Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




18 Kasım 2014 Salı

1 Kitap 1 Mektup : Delal Arya: Pera Günlükleri & Yedi Denizlerde :)

Daha önce Delal Arya'dan bahsetmiştim. (şurada ve burada) Kitaplarını merak ediyordum ancak henüz okumamıştım sevgili arkadaşım bana imzalı getirmişti tüm kitapları. Elifle ilk günlerimizdi ve ben büyüük bir heyecanla bu maceraya atılmıştım. Lakin aklımda yine bir dolu soru vardı. Sevgili Delal Arya da beni kırmayıp sorularımı "1 Kitap 1 Mektup" etkinliğinde yanıtladı, çok teşekkür ederim kendisine :)
Kaynak: burada
Öncelikle “Pera Günlükleri” ve “Yedi Denizlerde” serisi kaç kitapta bitecek; bunu çok merak ediyorum, heyecandan kalbim pır pır okudum çünkü. (Ve yeni kitaplarla ne zaman buluşacağız?)
Pera Günlükleri 6 kitap, Yedi Denizlerde 5 kitap olacak.

Kitapta yer alan hikayenin ne kadarı gerçek ne kadarı hayal ürünü? Acaba bu kısmı biz mi doldurmalıyız?
Büyük kısmı hayal ürünü. Ama hayali kuran kişinin o hayal hakkında bir şeyler biliyor olması lazım. Yedi Denizlerde’yi, çocukken gemilerde dolaşırken kurduğum hayallerden yola çıkarak yazdım.

Her kitapta bir önceki hikayenin minik bir hatırlatması yer alıyor. Seri kitaplarda bu biraz gerekli oluyor sanki değil mi?
Evet. Çünkü olay örgüsü birbirine eklemlenerek büyüyor. Dolayısıyla okuyucuya önceden olanları hatırlatmak gerekiyor.

“Pera Günlükleri” sahiden de 1 kurt ile mi başladı?
Hayır. Pera Günlükleri bir arkeolojik kazı evinde dinlenmek için yattığım ranzanın ikinci katında uzanmış yağmuru izlerken başladı. Bir otelin önünde durmuş zili çalmaya korkan iki tane çocuk gördüm önce. Ellerinde bavulları, yepyeni bir hayata başlıyorlardı. Kurt bambaşka bir hikaye. O benim İstanbul’umun koruyucu ruhu.

Belki saçma olacak ama “Renda” siz misiniz :)
Renda biraz benim, biraz da benim gibi çocukken gemilerle dolaşan ablam. evet. Ama o daha çok benim bu dünyaya uygun gördüğüm çocuk tipi. Bütün dünyası bir gemi olan, ama o gemiyle tüm dünyayı dolaşan, cesur, meraklı, heyecanlı, kafası özgür çalışan bir kız. Dünyanın bir ruhu olsa o Renda gibi olurdu diye düşünüyorum.

Pera Günlükleri ve Yedi Denizlerde film olarak çekilsin ister miydiniz? (Buna çok uygun bir hikaye çünkü)
Kitaplarımın filme çekilmesini isterim.

“Yedi Denizlerde” serisi gemi yolculuğunda yazıldı sanırım. Hikayenin başlangıcı o gemi yolculuğu muydu yoksa?
Serinin ikinci kitabını İspanya’dan Afrika’nın Gine Körfezi’ne inen bir konteynır gemisinde yazdım. Ama hikayenin asıl ilham kaynağı çocukken babamın kaptanlık yaptığı yük gemilerindeki seyahatlerim. Yük gemileri benim için uzayda dolaşan gezegenlere benziyor ve ben kendimi bildim bileli hep bir gemide yaşama hayali kurmuşumdur. Dünya bir gemiyle dolaşarak yaşanacak bir yer, çünkü keşfedecek karalar olduğu kadar denizler de var.

Karakterlerin isimleri çok güzel. Bu isimler mitoloji kaynaklı mı?
Renda ismini şu anda ikinci kaptanlık yapan ama çok yakında süvari olacak genç bir kadın zabitten alıyor. Lusin ve Ran ise benim arkadaşlarımın isimleri.

Aklınızda olan başka hikayeler de var mı?
Evet. Ormanların derinliklerinde geçen, daha masalsı bir hikaye üzerinde çalışıyorum.

Fuarlarda belki çocuklarla karşılaşmışsınızdır. Okuyuculardan dönüşler nasıl?
Genelde kitaplarda neleri beğendiklerini soruyorum. Gerçeklere dayanan olağanüstü şeyleri sevdiklerini söylüyorlar. Yani orada bir Pera Palas var gerçekten ve bu çocuk okuyucuyu heyecanlandırıyor.

Sizin sevdiğiniz çocuk kitapları hangileri hatta “keşke ben yazsaydım” dediğiniz hikayeler var mı?
F.H.Burnett’in Gizli Bahçe adlı kitabı.

İtalyancadan çevirdiğiniz çocuk kitapları da var. Çeviri konusunda nelere dikkat etmek gerekiyor daha çok?
Çocuğu heyecanlandıran bir dil tutturmak gerekiyor. Cümle geçişleri hareketli olmalı. Mesela İtalyanca’dan dosdoğru Türkçe’ye çevirdiğinizde çok tıkanık bir anlatım elde ediyorsunuz. Orijinalinde sorun yok, ama Türkçesi biraz durgun oluyor. Onu hareketlendirmeli ve çocuğu sayfaları yiyecek kadar çok heyecanlandırmalısınız.

O kadar büyük bir iştahla okumuştum ki kitapları serinin devamı için neredeyse gün sayıyorum (tam tarihini bilmesem de :) 
*BDK'nın "Pera Günlükleri" ile ilgili radyo yayını dinlemek isteyebilir, Bianet.org'daki ve Radikal'deki röportajları da okumak isteyebilirsiniz.

