Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




6 Ağustos 2014 Çarşamba

Anne Olmak-2

*Anne adayları bu yazıyı bebişlerini kucağına alınca okusunlar olur mu;gözleri korkmasın :)
Elif az önce uyudu. Uyudu derken "uyuttum" demek istedim :) Ve her an uyanabilir. Uykuya geçişi zor ve çok çabuk uyanıyor. Az uyku yetiyor desem yetmiyor çünkü gözlerden belli. Kıpkırmızı ve "anne beni uyut" diye bakıyor. Bazen "nerede hata yaptım" diye düşünüyorum. "Benim çocuğum neden yatağına koyduğum gibi kendisi uyumuyor?" İşte asıl hatalı olan bu soru; şimdi daha iyi anlıyorum. Karşılaştırma ve kıyaslama daha 4 aylıkken başlayacaksa yazık yavruma. Evet her bebek farklı; tıpkı her insanın farklı olması gibi. Sanırım bir yerde biz bunu kaçırıyoruz,ya da ben kaçırıyorum diyeyim de kimseyi zan altında bırakmayayım.
"Kitap gibi" bebekler yetiştirmek istiyoruz. Her şey kolay olsun, zorlanmayalım.
Daha önce hiç bu kadar -aynı anda- hem çaresiz hem de aşırı mutlu hissetmemiştim.
Sanırım buna "anne olmak" deniyor.
Daha henüz yolun çok başındayız ve ben çok yorulduğumu hissediyorum. Dün şöyle bir kendime dönüp baktım ve "ne kadar mızmız biri oldun sen" dedim. (bilmeyenler için, evet önceden de mızmız idim ama bu kadar da değildim sanki...) Zorluklarla mücadele etme konusunda fena tökezledim sanırım.
Suçu hep başkalarına atmaya alıştık ya bu kez de "kolik"e atayım ben :) Ama sahiden kolik beni/bizi çok yordu.
Taze anne olmuş her kadının yaşadığı gelgitleri yaşıyorum sanırım; farklı bir şey yok yazacağım.
Ama hep hatırlamak istediğim bir şey var ki o da şükretmek.
Kendimi evet bazen o kadar çaresiz hissdiyorum ki "yetiş anneeee" diyesim geliyor.
Geçen gün karabalık bana çok güzel bir cümle kurdu; yorulduğumda aklıma onu getiriyorum.
(hastalanmıştım ve uzanmak istiyordum ama Elif'e de birinin bakması gerekiyordu ve ben annem mi gelse acaba diye paniklemiştim.) Bana dedi ki " Hani sen ihtiyacın olduğunda anneni çağırıyorsun ve o meşgul de olsa hasta da olsa hemen koşup geliyor ya; işte şimdi sen de annesin ve Elif'in sana ihtiyacı var. Şu an hastasın ama kızınla ilgilenmen gerekiyor." İşte buna benzer bir şey söyledi.
"hııııııı cidden ya sahi ben anne oldum değil mi" dediğim an'lardan biriydi.
İnsan "ha deyince" anne olmuyor bence ya da ben olmadım diyeyim.
Şimdiye kadar en çok zorlandığım konu kolik ve uyku(uykusuzluk değil, Elif'i günde 3487.kere uyutmaya çalışmak) oldu.
Kolik konusunu daha önce yazmıştım zaten; yinelemeyeceğim. Şiddetinde ve sıklığında çok şükür azalma var ama bazen öyle umulmadık an'larda tutuyor ki "ne oldu ki" demekten kendimi alamıyorum. (bize misafirliğe gelip de "e şu meşhur koliği bir de biz görelim" diyen sevgili insanlar; size de ennnn derin sevgilerimi gönderiyorum,sanırım siz anladınız.)
Uyku eğitimi konusunu çok araştırdım. Feber mi Tracy mi West mi :) Bir taraftan da bozulmayın ama bana komik geliyor bir kitaba veya bir yaklaşıma göre bebeği kalıba sokmak. "Doğru" yu arama halidir annelik demişti ya kuzenim, hakikaten öyle. Bizim için doğru olan ne onu bulmaya çalışıyorum.
En güzeli bilinçli ebeveynler olup araştırıp okuyup anladıklarımızı kendimize ve bebeğimize uyarlamak olacak sanırım. "6 aydan önce uyku eğitimi verme" diyor tüm danıştıklarım(çocuk psikologu da dahil). Elif gözüme bazen kocaman gelse de gerçekten minicik bir bebek çünkü henüz 4 aylık... Kokuma ihtiyaç duyması da doğal sanırım.
Ben kucağımda sallayarak uyutuyorum Elif'i. Kolikten bize miras bir sallanma halimiz var.
Kaç aylık oluncaya kadar sallayabilirim bilmiyorum çünkü cidden yorucu bir işlem. Hele ki uyutmak için harcadığım süreden daha kısa sürede uyanıyorsa bebeğim :)
İşte o an "gel Tracy abla da öğret bize şu işi" diyesim geliyor; ona da Allah rahmet eylesin. Kitap yazmasa ne yaparmışız bilmiyorum :)
Geçen gün bir abla bana"aaa kucağa alışmış bu; ayakta salla ona alışsın."dedi.(sanki o daha iyi bir şey :) Onu da bir sefer denedim ama gülmekten yapamadım. Bilmiyorum neden komik geldi. kendime dışarıdan bir gözle baktım, yapamadım. Ki zaten o da zor bir şey. Elbette ki en güzeli bebeğin kendi yatağında ve kendi kendine uyuması yani bunu öğrenmesi. Sanırım bunun için Elif'in bana ihtiyacı var. Benim de ona :)
Yine aynı abla bana "kolların çok açık tabii bu çocuk gazlı olur"derken (ki ayağımda çorap var bu sıcakta çünkü ben kansızlıktan yaz-kış üşüyebilen biriyim) aynı cümlede "Rusların çocuk yetiştirme tarzına bayılıyorum; minicik çocukları atıyorlar soğuk sulara dipçik gibi oluyorlar sonra" dedi. Bu iki cümledeki "anlam kargaşasını" bulunuz :) Ya da sizi yormayayım şu yazıyı okuyun yeter..8Kuzenim göndermiş bana :) Türk anası genlerinden nasıl çıkacaksa dipçik çocuk :P
Okuma-yazma öğretmek gibi düşün diyordu bir yerde; uyumayı öğreteceksin. 2 anne de beni sonsuz destekliyor çünkü belimde kolumda daha şimdiden ağrılar oluştu. Bazen aynaya baktığımda kendimi tanıyamıyorum; bu yorgun bakışlar benim mi diyorum? Bu da bir süreç ve geçecek inanıyorum.
6 aylık olana kadar araştırmaya ve okumaya devam etmeyi planlıyorum. şimdi de saldım çayıra yapmıyorum elbette ki. Uykusu gelmişse hemen kucağıma almayıp yatağına bırakıp güzel bir uyku müziği açıp yatağında oyalanmasını izliyorum bazen de odadan çıkıyorum. Aşırı uykusuz bırakmamaya çalışıyorum; çünkü sonrasında endorfin salgılanıyor ve durum daha da zorlaşıyor. Kendi içinde beslenme-aktivite-uyku rutini kurmaya çalışıyorum. Fark ettiyseniz "your time"yok... O pek nadir oluyor onda da bu satırları yazıyorum ya da yemek yiyorum :) "Felaket uykusu" dedikleri 30-45 dakikalık gündüz uykusu bitmek üzereyken yanında oluyorum ve yeniden uyutmaya çalışıyorum.
Dışarı çıkmalarımız bu ara seyrekleşti; onu da havalara bağlıyorum.
Mutlaka her gün yoğurmaca/banyo/mini masaj gibi aktiviteler yapıyorum.
Yazınca rahatladım biraz :)
Biliyorum bu yorgun günler de geçecek ve Elif ne ara büyüdü diye hüzünleneceğim(z).
Elif'e baktıkça "bu günleri bir daha gelmeyecek,tadını çıkar" diyorum ama bu ara gece uyanmaları  da sıklaştığından olsa gerek hem geceye hem gündüze yetişemiyorum.
Sevgili karabalık, akşam 6.05'ten itibaren bana verdiğin desteğin olmasa hele hiç yapamazdım :) Geceleri de çoğu mızlanmaya sen bakıyorsun ama yine de "iş" annede bitiyor. Sanırım o yüzden annelik kutsal...
Allah isteyen herkese nasip etsin çünkü tarifi olmayan çok güzel bir duygu.
Yorgun olduğumda, çaresiz kaldığımda çok üzülüyorum. Hayalimdeki anne tipi bu değil çünkü. Ama "mükemmel anne" de değil. Evde 4 çeşit yemekli, temizliğini de yapmış, bebeğinin tüm fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamış, your time'ını da yapmış ve hala gülümseyebilen biri varsa (ve bunları her gün yapabilen) inanın takdir ediyorum. Ama o ben değilim :)
Bazen aklıma şu da geliyor; beceremediğim için karalıyorum gibi olmasın ama şimdi uygulanan yöntemlere de 10 yıl sonra "aa ne kadar yanlış yapmışlar, tam tersini yapalım şu an" da denebilir :)
Annelik sanırım biraz da böyle bir şey: iki kalp bir arada :)
Yaşadıklarımı ara ara buraya yazmaya çalışıyorum ki unutmayayım ve ne olursa olsun şükretmeye devam edebileyim. Bu benim için önemli çünkü.
Bu arada annelik sohbetlerinden çok çok çok şey öğrendim. Bir annenin "ak" dediğine diğeri "kara" diyor ama ikisi de mutlu...Bence olayın özü de bu. Çok tatlı annelerle devam ediyor/edecek bu sohbetler; hepsine yeniden teşekkür edeyim.
İç dökme yazısı gibi oldu ama ne yapalım bazen ona da ihtiyaç oluyor.
* Bu yazıyı da okumak isteyebilirsiniz; teşekkürler acemi anne :)

