Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




11 Temmuz 2013 Perşembe

Kitaplık Kurdu 2. Yazı: Masal Battaniyesi :)

Çok çok çok uzun zamandır çok  çok çok severek ve defalarca okuduğum bir kitap; Masal Battaniyesi.
Kitaplık Kurdu'ndaki ilk yazım "Çocuk" üzerineydi.
İkinci yazı da sıcacık Masal Battaniyesi ile ilgili.
Yeniden teşekkürler Kitaplık Kurdu :)


* Masal Battaniyesi ile ilgili Bir Kitap Lütfen'in ve BDK Yıldıray'ın yazılarını da okumak isteyebilirsiniz :)
Devamını oku »

Yazarı Tanımadan

"Daha az bilgi daha çok mutluluk mu?"
Bazen bu soruyu düşünüyorum.
Biri bana sorduğundan değil; sadece an gelir kendime sorarım bunu.
Bazen "bilmek" sizi daha mutlu yapmaz hatta tersine mutsuzluğa sürükleyebilir.
"Daha az bilgi"den kastım "daha az düşünmek" hiç değil.
Sadece bazen bir konuyu çok kurcalarız, hakkında her şeyi bilmek/duymak/görmek isteriz ama sonuca varmadan yaşanılan hayal kırıklığı bizi pek bir yere götürmez.
Niye bu kadar uzun bir giriş yaptım bir fikrim yok ama galiba ben uzun girişleri ve lafı dolandırarak söylemeyi seviyorum.
Bu blogda yazarken kendimle ilgili 1 şey daha keşfettim.. (diğerlerini de aklıma geldikçe yazayım)
Beni bu yazıyı yazmaya iten sebep; yani hakkında daha çok bilgiye sahip olup da beni hayal kırıklığına sürükleyen şey; yazarlar...
Kaynak: burada
Ben sadece basit bir okuyucuyum neticede ve herkesin hayatı da elbette ki kendine...
Ancak kitaplarını okuyup çokça sevip bağrıma bastığım yazarların sosyal medyada yer alan paylaşımlarındaki "farklılık/gariplik" beni düşündürüyor.
Neticede herkesin bir özel alanı olmalı ve sosyal paylaşımları da yazarın özel alanı yani "yazar alanı" değil, bunun farkındayım.
Ancak gel gelelim hayal kırıklığını engelleyemiyorum.
Bir kısmını bu yüzden takip etmiyorum/edemiyorum çünkü kitaplarını okumaya devam edebilmek istiyorum.
Bu durumda da ortaya "görelilik" kavramı çıkıyor. (ya da o hep orada duruyor bilmiyorum)
Çünkü yazdıkları ya da paylaşımları "bana göre" "farklı" ya da "garip"...
Elbette, yazar şunu yapar, oraya gider, bunu giyer, şöyle düşünür diyemeyiz, dememeliyiz, demeyiz :)
Yani niyetim kimseyi ayıplamak  değil, hatta hiç değil...
Sadece ben böyle bir şey hissediyorum, acaba sizde de benzer duygular oluşuyor mu onu merak ediyorum.
Çünkü bahsettiğim şey siyaset falan değil, bu konuyu özellikle yazmak istedim.
Hani okuduğunuz yazarı gözünüzde KOOOOOCAMAAAAAAN düşünürsünüz ancak onu "kitabın dışında" görünce "1 garip" olursunuz ya, işte tam da ondan bahsediyorum...
Bazen de tam tersi yazarla yapılan bir röportajı okursunuz ve onu daha da seversiniz.
Sanırım ben fazla duygusal yaklaşıyorum.
Yazar; yazar...
Ben okur olarak sadece okurum...
Sevme ya da sevmeme gibi duygusal bir bağa gerek yok (heralde)
Tam çözememişim bu ilişkiyi :)
Dediğim gibi ben basit bir okuyucuyum ve kimseyi eleştirmek haddim değil ya da kimseyi incitmek/kırmak hiç istemem...
Sadece merak ettim; 1 ben miyim böyle garip hisseden?
"Yazarı tanımadan" kitabını okumak daha mı mutlu eder bizi?
Ne dersiniz?
* Aklıma takıldığı için sordum öylesine, umarım kimseyi kırmamıştır bu yazı :)





