Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




23 Temmuz 2013 Salı

İki Diyalog :)

Bugün yine yoğun, karışık, karmaşık bir gün ancak şu iki diyalogdan bahsetmeden geçmek istemedim.
Birine inanılmaz sinir oldum diğerine de çokça gülümsedim :)
1. Sinir Diyalog
Mekan: İşyeri
Saat: Öğleden hemen sonra
Diyalog Şekli: Telefon
Diyalog kurulan kişi: İşle alakalı biri-tanımıyorum-
Bana zaten halihazırda gelmiş olan bir dolu maile bakmaya çalışırken gördüm ki bu amca da aynılarını göndermiş (amcaya sadece bilgisi olsun diye gönderilmiş) dolayısıyla da benim neredeyse kotam dolmuş çifter gelen maillerden. ben de amcayı arayıp "bana zaten geliyor siz niye gönderiyorsunuz,siz sadece bilgi alacaksınız" diyeceğim ama sinirliyim ya çok sert (!) konuşacağım:
Ben: Merhaba Ahmet Beyle mi görüşüyorum?
A: Evet, benim.
Ben: Merhaba ben şu birimden Esra. Bana bir dolu mail göndermişsiniz;sanırım sistemde bir hata oldu (aman yarabbim ne kadar sert sordum;adam kırıldı kesin!!!)
A: Yoo hayır bir yanlışlık yok. O konu sizinle alakalı.
Ben: (gülerek) Yok ben biliyorum zaten konu benimle alakalı. O mailler bana geldi zaten, benim anlamadığım siz niye yeniden bana gönderdiniz,evraklar çifter oldu.
A: Bugün de çok çalışın, ne yapalım Esra Hanım.
Ben: Ha?! (hatta bir daha) Ha?!!! Çalışmak ya da çalışmamak değil benim demek istediğim. Sadece bana fazladan göndermişsiniz.
A: Bu evraklar size gelmemiş ki zaten.
Ben: (bir daha) Haaa??!! Bende var zaten.
A: Beni niye aramıştınız?
Ben: Bana göndermenizin özel bir sebebi var mıydı diye aramıştım.(yalancıı, yalancııı sana kimse inanmaz; güya sinirliydim..)
A: Bugün de böyle idare edin, ben size de geldiğini görmedim.
Ben: Anladım, peki, iyi günler. Yalnız rica etsem bana da geldiğini gördüğünüz evrakları yeniden bana yollamasanız?? (bir de kırıldım yani olaya bak)
A: Görürsem eğer olabilir...
...
Yukarıdaki diyalogtaki ben neden durup durup Semracan karikatürü gibiyim; yazarken fena değilim de (yani buraya da yazabildiğime göre az çok ifade edebiliyorum herhalde kendimi :) konuşurken tutuluveriyorum sanırım herkes anlamıştır :)

2. Gülümseten Diyalog
Mekan: İşyeri
Saat: Öğle-öğleden sonra
Diyalog Şekli: Mail
Diyalog kurulan kişi: Annem :)
Sanırım daha önce annemin maş.41 yıldan sonra emekli olan bir öğretmen olduğundan, Başak burcu olmasından vs. bahsetmiştim. Bizimle görüşebilmek, hava durumuna bakabilmek ve internette, gezmek istediği mekanları önceden araştırabilmek için (Matlisa gibi) bilgisayar kursuna gitti,laptop ve vınn aldı :) Şimdi de mail ile haberleşiyoruz :) Hatta öyle ki tüm imla kurallarına uyuluyor, doğum gününüz mü var yazının altına yıldızlar ve doğum günü pastası resmi falan ekleniyor;öyle şirin :)
Ben de geçenlerde -ki benim blogu hala söylememiş olabilirim,tamamen unutkanlıktan :P- Kitaplık Kurdu'ndaki "Masal Battaniyesi" ile ilgili yazımı göndermiştim, hani denk gelir de okur mu acaba diye,bir de Lokum'u özlemiştir diye :) Annem de bugün bana mail yazmış:
Annem: Lokum battaniyeler içinde hangi masalları anlatıyor doğrusu merak ediyorum...
Ben: ohoooo anne bir dolu masal anlatıyor :) gelince size de anlatsın :)
Annem: İNŞALLAH  görüştüğümüzde masalcı kızımızdan masal dinlemek keyif verir CANCAN....(burada cancan ben oluyorum :)
Ben: Masalcı kız sizi bekliyor o zaman :)

İşte böyle...
Belki çok alakasız bir yazı oldu ama gün ne kadar dolu geçiyor yahu :)
Bir diyalogla insan saç baş yolacak hale gelip bir şey diyemezken diğerinde de mutluluktan kocaman gülümsüyor,çevrendekiler de "hayırdır az önce çok sinirliydin" diyor :)

Siz ne dersiniz?


