Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




7 Temmuz 2014 Pazartesi

Anneliğin Ötesinde :)

Yıllar önce “aman doktor derdime bir çare” demekten vazgeçmiş hayatımı altüst eden migren için “alternatif” yollar arayışına girmiştim. Bunlardan biri de “refleksoloji” idi. Biraz da çekinerek gittim bu eğitime çünkü ben çok gıdıklanırım J
Güzel geçen 1 saatin ardından yanımızdakilerle eş olmamız istenmişti. Benim eşim de bol gülüncüklü neşe dolu bir insandı. Ben sanıyordum ki oraya sıkıntısı olanlar gidiyor. Halbuki bu bayan grubun negatifliğini bile silip süpürmüştü. Enerjisini çok sevmiştik. Eğitmen herkese tek tek “neler yapıyorsunuz, kimsiniz” vs. dediğinde onun verdiği cevaplara inanamadık. İki tane çocuğu vardı, şarkı söylüyordu ve “Alternatif Anne” diye bir sitenin kurucusuydu. Benim tanıdığım iki çocuklu anneler mutsuz olur, evde oturur(en azından şarkı falan söylemez) / memurluk yapar ve kendi annelerinden öğrendikleri ne varsa onu uygularlardı J “Alternatif Anne ne ola ki?” diye kurstan sonra üşenmeyip google’da aratmış; konular o zaman –doğal olarak- hiç ilgimi çekmediği için “hıı iyiymiş” diyip sayfamı kapatmıştım. O sayfa tekrardan yıllaaar sonra açılacaktı. “Annelik nasıl bir şeydi?” soruları üzerinde düşünürken- ki düşünmeme pek gerek yokmuş; zaten bebeğin kucağına düşünce ne olduğunu kıyısından yakalıyormuşsun- karşıma hep “Alternatif Anne” sayfası çıktı. Refleksoloji eğitiminde eşim olarak çalışma yaptığımız kişi de “Gülüş Türkmen” olarak tam karşımda duruyordu. Bu arada bir kitap yazmıştı: “Anneliğin Ötesinde” isminde.
Hani bazı kitaplar vardır devamlı karşınıza çıkar ama almak/okumak için doğru zamanı bekler. İşte bu kitap da benim için öyle oldu. Hamileyken de bir dolu okumuştum anne/çocuk/hamilelik üzerine olan kitaplardanve tabii ki ilk günlerde okuduklarımın çoğunu hatırlayamamış fırsat buldukçabir kez daha okumuştum. Bir ara o kadar çok kafam karıştı ki Krap amca ile Tracy ablayı rüyamda tartışırken gördüm. “Durun yahu benim için kavga etmenize gerek yok. İkizinizi de okudum ve sadece aklıma yatan kısımları uygulamak istiyorum ben.” Diyip uyandım.
“Tarihin Işığında Trendlerin Gölgesinde Çocuk Büyütmek, ne demek acaba?” diye meraklanıp kitabı aldım. Okumaya henüz başlarken aradığım kitabın bu kitap olduğunu hissetmiştim. O kadar çok görüş/anlayış/ yorum/yönlendirme vb. vardı ki etrafta. Sanki birini yapmasanız “kötü anne” olacaktınız. Hele ki sezaryen konusundaki çekincemin en çok bu garip “mahalle baskısından” olduğunu fark edip –neyse ki doğumdan önce- şartlarım normal doğum için uygun olmadığından gayet de güle oynaya sezaryene girmiştim. Belki ben öyle hissediyorum dedim. Yani etrafta “aa normal doğum yapmadın mı? Sütün yetiyor mu? Mama verdin mi?”vb. diyen bir güruh yoktu. Ama yakınımdaki annelerle konuştukça herkesin bir şeylerden çekindiğini ve anneliğini “gönlünce” yaşayamadığını fark ettim. Evet “bilgi kesinlikle güç”tü; ancak bu güç bizi mutsuzluğa da götürmemeliydi. Her şeyin “en ama en ama en doğalı”nı yap(a)mıyorsak kendimizi suçlu hissetmemeliydik; değil mi J “Bilmem kim şunları yapmış”; “ben niye yap(a)mıyorum” diye hayıflanmamalıydık. Herkesin “anneliği” kendineydi J
İşte bu kitabı okuyunca içime biraz su serpildi; biraz rahatladım. Çünkü hangi kitabı okusanız sizi bir yerlere çekmeye çalışıp “en iyi yöntem bu; yoksa sen hala uygulamadın mı?” diye bir garip hissetiriyordu. Ya da tuhaf olup her şeyi üzerine alınan acemi loğusa anne ben miydim J
“Annelik içgüdüleri” sanırım biraz da bu tarz durumlarda ortaya çıkıyor. Yani bilinçli olmak için okumak güzel ancak neyi ne kadar uygulayacağınıza bebeğinizle beraber siz karar veriyorsunuz ve bundan da suçluluk duymuyorsunuz. Bu demek değil ki “ohh ben her şeyi canım istediğinde yaptım; benden rahatı yok”. Ama kimsenin benim gibi normal doğumu çok çok isteyip şartları sezaryen oldu diye üzülmesini istemem. Şanslıydım ki dediğim gibi bunu önceden fark edip bunun bir madalya yarışı olmadığını anladım. Gülerek girdim ameliyathaneye hem de elimde pandalarımla J  

