Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




5 Mart 2014 Çarşamba

Kereviz Yemeği /Patatesli/Mandalina Sulu :)

Her yemeğin bir pratiği olmalı :)
Neyse ki benim gibi oturup mantı aç(a)mayanlar için hem pratik hem leziz hem de sağlıklı tarifler var.
Kereviz çok uzun yıllardır hayatımda olan bir sebze değil.
Hatta onun için "yeni üretildi galiba, ben daha önce hiç görmüyordum" demişliğim bile var.
Sapı da oldukça faydalıymış ama ben hiç kullanmadım, nasıl ve nerede kullanılıyor onu da bilmiyorum.
Ama kerevizin yemeğini çokça tüketmeye başladım, zaten evde sadece ben yiyorum :)
En basit haliyle;
Malzemeler:
2 orta boy kereviz
1 orta boy patates
1 adet havuç
1 adet mandalina ya da portakal
Yapılışı:
Kereviz, patates ve havuç minnak kıvamda doğranır.(küp şekli de olabilir ama hepsini aynı boy yapamıyorum hala)
Tencereye azıcık zeytinyağı ve ardından minnak malzemeler konur.
Üzerine mandalina/portakal suyu eklenir.
Yaklaşık 1 bardak ılık/sıcak su konur.
İsteğe göre tuz da eklenerek tencerenin kapağı kapatılır(tam değil, yarım)
Yaklaşık 20-25 dakikaya yemeğiniz pişmiş olur,
Afiyet olsun :))

* Senin tarif pek yavan geldi, daha güzel bir tarif yok mu derseniz de Mutfak Sırları sitesinde elbette ki daha güzeli var :)
** Yemeklerin pişip pişmediklerini anlamak için arada tadına bakarız ya, işte kereviz ve patates burada karışabiliyor, dikkat edin :)



Devamını oku »

Kedili Evde Bebek :)

Daha önce kedilerle olan ilişkimi daha doğrusu fobimi anlatmıştım.
Yani ben bol kedili/köpekli bir evde büyümedim.
"Evimizde hep bir hayvan vardı" diyemem.
Balıklarımız vardı ama o garibanları sevmek biraz zor oluyordu :)
Muhabbet kuşlarımız vardı ama nedense fazla yaşamıyorlardı..
Damda civcivlerimiz oldu, beni gördüklerinde kaçıyorlardı :)
Kümeste tavuklarımız vardı, küçükken yumurtamızı oradan alırdık ama şimdi gir bir kümese desen ürkerim herhalde.. İnsan küçükken cidden daha cesur oluyor.
Hatta kısa bir ara hayatımıza tavşan bile girdi...
Ama ne kedi ne de köpek hayatımızda hiç olmamıştı.
Ta ki kardeşim üniversiteden sonra evine köpek alana kadar.
Tatlılardı ama minik bir tür olduğundan herhalde çok havlıyorlardı ve ben onları nasıl seveceğimi bilmiyordum.
Şimdi kuzen Çağla'nın Kahve'si var,kirpikli falan :) Onu çok seviyorum...
Ama kedi...
Lafı dolandırdım da dolandırdım ama konu bir türlü kediye gelmedi fark ettiniz mi :)
Ben o kadar çoooook korkuyordum ki kedilerden..
İşte o fobiden kurtulmak istediğim için eve Lokum geldi...
Öyle hem de ani bir kararla.
Genel olarak "ayy çok tüylüdür onlar" yorumu alsam hatta "senin yaptığın yemekler de yenmez artık" ları duysam da "benim adıma sevinebilen" insanlar da oldu çevremde :)
Kısacası kedileri Lokum'dan sonra daha çok sevsem de (önceden sadece korkuyordum ama uzaktan yine severdim bu minik patilileri) Lokum'un yeri elbette ki apayrı.


