Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




27 Nisan 2013 Cumartesi

Kedi Fobisi ve Lokum'la Tanışma Hikayemiz :)

Fobisi olan var mıdır bu yazıyı okuyanlar arasında ama benim uzuuuuuun uzuuuuun yıllar yani yaklaşık 20 sene etrafımdakiler için bile azaba dönen bir kedi fobim vardı :)
Şimdi bunu gülerek anlatsam da o zamanlar hayatımı kabusa çeviriyordu çünkü biliyorsunuz ki kediler her yerde :)
Benim kedi fobim, peluş kediye dahi dokunamamak, çöpün yanından geçememek(içinden kedi fırlayabiliyor), yolda yürürken kedi görmüşsem çığlık atarak oradan uzaklaşmak ve yanımdakilerin kolunu morartmak şeklindeydi. Yazınca daha iyi anladım ki ben fena bir vakaymışım :)
Elbette ki çocukluğuma dönecek olursak cevabı bir ayna gibi uzanır karşımızda ..
3 yaşlarında falandım,ailecek yürüyüş yaptığımız bir yerde ben mola vermiş bir yere oturmuştum,yanıma kedi gelmiş ve ben fark etmemişim. kedi o an bana hiçbir şey yapmadı ama aniden gördüğüm için onu,ikimiz de korktuk birbirimizden. ve ben korkuyu kedi ile bağdaştırmanın ilk düğümünü atmış oldum.sonra, ortaokuldayım, kafamda pizza kutusu çöpün yanından geçiyorum, çöpün içinden bir kedi üzerime atlamasın mı !! O atlasın ben de ikinci düğümü atayım :)
Üniversitedeyken arkadaşlarla ev tutmuştuk, her şey güzeldi yalnız bir sorun vardı; apartmanın tüm katları dolaşan siyah ve hareketli bir kedisi vardı ve biz onunla karanlıkta başbaşa kalmak zorunda idik,elektirik gidince. İyi ki bayılmamışım da çığlığıma komşular çıkmıştı,beni kediden kurtardılar :)
Derken gel zaman git zaman benim için hiçbir tehlike arz etmeyen masum bakışlı kedilerden bile korkar olmuştum..
Sonra bir gün hayatımın bu şekilde ne kadar zor olduğunu fark ettim.
Bahar gelir yaz gelir ben dışarıda bile oturamam kedi gelir diye hep içeride oturuyorum kafelerde..
Ve ben psikologa gittim,iyi ki de gitmişim..
Görüşmelerimizden sonra ilk olarak ses de çıkaran minik bir peluş kedi aldık,ona dokunma anımı hala hatırlıyorum.. sonra onu çantamda falan taşıdım.
yoldaki kedilere süt/yoğurt bırakıp kaçmaya başladım :)
bir gün tamamen kendiliğimden oldukça sakin ve yumuşak duran bir kediye; mekan da ayasofyanın tuvalet girişi :) bayağı yaklaştım yani elimi uzatsam dokunacaktım ama yapamadım..
veeeee sonunda kendime dokunabileceğim bir garfield buldum, gittiğim bir kursun kedisiydi ve sadece kaloriferde takılıyordu. ondan bana zarar gelmeyeceğini anlayınca önce dürtmek sonra da başını okşamak maksadıyla dokundum.
YUPPPPİİİİİİİ :)
Bir kaç veterinere gidip durumumu anlattım ve sahipsiz bir kediyi eve almak istediğimi söyledim ama şartlarım vardı.
Alışamazsam geri verecektim ve dünya tatlısı,yumuşak ve oyun sevmeyen bir kedi istiyordum.
Gel zaman git zaman Lokum'la karşılaştık.


