Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




16 Eylül 2014 Salı

Lokum, Değişim ve Var-Yok Arası Bir yerler ...

Buralarda yoksam ya vaktim yoktur ya da yazmaya bile gücüm yetmiyordur.
Araya başka yazılar girse de Lokum hep aklımda. Bizimle olduğundan çok daha mutlu olduğunu fotoğraf ve videolardan görüyorum. Hem çok seviniyorum hem de dolu dolu ağlıyorum. Çok özledim onu. O gittikten sonra ev çok değişti. Evet "tüysüz"leşti ama sanki bir nefes de kayboldu gitti. kapıyı her açışımızda bilirdik ki Lokum  hemen burnunu uzatacak, bacaklarımıza dolanacak.
Henüz onun gidişine alışamamışken Elif'in geçmeyen ishali  ve benim acemilik hallerim, uykusuzluğum, bir şeylere yetişemem birbirine eklendi. Ben yine şükrediyorum çünkü yaşadıklarımız benim içimde hissettiğim kadar koooocaman şeyler değil ama ben onları olduklarından daha büyük yaşıyorum. (neyse bunun farkındayım)
Sevdiğim bir arkadaşımın bir süredir rahatsız olan görümcesi vefat etmiş. Hiç tanışmadım kendisiyle ama o kadar üzüldüm ki.
Bir taraftan yok yere aklımıza taktıklarımız, günümüzün kıymetini bilmeyişimiz diğer taraftan işte o var-yok arası bir yerlerde gezinme durumum beni şaşkına çevirdi.
İnsana bazen böyle haller de gerekli, bir durup düşünmek ve yeniden toparlanmak için.
Tobie Lolness'ı okuduğumdan beri de içimde bir şeyler çok farklı sanki daha yeşil mi desem bilmiyorum.
Bugünler de böyle olsun,
Umarım önümüz sağlıklı, huzurlu, neşeli, sevdiklerimizle güzel günlerle geçer.
Unutmadan, bu satırları okuman zor ama, Lokum seni sahiden özledim :/

Devamını oku »

Tobie Lolness; Bir Buçuk Milimetrelik Kahraman :)

Hani bazı insanlarla, hayatlarla, ailelerle tanışırsınız, kaynaşırsınız ve onlardan bir daha hiç kopamayacağınızı anlarsınız. "Acaba şimdi ne yapıyorlar" diye merak ettiğim böyle bir grup var sahiden benim hayatımda. Çoğu da kitap kahramanları. Gerçek hayatta bu kadar meraklı olduğumu söyleyemem. Ama bazı kitaplardaki bazı karakterler öyle çok içine alıyor ki beni bir müddet sonra onlardan biri oluyorum.
Bu kitaba daha önce başlamış birkaç sayfa sonra bırakmıştım. Geçen gün "ya sahi ne anlatıyor şu Tobie" diye kitabı tekrar elime aldığımda "Neden daha önce bırakmışım, vay ben ne salakmışım" dedim. Dedim gerçekten.
Bu kitabı okuduktan sonra yanından geçtiğim her ağaca bambaşka bir gözle bakmaya başladım.
Bizim dünyamıza çok benzeyen bir dünya var bu kitapta. Tek farkla; kahramanlarımız sadece 1,5 milimetre :) Ve bir ağaçta yaşıyorlar. (Bu kısım kıskanılası elbette)
Haberleri bilerek ve isteyerek hiç takip etmiyorum ama bu demek değil ki duyarsızım. Tam tersi bazı şeylere o kadar sinir oluyorum ki içim içime sığmıyor. En basit (ki o kadar da basit değil elbette) yaşama hakkımız olan temiz su içme, engelsiz bir yaşam, doğayla barışık bir çevre gibi kavramların içinin ne kadar boşaldığını gördükçe çok üzülüyorum. İşte bu iki kitap bana unuttuğum bazı değerleri hatırlattı: dostluk gibi mesela. Her şeyimiz "sanal" iken dostluğun tanımı da değişti haliyle. Birbirimizi "beğenerek" takip ediyoruz, "paylaştıkça" çoğalıyoruz... Elimdeki -şu an bu yazıyı yazmama vesile olan- bilgisayar ve internet bağlantısı da dahil her şeyi bırakıp Tobie'lerin yanına hatta mümkünse Ağaçsızların yanına gidip orada yaşayasım var.
Sahi Tobie'yi anlatacaktım.
Tobie Lolness ile kaçarken tanışıyoruz. Kimden neyden kaçıyor ve nereye gidiyor gibi soruları zamanla ve yavaş yavaş öğreniyoruz. Kitabın en başarılı tarafı kuşkusuz oldukça iyi işlenmiş kurgusu. İki kitapta ikişer bölüm ve 20'ye yakın ana karakter var ve hepsi hikayede öyle güzel serpiştirilmiş ki; sahneyi biri boşalttığı an diğeri dolduruyor. Yazarın bu kurnaz halini çok sevdim. Tam bir macera romanı. Her an yeni bir şeyler oluyor. "Buradan kurtulamazlar" dediğim an çoook önceden oraya yerleştirilmiş ama bizim unuttuğumuz bir figür çıkıveriyor. (sahneye bir silah konduysa,o mutlaka patlar değil mi?)
Tobie, babası Sim, annesi Maia, Elisha, Isha, Asseldor Çiftliği,Kar ismindeki minik kız,  Nils Amen, Jo Mitch, Kaplan, Ay Surat... Notlarıma bakmadan aklımda kalanlardan yazdığım isimler.
Bu iki kitap, Tobie ve ailesinin Alçak-Dallar'a sürgün hayatını, Elisha ile olan aşkını, Ağaçsızların yaşamlarını, Dorukların neye benzediğini, oduncuların iyi kalpliliğini yaklaşık 8 yıllık bir zaman diliminde anlatıyor.
Benim en sevdiğim karakter Sim Lolness ve Nils Amen oldu. Jo Mitch'i ve günümüzde temsil ettiği düzeni de bir kere daha nefretle andım. (kitap ve gazete yasaklanıyor bir ara; tanıdık geldi bana hayret!)
Ve bu kitapta çeviren kısmında "Elif" adını görünce duygulandım. Elif'in meslek olarak nasıl bir seçim yapacağını hiç düşünmemiştim ama günün birinde böyle harika bir kitapta adı geçerse ne kadar mutlu olacağımı hissettim. (Çeviri: Elif Gökteke bu arada)
Kitabı birkaç solukta okuduğum için aklım hep Ağaç'ta kaldı, rüyamda Asseldorlara misafir olup onlarla şarkı söylemişliğim bile var.
Kısacası bu kitaptan, hikayesinden çok etkilendim.
Tobie'nin Altair yıldızını ödünç almak istedim :)