Sizce "Pera Günlükleri'nde nasıl bir macera yaşanmış olabilir?"   
Aklınıza gelen tüm fikirleri bu yazının altına 7 Aralık 2014 tarihine kadar yorum bırakın.
Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Pera Günlükleri" kitabını (ve 1 mektubu) gönderelim :)

Devamını oku »

17 Kasım 2014 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri: Berna & Ekin

Berna'yı "ekinvebiz" olarak BDK sayesinde tanıdım. Aslında itiraf etmem gerekirse Berna'dan daha çok Ekin ve çizimleri/okudukları ilgimi çekmişti :) Bir de maşallah o hep gülümseyen yüzü. Elif daha 7 aylık ama nedense Ekin'i Elif'e, Elif'i de Ekin'e benzetiyorum. Belki de hayalimdeki Elif, Ekin'dir kim bilir :) O zaman hayalimdeki anneliği de Berna ile konuşmam lazım :)

Berna Merhaba,
Sana ilk sorum tabii ki çocuk kitaplarıyla ilgili olacak. Ekin’den önce de okur muydun çocuk kitaplarını yoksa bu dünyaya Ekinle mi girdin?
Doğrusu, her zaman kitap okumayı severdim ama çocuk kitapları Ekin’le birlikte hayatıma girdi, daha doğrusu ben o dünyaya giriş yaptım J Hem şunu da belirtmem gerek, Ekin 8 yıl önce doğdu ve o zamandan bu zamana çocuk kitapları çok daha arttı ve çeşitlendi, ne mutlu ki ;)

Annelik maceran nasıl başladı?
Genellikle hisleriyle hareket eden biriyimdir, içimden geldiği gibi davranır, aşırı plan programı hiç sevmem. Ama bir bebek dünyaya getirmek konusunda hiç öyle değildim J  Yani Ekin’e ne zaman hamile kalayım, ne zaman doğurayım, hepsini aklımda planlamıştım. Önce jinekoloğuma gittim, “biz bebek istiyoruz, bedenim hazır mı, sağlıklı mıyım, hangi kontrolleri, testleri yaptırmam gerek” diye sordum. Bana bir liste verdi, kan testleri, hormon testleri, ne varsa hepsini yaptırdım. Demir eksikliğimi demir iğneleriyle telafi edip depoları doldurdum (bu arada 5 kilo aldım, iyi de oldu), folik asitlerimi aldım. Troid hormonlarımda küçük bir sıkıntı oldu, tüm hamileliğim boyunca her ay kontrol ettirdim, hormon takviyesi aldım. Ve ilk denemede Ekin bize katılmak için hevesli olduğunu gösterdi bize ve tam istediğim tarihte (sonbaharda eylül-ekim gibi doğursam ne iyi olur demiştim hamile kalmadan önce) 2 ekimde dünyaya, dünyamıza geldi, iyi ki de geldi J Bu konuda çok komik bir anımız var, onu anlatayım; ben ilk denemeden sonra Ahmet’e “hissediyorum, kesin hamileyim” dedim. Ahmet benim her konudaki aşırı heyecanımı ve sabırsızlığımı bildiği için “abartma canım, daha yeni başladık denemeye, hemen heyecan yapma” dedi. Ben reglim birkaç gün gecikince hemen test aldım, Ahmet bu arada sürekli telkin halinde, heyecan yapmamı önlemeye çalışıyor. Test sonucu tahminim doğru, evet, hamileyim! Ahmet şok oldu tabi, hala inanamayarak “istersen kan testi de yaptıralım, bunlar kesin sonuç vermiyordur, sen yine de kaptırma kendini” falan demişti J Galiba heyecanımın boş çıkmasından etkilenmemen içindi bunlar. Hatırladıkça çok gülerim J


Doğum hikayeni anlatabilir misin?
Doğumum genel olarak çok rahat ve kısa bir doğum oldu diyebilirim. Ekin 38. hafta bittikten sonra, daha fazla bekleyemeyeceğim diyerek dünyaya gelmeye karar verdi, 2 hafta daha içerde kalacağını düşünen anne babasını yanıltarak J. Yorgun bir günün sonunda (bütün gün ayaktaydım ve hep yürümüştüm)  saat 23.00’te başlayan bel ağrısı, saat 01.00’de doktorumu aramam (bu nedir diye, çünkü hala doğumun başladığını anlamamıştım) hastaneye gidiş, 04.20’de Ekin’i doğurmam, yani toplamda 4-5 saatlik bir maceraydı, bu sürecin bir kısmını evde yaşamış olmam da güzel tarafı tabi J. 2 Ekim 2006’da sabaha karşı 04.20’de normal doğumla Ekin’imiz aramıza katıldı J

İlk günlerde yanında birileri var mıydı?
Babamın sağlık sorunları nedeniyle annem yanımda olamadı. Bu hala beni üzen bir konudur, o yüzden hayatta olursam eğer, ileride kızımı bu süreçte yalnız bırakmamak, yanında olup destek olmak istiyorum, umarım yapabilirim bunu. İlk zamanlar kayınvalidem vardı yanımda, ama çok çok kısa bir süre. Sonrasında hep Ekin’le yalnızdım, elbette eşimin desteği büyüktü, ama yükü de büyüktü. Biz meslektaşız, mimarız ikimiz de. Birlikte çalışıyorduk, ben ofisteki işleri yürütüyordum, eşim üniversitede de görev yapıyor, doktorasını hazırlıyordu. Hatta Ekin’in doğumundan sonra bitirdi doktora tezini. Ben Ekin’i büyütmek için işime ara verdim, eşim okuldaki görevinden ayrılıp ofisteki tüm işleri yüklendi. Zor ve yorucu bir süreçti ve yalnızdık. Birbirimize destek olmaya çalıştık. Ekin’in büyüme sürecinde ailelerimden ve dışarıdan hiç destek almadık, bir süre sonra aslında bunun yorucu ama çok avantajlı bir durum olduğunun farkına vardığımı söylemeliyim. Çekirdek aile olarak çok bağlı ve güçlü yaptı bu bizi. Kalabalık ortamda çocuk büyütmenin anneye kolaylık olduğu kesin ama bebeğinizle baş başa olma duygusunu yaşayamıyorsunuz. Bence bu bağ çok önemli ve bunun uğruna her türlü zorluğu yaşamaya değer J