Kaynak: deviantart.com
* Bugünkü yazım da "taslak" olarak kaldı,iki diyalog o yazının önüne geçti. Neye niyet neye kısmet :)
** Bu arada "amca" hala mailleri göndermeye devam ediyor;halbuki ben çok sert konuşmamış mıydım :)

Devamını oku »

22 Temmuz 2013 Pazartesi

"1 Kitap 1 Mektup" Etkinliğinde 2. Kitap Hediye Çekilişi için Son Gün: 26 Temmuz :)

DUYDUK DUYMADIK DEMEYİİİİN; ÇEKİLİŞİN SON TARİHİ DEĞİŞTİİİİİİ :)

Kaş-Meis maratonunda 1.olan sevgili kuzen Çağla ile röportaj sonrasında "Sofie'nin Dünyası" kitabını hediye etmeye karar vermiştik ve size 1 soru sormuştuk: "En sevdiğiniz yüzme mekanı (deniz/havuz/koy) neresi?" 
Çok eğlenceli cevaplar geldi, biz de mutlu olduk.
Son tarih olarak 1 Ağustos demiştik ama tatil, bayram vs. derken çekiliş heyecanını kaçırmayalım istedik ve son tarihi 26 Temmuz'a çektik.

26 Temmuz 2013 tarihine kadar "En sevdiğiniz yüzme mekanı (deniz/havuz/koy) neresi?" (böyle bir yer yoksa onu da yazabilirsiniz :)  sorusunu yanıtlayarak bu yazının altına yorum bırakanlar arasında yapacağımız çekilişle 1 kişiye Çağla'nın seçimiyle "Sofie'nin Dünyası" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.*
* Detaylı Bilgi: burada



HERKESE BOL ŞANS, GERİ SAYIM BAŞLADI :)

Devamını oku »

Bozcaada'ya Neden Gitmeli :)

Biraz erken bir yazı oldu farkındayım. İnsanlar tatil planlarını çoktan yaptı. Fotoğraflar geçen seneye ait olsa da "Bozcaada'ya Neden Gitmeli?" sorusuna dolu dolu cevap vereceğini düşündüm.
Uzun uzun notlar almamıştım; o yüzden rehber niteliğinde olmayabilir bu yazı.
Sadece, bu sene ya da önümüzdeki sene kalbi Ege'de atanlara tavsiyem;bir de Bozcaada'yı görün :)

Üzümler, bağcılık ve şarap Bozcaadanın tamamına yayılmış durumda. Sokaklarda gezmek bir o kadar keyifli


Seramik faaliyetleri oldukça yaygın. Bozcaada "boz" değil; yeşil ve mavi aslında :)

Güler Ada Reçellerine mutlaka uğrayın; domates reçellerinden alın :)


Maviyi seviyoruz ve özlüyoruz :)


Eyvah Eyvah-düğün sahnesinin çekildiği alan;inanılmaz güzeldi çünkü heybetli ağaçları vardı :)
Denizin güzel olduğu sahil-adını unuttum
Bu güzel manzaraya sahip birkaç lokanta/cafe var. Şimdi adını hatırlamasam da 1 tanesi -ki bizim de oturduğumuz- Ata Demirer ve eşinin sık uğradığı bir mekanmış dediler;doğru çünkü bizim yan masada köfte yiyorlardı(evet baktım ne yiyorlar diye :)
Doyasıya deniz...



