinin başka kitabı yok ne yazık ki. "Neden ama neden yok" diye söylendim durdum. 3 değil 13 hatta 23 kitaplık bir seri olmalıydı Clementine. O kadar çok sevdim ki onu. Belki bana yaşayamadığım, içimde kalan çocukluğumu hatırlattı bilmiyorum. Bittiğinde ağladım :) Çok üzüldüm bitmesine. Yoksa kitapta üzülecek bir şey yok hatta gayet esprili ve neşeli bir kitap.

Clementine-ki İngilizce mandalina demekmiş- 3. sınıfa giden, kıvırcık saçlı, minik bir erkek kardeşi olan, sivri şeyleri sevmeyen, kafası farklı çalışan bir kız. Hayal dünyası inanılmaz. Zorda olan birine yardım etmek istiyor ancak kendi yöntemleriyle :)  Bir de çok "empatikli" :) Annesi evden çalışan bir ressam babası ise apartman görevlisi. Dolayısıyla oldukça orta halli ancak inanılmaz mutlu bir ailenin afacan kızı. Kardeşinin adı "normal" olduğundan ona da sebze isimleriyle hitap ediyor. Hatta "kabak, fasülye" gibi şeylerden sıkılınca manava gidip değişik sebze isimlerini koluna not ediyor. Çünkü Clementine hatırlamak istediği her şeyi koluna yazıyor :) En yakın arkadaşı -temizlik hastası- Margaret ile aynı apartmanda oturuyorlar ama o 4. sınıfa gidiyor ve bazen Clementine'e büyüklük taslıyor. Abisi Mitchell ise tam bir beyzbol düşkünü. Clementine, Mitchell ile kesinlikle evlenmeyecek ama hani olur da biriyle evlenecek olursa Mitchell'i düşünebilir :)
Katılmak istemediği yetenek yarışmasına "vekilini" göndermek için Müdür Rice ile de pazarlık yapıyor. "Vekil öğretmen" olduğuna göre "vekil öğrenci" de olmalı değil mi :) Bir şey yaptırmak için kullandığı "yılan bakışlarını" da işe yaramadığında yüksek doza getirebiliyor :)
3. kitaptaki koluna yazdığı cümle de çok hoşuma gitti:
" BAZEN ÇÖZÜMÜ BULMAK İÇİN ÖNCE SORUNU ANLAMAN GEREKİR."
Kitabın çizimleri de bir harika; benim için günün mutluluk sebebi olan şu çizim gibi:
 Apartmandakilerle, öğretmeniyle, müdür Rice ile ve anne babasıyla olan diyalogları o kadar komik ki. Clementine'in kafası cidden bir başka çalışıyor. Tabii kitabın yazarı Sara Pennypacker'ı da burada takdir ettim açıkçası. Karakteri inanılmaz kuvvetli :)
Biliyorum önümde yeni kitaplar var ama ben yine de arada dayanamayıp Clementine okuyacağımı biliyorum.
* Kitapla ilgili daha detaylı bir yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

HERKESE "CLEMENTİNE" TADINDA, KEYİFLİ HAFTA SONLARI :)

Devamını oku »

9 Temmuz 2014 Çarşamba

3. ay :)

Ay dönümlerini kaçırmadan yazabilmeyi çok istiyorum.
İkinci ayda yaşadıklarımızı az önce okudum ve güldüm; muhtemelen inş. 4. ayda da şimdi yazdıklarımı okuyup güleceğim. (bunu bilmek bile güzel)
Yalnız bu 3. aydan beklentim büyük; koliğin "aa o da neydi ki" seviyesinde geçmesini ümit ediyorum. Biliyorum biraz ütopik oldu ama :)
Bu ay -ben bebek olsam kesin üzerine kusardım- çocuk doktoru yine beni tavırlarıyla sinir etti. Adamın teknik bilgisi gayet iyi de sosyal yön sıfır hatta eksi. Ondan çıkıp doğum doktorumuza kapıdan uğradık; Elif'i o kadar çok sevdi ki. Keşke çocuk doktorumuz da o olsaydı dedik :)
Geçen aydan sonraki en güzel gelişmelerden biri sling ise diğeri de benim Elif'in arabasıyla dışarı çıkmaya alışmam oldu. Sadece sabahları çıkıyorduk aslında ama şimdi günde en az 2 kez çıkıyoruz. Sabah çıkışımız 9.30'u buluyor. Saatler/geziler vs. hepsi Elif'in durumuna bağlı. Mesela bu sabah tammm yatağında uyuyacak gibi yaptı. Bekledim, kanmadım. Baktım hakkaten uyuyor, kısacık işlerimi hallettim. (ilk ve en önemlisi tuvalet; bunu hiç atlamıyorum) derken ütüyü fişe taktım. Hani tamam "my time" diye bir şey var ama Tracy Ablanın haberi var mı acaba evdeki işlerin de yapılması gerektiğinden :) İşte o ara "anniii" diye bir ses. Bu ara böyle. Hani olur da annem beni başkasıyla karıştırıp yanıma gelmezse diye yapıyor sanırım. Bağırış şöyle "anniiiii" :) öğlen sıcağında da mecburen çıkıyoruz. Beni gören tanıyamıyor tabii. Yüzüme nerdeyse bembeyaz  olacak şekilde güneş kremini sürüyorum; kafamda kocaman şapka, bir de güneş gözlüğünü taktım mı. İnsanlar bu halde tatile/denize falan gidiyorlar değil mi :) Dışarıda da ağlamaya devam eden Elif apartmandaki komşuların dikkatini çektiği yetmezmiş gibi komşu apartmanlara da kendini tanıtmış durumda. İnsanlar bana "durmuyor heralde yine" bakışı atıyor, görüyorum. Bizim apartmandakiler zaten kolik olduğunu anladı/biliyor; neyse ki ses için şikayete gelen olmadı. Garibim alt komşum-henüz karşılaşmadık- da aynı dertten muzdarip: ağlayan bebe sendromu. Onunki 1 yaşında erkek ve onun da zaman zaman sinirleri bozuluyor; duyabiliyorum. Kapısını çalıp "gel kardeş birlikte çıkalım dışarı; ikisi ağlasın dursun, biz de o ara sohbet ederiz." diyesim geliyor. Gerçekten.
Bir de apartmandaki irili ufaklı çocuklara bayılıyorum. Onlar varsa kapıdan giriş çıkışımız öyle rahat ki. İki tane kapıdan da prenses geliyormuş gibi geçiyoruz. Her geçişimizde "ayyy bu çok tatlı" deyip Elif'in koluna dokunmalarına elbette ki ses çıkarmıyorum çünkü onu çok seviyorlar. "ay bu zeytin kadaaar" demişti biri geçen gün. Öteki de "zeytin Eliften daha büyük" diye cevap vermişti.(ilk doğduğunda :) Kısacası bir dolu ablası ve abisi var :)
Bu ayın en bomba gelişmesi evine dönen anane oldu. Alışma süreci hala devam ediyor. Anneme "acaba gelsen mi" desem koşup gelir :) Ama hem onun düzeninin bozulmasını istemiyorum; şu an yazlıkta ve denize karşı kahvesini yudumluyor ohh mis :) hem de ben alışayım artık diyorum. Annemin en büyük yardımı ev işleri, yemek vs. de olmuştu. O zamanlar kıymetini bilememişim :) Şimdi her yer "her yer"de :)