Ekin şimdi tam 8 yaşında. Bu yaşın da kendine göre zorlukları oluyor mu?
Her yaşın kendine özgü zorlukları oluyor tabi. Her zaman birey olarak saygı gösterdik biz Ekin’e, fikirlerine saygı duyduk. Büyüdükçe bağımsızlığı artıyor, ama bu yaşlarda hem bağımsız, hem size ihtiyacı var. Bu bazen sıkıntı yaratıyor. O yüzden mümkün olduğu kadar bağımsızlığını destekleyerek ama yine de bir adım yanında olduğunuzu hissettirerek hareket etmek gerekiyor. 8 yaşında artık, evdeki yaşamla dışarıda görüp tanık oldukları arasında kıyaslama yapabiliyor, hak-haksızlık, adalet konularında çok duyarlı, mücadeleci, kararlı ve hala çok meraklı bir çocuk. İkna olmak istiyor, anlayana, öğrenene, ikna olana kadar soruyor. Hiçbir şeyi geçiştirmedik şimdiye kadar, hep detaylı ve uzun anlattım/anlattık, anlamaz demedik. Sonuçta büyüdükçe daha çok anlıyorum bunu, yaşadığımız ülkede hayretle karşıladığı, anlayamadığı, anlamlandıramadığı şeyler o kadar çok ki ve üzgünüm giderek artacak gibi. Bizim için de aynı şey geçerli tabi, maalesef…


Ekin nasıl bir bebekti; uykuyu sever miydi, iştahı iyi miydi?
Ekin meme konusunda çok iştahlı bir bebekti, 31 ay sınırsız meme hizmetinden faydalandı kendisi J)))) Genel olarak iştahlıydı, hiçbir zaman yemek sorunlu bir çocuk olmadı. Yemek seçmezdi, hala da öyledir. Mantar hariç (ki onu da bol bol yedi zamanında, birkaç yıldır yemiyor) her şeyi yer. Sebze çok sever, meyve ayırt etmez, et de çok sever bunun yanında. Bir İzmirli olarak, balık ve otlar (cibez, deniz börülcesi vs) vazgeçilmezidir. Salatasız yemeği eksik bulur, alışkanlık tabi J Bizim beslenme şeklimize adapte oldu kolayca, dengeli ve her gruptan besin olur soframızda. Ek gıdaya ilk geçtiği dönem hariç, Ekin’e ayrı yemek pişmedi hiçbir zaman. Hep sofrada bizimle, biz ne yersek onu yedi ve yiyor J

Uyku konusunda da ilk aylar, hatta emzirme olayı bitene kadar, yani 31 ay, ben uyku nedir bilmedim pek. Hep uyandı, hep emzirdim, koyun koyuna uyuduk. Emzirme sona erince kendi kendine ve kolaylıkla uyudu. Geçiş çok rahat oldu, o yüzden bu konuda biraz esnek olmalı, stres yapmamalı. Ben eşim ertesi gün erkenden işe gittiği için, geceleri de Ekin’le ilgilendim, biliyorum, çok zor ve yorucu. Ama inanın geçiyor, hatta bu süreçte hep kucağımda, koynumda olduğu için Ekin, daha rahat geçiş yaptığını bile söyleyebilirim, evet J Şimdi de akşamları 9, en geç 9.30’da uyur. Sabahları okul yoksa, sabah uykusuna da bayılır J
Bu arada not: uyku eğitimi falan yapmadım, kendi çapımda karşıyım “uyku eğitimi” lafına da J Sadece “çocuğumu” iyi gözlemledim, uyku saatlerine göre hayatımızı düzenledim. Ona sıkıntı yaratmayacak çözümlere yöneldim, mesela benimle rahat uyuyordu, göğsümde, bunu verdim ona. Yat yerine bensiz demedim J)) Çok yorucu, kabul. Ama bebeğim mutluydu, huzurluydu, benim için önemli olan bu. Bence Ekin’in uykuyla problemi olmamasının temelinde bu ihtiyacının karşılanması yatıyor, ben öyle düşünüyorum J

Ekin’e okuduğun ilk kitabı hatırlıyor musun?
Ekin bebekliğinden beri kitaplarla iç içe. Tabi o zaman bu kadar çok kitap yoktu, kaynaklar sınırlıydı.  İlk kitaplarını babası aldı Ekin’e, hediye paketleriyle getirirdi mutlaka J O paketler açılır, içinden Ekin’in şaşkın bebek bakışları arasında kitaplar çıkardı J Daha oturamıyorken bile, birkaç aylık bebekken yani, babasının getirdiği bir sürü çocuk kitabıyla haşır neşir oluyordu. Ama sanırım ilk kitabı, şu kumaş kitaplardandı. Hala saklıyorum onu. Hem yiyor, tadına bakıyor, hem de benim resimlerden uydurduğum hikayeleri dinliyordu. Sonra da nesneler, renkler vs gibi küçük kitaplara geçti. Okumaya başlayana kadar hep ben okudum ona kitapları, artık 3 yıldır kendi okuyor J
Bu fotoğraf benim favorim :)
 İzmir, çocuk büyütmek için ideal bir şehir sanırım değil mi?
İzmir bu ülkede yaşayabileceğim tek şehir, kendi adıma söylüyorum. Ekin’in bir kız çocuğu olarak İzmir’de büyümesinden son derece memnunum J

Eve bir kitap girdiğinde Ekin’den önce sen mi okuyorsun; itiraf et J
Esra’cığım, o eskidendi J)) Çünkü artık onun kitaplarını ondan önce okumama izin yok J Önce Ekin okuyor, sonra sıra bana geliyor. Eve her kitap aldığımızda heyecandan deliriyorum ama beklemek zorundayım J Arada kaçamak yapmaya çalışıyorum ama anlıyor o zaman da. Çünkü dayanamayıp anlatıyorum J))