" Her beynin kendi sırrı vardır. Benimkisi yatağım. Seninkisi tabağın. Düşünmeden önce yemek ye, yoksa iyi düşünemezsin."
"Eylem, düşünceyi özgürleştirir."
" ...tıpkı kar yağarken altına sığınılan bir kuş tüyü gibi o da bu hayallere sığınıyordu."
"Birisinin arkasından ağladığımızda bize vermediği şeylerden ötürü de ağlarız."
"Değişiklik boşuna olmaz."
" Özgürlüğün bir kokusu vardır, bir tadı vardır. Özgürlüğü bütün bedeninde hisseder insan."
"Gözlerinin derinliklerinde hala kıpırdamadan duran bir kuyrukluyıldız parlıyordu."

İlk kitap için inanılmaz bir başarı bence Tobie Lolness. 2006'da Saint-Exupery ve Tam-Tam, 2007'de Sorcieres Ödüllerini almış çünkü...

* Yazarın diğer bir kitabını meğerse önceden okumuş ve çok sevmişim, haberim yok :) YKY'den çıkan son kitabını da hemmen okumam lazım, karabalık bence sen mesajı aldın :)



Devamını oku »

Anne(lik) Sohbetleri: Semi (Mutlu Eller) & Kai Felix & Peer Ole :)

(Annelik sohbetlerine ara vermişiz gibi oldu sanırım bugünlerde. Soruların cevaplarını gönderip yayınlanmasını bekleyen annelerden kısaca özür dileyeyim buradan.)
Semi... Mutlu Eller :) Blog dünyasına girdiğimde (evet böyle bir dünya varmış sahiden; orta dünya gibi) karşıma çıkan ilk bloglardan biri. Semi ne yazsa ben ilgiyle takip ediyor, yazdıklarını okudukça mutlu oluyordum. Gezmeyi çok seven bir aile, pozitif ve sıcacık bir aile hayatı (maşallah diyeyim de) ve kahve sohbeti yapmak istediğim mutfakları :) (mutfağı nereden gördüysem hem değil mi :) Yolumuz böyle kesişti Semi ile. Blogunun adı "Mutlu Eller" olan birinden de daha sıcak bir sohbet düşünemezdim doğrusu:


Semi Merhaba,
Çok hoş bir tatilden yeni döndünüz. Önce oradan başlayalım; tatiliz nasıldı, nereleri gezdiniz? Çocuklarla tatil için tüyoların var mı?
Bizim gibi kurtlu bir aile için tatil her zaman biraz farklı. Hep böyleydi, bebeğimiz varken de sonrasında da.  Havuz başında ve açık büfede geçen tatiller bize göre hiç değil. Tatil bizim için yeni keşifler, yeni yerler, imkan varsa yeni kültür ve dolayısıyla yeni bir bakış açısı demek.
He yaz gittiğimiz gibi bu yaz da Hamburg tatiliyle başladı, malum babaannemiz ve dedemiz orada yaşıyor. Sonrasında aylar öncesinden planladığımız gibi İzlanda tatiliyle devam etti. İzlanda`yı anlatmak zor, bizim gibi doğayı, yürümeyi seven ve hava şartlarını kafaya takmayan bir aile için olağanüstü bir yer! Devamını merak edenler bloguma bakabilirler.
Çocuklarla tatil için çok özel bir sistemim yok. Biraz çocukların ilgi alanlarına ve karakterlerine göre zamanla kendiliğinden taşlar yerine oturuyor. Bebekliklerinde de çok sıkıntıya girmedim doğrusu. Peer Ole (ilk oğlum) ilk kez uçtuğunda 2,5 aylıktı ve sonrasında çok kez karayolu veya havayoluyla seyahatlerimiz oldu. (o dönem Polonya`da yaşadığımızdan uçak yolculukları, Türkiye ziyaretleri daha çoktu) Polonya`da orman, park çok. Hafta sonları çok yürüyorduk. Peer Ole`yi içine oturtabileceğimiz dağcı bir sırt çantamız vardı, her yere bizimle geldi bu sayede.
Aslında bebekle/çocukla şu yapılmaz veya zor yapılır diye düşündükçe işler daha da zorlaşıyor. Çok büyütmemek lazım. Her şey yapılır, zamanı iyi ayarlamak lazım. Tabii ki iki kişilik seyahat gibi olmuyor, her şey düşünülenden daha uzun sürüyor en basiti. Arabayla 3-4 saatlik yol, sık verilen molalardan dolayı çocukla daha uzun sürüyor mesela... Bunları göze almak lazım, sonuçta çocuğun da normal yaşama bir şekilde alışması lazım, sürekli evde oturacak hali yok.