Devamını oku »

9 Temmuz 2013 Salı

"Herkes Bir Şeylerden Korkar" : Cesaret ve Korku :)

"Herkes Bir Şeylerden Korkar"...
Herhangi bir şeyden korkmayan var mıdır, bilmiyorum.
Henüz denk gelmedim.
Ben de korkak tiplerden biriy(miş)im, itiraf edeyim.
Brigitte ablayı zaten çok severdim, bu kitaptan sonra daha da bir kanım kaynadı.
"Çıtır Çıtır Felsefe" serisini okurken karşımda beni olumsuz yönlerimle de kabullenmiş, anlamaya/dinlemeye çalışan, kafama takılanlara cevaplar bulmasa da bana doğru sorular soran 1 abla canlanıyor gözümde; bu Brigitte Abla tabii ki :)
Serinin bazı kitaplarını çok önceden okumuş, unutmuş, yeniden okumuştum.
Bu kitabını da okuduysam da hatırlamadığımdan kütüphaneden geçen gün sevinerek aldım.
Niye sevindim bilmiyorum; çıtır çıtır felesefe insana bunu yapıyor sanırım :)
Yanlış hatırlamıyorsam toplamda 23 kitaplık bir seri, zaten herhangi birini okuyunca diğerleri de sizi mıknatıs gibi kendine çekiyor. ( Bu da demek oluyor ki Brigitte Abla sık sık konuğumuz olacak :)

Kapak resmini çok sevdim :)
                                                                     ***
"Herkes bir şeylerden korkar" diye başlar kitap ve örnekler veriyor; ölüm, örümcek, karanlıkta uyuyamama, sevilmeme, dönmedolaba binme, bir kızı/oğlanı öpme, büyüme korkusu vs.
Kitapta kanlı canlı örnekler var; dolayısıyla bahsedilen örneklerdeki Sonya ya da Ali siz de olabilirsiniz. Ya da bu kitabı okuyan her kimse.
Benim de isim vermeyeyim bazı örneklerle birebir benzerliğim var.
Ancak kitaptan sonra -hatta kitabı okurken de- uzun süre düşündüm ben nelerden korkuyorum diye.
Biliyorum okuyunca bazılarına güleceksiniz ama ben yine de az özel olanlarından paylaşmak istedim; belki benzer şeyleri hissedenler vardır ve kendilerini yalnız hissetmezler :)
- Ormanda kaybolmak (biliyorum kırmızı başlıklı kız değilim her gün ormanda anneanneme yemek götürmüyorum:)
- Denizde iken kocaman bir balık tarafından ısırılmak (2 balık'ız dedik ama büyük balık ısırıklarından korkmayız demedik :)
- Trafikte "gerçek" araba kullandığını unutmak (çarpışan arabaları çok seviyorum ve bazen insanın gerçek trafikte de kafası karışabiliyor.)
- Sevdiğim/sevmediğim hatta tanıdığım/tanımadığım birini kırmaktan/üzmekten çok korkarım. (iyi kalpli olduğumdan falan değil ya bencillikten tamamen onun vicdan azabını düşünürüm yani :)
- Karınca ezmek... (küçükken -çok acayip küçükken-  karıncaların "canlı" olduğunu düşünmez,özellikle üzerlerine basardım; şimdiyse onun vicdan azabıyla, değil üzerline basmak yollarını şaşırtmayayım diye ödüm kopuyor.
- Teknoloji kazığı yemek: Bilgisayarın, telefonun bozulması ve içindeki evraklarıma ulaşamamak
- Birinden bir şey istemek: Kalemini isteyecek olsam sanki kolunu bacağını istiyormuşum gibi geliyor bazen.
- Birine bir şey sormak: Korkmak değil de belki çekinmek denebilir; kimsenin özel alanına girmek istemem.
Kitapta " Korkunun çocukları", "anne, ışığı açık bırak", "ben korkağın tekiyim", "dolapta biri var", "cesur insanlar korkar","korkuyla oynamak" gibi başlıklara ayrılmış toplam 21 mini bölüm var. Hepsinde de korkan kişinin neler hissedebileceği üzerine örnekler var.
"Dolapta biri var" bölümü çok keyifliydi; Kaan uyuyamıyor, tuhaf gıcırtılar duyuyor. Odasındaki dolabın içinde birilerinin olduğundan emin. Babasını çağırıyor. Babası Kaanla dalga geçmek yerine Kaan'ın oyuncak kutusundan aldığı kılıç ile dolabın kapağını yavaşça açıyor ve canavar olmadığını görüyorlar; Kaan kendini güvende hissederek uyuyor.