Biz  1 kere gittik ama Mordoğan’ı çok sevmiştik. Siz tüm yaz oradaydınız. Çocuklar denizi, sahili, taşı, toprağı seviyor değil mi?
Elbette J Mordoğan’da köyde bir taş evimiz var. İşimiz restorasyon olduğu için bu eski taş evi alıp restorasyonunu kendimiz yaptık. Bu konuda eşimin hakkını vermem gerek, harika bir iş çıkardı ;) Ekin yazları orada köy hayatı yaşıyor. Bahçemiz var, salatalık, domates, roka, semizotu ektik bu yıl. Çıplak ayak çimde oynuyoruz. Her gün denize girip yüzüyoruz, kumlarla oynuyoruz. Ekin keçiler, tavuklar, köpeklerle ilgilenmeye bayılıyor. Tavuk koromuz var, bazen şarkı söylüyorlar, ya da biz öyle hayal edip gülüyoruz. Çeşitli böcekleri takip edip, inceliyoruz, Ekin’in müthiş keşifleri oldu bu yıl. Müthiş sesler var doğada. Oradaki evimizde TV yok, almadık. Uyanırken doğanın sesini duyuyoruz. Herhangi bir an, mesela bir eşek anırması duyup kahkahalarla gülüyoruz. Değişik bir ses duyup bahçeye fırlıyoruz, ses nereden geliyor diye inceleme yapıyoruz. Sürekli takip ettiğimiz bir yavru baykuşumuz var mesela. Ben ilk kez baykuş sesi duydum Mordoğan’da. Yani birkaç ayımız doğayla iç içe geçiyor ve biz çok mutluyuz bu durumdan J


Ekinle favori kitaplarınız hangileri?
Olamaz! Bu sorulardan çok korkuyorum, çünkü seçmek çok zor. Hatta Ekin’e de sordum. “Hepsi anne hepsi!” dedi J Kitaplığımız gerçekten çok geniş ve Ekin kitapları seri bir şekilde arka arkaya okuyan bir çocuk. Kendi kendine okumaya 6 yaşında başladı. O günden beri yüzlerce kitap okudu, dolayısıyla ben de o kadar çocuk kitabı okudum, şimdi nasıl seçelim? J)))

Sen mimarsın ve kızın harika çizimler yapıyor. Bu genetik bir şey sanırım. Ekin’in çizimlerini kitap haline getirmeyi düşünüyor musunuz? (Ben, ilk alan kişilerden biri olurum kesin J
Ekin sanatsal yönü güçlü bir çocuk. Eline kalem, boya aldığından beri çiziyor, boyuyor. Bu hayatının bir parçası, tıpkı müzik gibi. Yani Ekin’i tanımlayan ana özeliklerden biri. Resim yapmadan, bir yerlere bir şeyler çizmeden duramaz. Duvar, yer, kağıt, lokantadaki servis, peçete, eline geçen her şeyle, her yere resim yapar. Bebekliğinden beri sergilere götürürüm ben Ekin’i. Gezeriz, mümkünse sanatçıyla tanıştırırım. Yapanı, yapılanı görsün diye. Ve evimize gelenler bilirler, evin her yeri resim sergisi gibidir. Koridorda bir askı sistemimiz var, bu sayede sürekli açık bir koridor sergimiz oluyor  J Zaman zaman yenilenir, eski resimler yenilerle yer değiştirir. Bazı resimleri (büyük tuvale yaptıkları) salonda duvarlara asılıdır. Bazıları dosyalanmıştır, çünkü o kadar üretken ki, tarihleyip dosyalamazsam başa çıkamıyorum J Şu anda mesela evde koliler dolusu resim var J Bu konudaki genetik yeteneğini babasından almış Ekin, eşim de resimle ilgilenirdi bir zamanlar. Şimdi vakitsizlikten yapamıyor ama kesinlikle çok yetenekli olduğunu düşünüyorum. İyi resimden de anlar, o nedenle eşimle Ekin’in yaptığı resimler üzerine konuşmayı seviyorum J  Bu arada, hiçbir zaman Ekin’in çizdiği hiçbir şeye sözle ya da başka şekilde müdahale etmedik, bunu çok önemsiyorum. Kendiyle baş başa üretim halinde oldu, bu anların gerçekten önemli anlar olduğunu düşünüyorum. Kitap haline getirmek için benim çok uğraşmam, bu işle ilgilenmem gerek. Bilmem, neden olmasın? J




Bu çizimleri azıcık (ç)aldım  kabul :)
Sence sen nasıl bir annesin? (sabırlı, oyuncu, hoşgörülü, kararlı, tutarlı…)
Bunu Ekin’e soruyorum bazen ben de. Çok objektif yanıtlar veriyor J Ama genellikle eğlenceli bir anne olduğumu söyler, çünkü kızımla iyi vakit geçirmeye çalışıyorum. Onunla kendim ilgileneyim diye işimi bıraktım, okul hayatı başladığından beri onu mutlaka evde ben karşılarım. Yanında olduğumu ve onu sevdiğimi, değer verdiğimi hissettirdim. Sonuçta güçlü bir anne-kız bağımızın oluştuğuna inanıyorum. Onunla bir şeyler yapmaktan hoşlanıyorum ve o da farkında bunun. Birlikte konserlere gideriz, sohbet ederiz, fikirlerimizi paylaşırız, okuduklarımız hakkında konuşuruz, film izleriz, kıkırdarız, kahkaha atarız, kudururuz, eğleniriz, tartışırız. Bunları keyif alarak yaptığımı bildiği için bana sen eğlenceli bir annesin diyor sanırım J Ha, tabi kuralcı bir yanım da vardır, mesela uyku saati konusunda çok esnemem. Sağlıklı beslenme konusu zaten evde kabul görmüş bir konudur, herkes hemfikir bu konuda. Biraz sabırsız ve fazla heyecanlı bir yapım var, e o da bu yaştan sonra pek değişmiyor, beni de böyle kabul ediyorlar sanırım J))))) Ben duygularımı hiç gizlemedim Ekin’den, üzüntümü de bilir, ağladığımı da görür, sevinçten deli deli dans ettiğimde, sokakta zıplayarak yürüdüğümde hep yanımdadır, tanıktır bu hallerime J Sanırım ben içten bir anneyim, normalde neysem öyle yani J

Ekin ileride nasıl biri olduğunda kendini iyi hissedersin?
Şu anda zaten kişiliği ortada. İleride nasıl bir insan olacağına dair bir fikir veriyor J Ben Ekin’in hep vicdanlı bir insan olmasını istedim. Kendi haklarının ve aynı zamanda başka insanların haklarının bilincinde olsun. Sorumluluklarını bilsin ama bunlar uğruna yaşamanın güzelliğinden vazgeçmesin. Tıpkı şu anda olduğu gibi algısı, ilgisi, merakları hayatın güzellikleri üzerine olsun. Müzik yapmaktan (müzik eğitiminde 5.yılı, 3 yıldır recorder çalıyor), resim yapmaktan hiç vazgeçmesin. Sanat hep hayatında olsun. Ve en önemlisi umutları hiç tükenmesin…