Senin annelik maceran nasıl başladı ve tabii devam etti?
Hamile kalmam maceralı olmadı. İstediğimiz bir zamanda ve tam hazırken anne-baba olmaya karar verdik. İki hamileliğim de gayet iyi geçti, sıkıntı yaşamadım. Hamileliğimin 6.ayında Bursa`dan Polonya`ya, ikinci hamileliğimin 4.ayında Polonya`dan Bursa`ya taşındık. Hatta blogumda şöyle yazmıştım bu durum için: “evet bizim ailede taşınmak için hamile olmak birinci şart”

Doğumlarını Türkiye’de mi yaptın? Kısaca doğum hikayelerini anlatabilir misin?
Birinci doğum Hamburg`da, ikincisi Bursa`da gerçekleşti. İkisi de normal doğum. Hamileyken taşındığım Polonya`da, dilini hiç bilmediğim yerde doğurmak yerine Hamburg`da doğurmayı tercih ettim. Ufak bir ev kiraladım, doğum ve sonrasını birkaç ay tek başıma orda geçirdim. (eşim bu arada Polonya`da çalışıyordu ve hafta sonları ziyarete geliyordu.) Ailesi Hamburg`daydı tabii ama onlarla da arada görüşüyordum. Doğuma tek başıma taksiye atlayıp gittim, eşim sonradan geldi ve yetişti. Doğum esnasında da yanımdaydı.
İki doğum arasında çok fark var. Çok detaya girmeyeyim ama bizim ülkemizde her şey hızlandırılmış film gibi yaşanıyor. Kimsenin doğum sancısı bekleme gibi bir sabrı yok. Normal doğum anlayışı bile “ver suni sancıyı, hızlandır doğumu” şeklinde. Eğer şanslıysan normal doğum yaparsın bu ülkede. Gerekli durumları bilmem, tıp uzmanı değilim sonuçta, ama bu sezaryen için gereken tüm durumlar her neyse sadece bizim ülkemize özel anlaşılanJ Konu derin, benim ısrarımla ikinciyi de normal doğurdum diyerek konuyu kapatayım.

Seni biraz eski günlere götürmüş olacağım ama doğumdan sonra ilk günlerde yanında birileri var mıydı? Zorlandın mı?
Yukarıdaki cevabımda da biraz anlattığım gibi ben yalnızdım. Biz ailelerinin yanında yaşayan insanlar  değiliz. Ben ailemin yanından 19 yaşında üniversite için ayrıldım ve bir daha da dönmedim. Dolayısıyla alışkınım işlerimi kendim halletmeye. İyi ki de öyleJ
Bence doğumdan sonra anne ve bebek yalnız bırakılmalı. Evet biraz yardım edilebilir elbette. Ama her kafadan ses çıkan, gelenin gidenin her şeye karıştığı, ziyaretçilerinin eksik olmadığı bir evde bir annenin bebeğini tanıması çok da kolay değil.
Ben bu yalnızlığımı şansa çevirdim. Şans olarak gördüm bunu, karışan kimse yoktu. Bazı şeyleri okudum, bazı şeyleri ebeye sordum. Peer Ole uyuduğunda uyudum, onunla uyandım. Misafir ağırlama derdim olmadığımdan böylelikle dinlenebildim, birlikte bir ritim oluşturabildik.

İki dil iki farklı kültürle çocuk büyütmek zor mu yoksa daha kolay mı?
Nasıl algınlandığına bağlı. Kolay olduğunu söyleyemem ancak biz fırsat olarak görüyoruz. Aidiyet, milliyetçilik, din gibi konularda daha toleranslı olmak gerekiyor, ağzımızdan çıkana daha çok dikkat ediyoruz. İster istemez yaşadıkça farklı kültürleri kıyaslama yoluna gidiyorlar.  Kıyaslama olabilir ancak ince bir çizgi var, bir kültürün diğer kültürü ezmesine izin vermiyoruz.
Dil konusu ilginç. Daha önce iki dilli çocuklarla ilgili uzunca bir yazı blogumda da yazmıştım. Onlar için çok rahat bir konu aslında. Farkında bile olmadan öğreniyorlar. Ben 4 dille büyüyen çocuklar bile gördüm! Zaman zaman komik şeyler de olmuyor değil.  Karşılığını bulamadıkları bir kelimeyi tercüme ettiklerinde meselaJ Mekanizma doğuştan farklı çalıştığı için ileriki yaşlarda başka dilleri de öğrenme ihtimalleri yüksek.