"Başkalarının korkularımıza saygı duyması ve bize salakmışız gibi davranmaması ne kadar da rahatlatıcıdır." :)
Korku bazen- ne yazık ki- bulaşıcı da olabiliyor. Etrafa yayılan 1 haber ile herkes korkuya kapılabiliyor...
:)
"Başkalarının korkuları önümüzü tıkayabilir. Kendimize olan güvenimizi yitirmemize neden olur ve sonunda da, bizi yeteneksiz olduğumuza inandırır."

Benim hoşuma giden diğer bir bölüm de;


 "Cesur olmak, bütün "rağmen"lere rağmen harekete geçmektir." :)

Kitap küçük cesaret alıştırmaları ile bitiyor.
"Cesaret olduğu sürece korkuların gerekli olduğu" cümlesi kalıyor aklınızda.
                                                                                ***

Anaokulu ve kreşe "korku" yüzünden gitmemiş, 5.5 yaşında okula başlamış ve derslerde uyuyakalmış biriyim. Anaokulunun ilk günü gerçekten çok kocaman bir kız vardı ve beni köşeye sıkıştırmıştı, çok korkmuştum. Anaokuluna gitmekten böylelikle kurtuldum derken ilkokulda daha ezeli bir düşmanla, matematikle, karşılaşacağımı bilmiyordum, orada da pes etmiştim.
Bizim zamanımızda olsaydı Çıtır Çıtır Felsefe serisi ben o kocaman kızı cesaretimle döver, matematikte çarpım tablosunu elimle toplama yapmadan çözebilirdim :)
Ama siz geç kalmadınız,
Çocuğunuz veya siz (itiraf edin bu kitapları ilk önce kendinize düşündünüz:) Brigitte abla ile tanışın ve tüm "rağmen"lere rağmen harekete geçin :)

Künye:
“Çıtır Çıtır Felsefe” dizisi
“Cesaret ve Korku”
Yazan: Brigitte Labbe
Resimleyen: Jacques Azam
Editör: Müren Beykan
Çeviren:Azade Aslan
Yaş grubu: 8+
Günışığı Kitaplığı, 2008, 40 sayfa

HERKESE KENDİ KORKULARINDA BOĞULMADAN 
MAVİ DENİZLERDE YÜZME CESARETİ DİLERİZ* :)
*Büyük balıklara aman dikkat :)

Devamını oku »

7 Temmuz 2013 Pazar

Çubuk Makarna Düğümü :)

Biz makarnayı pek severiz. Çubuğu, fiyonklusu, burgusu arasında pek seçim de yapmayız.
Makarna; makarnadır.
Hele bir de domates soslu olursa :)
Onun adı ezelden beri: DM'dir; Domatesli Makarna :)
Belki kurtarıcı bir yemektir bilmiyorum ama makarnanın bizim evde yeri apayrıdır.
Kütüphanede iken "Çubuk Makarna Düğümü" ile kısa sürede tanışmam ve evimize konuk olması da bu sebepten.

