Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




1 Nisan 2014 Salı

Küçük İnsanlardan Büyük Sorular, Hayli Mühim İnsanlardan Basit Cevaplar :)

BDK Yıldıray'ın kitabından sonra yine ona yakın tarzda bir kitap okumak beni çok mutlu etti. Hamileliğin 40. haftasındayız çok şükür ve hemen her gün gelen ""doğurmadın mı"lara karşı sabırlı olabilmek ve zihnimi başka şeylere yönlendirebilmek ve bunu yaparken de eğlenmek süper oldu. Daha ne isterim ki :)
Kitabı neredeyse bir solukta okudum. NTV Yayınlarının bu tarz (Cahillikler Kitabı vb.) kitapları var ama hiçbiri çocuklar için yazılmış değil. Domingo Yayınevinden çıktığını görünce şaşırdım.
Bu kitap aslında bir projenin ürünüymüş. 10 ilkokulda yaşları 4-12 arasında değişen binlerce çocuktan, yanıtını en fazla merak ettikleri soruları yazmalarını istemişler ve bu soruları alanında uzman yazar/psikolog/doğabilimci/astronot/sinirbilimci/ fizikçi/biyolog/gezgine sormuşlar. Onlar da kendi çocuklarına anlatır gibi sade bir dil ve esprili bir anlatımla bu sorulara cevap vermişler. Ve bu kitap, Birleşik Krallıktaki önde gelen çocuk koruma derneği olan NSPCC yararına hazırlanmış. İşte bu sebepten bir proje-kitap aslında.
Yaklaşık 300 sayfa boyunca bir dolu soruya verilen yanıtlar 1-1-5 sayfalık kısacık özetler halinde ve bence en güzel tarafı hiiiç sıkılmadan okunabilmeleri. Hatta ben ciddi anlamda bittiğine üzüldüm.
Hikaye/roman okumak da ayrı bir zevk ama benim gibi bilim yoksunu bir insanın 30'una ramak kala gözlerini kocaman açarak öğrendikleri de kayda değer.
Ah ah keşke okul zamanında karşıma çıksaydı bu kitaplar; ben de anlardım "şimşek nasıl oluşuyor", "su/buz/buhar ilişkisi"vb. Kısmet :)

Sevdiğim Sorular/Cevaplar:
*Solucan yememde bir sakınca var mı?
*Atom nedir'e verilen cevaptan: "Atomların içinde o kadar fazla boşluk var ki, dünyadaki tüm insanların tüm atomlarının içerdiği tüm boşluğu sıkıştırabilseydiniz, hepsini bir kesme şeker hacmine küçültebilirdiniz." :)
* Neden yetki hep yetişkinlerdedir? (Sahi, neden :)
*Pastanın tadı neden bu kadar güzel? (Ahh, ah :)
*Neden kendimi gıdıklayamıyorum?
* Arı arıyı sokar mı? (Sokuyormuş!)
* Neden tuvalete gideriz? (Bu soruyu ben de çok sorarım, hele ki son anda yetiştiysem :)
*Aslanlar neden kükrer?( Bu sorunun çok neşeli bir cevabı var ama buraya yazmayayım, merak edin :)
*Neden bazı insanlar kötüdür?'e verilen cevaptan: " Bir dahaki sefere biri size kötü davrandığı zaman, kendinize şunu sorun:' Acaba bana kötü davranan bu insan neden bu denli mutsuz? Acaba onu bana kötülük yapmaya itecek kadar üzen ya da öfkelendiren şey ne?' İşin ilginç yanı, böyle yaptığınız zaman, kendinizi o kadar da kötü hissetmeyeceksiniz."
*İyilik nereden gelir?
* Neden kızların bebeği olur da erkeklerin olmaz? :)
*Nasıl aşık oluruz? 3 tane harika cevabı var;bir tanesi:

*Neden sonsuza dek yaşayamayız?
* Hepimiz akraba mıyız? (bunu ben de çok düşünmüştüm)
* Zaman hızlı geçmesini istediğinizde neden yavaş geçer?
* Gazlı içeceklerdeki baloncuklar şişeye nasıl girer? :)
* Seyirciler gürültü yaparken sporcular nasıl konsantre olur?'a verilen cevaptan: "Konsantre olmanın en iyi yolu, çevrenizde olup biten her şeyi unutmaktır." ...
* En güçlü hayvanlar hangileridir? (Böcekler!)
* Çikolatayı kim buldu? (bulmasa iyiymiş :)
* Büyük İskender kurbağaları sever miydi? (çok güzel /mantıklı bir cevabı var)
* Çiş neden sarıdır?
* Neden sıkılıyorum? (ah, ah ne çok sordum bu soruyu küçükken..)
* Beni ben yapan nedir? (bu soruya 3 kişi cevap vermiş;bir tanesi :" Bizler kendimizi oluştururken başkaları bizi inşa eder. Başkaları bizi oluştururken, biz kendimizi inşa ederiz." !!!
***Favorim: Bir inek bir yıl boyunca osurmayıp biriktirdiği gazı bir kerede osursaydı, uzaya fırlar mıydı? :)
*Neden kardeşlerimle durmadan kavga ediyorum? (sahi neden :)
*Gökkuşağı neden yapılmıştır?'a verilen cevaptan: " Gökkuşağındaki renklerin sırasını nasıl hatırlarsınız? Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor. Şu komik cümleyi aklınızda tutmaya çalışın: Kırkayak tekerlekli sandalyesinde yoğurtlu makarnasını lüptetirken morardı :))
Makaslananlar:
Yukarıda bir kısmını yazdığım soruları bu kez komedyenlere sormuşlar. Hangisinden alıntı yapsam karar veremedim,hepsine çok güldüm. Bazıları:
* Michelangelo nasıl bu kadar ünlü oldu?
Ninja Kaplumbağalarda gerçekten iyi resim yapan bir tek o vardı :)
* Piramitler nasıl yapıldı?
Binlerce ton Toblerone'u üst üste koyarak :)
*Zaman hızlı geçmesini istediğimizde neden yavaş geçer?
Burnunuzu karıştırabilesiniz diye :)
* Hıçkırık nedir?
Kalp osurduğunda olan şey :)
*Solucan yememde bir sakınca var mı?
Annen bakmıyorsa yok :)
                                                                              ***
Bir dolu "neden"li soru okudum ve çocukların hayalgücüne hayran kaldım. Ben küçükken öyle çok soru soran biri değildim, hatırlıyorum. Aklımı kurcalayan şeyler vardı elbette ama onlar da bana kalsın şimdilik.
Sizin çocukken sorduğunuz sorular var mıydı?

HERKESE SORU SORMA CESARETİNİ KAYBETMEDİĞİ GÜNLER & MUTLU HAFTALAR DİLERİM(Z) :)

*Kitabı derleyen Gemma Elwin Harris'e de özel teşekkür...
**BDK'nın yazısını da okumak isteyebilirsiniz :)



Devamını oku »

31 Mart 2014 Pazartesi

Yılan ile Kertenkele: İki Komik Geveze :)