Neler Öğrendim?
-Komşuların bizi görüp "çok ağlayan bebek bu boncuk mu?" dediklerinde "evet ama benim alt kattaki de çok ağlıyor; belki onu duyuyorsunuzudur" gibi pişkin bir cevap verebileceğimi bilemezdim.
-  Elif'e "hmm sanırım altımızı değiştirmemiz gerek, pek güzel kokular geliyor" deyip Elif'in altını açtığımda kokunun ondan gelmediğini gördüğümdeki şok :) Evet o şahane koku dışarlarda fırfır gezip terleyen anasına aitmiş :)
- (Bunun Elifle alakası yok ama yine de bu ay öğrendim :) Benim sevgili kuzenim yıllaaaar önce bebek bakımını kitaplardan öğrenirken "ek gıda" kısmında açıklayıcı ifadeler olmadığından pizza ile başlamış :)) Neyseki bu bebeye olumlu etki yapmış da Çağla yüzmede birinci oldu :) (neyseki zeki anası blogu okuyor da arkasından konuşmuş gibi olmuyorum :P)
- Evdeki minik davulun sesine dikkat kesilen Elif'in ağlamayı unutabileceğini :)
- Blog yazmanın beni rahatlattığını ve bu sayede güzel insanların karşıma çıktığını :)
- Annemin -kullanamayacğını bilse de- sırf torununu görmek için dokunmatik ekran yeni bir telefon almak isteyebileceğini :) neyse ki maillerine bakabiliyor :)
- Çooook istesem de kardeşimin düğününe gidemedim. Bu çok içime oturdu. Elif 50 günlüktü ve gece-gündüz ağlıyordu; cesaret edemedik :/
- 1 Kitap 1 Mektup etkinliğine geri döndük; eğlendik :)
- Dışarıda hiç durmadan ağlayan bebeyi kucağıma alıp öteki elimle de arabasını iterek eve kadar gelebildiğimi...
- Sol elimi hayatım boyunca hiç bu kadar fazla kullanmadığımı; sağ el dolu ise ve acıkmışsan başka çare yok dostum :)
- Bazı kitapları ayakta bazılarını yürüyüşlerde bitirebildiğimi
-Elif'e her gün #bugünneokuduk etiketiyle kitap okuyup/paylaşarak bir dolu insanla ortak keyif oluşturabileceğimizi :)
- Canım çoook sıkıldığında 1 karıncanın bana umut verebildiğini; yılmamayı öğrettiğini (buraya da yükleyeceğim)

Bu ayda da ben Eliften bir dolu şey öğrendim. Bazen pofladım bazen 1 karıncanın peşine düştüm... Ama en çok da "kendim yapabiliyormuşum ben bu işi" diyebildim; gururluyum :)

 
Devamını oku »

7 Temmuz 2014 Pazartesi

Anneliğin Ötesinde :)