Kitap; "Bir zamanlar hiç makarna yememiş iki çocuk vardı" diye başlıyor.
Bu ancak masallarda olabilir diye düşünüyorum çünkü daha önce böyle bir "durum"la hiç karşılaşmamıştım.
Tom ve kızkardeşi Niki teyzeleri Rebeka ile yaşamaktadır çünkü anne babaları yanardağ araştırmaları için çok uzaktadırlar. Rebeka teyze de iyi biridir ancak biraz gariptir de. Karşısında biri varmış gibi salonun ortasında dans etmekte ve sürekli çiğ soğan yemektedir. (benim için garipten de öte "ıyyy" bir durum :)
Aslında daha çok suyosunu ve lahana yemekte ve sağlıklı beslenmeye çalışmaktadır ancak Tom ve Niki bu durumdan pek de memnun değildir.
Hayatlarında ilk defa makarna yedikleri yer bir lokantadır; çünkü paraları sadece ona yeter.
Derken bir gün gazetede Pipelli Makarna Fabrikası'nın "makarna sosları" ile ilgili yarışmasına katılırlar ve Bay Pipelli ile tanışırlar.
Orada geçirdikleri günün sonunda eve zeytinyağına bulanmış, çubuk makarnaya dolanmış halde dönünce Rebeka Teyze bu duruma sinirlenir ve Makarna Fabrikasına gider; orada hiç beklemediği bir durumla karşılaşır:
Bay Pipelli'nin kıvırcık siyah saçları, ışıldayan gözleri ve yüzünü ikiye bölen gülümsemesi vardır :)
                                                                             ***
Detaya girmeyeyim derken neredeyse tüm hikayeyi anlattım :)
Günışığı Kitaplığı'ndan çıkan bu kitap, "Abur Cubur Peşinde" serisinden bir kitap.
Diğer kitapları da okumak için sabırsızlanıyorum.
Bay Pipelli karakterini çok sevdim.
Keşke gerçek hayatta da böyle yüzünü ikiye bölen gülümsemesi olan insanlar -hele ki makarna fabrikası olanlar- olsa ve bizi makarna yemeye davet edip önümüze 6 çeşit makarna koysa...
Hepsini yerim ki ben :)
Size tavsiyem "Çubuk Makarna Düğümü"nü okuduktan hemen sonra uyumayın yoksa rüyanızda kendinizi Bay Pipelli'nin fabrikasında midye makarna yaparken bulabilir, Rebeka Teyze kızmasın diye de yanına sebze yemeği yapmak zorunda kalabilirsiniz :)

"Çubuk Makarna Düğümü"nü okuduktan hemen sonra :)
* Abur Cubur Serisi ile ilgili Hint Cevizi'nin  ve BDK'nın yazılarını da okuyabilirsiniz :)

Künye:
“Abur Cubur Peşinde” dizisi
“Çubuk Makarna Düğümü”
Özgün Adı: The Spaghetti Tangle
Yazan: Alexander McCall Smith
Resimleyen: Ian Bilbey
Çeviren:Nazlı Tancı
Yaş grubu: 7+
Günışığı Kitaplığı, 2009, karton kapak,80 sayfa

HERKESE KENDİ ÇUBUK MAKARNASINDA DOMATES SOSLU YEMEKLER, 
LEZİZ TARİFLER DİLERİZ :)

Devamını oku »

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Kitaplık Kurdu'nda 1 "Çocuk" :)

"Kitaplık Kurdu"ndaki yazıyı ve devamında yazacağım yazıları "reklam" olmadan nasıl "haber" yapabilirim diye düşündüm, bulamadım.
Takip ettiğim ve keyif aldığım bloglardan biri Leylak Dalı,yanlış hatırlamıyorsam Ocak ayı gibi yeni bir blogun haberini yapmışlardı: Kitaplık Kurdu.
"Acaba ben de yazı gönderebilir miyim?", "Ne zaman yazsam?", "Ne göndersem?" vb. soruların arasında aylar geçti.
Ta ki geçenlerde Kitaplık Kurdu ile haberleşene kadar.
İlk yazım geçen gün yayınlandı, tekrardan teşekkürler Leylak Dalı ve Kitaplık Kurdu (ekibi).
Devamının da geleceğini (inş. diyeyim ben yine de :) yüzümde kocaman bir mutlulukla müjdelemek isterim :)
Okumak isterseniz "Çocuk" burada.
Sahi, çocuk olmak ne işe yarar :)


Konuşacak çok şeyim yok belki ama yazacak çok şeyim var :) Beklerim, her zaman..
Devamını oku »