Zaten ilk gördüğüm anda küçük Emrah bakışından zararsız olduğunu anlamıştım.
Kucağıma vermek istediler;yok artık dedim daha değil..
Ve kısırlaşma ameliyatından sonra eve geldi Lokum.
İlk gün çok korktu durmadan su içti ve kustu,saklandı.
Ben de doğal olarak ağlayarak yapamayacağımı ve evde bir kedi istemediğimi söyledim..
Kalorifer önündeki minderde otururken usulcacık geldi kucağıma Lokum ve yerleşti.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan uyudu öyle :)
Zaten tüyleri de kooocaman olduğundan pofuduk bir şeydi.
Eve geldiğinde 6 aylıktı, şimdi 3 yaşını doldurmak üzere.
Nerdeeeeen nereyeeee..
Okuldan arkadaşlarım telefonda söyleyince inanmıyorlardı evde kedimin olduğuna, kucağımda fotoğraflarıyla gönderince bile inanamayanlar oldu desem yeridir :)
Bu satırları yazarken bir ara su almaya kalkmıştım,geldiğimde Lokum yerimi kapmıştı-her zamanki gibi-sonra onu kaldırınca anladım ki oturduğum minderi ısıtmış, sağolsun :)
Lokumun maceraları bitmez,ben daha da uzatmayayım :)
Lokumun kendini anlattığı blogu : lokumunbiyiklari.blogspot.com burada beni çekiştirip duruyordu :) çok çekiştirmesin diye onu da bu bloga dahil ettik.
Hani arada "Çilli" diye çekiştirdiği kişi benim yani, şaşırmayın.
Onun bakış açısı beni çooook güldürüyor,paylaşmak da hoşuma gidiyor..

*Kedi fobisi olup da bu yazıyı okuyanlara tavsiyem; vazgeçmeyin :)
** Yavru kediden korkarken sokak köpeklerinin arasına karışabiliyordum, evet işte ben öyle manyağım :)

HERKESE BOL PATİLİ, KEYİFLİ BIYIKLI GÜLÜMSEMELER, BOL GÜNEŞLER :)


Devamını oku »

26 Nisan 2013 Cuma

"Türkiye Posterleri" Basılmaya Hazır :)

Blog dünyası kocaman bir deniz derya haliyle de birçok bilgiye erişme imkanı oluyor. Normal şartlar altında denk gelme ihtimalimin düşük olduğu haber/aktivite/olay/kişi/konu/site vb. ne varsa  takip ettiğim bloglarda okuduğumda ve bilgilendiğimde bir mutlu oluyorum ki sormayın :)
Bugün de öyle oldu, birkaç blogda hoş haberlere rastladım ama en çok da Mutlu Eller'in burada paylaştığı bilgi beni cezbetti.
Neden sanırım algıda seçicilik..
Bu aralar (yazıdaki yorumumda da belirttiğim gibi) eve bir şeyler alalım asalım peşindeyiz. Kardeşimin yaptığı resimlerle salon baya doldu ama hala aklımız resimlerde/fotoğraflarda.
Hele ki eğlenceli ve değişik tarzda poster/afiş imkanı varsa :)
İşte bunu düşünmüş Emrah Yücel ve şirketi bizler için ve elbette Türkiye'nin tanıtımı için Türkiye'yi anlatan hoş afişler tasarlamışlar. Emrah Yücel Kim derseniz; buraya tıklayabilir veya bir Kill Bill afişi açabilirsiniz :)
Tamamen ücretsiz olan ve istediğiniz boyutta (küçük, orta, büyük) bilgisayarınıza kaydetme imkanı sunan bu amme hizmeti için çooookça teşekkürler, Mutlu Eller'e de paylaşımından ötürü sevgiler :)
Gelelim siteye;
http://www.turkiyeposterleri.com/posterler adresinde "Bu nedir?" diyenler için hoş bir açıklama da var;

"Kapadokya’da bir şarap mahzeniniz mi var... Ya da Bursa’da enfes kebaplar yapan bir lokantanız... Belki de Sultanahmet’te hediyelik eşyalar satan bir dükkanınız... Yani her gün, en az hemşehrileriniz kadar turistle de karşılaşıyorsunuz. Onları; ülkemizin göz kamaştıran güzelliklerini anlatan, dünya standartlarında kaliteye sahip, özenle tasarlanmış posterlerle etkilemek istemez misiniz? İşte bu proje bunun için var! İstanbul’dan İzmir’e, Mardin’den Konya’ya, Şanlıurfa’dan Trabzon’a kadar Türkiye’nin her yerini temsil eden çok özel 54 poster arasından dilediğinizi seçin, hiçbir ücret ödemeden yüksek çözünürlüklü ve baskıya uygun olarak bilgisayarınıza yükleyin, ister kendi yazıcınızla, ister herhangi bir profesyonel baskı merkezinde bastırın ve duvarlarınızı süsleyin."