Bu kitabı uzun zamandır merak ediyordum. Tam da Zincir kitabından sonra farkında olmadan okumaya başladım, çevirisini Şiirsel Taş'ın yapmış olduğunu gördüm.
Kitabın yazarı Yeni Zelanda'da yaşayan; eşi, dört çocuğu, on üç torunu ve torunlarının çocuklarıyla zaman geçirmekten hoşlanan; yün eğirme, örgü örme, ağaç tornacılığı gibi renkli uğraşıları olan sevgili Joy Cowley imiş.Kitaptan önce yazardan bahsettim çünkü bu giriş yazısı çok hoşuma gitti. Aklıma sevimli bir amca ve onun hayal dünyası geldi. Kitaba da o şekilde başladım.
Yılan ile kertenkele çölün ortasında bir şekilde tanışır ve arkadaş olurlar ancak birbirlerine sürekli sataşmaktan da geri kalmazlar. İçinde onların yaşadığı maceralardan kısa kısa hikayeler var. Bazı hikayeler çok ince düşünülmüş. Sanırım en çok dikkat çekeni de çölde para bulup bu muhteşem ikilinin ticarete atıldığı hikaye. Ben de daha önce "alışverişlerde takas dönemi başlasa işimden ayrılabilir miyim?" demiştim, hatırlarsanız. O yüzden bu hikaye daha da ilgimi çekti.
Kimi zaman saflıkla kiminde de kurnazlıklarla karışık bir duygu durumu var.
Kitap "ders verme" niyetinden ziyade "keyifli bir anlatımla yaşadığımız şeyleri bize gösterme" şeklinde yorumlanabilir.
"Ne olmak isterdin?" sorusunun devamında "Belki de en iyisi neysek o olmak" cevabı çıkıyor kitaptaki bir hikayede. Farklılıkların dost olmaya engel olmadığını da görüyoruz; neticede biri yılan biri kertenkele :)

Okumayı sevmeyen çocukların da kıkırdayarak bu kitabı bir solukta bitireceklerini düşünüyorum.
Yazarın Türkçeye çevrilmiş ilk ve tek kitabıymış, umarım devamı gelir.

Devamını oku »

30 Mart 2014 Pazar

Uykuyu Depolayabilseydik :)

Kesin bu keşfi yeni anne olmuş biri yapardı :)
Ya da eşinin sızlanmalarından usanmış bir erkek :)
Kim olduğu önemli değil, neticede şimdiye kadar yapılmış olurdu herhalde.
Hamilelik haberini paylaştığım hemen hemen her anne bana "amaaan uykusuz günler/geceler seni bekliyor" dedi. Kimi bunu "bunlar daha iyi günlerin" kıvamında söyledi; kimi de "sen şimdi bol bol uyu" diye tavsiye verdi.
Haklı olduklarını biliyor(d)um da uyku dediğimiz şey henüz depolanmıyor ki, ben ne yapayım :)
32. haftalık izne ayrılıştan sonra yürüyüş, kitap okuma, film seyretme, canının istediğini yapma ve tabii ki uykun geldiyse uyuma sürecini izledim. Rahatladım. "Şunu da yapsaydım" dediğim şeyler pek az. O kadar da olsun değil mi :)
Doğuma dinlenerek girmenin önemini okudum hep kitaplarda. Yürüyüşlerde tempolu yürüyüp kendimi az yorsam da -ki bu da bir nevi kafa dinlenmesi- genelde zihnimi duru tutmaya çabaladım. Ondandır ki içimden bir dolu şey şey gelse de kendimi doldurmamak için haberlere, gündeme bakmamaya çalıştım.
Şimdilerde Elifle beraber sağa sola döndüğümüz için geceleri doğal olarak -tuvalete gitme ile birlikte- sık uyanıyorum. Bu da beni doğum sonrasına hazırlıyormuş. Mantıklı.
Peki ya uykuyu depolayabilseydik, hiç düşündünüz mü neler olurdu?
Muhtemelen bunu keşfeden kişiye Nobel ödülü verilir, anneler tüm birikimlerini bu depoyu alabilmek/saklayabilmek için harcardı. Uyumayan bebelere de çaktırmadan birkaç doz verilir, bazı günler rahat edilirdi.

Uykuya çok düşkün biri değilim neyse ki. Tek sorunum çok uykusuz kalınca gelen baş ağrıları. O yüzden ben şimdiden -herkesin tavsiye ettiği gibi- bolca uyuyayım da doğumdan sonra "iyi ki uyumuşum o zamanlar" diyeyim :) Yani bana söylenen şeyin mantığı bu olmalı :) Ya da ben böyle atıp tutmayayım da bir de doğumdan sonra-inş.- konuşayım. Bakalım o zaman neler diyeceğim size.

