Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




13 Aralık 2013 Cuma

Günün Şarkısı: Heal ve World ve Michael Jackson ile Tanışma Hikayemiz :) /1 Doğum Günü :)

Öyle bir başlık yazmışım ki yalnız ben gün be gün insanlarla tanışma hikayemi anlatacağım gibi oldu; misal Coşkun Aral.
Günün Şarkısını önceden yazayım, tanışma hikayemiz de ona eşlik etsin :)


Kardeşimle aramda 5 yaş olduğuna göre ki kendisi aslında kardeşim dememe rağmen benden büyük, yani kardeş olan benim. Dolayısıyla ben küçükken o ergenlik zamanını yaşıyordu ve o zamanlarda da Michael Jackson müthiş bir efsaneydi. (Ki hala öyle) Ama benim için teee dünyanın öbür ucundaki Adam'dı ve biz onun müziklerini dinliyorduk. Dinlemek iyi hoştu da kardeşim bu müzikleri sürekli dinliyordu. Evdeki kaset çalarda annemle babam işten eve gelene kadar Michael vardı. Ben ödevlerimi de bu müziklerle yapıyordum. Neredeyse hiçbir şey anlamıyordum ama kardeşim o dönem Hazırlık okuduğundan ve İngilizceye yatkın olduğundan bana arada anlamlarını söylüyordu, kandırdığından şüphelendiğim bazı şeyler de vardı tabii ( Mesleğine dinlediği müziklerin katkısı olmuş olabilir bu arada, İngilizce öğretmenliği yapıyor :)
Derken okullarındaki yıl sonu gösterinde kardeşim "Black or White" adlı şarkıyı arkadaşlarıyla sahnede canlandırdı/oynadı/söyledi. Ben ondan daha çok heyecanlanmıştım. Hayatımıza bir Michael girmişti ki... Çıkacak gibi durmuyordu. Ve bir gün İstanbula geleceğini öğrendik konser için. O zaman Pepsi -ne karşılığında hatırlamıyorum- çekilişe katılma şansı gönderiyordu konser biletleri için. Ve inanmayacaksınız ama bilet kardeşime çıktı!!! Hatta bize Michael kasetleri ve T-shirtleri bile göndermişlerdi. Annemle babam çalışıyorlarken kardeşimle kim gidecekti? Ben değil tabii :) Neticede bilet gidebilecek olan birine, annemin bir öğrencisine verildi. Kardeşim üzüldü sanırım (bak oraları tam hatırlamıyorum) ama konser de iptal oldu diye aklımda kalmış.
Kasedin en sonundaki "Heal The World" şarkısını da ben ayrıca seviyordum. Hem en sona atılmış gibiydi hem de duygu yüklü geliyordu.(Ki öyleymiş!)
O yüzden de günün şarkısı bugün doğum günü olan canım kardeşime gitsin :)
Daha çok Lokum çıkmış ama olsun, pek severler birbirlerini :)
Bunu yazmazsam çatlarım.. Bizim ailede genetikte mi Michael var bilmiyorum ama kuzenim Çağla'nın tammmmm bir Michael Jackson hayranı olduğunu da söylemeden geçmeyeyim...(Hayatı yüzmeyle geçen hani)

İşte böyle sevgili okur. Ne zaman bir Michael duysam aklıma o küçükken bıkmadan dinlediğimiz (itiraf edeyim bana bazen gına geliyordu) şarkıları ve kardeşim, son zamanlarda da Çağla geliyor.
Senin var mı sevdiğin/unutamadığın bir şarkıcı ya da sen Michael ile tanışmış mıydın onu da sorayım :)

HERKESE MUTLU HAFTA SONLARI, GÜZEL DİLEKLERLE DOLU DOĞUM GÜNLERİ BİR DE MÜMKÜNSE ÇİLEKLİ PASTALAR DİLERİM(Z) :)


Devamını oku »

12 Aralık 2013 Perşembe

Kokuları Saklayabilseydik :)

