Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




14 Mart 2014 Cuma

Siz Hiç Puf Böreği Gibi Şişkin Hissettiniz Mi?

İçinizin şişmesinden bahsetmiyorum yani ondan bahsedemeyecek kadar ben de şişkinim ama konuşmak istemiyorum, susuyorum.
Söylenecek çok güzel laflar var ama ben çok tipik bir Esra tepkisi olarak susmayı tercih ediyorum hem kendi sağlığım hem de bebeğin huzuru için.
Gelelim puf böreğine...
Bundan aylar aylar öncesinde bir gece uyandım ve parmaklarımı çok da hareket ettiremediğimi fark ettim, korktum. Bir de baktım şişmişler, şaşırdım.
Doktora sorduk, erken ama normal dedi.
Tuzlu mu tüketiyorsun dedi ki bu soru aylardır bana sorulan soruların başında geliyor.
"Yooo" dedim ve hala cevabım aynı.
Vücudum bana çaktırmadan böyle yavaştan yavaştan şişmeye devam etti.
Geçtiğimiz ay en son hamlesini ayaklarımda yaptı ve ben kendime yepyeni 1 numara büyük bir spor ayakkabı almak zorunda kaldım. Ne yazık ki sağanak yağmurlara pek dayanıklı değil. O zamanlar eskiden giydiğim botuma ayağımı sığdırmaya çalışıyorum ama ayaklar inatla beni ve ayakkabıyı reddediyor.
Şişmek gerçekten tuhaf bir deneyim oldu.
Kilo almaktan oldukça farklı.
Sonra aklıma geldi "iyi ki yaz aylarında değiliz" dedim :))
Kendimi şişmiş kabarmış bir puf böreği gibi hissediyorum son zamanlarda ama bundan çok da şikayetçi değilim; sadece uçacak olursam haber vereyim istedim :P
Bu durumda ben "uçan balık" bile olabilirim, ne dersiniz???
Kaynak: burada

Devamını oku »

11 Mart 2014 Salı

Elif'in Kitaplığı :)

En büyük hayallerimden biri yavrumla birlikte kitap okumak.
Önceleri belki ben ona okurum masallardan ama sonra o da okumaya başladığında benim elimdeki kitapları hevesle kapar ve "serinin son kitabı mıııı??? Önce ben okuyayıııııım" diye heyecanlanır; yani zihnimde böyle bir sahne var :)
Kitap okuma alışkanlığı sonradan edinilebilir bir şey diye düşünüyorum yani "böyle geldik böyle gidiyoruz" cümlelerine gerek yok. Ama elbette ki niyet önemli. Yani bir şeyi yapmayı ne kadar istiyorsun?
Aileleri kitap okuyan çocukların bu alışkanlığı edinmesi daha kolay oluyormuş, öyle yazıyor kitaplarda. Belki de doğrudur bilmiyorum.Bence kitap okumak oldukça kişisel bir deneyim, bambaşka bir dünya.
Elif'in de bu dünyada olmasını elbette ki çoook isteriz.
Zaten televizyon olmayan bir evde çocuk hayal dünyasını zenginleştirecek oyunların haricinde kendini kitapların arasında bulmazsa bir garip olur herhalde :) Elbette bu durum ters de tepebilir ama ben buna inanmıyorum.
İnanmadığım için de Elif daha minicikken (yani tıbben bizi duymuyorken ama bence duyuyorken :P) ona harika bir kitap aldım.(sonra söyleyeyim hangisi olduğunu) Ve kıskandım :) İlk defa değildi bir başkasına çocuk kitabı alışım ama fark ettim ki evde bundan sonra "Elif'in Kitapları" da olacaktı... Elbette ki güzel bir şey ama tuhaf hissettim. Ve yavaş yavaş onun kitaplığını hazırlamaya başladım. Yani alışverişlerde sadece body-tulumlara bakmadım... Onu tanıdığım kadarıyla nelerden hoşlanır diye düşünerek mini bir kitaplık oluşturdum yavruma. Benim kitaplarım/Elifin kitapları diye bir ayrım yok tabii ki :) Şimdilik ona özel bir şeyler olması,üzerinde onun adının yazması hoşuma gidiyor. İlerde o kitaplıktaki kitapların hepsi onun olacak hatta yeri gelecek dişlerini onlarla kaşıyacak biliyorum :)
Benim sesime farklı babasının sesine farklı tepkiler veriyor. İnşallah doğduktan sonra da ona masal okumaya devam ettiğimizde karnımdaki huzurlu hallerini hatırlar.
Zihnimde şöyle bir görüntü var; tabii yanında bir "karabalık"ın da olduğu :)


Elif'in Kitaplığından ara ara ses vermeye devam edeceğiz.
Sizin yavrularınızın kitaplarla arası nasıl? Siz de ona özel bir kitaplık hazırlamayı düşündünüz mü?