HERKESE MUSMUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Annelik Sohbetleri: Çılgın Anne Tangül ve Mavi Saçlı Kızı Çağla :)

Annelik sohbetlerinde bu kez çok sevdiğim kuzenim Tangül var. Çağla doğduğunda ben 13 yaşındaydım :) Şimdi o Elif'i kucağına alıp severken ben kendi halimi hatırlıyorum. Tanıdığım en xl annelerden biri olan anası da 6 aylık hamileyken basketbol oynayan(zaten milli yüzücü :) ek gıdaya da pizzanın yumuşak yerleriyle başlayan çılgın bir hatun.

Çağla 3 sene önce  ciddi bir rahatsızlık geçirmiş; 3 ay komada kalmıştı. O günlerde bile soğukkanlılığını yitirmemesine hayran olduğum kuzenimin pek eğlenceli bir bebek büyütme hikayesi var:

Tangül Merhaba,
Sen yabancı değilsin o yüzden vurucu bir soruyla başlamak istiyorum. Kolik mi ergenlik mi J(seç birini J
Gerçekten vurucu oldu J şimdi bebeği kolik yüzünden uykusuz anneler feryat edecek ama kolik diyorum. En azından bebenizin nerede olduğunu biliyorsunuz. Bunu sadece kendi kızımla olan maceramdan yola çıkarak söylemiyorum, doğal olarak aynı yaşlarda pek çok anne ile dertleşiyoruz. Ergenlik gerçekten zor bir süreç. Her çocuğun farklı sorunları oluyor ve bazen o kadar çaresiz kalıyorsunuz ki öylece duruyorsunuz. Kolikte de aynı duygu var ama ergenlikte çocuğun sizi çaresiz bırakma kapasitesi inanın çok geniş. Diline piercing yaptırmaktan vazgeçirmeye çalışmaktan, eve geliş saatini belirlemeye, odasını toplamaktan, şimdi gülerken neden bir anda ağlamaya başladığını anlamaya çalışmakla geçen bir dönem… Üstelik etkileri, okul, meslek seçimi olsun, arkadaş seçimi olsun, bir ömür boyu sürebiliyor.

Annelik maceran nasıl başladı?
Annelik maceram maceralı başladı J Ben hayatımın hiçbir döneminde çocuk çok seven biri olmadım, kaçarım ben çocuklardan. Genellikle onlar beni çok sever, iyi geçinirim ama çocuğum olsun, olmasın diye hiç düşünmemiştim. Etrafımda bebek/çocuk da pek olmadı. Olduysa da ben ilgilenmemişimdir JYüksek lisans ve ilerisini düşündüğüm için evlendikten sonra çocuk olsun diye de düşünmedim açıkçası. Daha evliliğimizin başında yurt dışında yüksek lisans yapmak üzere çalışmalara başladığımızda hayatımın sürprizi oldu hamileliğim. Hatta akrabalarımız hemen soruyor tabii, “bebek ne zaman” diye. Ben onlara kızdım bir sürü “ne bebeği, benim bebeğe zamanın yok” diyerek. Ama hamileymişim ben bunları söylerken. (neymiş büyük konuşmayacakmışız J) Hamileliğim iyi geçti neyse ki. Hiç sağlık sorunum olmadı. Hareketli bir hamilelik geçirdim. Gezmediğim yer kalmadı diyebilirim. Ben tüplü dalış yapıyordum. Hamile olduğumu öğrendikten sonra dalmadım tabii ki de en son sekiz aylık hamile olarak teknedeyken, benim teknede doğuracağım iddiaları vardı. Anneliğim hep maceralı ve gezmeli oldu. Çağla’yı 3 aylıkken alıp yüksek lisans için ABD’ye gittik. İlk bebek/çocukluğunu orada geçirdik. Bence annelik zaten başlı başına maceraymış. Biz Çağla’yla birlikte üstüne bayağı macera ekledik...
BU FOTOĞRAFTA YAKLAŞIK ALTI AYLIK HAMİLEYİM J))
Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın? Sizinkisi de Çağlayla ilk görüşte aşk mıydı J
Çağla’nın doğumu da maceralı oldu J 37 haftaya girmek üzereydik. Ben gece Çağla’nın rahat olmadığını hissettim. Tamamen içgüdü. Az hareket etmişti. Doktora gidelim istedim. Sabah kalkıp hemen doktorumuza gittik. O da biraz dinledi, kalp atışlarına baktı. Sonra “biraz dolaşın gelin” dedi. Biz de, unutmuyorum, PTT’de telefon faturası yatırdık, bayağı da sıra bekledik, yemek yedik, Tunalı’da gezdik, doktora geri gittik. Doktor “acil almamız lazım” deyince kalakaldık. Ben yemek yediğim için beklemek zorunda kaldık, yoksa doğrudan doğumhaneye gidiyorduk J Ben de normal doğum isteyenlerdendim. Üzüldüm sezaryen olacak diye ama yapacak bir şey yok. Acil durumlarda ben ekstra soğukkanlı olurum. Hatırladığım fazla heyecanlanmadığımdı. Göbek bağı boynuna dolanmış o nedenle erken gelesi varmış benim kuzumun. Ben daha önce duyduğum işte ilk görüşte aşk, görünce tanıma, kokusunu tanıma gibi hikayeleriyaşamadım. İlk şoku atlattıktan sonra bizimkisi birbirini tanıdıkça aşık olma gibi oldu. Çok değişik bir duygu orası kesin ama ilk anda açıkçası fazla bir şey anlamadım.O kadar minik, muhtaç ve çaresizdi ki JYeni annelere duyurulur, büyüdükçe, tanıdıkça, paylaştıkça, daha çok seviyorsunuz.

Annelik konusunda en çok hangi konularda zorlandın?
Benim için en zoru ilk aylardı. Hem ne olduğunu anlamadım, hem tecrübesizdim, hem de yeni bir ülkede okumaya çalışıyordum. Babasıyla beraber baktık orada. Farklı dersler alarak kendimiz büyütmeye çalıştık. Zordu gerçekten. İki yıl doğru düzgün uyumadım. O uyuduğu zamanlarda da ödev yapıp ders çalışıyordum. Sonra da zorlandığım zamanlar oldu ama ilk aylardaki gibi hiç zorlanmadım.
Tabii bir de ergenlik. Şimdi de bazen ilk ayları aradığım oluyor J Ergenlikte kontrol hem sizden gidiyor, hem de siz gördüklerinizi, düşüncelerinizi söylemek, çocuğu yönlendirmek zorundasınız. Hem özgür bırakacaksınız, hem yönlendireceksiniz. Bu dengeyi kurmak ve pozitif kalabilmek günlük pratikte enerji istiyor.