KaiFelix ve Peer Ole J Bildiğim kadarıyla aralarında çok fazla yaş farkı da yok. İki kardeşin arası nasıl; birlikte neler yapıyorsunuz? (Mandala, Legolar, okumalar, pasta pişirmeler bir dolu şey yapıyorsunuz değil mi J
Çocukları büyütürken her aşamada onlarla yapacak yığınla şey buldum. Çok küçük yaşlarda başladım diyebilirim. Bu konuda pek mütevazı olamam, el becerileri yaşıtlarına göre ikisinin de çok iyi mesela. Okula başladıklarında daha eline makas almamış çocuklar vardı, çok şaşırmıştımJ Çocuklar için artık Türkiye`de de çok güzel aktivite setleri var bu konuda. Şart mı, asla değil. İnternet bir derya önümüzde. Üstelik çocuklar basit malzemeleri daha çok seviyorlar. Karton bir makarna kutusunu renkli renkli boyayıp ya da kaplayıp mesela bir kumbara yapmak çok mu zor! Ya da bitmiş bir kağıt havlu rulosundan hayvanlar, dürbün vs. yapmak. Ev dediğimiz yer atık malzeme cenneti! Benim mutfakta alttan iki çekmece çocukların atık malzeme deposu, malzeme her an elimizin altında.
İki kardeşin arası 3 yaş. Birlikte elbette bir şeyler yapıyorlar ancak kavga da ediyorlar. Bildiğimiz kardeşler yaniJ Birlikte bir şeyler yapmak büyüdükçe biraz daha değişiyor, eskiden aktiviteler çoktu ve keyifliydi. Şimdi birlikte fen deneyleri yapıyoruz, Okey, Mandala turnuvası yapıyoruz, kutu oyunları oynuyoruz, Origami ve Lego hayatımızda hep var zaten, mutfak da öyle...

Bir yorumda Alman sistemine göre uyku eğitimi verdiğini söylemiştin. Ondan bahsedebilir misin?
Aslında Alman sistemi falan demeyelim, aklın yolu bir diyelim. Benim etrafımda tanık olduğum örnekler daha çok Alman bakış açısı olduğundan öyle kaldı. Yoksa pek çok Avrupa ülkesinde durum aynı. Uyku dediğimiz şeyi de diğer şeyler gibi çocuğa öğretmemiz gerekiyor. Bir bebek istisnadan zor anlar, dolayısıyla bebeği çanta gibi gezdirerek uyku saati gelince hadi uyu bakalım demek ne kadar doğru olur. Bizim bebekler dışarda, parkta, ormanda gezip temiz hava solumak yerine çoğu evlerde vakit geçiriyor. Hele kışın en sık duyduğum şeydir “aman hasta olmasın, hava soğuk”.  Bu konuda gene Almanların sevdiğim lafı devreye girer “kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır”. Peer Ole`yi doğurduğumda hastanedeki çocuk doktoru mutlaka her gün dışarı çıkarın tavsiyesinde bulunmuştu. Temiz hava çocuğu daha rahatlatır, uyumasına yardımcı olur çünkü. Peer Ole, Polonya`nın soğuğunda öğle uykularını genelde dışarda uyudu. Hatta bıraksam birkaç saat uyurdu ama ben akşam normal saatinde uyusun diye uyandırırdım. Her akşam aynı şeyleri yapardık, pijama giy, (ilk dişten sonra diş fırçalama sıraya girdi) kitap okuma, şarkı söyleme ve öpüp koklayıp yatağa bırakma.  Böyle anlatınca ay ne kolaymış diyesi geliyor insanınJ Yok bu kadar kolay değildi tabii, arada ağlamalar, uyumak istememeler, diş çıkarma huzursuzlukları, burun tıkanmalar vs. oluyordu. Genelden bahsettiğimde iki çocuğum için de uyku bizde sorun olmadı diyebiliyorum.
Bu konu da aslında bazı konular gibi kültürden de kaynaklanıyor. Bizde çocuk ağlayınca kimse dayanamıyor. Araba koltuğu için de aynı şey söz konusu. Yolda görünce dayanamıyorum bazen söyleniyorum. Çünkü ufacık bebeği araç içinde kucakta görmek bana cinayet gibi geliyor. Neden diye soruyorsun “ araba koltuğunda ağlıyor, durmuyor” deniyor. Bazı şeylerin istisnası olamaz, güvenlik meselesi gibi çok ciddi konularda hiç.  Ya da başka bir cevap “zaten yakın mesefe, uzak değil”. E tamam o halde, zaten kaza dediğimiz şey de gelmeden önce haber veriyor nasıl olsa...

Ergenlik halleri sanırım sizde de başlamıştır. Çocuklarda sahiden bir dönüm noktası olarak yaşanıyor değil mi? Sen neler gözlemliyorsun?
Ergenlik henüz çok yeni bizim için. Birkaç sinyal aldık ancak başımıza tam olarak neler gelecek bilmiyoruzJ

“İyi ki yapmışım” dediğin neler var annelik hakkında?
Evet. İyi ki kendim büyütmüşüm diyorum. Bebeklik, ilk adımlar, ilk heyecanlar...hepsine tanık oldum. Öncelikle tek elden büyüttüğüm için kontrolü de kolay oldu. Zaman içinde birlikte çok şey yaptık, bu onları çok iyi tanımamı sağladı. Bir annenin tüm gününü bu şekilde geçirmesi elbette kolay değil, kafayı yer insanJ Ama eşler var neyse kiJ Ben bunaldığımı hissettiğimde bir hafta sonu birkaç saatimi arkadaşlarımla kahve içerek, sohbet ederek geçirebilmeliyim mesela...

Biz şimdi gazdır uykudur uğraşıyoruz ve bazen zorlanıyoruz. Size bakınca “ohh rahatlamışlardır” diyorum J Büyüyünce de daha farklı şeyler geliyor gündeme sanırım değil mi?
Çocuk büyütmenin hiçbir aşaması çok kolay değil bence. Zorluğun derecesi biraz değişiyor belki. Büyüdüklerinde kendi kendilerine hareket etme diye bir rahatlık var mesela. Bu da anne-baba olarak kendimize daha çok zaman ayırmamızı sağlıyor. Arkadaşlarında geceleyebiliyorlar ya da oynamaya gidiyorlar vs. Buradaki zorluk daha çok okulla birlikte başlıyor. Doğru okul seçimi, arkadaşların seçimi gibi. Eğitim Türkiye`de bir dert yumağı maalesef. Bunu da başka zaman anlatırızJ

Faydalandığın  çocuk eğitimi kitaplarını hatırlıyor musun?
Çok aşırı kitap okuduğumu söyleyemem. İki dilli büyütmeyle ilgili kitaplar ve bebekken hafta hafta beni nelerin beklediğini takip edebildiğim bir kitabım vardı. Almanca idi çoğu okuduğum kitap. Haluk Yavuzer`in kitapları da kitaplığımda vardır mutlaka tavsiye ederim.