Aslında müthiş olurdu. Gelişmiş teknoloji ile günümüzde bu projenin ne kadarı yapılabiliyor bilmiyorum ama benim bahsettiğim kişinin hafızasına attığı görüntüler kadar kokuları da atması.
Tabii ki istendiğinde geri çağırarak :)
"Koku" kitabını okumadan çok önce de düşündüğüm bir şeydi bu aslında ama kitabı okuduğum zamanlarda inanılmaz etkilendiğimi de söylemeden geçmeyeyim. Hala okumamış olanlara bolca tavsiye, filmi kesinlikle aynı lezzet değil.
Kokuları saklayabilseydik öncelikle elbette güzel kokuları saklardık belki ama daha da güzeli, hatırlamak istediğimiz anıların kokusu olurdu sanki.
Koku ve hafıza arasında da müthiş bir bağlantı varmış, yani siz üzümlü kurabiye kokusu aldığınızda aslında bu kurabiyeyi hep yapan anneannenizin evi ve o mutlu anılar gözünüzde canlanır, ona çağrışım yaparmış.
Anılarımdan hangilerini seçerdim şimdi onları hatırlamak zor ama yağmur sonrası toprak kokusu ve denizin müthiş tuzlu kokusu benim favorim olurdu herhalde.
Bir de annemin sevdiğim yemeklerinin kokusu :)

Kaynak: burada
Aklıma enfes yemekler, içecekler geliyor ama ne sizi ne kendimi boş yere üzmeyeyim diye yazmıyorum.
Yoksa şimdi taze çekilmiş bir kahvenin yanında fırından yeni çıkmış havuçlu cevizli kek de güzel giderdi hani :)

Sahi sizin var mı hafızaya atıp da geri çağırmak istediğiniz kokular?(İnsaflı şeyler paylaşın ama abartmayın olur mu :)

HERKESE GÜZEL GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

11 Aralık 2013 Çarşamba

Portakal Ağacı'nda Eski Bir Dost: Coşkun Aral :)

Gönül Öğretmen ile benzer zamanlara denk gelen ve beni yazma dışında bir hayata yönelten şeylerden biri de Haberci programı olmuştu. Ne çok hayal kuruyordum o programı izlerken. Sonrasında da bir dolu gezmeli görmeli program oldu ama hiçbiri benim gözümde bir "Haberci" olmadı. Ben de gezmeli görmeli ve bunu anlatmalıydım. Ama nasıl? Gazeteci olabilirdim. Hatta ben kesin gazeteci olmalıydım.Sadece kültür sanat ve güncel haberler beni kesmezdi. İşte o sırada Mehmet Aslantuğ ile Arzum Onan'ın başrolünde oynadıkları Sıcak Saatler dizisi yayınlanmaya başladı. Orada Mehmet Aslantuğ savaş muhabirini canlandırıyordu. Gözümde nasıl büyütmüştüm, "vay be" diye. Hatta Abbas isminde bir kamyoneti vardı(adını yanlış hatırlıyor olabilirim)
İşte o ara nerede gördüysem Coşkun Aral'ın bizim memlekete bir söyleşiye katılacağını okumuştum. Sanki benim için geliyormuş gibi heyecanlanmıştım. Hatta kızarmış bile olabilirim :) Şimdilerde evinde televizyon olanların yakından izledikleri dizilerde yönetmen yardımcılığı/asistanlığı yapan liseden arkadaşım N. ile soluğu bu mekanda aldık. Sanırım en küçükler de bizdik. Konu neydi bilmiyorum ama ben Coşkun abiye (biz ona aramızda öyle derdik :P) kilitlenmiştim. Derken 1 soru sormak istedim. Bendeki cesarete bak hele :) Minicik parmağımı yarıya kadar kaldırdım hani belki görmez diye :) ama hemen gördü ve "buyurun küçük hanım" dedi. Tüm salon benden soruyu sormamı beklerken, N. beni eteğimden "Hadi Esra soruyu sor" dİye dürtüklerken benim bile zor duyduğum cılız bir ses çıktı, sanki viyaklama gibiydi :) Tabii bana o ara mikrofonu uzattılar sesimi duyabilmek için, soruyu yeniledim: "Bayan savaş muhabirlerinin bir savaş sırasında size göre zorluğu nedir; yapılabilir bir şey mi?"...
Sonradan üniversite yıllarında öğrenecektim ki bayan değil.. kadın'dık biz :)
Neyse Coşkun Abi, yaptığı işin adının "savaş muhabirliği" olmadığını, asla savaş istemediklerini, aslında "yaşam muhabirliği" yaptığını; kadın meslektaşlarının da olduğunu vs. anlattı kısaca.
Söyleşiden sonra yanına gidip iletişim adresini istemiştik. Biz herhalde posta adresi falan bekliyorduk, o mail adresini vermişti. O yüzden haberleşemedik yani :)
O ara okuduğum Ayşe Kulin'in Sevdalinka'sı zaten beni çok etkilemişti.
Velhasıl savaştan hiç hoşlanmasam da "yaşam muhabirliği" yapmak da istemedim, gazetecilik okumadım. İyi ki de okumamışım derim hala.
Yıllaaar sonra ne oldu peki?
İz Tv isminde bir kanal kuruldu, başında da Coşkun Aral. Bir ilan vermişlerdi benim iş aradığım dönemlerde. "Belgesel metin yazarlığı" idi yanlış hatırlamıyorsam, sadece ismi bile yetmişti başvuruya sazan gibi atlamama. Hala çalışıyor mu bilmiyorum, o dönemki Genel Yayın Yönetmeni iş sebebiyle 1 günlüğüne Ankaradaydı ve benimle buluşmak istemişti. Nasıl heyecanlıyım ama... Zaten beyaz olan yüzüm normalden daha da beyazlamış aralara kırmızılar ve morlar eklenmişti. Görüştük, anlaştık ama tek bir sorun vardı; benim İstanbula gitmem gerekiyordu.
Neeee????!!!!
Hesaplarımda bu hiç yoktu.
Beni Ankaraya bağlayan bir neden olmamasına rağmen İstanbuldan hep korktuğumdan olsa gerek Coşkun Abi ile çalışma fırsatını böylece geri çevirdim.
Pişman oldum mu?
Olmadım.
Bir karar alırsın ve onun sonuçlarını iyi de kötü de olsa yaşarsın. Bir de "keşke" demenin kişiye hiçbir faydası olmadığını hepimiz biliyoruz.
Sonrasında Coşkun Aral'ı hep uzaktan takip ettim, sevmeye de devam ettim tabii.
Derken geçenlerde Portakal Ağacı dergisinin Aralık sayısında onu gördüm. Yemek yiyordu. İşte bendeki şaşkınlık buradan bile anlaşılabilir. Kurduğum cümle "Aaa Coşkun Abi yemek yiyor..." :) Yaşamak için başka ne yapacaksa artık.