Henüz erken ama eğitim sistemimiz çocukları yarışa hatta maratona sokuyor. Bu konu hakkında yani Ekin’in eğitim-öğretim hayatıyla ilgili planların(ız) var mı?
İşte benim bam telim… Bu konu hakkında çok şey yazabilirim. Eğitim sistemi sizi nasıl tek tipleştirmeye çalışıyor, bireyselliklerinizi nasıl önemsizleştiriyor, bakış açınızı nasıl köreltiyor, bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Bu ülkede yaşayıp çocuğu okula giden herkes aşağı yukarı bunları biliyor. Anaokulundan beri sürekli bir mücadele içindeyim, her ne kadar kafamıza uygun okullar bulduğumuzu düşünsem de, daha gidilecek çok yol olduğu kesin. Yerleşik kalıpların değişmesi çok zor. Eğitim sistemi içinde ufku geniş, bakışı geniş eğitimcilere ihtiyaç var, çok şükür ki bunların bazılarına denk geldik. Ekin’in eğitim hayatı ile ilgili temel prensibim şu, hiçbir zaman kontrolü, denetimi, bağlantıyı, iletişimi bırakmamak. Gözüm sürekli Ekin’in ve okulun üzerinde. Yanlışları da doğruları da beraber gözlemliyoruz Ekin’le. Okul hayatıyla ilgili yaşadığı güzel şeyleri de olumsuzlukları da mutlaka konuşuyoruz anne-baba olarak. Her şeyin fazlasıyla farkında olan bir çocuk. Bazen bunun avantajları yanı sıra dezavantajlarını da yaşıyor haliyle. Ama bu süreçte onu dinleyen ve dikkate alan anne-babası olduğunu biliyor. Gerisi sorun değil, her koşulda çözümlenebilir. Bir şekilde bu sistemin içindeyiz, ama kendimizi korumaya çalışıyoruz. Özetle bunu söyleyebilirim.

Ekin’den “mutlaka ama mutlaka okuyun bu kitapları” listesi alabilir miyim? (Onun zevkini çok beğeniyorum (şurada güzel bir şeyler buldum sanki) 
Ekin bu soruya yanıt vermek istemedi, “hepsini hepsini seviyorum kitaplarımın!” dedi J Ben de Ekin’in zevkini çok beğeniyorum. Uzun zaman ben seçtim kitaplarını, sonra beraber seçtik, şimdi kendisi seçiyor, ama benim önerilerimi de dikkate alıyor. Yine de isim vermem gerekirse, sıkı bir Roald Dahl hayranı Ekin. Ayrıca elbette Pıtırcık serisine bayılıyor, Andrew Clements’i, Ursula K. Le Guin’i çok severek okuyor. Bunları yazdığımı görse kızar bana, şu da vardı bu da vardı diye J Çocuk kitapları gerçekten çok derin, güzelliklerle dolu bir dünya. Hiçbir zaman çocuk kitabı okumayı bırakmayacağım bu yüzden. Ekin’in de bu tadı aldığını biliyorum, bu konuda şanslıyım J Zaman zaman bizden tavsiye isteyen, liste isteyen dostlarımız oluyor, onlarla paylaşıyorum. Ama hep eksik kalıyor, tüh şunu da yazsaydık, hay Allah bu da vardı falan diye J Çocuğu olsun olmasın, herkese tavsiyem, güzel çocuk kitapları okuyun. Gerçekten okumanın eğlenceli ve tatlı bir duygu olduğunu hissedeceksiniz J

Anne adaylarına ve benim gibi acemi annelere neler tavsiye edersin?

Çok tavsiye vermeyi seven biri değilim aslında. Hele söz konusu olan annelikse. Çünkü her anne-çocuk ilişkisi kendine özgü dinamikleriyle var olur. Her biri ayrıdır ve her biri özeldir. Ama kısaca şunu söyleyebilirim, anne olmaktan, bunun getirdiklerinden keyif alıyorsanız, çocuğunuz bunu hissediyor. Çok kasmadan kendimizi, biraz akışına bırakmak gerek. Çocuğumuzu dinlemek çok önemli. Kitabi bilgilere birebir uyacağım derken hırpalamayalım kendimizi. Bilmek, okumak, öğrenmek harika, asla bunlardan vazgeçmem. Ama kesin bir şey var, bana anne olmayı Ekin öğretti. Ekin’dir beni eğiten, gerektiğinde dönüştüren, hatalarımı gösteren, doğrularımı yansıtan… Birlikte büyüyoruz, birlikte öğreniyoruz. Sevildiğini, birey olarak değer verildiğini hisseden çocuk, daima sizinle iletişime açık olacaktır. “Sen bizim ailemizin bir parçasısın, varlığın çok önemli, fikirlerin bizim için değerli” biz bunu hissettirdik Ekin’e hep. Gerçekten Ekin bizim kızımız olduğu için mutluyuz 

Bu sohbetten sonra "hemen yaz gelsin, İzmir'e gidelim yok yok Mordoğan'a gidelim, Ekinle evin bahçesinde beraber kitap okuyalım" gibi bir istek oluştu bende :) Berna'nın annelik tarzını da çok sevdim; pozitif, rahat, ilgili, sabırlı... Kendim için notlar aldım yine bu sohbetten de.
Ekin'in kitaplığını ise hala meraktayım :)
Katıldığınız ve harika fotoğraflarınızı paylaştığınız için çok teşekkürler Berna, Ekin'i saçlarından benim yerime de öper misin :)



Devamını oku »

13 Kasım 2014 Perşembe

Dünya Çocuk Kitapları Haftası Kutlu & Mutlu Olsun :)

Bu haftayı ilk defa kutlayacağımı düşünürken geçen seneki yazıma rastladım. Bir gün sahiden oturup eski yazılarıma bakmak istiyorum. Yazdıklarımı nedense hep unutuyorum.
Geçen sene "nasıl başladı bu sevda" demişim, bu sene de "neden"lerini anlatmak istiyordum ama burnumu çekmekten silmekten bitap düştüm, sadece bu güzel haftayı kutlayıp kaçacağım.
ÇOCUK KİTAPLARI HAFTAMIZ KUTLU OLSUN;  NEŞELİ VE HEP EĞLENCE DOLU GEÇSİN!