5 Temmuz 2013 Cuma

"1 Kitap 1 Mektup" Etkinliğinde Bu Kez Konuğumuz; ÇAĞLA ENES: Tatlı Bir Yüzücüyle Keyifli Bir Sohbet & Sofie'nin Dünyası :)

Bu yazı  da zorlandığım yazılardan biri oldu çünkü Çağla benim kuzenim.
Teknik ve biyolojik olarak kuzen çocuğu olsa da yaşlarımız yakın olduğundan (14-28) bence biz kuzen sayılmalıyız :) 
Çağla neredeyse doğduğundan beri anne ve babasının desteği ve azmi ile yüzüyor.
Sıklıkla antrenman yapıyor ve emek sarf ediyor.
Geçen ay yapılan Kaş-Meis maratonunda da bu emeklerin karşılığını aldı ve Çağla 1. oldu :)
Biz de yakından tanık olduğumuz spor faaliyetleri/yüzme sürecine dair Çağla ile keyifli bir sohbet yaptık.
Sonucu hemen söyleyeyim; çocuğunuzu en az 1 spora yönlendiriniz :)
Gelelim sohbetimize;
Sevgili Çağla,
Küçüklüğünden beri yüzdüğünü, antrenmanlar arası koştuğunu, yüzmeyi çok sevdiğini, yarışlara katıldığını biliyorum ama bugün senden “yüzme” konusunda daha detaylı bilgiler öğrenmeye niyetim var :) Başlayalım o zaman :)


Çağla ve Kahve :)
Yüzmeye kaç yaşında ve nasıl başladın, seni kim yönlendirdi?
Kuzenlerim yüzücü, dayım da antrenörüm. Küçükken onlar antrenmana giderken ben de onlarla havuza gelir ve onları izlerdim. Bu sayede yüzmeyle tanışmış oldum. Onların yönlendirmeleriyle de yüzmeye başladım ve çok sevdim. Bunların ben kaç yaşımdayken gerçekleştiğini bilmiyorum ama sekiz yaşımdayken takımla beraber çalışmaya başladığımı hatırlıyorum.

Kaç yıldır yüzüyorsun?
On dört yaşımda olduğumu düşünürsek tam altı yıl olmuş.

Haftada kaç gün yüzüyorsun? Kaç antrenman yapıyorsun?
Sezon arası tatillerimiz dışında haftanın her günü yüzüyorum. Yakında önemli bir yarış varsa ve sezon ortasındaysak bazı günler çift antrenman yapıyorum. Çift antrenman yaptığım zamanlarda haftada on iki antrenmanım oluyor.

Antrenmanlara yetişmek, bazen sabahın köründe uyanmak zor olmuyor mu?
İlk başlarda tabii ki alışmak ve zamanında kalkmak zor oluyor ama alışıyorsun. Ama sonuçta bu benim sorumluluğum ve bunu isteyerek ve severek yapıyorum.



Sporcu beslenmesi diye bir şey uyguluyor musun? Ya da yediğine içtiğine dikkat ediyor musun?
Tabii ki uyguluyorum. Bunu hem sağlığım hem de performansım için yapıyorum. Çünkü antrenmanlarda harcadığım enerjiyi sağlayabilmem için bazı şeyleri daha çok yemem ya da daha az yemem gerekiyor. Aynı şekilde vücudumun antrenmanlardan kötü etkilenmemesi için de yeme içmeme dikkat etmem gerekiyor.

Sence yüzme zor bir spor mu, neden?
Yüzmenin zor bir spor olduğunu düşünüyorum. Çünkü diğer sporlara göre daha çok kondisyon ve çalışma gerektiriyor. Bir sporda iyi yerlere gelebilmek için örneğin beş antrenman yapman gerekiyorsa yüzmede on antrenman yapman gerekiyor. Bireysel bir spor olmasının da zorlukları da var. Çünkü tek başına yarışıyorsun ve asıl o mücadeleyi kendinle veriyorsun. Bu büyük ölçüde de özgüven gerektiriyor.