Röportajı bir solukta okudum sanki kendisini hiç tanımıyormuşum gibi.
Portakal Ağacı ile ben kuzen M. sayesinde tanışmıştım. Bak bu sitede güzel tarifler var, demişti. Ben pratik tarifler ararken onlar 5 ana yemekli Ramazan sofraları hazırlıyorlardı, gözüm korktu, pek faydalanamadım tariflerinden. Derken geçenlerde dergi çıkarttıklarını duyunca 2. sayılarını aldım, İpek Hanımın Çiftliği vardı. Onu da çok merak ediyordum, güzel oldu. Aradaki sayılar gümbürtüye gitti ama bu sayı başköşede :)
Nerdeeen nereye geldim sevgili okur.
Neredeyse hayatımı özetlemiş gibi oldum, umarım okurken sıkılmadın.
Senin var mı gençliğinden, çocukluğundan sevdiğin unutamadığın biri ya da bir "yaşam muhabiri"?
Portakal Ağacı ekibi bu yazıyı görür mü bilinmez ama ben yine de Coşkun Aral röportajı ve dergideki keyifli sayfalar için teşekkür edeyim.

HERKESE BAL KABAĞI TATLISI KIVAMINDA BOL CEVİZLİ HARİKA GÜNEŞLİ BİR GÜN DİLERİM(Z) :)
Devamını oku »

Günün Şarkısı: Mayra Andrade/ Comme S'il en Pleuvait :)

Şarkının sözlerini yine anlamamakla beraber çok eğlendiğimi söyleyebilirim :)
Keyifli günler...
Devamını oku »

10 Aralık 2013 Salı

Hayalimdeki İş :)