Yıllar önce “aman doktor derdime bir çare” demekten vazgeçmiş hayatımı altüst eden migren için “alternatif” yollar arayışına girmiştim. Bunlardan biri de “refleksoloji” idi. Biraz da çekinerek gittim bu eğitime çünkü ben çok gıdıklanırım J
Güzel geçen 1 saatin ardından yanımızdakilerle eş olmamız istenmişti. Benim eşim de bol gülüncüklü neşe dolu bir insandı. Ben sanıyordum ki oraya sıkıntısı olanlar gidiyor. Halbuki bu bayan grubun negatifliğini bile silip süpürmüştü. Enerjisini çok sevmiştik. Eğitmen herkese tek tek “neler yapıyorsunuz, kimsiniz” vs. dediğinde onun verdiği cevaplara inanamadık. İki tane çocuğu vardı, şarkı söylüyordu ve “Alternatif Anne” diye bir sitenin kurucusuydu. Benim tanıdığım iki çocuklu anneler mutsuz olur, evde oturur(en azından şarkı falan söylemez) / memurluk yapar ve kendi annelerinden öğrendikleri ne varsa onu uygularlardı J “Alternatif Anne ne ola ki?” diye kurstan sonra üşenmeyip google’da aratmış; konular o zaman –doğal olarak- hiç ilgimi çekmediği için “hıı iyiymiş” diyip sayfamı kapatmıştım. O sayfa tekrardan yıllaaar sonra açılacaktı. “Annelik nasıl bir şeydi?” soruları üzerinde düşünürken- ki düşünmeme pek gerek yokmuş; zaten bebeğin kucağına düşünce ne olduğunu kıyısından yakalıyormuşsun- karşıma hep “Alternatif Anne” sayfası çıktı. Refleksoloji eğitiminde eşim olarak çalışma yaptığımız kişi de “Gülüş Türkmen” olarak tam karşımda duruyordu. Bu arada bir kitap yazmıştı: “Anneliğin Ötesinde” isminde.
Hani bazı kitaplar vardır devamlı karşınıza çıkar ama almak/okumak için doğru zamanı bekler. İşte bu kitap da benim için öyle oldu. Hamileyken de bir dolu okumuştum anne/çocuk/hamilelik üzerine olan kitaplardanve tabii ki ilk günlerde okuduklarımın çoğunu hatırlayamamış fırsat buldukçabir kez daha okumuştum. Bir ara o kadar çok kafam karıştı ki Krap amca ile Tracy ablayı rüyamda tartışırken gördüm. “Durun yahu benim için kavga etmenize gerek yok. İkizinizi de okudum ve sadece aklıma yatan kısımları uygulamak istiyorum ben.” Diyip uyandım.
“Tarihin Işığında Trendlerin Gölgesinde Çocuk Büyütmek, ne demek acaba?” diye meraklanıp kitabı aldım. Okumaya henüz başlarken aradığım kitabın bu kitap olduğunu hissetmiştim. O kadar çok görüş/anlayış/ yorum/yönlendirme vb. vardı ki etrafta. Sanki birini yapmasanız “kötü anne” olacaktınız. Hele ki sezaryen konusundaki çekincemin en çok bu garip “mahalle baskısından” olduğunu fark edip –neyse ki doğumdan önce- şartlarım normal doğum için uygun olmadığından gayet de güle oynaya sezaryene girmiştim. Belki ben öyle hissediyorum dedim. Yani etrafta “aa normal doğum yapmadın mı? Sütün yetiyor mu? Mama verdin mi?”vb. diyen bir güruh yoktu. Ama yakınımdaki annelerle konuştukça herkesin bir şeylerden çekindiğini ve anneliğini “gönlünce” yaşayamadığını fark ettim. Evet “bilgi kesinlikle güç”tü; ancak bu güç bizi mutsuzluğa da götürmemeliydi. Her şeyin “en ama en ama en doğalı”nı yap(a)mıyorsak kendimizi suçlu hissetmemeliydik; değil mi J “Bilmem kim şunları yapmış”; “ben niye yap(a)mıyorum” diye hayıflanmamalıydık. Herkesin “anneliği” kendineydi J
İşte bu kitabı okuyunca içime biraz su serpildi; biraz rahatladım. Çünkü hangi kitabı okusanız sizi bir yerlere çekmeye çalışıp “en iyi yöntem bu; yoksa sen hala uygulamadın mı?” diye bir garip hissetiriyordu. Ya da tuhaf olup her şeyi üzerine alınan acemi loğusa anne ben miydim J
“Annelik içgüdüleri” sanırım biraz da bu tarz durumlarda ortaya çıkıyor. Yani bilinçli olmak için okumak güzel ancak neyi ne kadar uygulayacağınıza bebeğinizle beraber siz karar veriyorsunuz ve bundan da suçluluk duymuyorsunuz. Bu demek değil ki “ohh ben her şeyi canım istediğinde yaptım; benden rahatı yok”. Ama kimsenin benim gibi normal doğumu çok çok isteyip şartları sezaryen oldu diye üzülmesini istemem. Şanslıydım ki dediğim gibi bunu önceden fark edip bunun bir madalya yarışı olmadığını anladım. Gülerek girdim ameliyathaneye hem de elimde pandalarımla J  

Kitabın sonsözünde "Annelik, bir kadının kendini baştan yaratması için altın bir fırsattır." diyor. Bu sözü de en az "Annelik tarzınız, yaşam tarzınızdır" kadar çok sevdim.
Rahat/ pimpirikli/korumacı/ sevecen/ sabırlı vs. olmamız bir yaşam tarzı neticede. İnsan "anne olunca" bir taraftan "nasıl biri" olduğuna da ayna tutuyor.
3 ayda anladım ki gerçekten annelik, hayatımın en önemli dönüm noktalarıından biriymiş.Diğeri de ergenlik ve evlilik olabilir, bilmiyorum :)
Kim bilir belki bir gün sevgili Gülüş Türkmen'in "Çocuğumla Nasıl Konuşursam Beni Dinler" isimli atölyesine de katılma şansım olur :) (ki bunu Elif büyümeden yapmak daha mantıklı sanırım :)
Kitabı okuyanların yorumlarını merakla bekliyorum.