Üç yılımız bitti onunla.
Bir bakışıyla derdi nedir anlayabiliyoruz.
Hatta tuvaleti temizlenmemişse ettiği küfürlü mırlamaları hangimize söylediğini bile yorumlayabiliyoruz :)
Ama gel bunu çevrene anlat.
Önceleri ciddi ciddi oturup anlatıyordum.
Şimdilerde bıraktım diyebilirim.
Hamilelik haberini duyan hemen herkesin sorduğu ilk soru "Kedi kalacak mı?" oldu.
Bizde hep "Evet, Lokum kalacak" dedik...
Bu konuyla ilgili gittiğimiz doktorlarla da görüşmüş, internetten bir şeyler okumuştuk.
Özeti şuydu aslında; "Hamile kişisi mümkünse kedinin tuvaleti ile iletişim halinde olmamalıydı; onun dışında pek de bir sorun yok"tu...
Toxoplazma ile ilgili testler de var, onları da yaptırdık.
Fark ettim ki bu aslında "niyet" ile ilgili...
Senin bir şeyi yapmaya niyetin/gönlün varsa (sağlık koşulları haricinde) onu yapıyorsun.. Yani yapmak için tüm imkanlarını seferber ediyorsun.
Lokum'u birkaç sefer otele bıraktığımızda bile dolu dolu ağlamıştım.
Değil ki insanların sorduğu "E kedi kalacak mı?" sorusu ilk başlarda nasıl canımı sıkmıştı anlatamam.
Yani ne yapalım, kapının önündeki paspasa mı bırakalım?
Kedili bebekli evlerin fotoğraflarına bakıyorum ki çoğu da yurtdışından aslında..
Hani gayet de güzel anlaşıyorlar gibi geliyor..
Elbette ki benim/bizim de aklımıza takılan sorular var ama bunlar halledilmeyecek bir şeyler gibi gelmiyor bana..
Umarım da öyle olmaz.
Hayvan sevgisi  bambaşka çünkü..
Kaldı ki kediler kendileri istemedikçe sevdirmezler kendilerini.
Ben de öyle çok mıncırmam Lokumu..
Duruşuna saygı duyarım.
Kendi istediği zaman gelip karnıma yatar,mırlar ve gider..
Ben en çok burnundan öpmeyi seviyorum onu :)
Şimdi asıl soru şu ki annem de haliyle benim/bizim için endişeleniyor.
Yoksa geldiğinde Lokumla çaktırmadan sohbete girişip "ya sen çok tatlı bir kedisin ama pek tüylüsün be yavrum" demezdi :) Lokum da şaşkın şaşkın annemi dinliyor, bozmuyor yani onu :)
Kedili/bebekli evlerin güzel hikayelerine ihtiyacım var..
Anneme çaktırmadan "aaa eve bak, hem kedili hem bebekli ne de güzeller" falan diyeceğim ..
Siz bilmiyorsunuz ama bu aslında bir "annem taktiği". Kendisi aynı şeyi bana soğan/sarmısak için yapıyor, onu da başka yazıda anlatayım :) Kısaca taktikle çalışıyoruz diyebilirim.
Önceden olsa "aman ne düşünüyorsa düşünüyor" diyebilirdim ( çok da diyemezdim ama diyebilirdim) halbuki şimdi "bir annenin yavrusu ve de yavrusunun yavrusu hakkında endişelenme" olayını anlayabiliyorum.
İkna demeyelim ama annelerin gönlünü ferah tutturmakta da yarar var :))
Elif'in inşallah Lokumla pek tatlı anlaşması bizi çok mutlu eder ve umarım sağlık konusunda da gayet rahat oluruz...
Kaynak: burada
Güzel hikayelerinizi bekliyoruuuuum(z) :))
*Derken tam da bugün hoş bir yazıya rastladım, noyanlı hayat; teşekkürler...