Hayalimdeki işin bir adı yok, önce oradan başlamalıyım. Adı ne bir doktor ne bir öğretmen ne de son zamanlarda duyduğum havalı meslek adlarından. Hiçbiri değil.
Hazır işyerinde sıkılıp bunalmışken hayallerime dalayım istedim; yanında da güzel bir tarçınlı salep olsun o zaman en iç ısıtanından. (onu da bayağıdır içemiyorum migrenimi tetikliyor diye; hayalde o da olsun yani :)
Hayalimdeki işyerinde patron, işçi, işveren, maaş günü vs. yok. Dükkan bizim dükkan yani :)
Bu arada minik bir parantez açıp küçükken kurduğum hayaller arasında bol renkli, silgi kokulu, bazı rafları tozlu bir kırtasiye dükkanım olması da vardı. Hayır neden tozlu bilmiyorum. O da içimdeki pis kızın bir eseri olabilir. İnsanlar şöyle tertemiz pırıl pırıl yerler hayal eder ya. Benimkinde yaşanmışlık var tabii diyerek kandırayım kendimi.
Geleyim şimdiki hayallerime.
Dükkan dedim ama illa fiziksel bir yerin olması da gerekmiyor, ben gerekirse evden de çalışırım ya da aslında mekansız da olabilirim.
Yeter ki...
Yeter ki denizi göreyim.
İşte hayalimdeki işyeriyle ilgili ilk tasvirim bu. Mutlaka ama mutlaka denizi görmeli, arada kokusunu almalıyım; yani öyle tee uzaklardan gibi değil de elimi uzatsam dokunacak kadar yakın olsun. Yoksa yıllardır çalıştığım yerlere astığım deniz manzaraları da bana yeter-di, uzaktan...
İçinde mutlaka ara ara kahve kurabiye, ara ara ıhlamur vb. kokular olmalı. Boş mideyle çalışamam ama değil mi :)
İçinde zorunluluk gerektiren bir şey olmamalı. İçimden ne geliyorsa benim bereketim kısmetim de o olmalı.
Kafamı dank ettirecek sorular soran birileriyle tanışmalı, sohbet etmeliyim. Ki bu nasıl olacak acaba? Ben bu kadar yabani iken? Oradan bakınca nasıl görünüyorum bilmiyorum sevgili okur ama ben öyle hemen kaynaşamam. Kedi gibiyim herhalde önce biraz yaklaşıp koklamam lazım :) Bu dank ettiren sorular da artık yetişkinlerden değil de çocuklardan geldiğine göre mümkünse şımarık olmayan tüm çocukları bağrıma basabilirim. (öyle şartım var, hayal olunca yaz yazabildiğini...)
Peki ne yapmalıyım/yapabilirim?
Yazabilirim mesela. İlla bir kitap olması gerekmiyor. Yazınca çok mutlu olduğuma göre ne yazdığımı ve bu yazıları kimlerin okuyacağını hiç önemsemeden yazabilirim.
Kitap okuyabilirim. Arada sıkılıp başka kitaplara da bakış fırlatabilirim ama sevdiğim çocuk kitaplarını hiç sıkılmadan okuyup oradaki karakterlerle arkadaş olabilirim.
Çizebilirim diyeceğim ama hayal de olsa bir sınırı olmalı insanın değil mi? O yüzden çizmeye çalışabilirim denebilir.
Vaktimi ne yaparsam yapayım dolu dolu geçirip mutluluktan uçabilirim.
Her günün sonunda tüm bu nimetler için şükredip iyi ki sevmediğim bir işim varmış da onun sayesinde bu hayallerime kavuştum diyebilirim.
Fotoğraf çekebilirim. Burada her ne kadar pek paylaşmamış olsam da kendi halinde güzel bir makinem var benim ki bir süredir sahiden tozlu,pek yüzüne bakmadım. Onunla yine yeniden kaynaştığımızda belki burada da güzel şeyler paylaşırım.
İnsanlara mektup yazabilirim. Hiç tanımadığım insanlara sırf bir şeyleri paylaşmak için "nasılsın" diyebilirim.
Bir dolu uydurma ama pratik tarif deneyebilirim. Tabii önce bu tarifleri test etmem gerekebilir :)
Sahile zaten yakın olacağım için topladığım taş, çakıl, deniz kabuğunu renklendirip eğlendirebilirim.
Aslında yazdıkça ne kadar çok şeyi yapabileceğimi ve yapmak istediğimi gördüm.
Zaten hayal bu ya paraya da ihtiyacım olmayacakmış; alışverişlerde takas dönemi başlamış!!!
Evet bugün ağzımdan bal damlıyor sevgili okur.


Ben de denizin içinde kitap okumak istiyorum diyorsan bana katılabilirsin :)

Sahi senin var mı iş ile ilgili hayallerin? Yoksa sen zaten sevdiğin işi mi yapıyorsun ya da işini severek mi yapıyorsun? Kıskanırım bak :) Yok yok şaka, sevinirim senin adına :)
Hem kim bilir belki çok da uzak değildir benim hayallerim?
Kim bilir?
Devamını oku »

9 Aralık 2013 Pazartesi

Günün Şarkısı: Hindi Zahra- Beautiful Tango :)


Keyifle dinlediğim bir şarkı, aklıma gelmişken paylaşayım dedim :)

HERKESE BOL KESTANELİ, ÇOK GÜNEŞLİ KEYİFLİ HAVALAR :)
Devamını oku »