HERKESE KENDİ ANNELİK MACERASINDA KOCAMAN MUTLU/SABIRLI GÜNLER :)





Devamını oku »

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Bebekli (Elifli) Aktiviteler ve Rutinler (0-3 ay)

Böyle başlığa "rutin" falan yazdım diye Tracy Hogg akla gelip kafalar karışmasın; zira kendisinin pek uzağındayım(z)
Genel olarak EASY : Yeme, aktivite, uyku, anne zamanı "my time" rutinini ben sevsem de sanırım Elif pek sevmiyor :)
Zaten zor uyuyan bir bebeğiniz varsa "yemekten sonra uyunmaz yavrum" diyip aktivitesi için uyandırmaya cesaretim yok. Olan varsa saygılarımı göndereyim.
Ben daha çok -malum kolikten ötürü- "ağlamasın yeter" diyorum; biliyorum ki bu hiçbir kitapta yazmıyor. Hatta "sakın bunları yapmayın" başlığı altında yer alıyor olabilir yaptıklarımız :)
Bu bahsettiklerimi de son 3 haftadır ancak yapabiliyorum açıkçası.
Zira öncesinde "mutlu bebek için mutlu anne" tavsiyeme uyup her boş vakitte uyumaya çalıştım çünkü sağolsun anneler dönüşümlü olarak yanımızdaydı.
İşte o ara hayat ne "olala" imiş dostum; anlayamamışım :)
Yok yok şaka.
Elifle her an güzel.
Tam 7 defa (saydım) yerine yatırdığım güzel kızım her seferinde 2 dakika bile dolmadan kalkmasına rağmen-ki ben o ara enerji olsun diye bulgur pilavımı depolarken- Elifle hayat gerçekten güzel.
Çünkü büyüdükçe tepkileri artıyor, gülücük falan atıyor bayılıyoruz acemi ana-baba olarak.
Sabahları ve akşamları -eğer müsaitsek- babamızı balkondan yolcu ediyor/karşılıyoruz. Şu an pek anlamasa da uzaktan ona bakıp biii dolu el sallayan şaşkın adamın babası olduğunu bir gün anlayacak inş.
Her gün yapalım dememe rağmen genelde günaşırı olan banyo seanslarımız var. Banyo sonrası masaj yağı ile keyifli dakikalar yaşabiliyoruz eğer çok ağlamıyorsak.
Oyunlar konusunda henüz çok fazla ilerleme kaydedemedim aslında.
Birden "aktivite delisi" yapmak da istemiyorum.
Keyfi yerindeyse anakucağında ya da oyun halısında bırakıp uzaklaşıyorum. Biraz da canı sıkılsın kendi kendini eğlendirsin ama değil mi :)
Günün ennnnnn sevdiğim(iz) saatleri kitap okuma saatleri.
Sabahları -karnımız tok (her ikimizin de), altımız temiz, uykumuz alınmış- o güne özel kitabımızı kitaplıktan alıp geçiyoruz karşılıklı oturmaya.
Kitapları önceden sadece -resimleri de göstererek- okuyordum.
Şimdiyse kuklalardan ya da peluş oyuncaklardan faydalanarak canlandırma yapıyorum.
Sakar Cadı Vini'yi mesela Mantar Kız canlandırdı.
İyi Kalpli Küçük Tavşan içinse en sevdiğim şaşkın tavşandan faydalandım.
İnstagramda #bugünneokuduk etiketine bakarsanız; çoğu fotoğraf Elif'e ait zaten :)

Tabii her şeyi canlandırmam mümkün değil.
Çoğu çocuk kitabında "Yaşasııııın"a benzer nidalar oluyor; onları abartarak okuyorum.
Oyunculuk konusunda hiç yeteneğim olmadığını düşünürdüm; şimdiyse Elif'in masal dünyasının başrol oyuncusu gibiyim. Bir özgüven geldi ki sormayın :)
Kuklaları -evimizin birçok şeyi- İKEA'dan aldık.Bence çok başarılı.
En sevdiğim-açık ara- kurbağa ve köpekbalığı :)
Birkaç gündür sabah 9 civarı çıkıp 1 saatliğine yürüme, uyuma, annenin kitap okuması vb. şeyler yapıyoruz. İlk gün slingle çıkmıştık; pratik fakat sıcakta ikimize de sular basıyor.
Arabası ile kaldırım taşlarının sallantısında giderken uyuyakalıyor.
Bu hem iyi hem kötü.
Tracy ablanın rutinine hiç uymuyor elbette ama  benim "yeter ki ağlamasın" rutinime çok uyuyor :)
Hem bu havalarda dışarı çıkmayacağız da ne zaman çıkacağız değil mi?
Elifle hamileliğimden beri durmadan konuşuyorum. Beni çok geveze sanacak :) Halbuki hiç öyle biri değilim ama neler yapıyoruz, nereye gidiyoruz, ne yiyoruz vs. hepsini anlatıyorum. O da maşallah boncuk gözleriyle bana bakıyor-şimdilerde gülümsüyor-
Bir de arada şarkı söylüyorum. Onları da annemin "kimselere vermem" deyip de ilk torununa verdiği kitaptan buluyorum. (Annemin 1957 basım ilkokul kitabı :)