Kitabın sonsözünde "Annelik, bir kadının kendini baştan yaratması için altın bir fırsattır." diyor. Bu sözü de en az "Annelik tarzınız, yaşam tarzınızdır" kadar çok sevdim.
Rahat/ pimpirikli/korumacı/ sevecen/ sabırlı vs. olmamız bir yaşam tarzı neticede. İnsan "anne olunca" bir taraftan "nasıl biri" olduğuna da ayna tutuyor.
3 ayda anladım ki gerçekten annelik, hayatımın en önemli dönüm noktalarıından biriymiş.Diğeri de ergenlik ve evlilik olabilir, bilmiyorum :)
Kim bilir belki bir gün sevgili Gülüş Türkmen'in "Çocuğumla Nasıl Konuşursam Beni Dinler" isimli atölyesine de katılma şansım olur :) (ki bunu Elif büyümeden yapmak daha mantıklı sanırım :)
Kitabı okuyanların yorumlarını merakla bekliyorum.

HERKESE KENDİ ANNELİK MACERASINDA KOCAMAN MUTLU/SABIRLI GÜNLER :)





Devamını oku »

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Bebekli (Elifli) Aktiviteler ve Rutinler (0-3 ay)

Böyle başlığa "rutin" falan yazdım diye Tracy Hogg akla gelip kafalar karışmasın; zira kendisinin pek uzağındayım(z)
Genel olarak EASY : Yeme, aktivite, uyku, anne zamanı "my time" rutinini ben sevsem de sanırım Elif pek sevmiyor :)
Zaten zor uyuyan bir bebeğiniz varsa "yemekten sonra uyunmaz yavrum" diyip aktivitesi için uyandırmaya cesaretim yok. Olan varsa saygılarımı göndereyim.
Ben daha çok -malum kolikten ötürü- "ağlamasın yeter" diyorum; biliyorum ki bu hiçbir kitapta yazmıyor. Hatta "sakın bunları yapmayın" başlığı altında yer alıyor olabilir yaptıklarımız :)
Bu bahsettiklerimi de son 3 haftadır ancak yapabiliyorum açıkçası.
Zira öncesinde "mutlu bebek için mutlu anne" tavsiyeme uyup her boş vakitte uyumaya çalıştım çünkü sağolsun anneler dönüşümlü olarak yanımızdaydı.
İşte o ara hayat ne "olala" imiş dostum; anlayamamışım :)
Yok yok şaka.
Elifle her an güzel.
Tam 7 defa (saydım) yerine yatırdığım güzel kızım her seferinde 2 dakika bile dolmadan kalkmasına rağmen-ki ben o ara enerji olsun diye bulgur pilavımı depolarken- Elifle hayat gerçekten güzel.
Çünkü büyüdükçe tepkileri artıyor, gülücük falan atıyor bayılıyoruz acemi ana-baba olarak.
Sabahları ve akşamları -eğer müsaitsek- babamızı balkondan yolcu ediyor/karşılıyoruz. Şu an pek anlamasa da uzaktan ona bakıp biii dolu el sallayan şaşkın adamın babası olduğunu bir gün anlayacak inş.
Her gün yapalım dememe rağmen genelde günaşırı olan banyo seanslarımız var. Banyo sonrası masaj yağı ile keyifli dakikalar yaşabiliyoruz eğer çok ağlamıyorsak.
Oyunlar konusunda henüz çok fazla ilerleme kaydedemedim aslında.
Birden "aktivite delisi" yapmak da istemiyorum.
Keyfi yerindeyse anakucağında ya da oyun halısında bırakıp uzaklaşıyorum. Biraz da canı sıkılsın kendi kendini eğlendirsin ama değil mi :)
Günün ennnnnn sevdiğim(iz) saatleri kitap okuma saatleri.
Sabahları -karnımız tok (her ikimizin de), altımız temiz, uykumuz alınmış- o güne özel kitabımızı kitaplıktan alıp geçiyoruz karşılıklı oturmaya.
Kitapları önceden sadece -resimleri de göstererek- okuyordum.
Şimdiyse kuklalardan ya da peluş oyuncaklardan faydalanarak canlandırma yapıyorum.
Sakar Cadı Vini'yi mesela Mantar Kız canlandırdı.
İyi Kalpli Küçük Tavşan içinse en sevdiğim şaşkın tavşandan faydalandım.
İnstagramda #bugünneokuduk etiketine bakarsanız; çoğu fotoğraf Elif'e ait zaten :)