HERKESE MUTLU TATİLLER & KALİTELİ UYKULAR DİLERİM(Z) :)
Devamını oku »

29 Mart 2014 Cumartesi

Her Hamile (lik) Kendine Özel :)

İlk fark ettiğim şeylerden biriydi bu; ben/biz kendimize özeldik.
Gerek fiziksel gerekse zihinsel açıdan.
Haftalık gelişmeleri neymiş diye merakla bakıyordum(k) ama biliyorum(k) ki tüm bu bilgiler sadece genel bir çerçeve.
Hele ki bir başkasıyla kendimi hiç kıyaslamadım; kıyaslamamaya çalıştım desem belki daha gerçekçi.
Ama şu da var ki bazı kiloları duyduğumda "ooo ben o kadar almam" demiştim :) Fazlasını bile aldım hehe :)  İlahi adalet herhalde... Sonradan zaten bu kilo işini bıraktım. Madem ben/biz sağlıklı beslenmiş ve düzenli yürüyüş yapmıştık; gerisi de canımız sağ olsundu(başka ne diyeyim değil mi :)
İnsanların kaçıncı haftada ne yaşadıklarını duymaktan/dinlemekten bazen o kadar sıkılıyordum ki sanki ortada bir yarış vardı ve ben bazen geriden geliyor bazen ileriden gidiyordum,ortası yok...
Kıyaslama dediğimiz şey bence durum ne olursa olsun insana kendini kötü hissettiriyor. Bunu bazen ben de yapıyorum ve sonra karşı tarafın hislerini düşünüyorum. İşte o an kendimi çok bencil hissediyorum. Neden insanlara bir "üstünlük" kurmaya çalışırız ki? Hele ki bunu "iyi niyetle" yapıyorsak... Başkalarını bilemediğim için bu soruyu kendime sordum, neticede ben de sütten çıkma ak kaşık değilim. Bazen çok farkında olmadan yaptığımı bazen de karşı taraf beni üzmüşse bilinçaltımın ondan intikam almak istediğini anladım. Her ikisi de kötü elbette ama kendime bir nebze olsun dürüst oldum :)
Gelelim hamilelikteki durumlara...
"Hamileyim" deyip her şeyin ardına saklanmamaya çalışsam da bazen elinde olmayan iniş-çıkışlar var. Hele ki ilk zamanlardaki duygu durumları.
İşte tam ona benzer şeyler de son haftalarda yaşanıyor. Ara dönemdekileri şimdilik sallayalım :)
Dün kontrolden sonra maşallah kızımız iyiymiş diye ağladım :) Sonra yağmur yağdı, ona sevincimden ağladım ama annem de dışarıdaydı (şemsiyesi de vardı ama) acaba ıslandı mı diye ağladım :) E tabii rahatladım :)
Bu satırları birkaç ay/yıl geçince okuduğumda kendime gülerim herhalde, şimdiden sizin bana güldüğünüz gibi...
Kaynak: burada
Her hamilelik tam da bu sebepten kendine özel.
"E ben bu haftada şunları yaşamıştın, amaaan sende o da mı yok" gibi cümlelere gülsem mi kızsam mı ne yapsam bilemiyorum.
"E sen bu haftalarda yağmur yağıyor diye ağlamamışsındır da" diye cevap veresim geliyor :)
Demiyorum tabii, nazikçe gülümsüyorum.
Bu satırları okuyan sevgili hamiş arkadaşlara da tavsiyem kendilerini "bir acayip özel" hissetmeleri ve gerçekten başkalarıyla kıyaslamamaları.
Bence böylesi daha güzel :)
Siz ne dersiniz???