HERKESE KİTAPLARLA GEÇECEK DOLU DOLU GÜNLER DİLERİM(Z)
Devamını oku »

10 Mart 2014 Pazartesi

Çakıl'dan Son Haberler :)

Daha önce, hayatımıza giren bir diğer minik kedi Çakıl'dan bahsetmiştim.
Şimdilerde o noktacık kedi gitti yerine bir hayli yaramaz ve oyuncu bir şaşkın geldi.
Yaklaşık 3,5 aydır bizimle yani kardeşimle;ona gittiğimizde Çakıl'ı da görüyoruz.
Ben hala ismine alışamadım.
Daha çok "Küçük Emrah", "Baykuş suratlı" gibi ifadelerle çağırıyorum :)


Bir ara veterinerde kaldı, döndüğünde resmen depresyondaydı. Öööylece oturuyor hatta uyuyordu. Neyseki şimdi eski halinden de daha yaramaz bir kediye dönüşmüş.
Bana sorarsanız ben Lokum'un uyuz hallerinden daha memnunum ama her kediseverin de tarzı farklı oluyor.
Çakıl yerinde duramayan, yolda yürüyen birine patisiyle çelme atan bir kedi :)
Hatta dün gördüğüm videoda çamaşır makinesindeki dönen çamaşırlara sataşıyordu...
İyi ki girmiş hayatımıza, minicik bir noktacıktan masaya patisini koyan bir hale büründü..
Bir de biraz obur halleri var; mutfağa kim gitse yanında gidip "bana da veeer" diye ağlıyor.
Miyavlamıyor yani onu henüz yapamıyor ve çıkardığı ses bir kapı gıcırtısından farksız ama çok da sevimli :)

Lokumla henüz tanışmadılar...
Ne dersiniz nasıl anlaşırlar acaba???
Devamını oku »

6 Mart 2014 Perşembe

Mide Bulantısı İçin Neler Yapılabilir?

Şanslı mıydım bilmiyorum ama mide bulantısı denilen şeyle çok küçük yaşta tanıştım.
Otobüste, dolmuşta, arabada, uçakta, gemide yani toplu taşımanın olduğu hemen her yerde benim midem bulanır-dı.
Hatta otobüs yolculuklarının çoğunu ilaç alarak ve uyuyarak geçirirdim.
Üniversiteden sonra pek fazla uzaklara gitmem gerekmediğinden mi yoksa büyüdüğümden mi bilmiyorum, mide bulantılarım da yavaş yavaş azaldı.
Tekne turu falan deyince "aa süper" diyemiyorum o yüzden "çok sallıyor mu, kaç metre bu tekne" diye soruyorum :)
Yani bu konuda çok idmanlıy(d)ım.
İlaçları biliyorum hatta yanımda zaman zaman bu iş için limon taşımışlığım bile var.
Bilmediğim şey ise hamilelikteki mide bulantılarının bambaşka olduğuydu.


Kaynak: burada

Sabah yataktan aniden mide bulantısıyla uyanacağımı bilmiyordum mesela.
"Keşke kussam, rahatlarım belki" diye üzüleceğimi de bilemezdim.
Ama öğrendim.
Yaklaşık 14 hafta boyunca düzenli bulantılarla uğraşınca neyin ne olduğunu anladım.
Doktorumun neredeyse yüzüne böğürürken adamın "Oh oh iyi iyi,bu haftalarda bulantıyı severiz biz" demesine gözlerimi devirerek bakmıştım ama adam haklıymış galiba :) (ya da sırf beni avutmak için böyle demiş de olabilir)
Çeşitli yerlerden okuyarak ve tecrübe edindiğim bilgiler ışığında diyebilirim ki;
- Miden bulanıyorsa bununla mücadele etmeyeceksin, yenmeye çalışmayacaksın, geçmesini beklemeyeceksin
- Mideyi tamamen aç bırakmayacaksın; ara ara bir şeyler yiyeceksin.
- Sabah aç karnına su içmek yerine hemen elinin altındaki beyaz leblebiden üçer beşer yiyeceksin.
- Kurtarıcı besinler: taze beyaz leblebi, tuzlanmış limonu yalamak, 25 kuruşluk çubuk kraker :)
- Bazen öyle oluyor ki miden dolu ama karşındaki kişiden tiksiniyorsun ve o sebepten miden bulanıyor.. Bu da olabiliyor-muş yani.
- Sebebi sanırım bir anda açılan ekstra burun delikleri :) İnsan hemen her şeyin kokusunu almaya başlıyor ya, araya kötü kokular da girince vay midenin haline.