Gelelim benim sevdiklerime;




Derdimin yeme/içmeyle olması gözlerden kaçmadı değil mi :)
Tez zamanda bu afişlerden çıktı alına ve eve asıla :)

HERKESE UÇAN BALONLARDA KAHVE/KARPUZ KEYFİ DİLERİM VE TABİİ MUTLU HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

25 Nisan 2013 Perşembe

Plan Yapmadan Nasıl Plan'sız Olabilirim :)

Plansız yaşayamam sanıyordum.
Kendimi bildim bileli yazarak çalışırım; market alışverişi için bile- aylık olanları için özellikle- ihtiyaç listesi oluşturmak fena gelmiyordu.
Ya da tatile gidilecekse yanımıza alacakları sıralamak, bir şeyleri unutmamak için güzel oluyordu.
Tabii bu liste "yapılacaklar listesi"ne ve oradan da planlara uzanınca aylardır diyemeceğim yıllardır dersem de olmaz kısacası kendimi bildim bileli bir şekilde defterlere dönüştü..
Kızların çantalarında illa ki minik de olsa defterleri vardır hani, yok mudur yoksa :)
Neyse benim yanımda da kitaplarla ilgili notlar aldığım bir bloknot ve günlük işlerimi yazdığım küçük mor defterim var.(rengi arada değişiyor tabii)
Yazmak güzel ve daha önce de söylediğim gibi beni rahatlatıyor, mutlu ediyor..
Ancak;
Yazmak ve planları sıralamak bir süredir benim için kendimi kısıtlayıcı bir eyleme dönüşmüş-müş.. Yeni fark ettim.
Eşim (kısaca A. ) neredeyse hiç plan yapmaz ya da kafasında bir şeyler dönüyorsa da bunu eyleme geçirmeden bilme imkanım az oluyor. Onun plansızlığına ve işlerinin maş. diyeyim tıkırında gitmesine hep hayranım zaten ancak ikimiz bir araya gelince derin bir unutma duvarı çıkıyor karşımıza..
Bu duvar direk yutuyor aklımızdakileri, ben de unutmayalım diye yazıyor(d)um.
Bu listelerin üzerini çizdikçe rahatlıyor(d)um ancak çizemediklerim yani planlayıp da yapamadıklarım beni çokça rahatsız ediyor-du.
Hatta geçen gün mor defterimi baştan okuyunca fark ettim ki defter neredeyse sadece yapmak istediğim işler, güçler,planlar,aktivitelerle dolu :)
Fena mı?
Değil elbette ama listeyi yapıyorsan uygulayacaksın ya da rahatsızlık duymayacaksın..
Farkındalık güzel bir şey elbette ama asıl sorun şu ki yazarak düşünmeye alışmışım :)
Plan yapmadan nasıl plansız olunacağını bilen var mı??? Cidden soruyorum..
Kaynak: burada
Hayatı akışına bırakmaya ne kadar katılsam da sanırım çok da yapamıyorum :)
Momo'da kaplumbağa diyor ya "ne kadar yavaş o kadar hızlı" ...
Keşke biri bana da dese bunu; çünkü ben kendime söyleyince çok da inandırıcı olmuyor :)

HERKESE "AN"IN TADINI ÇIKARABİLECEĞİ MUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

Bir "Kurt Kadın" Kolay Yetişmiyor :)