Devamını oku »

28 Mart 2014 Cuma

Çıtır Çıtır Felsefe: İnanmak ve Bilmek

"Neye inanırız ve neyi biliriz?" diye sormuş bu kez Brigitte Abla.
Çıtır çıtır felsefe serisinin en son çıkan kitabı "İnanmak ve Bilmek"i okudum geçen gün.
Aklımda yoktu yani okumak istediklerim arasında üstlerde değildi bu sıralar ama şu meşhur göz kırpmalar yok mu... Onlara engel olamıyorum. İyi ki de hemencecik okumuşum.
Birincisi çıtır çıtır felsefe kitaplarının tarzını çok seviyorum, özlemişim.
İkincisi içindeki felsefe hangi kitabını okusam -tesadüf bu ya- tammm da aklımdaki bir şeylere denk geliveriyor.
Bu kitabın da öyle olabileceğini son cümlesine kadar aklıma getirmemiştim.
Ta ki Brigitte Abla sanki bana yazmış gibi: "kendine inanmak, kendine güvenmektir" diyene kadar.
Hani bu ara sağlıkla Elif'e kavuşma hayalleri kuruyoruz ve ben arada "hazır mıyım ki ya ben" halleri yaşıyorum ya; işte bu cümleyi o yüzden de çok sevdim.
"Kendine inan esoşçum" dedim :)

Üniversitedeyken bir gün yurtta odada yalnızken ve canım sıkılıyorken radyodan bir ses"Esra,esraaa, orada mısın" diye seslendi. Ben tabii şoktayım. Neler dönüyor diye etrafıma bakınıyorum. "Mutsuz musun yoksa?" diye devam etti ve ekledi "Bir topkek ye geçer" :) Hey Allahım dedim ya, reklammış... Bendeki yüz ifadesi sanırım görülmeye değerdi.
Bazen biriyle konuşurken de öyle olur ya karşıdaki kişi çok alakasız bir şey söyler ama siz onu "evrenin mesajı" gibi alırsınız/öyle almak istersiniz. Sanırım benimkisi de o hesap oldu.
Amacım kitabı kısaca tanıtmaktı ama bak nerelere gelmişim.
Kitapta  "neye inanırız ve neyi biliriz"e bir dolu örnek var. Soru ya da cevap var diyemem çünkü Brigitte Ablanın tarzı bu değil. Sizi düşünmeye teşvik ediyor. Sorusunu çaktırmadan sorup çekiliyor :)
Kitaptan:
*"Bir şeyin yanlış olduğunu kanıtlamak için, bir örnek - tek bir örnek- yeter. Bir şeyin doğru olduğunu kanıtlamak içinse, örnekler vermek, hatta milyarlarca örnek vermek bile,asla yetmez."
*"Hiçbir şeyden kuşku duymadığımızda, her şeyi bildiğimizden kesinlikle emin olduğumuzda, sorun şudur: Başkalarına hiçbir alan bırakmayız. Başkalarının fikirlerini artık dinlemeyiz; tıpkı birinin suratına kapıyı çarpmak gibi, zihnimizi tamamen kapatırız."
*"Biliyorum demek yanılma riskini kabul etmektir."
*"İnanmak aynı zamanda güvenmektir. Karşılığında kanıt istemeden güven duymaktır."

HERKESE MUTLU GÜNLER :)


Devamını oku »

27 Mart 2014 Perşembe

Egzersizlerin Kralı: Yürüyüş :)

Daha önce sporla pek şahane bir ilişkim olduğundan bahsetmiştim; ki o ara azimle pilatese gidiyordum. İnsanlar pilatese gidip belini incitmez sanırım, işte ben bunu başardığım için bırakmıştım pilatesi.
Sonrasında da yeni bir şeylere başlayamadım. Hamileyken yüzmeyi çok istedim ama olmadı. Bence temiz olan havuzlar karabalığın içine sinmedi,Ankarada da (henüz) deniz olmadığından su sporları da kursağımızda kaldı.
Ama bir spor/egzersiz var ki hayatımdan hiç çıkarmadım. İstesem de yapamadım hatta :)
O da yürüyüş.