Bunu yapsamak olmazdı:


Sahil kenarında çay bahçesinde mutlaka Türk kahvesi için; tadı harika :)



Benim için santralden öte rüzgar gülü onlar :)
 Ve ayrılma vakti:

Ege'yi, maviyi, yeşili, üzümü, domates reçelini, tarihe tanıklık etmiş 1 yaşayan müzeyi, sahil kenarında sohbet etmeyi,sade kahveyi, gezmeyi, eğlenmeyi seviyorsanız bence hiç durmayın koşun Bozcaada'ya ya da durun bu işte 1 gariplik olmasın, siz en iyisi en yakın feribota atlayın giderken de çay keyfi yapın :)

HERKESE MUTLU, KEYİFLİ, MAVİLİ, DENİZLİ TATİLLER :)

Devamını oku »

21 Temmuz 2013 Pazar

Pratik Tarifler: Limonlu Haşhaşlı Kurabiye

Uzun zamandır kurabiye yapmak istiyorduk ancak aklımıza yatan, hafif ve leziz bir tarif bulamıyorduk.
O yüzden kek yapıyorduk :)
Geçen gün inat edip "kurabiye yapalıııııım" deyince daha önce gözümüze çarpmayan bir tarifle kitapta göz göze geldik.
İşte size hem leziz hem hafif hem de elbette ki pratik bir kurabiye tarifi.
Kurabiyelerin hatırına makine de saklandığı yerden çıkıp pasını attı :)
Malzemeler:
2 su bardağı un
Yarım tatlı kaşığı kabartma tozu
1.5 tatlı kaşığı rendelenmiş limon kabuğu
2 tatlı kaşığı haşhaş
Yarım paket yumuşatılmış tereyağı
3/4 su bardağı toz şeker
1 yumurtanın sarısı
1 yumurta
1.5 tatlı kaşığı limon suyu
Yapılışı:
Tereyağı ve toz şekeri mikserle çırpın, krema haline getirin, içine yumurta sarısı, yumurta, limon suyunu ekleyip yumuşak kıvama gelene kadar karıştırın. Ayrı bir kapta un, kabartma tozu, rendelenmiş limon kabuğu ve haşhaşı karıştırın ve bu karışımı ilkine ekleyin ve düşük hızda mikserle karıştırın. Fırın tepsisine yağlı kağıt serin. Yemek kaşığı ile hamurdan parçalar alıp yağlı kağıt üzerine yuvarlak şekilde yerleştirin. Önceden ısıtılmış 180 dereceye ayarlı fırında 25 dakika pişirin, afiyet olsun :)

Hazırlanışı sırasında fotoğraf çekmek aklımıza gelmemişti o yüzden de piştikten sonra bolca fotoğrafladık.
Amatör çekimler oldu ama biz çok eğlendik :)


HERKESE KURABİYE TADINDA HAFTA SONLARI DİLERİZ :)
Devamını oku »

19 Temmuz 2013 Cuma

1 Hikaye: Çınar Ağacı ve Çeşme :)

Bazı yazılar kuru kuru okunursa hep bir tarafı eksik kalırmış... İşte tam da bu sebepten aşağıdaki parça da eşlik etsin bize:

Uzak uzak diyarlarda kocaman bir çınar ağacı ve onun yanı başında da suyu hiç bitmeyen bir çeşme varmış. Köydeki insanlar çeşme başına su almaya geldiklerinde çınar ağacının gölgesinde bazen soluklanır bazen de dertleşirmiş. Gel zaman git zaman bu heybetli ağaç insanların buluşma, sevgililerin bakışma noktası olmuş. 
Ne güzel sözler dinlemiş ne sırlara ortak olmuş bu koca çınar ve elbette çeşme.