Yüzerken aklından neler geçiyor ya da ne hissediyorsun?
Yarış yüzerken sadece yarışı düşünüyorum. Yorgunluğumu düşünmeyip kendimi biraz daha zorlamaya çalışıyorum. Antrenmanlarda ise yüzdüğüme göre düşüncelerim de değişiyor. Örneğin uzun mesafe yüzüyorsam tempomu ve nefesimi ayarladıktan sonra içimden şarkı söylüyorum, o gün yaptıklarımı falan düşünüyorum.


Çağla ve Kahve :)
Yüzmüyor olsaydın hangi sporu tercih ederdin?
Voleybolu tercih ederdim gibi geliyor. Çünkü solak olmam ve boyum bana büyük bir avantaj sağlardı.

Gelelim yarışlara… Birlikte antrenman yaptığın arkadaşların da yarışlarda rakibin olabiliyor sanırım. Bu biraz garip oluyor mu ya da birbirinize kızma/küsme durumlarınız oluyor mu :)
Bence bu garip bir olay değil. Yüzme bireysel bir spor olduğundan takım arkadaşlarınla rakip olman fazlasıyla normal. Yarışa girip çıktıkça buna da alışıyorsun. Zaten depar taşına çıktığında öyle bir psikoloji içerisinde oluyorsun ki yanındaki kardeşin bile olsan tanımazsın ve gerçek bir sporcuysan tanımaman gerekir :) Kızma küsme olayları da olmuyor değil. ( ne kadar olmaması gereken bir şey olsa da ). Böyle davrananlar sporun bir kuralı olan kazanmayı ve kaybetmeyi öğrenememiş kişiler.

Hangi stilde yüzmeyi daha çok seviyorsun? Ya da öyle bir tercih yapma şansınız var mı?
Bir yüzücü her stili yüzmeyi bilir ve yüzer. Ama hangi stilde daha iyiyse yarışlarda çoğunlukla o sitili yüzer. Kendi tercihine göre değil. Ama en iyi yüzdüğün stil en sevdiğin stil oluyor zaten :)

Yarışlarda uzun mesafe yüzmek mi daha zor kısa mesafe mi?
Bu yüzücüden yüzücüye göre değişir. Bazı yüzücüler kısa mesafeci bazıları da uzun mesafecidir. Yani kimisi kısa mesafeyi kimisi uzun mesafeyi daha kolay yüzer. Ben uzun mesafeciyim ve uzun mesafeyi daha rahat yüzüyorum.

Kaş-Meis maratonuna ilk defa mı katılıyorsun? 
Evet ilk kez katıldım.

Geçtiğimiz ay yapılan Kaş- Meis maratonunda 1. oldun :) Bu sonuca şaşırdın mı, sevindin mi ya da neler hissettin?
Kendimden böyle bir sonuç beklemiyordum. Açıkçası oldukça şaşırdım. Ama tabii ki sevindim de. Uzun zamandır ağır bir şekilde antrenman yapıyordum ve bu antrenmanların hakkını almak beni mutlu etti.


Kaş-Meis Maratonu :)
Maraton süreci ne zaman/nasıl başlıyor? Kimler katılabiliyor?
Maraton tam olarak ne zaman başladı hatırlamıyorum :) Ama sabah sekiz ya da dokuzdu. İlk olarak bütün maratona katılacak olan bütün sporcular belirli bir yerde toplandı. Sonra görevli hakemler bütün sporcuların kollarına numaralarını yazdılar. Herkes teknelere bindi ve teknelerle Meis adasına doğru yol almaya başladık. Adada bizlere vazelin ve güneş kremi sürmemiz için biraz zaman verildi ( vazelin suda üşümememize yarıyor ). Sonra hepimiz oradaki marinadan denize girdik ve start verilmesini bekledik. Start verilmeden önce de hepimize rotamızı ayarlayabilmemiz için nereye yüzeceğimize dair bilgi verildi. Sonra start verildi ve yarış başladı :) Ve bu yarışa on beş yaş ve üzerindeki insanlar katılabiliyor. Ama en küçük olarak ben 14 yaşındayken veli izni ile katılarak 15-19 yaş kategorisinde yüzdüm. Yaş dışında bildiğim kadarıyla başka bir sınırlama da yok.