Çocuk kitapları okurken ben :
(temsili falan da değil :)
* Görsel kaynak: Google(linki bulamadım, eskiden kaydetmişim)
Devamını oku »

11 Kasım 2014 Salı

Hoş Geldin Kasım & Ankara'nın Kış Mevsimi :)

Geçen sene bu zamanlar Elif karnımdaydı şimdiyse kucağımda.
Her gün yaptığım yürüyüşlerde daha bir üşüdüğümü şimdi şimdi daha iyi hatırlıyorum.
Ama inatla her gün en az 20-30 dakika yürümüştüm.
Elimde kırmızı eldivenlerim ve yanımda mandalinamla.
İş yerinden kaçmak demekti bu an'lar benim için. O yüzden de çok kıymetliydi.
Yakın olduğu için öğle aralarında bazen Milli Kütüphaneye giderdim. Kitaplara dokunmak için diyeceğim ama MK'de kitapları görmüyorsunuz bile. Bana hala ve inatla çok saçma geliyor bu sistem. Kitaplar bizlerin göremediği koocaman duvarların arkasında bir yerlerde. Kitapları böyle mi koruruz yani sistem bu mu? Anlamakta güçlük çekiyorum yani beynimdeki "anlama yetisinden sorumlu kıvrım" söz konusu 'kitaplara dokunamak' olunca işlevini yapmıyor.
Kasım ayı biraz hüzün biraz kış hazırlığı biraz da yeni yıl heyecanı demek olabilir. Bu sene de sevdiğim insanlara kart göndermeyi planlıyorum. Niyetim yine evde bir şeyler yapmak ama bakalım, kısmet. Elif az daha büyüseydi birlikte yapardık heyoo ne de güzel olurdu. Neyse biz şimdinin an'ın tadını çıkaralım (sevgili Gece, tam bunu yazarken aklıma sen geldin :)
Bu sene karın yağması için daha da heyecanlıyım. geçen sene sadece 1 kere yağmıştı ve biz neyse ki dışarı çıkıp karla oynamıştık(Elif izin verdiği ölçüde). Bu sene de kar yağınca Elif'i giydirip dışarı çıkmak istiyorum(z) Eldivenleri yok ama karla tanışmak onun da hoşuna gidecektir sanırım.
Ankara'da sonbahar bence gerçekten güzel. Yaz ayları için Ankara'nın tek çekici tarafı kuru kalabalığın gitmiş ve trafiğin boşalmış olması oluyor. İlkbahar da güzel olabilir. Kış mevsimi de orta güzellikte diyelim ama bence Ankara bir kıyafet giyecek olsa bu gerçekten sonbahar olurdu. Bizim burada kırmızı yaprakların olmamasına sinir oluyorum :/ Ama yine de her yürüyüşte hoşuma giden ya da kendini yerde yalnız hisseden yaprakları topluyorum, evde büyük parti veriyorum sonra onlar için.
Elifle her öğleden sonra yürüyüşe çıktığımızı söylemiştim. Tedbir amaçlı şöyle bir ürün aldık. Biz hala puset kullanıyoruz. Elifle bakışarak ve sohbet ederek yürümek daha keyifli geliyor.
Deniz yok belki ama su kenarlarına kaçılabilir burada (züğürt tesellisi)
Önemli olan nereden baktığın ve ne gördüğün sanırım :)

Devamını oku »

10 Kasım 2014 Pazartesi

Anne(lik) Sohbetleri: Ayşegül & İnci Zeynep :)

Ayşegül ile yollarımız nasıl kesişti hatırlamıyorum ama içinde dolu dolu çocuk kitapları olduğunu biliyorum. Hem de en mamut'undan! Blogu sayesinde "life with İnci Zeynep"e de ortak oldum, neler yapıyorlar takipteyim. "Anne-kız" olmak gerçekten çok keyifli ve ben bu keyfi, sıcaklığı Ayşe'nin gözlerinde ve tabii sözlerinde de buldum. Sohbetimizde bir kahve eksikti, kim bilir belki bir gün o da olur :)
Sevgili Ayşegül,
Çok yakın bir zamanda iş hayatına döndün. Oradan başlamak istiyorum; bu kararı almak zor oldu mu, ilk günler nasıl geçti, İnci Zeynepi kime emanet ettin?
Evet, çok zor oldu, karar vermek başlamaktan çok daha zordu benim için.  Bebeğimi kucağıma ilk verdiklerinde işe bir daha dönmeme kararı almıştım. Hiçbir kuvvet beni ondan ayıramazdı çünkü o çok küçüktü, savunmasızdı bana ihtiyacı vardı. Annem, eşim ya da çevremdekiler işin, kariyerin dedikçe onlara kızdım, sitem ettim. Beni anlamadıklarını düşündüm, anlamıyorlardı da ben anneydim. Kimse bebeğimle ilgili benden daha iyi karar veremezdi. Sonra o minik bebek büyümeye, yavaş yavaş çevresini fark ettikçe benden kopmaya başladı, benim ilk günlerde duyduğum kaygılar da gitgide azalmaya başladı, süreç kendiliğinden gelişti, asla işe dönmem diyen ben yine kızım için işime geri döndüm. Çünkü ona çok daha iyi bir gelecek sağlamak istiyordum. Hemde önünde rol model olmak, kendi ayaklarının üzerinde duran, ekonomik özgürlüğe sahip bir bayan imajı da çizmek istiyordum. Böylelikle işe döndüm. Ben şanslıydım aslında İnci Zeynepe 14 ay ben baktım istediğim gibi, her özel anında yanındaydım. Emeklemesinden yürümesine, ilk gülüşünden ilk kelimelerine her anında beraberdik.