Uzun bir süre sadece zihnimi boşaltmak için yürüdüm, hele ki öğle aralarında.
İşini severek(!) yapan her insan gibi benim de molalara çok ihtiyacım oluyordu. Hatta öğlen çıkamamışsam dışarı öğleden sonra 10-15 dak. kaçıyordum. Yoksa nefes almak ne mümkün?
Bir ara "formumu koruyayım", sonra "zayıflar mıyım" diye yürüdüm ama baktım bu amaçla yürümek bana keyif vermiyor.
Yalnız ve müzikli yürümeyi seviyorum ben.
Bir kitapta okumuştum "bir şeyler üretmek istiyorsanız ama aklınıza bir şey gelmiyorsa kendinizi hiç sıkmayın, yürüyün" diye. Gerçekten doğru bence. Hayatımdaki en "akıl almaz" işler peşine hep yürüyüşten sonra düştüm :)
Bir de yürüyüş sonrasının "rahatlama hazzı" var, ki biz buna biyolojide (kimya da olabilir) "terlemek" diyoruz. Adına toksin dedikleri şeyler sanırım o ara atılıyor. Çünkü ben her yürüyüş sonrası gözeneklerim açılmış olarak buluyorum kendimi :)
Hamileliğim boyunca da hep yürümeye çalıştım.
Bir müddet bebeğin yatış pozisyonundan dolayı sağ tarafım çok ağrıdı, yürüyemez oldum. İşte o ara Elifle anlaşma yaptık. O da başka yöne yatmaya başladı sağ olsun. Laf dinliyor bizimki :)
Bu sene gerçekten kış neredeyse hiç olmadı ama ayaz, buzlanma vs. oldu. Ayağım kayacak gibi bir hava varsa dışarıda yürümedim, işyerinin koridorlarında beni çaktırmadan süzen insan kalabalığında yürüdüm.
Hava soğuksa da kalın giyindim ve ilk 5 dakika pes etmemeye çalışıp "acı yok" dedim kendime :) Sonra da soğuğa alıştım.
En az 20 en fazla da 40 dakika yürüdüm.
Belki çok değil ama karabalığın deyişiyle "+1 her zaman 0'dan büyüktür"...
Buna gerçekten inandım.
Hala da inanıyorum.
Son haftalardaki yürüyüşlerin temposu değişti elbette. Kendimi azıcık "uyuz" hissetsem hemen dışarı yürüyüşe çıkıyorum ki üzerimdeki ağırlık gitsin.
Yorgunsam gerçekten, çıkmıyorum ama.
O yüzden de bence egzersizlerin kralı yürüyüş...
Şimdi hep -doğal olarak- Elifle beraber yürüyoruz. Umarım doğumdan sonra da birlikte parka gitmeden yürüyebiliriz. Sling aldım ama belli bir kilodan sonra belimde sorun olur mu bilmiyorum, belki ergonomik kangurular ya da bebek arabası kullanılabilir. Bu konuda da tavsiyesi olan varsa lütfen yazsın :)
Bir de yürüyüşlerde yeni bir şeyler keşfetmeyi seviyorum. Çoğu zaman bu bir çiçek, yolunu şaşırmış bir böcek ya da benimle konuşan bir ağaç oluyor. Onu da başka yazıda anlatayım. Alttaki görsel de dünden bir kare. Üstteki uğurböceği alttakini "peşi sıra sürüklüyor" gibiydi benim baktığım açıdan tabii :) Biraz eğilip fotoğraflarını çektim ve eve geldim. Fotoğraflara bakınca sanki alttakinde bir sorun varmış da üstteki uğurböceği onu en yakın yardım yerine taşıyor gibi duruyor :)

Hamilelikte zaten en çok tavsiye edilen şeylerin başında geliyor yürüyüş ama bence bir hayat tarzı olarak da günlük mini-midi yürüyüşler rutine eklenmeli...
Ne dersiniz?
Devamını oku »