İnanılmaz güzel çantalar yapıyorsun. Onlardan da bahsetmeden geçmek istemiyorum. Ne kadar zaman oldu, nasıl başladın ve nelerden ilham alıyorsun bu güzel çantaları yaparken?
Çok teşekkürlerJ Öncelikle dikiş hayatımda hep vardı. Annemden dolayı, çocukken de dikerdim onun yanında. Gençlik ve üniversite yıllarımda dikmedim elbette. Sonradan gene bir şekilde hayatıma girdiJ
Çanta fikri de kendiliğinden çıktı. İhtiyaçtan yaniJ Plastik poşet sevgisizliğimdenJ Önce bizim ev için her boy diktim, sonra diktiğimi yakınlarıma hediye etmeye başladım. Ben uzun yıllardır markete bez çantayla giderim, yolculuklarda arabada mutlaka bez çanta içinde kitap, oyuncak vs. olur, çocukların kendi çantaları var zaten. Bez çanta hem çevreci, hem daha sağlam.

Anne adaylarına ve benim gibi taze(cik) annelere neler tavsiye edersin?
Çok bilmiş gibi davranmak istemem ancak mutlaka bir şey söylemem gerekirse bebeklerinizle/çocuklarınızla mümkün olduğu kadar vakit geçirin, onları birey olarak önemseyin derim. Sevginizi belli edin ve yaptıklarına, düşüncelerine saygı duyun mutlaka ki o da büyüdüğünde size saygı duysun.  Duygularının ciddiye alındığından, önemsendiğinden emin olan bir çocuk size karşı güven duygusuyla büyür, sevgi besler.

Katıldığın için çok teşekkür ederim J
Ben teşekkür ederim, çok güzel hazırlanmış sorulardı

Semiyle sohbetimizi kahveler eşliğinde yapsaydık sanırım buraya sığdıramazdım. Ona soracak daha bir dolu sorum var-dı. Herkesin annelik tarzı farklı elbette ama Semi'nin tarzını çok seviyorum. Tatlı-sert ama disiplinli, sıcakkanlı olduğu kadar olayları soğukkanlı bir şekilde göğüsleyebilen, yenilikçi... Daha da uzatmak istemem ama katıldığın için sahiden bir dolu teşekkürler Semi; iyi ki kesişmiş yolumuz :)
* Kediniz için de çok ama çok üzgünüm :/
** Bir sonraki sohbet tee Amerikalardan hem de çok Can'lı :)




Devamını oku »

12 Eylül 2014 Cuma

5. Ay :)

1 ay daha geçmiş ve ben yine bir önceki ayda söylediklerimi bir güzel yalamış yutmuşum.
İnsan hayatında minik bir zaman dilimi belki ama bebekler için kooocaman bir atılım sanırım.
"Biz artık şunu yapıyoruz; ötekiler geride kaldı yaşasın"ların her zaman eklenerek değişeceğini çok güzel öğrendim. "Onu asla yapmam" dediğim şeylerden bazılarını yaptım. "Düzenimiz artık böyle" dediğimde ters köşe oldum. (Zaten bahsettiğim şey düzensizlikti...) Yani yine kısaca dolu dolu 1 ay geçirdik.

- Elif maşallah diyeyim her bebek gibi kıpır kıpır. Bize çok hareketli geliyor ama muhtemelen sadece Elifi gördüğümüz için böyle düşünüyoruz. Yani yerinde duran bebek yok sanırım.
- Çoraplarını illa ki çıkartıyor. O çorap kesinlikle ayakta durmayacak; onun yeri ağzın içi :)
- Ah o benim sırma saçlarımdan eser yok şimdi :) (arabesk bir şarkıyı mırıldanır gibi oldum) Tamam abartmayayım saçlarım hiçbir zaman kooocaaamaan değildi ama bana yetiyordu; iyiydik yani. Biraz kişiliksizdi. Tarandıktan hemen sonra bile annem "saçlarını tara" derdi çünkü tarandığı anlaşılmazdı, öyle karışık karmaşıktı ama ben seviyordum onları. Ta ki bir çoğunu kafamda değil de yastığımda yerde Elif'in elinde omzumda vs. görene kadar! Bir acayip dökülüyorlar ve yeni çıkanlar beyaz çıkıyor. Bu senenin modası Storm gibi bir şey olmazsa yandım :) Neyse şimdi bir şampuana başladım, 1 hafta oldu, fayda görürsem onu da yazarım.
- Elif son 2 haftadır ishal. Ve genel keyfinin iyi olması + İhmalkarlığımız sebebiyle doktora daha yeni gittik. Ankarada da şahane bir salgın varmış. Ama çok şükür tahlil iyi çıktı. Peki Elif neden ishal? Başka bir çocuk doktoruna daha gittik. Ona göre de Elif ishal değil. Diş mi dedik? Yok. Ben kendimden şüphelendim. Bu ara ayaklarım hiç ama hiç ısınmıyor. Bu sıcaklarda ısınmayacaksa ne zaman ısınır? Ayağımda çorap üstü yün patik var :)
- Şok Şok Şok!!! Elif kendi kendine uyumayı öğrendi... Hahaha yazınca bile güldüm :) İnşallah o da olur bir gün ama geçen aya göre uyku konusunda ilerlediğimiz tek şey Elif'in gündüz uykularının ayağımda sallamaya geçince azıcık iyiye gitmesi. Genelde 30 dakika sonra uyanıyor ama ayağımdan hiç bırakmadığım için uykusu açılmadan yeniden uyutuyorum. (geçen ayki "sanki o daha mı iyi" dediğim ayakta sallamanın ne iyi bir şey olduğunu anladım; sebebi bir sonraki satırda.)
- Veeee bu ayın en en en güzel gelişmesi neredeyse her güne 1 kitap okumuş olmam oldu. Henüz çoğunun yazısını bloga ekleyemedim ama bazılarını zaten unutmam mümkün değil. (Uyandığımda "Ağacın kalbine gidiyorum" dediğime göre...) Elif'e bu ay pek fazla kitap okuyamadım, bolca kukla oynattım ama... Kukla hikayeleri uydurdum ki bence bu daha eğlenceliydi :) Ve Elif nedense tavşanı çok sevdi :)
- Elif ilk defa kahvaltı masasından kendi elleriyle yürüttüğü biberi damakladı :) Dişledi desem olmaz, dişi çıkmadı çünkü.