Hani insan bazen dalgalıdır tıpkı deniz gibi.
Az önce çarşaf gibiyken az sonra ne olacağını kestiremezsiniz.
Bende de oluyor işte o dalgalar, tıpkı herkes gibi..
Erkeklerin daha çok "regl" dönemi diye kastettikleri bir şeydir belki.
Ama bazen de değil..
İşte böyle zamanlarda kimi zaman nefes almak için camı açtığımda kimi zaman da gökyüzünde ne var ne yok diye başımı yukarı kaldırdığımda karşılaşıyorum onunla; dolunayla..
Uzay, gökyüzü, ay, yıldızlar hepsini çok severim, izlemeyi de keşfetmeyi de üzerilerinde düşünmeyi de..
Hatta Ankara Üniversitesinin Rasathanesinde geçirilen onca vakitten sonra daha da yakınlaştığımızı düşünürüm gökyüzüyle..
Ancak bazen de öyle olur ki hırçınım-en azından bunu fark ediyorum- ama sebebim yok; ki bu beni daha da sinir ediyor..
Birilerine kızacağım ama ortada kızacak bir şeyim yok..
İşte böyle an'larda göz göze geliyoruz Dolunayla..
Ben evde ne kadar "kurt kadın" kıvamında gezsem de "kurt adam" da boş durmuyor elbette o da dolanıyor etrafta :)
Ve sırf kendimizi şartlandırmamak için ayın dördünlerini takip etmekten kaçınsak da yakalıyor bizi bir yerlerden..
Bir tek ben mi böyleyim diye paylaşmak istedim; yok mu başka kurt kadın/adamlar aramızda?
Ve evet, bir kurt kadın kolay yetişmiyor :)
Kaynak: burada
***Bu gece ay tutulması da varmış, hadi hayırlısı :)
Devamını oku »

24 Nisan 2013 Çarşamba

Her 'Doğum' Sancılı mı Geçer?

Hayatımda birkaç defa "doğum" yapmış biri olarak aslında bu sürecin de eylemin de sancılı olduğunu biliyorum/düşünüyorum.
Elbette ki bahsettiğim gerçek anlamıyla bir çocuk dünyaya getirmek değil ama süreç olarak bakılınca sancı olarak düşünülünce; içinden çıkan başka şeyler de bu sürece ortak oluyor.
Hani bazen umutsuz değilsinizdir ama durgunsunuzdur..
Durgunsunuzdur ama mutsuz değilsinizdir.
Az gülüyorsunuzdur çünkü çok düşünüyorsunuzdur.
Şimdiye kadar hem çok düşünüp hem de çok gülmeyi becerememişim,bu anlaşıldı :)
Hani bir şeylerin doğru gitmediğini bilirsiniz ama nasıl gitmesi gerektiğini de kestiremezsiniz.
Kimi yollar çok cesaret gerektirir kimisi içinize sinmez..
Kaynak: burada
Sorgulayan her insan gibi (sanırım makul bir tanımlama girişi) hayatın belli evrelerinde yaşadıklarınızı bünyeye adapte etme durumu vardır. Evet elbise bazen büyük gelir çünkü başkasının kıyafetidir ya da dardır çünkü siz büyümüşsünüzdür..
Ben şu an ikisini de hissediyorum..
"İş" deyip geçememeye, karşımda işsizler ordusu varken "evet benim işim var, sadece şükretmeliyim" diyememeye başladım.
Asıl mesele hissediyorum ki yaptığım işten ziyade üretmeyişim.. Üretmedikçe de o "üretmenin hazzı"ndan mahrum kalışım.
Evet tembelim ve eve gidince -hele ki yemeği yedikten sonra- hayat yeni başlıyor gibi yapamıyor ve bir müddet sonra kıçımı devirip yatıyorum sağ tarafıma ..
Önceleri daha bir telaş vardı, acele etmem lazım, yetişemiyorum diye, sanki arkamdan kovalayan vardı.
Vardı bence ama o da benden başkası değildi :)
Nicedir; ruhuma aykırı da olsa plan yapmamaya, yapılacaklar listesi oluşturmamaya başladım, biraz sabır gerektiğini kavradım sanırım.
Her doğum sancılı mı geçer, bilmiyorum..
Ama benim "doğum"larım sancılı, o yüzden de umutsuz ya da mutsuz değil sadece durgunum/düşünmedeyim..
"Kendi gelende de hayır vardır" lafını sık sık tekrarlamaktayım..
Ve bu sürecin en güzel katkısı da kendimi mutfak işlerine vermiş olmam oldu sanırım..
Mide dostu oldukları ve akşam 7den sonra (ki bu bazen 8 oluyor) bir şey de yiyemediğim için -şimdilik- kilo da yapmıyor..
* Sancısız doğum da olmazdı heralde değil mi, "doğum" olduğunu bile anlamayabilirdim :)
Ne dersin sessiz okuyucu :)