Benim tecrübelerim bunlar-dı. Çok şükür ki o dönemde geride kaldı. Gerçi düşününce her dönemin kendine has bir güzelliği var.
"Mutfağa girememek" mesela iyi bir şey mi kötü bir şey mi göreceli tabii :))

TÜM TATLARLA DOLU DOLU GÜNLER DİLERİM(Z)
Devamını oku »

5 Mart 2014 Çarşamba

Kereviz Yemeği /Patatesli/Mandalina Sulu :)

Her yemeğin bir pratiği olmalı :)
Neyse ki benim gibi oturup mantı aç(a)mayanlar için hem pratik hem leziz hem de sağlıklı tarifler var.
Kereviz çok uzun yıllardır hayatımda olan bir sebze değil.
Hatta onun için "yeni üretildi galiba, ben daha önce hiç görmüyordum" demişliğim bile var.
Sapı da oldukça faydalıymış ama ben hiç kullanmadım, nasıl ve nerede kullanılıyor onu da bilmiyorum.
Ama kerevizin yemeğini çokça tüketmeye başladım, zaten evde sadece ben yiyorum :)
En basit haliyle;
Malzemeler:
2 orta boy kereviz
1 orta boy patates
1 adet havuç
1 adet mandalina ya da portakal
Yapılışı:
Kereviz, patates ve havuç minnak kıvamda doğranır.(küp şekli de olabilir ama hepsini aynı boy yapamıyorum hala)
Tencereye azıcık zeytinyağı ve ardından minnak malzemeler konur.
Üzerine mandalina/portakal suyu eklenir.
Yaklaşık 1 bardak ılık/sıcak su konur.
İsteğe göre tuz da eklenerek tencerenin kapağı kapatılır(tam değil, yarım)
Yaklaşık 20-25 dakikaya yemeğiniz pişmiş olur,
Afiyet olsun :))

* Senin tarif pek yavan geldi, daha güzel bir tarif yok mu derseniz de Mutfak Sırları sitesinde elbette ki daha güzeli var :)
** Yemeklerin pişip pişmediklerini anlamak için arada tadına bakarız ya, işte kereviz ve patates burada karışabiliyor, dikkat edin :)



Devamını oku »

Kedili Evde Bebek :)

Daha önce kedilerle olan ilişkimi daha doğrusu fobimi anlatmıştım.
Yani ben bol kedili/köpekli bir evde büyümedim.
"Evimizde hep bir hayvan vardı" diyemem.
Balıklarımız vardı ama o garibanları sevmek biraz zor oluyordu :)
Muhabbet kuşlarımız vardı ama nedense fazla yaşamıyorlardı..
Damda civcivlerimiz oldu, beni gördüklerinde kaçıyorlardı :)
Kümeste tavuklarımız vardı, küçükken yumurtamızı oradan alırdık ama şimdi gir bir kümese desen ürkerim herhalde.. İnsan küçükken cidden daha cesur oluyor.
Hatta kısa bir ara hayatımıza tavşan bile girdi...
Ama ne kedi ne de köpek hayatımızda hiç olmamıştı.
Ta ki kardeşim üniversiteden sonra evine köpek alana kadar.
Tatlılardı ama minik bir tür olduğundan herhalde çok havlıyorlardı ve ben onları nasıl seveceğimi bilmiyordum.
Şimdi kuzen Çağla'nın Kahve'si var,kirpikli falan :) Onu çok seviyorum...
Ama kedi...
Lafı dolandırdım da dolandırdım ama konu bir türlü kediye gelmedi fark ettiniz mi :)
Ben o kadar çoooook korkuyordum ki kedilerden..
İşte o fobiden kurtulmak istediğim için eve Lokum geldi...
Öyle hem de ani bir kararla.
Genel olarak "ayy çok tüylüdür onlar" yorumu alsam hatta "senin yaptığın yemekler de yenmez artık" ları duysam da "benim adıma sevinebilen" insanlar da oldu çevremde :)
Kısacası kedileri Lokum'dan sonra daha çok sevsem de (önceden sadece korkuyordum ama uzaktan yine severdim bu minik patilileri) Lokum'un yeri elbette ki apayrı.