 Ya da gün içerisinde Baby Joy açık oluyor; oradan Barış Manço şarkılarılarına eşlik ediyoruz :) Hamileyken "Arkadaşım Eşek" şarkısını az dinlemedim :)
Müzik demişken, benim ritim duygum hiç yoktur ama babası evdeki  minik davul ile harikalar yaratıyor; Elif de pür dikkat onu dinliyor.
Altını değiştirirken de genelde bir sohbet havası yaratıyorum. "Doldurulmuş ama taşırılmamış" bezimizi sevinçle karşılıyorum :)
Bence önemli olan sürekli bir şeylerle oyalamak değil de annenin de keyif aldığı bir aktiviteyi bebeğiyle birlikte yapması. Bu, bizim için kuklalarla canlandırarak kitap okumak. (en iyi yaptığım iş)
Ama sizin farklı bir yeteneğiniz varsa siz de onu yapın. Hatta yaptıklarınızı yazın da biz de öğrenelim :)
Bu konuda "Öğrenen Anne" ve "GeCe" bloglarının faydalı linkleri var: Biri burada; öteki de şurada.
Bazen çok yoruluyoruz hatta azıcık dursun da tuvalete gideyim/yemek yiyeyim diye gözünün içine bakıyoruz ama belli bir aydan sonra -bizim için bu 2. ay oldu diyebilirim- bir dolu boş vakit kalıyor. Bunları da hem "kaliteli" (bu lafı da hiç sevmiyorum ama yerine bir şey bulamadım) hem de hem eğlenceli geçirmek bizim elimizde. İlerde parka gideceğiz, kek yapacağız (onu da Elif öğretir heralde bana :P ) inşallah ama her yaşın/ayın ayrı bir güzelliği var.
Bence blog da anneler için güzel bir aktivite.
Yani sadece bebişleri düşünmek olmaz.
Konuları kafamda toparlamak bile bana heyecan veriyor.
Güzel yorumlarla mutlu oluyorum.
Şimdi bir de pek şirin şeylerin üreticisi Zeynep'in hediye kitabı var; ona gelen yorumları tebessümle okuyorum:)
Bir de gün içerisinde kendimi mutlu etmek için mutlaka bir şeyler yapıyorum. Ya da "günün mutluluk sebebi" gelip beni kendisi buluyor. Parktayken okuduğum kitaptaki bu görsele uzuuun uzun baktım. Clementine'i buraya yazmayı çok isterim. Hatta Clementine benim arkadaşım olsun daha çok isterim :)

Bazen de 1 kahve beni kendime getiriyor. Uykusuzluk yapar mı Elifte acaba diye "her gün mutlaka" içmiyorum. Haftada 3 bazen 4 genelde de yarım ölçek :) Bu da annemle karşılıklı içtiğimiz kahvemiz.

Yemek, temizlik, çamaşır vb. işlerden -birçoğunuz gibi- hiç hazzetmiyorum. Önceden de sevmezdim şimdilerde sinir oluyorum :) Açıkçası mücadele etmeyip "olduğu kadar" diyorum. Neyseki yaz mevsimi karpuz/peynir ya da menemen harika oluyor. Çamaşırlar da çabuk kuruyor.
Evin en temiz yeri zaten salonun tam ortası. Elif'in gazına orada baktığımız için hep oraya kusuyor; haliyle de günde birkaç kez temizleniyor :))
Mottomuz şu:
Ben de onu diyorum zaten :)
Olamayacağımı bildiğimden hiç "mikemmel annelik" yapmaya çalışmıyorum.
Elif'in kıyafetlerinde bile "aman kustu hemen temizleyeyim" demiyorum; "kızım kusacağın varsa tamamını kus; sonra değiştirelim" diyorum.
Ne balığım ama ya :) Ananesi deli oluyordu tabii bu duruma.
Ben, evde de göz kalemi süren bir kardeş ve parfüm süren bir anneden nasıl bu kadar "pijamalı" çıktım; hayret doğrusu :)
Neyse ki pijamalarımı da son haftalarda çıkardım. En son postacı beni "18 yaşın üstünde misiniz" diyerek dumura uğratmıştı hatırlarsınız :)
Bu ara -zaman zaman sinir olsam da- "öyle böyle büyüyorlar be yavrum" lafını çok seviyorum.
Bunalınca aklıma getiriyorum.
Büyük resme odaklanmalı diyorum.
Ağlama krizinde takılıp kalma diyorum ama... Bazen oluyor bazense olmuyor tabii oturup ben de ağlıyorum; Elif'i öyle çok ağlar görünce dayanamıyorum çünkü.
İnşallah hepsi geçecek.
Sağlığımız yerinde olsun da zaten.
Şımarıklığa gerek yok.
Ama arada  bloga dertlenme hakkım da saklı kalsın :)

HERKESE KENDİ RUTİNİNDE KEYİFLİ AN'LAR :)














Devamını oku »