Tabii her şeyi canlandırmam mümkün değil.
Çoğu çocuk kitabında "Yaşasııııın"a benzer nidalar oluyor; onları abartarak okuyorum.
Oyunculuk konusunda hiç yeteneğim olmadığını düşünürdüm; şimdiyse Elif'in masal dünyasının başrol oyuncusu gibiyim. Bir özgüven geldi ki sormayın :)
Kuklaları -evimizin birçok şeyi- İKEA'dan aldık.Bence çok başarılı.
En sevdiğim-açık ara- kurbağa ve köpekbalığı :)
Birkaç gündür sabah 9 civarı çıkıp 1 saatliğine yürüme, uyuma, annenin kitap okuması vb. şeyler yapıyoruz. İlk gün slingle çıkmıştık; pratik fakat sıcakta ikimize de sular basıyor.
Arabası ile kaldırım taşlarının sallantısında giderken uyuyakalıyor.
Bu hem iyi hem kötü.
Tracy ablanın rutinine hiç uymuyor elbette ama  benim "yeter ki ağlamasın" rutinime çok uyuyor :)
Hem bu havalarda dışarı çıkmayacağız da ne zaman çıkacağız değil mi?
Elifle hamileliğimden beri durmadan konuşuyorum. Beni çok geveze sanacak :) Halbuki hiç öyle biri değilim ama neler yapıyoruz, nereye gidiyoruz, ne yiyoruz vs. hepsini anlatıyorum. O da maşallah boncuk gözleriyle bana bakıyor-şimdilerde gülümsüyor-
Bir de arada şarkı söylüyorum. Onları da annemin "kimselere vermem" deyip de ilk torununa verdiği kitaptan buluyorum. (Annemin 1957 basım ilkokul kitabı :)

 Ya da gün içerisinde Baby Joy açık oluyor; oradan Barış Manço şarkılarılarına eşlik ediyoruz :) Hamileyken "Arkadaşım Eşek" şarkısını az dinlemedim :)
Müzik demişken, benim ritim duygum hiç yoktur ama babası evdeki  minik davul ile harikalar yaratıyor; Elif de pür dikkat onu dinliyor.
Altını değiştirirken de genelde bir sohbet havası yaratıyorum. "Doldurulmuş ama taşırılmamış" bezimizi sevinçle karşılıyorum :)
Bence önemli olan sürekli bir şeylerle oyalamak değil de annenin de keyif aldığı bir aktiviteyi bebeğiyle birlikte yapması. Bu, bizim için kuklalarla canlandırarak kitap okumak. (en iyi yaptığım iş)
Ama sizin farklı bir yeteneğiniz varsa siz de onu yapın. Hatta yaptıklarınızı yazın da biz de öğrenelim :)
Bu konuda "Öğrenen Anne" ve "GeCe" bloglarının faydalı linkleri var: Biri burada; öteki de şurada.
Bazen çok yoruluyoruz hatta azıcık dursun da tuvalete gideyim/yemek yiyeyim diye gözünün içine bakıyoruz ama belli bir aydan sonra -bizim için bu 2. ay oldu diyebilirim- bir dolu boş vakit kalıyor. Bunları da hem "kaliteli" (bu lafı da hiç sevmiyorum ama yerine bir şey bulamadım) hem de hem eğlenceli geçirmek bizim elimizde. İlerde parka gideceğiz, kek yapacağız (onu da Elif öğretir heralde bana :P ) inşallah ama her yaşın/ayın ayrı bir güzelliği var.
Bence blog da anneler için güzel bir aktivite.
Yani sadece bebişleri düşünmek olmaz.
Konuları kafamda toparlamak bile bana heyecan veriyor.
Güzel yorumlarla mutlu oluyorum.
Şimdi bir de pek şirin şeylerin üreticisi Zeynep'in hediye kitabı var; ona gelen yorumları tebessümle okuyorum:)
Bir de gün içerisinde kendimi mutlu etmek için mutlaka bir şeyler yapıyorum. Ya da "günün mutluluk sebebi" gelip beni kendisi buluyor. Parktayken okuduğum kitaptaki bu görsele uzuuun uzun baktım. Clementine'i buraya yazmayı çok isterim. Hatta Clementine benim arkadaşım olsun daha çok isterim :)

Bazen de 1 kahve beni kendime getiriyor. Uykusuzluk yapar mı Elifte acaba diye "her gün mutlaka" içmiyorum. Haftada 3 bazen 4 genelde de yarım ölçek :) Bu da annemle karşılıklı içtiğimiz kahvemiz.