İlk günlerim tahmin ettiğimden kolay geçti. İşe çabuk adapte oldum. İnci Zeynep için maalesef öyle olmadı uzun bir süre her sabah aynı sahneleri yaşadık annesinden ayrılmak istemeyen İnci, neden onu anneannesine bıraktığımı anlatmaya çalışan çaresiz anne ben!

Annelik maceran nasıl başladı?
Anne olmak benim için dünyanın sonu gibi bir şeydi. Bugün hamile kalırsam ertesi gün elime bir bebek verecekler ve al bu senin diyecekler gibi gelirdi. Eşim içinde öyleydi, evimizde hiç bebek konusu açılmaz, yoğun çalıştığımız için bir bebeği de dünyaya getirerek işimizi daha da zorlaştırmak istemiyorduk. Ama zamanla bu düşüncelerimiz değişmeye başladı evliliğimizin 2. Yılında eşimin ben artık kendi bebeğimi sevmek istiyorum cümlesinden sonra artık ailemizi büyütmenin zamanının geldiğini anlamış olduk ve çok geçmeden hamile olduğumu öğrendim. Onu hissettiğim gün şu yaşıma kadar yaşadığım en mutlu gündü. O 6mm lik minik nokta beni ve esimi mutluluktan ağlatmıştı.


Doğum hikâyeni anlatabilir misin? Her şey hayalindeki gibi mi oldu?
Doğum hikâyem,
39+3 günlükken gerçekten çok ağırlaşmaya başlamıştım, oturamıyor kalkamıyor geceleri uyku dahi uyuyamıyordum. Nefes almak çok güçtü benim için çünkü karnım hiç aşağıya inmemişti. Ben yine kendimi pekiyi hissetmediğim için bir umut doktoruma koşmuştum ama ne nst de sancı ne de doğumun tek bir belirtisi dahi yoktu. Benim çaresizliğimi gören sevgili doktorum Ayşegülcüğüm canım çok üzgünüm ama hiçbir belirtin yok dediği andan ağlamaya başlamıştım. Çünkü artık dayanamıyordum.  Zorlanıyordum ve kızıma kavuşmak istiyordum. Ertesi sabah 5te ufak ufak sancılar hissetmeye başladım. Bir iki derken elime telefonumu aldım ve sancı saatlerimi yazmaya başladım. Saat 6 ya kadar not ettim bir saatte tam 6 adet sancı. Eşimi uyandırdım bu sancılarını düzenli olmadığını muhtemelen yalancı sancı olabileceğine kanaat getirdik, çünkü doktorum daha süremizin olduğunu söylemişti. O kadar emindik ki doğumun olmayacağına Emre tıraş oldu, giyindi ve işe gitmek için evden çıktı bile.  Çok geçmeden doktorumu aradım ve hastaneye gelmem gerektiğini söyledi. Saat 10 da yatışım yapıldı doktorum nstde sancılarımı görünce ohh be nihayet dedi. Sabah 5 te başlayan sancılarım aksam 17.16 da kızımı görüşümle sona erdi. Boncuk boncuk gözleriyle yanıma koyduklarında onu kucaklayamadım, sadece içimde kalan bu oldu.Zor bir doğumdu, 45 dakika sürdü, halim kalmamıştı,kolumu kaldırıp kızıma dahi sarılamadım ama yanımda yattı boncuk boncuk bana baktı. O bakışını yıllar geçse de asla unutamam.
Açık konuşmak gerekirse doğum hadisesinde araca değil amaca daha çok bakıyordum. Önemli olan bebeğimi sağ salim kucağıma almak olduğu için doğumla ilgili çok hayal kurmadım. Tabi şöyle bir durumda var normal doğum yapmak istiyordum ve öyle de oldu.


İlk günlerde yanında birileri var mıydı? En çok hangi konularda zorlandın?

İlk 20 gün annem vardı. Daha sonra o da gitti aynı şehirde bile değildik.  Yardım edecek hiç kimsem yoktu ve hayatımda gördüğüm en küçük bebek İnci Zeynepti daha önce hiç yenidoğan görmemiştim. Gazını çıkarmakta bile zorlanırdım, omzuma yatırdığımda acaba nefes alıyor mu diye endişe ederdim, o derece tecrübesiz bir anneydim. Annem bana bırakıp gittiğinde uyuyordu. Onları yolcu ettikten sonra kızımın yanına uzandım ve dedim ki Allah’ım ne olur uyanmasın, uyanıp da ağlarsa ben ne yapacağım diye düşündüğümü biliyorum.  Çok zorlandım evet ama sonra alıştım. Gerçekten annelik içgüdüsel bir şey, şuan düşünüyorum tek başıma nasıl üstesinden gelmişim. Kızıma bakıyorum, geçen sene bu zamanları hatırlıyorum, çektiğim sıkıntıları düşünüyorum, çok şükür diyorum, büyüttüm. En çok zorlandığım konu İnci Zeynepi yıkamaktı. Tek başıma hala bu konuda yetenekli olduğumu sanmıyorum.
Veee tabii ki en merak ettiğim soru: çocuk kitaplarıyla nasıl/nerede/ne zaman tanıştın :)
Kitapları hep çok sevdim daha doğrusu okumayı çok seviyorum.  Elime geçirdiğim her şeyi okuyabilirim.  İnci zeynep'i kucağıma oturtur dergi gazete kitap birçok şeyi okuduğumu biliyorum. Zamanla bu beraber okuma hadisesi zorlaştı tabi.Benim çizgi romanlarım vardır -çizgi romanlara ayrı bir ilgim de vardır bu arada - evde belki ilgisini çeker diye eline verdiğimde gerçekten çok ilgi gösterdi, daha sonra farklı arayışlar içine girdik böylelikle hikâye kitaplarına yöneldik. Bir iki derken her ay düzenli kitaplar almaya başladık.  Şuan arası gayet iyi, umarım ileride de böyle devam eder.