1 Temmuz 2014 Salı

1 Kitap 1 Mektup Etkinliğinde "Şirin Şeyler Üreticisi" Zeinepuu var; Sahi "Benekli Fareyi Gördünüz Mü?" :)

Hediye konusunda inanılmaz bocalarım. Doğum günü mü özel bir gün mü yoksa rastgele bir seçim mi; buradan başlarım. Bazen "ihtiyacı olan bir şeyi alayım" derim ama en güzeli bir şey görüp "işte bunu x çok sevecek" diye sepete atmaktır.
Geçen doğumgünümüzde de -ki neredeyse aynı gün doğmuşuz- özel bir şey olsun ama içinde Elif de olsun dedim. Patik de örebilirdim ama bunu öğrenmem ve yapmam birkaç sene sürerdi; vazgeçtim :)
O ara karşıma Zeinepuu çıktı instagram hesabından. (ismi çok güzel; Miyazaki karakteri gibi "zeynepuuu" diye okuyorum ben :)
Düğün fotoğraflarımızı gönderip "piksel piksel aşk"a mı düşelim derken karşıma o masalsı görüntü çıktı. "Aaa bu aynı Elif" dedim; o daha doğmadan. Ve Zeynep'e mail attım. Ben ona genel bir şablon çizip detayları kendisinin belirlemesini istesem de her aşamayı bana tek tek sordu. Sormana gerek yok;sana güveniyorum dedim. O yine sordu.

Hepimiz için erken doğum günü hediyesi oldu. Zira bizim planlarımıza göre Elif bizim gibi Mart ayında doğacak; kendi halinde 1 balık olacaktı. Böylece "3 balık" olarak hayatımıza devam edecektik. Tabii ki Elifin de kendi planları varmış. "Ben bu balıkları bir hizaya getireyim" demiş olacak ki 9 Nisanda Koç burcu olarak hayatına başladı :)
İşini sevgiyle ve özveriyle yapan insan karşısında saygıyla eğilir; gülümsemesi bol yanaklarından öperim.
İşte Zeynep ve hikayesi:

Sevgili Zeynep; "şirin şeyler üreticisi" olmaya nasıl karar verdin? Bu süreç nasıl gelişti?
Gözlerimi kapatıp bir düşündüm. Nasıl oldu sahiden diye :) 
sevdiğim insanlara ellerimle yaptığım küçük şeyleri hediye etmeyi her zaman çok sevdim. Bu yüzden bambaşka işlerde çalışıyorken bile evimin bir köşesi her zaman kurdelelere, dantellere , iplere , iğnelere , boyalara kısacası hep şirin bir şeylere aitti. 
düşünüp, tasarlayıp en sonu somut hale gelen o küçük şeyleri fotoğraflamaya başladım. 
işte galiba he rşey burada başladı. 
öyle çok sevildi, beğenildi , talep gördü ki ... bir yerden sonra sessiz kalamadım. 
şirin şeyler üretmeye mutlulukla devam ettim :)

Piksel piksel ask temasını yaparken nelere dikkat ediyorsun? Ayrıntılarda kişileri bu kadar güzel resmetmeyi nasıl başarıyorsun ;)
Bu biraz detaycılıkla ilgili sanırım. Günlük hayatımda da böyle miyim ki diye bir soru geçti zihnimden ama , sanmıyorum :)
İşime verdiğim önem , gösterdiğim özen bu ince detaylarda saklı aslında. Bu temada aile panoları , gelin-damat panoları daha çok yer alıyor. Semaları çıkarabilmek için istediğim fotoğrafları incelerken pikselleşiyor bakışlarım sanki , bu detayı kareleştirmek mümkün algısıyla kravat iğnesine kadar detaya inebiliyorum :) 



Son zamanlarda yenidoğanlara yönelik çalışmaların arttı sanırım?
Evet :) Bu da beni çoook mutlu ediyor.
Yine instagramdan tanıdığım , cok sevdiğim fotografçı bir anne ile yaptığım ilk çalışmaydı doğum panosu. Oğlunun odası için aklındaki panoyu anlatmıştı ve bunu kanaviçeleştirmek konusunda bana çok güvendi. Öyle güzel oldu ki ilk doğum panosu , sonra ardı arkası kesilmedi.
boylarını , kilolarını işlerken her çarpıda seviyorum onları parmağımın ucuyla !  :) 


Seni mutlu eden/heyecanlandıran/kalbinde özel bir yeri olan çalışma(lar) var mi ? 
Olmaz mı :)
İlk doğum panom  Zafer Alp , ablamlar için yıldönümlerinde yaptığım Happy House panosu - enişteciğimin dövmesine kadar detaya indiğim doğrudur :) - , Tuva Yayıncılığa ait olan Kanaviçe dergisinin 32. sayısına bir sema tasarlayıp , işlemiştim. Sweet Life panosu da benim için çok özeldir :) , sonra Rengin ve Atakan*ın Just Married panosu ( detayları şimdi düşünürken bile gülümsüyorum .) , Pınar ve Salih için yaptığım çift panolar ve tabiki heyecanla beklenen Elif için Hoşgeldin Elif panosu .. :) Unicornuyla geldi Elif değil mi annesi  :) 
*Valla aynen öyle oldu :P

Bir günün nasıl geçiyor ? 
Çoğu zaman erken uyanıyorum. Erken kahvaltı yapıp güne erkenden başlamak bana çok iyi geliyor.
İşlerin yoğunluğuyla şekilleniyor günüm , evden çalışmak keyifli ve rahat olsa da zorlukları da var . O hiç bitmeyen ve maalesef tüm gün uğraşsan da görünmeyen ev işleri nedeniyle programsız çalışmak mümkün olmuyor. :)
Çok yoğunsam tüm gün evde kanaviçeyle ilgilenebiliyorum ama belli bir saatten sonra elime almamaya özen gösteriyorum.
Pek tatili olan bir iş değil , zaten yarım bir iş yanında durduğunda ' hadi beni eline al'  bakışları atıyor :) 
onun dışında dışarıdaysam bol bol  yürüyerek , mutlaka ağacı , yeşili bol yerlerde vakit geçirmeye çalışarak geçiyorum günümü.