MUTLU GÜNLER, BOL GÜNEŞLER :)
Devamını oku »

22 Nisan 2013 Pazartesi

Yarın 23 Nisan, Neşe Doluyor İnsan :)

 Bayramları -genelde- severim,
23 Nisanı da severim aslında ama bir anımı anlatmadan da geçmeyeyim..
İlkokulda 2. sınıftayız, sınıf olarak 23 Nisan kutlamaları için stadyumdaki provaları izlemeye gittik.(niye sadece provalar bilmiyorum..)
Ve hani benim 6,5 yaş civarı minyon bedenime göre stadyum koooocamandı :)
Öğretmen tabii kimse gruptan ayrılmasın diye herkese pür dikkat bakıyor. El ele tutuşun, sakın bırakmayın birbirinizi falan diyor..
Ama..
Bu telkinler ben ve arkadaşıma yetmemiş olacak ki biz bir anda kendimizi gruptan bambaşka bir yerde bulduk, kooooocaman stadyumda kaybolmuştuk.
Tam olarak ne düşündüğümü ne hissettiğimi hatırlayamasam da arkadaşıma "nasılsa bizi bulurlar" dediğimi anımsıyorum.
Onlar muhtemelen tüm stadyumu gezdiklerinde biz olduğumuz yerde kalıp yanımızdaki yiyecek-içeceği tüketmiştik..
Ara ara korktuğumuzu da biliyorum; çünkü "Ya bizi hiç bulamazlarsa" falan da demiştik ama ben o ara ne alakaysa -bir garip- "abla" oluvermiştim ,kendimden 1 yaş küçük arkadaşıma..
"Korkma" falan diye telkinde bulunduğumu hatırlıyorum şimdi gülümseyerek..
Hatta..
Anonsta isimlerimizi duyunca da -23 Nisan prova sesleriyle karışık- "Ünlü olduk, karşıda kameraya bizi çekiyorlar, el sallayalım" falan demiştim. Neden böyle bir şey yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok..
Genelde sıçık bir durumla karşılaşmışsak ve yanımdaki benden önce tırsma/bozulma göstermişse ben hemen bir "ablalık" moduna geçiyorum, sakin davranmaya çalışıyorum; bunu sonraki yaşlarda da tecrübe ettim.
Ama fırsat bu fırsat kötü bir olayda ilk korkan/tırsan/bozulan bensem de sonuna kadar bunu devam ettiriyorum, manyak mıyım neyim :)
Neyse gelelim kameralara..
Ben olayı abartmış, "kameralara poz verelim, aaa bak bizi anons ediyorlar, çok ünlü olduk" falan derken kafama yediğim bir tokatla kendime gelmiştim.. Öğretmen bizi bulmuştu, bir hayli kızgındı ve ortada kamera falan da yoktu..
Kaybolduğumuza inanmamıştı çünkü ağlamıyor gülüyorduk :)
Oysaki ben arkadaşımı sakinleştirmeye çalışıyor, "ünlü" olmanın da tadını çıkarıyordum :)
Siz siz olun başınız derde girince olayla dalga geçtikten sonra sizi bulduklarında inandırıcı olması için biraz ağlayın; zira biz hocanın tokadı ve sınıfın alaylarıyla zaten ağlamıştık :)
İşte 23 Nisanlarda aklıma bu yaşadıklarım geliyor..
Unutkan bir Balık olmanın tadı da burada; eğlenceli, rezillik içeren kısaca içinde "duygu" barındıran anı'lar unutulmuyor..
Kaynak: burada

HERKESE AMA EN ÇOK DA ÇOCUKLARA NEŞELİ BAYRAMLAR, RENKLİ BALONLAR, ŞEN KAHKAHALAR DİLERİM :)
Devamını oku »