Devamını oku »

4 Mart 2014 Salı

Film Önerisi #6 : Gülen Gözler (Vecihi) :)

Enn sevdiğim Türk filmi desem Gülen Gözler için acaba abartmış olur muyum ya da unuttuğum başka bir film var mıdır bilmiyorum...
Ne zaman izlesem hem çok gülerim hem de sonlara doğru biraz ağlarım ama hep çok keyif alırım.
Bugün yine yeniden izledim bu filmi.
Adile Naşit'in zamanına pek yetişemedim yani onun masalcı teyze hallerine. Onun mimiklerini çok seviyorum, o kadar sıcakkanlı ki.
Bu filmde de 5 tane kızları var Münir Özkul ve Adile Naşit'in. Kızların her birinin de sevdiği/görüştüğü çocuklar var. Elbette ki benim favorim Vecihi yani Şener Şen.
Komik karakter deyince benim aklıma hep o gelir.
Bu filmde de o kadar güzel sahneleri var ki.."Veriyor musun" diye bir kendini sahneye atışı var ki.. Bir de uçakla geçerken elindeki gülü sevdiği kıza atmaya çalışması :)
Kaynak: burada
Sonlarında biraz ağlamış olsam da iyi ki yeniden izlemişim dedim.
Yanında da tabii ki patlamış mısır :)


Aklıma gelmişken o sabun köpüklerini her gördüğümde "ayy akıyor bunlar, durudun şunları" diye ben oturduğum yerden geriliyorum niyeyse.. Elime süpürge alıp yardım edesim geliyor herhalde :)
Bir de annelerinin yani Adile Naşit'in kızlarıyla olan süper diyalogları, "Baksana sen benim gözüme!", "Aa likör mü o, versene bana da!" :))
Kısacası, aile/dostluk/sevgi üzerine bence şahane bir film.
İçinizi sımsıcak yapıyor..
Kaynak: burada
Sizin sevdiğiniz Türk filmleri hangileri?
Turşucular da güzeldi sahi değil mi?

Devamını oku »

Hamileyken Evde Vakit Nasıl Geçer :)

Ohoo ondan kolayı mı var, yatarsın geçer :) demeyin... Öyle olmuyor.
Tüm hamileliğini evde geçirenler zaten kendilerince oturttukları düzene alışmışlardır ama belli bir haftadan sonra işten ayrılıp evde olanlar için durum biraz farklı.
Ki ben kariyer şöyle dursun işinden bir hayli hoşlanmayan bir insan(d)ım.
Hatta "32. hafta gelsin artık" diyerek son haftaları tamamladım desem yeridir.
32. hafta benim için bir milattı açıkçası.
Herkes bana "enayi" gözüyle bakadursun; o izinler sana sonrasında çok lazım olacak diyenleri duymamaya çalıştım ve hep "o izinler bize şimdi lazım" dedim...
İyi ki de öyle yapmışım.
3 haftadır evdeyim ve "neden iznimi erken aldım" diye bir saniye bile düşünmedim.
Ama yine de bir anda evde olduğum için kendimi hem iyi hissedecek hem de sıkmayacak aktiviteler aradım.
Evimiz merkeze biraz uzak olduğundan ve benim 15 dakikada bir tuvaletim geldiğinden otobüs/dolmuşla macera yaşama şansım olmadı.
Neyseki evi çok seven biriyim :)
-İlk hafta zaten "Elifin kıyafetlerini yıkayayım, ütüleyeyim ama ben bu işleri beceremiyor muyum"larla geçti.
-Bloga istediğim kadar vakit ayırmaya hatta bazen günde 2 yazı yazmaya başladım. Bu, sanırım beni oldukça rahatlatan/mutlu eden şeylerin başında geliyor. Okuduğumdan daha çok yazıyorum aslında ama pek paylaşmıyordum. Dolu dolu defterlerim olmuştu.Blogda bir şeyler yazmak, insanlarla buradan diyalog halinde olmak iyi geldi :) Teşekkürler...
-Bunu ayrı bir yazı olarak yazmayı düşünsem de buraya da ekleyeyim; yürüyüş...Spor, hayatımın merkezinde hiç olmadı ama yürüyüşü hep çok sevdim. hele ki zihnim bulanıksa ya da zihnimi aydınlatmak istiyorsam.
-Yemek yapmaya başladım diyemeceğim çünkü zaten işyerine öğlen yemeklerini de evden götürdüğüm için bir şekilde yemek yapıyordum. Ama şimdi evdeyken ilginçtir daha az yediğimi fark ettim. Meğerse işyerine "ne olur ne olmaz" diye yanıma bir dolu şey alıyor ve onları bitirmeye çalışıyormuşum :) Yani insanların "izne ayrılınca kendini yemeğe verirsin" tezini de çürüttüm.
- Hobi aktivitelerine bakıp bakıp "ahh" geçiriyordum. "Keşke ben de yapabilsem" diyordum ama yapmıyordum :)  Geçenlerde kendi çapımda bir kavanoz süslemesi yaptım, nasıl mutlu oldum anlatamam. Oldukça amatör işi biliyorum ama ben o işi yaparken keyif aldım, önemli olan da buydu :)