Tanıdığım en “xl” annelerden birisin; bunu neye bağlıyorsun?
Gerçekten öyle miyim? Hadi ya. Evet, çevreme bakınca benim “xl” olduğumu kendim de görüyorum. Bence bu büyük ölçüde yapı meselesi. Kendim fazla endişeli bir insan değilim zaten. Onun dışında büyük resmi görmeye çalışırım hep. Hayat uzun bir yolculuk zaten, bebelerimiz için olduğu kadar bizim için de. Günlük endişeleri o nedenle fazla büyütmüyorum. Bir de gerçekten çaresiz olmak farklı bir şey, onu da yaşadım. Ölüm dışında her şeyin çaresi var diye düşünüyorum, kendimi olumsuz duygulardan çabuk sıyırabiliyorum. Ama dediğim gibi öğrenip kendimi geliştirdiğim bir kısmı var ama yapı olarak da ben rahat bir insanım. Takıntılarım fazla yok.

Çağla büyürken hayatında hep kediler ve köpekler vardı. Bu durum onun gelişimine nasıl bir katkı sağladı sence?
Hayvanlar genelde sevgiyi öğretirler ve anı yaşamayı. Çağla bunların keyfine çok küçükken vardı diye düşünüyorum. Bir canlıyı olduğu gibi sevmeyi öğrendi, anı yaşamayı ve eğlenmeyi öğrendi. Ben hayvanları insanlardan pek ayıramadığım için bunu da öğrendi herhalde. Hayat sadece insan biçiminde yok. Başka biçimlerde de var. Biz de her türlüsüne her koşulda saygı duymak zorundayız. Bunu doğal olarak öğrendi sanıyorum. Ne katkı sağladığını kendisi daha iyi bilir veya bilecek. Ben tam bilmiyorum.


Katı gıdaya kitapta bir şey belirtilmemiş diye pizza ile başladığını söylemiştin J Biz o zaman ev yapımı yoğurtlarla falan boşa mı uğraşıyoruz J
Yaa evet. Çağla ile öyle bir maceramız oldu. Yurtdışında Çağla’yı büyütmeye çalışırken çoğu şeyi kitaptan öğrendim. Orada da 6 aylıktan sonra katı gıda başlar diyordu, püre yapın, şunu yesin, bunu yesin demiyordu. Biz de 6 aydan sonra tencere yemeği, kendi yediğimiz pizzanın yumuşak tarafı, meyvelerin yumuşak kısımları, dişi kaşınmasın diye buz vb. başladık. Çağla hala buz yer.
Tabii ki boşuna uğraşmıyorsunuz. Bilseydim ben de yapardım. Neyse ki şimdilik bir zararını görmedik. Çağla hep iştahlı bir çocuk oldu. Yemek de seçmez. Bence bu yeni annelerin kendini rahatlatması için bir örnek. En iyisini yapmaya çok zorlayıp, üzmeyin kendinizi, daha az iyisi ile mutlu olun daha iyi. Çok ciddi bir hata yapmazsanız çocuk bir şekilde büyüyor zaten.

İlk yıllarda zorlandın mı? En çok hangi konularda?
Çok zorlandım. Dediğim gibi hem okumak hem yabancı ülke hem bebek zordu gerçekten. Ben kendimle vakit geçirmeyi severim. En çok buna fırsat kalmaması zorladı. Kendim yapmak istediklerimi onunla yapmayı öğrendim. Kitap okumak istiyorum vakit yok. Ben de kendi okuyacağım kitapları Çağla’ya okudum. Örneğin, ona okuduğum ilk kitap Yaşar Kemal’in Demirciler Çarşısı Cinayeti idi.
Aslında Çağla zorlamadı beni de her şey bir arada zorlandım. Onun dışında yurt dışında olmak çok avantajdı. Doğası çok güzeldi. Biz sürekli orman, börtü böcek bir dönem geçirdik. Hala özlerim o dönemleri.


Bir de ben unutuyorum. Zorlukları da hemen unutuyorum. Sanırım “xl” olmamın nedenlerinden biri de bu.
Bakıcı, kreş, anane/babaanne hangisini tercih etmiştin; neden?
Hiç biri. Zaten iki yaş üç aya kadar ABD’deydik, babasıyla baktık. Ankara’ya dönünce de birkaç ay içinde kreşe başladı. Zorunda kalırsam kreş, o da olmazsa bakıcı, o da yoksa babaanne/anane. Ben bebekle ilgili istediğimi yapmak isterdim, yaptım da nitekim, örneğin, az giydirmek, buz yedirmek, kedi köpekle yan yana yatırmak, çıplak ayakla toprakta koşturmak, duvarları boyamak, buzdolabını boyamak.Çevremde gördüğüm kadarıyla babaanne/anane bu gibi konularda daha müdahaleci oluyor. Biz uzaktaydık zaten de burada olsaydık herhalde sorun olurdu. Kendi istediğimi yanlış ve zor olsa da yapmakla, çevreden yardım almak arasında bir seçim gibi geliyor bu bana, zorunlu halleri dışarıda bırakıyorum, sanırım zor olsa da kendi istediğim baskın benim için. Kreşte veya bakıcıda insan kendi tarzına yakını seçiyor zaten. Yine zorunlulukları ve kötü örnekleri saymıyorum. 

Çağlayla beraber hayatında neler değişti?
Ne değişmedi ki… İki kişilik yaşamayı öğrendim. Aslında tek başıma yaptıklarıma keyif kattı Çağla. Biz iyi arkadaşız. Şimdilerde bazen uzak düşsek de iyi arkadaş olduğumuzu biliyorum. Çağla olmadan yaptıklarım pek keyifli olmuyor artık. Çağla var diye yapmadığım bir şey olmadı pek. En azından aklımda/içimde kalan bir şey yok.

Yaşadığınız komik bir anıyı anlatır mısın?
Biz onunla o kadar çok güleriz ki aklıma bir tane gelmiyor. En son İstanbul’da yine çok eğlendik. Seyahatlerde çok gülüyoruz. Kesin garip şeyler oluyor. Mesela vapurla karşıya geçerken adamın teki vapurdan atlamaya kalkmıştı. Vapurca engellemeye çalışmıştık. Komikti halimiz. Geçen yine İstanbul’da gece kaybolduk, yol sorduğumuz adam bizden korktu, neden anlamadık, ama çok güldük. Genelde durumlara gülüyoruz.

Çağlayla beraber en çok hangi kitapları okudunuz?
Ben ona küçükken Azra Erhat’ın mitoloji sözlüğünü çok okudum. O nedenle bebeklerinin isimleri bir tuhaftı. Küçük Kara Balık, Küçük Prens de okuduklarımdan. Genelde onunla hikaye kurardık. Ben başlardım anlatmaya nasıl devam etsin diye sorardım onunla beraber anlatırdık. Bir de ilk okuduğum kitaplar var, örneğin Yaşar Kemal’in kitapları ama Çağla onları hatırlamaz, bir yaşında yoktu o zamanlar.

Sence Çağla’nın hangi huyları sana benziyor?
İronisi benziyor. Bazen uzaklaşması, içine kapanması benziyor. Fazla anlatmayı, konuşmayı sevmiyor. Ben de sevmem. İç görü sahibidir. Empati bilir. Bunlar benziyor. Verici olması benziyor. Kendinden önce başkalarını düşünmesi ve sınır koymakta zorlanması benim de kendimde gıcık olduğum huylar, onda da var. Bunların dışında çok da benzemiyoruz aslında. Çağla benden daha iyi kalpli bir çocuk. Umarım öyle kalır.