Sen bu maratona katılmaya nasıl karar verdin?
Kuzenlerim  her sene bu maratonlara katılıyorlar. Geçen sene onları izlemeye ben de gitmiştim. Onları izlerken bunun eğlenceli bir şey olduğunu ve yapabileceğim bir şey olduğunu düşündüm. Sonraki sene ben de katılırım diye düşündüm.

Yüzmeye başlamak için sence kaç yaş daha uygun?
Küçük yaşta kurslara gitmekle bir başlangıç yapılabilir. Ama profesyonel yüzücülüğe başlamak için sekiz ya da dokuz yaş bence en uygun yaş.

Sadece amatör olarak yüzmek isteyen ama yaşının çok ilerlediğini düşünenlere tavsiyen var mı? Su gerçekten  ne yaparsak yapalım- bizi kaldırır mı :)
Onlara yüzmeye devam edin derim. Amatör olarak yüzmek istiyorlarsa hiçbir yaş geç değildir. Ama profesyonel olarak yüzmek belirli bir yaştan sonra gerçekleştirilmesi gerçekten çok zor bir durum. Bu arada suyun biz ne yaparsak yapalım bizi kaldıracağını sanmıyorum :)

Asıl bomba soruyu sona saklamıştık; havuzda ya da denizde boğulan birini görsen (mesela beni :) hemen suya atlayıp kurtarır mısın :)
Tabii ki kurtarmaya çalışırım. Ama ben birinin boğulduğunu görene ya da fark edene kadar çoktan başkaları onu kurtarır bile :)

Biraz da genel sorulara geçelim:
Dinlerken acayip mutlu olduğun şarkı/şarkıcılar var mı?
Michael Jackson ve Bruno Mars dinlerken çok zevk aldığım şarkıcılar ve onları dinlerken gerçekten mutlu oluyorum.
Unutamadığın bir çocuk kitabı ya da kitap var mı?
Isabel Allende’nin "Canavarlar Kenti" adlı kitabını gerçekten severek okumuştum. Hayatımda okurken en çok eğlendiğim kitaplardan biriydi. Aynı zamanda Jostein Gaarder’in "Sofie’nin Dünyası" adlı kitabı da beni çok etkileyen kitaplardan biriydi.
Yüzmeden sonra en çok keyif aldığın aktivite/spor/hobi hangisi?
Sanırım kitap okumak ve arkadaşlarımla vakit geçirmek. Çünkü yalnız kalmayı hiç sevmem ve hep yanımda birileri olsun isterim.

Bizim için keyifli bir sohbet oldu; teşekkürler Çağla …Sana bol yüzmeli, çokça kitaplı, Kahve’li günler dileriz :)

Ben teşekkür ederim; size de Lokum'lu günler :)
* Bazı yazılar kaymış, fark ettik, düzeltemedik, belki yakında düzeltebiliriz :)
                                                                            ***
"1 Kitap 1 Mektup" etkinliğinde 2. konuğumuz sevgili Çağla oldu. Yüzme ile ilgili meğerse ne çok sorumuz varmış. Küçük yaşta en az 1 spor ile tanışmalı ve bu tanışıklık ister hobi ister profesyonel olarak devam ettirilmeli -bizce-. Zira kuzenler bir araya gelince maş. boy konusunda "senin oralarda havalar nasıl?" esprilerine maruz kalabiliyorsunuz :)

26 Temmuz 2013 tarihine kadar "En sevdiğiniz yüzme mekanı (deniz/havuz/koy) neresi?" (böyle bir yer yoksa onu da yazabilirsiniz :)  sorusunu yanıtlayarak bu yazının altına yorum bırakanlar arasında yapacağımız çekilişle 1 kişiye Çağla'nın seçimiyle "Sofie'nin Dünyası" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.


Kaynak: burada
* Bu çekiliş haberini kendi blogunda/facebook ve twitter hesabında duyurmak zorunlu değil; sadece gönüllüdür :)
**Sevgili Çağla, son sözümüz sana; iyi ki varsın, tatlı sohbetin için teşekkürler :)


HERKESE KENDİ DENİZ KOKUSUNDA MUTLU GÜNLER, SOFİE İLE  TANIŞMA İMKANI DİLERİZ :)

Devamını oku »