Yemek, temizlik, çamaşır vb. işlerden -birçoğunuz gibi- hiç hazzetmiyorum. Önceden de sevmezdim şimdilerde sinir oluyorum :) Açıkçası mücadele etmeyip "olduğu kadar" diyorum. Neyseki yaz mevsimi karpuz/peynir ya da menemen harika oluyor. Çamaşırlar da çabuk kuruyor.
Evin en temiz yeri zaten salonun tam ortası. Elif'in gazına orada baktığımız için hep oraya kusuyor; haliyle de günde birkaç kez temizleniyor :))
Mottomuz şu:
Ben de onu diyorum zaten :)
Olamayacağımı bildiğimden hiç "mikemmel annelik" yapmaya çalışmıyorum.
Elif'in kıyafetlerinde bile "aman kustu hemen temizleyeyim" demiyorum; "kızım kusacağın varsa tamamını kus; sonra değiştirelim" diyorum.
Ne balığım ama ya :) Ananesi deli oluyordu tabii bu duruma.
Ben, evde de göz kalemi süren bir kardeş ve parfüm süren bir anneden nasıl bu kadar "pijamalı" çıktım; hayret doğrusu :)
Neyse ki pijamalarımı da son haftalarda çıkardım. En son postacı beni "18 yaşın üstünde misiniz" diyerek dumura uğratmıştı hatırlarsınız :)
Bu ara -zaman zaman sinir olsam da- "öyle böyle büyüyorlar be yavrum" lafını çok seviyorum.
Bunalınca aklıma getiriyorum.
Büyük resme odaklanmalı diyorum.
Ağlama krizinde takılıp kalma diyorum ama... Bazen oluyor bazense olmuyor tabii oturup ben de ağlıyorum; Elif'i öyle çok ağlar görünce dayanamıyorum çünkü.
İnşallah hepsi geçecek.
Sağlığımız yerinde olsun da zaten.
Şımarıklığa gerek yok.
Ama arada  bloga dertlenme hakkım da saklı kalsın :)

HERKESE KENDİ RUTİNİNDE KEYİFLİ AN'LAR :)














Devamını oku »

1 Temmuz 2014 Salı

1 Kitap 1 Mektup Etkinliğinde "Şirin Şeyler Üreticisi" Zeinepuu var; Sahi "Benekli Fareyi Gördünüz Mü?" :)

Hediye konusunda inanılmaz bocalarım. Doğum günü mü özel bir gün mü yoksa rastgele bir seçim mi; buradan başlarım. Bazen "ihtiyacı olan bir şeyi alayım" derim ama en güzeli bir şey görüp "işte bunu x çok sevecek" diye sepete atmaktır.
Geçen doğumgünümüzde de -ki neredeyse aynı gün doğmuşuz- özel bir şey olsun ama içinde Elif de olsun dedim. Patik de örebilirdim ama bunu öğrenmem ve yapmam birkaç sene sürerdi; vazgeçtim :)
O ara karşıma Zeinepuu çıktı instagram hesabından. (ismi çok güzel; Miyazaki karakteri gibi "zeynepuuu" diye okuyorum ben :)
Düğün fotoğraflarımızı gönderip "piksel piksel aşk"a mı düşelim derken karşıma o masalsı görüntü çıktı. "Aaa bu aynı Elif" dedim; o daha doğmadan. Ve Zeynep'e mail attım. Ben ona genel bir şablon çizip detayları kendisinin belirlemesini istesem de her aşamayı bana tek tek sordu. Sormana gerek yok;sana güveniyorum dedim. O yine sordu.

Hepimiz için erken doğum günü hediyesi oldu. Zira bizim planlarımıza göre Elif bizim gibi Mart ayında doğacak; kendi halinde 1 balık olacaktı. Böylece "3 balık" olarak hayatımıza devam edecektik. Tabii ki Elifin de kendi planları varmış. "Ben bu balıkları bir hizaya getireyim" demiş olacak ki 9 Nisanda Koç burcu olarak hayatına başladı :)
İşini sevgiyle ve özveriyle yapan insan karşısında saygıyla eğilir; gülümsemesi bol yanaklarından öperim.
İşte Zeynep ve hikayesi:

Sevgili Zeynep; "şirin şeyler üreticisi" olmaya nasıl karar verdin? Bu süreç nasıl gelişti?
Gözlerimi kapatıp bir düşündüm. Nasıl oldu sahiden diye :) 
sevdiğim insanlara ellerimle yaptığım küçük şeyleri hediye etmeyi her zaman çok sevdim. Bu yüzden bambaşka işlerde çalışıyorken bile evimin bir köşesi her zaman kurdelelere, dantellere , iplere , iğnelere , boyalara kısacası hep şirin bir şeylere aitti. 
düşünüp, tasarlayıp en sonu somut hale gelen o küçük şeyleri fotoğraflamaya başladım. 
işte galiba he rşey burada başladı. 
öyle çok sevildi, beğenildi , talep gördü ki ... bir yerden sonra sessiz kalamadım. 
şirin şeyler üretmeye mutlulukla devam ettim :)

Piksel piksel ask temasını yaparken nelere dikkat ediyorsun? Ayrıntılarda kişileri bu kadar güzel resmetmeyi nasıl başarıyorsun ;)
Bu biraz detaycılıkla ilgili sanırım. Günlük hayatımda da böyle miyim ki diye bir soru geçti zihnimden ama , sanmıyorum :)
İşime verdiğim önem , gösterdiğim özen bu ince detaylarda saklı aslında. Bu temada aile panoları , gelin-damat panoları daha çok yer alıyor. Semaları çıkarabilmek için istediğim fotoğrafları incelerken pikselleşiyor bakışlarım sanki , bu detayı kareleştirmek mümkün algısıyla kravat iğnesine kadar detaya inebiliyorum :) 



Son zamanlarda yenidoğanlara yönelik çalışmaların arttı sanırım?
Evet :) Bu da beni çoook mutlu ediyor.
Yine instagramdan tanıdığım , cok sevdiğim fotografçı bir anne ile yaptığım ilk çalışmaydı doğum panosu. Oğlunun odası için aklındaki panoyu anlatmıştı ve bunu kanaviçeleştirmek konusunda bana çok güvendi. Öyle güzel oldu ki ilk doğum panosu , sonra ardı arkası kesilmedi.
boylarını , kilolarını işlerken her çarpıda seviyorum onları parmağımın ucuyla !  :) 


Seni mutlu eden/heyecanlandıran/kalbinde özel bir yeri olan çalışma(lar) var mi ? 
Olmaz mı :)
İlk doğum panom  Zafer Alp , ablamlar için yıldönümlerinde yaptığım Happy House panosu - enişteciğimin dövmesine kadar detaya indiğim doğrudur :) - , Tuva Yayıncılığa ait olan Kanaviçe dergisinin 32. sayısına bir sema tasarlayıp , işlemiştim. Sweet Life panosu da benim için çok özeldir :) , sonra Rengin ve Atakan*ın Just Married panosu ( detayları şimdi düşünürken bile gülümsüyorum .) , Pınar ve Salih için yaptığım çift panolar ve tabiki heyecanla beklenen Elif için Hoşgeldin Elif panosu .. :) Unicornuyla geldi Elif değil mi annesi  :) 
*Valla aynen öyle oldu :P

Bir günün nasıl geçiyor ? 
Çoğu zaman erken uyanıyorum. Erken kahvaltı yapıp güne erkenden başlamak bana çok iyi geliyor.
İşlerin yoğunluğuyla şekilleniyor günüm , evden çalışmak keyifli ve rahat olsa da zorlukları da var . O hiç bitmeyen ve maalesef tüm gün uğraşsan da görünmeyen ev işleri nedeniyle programsız çalışmak mümkün olmuyor. :)
Çok yoğunsam tüm gün evde kanaviçeyle ilgilenebiliyorum ama belli bir saatten sonra elime almamaya özen gösteriyorum.
Pek tatili olan bir iş değil , zaten yarım bir iş yanında durduğunda ' hadi beni eline al'  bakışları atıyor :) 
onun dışında dışarıdaysam bol bol  yürüyerek , mutlaka ağacı , yeşili bol yerlerde vakit geçirmeye çalışarak geçiyorum günümü.


Ürünlerin teslimi ne kadar vaktini alıyor?
İş yoğunluğuna göre değişebiliyor . normal şartlarda 5 gün içinde teslim ediyorum , daha erken ve daha geç teslimat durumları da mümkün olabiliyor. 

Tatildeyken nasıl yapıyorsun? Ya da zaten işinden keyif aldığın için tatile de işini götürüyor musun ;)
Bu biraz tatilde geçireceğim gün sayısı ile alakalı :) kısa bir tatilse tüm mailleşmelerimi yaparım ve  iğne, iplik ve kasnaklarımla da vedalaşırım :) Zira omuzlarım ve boynum buna çok mutlu olabilirler :)
ama beni uzun bir tatil bekliyorsa onları da alırım yanıma. güzel hava kahvaltıları , akşamüzeri pikniklerinde olduğu gibi tatilde de keyifle işlerim ben panolarımı :) 

(bilmedigim icin soruyorum) Yaptığın işin tam olarak adi nedir;kanaviçe mi?
Evet , çarpı işi , kanaviçe gibi isimleri var. 