Çağla büyüdüğünde (yani daha da büyüdüğünde) nasıl biri olması sana kendini iyi bir anne gibi hissettirir?
Mutlu olması. Nasıl biri olduğu çok önemli değil. Nasıl bir insan olursa olsun, meslek, yaşam, seçimleri, ben onu kabul ederim gibi geliyor. Büyük konuşmayayım da,hayat bu, ne ile karşılaşacağı belli olmuyor insanın. Mutlu bir insan, huzurlu bir insan olursa kendimi iyi bir anne gibi, yapmam gerekeni yapmış gibi hissederim sanırım.

“Keşke” dediğin ya da “iyi ki yapmışım” dediğin neler var?
Keşke dediğim pek fazla bir şey yok. Dersler konusunda Çağla’ya çok zorlayıcı olmadım. Çalışmayı sevmiyor. O konuda küçükken daha fazla zorlasaydım belki daha disiplinli olur muydu diyorum. Ama hemen geçiyor bu duygum J. Çağla benim için olağan üstü bir çocuk. 12 yaşındayken geçirdiği hastalık, koma süreci, çıkışı, bunlarla baş edişi ki hala uğraşıyor(uz). Bana tekrar onunla olma şansı verildi. Çağla’ya ilişkin keşkelerim fazla yok bu nedenle. “iyi ki yapmışım” dediğim şeyler var tabii ki. Yüzmeye/spora yönlendirmem ve bu konuda ısrarcı olmam. Pek çok açıdan disiplinli olmam. Şımarmaya hakkı olmadı. Ona hep ayrı bir birey olarak davranmam“iyi ki yapmışım” dediklerim.

Vurucu soruya kaldığımız yerden devam edelim. Eee ergenlik halleri nasıl gidiyor J Kendi ergenliğini hatırlıyor musun? Zamanla neler değişmiş?
Ergenlik gerçekten zor. Çok dalgalı bir dönem. Tanıdığın çocuk gidiyor bambaşka bir insan geliyor bazen karşına. Benim endişelerim daha uzun vadeli, işte dersleri iyi olmazsa nasıl okuyacak, nasıl iş bulacak, vb. mutlu olacak mı, bu kararsız, edilgen ruh halinden nasıl, ne zaman çıkacak gibi. Ama onun için hayat daha kısa, günlük iniş-çıkışlar. Pek ritim yakalamıyoruz. Çatışmalar oluyor haliyle. Onun bu süreci kazasız belasız atlatmasını bekliyorum. Tabii beklemek çok kolay değil. Bazen çatlayacak gibi oluyorum. Bazen Çağla’nın üzerine atlayıp dövesim geliyor. Didişerek dövüşerek, bazen de gülüşerek idare ediyoruz şimdilik. Biz daha başlangıcındayız. Zaman neler getirecek bilemiyorum henüz J.
Kendi ergenliğimi hatırlıyorum ama karşılaştıramıyorum kendimi Çağla’yla. Benim aile ortamım çok farklıydı, daha otoriterdi. Akıllı telefon vb. sosyal iletişim kanalları daha farklıydı. Ben daha arıza bir çocuktum. Çağla daha normal gibi geliyor sanki. Değişen bir şey yok aslında. Yöntemler, yollar değişse de aynı bağımsızlık savaşı, aynı kafa karışıklığı. Çağla’nın kafası benden daha karışık.

Annelik konusunda başvuru kaynağın/akıl danıştığın birileri oldu mu?
Belirli bir kişi olmadı. Okudum. Ablam psikologdur, onunla konuşurum bazen. Zaten genel olarak psikolojiye çok meraklı olduğum için yıllar içinde birikimim vardı. Onun üzerine daha okudum. Çevreden gözlemledim. Büyümüşlere, nasıl büyüdüklerine baktım. Hem büyüklerden hem yaşıtlardan hem de küçüklerden öğrendim. Seninle de konuşuruz bazen. Farklı bakış açıları iyi geliyor. Ve en önemlisi içgüdülerime hep güvendim. Annelikte bence içgüdü önemli. Bir şey size ters geliyorsa terstir. Doğruysa doğrudur. Çok iyi bir bilgi veya yaklaşım ortaya koymadıkça başkası bunu benim için zor değiştirir.

Anne adaylarına ve benim gibi taze annelere neler tavsiye edersin?
Annelik sürekli bir endişe ve doğruyu arama hali. Bunun bebekle birlikte geçirdikleri zamanı kaplamasına izin vermesinler. Benim genelde yeni nesil annelerde gördüğüm o. Hep bir mükemmel olma kaygısı var. Benim şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla öyle bir dünya yok. Dünya bu haliyle olması gerektiği gibi zaten. Endişe ve mükemmeliyetçilikle hem çocuğa hem kendilerine zindan etmesinler hayatı. Keyif alsınlar.
Bir de çocuklarına aşırı tapınma hali dikkatimi çekiyor. Çocuk işte. Senden olması fazla bir şey değiştirmiyor. Dünyadaki beş milyar insandan biri. İnsanlar bebelerini çok sevsinler yeter, annelerin zaten işleri o. Ama işi tapınmaya götürüp bir sürü narsis yetiştirmezlerse sevinirim, yeterince var çünkü.
Çok teşekkürler.

Asıl ben teşekkür ederim :)
İnsan tecrübeli annelerden bir dolu şey öğreniyor. Tangül'de gördüğüm ve uygulayabilirsem iyi olacak olan "annelik tavsiyesi" de "rahat olmak"... 
Ve spora devam (hangi ara başlamıştın ki diyenlere buradan sevgilerimi gönderiyorum)
Yüzücü ana/babanın yüzücü kızı oluyor tabii :) 
Kolik yerine ergenlik tercih edildiğine göre ben bu günlerimize şükredeyim :)
* Bir sonraki sohbette sanırım bol maceralı bir tatlış var :)











Devamını oku »

3 Ağustos 2014 Pazar

Elifle İlk Tatil; İstikamet Anane :)

Bebekli/çocuklu ilk tatil sanırım her anne babayı biraz düşündürür. Yanımıza ne alsak? Neyi unutursak yandık; neyi unutursak sorun değil...gibi şeylerle bir liste hazırlamıştım uzun zaman önce. Fark ettim ki eksik bir şey kalmamış.Fazla almışım diyebileceğim de neredeyse hiçbir şeyi olmadı. Kendimi tebrik ettim :)
Elif'in ilk tatili olacağı için- şu an için anlamasa da- ona bir liste yapmıştım.
Bakalım tatilimiz nasıl geçmiş:
- İlk durağımız Adana oldu. Bayramda büyükleri ziyaret ettik. Her gittiğimiz yerde en çok "Elif kime benziyor" konusu tartışıldı :) En bomba yorum da kuzenimin minik kızından geldi: "Anne, benim kardeşim de küçükken böyle erkeğe benziyordu değil mi?" :)) Çocukların saf haline bayılıyorum cidden. Evet benim kızımı sahiden erkek zannediyorlar; ne yapalım...
- Yolculuk ilk olarak arabada kolik nasıl olur, onu tecrübe etmemizle başladı. Tüm yol öyle devam etseydi beni en yakın istasyonda indirin anacım derdim :) Neyse ki sadece 1 saat sürdü. Ve "keşke evde olsaydık" dedik. Demek ki neymiş "evde yaşanılan kolik halinden daha kötüsü", "arabada yaşanılan kolik"miş... Vay be :)
- Bizim için bir yolculuk klasiği olarak "Yeni Türkü" :)

- Tatilimiz kısacık olsa da tadını çıkardık diyebilirim. Kısa bir tatile çok program sıkıştırmak ve bunu Elif'e göre ayarlamak biraz yorucu oldu ama ne yapalım.
- Ananemiz her zamanki gibi biz gitmeden tüm siparişleri almıştı :) Anane yemekleri bir harikaydı dostum.
- Adana'ya gitmişken kebap yemesek bizi döverlerdi herhalde... (Unutmadan, Adana dışında bir yerde "adana kebap" yiyorsanız; yediğiniz şeyin sahiden "adana" olduğunu anlamanın ilk yolu tabağınızda bulgur pilavı olup olmadığına bakmaktır. Adana'da yenen adananın yanında bulgur asla verilmez. Bolca meze ve sıcak pide olur.)
- Damdaki çiçekleri sulayamadık ama bolca sevdik. Dedemin biiiii dolu çiçeği var. Onların arasından seçtim bu fotoğraftakileri. Sol üsttekini biz küçükken-bak baya küçüktük ama- kuzenimle koparıp balkondan yoldan geçenlere atar saklanırdık :) Sonra bir gün çok koparmışız demek ki çiçek bildiğin kel kalmıştı da dedem kıyameti koparmıştı... O günden sonra daha azar azar koparmaya başladık. Bu sefer gördüğümde de içimden koparmak ve damdan aşağıdan geçenlere atmak geldi ama yapmadım. Büyüdüm müdür nedir :) Sağ üsttekinden acayip gıcık alıyorum. Benim bütün toplarımı patlattı. Ve inanılmaz uzun ömürlü ve dedem niyeyse çok seviyor. Bu çiçeği ben istemiyorum, topumu patlatıyor demiştim dedeme de beni hiç sallamadı :)