İnci Zeyneple beraber hangi kitapları okuyorsunuz, okuma rutininiz var mı?
Okuma rutinimiz pek yok.  Hemen hemen her zaman okuyoruz. Arabada, anneannede, evde, dışarıda-yanımda oyuncak değil, kitap gezdiren bir anneyim çünkü sadece kitaplar dikkatini uzun sure çekiyor- ne zaman isterse okuyoruz. Kitaplarımız ortada durur. Kendinin rahatlıkla alabileceği yer ve seviyededir. İstediği zaman istediği kitabı alıp ya babasına ya da bana getirir okumamız için.
Daha çok pearson yayınlarının kitaplarını seviyor. Favori kitabı hiç değişmez Mamut yıkama rehberi.
Bunun yanın da babam ne iş yapar? Benim, hayır benim de ikinci sırayı paylaşıyor.

Bebekler büyüdükçe oyun için ayrılan zaman da artıyor. Siz birlikte ne tür oyunlar oynuyorsunuz?
Aynen, iş dışındaki tüm hayatım kızımın.
Biz İnci Zeyneple beraber resim yapıyoruz. Kitap, dergi okuyoruz. Dans ediyoruz. Fotoğraf çekiyoruz. Eski fotoğraf makinemi ona verdim, şimdiden alışın diye.
Açık konuşmak gerekirse oyuncaklarla çok oyun kurabilen bir anne olmadığımı fark ettim. Çok şükür kendi kendine oynama gibi bir huyu var bebeğimin. Yine bende elimden geldiğince çaba gösteriyorum onunla oynamaya ama daha çok biz her işi beraber yapma çalışıyoruz. Beraber masa kuruyoruz,çamaşırları makineye atıyoruz, düğmelerine o basıyor, alışverişi beraber yapıyoruz. Aklınıza gelebilecek benim ya da babasının yaptığı her işte o da bize yardım ediyor. Mesela babasıyla araba yıkamaya bile gidiyor.
Oyun oynamak aslında onun özel vakti ve özel alanı,şöyle ki oyuncaklarının olduğu köşeye gidip oturuyor ve orada istediği oyuncakları alıp oynuyor. Aslında kızım da bana benziyor. Sanki yalnız kalmak istiyor. Ben de böyle zamanlarda ellemiyorum, sıkılınca kalkıp yanıma geliyor. Normalde bizimle çok fazla etkileşimde bulunan bir çocuk, kimseyi yanında istemediği belli oluyor böyle zamanlarda. Eğer ona katılmamızı isterse aaayy diye yaptığı şeyi ya da oyuncağını gösteriyor. Ya da elimizden tutup bizi yönlendiriyor.
En sevdiği ve uzun süre vakit geçirip oynadığı oyuncağı ise bay ve bayan patates kafa. Hem deliklere taktığı göz burun ağız ince motor becerilerini geliştirirken, uzuvları da tanımasına yardımcı oluyor. Bu oyuncağını çok eğitici buluyorum.
 Bebek bakımı/gelişimi ile ilgili kitaplar okudun mu/okuyor musun? Tavsiye edebileceğin kitaplar var mı?
Hamileyken çok okurdum. O kadar çok şey okurdum ki, gerçekten bu konuda çok tecrübe sahibi oldum diyebilirim. Ama bebeğim doğduktan sonra özellikle ek gıda serüvenine başladıktan sonra okumayı bıraktım. Çünkü okuyarak, kitaplara göre bir çocuk yetiştirileceğine inanmıyorum. Tabi ki bende takıldığım konularda kitaplardan ya da internetten faydalanıyorum ama takip ettiğim bir yazar ya da yayın yok.
Sence anne kime denir?
Bence anne çocuğuna güven veren kimsedir.  Ben her mutlu sağlıklı ilişkinin temelinin güven olduğuna inanan bir insanım o yüzden bebeğimin bana güvenmesi her şeyden çok önemli.
Bu arada belirtmek istiyorum işe dönmemde en etkili şey annemin şu cümlesiydi ‘çalış kızım ben hem maddi hem manevi elimden geldiğince arkadayım, sana destek olurum

Uyku eğitimi verdin mi?
Denedim ama beceremedim sanırım J
 1 yaşından sonra uyku hadisesini kızım kendi kedine çözdü.

Yanlış yaparsam diye korktuğun zamanlar oluyor mu?
Yanlış yaparsam diye değilde mutsuz ve duyarsız bir çocuk yetiştirirsem diye korktuğum zamanlar olmuyor değil. Sonuçta anne olsak da hepimiz insanız ve hepimiz hata yapabiliriz. Hele ki kızım ilk evladım, tecrübesiz bir anneyim hata yapabilirim, önemli olan bu hataların düzeltilebilir hatalar olması.
Dediğim gibi benim tek korkum kızımın mutsuz bir çocuk olması ve çevresine duyarsız bir birey olarak büyümesi. Sanırım en çok beni bu üzer.
Anne olunca anladım dediklerin var mı?
Kaybetme korkusunun nasıl bir his olduğunu anladım.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Önemli olan annenin mutluluğu ve rahatlığı, anne rahat olduğu sürece bebeğini mutlu ve güvenli yetiştirebilir. Ve bence biraz da çevredekilere karşı kulaklarını kapamalı ve doyasıya bebekleri ve çocuklarıyla yaşamalı, onlarla öğrenmeli, onlarla büyümeli onlarla gülmeliler.


Annelik sohbetlerini çok seviyorum çünkü kimseyi eleştirmeden/yargılamadan bir anne-bebek hayatına kısacık da olsa bakma/gözlemleme şansım oluyor.
"Yargılamak" kısmını özellikle yazdım; son zamanlarda anneler arasında çok moda. Bazen ben de kendimi kaptırmış buluyorum bu akıma ve hemen "dön bak kendine" diye kendimi çimdikliyorum.
İş hayatına yakın bir zamanda döndüğü, kızına harika kitaplar okuduğu için Ayşe ile sohbetimiz benim için dolu dolu geçti. Merak ettiğim sorulara "acaba o anne ne yapmış" diye kestirmeden cevaplar alıyorum. İnanın çok faydalı oluyor benim için. Ah keşke bir de kahveler eşlik etse bu sohbetlere :)
Sevgili Ayşegül, bence biz Elifle İnci Zeynepi önlerine Mamut Yıkama Rehberini koyup bırakalım; bakalım hangisi yıkayacak mamudu :) Katıldığın ve gerçekten içtenlikle cevap verdiğin için çok teşekkürler, sevgiler...

Devamını oku »