İlham aldığın kisiler/siteler var mi?
Var tabii ki.
Pinterest özellikle font seçenekleri konusunda oldukça zengin . 
birde Lucky Jackson*ın kasnak işlerine hayranım , henüz o teknikle tanışamasam da onun işlerine iç çekerek bakıyorum :) 

Sanırım seni taklit etmeye çalışanlar da oluyordur değil mi?
Maalesef . 
Bu konu sebebiyle yaşadığım her olay bana insan çeşitliliğini hatırlatıyor . 

Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla kanaviçe haricinde bolca yürüyüş yapıp kahve içip kitap okuyorsun ;)) ne tarz kitapları seviyorsun?
Ah evet ne harika bir gözlem :) 
Kitaplar konusunda kuralsızım diyebilirim. merak ettiğim her kitabı okuyabilirim. şu sıralar turk edebiyatı daha çok ilgimi çekiyor , onun dışında fantastik ve mitolojik romanları seviyorum. 
dünya edebiyatı romanlarında sürekli takip ettiğim ve her kitabını okumaya özen gösterdiğim yazarlarla da kitaplığım şekilleniyor diyebilirim. 
Ba-yıl-dım bu kitaplığa :)
Çalışırken "olmazsa olmaz" bir müziğin bir içeceğin ya da bir rutinin var mı?
Çalışırken iki fincan kahve , bir fincan bitki çayım sanırım rutine dönmüş durumda.
müzik dinliyorsam rock fm ve bana ait bir playlist işimi görüyor.
altyazılı olmamak şartıyla film izlerken de çalışmak beni hızlandırıyor. 


Kanaviçeyle nasıl tanıştın?
Pinterest sağolsun :) 
Her şeye başlama sebebim olan o üç yaka iğnesini orada görmüştüm. "I can do it" mottosuyla yola çıkılan işlerin zamanla nasıl hale geldiğinin güzel bir örneği olabilirim :) 

Benim gibi bu isi hiç bilmeyenlere neler tavsiye edersin/nereden başlanmalı/hangi dükkana gidip ne almalı ;)) (evet konuyu o kadar bilmiyorum ;)
Kanaviçe , aslında seni çok dinlendiren , zihin boşaltma konusunda oldukça başarılı olan bir hobi bence. 
özenen ve başlamaktan çekinen herkesin yapabileceğini düşünüyorum , vakit kaybetmesinler :)
malzemeleri kısaca özetlemem gerekirse ; 
etamin kumaşı , kasnak , iğne ve iplikler. iplik ve kumaş oldukça seçeneği olan iki malzeme. Burada tercihleri ve seçtikleri şema ile de belirlenebilir. 
ben tüm ürünlerimi dmc markasından seçiyorum ve tavsiye ediyorum . 

Kendin için de "piksel piksel ask" tablosu yaptın mı ;)
Evet yaptım :)
Biri yılbaşı , biri yıldönümü temalı iki adet pikselpikselaşk panom var evimde.
ama sanırım bu işe başladıktan yaklaşık bir sene sonra :) 

Taşlar ve güller harika değil mi bu arada :)
Elif için yaptığın tablo;dillere destan oldu.beni tanıyanlar "sen mi yaptın" bile demiyor zaten;"kim yaptı" diyorlar ;)) çok teşekkür ederiz.
Harika bir masal kahramanı oldu sayende Elif. Etkinliğimize katıldığın için teşekkür ederiiiiz ♥

Ben teşekkür ederim :) Bloguna davet ettiğin için ve beni Elif*in masal ablası yaptığın için :) 

*Bonus Soru: En sevdiğin çocuk kitabı hangisi?
Seçemedim aslında :) Çocuk kalbi ve Fedor Amca diyeyim :)

1 Kitap 1 Mektup etkinliği olur da hediye kitap olmaz mı? 
Çocuk kitapları seven birinin kokusunu aramızda kilometreler de olsa alırım :)
Zeytin'in benekli faresi kaybolmuştur ve onu aramaya ormana gider. Orada az önce dedesi ve büyükannesinin anlattığı masallardaki kahramanlarla karşılaşır.