- Kardeşim yani teyzoşumuz yaklaşık 2 ay önce evlendi ve Ankaradan Adanaya taşındı :/ Nikahına da gidememiştik :/ Bu sefer evini ziyaret ettik ve sahiden dağıttık hehehehe :)
- Limon ağacına balkondan söyledik şarkımızı çünkü hava çok sıcaktı :)
- Tatil için yanımızda götürdüğüm birkaç kitabı da okuyamadım. Neredeyse hiç fırsat olmadı; ben de çok zorlamadım illa kitap okuyacağım diye :)
- Elif Adana ve ardından Mersin sıcağı/nemi ile tanıştı. "Yapış yapış olmak" ne demek tüm aile öğrenmiş/hatırlamış olduk. Slinge gerek kalmadı yani. Elifi kucağıma aldığım gibi yapıştık kaldık :)
- Bayramın 2. günü de Mersin'e annemin yazlığına gittik yine annemlerle. Sanırım orası daha güzeldi çünkü balkonumuzun manzarası bir harika :)
- Tantuni yedik tabii ki; ama sevemedik. Ankara'da olanlar için söylüyorum; Beşevlerde Gazi Kitabevinin yanında Mersin Tantuni var(adını yanlış hatırlıyor da olabilirim) işte oradaki göbekli amca sahiden Mersinli(sormuştum) ve bence 10 numara tantuni yapıyor. Tavsiye ederim.
- Veeee deniiiiiiiiz :) Ahh ah ne çok özlemişim denizi. Ayrılmamız yine çok hüzünlü oldu :/
Elif'in denizle tanışması da oldukça eğlenceliydi.(bizim açımızdan) Sabah büyük dalgalar geldi ve bizim tecrübesizliğimizden Elif dalgalarda azıcık yıkandı :) ve dudağı büküp ağladı; sanki şöyle gibiydi: "suyu seviyorum diye siz niye bu kadar abarttınıııızzz..böhüüüü..bu su hem de tuzluymuş böhüüüüü...dalgalar bana niye çarpıyor hem de beni ıslatıyor..böhüüüü" zaten 5-10 dakikalık bir maceraydı ama neyseki hepsini videoya çektik :) Ayaklarını kuma değdirdiğimizde bile yadırgadı sıpam. Ama inanıyorum inş. seneye kumdan kaleler yapacağız... Anane şimdiden salıncak mı alayım ne alayım kuzuma diyor :)
- Bu tatilin en bomba gelişmesi de benim 10 aydır kuaför yüzü görmeyen saçlarımın radikal bir kararla yarısının gitmesi oldu. Şimdi anncak topluyorum ama çok rahatladım; oh be :)
- Dere kenarı gibi bir işletmeye kahvaltıya gittik. Alabalıklar da vardı. Elif onları çok fena süzdü yalnız. "yakalarsam yerim" modundaydı :)
- Annemin öğretmen okulundan inanılmaz kıymetli defteri Elif'in oldu artık. Heyoooooo :)  Şimdiki öğretmenler kızmasın gücenmesin ama o defteri ve verilen emeği gördükçe şimdiki öğretmenliğin "indirme", "copy paste" hallerine bir kez daha hayıflandım. "Kayıp eşya dolabı nasıl yapılır"dan tutun da özel günlere pratik çözümlere ilkyardım konusuna kadar bir ilkokul öğretmeninin baş yardımcısı olabilecek her şey var bu defterde.
-Bici bici yedik ama ben yine bitiremedim.
- Sıkma da yedik. (bilmeyenler için gözlemenin bir değişiği) Favorim peynirli tabii ki.
- Sahil kenarında sarı slingiyle sallanarak yürüyen ve bebesini uyutmaya çalışan birini duyduysanız işte o da benim :)
- Veee tabii ki taş topladık. Hatta orada boyamaya bile başladım. Yalnız yanıma ilk başta poşet almayı unuttuğum için cebime topladım. Siz siz olun beli lastikli eteğin cebine taş koyarken biraz dikkatli olun; yerçekimini falan düşünün :)
- Yanımıza bir dolu meyve, börek, sıkma gibi yolluk veren annem ve teyzem sağolsunlar karıştırmayalım diye içlerine kağıt bile yazmışlar. Annem ben üniversitedeyken de koli gönderdiğinde böyle yapardı; gülerdim. Şimdiyse çok duygulandım,bu kağıtları atasım yok.
Kısaca tatil az geldi; denizle zor vedalaştım :/
Tatilde mutlak suretle Elif'e biz ayak uydurduk. Uyku, beslenme, dinlenme vb. ihtiyaçlarını ayarlayıp düzenleyip öyle yollara düştük. Kaçırdığımız zamanlarda bizi oldukça zorladı çünkü :)
Annemin anlayamadığım "annelik halleri"ni "anne olunca" anladım; onu fark ettim. Ben de onun gözünde hala minik bir bebeğim sanırım :)
Döndüğümüz gün bizi yorucu bir kolik karşılamasaydı sanırım daha da iyi olurdu. O da bu tatilin cilvesi olsun diyelim.
Bir de umarım denize verdiğim "seneye kalmadan yine görüşelim" sözümüzü tutarız...
Seni çooook özleyeceğim deniiiiiiiiiz...

Devamını oku »

30 Temmuz 2014 Çarşamba

Anne(lik) Sohbetleri : Aslı (Love and Smile) & Kubilay :)

Annelik sohbetlerinde bu kez enerjisine hayran olduğum ve blogumuzun sıkı takipçisi Aslı var. Minik bambam Kubilayla çok çok eğleniyorlar görüyorum/okuyorum blogundan. 
Aslı hep güleryüzlü biri... Bakalım annelik sohbetlerinde bize neler anlatmış; oğluyla nelere gülüp nasıl vakit geçiriyorlarmış :) 

Merhaba Aslı,
Öncelikle annelik maceran nasıl başladı?

Annelik maceram planlı karar vererek başladı :) Ama karar vermekle olmuyormuş kısmet işte…Anne olmayı istediğimde maalesef bazı tatsızlıklar yaşadım..İlk hamileliğim daha başında düşükle sonlandı. İkinci hamileliğim ise 9 haftalıkken son buldu. Kubilay’a hamileliğimde de hem kan sulandırıcı iğne hem de corasprin alarak kontrollü tamamladım.