- Bu ayın en üzücü gelişmesi de, az önce Lokum için yediğim balıktan ayırmam oldu :/ Son aylarda onunla neredeyse hiç ilgilenememiş olmanın verdiği vicdan azabı zaten yeterince oturdu içime.
- Babaanne ve anneanne ziyaretleri evimizde büyük bir neşe ile karşılandı. Sahiden iyi ki var'lar. Bir de minik teyzoş ziyaretimiz oldu :) Keşke her ay olsa... Onun gidişine de alışamadım. Yok ben sahiden ayrılıkların insanı değilim :/ Ah Lokum ah...
- Bebek bakımı ve gelişimiyle ilgili okuduğum satırları azalttım. Gına geldi resmen. "Tatlım yoksa sen hala pijamanla mı geziyorsun" denilmesini de sevemedim. Evet ya evet, bazen akşama kadar pijamamla geziyorum ve mutluyum. Oh!
- Elif ilk mektubunu ananesine yazdı. O da bir hayli duygulandı. Ah şu ananeler :)

- Elif uykuyu hala ve ısrarla sevmiyor. Ama uyuyunca da rahatlıyor. Uyanırken de öyle hafifçe değil de ya deriiiin bir ağlamayla ya da birden gözlerini açıp "ee ne kaçırdım uyurken" bakışıyla açıyor. Uyurken çok da bir şey kaçırmadığına hala inandıramadık.
- Az uykudan ara ara gündüz hülyaları görmeye başladığımı düşünüyorum :)
- Karabalıkla anlaştık bir gün sinemaya gideceğiz. İlk yarıyı ben izleyeceğim, ikinciyi de o izleyecek. Böylece hem tasarruf edeceğiz (tek biletle) hem de birlikte sinemaya gitmiş gibi birbirimize olayları anlatacağız.
- Elif, ilk kez bir düğüne katıldı. 7'de başlayacak düğün için 6.30'da yola çıktık ve düğün salonunu şiddetli yağmurun da etkisiyle 8.30'da bulduk çünkü yolda kaybolduk. Gelin ve damat 8.40ta içeri girince pek keyiflendik doğrusu; hiçbir şey kaçırmamıştık :) İşte o kır düğününde tanıştım bu kurtlu elmalarla.
- Biliyorum ki artık sesim inanılmaz güzel olmasa da Elif'i uyutmada çok işe yarıyor. "Bir Başkadır Benim Memleketim" şarkısının "laylay laylay laylay laylay"lı versiyonunu uyduruktan birkaç söyledim, hani nereden aklıma geldiyse, şimdi bu şarkıyla uyuyuyor :)
- Bazen İnişli çıkışlı da olsa Elif'e her baktığımda "iyi ki gelmişsin hayatımıza" diyoruz. Karabalığın Elif ağlarken "çok tatlı ağlamıyor mu" deyişi de bunun kanıtı herhalde. Babalar ve kızları :) Biz de şöyle anası ve kızı olabiliriz:

-Daha geniş yer verene kadar kısaca "Biricik Dünyam" sitesinde konuk yazar oldum diyeyim :) Becerebilir miyim bilmiyorum çünkü bu blog benim kendi yağımda kavrulduğum yer :) Bu güzel anılar için Biricik'e ve tabii ki Tanla'ya çok teşekkürler :) (ilk yazımı okumak isterseniz burada)
- Elif, gözlükten ve gözlüklülerden hoşlanmadığını açıkça belli etti bu ay :)  Çünkü bence kendisi "haydutsporun başkanı" lakabını cidden hak ediyor :)

Bu ay da bu kadarmış yaşadıklarımız. Hala çocuk doktorumuzu sevmeyip neden yola onunla devam ettiğimizi sorguluyoruz. Ve Elif hala ona bir yumruk atmadı, yüzüne kusmadı, eline çiş yapmadı ama onu görünce ağladı ve onun da kafası şişti :) (evet kötü anneyim :)
Önümüzde kısmetse Kurban Bayramı ve babaannee/dedee ziyareti var. Oradan da bolca güzellik biriktireceğimizi düşünüyorum.
*Aslında bir gelişme daha var ama o Elifle doğrudan ilgili değil; onu da başka bir yazıda kutlayayım pardon yazayım :)

Ne dersiniz, Lokum beni/bizi bir nebze olsun affetmiş midir?
Bizi özlüyor mudur?