18 Temmuz 2014* tarihine kadar "Zeytin'in benekli faresinin hangi masal kahramanı ile birlikte olabileceğini"  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Benekli Faremi Gördünüz mü?" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
* Katılmak için başka şartımız yok :))
**"Doğru cevap" diye bir şey de yok bu arada; cevap sadece sizin hayalgücünüz :)


HERKESE  PİKSEL PİKSEL AŞK TADINDA KENDİ MASAL KAHRAMANI İLE MUTLU GÜNLER DİLERİZ :)


Devamını oku »

26 Haziran 2014 Perşembe

Hayalperest :)

Hayalperest, kitabevlerinde gezerken sürekli karşıma çıkan bir kitaptı. Önünden geçip geri dönüp sayfalarını karıştırıp "neyse şimdi almayayım, sonra bakarım" demiştim ama içinde beni çeken/çekecek şeyler olduğunu da hissetmiştim. Derken Elif'e kavuşmaya günler kala aldım ve masaya koydum.
Loğusa zamanında insan boş vakti olursa sadece uyumak ve dinlenmek istiyor. Bence arkadaş sohbeti bile çok :) Hadi arada da yemek yiyelim.. Ben şanslıydım ki anneler bizimleydi ve ben gerçekten dinlenme imkanı buluyordum. Elif uyuduğu dakika ben de hoop yatağa; zaten pijamamı hiç çıkarmıyordum. (arada değiştiriyordum :))
İşte bu günlerde kitap okumamayı tercih ettim; çünkü kafam çok bulanıktı. Okuduğumu anlayamam diyordum. İşte o ara masaüstündeki "Hayalperest" ile göz göze geldim. Okumaya hala niyetim yok. Sadece bir göz atıp kütüphaneye kaldıracağım.
Ama o da ne??!!!
Bu nasıl bir kitap?
"MOMO" kokusu alıyorum.
Kokuyu takip ettikçe mutfağa da ulaştım; derken tüm evi gezivermişim.
Evdekilerin "Elif uyudu hadi sen de uyu"larına aldırmadan(ya da yatağın içinde çaktırmadan) soluk almadan okudum bu kitabı.
Yaklaşık 2 ay önce.
Bitirir bitirmez "yeni yazı" linkine tıkladım ve taze taze fikirlerimi yazayım dedim. İşte şimdi ancak yazabiliyorum :) Doğal olarak da o ilk an'ın büyüsü yok üzerimde.
Ama bende bıraktığı etkinin yıllaaaar da geçse gideceğini sanmam.
Benim huyumu biliyorsunuz; kitabın konusunu anlatmaktan çok "bende uyandırdığı duyguları" paylaşmayı severim. Zira konusunu google'da aratınca herkes bulabilir...
"Okuruma,
Bu kitap senin için.
Ruh ve yıldız arasındaki
O sonsuz boşlukta gezin.
Seni orada bekliyor olacağım." PMR

"Ben şiirim
Şairini yakalamayı bekleyen.
Cevapları olan
Bütün soruları
Ben sorarım.
Kimseyi seçmem.
Herkesi seçerim.
Daha yakına gel...
eğer cesaretin varsa.
Neftali Reyes kitap okumayı, çekmecesinde anılar/kelimeler biriktirmeyi, Bianca'yı, üvey annesini, kızkardeşini, ağabeyini, kuğuları, Monuok kuşunu, Orlando dayısını, oyuncak koyununu seven; matematiği, despot babasını, yüzme öğrenmeye zorlanmasını, kekemeliği ile dalga geçilmesini sevmeyen bir çocuk.
İşte bu kitapta birbirinden güzel resimler arasında Neftali'nin yaşadıklarını oldukça yalın ve etkileyici bir dil ile okuyoruz. Kuğuların anlatıldığı bölümde ağlamamak mümkün değil.
Ünlü şair Pablo Neruda'nun hayat hikayesi olduğunu kitabın sonlarında öğrendim.
Benden kitap tavsiyesi isteyen bir arkadaşıma Hayalperesti önermiştim.
Kitapçıda sormuş,bulunduğu rafı görünce ve galiba içine bakmadan "Ama bu çocuk kitabı"demiş.
Bence hiçbir kitap "sadece çocuk kitabı"değil; hele ki Hayalperest hiç değil :)
Yetişkin kitaplarını artık çok fazla okumuyorum ama "çocuk kitapları"ndan Üç Kedi Bir Dilek'i, Masal Battaniyesini, Balık'ı ve daha nicelerini yetişkin kitaplarına değişmem. 
Elbette ki demek istediğim birinin diğerinden "üstün" olduğu falan değil.
Ama paylaşmayı bilmeyen birine 1000sayfalık bir romandansa Masal Battaniyesini hediye etmeyi tercih ederim.
Konuyu sanırım biraz dağıttım :)
Hayalperest bana -ara ara ağlasam ve o babaya çok kızsam da- umut veren bir kitap oldu.
Tıpkı Momo gibi, Balık gibi...