Kısaca doğum hikayeni anlatabilir misin? Kubilay’ı ilk kucağına aldığında neler hissettin?
Doğumum sezeryanla gerçekleşti. Planlıydı. Epidural olucaktım. Yani Kubilay’ı kucağıma almak görmek istiyordum Fakat tam ameliyata başlanıcakken vazgeçildi ve tamamen uyutulmama karar verildi. Bu yüzden şaşkınlıkla doğuma girdim diyebilirim. Hazır değildim tamamen uyumaya..Fakat küçük bile olsa risk olduğu için kan sulandırıcı iğneler sebebiyle itiraz hakkım olmadı tabi :) Kubilay’ ı odama getirdiler. Sezaryendan dolayı aptal gibiydim,uyuşuktum, miniminnacıktı. Oda kalabalıktı. Kendimde değildim. Meme verme çabalarım falan tuhaf bir histi. Kendimde olmayı çok isterdim onu ilk gördüğümde…



İlk günlerde zorlandın mı; yanında birileri var mıydı?
Rahattım ona karşı.. yani kucaklamaktı, üstünü giydirmekti,alt değiştirmekdi vs.. Göbek düşmesi konusundan tırsıyordum bişi olur mu diye..Sünneti 8-9 günlükken yaptırmıştık. Endişelenmiştim bişi olur mu diye.. Yanımda hep eşim ve annem vardı çok şükür.  Bazen bir korku geliyordu napıcam nasıl yapıcam gibi… bazen gelen gidenden daralıyordum, bazen niye kimse gelmiyor diye üzülüyordum. Duygularım çok inişli çıkışlıydı. Kolay ağlıyordum. Merak ettim o zamanı bloguma o günlere gittim demişim ki Kubilay 1,5 aylıkken falan “ iyiyim, iyiyiz … uykusuzluktan , yorgunluktan,ara ara zırlamaktan , gazdan, kusmuktan, çevremdekilerin istemeden bir sürü yorum ve sıkıcı öğütlerinden, göğüs uçlarımın acısından, 3-5 işi bi arada yapmaktan, ..bahsetmeyeceğim…çünkü önemli olan bıdığım, bambamım ( hamileyken beni çok tekmelediği çok hareketli olduğu için bambam diyordum ona ) sağlıklı, sütüm bol, sağlığım iyi, eşim çok ilgili ve becerikli… daha ne isteyeyim..diğerleri zamanla güzelleşecek, düzelecek…..”   :) zaman geçtikçe unutuluyor bazı şeyler…


Sence gerçekten büyükşehirde çocuk büyütmek zor mu?
Bence zor. Çünkü yakınlarınla mesafeler şartları zorluyor ve kendini yalnız hissedebiliyorsun. Ve büyükşehir pahalı. Her istediğini istediğin zaman yapmak hep maddiyata bağlı oluyor. Büyükşehir bir kaos. Ve sen kaosta evladını koruma içgüdüsüyle pek çok yorulabiliyor, kaygılanabiliyorsun.

Kubilay bildiğim kadarıyla kreşe gidiyor. Kaç aylıkken başlattın kreşe; kreşten memnun musun? Ve kreşe karar verirken nelere dikkat ettin?
Kubilay 20-21 aylıkken yarım gün başladı kreşe.. O zamana kadar canım annem baktı ona çok şükür. 2 yaşında da tam gün başladı tatlı oğlum kreşe. Kreşin eve yakın olması benim için çok önemliydi. Çünkü babasının veya benim getirip götürmemimizi istiyordum. Çok kreş gezmedim çünkü hassasım çok takarım diye kendimden çekindim. Sanırım 4-5 kreşe gittim. Benim için görüştüğüm yöneticinin verdiği enerji önemliydi. Temizlik önemliydi. İçeriye girdiğimde, gezdiğimdeki hissettiğim enerji çok önemliydi. Atatürkçü bir yer olması çok önemliydi. Benim için ne dil öğretmesi ne satranç dersi vs bunlar muhim değil. Sevgi şefkat dolu bir ekip olması önemli. Çünkü en kıymetlimi emanet edicem sevgi saygı çok önemli. Görüştüğüm yerde de bunu hissettim. Umarım yanılmam ve hep böyle iyi gider.


Kubilayla beraber günleriniz nasıl geçiyor? Hangi kitapları okuyorsunuz?
Ben çocuk ruhlu bir kadın olduğum için :) Kubilay’ la çok eğleniyoruz. Manyak manyak şarkılar, oyunlar , kılık değiştirmeler, hayvan sesleri, salona çadır kurmalar... Çok gülüyoruz beraber.
Eşimle ollabildiğince hayata ortak büyütüyoruz. Yemek yaparken, çamaşır asarken vs. yardım alıyoruz ondan.
İlk kitabı 3 domuzcuktu…Şimdi parçası yok ortada o ayrı .Onu pek sevmişti…Evde birçok kitap var. Merakli Minik dergisini aldık en son çok hoşumuza gitti. Kırmızı Traktör diye bir kitabı var onu epey sevdi. Arı maya var. Güle güle kakalar var. Charlie ve Lola’ yı defalardır okuyoruz…


Tuvalet eğitimi/uyku eğitimi verdin mi?
Tuvalet eğitimine tam olarak başlamadım ama adaptördü hikayelerdi etiket yapıştırmacaydı alıştırma  dönemindeyim. Geceleri bez takmıyor..Sabahları çişini yapıyor tuvalete..kreşe bezli gidiyor.. kafası karışık oğlumun bir bezli bir bezsiz :) ama tam olarak eğitim inşallah Ramazan bayramı tatilinde düşünüyorum. Blogumda yazacağım son durumu inşallah hayırlısıyla :)
Uyku olayını ise sıkça konuşarak, iknayla, şarkıyla halletmeye çalışıyorum. Maalesef hep ben uyutuyorum. Her akşam aynı saatlerde uyumasına önem veriyoruz eşimle. Babasını öpüyor iyi geceler diliyor yatağına gidiyoruz. Biraz kucağımda duruyor ve sonra yatağına koyuyorum yanında oturup şarkı söylüyorum.bazen elini tutmamı istiyor bazen istemiyor.. dönüp duruyor ve sonra uyuyor. Artık yavaş yavaş odadan çıka çıka yalnız yatmasını öğretmeliyim sanırım.. ve bir de babası uykuya götürse süper olacak :) hep anne hep anne olmaz ki değil mi :)

Annelik/bebek bakımı hakkında hangi kaynaklardan faydalandın?
En çok annemden ve anne olan dostlarımdan faydalandım. Nette fazla okumamaya çaba gösterdim çünkü hassas olduğum için detaylara takabilirdim. Haluk Yavuzer’ in kitabını ara ara okudum. Ayşe Öner’ in kitabı çok güzeldi, resimli falan.

“İyi ki şunları yapmışım” dediğin şeyler neler?
İyi ki hamileyken defter tutmuşum, iyi ki çok fotoğraf video çekmişim, iyi ki hep hamileyken ve bebekken güzel sakin müzikler dinlemiş dinletmişim, iyi ki gece gündüz kavramını hemen öğretmişim düzenli saatte yatırmışım, iyi ki şeker tuz çikolatayı tüm etrafın gereksiz bulaşmalarına rağmen geç vermişim, iyi ki çok öpmüş çok sarılmış çok güldürmüşüm oğlumu…


Sence bir kadın ne zaman “anne” olur?
Bence bir kadın….“ Anne “ olmayı çok istediği zaman ve bir çocuğu kendi doğursun yada doğurmasın anne gibi şefkatle kucaklayabildiği onu kendinden çok düşünebildiği zaman, "anne" olur.

Bildiğim kadarıyla çalışıyorsun. Çalışmıyor olmayı tercih eder miydin?
Çalışmamayı isterdim. Çünkü özgür olma duygusu çok çok kıymetli. Ben coşku dolu olduğum için sürekli kafamda faaliyetler, planlar var. Tabi çalışınca zaman kısıtlı oluyor. Çalışmasaydım daha dolu dolu yaşardım oğlumla,eşimle… ama çok şükür yine de iyi bir işim var. 16. Yıla girdim aynı işyerinde. Çok şükür bugüne…

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Ölüm, hastalık denen olguyu unutmamalarını… şükretmelerini.. yok yoğurdu döktü yok örtüyü çekti yok yere kakasını yaptı gibi durumlar yüzünden bağırıp kızmamalarını isterim. Bir zamanlar bizler de miniciktik belki çok kırıldık belki çok korktuk.. çok seviyoruz çocuklarımızı ama saygı göstermiyoruz küçükler diye.. Saygı gösterelim onlara…

Katıldığın için çok teşekkürler.
Ben çok çok teşekkür ederim. Senin gibi beğendiğim bir blog yazarının bloguna konuk olmak beni çok mutlu etti..