Ürünlerin teslimi ne kadar vaktini alıyor?
İş yoğunluğuna göre değişebiliyor . normal şartlarda 5 gün içinde teslim ediyorum , daha erken ve daha geç teslimat durumları da mümkün olabiliyor. 

Tatildeyken nasıl yapıyorsun? Ya da zaten işinden keyif aldığın için tatile de işini götürüyor musun ;)
Bu biraz tatilde geçireceğim gün sayısı ile alakalı :) kısa bir tatilse tüm mailleşmelerimi yaparım ve  iğne, iplik ve kasnaklarımla da vedalaşırım :) Zira omuzlarım ve boynum buna çok mutlu olabilirler :)
ama beni uzun bir tatil bekliyorsa onları da alırım yanıma. güzel hava kahvaltıları , akşamüzeri pikniklerinde olduğu gibi tatilde de keyifle işlerim ben panolarımı :) 

(bilmedigim icin soruyorum) Yaptığın işin tam olarak adi nedir;kanaviçe mi?
Evet , çarpı işi , kanaviçe gibi isimleri var. 

İlham aldığın kisiler/siteler var mi?
Var tabii ki.
Pinterest özellikle font seçenekleri konusunda oldukça zengin . 
birde Lucky Jackson*ın kasnak işlerine hayranım , henüz o teknikle tanışamasam da onun işlerine iç çekerek bakıyorum :) 

Sanırım seni taklit etmeye çalışanlar da oluyordur değil mi?
Maalesef . 
Bu konu sebebiyle yaşadığım her olay bana insan çeşitliliğini hatırlatıyor . 

Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla kanaviçe haricinde bolca yürüyüş yapıp kahve içip kitap okuyorsun ;)) ne tarz kitapları seviyorsun?
Ah evet ne harika bir gözlem :) 
Kitaplar konusunda kuralsızım diyebilirim. merak ettiğim her kitabı okuyabilirim. şu sıralar turk edebiyatı daha çok ilgimi çekiyor , onun dışında fantastik ve mitolojik romanları seviyorum. 
dünya edebiyatı romanlarında sürekli takip ettiğim ve her kitabını okumaya özen gösterdiğim yazarlarla da kitaplığım şekilleniyor diyebilirim. 
Ba-yıl-dım bu kitaplığa :)
Çalışırken "olmazsa olmaz" bir müziğin bir içeceğin ya da bir rutinin var mı?
Çalışırken iki fincan kahve , bir fincan bitki çayım sanırım rutine dönmüş durumda.
müzik dinliyorsam rock fm ve bana ait bir playlist işimi görüyor.
altyazılı olmamak şartıyla film izlerken de çalışmak beni hızlandırıyor. 


Kanaviçeyle nasıl tanıştın?
Pinterest sağolsun :) 
Her şeye başlama sebebim olan o üç yaka iğnesini orada görmüştüm. "I can do it" mottosuyla yola çıkılan işlerin zamanla nasıl hale geldiğinin güzel bir örneği olabilirim :) 

Benim gibi bu isi hiç bilmeyenlere neler tavsiye edersin/nereden başlanmalı/hangi dükkana gidip ne almalı ;)) (evet konuyu o kadar bilmiyorum ;)
Kanaviçe , aslında seni çok dinlendiren , zihin boşaltma konusunda oldukça başarılı olan bir hobi bence. 
özenen ve başlamaktan çekinen herkesin yapabileceğini düşünüyorum , vakit kaybetmesinler :)
malzemeleri kısaca özetlemem gerekirse ; 
etamin kumaşı , kasnak , iğne ve iplikler. iplik ve kumaş oldukça seçeneği olan iki malzeme. Burada tercihleri ve seçtikleri şema ile de belirlenebilir. 
ben tüm ürünlerimi dmc markasından seçiyorum ve tavsiye ediyorum . 

Kendin için de "piksel piksel ask" tablosu yaptın mı ;)
Evet yaptım :)
Biri yılbaşı , biri yıldönümü temalı iki adet pikselpikselaşk panom var evimde.
ama sanırım bu işe başladıktan yaklaşık bir sene sonra :) 

Taşlar ve güller harika değil mi bu arada :)
Elif için yaptığın tablo;dillere destan oldu.beni tanıyanlar "sen mi yaptın" bile demiyor zaten;"kim yaptı" diyorlar ;)) çok teşekkür ederiz.
Harika bir masal kahramanı oldu sayende Elif. Etkinliğimize katıldığın için teşekkür ederiiiiz ♥

Ben teşekkür ederim :) Bloguna davet ettiğin için ve beni Elif*in masal ablası yaptığın için :) 

*Bonus Soru: En sevdiğin çocuk kitabı hangisi?
Seçemedim aslında :) Çocuk kalbi ve Fedor Amca diyeyim :)

1 Kitap 1 Mektup etkinliği olur da hediye kitap olmaz mı? 
Çocuk kitapları seven birinin kokusunu aramızda kilometreler de olsa alırım :)
Zeytin'in benekli faresi kaybolmuştur ve onu aramaya ormana gider. Orada az önce dedesi ve büyükannesinin anlattığı masallardaki kahramanlarla karşılaşır.