Devamını oku »

10 Eylül 2014 Çarşamba

Sevgili Lokum,

Öncelikle senden çokça ama birçokça özür diliyorum.
Sen benim hayatıma çok güzel anlamlar katarken ben seninle ilgilenemedim.
Kedi fobimin tavan yaptığı bir sırada tanıştık seninle.
Seni ilk gördüğümde anlamıştım çok güzel günler yaşayacağımızı ama korkmuştum da.
Hep ürkek bakışlıydın hala da öylesin.
Dilerim yeni hayatında yepyeni kediler, insanlar, mırlamalar, yemekler, eğlenmeler olur.
Dilerim hep çok mutlu olursun.
"Elif geldi sen gittin" demek değil bu aslında ama kendime bile anlatamıyorum durumu.
Karabalığa olan aşkının onun alerjisini daha da derinleştireceğini ve ilaçla geçmeyecek boyuta geleceğini hiçbirimiz bilmiyorduk.
Elifle beraber büyüyeceğinizi hayal etmiştim hep; yapamadım/beceremedim onu da.
Öncesinde yastık niyetine yattığım o harika tüylerin gün geldi "acaba Elif'e zararı olur mu?" dediğim bir hale büründü.
O kadar çok "asla" demişim ki: "Asla Lokumdan kendi rızamla ayrılmam hele ki bebeğimiz geldi diye... ASLA."
Büyük konuşmuşum hem de çok.
Hayatıma o kadar çok güzellik kattın ki biliyorum seninle burun-burun yapmadığımız her gün bir yanım eksik kalacak.
Ve belki de çok pişman olacağız bu karardan. Ama karabalığın nefes alamadığını görmeye de artık dayanamıyorum.
Bana kırgın olduğunu biliyorum.
Ben olsam ben de kendime kırılırdım.
Sahiden de ayrılık kısmını beceremediğime göre hayatıma yeni canlılar almamam lazım.
Kalbimde sadece senin doldurduğun bir yer vardı; şimdi boşalmadı sen hala oradasın.
Sen hep orada olacaksın.
Sen iyi ki girmişsin benim hayatıma. Umarım sen de benim için aynı şekilde düşünürsün.
Belki bir gün...
Hiç bir şey anlamadığını biliyorum.
Umarım beni affedersin.
Seni çok özleyeceğim.
Seni çok seviyorum canım kızım, tüy yumağım...

Devamını oku »

8 Eylül 2014 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri : Sinem & Bade :)

"Ne kadar yavaş; o kadar hızlı..." :)
Bugünlerde Dost kitabevine gitsem çocuk kitapları bölümünde aynı kitaba el atabiliriz diye düşünüyorum Sinem için :) Tatlı Badeliko'nun ahenkle dans eden saçlarına bayılıyorum. (maşallah diyeyim de ben) Ve tabii giydiklerine. Çünkü Bade "giydiranneeee" diyor; bize de keyifli bir sohbet kalıyor :)

Sinem Merhaba;
Yepyeni 1 yaşınız kutlu & mutlu olsun. Oradan başlayayım; ay dönümlerinde bile çok değişiyor bebekler. Yıl dönümünde neler değişti hayatınızda?
Yıldönümünde ne zaman gelecekler acaba diye merakla beklediğimiz dişler geldi.Dişlerle birlikte sancılar,sancılarla birlikte gelen tuhaf  huylar,yemek yeme biçimini ve daha pek çok şey değişti diyebilirim.

Annelik maceran nasıl başladı?
2012 senesinin Ekim ayında hayatımın en güzel haberini aldım ve bir bebeğim olacağını öğrendim sonrasında keyifli bir hamilelik dönemi geçirdim.

Doğum hikayeni anlatabilir misin?
40.haftamı doldurmuş 41'in ortalarındaydım kendimi normal doğuma şartladığım için merakla geleceği günü bekledim ancak ne bir sancı hissettim ne de farklı bir belirti oldu.Son muayenemde artık daha fazla bekleyemeyeceğimi söyledim doktora ve bunu söyledikten 1 saat sonra ameliyathanede buldum kendimi.Genel anestezi uygulandı ve son duyduğum cümle "İyi uykular"dan hemen sonra kendi ağlama sesime uyandım.Hiç bu kadar endişelendiğimi hatırlamıyorum,tek başımaydım içimde tuhaf bir yokluk hissi! Biraz kendi sesimi dindirmeye başlamıştım ki dışardan gelen sesleri duydum.Annemdi! Neden çıkarmıyosunuz giricem diye bağırıyordu.O an hissetiklerimin tarifi yok.Sürekli bebeğim diye sayıklıyordum.Nasıl? İyi mi! Götürün beni!!! Ve kapı açıldı,ilk gördüğüm kişi annemdi sonra ailem,dostlar! Herkesin yüzüne bakıyordum tek tek ve "Sinem çok güzel bir kızın oldu" Çok sağlıklı,tıpkı sana benziyor!!! İşte bütün kaygılarımın sona erdiği andı o an! Asansörde  çıkarken eşimin yüzündeki mutluluk benim sürekli soru sormam derken odaya geldik bir kaç dakika sonra Bade geldi.Sevindiğim,hüzünlendiğim,şaşırdığım,üzüldüğüm,kızdığım ve şimdi yazamadığım ne varsa tüm duygular biranda silinmiş yerini tarif edemeyeceğim bir mutluluğa bırakmıştı.