Aslı'nın tavsiyelerine aynen katılıyorum. Uygulayabilir miyim tabii büyük de konuşmamak lazım ama Elif'in kusmuklarının evin her yerinde olması ve bundan mutluluk duymamız bizim için önemli bir ilk adım olsa gerek... Bilmiyorum tabii "sınır" ne olmalı ama çocuk; çocukluğunu doyasıya yaşamalı sanki. 
Ne dersiniz?
* Bir sonraki sohbetimizde çılgın bir anne ve kızı mı var :))
Devamını oku »

25 Temmuz 2014 Cuma

1 Kitap 1 Mektup'ta Kılkuyruk Popi'ye Prenses Tacını Veren Özlem Korçak var :)

Özlemle tanıştığımızda Mira henüz annesinin karnındaydı. Çok fazla konuşma imkanımız olmamıştı ama Özlem'in on parmağında 15 marifet birden taşıdığını hissetmiştim :) Derken "Kılkuyruk Popi" kitabı yayınlandı ve ben bu kitabın şarkısını her gün söylemeye başladım; mutlu oldum.
1 Kitap 1 Mektup etkinliğinde bu kez hem illüstratör hem de annelik sohbeti bir arada oldu; bence çok da güzel oldu:

Özlem Merhaba;
Bildiğim kadarıyla sen hem doktoralı bir mühendis hem tiyatro oyuncusu/yönetmeni hem fotoğrafçı hem çocuk kitapları çizeri hem müzisyen hem de annesin :) Atladığım bir şey var mı bilmiyorum ama hepsini bir arada nasıl yürütüyorsun?
Sanat benim hayatımda hep yanımda yürüyen bir yol arkadaşı oldu aslında, bana bir nefes alma alanı yarattı. Öncelikle müzik ve resim girdi ufak yaşlarda hayatıma. Müzisyenim diyemem zaten, ama şarkı çalıp söylemeyi çok seviyorum. Müziksiz bir hayat düşünemiyorum bile. Resim hep vardı ama son 5 seneki kadar ön plana çıkmamıştı. Tiyatro ve fotoğrafla baya geç tanıştım 1999 gibi üniversite yıllarında. Tiyatro ve fotoğraf hayata karşı alternatif yollar olabileceğini öğretti, çok güzel dostlar kazandırdı bana.O gün bugündür hepsi dönem dönem artar veya azalır bende. Aynı anda yapmaya çalışmıyorum çünkü hepsi ciddi emek gerektiren şeyler.

Zaman zaman bu aktivitelerin/hobilerin birbirinin önüne geçtiği oluyor mu? Sanırım en önde annelik geliyor olsa gerek :)
Aslında bu sorunun cevabını yukarıda verdim sanırım. Ama tiyatronun herzaman ayrı bir yeri var bende. Bu yüzden de en çok emeği tiyatroya verdim sanırım. Annelik herşeyden önce geldiği için onu bu gruba dahil etmiyorum :) Mira doğduğundan beri onun zamanından çalmadan idare etmeye çalıştım veya onu da dahil ettim hep. Tiyatro çalışmalarımızın çoğuna geldi, resimi beraber yapıyoruz zaten hatta ondan baya fikir alıyorumJ Ona da gitar ve fotoğraf makinesi aldık.


Bir günün nasıl geçiyor?
Son 7 aydır Londra da yaşıyoruz.Hayatımızda kısa süreli olarak zamanı yavaşlattık :) Öyle diyoruz çünkü Ankara ‘da çok hızlı ve zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamadan sürekli oradan oraya koşturuyorduk. Burada daha organik ve minimal bir yaşam alanı tanımladık. Tv yok, araba yok, bisiklet kullanıyoruz, uzun yürüyüşler yapıp etraftaki sesleri dinliyoruz :) Sabah 9 gibi Mirayı okula bırakıp mutlaka biraz yürüyorum, sabahları hava tertemiz oluyor burada. Sonra eve gelip çalışıyorum. Evde olmaya ve evden çalışmaya biraz zor alıştım ama şuan problem yok. Mirayı okuldan aldıktan sonra bir programımız var, serbest oyun saatinden sonra mutlaka dışardayız. Gününe göre park, kütüphane, müze, aktivite, tiyatro geziyoruz. Akşam 9.30 da Mira yatağa ben çizime :)

 “Annelik” kısmında en çok keyif aldığın ve en çok zorlandığın şeyler neler?
Eşim de ben de Mira ile beraber büyümeye çalışıyoruz.
Annelik başlı başına bir komedi filmi gibi benim için. Bebek büyütmenin her anı çok eğlenceli. Hayatınızda sınır kalmıyor, gorklar, pırtlar en başa yerleşiyor, kakaya şarkılar besteliyorsunuz. Bebekle beraber herşeyi en baştan siz de öğreniyosunuz. Bu acemilik de tam bir durum komedisi yaratıyor, tabi bazen traji komik :)
Ama en çok, ortak sevdiğimiz şarkıları çalıp söylemeyi seviyorum tüm aile olarak, bir de hep beraber bisiklete binmeyi :) Mira bebekken zorlandığım şeyler olmuştu, ama şuan hatırlamıyorum bile. En çok Miranınçabucak büyümesinde zorlanıyorum. Bir de hayatı tanımaya çalışırken sorduğu bazı sorularda zorlanıyorum. Dünyanın adaletsizliğini ve savaşları anlatmak zor geliyor.

Bir süredir Londradasınız. Orada nelere vakit ayırabiliyorsun? Çok yağmurlu olduğu için genelde evde misiniz yoksa Mira ile Londra sokaklarını mı keşfediyorsunuz?
Biz pek yağmur çamur takmayan bir aileyiz. Hatta özellikle Mira yağmur birikintilerinde zıplamak için yağmurda çıkmayı daha çok seviyor. Yağmuru takarsanız hiç dışarı çıkamazsınız zaten burada. Sürekli dışarıda yeni keşifler yapıyoruz. Yeni yerler ve yeni kültürler keşfediyoruz. Çocuk öncelikli bir şehir olduğu için şanslıyız.
Londra da istediğiniz her türlü etkinliğe kolay olmasa da bir şekilde ulaşabiliyorsunuz. Hatta ücretsiz çok fazla etkinlik var. Biz de etkinlik kovalıyoruz. Mira ile burada en çok kütüphane sömürüyoruz :) Çocuk kitapları ortak ilgi alanımız olduğu için eve baya kitap getirip inceleme ve piyasayı tanıma fırsatım oluyor. Çocuk tiyatro oyunlarına gidiyoruz bol bol. Parklar ve müzeler yetiyor zaten.
Bende kendi adıma çizim alanında eğitimler alıp kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Mira’ya kaç yaşından beri kitap okuyorsun? Neler okuyorsun? Favori kitaplarınız hangisi?
Miraya anne karnında okumaya başladım aslında. O zamanlar çok fikrim yoktu çocuk kitaplarının nasıl zengin bir dünya olduğundan. Araştırdıkça, okudukça, tam da ortasında buldum kendimizi. İtiraf etmeliyim ki bir yerden sonra kendim için çocuk kitabı alıp Mira ile paylaştım :) Kitap almadan önce mutlaka hikayesini okurum ve ne anlattığına dikkat ederim. Ama önce bizi çeken şey resimlemeleridir. Aslında bir sürü favori kitaplarımız var ama bu sıralarda Sakar Cadı Vini serisi Mira’nın en sevdiği, binden fazla kez okumuşuzdur. Ayrıca OliverJeffers “How to Catch a Star”, “LostandFound” ve aslında tüm kitapları da diyebilirim hastasıyız. Hugless Douglas serisine bayılıyoruz (David Melling’ le tanışma fırsatım da oldu burada). Julia Donaldson’lar, Koyun Russel, Memo ve Ay, Pezzetino, İyi Kapli Küçük Tavşan…of o kadar çok var ki aslında sayamadım burada, hepsinin yeri ayrı :)


Amanııııın, bunu çok sevdim :)
Sence bir çocuğa/bebeğe ne zamandan itibaren kitap okunmalı?
Bebekle kitap nekadar erken tanışırsa okadar iyi bence, sadece okunmamalı yırtılmasından korkmadan eline verilmeli, sayfalarını koklamalı,kağıdını hissetmeli bir tadına bakmalı, resimlerine dokunmalı…