18 Temmuz 2014* tarihine kadar "Zeytin'in benekli faresinin hangi masal kahramanı ile birlikte olabileceğini"  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Benekli Faremi Gördünüz mü?" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
* Katılmak için başka şartımız yok :))
**"Doğru cevap" diye bir şey de yok bu arada; cevap sadece sizin hayalgücünüz :)


HERKESE  PİKSEL PİKSEL AŞK TADINDA KENDİ MASAL KAHRAMANI İLE MUTLU GÜNLER DİLERİZ :)


Devamını oku »

26 Haziran 2014 Perşembe

Hayalperest :)

Hayalperest, kitabevlerinde gezerken sürekli karşıma çıkan bir kitaptı. Önünden geçip geri dönüp sayfalarını karıştırıp "neyse şimdi almayayım, sonra bakarım" demiştim ama içinde beni çeken/çekecek şeyler olduğunu da hissetmiştim. Derken Elif'e kavuşmaya günler kala aldım ve masaya koydum.
Loğusa zamanında insan boş vakti olursa sadece uyumak ve dinlenmek istiyor. Bence arkadaş sohbeti bile çok :) Hadi arada da yemek yiyelim.. Ben şanslıydım ki anneler bizimleydi ve ben gerçekten dinlenme imkanı buluyordum. Elif uyuduğu dakika ben de hoop yatağa; zaten pijamamı hiç çıkarmıyordum. (arada değiştiriyordum :))
İşte bu günlerde kitap okumamayı tercih ettim; çünkü kafam çok bulanıktı. Okuduğumu anlayamam diyordum. İşte o ara masaüstündeki "Hayalperest" ile göz göze geldim. Okumaya hala niyetim yok. Sadece bir göz atıp kütüphaneye kaldıracağım.
Ama o da ne??!!!
Bu nasıl bir kitap?
"MOMO" kokusu alıyorum.
Kokuyu takip ettikçe mutfağa da ulaştım; derken tüm evi gezivermişim.
Evdekilerin "Elif uyudu hadi sen de uyu"larına aldırmadan(ya da yatağın içinde çaktırmadan) soluk almadan okudum bu kitabı.
Yaklaşık 2 ay önce.
Bitirir bitirmez "yeni yazı" linkine tıkladım ve taze taze fikirlerimi yazayım dedim. İşte şimdi ancak yazabiliyorum :) Doğal olarak da o ilk an'ın büyüsü yok üzerimde.
Ama bende bıraktığı etkinin yıllaaaar da geçse gideceğini sanmam.
Benim huyumu biliyorsunuz; kitabın konusunu anlatmaktan çok "bende uyandırdığı duyguları" paylaşmayı severim. Zira konusunu google'da aratınca herkes bulabilir...
"Okuruma,
Bu kitap senin için.
Ruh ve yıldız arasındaki
O sonsuz boşlukta gezin.
Seni orada bekliyor olacağım." PMR

"Ben şiirim
Şairini yakalamayı bekleyen.
Cevapları olan
Bütün soruları
Ben sorarım.
Kimseyi seçmem.
Herkesi seçerim.
Daha yakına gel...
eğer cesaretin varsa.
Neftali Reyes kitap okumayı, çekmecesinde anılar/kelimeler biriktirmeyi, Bianca'yı, üvey annesini, kızkardeşini, ağabeyini, kuğuları, Monuok kuşunu, Orlando dayısını, oyuncak koyununu seven; matematiği, despot babasını, yüzme öğrenmeye zorlanmasını, kekemeliği ile dalga geçilmesini sevmeyen bir çocuk.
İşte bu kitapta birbirinden güzel resimler arasında Neftali'nin yaşadıklarını oldukça yalın ve etkileyici bir dil ile okuyoruz. Kuğuların anlatıldığı bölümde ağlamamak mümkün değil.
Ünlü şair Pablo Neruda'nun hayat hikayesi olduğunu kitabın sonlarında öğrendim.
Benden kitap tavsiyesi isteyen bir arkadaşıma Hayalperesti önermiştim.
Kitapçıda sormuş,bulunduğu rafı görünce ve galiba içine bakmadan "Ama bu çocuk kitabı"demiş.
Bence hiçbir kitap "sadece çocuk kitabı"değil; hele ki Hayalperest hiç değil :)
Yetişkin kitaplarını artık çok fazla okumuyorum ama "çocuk kitapları"ndan Üç Kedi Bir Dilek'i, Masal Battaniyesini, Balık'ı ve daha nicelerini yetişkin kitaplarına değişmem. 
Elbette ki demek istediğim birinin diğerinden "üstün" olduğu falan değil.
Ama paylaşmayı bilmeyen birine 1000sayfalık bir romandansa Masal Battaniyesini hediye etmeyi tercih ederim.
Konuyu sanırım biraz dağıttım :)
Hayalperest bana -ara ara ağlasam ve o babaya çok kızsam da- umut veren bir kitap oldu.
Tıpkı Momo gibi, Balık gibi...

HERKESE KENDİ HAYALİNİN PEŞİNDEN KOŞMA CESARETİ BULACAĞI MUTLU GÜNLER DİLERİM(Z)
Devamını oku »