Bade ile aranızda “ilk görüşte aşk” mı yaşandı? :)
İlk görüşte aşk,hayat,nefes...

Loğusalık günlerinde yanında birileri var mıydı? Hangi konularda zorlandın?
Lohusalık yaşamadım.Daha doğrusu yaşayamadım.Annem ve teyzem vardı yanımda ancak ben tüm sorumluluğu almıştım çoktan.Bade'yle çok keyifli bir bağ vardı aramızda.Emzirdiğim dönem hayatım boyunca unutamayacağım en kutsal zamanlardı.Bu süreçte ona her anlamda iyi bir anne olabilmek için kendimi sürekli motive etmeye çalıştım.Tabi sonrasında özellikle 6.ay sonrası travmalarım oldu.Fakat aşılamayacak durumlar değil.Tedavisi çok kolaydı.Onun gözümün içine bakıp benimle iletişim kurması ve gülücüğü...
Bade’ye kendi tasarladığın/diktiğin kıyafetler giydiriyorsun sanırım değil mi? Bu merak/hobi nasıl başladı?
Hamilelik dönemimde dikiş kursuna gittim.Konservatuvar-Sinema Tv eğitimleri sonrasında yoğun tempo iş derken çok eski zamanlarda şevkle yaptığım çizimlerimi ve dikiş hevesimi ötelemek zorunda kalmıştım.Benimde çoğu kadın gibi çocukluk dönemim bebeklerime elbiseler dikerek geçmişti.Neticede bu özlemimi Bade gibi bir modelle gidermek çok keyifli.Yaklaşık 6 ay önce vintage bebek giysileri tasarladım.Çok yakında yeni koleksiyonumu yaratma sürecine giricem.

Bu ara gündeminizde yeme-içme halleri var sanırım. Bade en çok neleri seviyor? (sevmediklerini de sorsam mı bilemedim :)
Yaşına kadar sevmediği hiçbir şey yoktu diyebilirim.12.aydan sonra makarna-karpuz ve krep üçgeninde dolaştık.Şimdi şimdi eski yeme alışkanlığına dönüyor.

Müzikli bir oyun grubuna katılıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Bade kaç aylıkken başladınız? Orada neler yaptınız ve Bade de ne gibi değişimler gözlemledin?
Müzikli bir oyun grubuna katılmıyoruz :) 6.ayından itibaren ebeveyn katılımlı bebek-çocuk gelişim programı uygulayan çok güzel bir okula gidiyoruz.KindyRoo Ataşehir bizim gelişimimizde bir dönüm noktasıdır.Onun dışında bu yıl okulun alt katında bulunan ve yeni açılan AtölyeRoo'ya katılıcaz.

Çocuk kitaplarından dolayı yolumuz kesişmişti; çok mutluyum. Bade ile birlikte okuduğunuz/sevdiğiniz kitaplar neler? (Tavşan Peter ile başlayalım :)
Çocuk kitapları Bade'den önce girdi hayatıma.Okumaktan büyük zevk alıyorum ve hayal dünyamı şenlendiren cümleler renk katıyor hayatıma.Çocuk kitapları olarak kategorize edilmek zorunda olsalarda onlar 30 yaşındaki Sinem'i mutlu ediyor ve dolaylı olarak henüz farkında olamasakta Bade'ye bulaşıyor bu virüs :) En sevdiğim kitapları biraz sınırlamak zorundayım :) Şu an aklıma gelen ilk Üç:Bulutların Arasında,Mış Gibi ve SerChe 

“Editör Yako”yu anlatırken Ankara’da sevdiğim okuma mekanları var demiştin; çok özel değilse nereler olduğunu sorabilir miyim?
Aslında benim okumak için özel bir mekana ihtiyacım yok bangır bangır müzik çalan bir barda da tuvalette de sokakta yürürkende okuyabilirim :) Ama Ankarada en sevdiğim mekanlar hala duruyorlarmı bilmiyorum ama Lise dönemimde Ezgi Cafe,Tenedos ve Bestekar sokakta ismini malesef hatırlayamadığım bir cafe vardı.O kadar zaman geçti ki hafızamın esiriyim şu an.

Bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah uyanır uyanmaz mutfaktayız! Radyo'yu açıyorum ilk olarak mütemadiyen Radyo 3 veya Voyage açılıyor.Kahvaltımızı hazırlıyoruz ardından biraz oyun uyku sonrasında park ve birlikte yapabileceğimiz işlerimizi hallediyoruz.Arkadaşlarımızla buluşuyoruz kimi zaman ve kapanış :) 

Bade’nin nasıl biri olması seni mutlu eder?
Kendini bilen,farkında olan,sevgi dolu ve mutlu biri olması sanırım.

Çalışma hayatına dönmeyi düşünüyor musun?
Evet düşünüyorum.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Kaliteli vakit geçirmelerini :) Hamilelikleri boyunca bol bol kitap okumalarını ve bebekleri için kıyafet vs dışında nefis bir kütüphane oluşturmalarını.

Katıldığın için çok teşekkürler. Badeliko’nun mis saçlarından öperim :)
Blogunda artık bizimde bir yerimiz olduğu için çok mutluyum nazik davetin için ben teşekkür ederim.

Güzel bir kütüphane tavsiyesine çokça katılıyorum. Odası, abajuru, kıyafeti derken kitaplara pek sıra gelmiyor ama bence çocuklar onlarla daha mutlu oluyor. Bir masal battaniyesinin üzerinde masal dinleyerek yani :)
Sevgili Sinem, iyi ki tanımışım seni ve tatlı Bade'yi... "Giydiranneeee"yi merakla takipteyim :)
Devamını oku »