Üç yılımız bitti onunla.
Bir bakışıyla derdi nedir anlayabiliyoruz.
Hatta tuvaleti temizlenmemişse ettiği küfürlü mırlamaları hangimize söylediğini bile yorumlayabiliyoruz :)
Ama gel bunu çevrene anlat.
Önceleri ciddi ciddi oturup anlatıyordum.
Şimdilerde bıraktım diyebilirim.
Hamilelik haberini duyan hemen herkesin sorduğu ilk soru "Kedi kalacak mı?" oldu.
Bizde hep "Evet, Lokum kalacak" dedik...
Bu konuyla ilgili gittiğimiz doktorlarla da görüşmüş, internetten bir şeyler okumuştuk.
Özeti şuydu aslında; "Hamile kişisi mümkünse kedinin tuvaleti ile iletişim halinde olmamalıydı; onun dışında pek de bir sorun yok"tu...
Toxoplazma ile ilgili testler de var, onları da yaptırdık.
Fark ettim ki bu aslında "niyet" ile ilgili...
Senin bir şeyi yapmaya niyetin/gönlün varsa (sağlık koşulları haricinde) onu yapıyorsun.. Yani yapmak için tüm imkanlarını seferber ediyorsun.
Lokum'u birkaç sefer otele bıraktığımızda bile dolu dolu ağlamıştım.
Değil ki insanların sorduğu "E kedi kalacak mı?" sorusu ilk başlarda nasıl canımı sıkmıştı anlatamam.
Yani ne yapalım, kapının önündeki paspasa mı bırakalım?
Kedili bebekli evlerin fotoğraflarına bakıyorum ki çoğu da yurtdışından aslında..
Hani gayet de güzel anlaşıyorlar gibi geliyor..
Elbette ki benim/bizim de aklımıza takılan sorular var ama bunlar halledilmeyecek bir şeyler gibi gelmiyor bana..
Umarım da öyle olmaz.
Hayvan sevgisi  bambaşka çünkü..
Kaldı ki kediler kendileri istemedikçe sevdirmezler kendilerini.
Ben de öyle çok mıncırmam Lokumu..
Duruşuna saygı duyarım.
Kendi istediği zaman gelip karnıma yatar,mırlar ve gider..
Ben en çok burnundan öpmeyi seviyorum onu :)
Şimdi asıl soru şu ki annem de haliyle benim/bizim için endişeleniyor.
Yoksa geldiğinde Lokumla çaktırmadan sohbete girişip "ya sen çok tatlı bir kedisin ama pek tüylüsün be yavrum" demezdi :) Lokum da şaşkın şaşkın annemi dinliyor, bozmuyor yani onu :)
Kedili/bebekli evlerin güzel hikayelerine ihtiyacım var..
Anneme çaktırmadan "aaa eve bak, hem kedili hem bebekli ne de güzeller" falan diyeceğim ..
Siz bilmiyorsunuz ama bu aslında bir "annem taktiği". Kendisi aynı şeyi bana soğan/sarmısak için yapıyor, onu da başka yazıda anlatayım :) Kısaca taktikle çalışıyoruz diyebilirim.
Önceden olsa "aman ne düşünüyorsa düşünüyor" diyebilirdim ( çok da diyemezdim ama diyebilirdim) halbuki şimdi "bir annenin yavrusu ve de yavrusunun yavrusu hakkında endişelenme" olayını anlayabiliyorum.
İkna demeyelim ama annelerin gönlünü ferah tutturmakta da yarar var :))
Elif'in inşallah Lokumla pek tatlı anlaşması bizi çok mutlu eder ve umarım sağlık konusunda da gayet rahat oluruz...
Kaynak: burada
Güzel hikayelerinizi bekliyoruuuuum(z) :))
*Derken tam da bugün hoş bir yazıya rastladım, noyanlı hayat; teşekkürler...

Devamını oku »