Kaynak: burada

Lakin ayrılık vakti çok erken gelmiş. Köyünden, evinden, arkadaşlarından, ağacından, suyundan koparılmış bu insanlar bir "mübadele"ye katılmış. Gittikleri yer de belki anavatanmış, aynı toprakmış ama çınar ağaçları; dertleştikleri çınar ağacı değilmiş.. Dahası kuşların cıvıltısı, su sesi, komşular hepsi “geride” kalmış.
Uzun bir deniz yolculuğundan sonra kurumuş gözyaşları. Önlerinde onları bekleyen yepyeni bir hayat ve çınar ağaçları olmuş.
Ama hiç unutmamışlar gölgesinde serinledikleri heybetli ağacı ve suyu bitmeyen çeşmeyi; çünkü onlar hep orada, anılarda kalmış…
Ta ki… Geçenlerde bizimkiler toplaşıp bu anıları canlandırıncaya dek :)
Hüzünlü bir hikaye bu aslında ama tüm hüzünlü hikayeler gibi hüzünlü bir sonla bitmesi gerekmiyor,değil mi?
Ben ve bizim ailenin işte bu sebepten köyümüz yok. Ya da köyümüz uzaklarda demek daha doğru. Büyüklerimiz “Dedemin İnsanları” filmindeki gibi mübadele zamanında -1923’te- kayıklarla ve arkalarında bir dolu güzel anıyla gelmişler Türkiye’ye. Yabancı bir memleket değil elbette burası ama aniden gelmeleri ve geride bıraktıkları onları çok etkilemiş, hiç unutmamışlar.
      Anneannem, dedelerim ve birçok büyüğümüzü bu anıları 1. ağızdan dinleyemeden kaybettik. Babaannemi de hayal meyal hatırlıyorum. Yani çınar ağacı ve çeşme, oradan gelenlerin anlattığı ortak bir mekanmış ancak biz bunları hep 2. Kuşaktan yani anne ve babalarımızdan dinledik. Bana hep “neverland” gibi geliyordu. Ancak adları başkaydı; “Matlisa” ve “Poroy”: Selanik’e yakın iki kasaba (ya da köy)
       O yüzden de “nerelisin” sorusuna “Atatürkün memleketinden” cevabı vermiş olmam şaşırtıcı değil;ki şimdi böyle demiyorum :)
Sonra ne değişti?
Bizimkiler memleketlerini merak etti ve 50 kişilik bir otobüsle “çıkarma yaparak” çınar ağacını aramaya gittiler.
Sizce bulmuşlar mıdır?
2 tane bulmuşlar; ikisinin yanında da çeşme varmış :)
Ama yine anlatılanlara göre hangisinin dert dinleyen çınar ağacı olduğunu keşfetmeleri zor olmamış.
     Oradayken çok fazla konuşamadık zaten çoğu belli bir yaşın üstüydü ve cep telefonlarıyla uğraşacak vakitleri yoktu. İşte orada “zaman çok muydu yoksa yok muydu?” …
Sadece kuzenimin çektiği fotoğraflardan ve videolardan görme şansımız oldu.
Sınıra geldiklerinde annem “biz iyiyiz” diye telefon açtı; ben hemen –sabırsız insan- sordum tabii; “nasıldı oralar?” diye. Sonra derin bir sessizlik oldu.
Belli ki annemin kalbi orada kalmıştı
Kaynak: burada
     Yemyeşilmiş, suların ve kuşların sesi çok güçlüymüş,herkes gülümsermiş, mutluymuş bizim oralarda :)
Daha detaylı yazıyı kuzenimin anılarından okuyabilirsiniz aslında ben sadece 3. Kuşaktan bir dinleyiciyim.
          Kim bilir belki bir gün “2Balık 1Kedi” biz de gideriz; sohbet ederiz çınar ağacıyla, eskileri sorarız.

          Ne dersiniz, anlatır mı eski aşıkların sırlarını?

* Hatıralar için büyüklerimize, fotoğraf/videolar ve heyecan için kuzen M.'ye, sırlarımıza ortak olduğu için çınar ağacı ve çeşmeye teşekkürler :)
** Bekle bizi Matlisa ve Poroy :) -belki bir gün-

HERKESE KOOOOOCAMAN ÇINAR AĞAÇLARINDA YEMYEŞİL ORMANLARDA MASMAVİ SULARDA MUTLU TATİLLER DİLERİZ :)
Devamını oku »

18 Temmuz 2013 Perşembe

Kitaplık Kurdu 3. Yazı: Zaman Çok ve Zaman Yok :)

Aklımdan bir dolu konu geçiyor, notlar alıyorum, planlar yapıyorum, bunları blogda yazayım diyorum ama "zamanım yok" :)
Hayallere dalıyorum, okunacak kitaplarımı diziyorum, kahve koyuyorum kendime; "zaman çok" :)
Zaman çok mudur yoksa yok mudur tartışmaları sürer gider..
Ben bu kitabı da "zamanım yok"ken okudum ve yazdım(bu nasıl bir ironidir yahu :)
Bloga bir şeyler yazmak bana çok keyif veriyor ama her zaman aklımdakileri de yazamıyorum :( Size de oluyor mu öyle?

Bu kitabı okuyun,sonra yine konuşalım, ne de olsa "zaman çok" :)


Devamını oku »