-Yediğim yemeklere/ara öğünlere (bunları da başka bir yazıda anlatayım) renk katmaya çalıştım:
- Uzuuuun zamandır ertelediğim işleri yapmaya başladım. Ev işleri, düzen, arkadaşlarla haberleşme vs.
- Olmazsa olmazım: Meyve salatası :))

- Keyif saatlerine de bolca vakit ayırdım:

- Notlar aldım ki unutmayayım... Yazayım ki zihnim açılsın :)
- "herkese gidebilir ama bana gelmez" dediğim deli kuvveti cidden son haftalarda iyice yerleşti bünyeme.. Elif'i düşünmesem tüm evi silip süpürüp tüm dolapları ayrı ayrı temizleyeceğim :) Ama yok yapmıyorum.. Erken doğumu tetiklemesin diye kibarca yapıyorum işlerimi ve kızımın "Anneeaa yeter yoruldum" sinyallerini dinliyorum :)
- Kitap okumayı saysam mı bilemedim çünkü o "zaten" hayatımızda olan bir şey/varlık/olgu...
- Eski fotoğrafları düzenleme/yerleştirme işi de oldukça keyifli aslında tabii duygusal olarak etkilenmemek kaydıyla...
- Çöpü kullanmak :) Bu da ne demekmiş demeyin.. İnsan bazen attıkça ve başkalarıyla paylaştıkça rahatlıyor. Bir ara buradan hediye mi etsem acaba dediğim bir dolu kitabı kütüphaneye, gıcır gıcır eşyaları paylaşım merkezine verdim, ohh nasıl rahatladım. Bazı şeyleri de elbette çöpe attık. İnsan cidden hafifliyor...
- Film izlemek de güzel aslında ama son zamanlarda çoook da keyifli bir şeyler bulamıyorum. Kriterim de şu; korkutmasın, germesin, ağlatmasın hatta üzerinde düşünmem bile gerekmesin...Yani sadece 2 saatlik keyifli bir vakit geçireyim. Böyle film önerileriniz varsa lütfen paylaşın olur mu?
- Örgü örmek de aslında oldukça rahatlatıcı bir aktivite ama ben çok fazla örmeyi bilmediğim için pek bulaşmıyorum. Sadece en kolay örme şekli dedikleri haroşadan atkı yapabilirim, o da başkası başlarsa :)
- Puzzle de iyi fikir aslında ama çok fazla parçası olanlarda benim içim sıkılıyor. Kendime çocuk boyu 250lik almıştım ama hala başlamadım :)
*Sizin var mı öneriniz başka başka??
                                                                               ***
İş hayatınızdan memnunsanız ve sağlık açısından bir sorun yoksa 37. hafta izne ayrılmak düşünülebilir elbette ama benim canımı burnuma getirmişti çalıştığım yer ve ben kesinlikle "hamile ayrımı" yapılmamasını istedim. (zaten yapan da yoktu :P )
Hamilelik sadece fiziksel olan bir süreç değil. Hatta hiç değil-miş bence.
Zihninizde o kadar çok şey oluyor ki.
Kafanın rahat olması demek, huzurlu olman demek ve bebeğin de içeride mutlu mesut olması demek-miş :)

Devamını oku »

3 Mart 2014 Pazartesi

Film Önerisi #5 : Frozen :)