Bir dolu güzel hobin var biliyorum ama bunlar sadece hobi mi yoksa profesyonel olarak yaptığın işler mi?
Aslında sanırım hobiden bir tık ötede hepsi. Tiyatroyu Tiyatro Kulübesi olarak yapıyoruz. 2004 yılında Tiyatro Kulübesi’sini kurduk. Üniversitede Tiyagamm topluluğunda olup mezun olan arkadaşlarla çalışan tiyatrosu olarak derdimizi tiyatro aracılığıyla anlatmaya çalışıyoruz. Ast, Nazım Kültür Evi, Tiyatro Tempo gibi sahnelerde ve birçok festivalde sahne alıyoruz. Londra’ ya gelmeden önce bir arkadaşımla düğün, doğum ve anı fotoğrafçılığı yapıyorduk, şimdi burada zamanım olmasa da daha çok sokak fotoğrafçılığına yöneldim. Müziği genelde eş dost ortamında ve tiyatro sahnesinde yapıyorum. Ama hepsi bir yana artık serbest çizerim diyebiliyorum :)

Çocuk kitaplarına resim yapma fikri nasıl oluştu? Hangi kitapları resimledin?
Mira doğduğunda evde vakit geçirecek daha fazla zamanım olmuştu. Ufak ufak ona çizimler yapmaya başladım. Oyun araçları veya onunla bir anımızı çiziyordum. Bazılarını bloğumda yayınlıyordum. Sonra birgün bir e-book yaptım “İyi uykular Momo” diye. Mira ile uyku rutinimizi anlatan bir kitaptı. O zamanlar kendine Momo diyordu :) Bloguma koydum bu kitabı bayağı ilgi gördü. Sonra çok yakın ve çok yetenekli arkadaşım Salim Keskingöz (o da çocuk oyunları yazıyordu, ödül almıştı o dönem ve yeni bebeği olmuştu) neden denemiyoruz dedi. O günden sonra o yazmaya ben çizmeye başladım. Ben genelde soyut resimler yaptığım için öncesinde kitap resimlemesi konusunda baya çalışmam gerekti. Beraber Kılkuyruk Popi’yi yaptık. Elma Yayınevi’yle yollarımız kesişti ve Kılkuyruk Popi “Güzellik Tacı” ve “Uykusuz Hergece” kitapları 2012 gibi basıldı. Salim’ le çok eski dostuz birbirimiz çok iyi yönlendiriyoruz. Daha çok güzel projelerimiz var. Sonra ben Ferrin İlbay Yalnız’ın yazdığı Kayıp Madalyonun Peşinde kitabını çizdim, yine Elma Yayınevi’nden piyasaya çıktı.

Sevdiğin çizer/illüstratörler kimler?
Son dönemde Oliver Jeffers ve Shaun Tan hastasıyım. Rob Scotten gibi komik karakterler çizmeyi seviyorum mesela. Eva Montanari'yi çok yaratıcı buluyorum.Ayşe İnan Alican’ı çok beğeniyorum. (biz de biz de :)  Ben tarz olarak biraz gerçek dışı bakış açılarını ve komik karakterleri seviyorum.

Biraz da fotoğraf konusunda bir şeyler sormak istiyorum. Hangi makineyi kaç yıldır kullanıyorsun? Benim gibi fotoğraf çekmeyi çok seven ama uzun ara vermiş birine ne tavsiye edersin :)
Benim makine biraz eskidi aslında artık, Canon 40D kullanıyorum ben, en çok kullandığım lensler 70-200mm f2,8 ve 50 mm. Makinen sürekli yanında olsun en çok bunu tavsiye ederim. Makinen yanındaysa mutlaka çekersin çünkü. Her şeyi çek, özellikle de bebeğini. O anları gerçekten ölümsüzleştirmek gerekiyor.

Salimle beraber yazar çizer buluşmalarında çocuklarla buluşuyoruz fırsat buldukça. Bu buluşmalarda bizden hatıralarında bir şarkı kalsın istedik. Salim yazdı ben besteledim ve Popi’nin şarkısı çıktı ortaya.

Londra ve Türkiye’yi –biliyorum saçma olacak ama- kıyaslayacak olsan özellikle parklar/bahçeler/aktiviteler/sanat/müzeler neler söylersin? Tabii bir de hava durumu :)
Londra bu kadar etnik grubun mutlu mutlu bir arada yaşadığı bu dünyadan olmayan uzay gibi  bir yer. Çok fazla olanak var bir kere dediğin gibi parklar/bahçeler/aktiviteler/sanat/müzeler ne ararsanız mutlaka ulaşırsınız. Yine de kıyaslamayı çok sevmiyorum. Burada Türkiye’yi çok özlüyorum. Eminim dönünce de Londra’dan özleyeceğim çok şey olacak. Hava durumuna hiç girmeyelim. Yazın ortasında burada üşürken Türkiye’de denize girenlerin olduğu fikri bizi travmaya sokuyor :)

Çocuk kitaplarının resimlenmesi süreci nasıl oluyor? Önüne bir metin geldiğinde karakterleri nasıl belirliyorsun?
Öncelikle hikayeyi bol bol okurum. Ana karakteri gözümde bir canlandırıp kağıtta eskizler yapıyorum. Abartılı mimik kullanmayı çok seviyorum karakterde. Hikayedeki karakterin duygu değişimlerinin denemelerini yaparım. Sonra hikayeyi sayfalara bölüp kaba bir eskiz storyboard oluşturmaya çalışıyorum kağıtta yine. Bunlardan sonra artık ped de çiziyorum. Her çizdiğimi mutlaka eşime ve Mira’ya sorarım onlardan tiyolar alırım.

Çizimlerini yaparken hangi programı kullanıyorsun?
Genellikle AdobePhoshop kullanıyorum. Bir de CoralPainter.

Annelik ve diğer tüm aktiviteleri nasıl bir arada yetiştiriyorsun? Zamanı çok iyi kullandığını sanıyorum.
Genelde geç yatarım ve programlı olmaya çalışıyorum. Gece çalışmak daha keyifli geliyor. Tabi her zaman beceremiyorum sıkışınca. O dönemlerde eşim çok yardımcı ve tabi annelerden yardım alıyoruz. Destekçim çok; çok şanslıyım bu konuda.

Çizim yaparken belli bir rutinin var mı? İçecek ya da müzik gibi?
Çok bir rutinim yok aslında. Ama mutlaka çay veya kahve alırım yanıma. Müzik fonda sürekli var zaten :)

Şu an üzerinde çalıştığın proje var mı? Kısaca anlatabilir misin? (Tabii ki sürprizi kaçmadan)
“Annesini Arayan Minik Rondi” diye ödüllü bir hikayenin çizimine çalışıyorum. Salim’le beraber çok güzel projelerimiz var.

Türkiye’den en çok neleri özlüyorsun?
Etsiz çiğ köfte, Aspava bir de Ankara simidi :) Tabi ki ailemi ve dostları, uzun süren dost sohbetlerini. Burada en çok bunların yokluğundan zorlanıyoruz. Bu yüzden de çok konuştum sanırım :)

Etkinliğimize katıldığın için çok teşekkürler; Mira’ya biiiir dolu öpücükler :)
Asıl ben çok teşekkür ediyorum. Mira da ben de kocaman sevgiler yolluyoruz taa uzaklardan…www.miraninsandali.com ’a ve www.ozlemkorcak.com'a da bekliyorum.

* Kılkyruk Popi hakkında benim daha önce yazdığım yazıyı okumak isterseniz; buraya bakabilirsiniz.

Özlem'in anlattıklarından sonra Londra'ya giden ilk uçağa atlayıp çocuk kütüphanelerine çadır kurasım geldi ama bizi Elifle alırlar mıydı bilmiyorum. Neyse ben şimdilik Ankara simidimin tadını çıkararak kitaplarımı Elif'e okumaya devam edeyim :)


8 Ağustos 2014* tarihine kadar "Kılkuyruk Popi için yazacağınız iki satırlık (daha çok da olabilir) şarkı sözünü"  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. (Kılkuyruk Popi/Ne de sevimli gibi) Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Kılkuyruk Popi" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
* Katılmak için başka şartımız yok :))

HERKESE KENDİ GÜZELLİK TACIYLA MUSMUTLU GÜNLER DİLERİZ :)
Devamını oku »