Hani bazen boş vaktiniz vardır ve bir film izlemek istersiniz hatta mümkünse 1 animasyon...
İşte tam o an'lara denk gelebilecek, fazlası pek olmasa da patlamış mısırın yanında çok sırıtmayacak bir film.
Frozen:
Konusuna;
"Maceracı ve iyi kalpli bir kız olan Anna, kız kardeşi Prenses Elsa'yı bulup yaşadığı krallığa sonsuz kış getiren laneti sona erdirmesini sağlayarak, şehrinde yaşayan insanları eski güzel günlerine döndürmeye karar verir. Masalsı bir yolculuğa çıkan Anna'nın yol arkadaşı ise usta bir dağcı olan Kristoff ve sadık Ren geyiği Sven'dir. Ayrıca Olaf adlı bir başka yol arkadaşları daha olur. Mitolojik yaratıklar ve ürkütücü büyüler eşliğinde süren yolculuğun her dönemecinde ayrı bir tehlike ortaya çıkar. Yolculuğun asıl zor yanı ise zamanla yarışıyor oldukları gerçeğidir. " demiş sinemalar.com
Kaynak: burada
Troller ve Anna karakterinin küçüklüğü filmdeki en tatlı an'lardı.
Kardan adam da bana bir o kadar itici geldi,bir ara "erise ya bu" dediğim bile oldu, evet kötüyüm :)

Devamını oku »

Heyecanlı Bir "Çift Çizgi" Haberi Nasıl Paylaşılır?

Bazen birinden önemli bir şey duyarsınız ve içiniz içinizde duramaz; taşmak ister.
Yani başkalarıyla paylaşmak...
İnsan sanırım mutluluğunu da acısını da paylaşınca kendini daha iyi hissediyor.
Bu konuda erkekler biraz ketum ama bence öyle olmaları daha iyi.
Kadınlar tarafındaysa bazen bakla ıslanmıyor, ne fenayız değil mi :)
Bir de kendi başımıza gelen güzel haberler var mesela hiç beklemediğin bir anda gördüğün çift çizgi gibi...
Kaynak: burada
Şimdi bu heyecanlı bir haber değil mi?
Hem de enn alasından!
Tabii ki emin olamama/ne yapacağını bilememe ve benim gibi şoka girme durumları da olabilir.
Peki böyle bir haber eşe dosta çevreye ne zaman/nasıl söylenir?
Elbette ki bu tamamen kişisel bir tercih yani doğrusu/yanlışı yok.
Kendi tecrübemizden yola çıkarak diyebilirim ki "en uygun zaman" diye bir şey de yok.
Ya pat diye söyleyeceksin ya da susacaksın :)
"Ben hamileyim"
"Biz bebek bekliyoruz"
"Sanki üç kişi mi oluyoruz ne?"
"(9 ay sonra falan) Anne olayım diyorum"
"Anneanne/babaanne/dede/teyze/hala/büyük büyük amca oluyorsun"lar var bir de...

Kaynak: burada
Diyelim paylaştınız.
İlk tepkilerin bazıları "şaşırma" şeklindeyse, çoğu "ben biliyordum zaten"lere bağlanıyor :)
"Son zamanlarda kilo almıştın sen"
"Yooo..."
                                                                    *
"Tipin bir değişti zaten, anlamıştım!"
"Daha dur ya, tipim değişecekse de şimdi biraz erken değil mi?"
                                                                    *
"Hıııı demek sigaradan o yüzden bu kadar rahatsız oluyordun!"(işyeri tabii ki bu)
"Nasıl yani??!! Hamile olmasam sigara dumanını içime mi çekmem lazım?"

Heyecanlı haberler nasıl paylaşılır tam olarak bilmiyorum ama "çift çizgili" bir heyecanlı haberi paylaşmanın binbir türlü yolu/şekli/cümlesi varsa karşılaşacağınız tepkilerin sayısının da bir o kadar binbir hali var :)
Bence en mantıklısı tüm dünyaya anons etmeden önce kendi içinizde bu haberi sindirmek, sevincini yaşamak...

Devamını oku »