HERKESE KENDİ HAYALİNİN PEŞİNDEN KOŞMA CESARETİ BULACAĞI MUTLU GÜNLER DİLERİM(Z)
Devamını oku »

23 Haziran 2014 Pazartesi

Bir Sling Macerası ve Sling Kullanma Kılavuzu :)

Hamileyken aldığım ilk ürünlerden biriydi sling. Nerden duymuştum hatırlamıyorum ama kullananlar çokça tavsiye ediyor, aman çok rahat edersin diyorlardı. Ben NEKO marka tercih ettim ve girişimciliğine hayran olduğum Hülya Hn'ın sitesinden aldım hem de sarı renk :)
Hamileliğin son günlerinde evde arı maya ile denemeler yaptık lakin benim göbiş ikinci bir bebişi daha almaya hazır değildi :) İşyerinden ayrılırken bir arkadaşım "Esra bak sana bir ürün tavsiye edeceğim, çok memnun kalacaksın" demişti. Şaşırmış, meraklanmıştım. Zaten o zamana kadar tümüyle yabancısı olduğum "bebek ihtiyaç listesi" diline acayip hakimdim,acaba o neyden bahsedecekti. "Türkiyede yok galiba ama bize bir arkadaşımız yurtdışından getirmişti, eşim çok rahat etti. Çocuğu hep onunla taşıdı" dedi. Ben daha da meraklandım. "Yaaa, neymiş" dedim. "Bir bez parçası işte; vücuduna sarıyorsun, bebeği de içine koyuyorsun. Sonra annenin elleri rahat oluyor" dedi. Ben de "heeee sling mi diyorsun" dedim :) "Adı sling miymiş?" dedi.
Kısacası erkekler için işlevi çok ama neticede 1 bez parçası olsa da bizim için yeri apayrı.
Ama bu hikaye biraz uzun.
E bir yerden başlayayım ben.
Elif doğdu, eve geldik, slinge gözüm takılıyor ama dikişlerim var, yok diyorum yapamam. (salak 1)
Ben kendime geldim, Elifte kolik başladı. Kolikte slingin de iyi geldiğini gayet net bilmeme rağmen "yok dedim yapamam" (salak 2)
Koliğe alıştık ve ne yapsak zaten ağlıyor. Kaç tane videosunu izledik slingi bağlamanın(sanki hendekten ip atlanıyor),bir ben bağlıyorum bir karabalık; ama yok bir türlü Elifi içine yerleştiremiyoruz.(salaklar 3-4)
Hülya hanımla irtibat kurduk, "evet biz biraz acemiyiz(tabii ona salağız falan demedik :) ve slinge bebeği yerleştiremiyoruz"dedik. O da hemen kendi videolarından gönderdi. Ve evet biz yine yapamadık.(salaklar...saymayı unuttum artık...)
Derken bir gün...
Elif aşı oldu; hani şu 3 tanesinin birden vurulduğu 2. ay aşısı.
O gün de huysuzdu, acaba neden :)
Bir yandan kolik vuruyor bir yandan aşıdan ağlıyor. Yani ne yapsak zaten ağlayacaktı.
Bana geldi mi bir cesaret; "getirin o slingi" dedim :) Zannedersin kılıç kuşanıyorum :)
O zamana kadar takamadığım slingi tek hamlede takıp bir de aynanın karşısında Elifi cuk diye içine oturtmayayım mı? Şok şok şok...
Fotoğraf çektik bolca hem Pelin'e soruyorum(malum sling ondan sorulur) hem de sosyal medyadan Hülya'ya.
Herkes "aa ne güzel yerleşmiş işte"demesin mi?
Ben bunları paylaşırken-farkında bile değilim- Elif slingde uyuyup kalmasın mı?
Annem daha bir şok :)
E madem biliyordunuz; daha önce niye kullanmadınız diye fırçalamasın mı?
Elif tam 2 saat uyudu. Meğer slingi gelmiş yavrumun :) "Sliiing sliiing" diye ağlarmış da biz anlamazmışız...
İki hafta oldu ve bizim slingi kullanmadığımız gün yok.
Parkta, markette, evde...hele ki evde.
O kadar rahat ki...
Ama bazı şeylere de dikkat etmek gerekiyor.

SLİNG KULLANIM KILAVUZU:
- Dışarıdayken illa ama illa ki biri yanınıza gelip "nefes alıyor mu o çocuk" diyecek, bundan kaçamazsınız. Aslında sevinmek lazım. Bizim bebeğimizi bizden daha çok düşünen insanlar var :)
- Kullanmadan önce mutlaka videolarını izleyin, nasıl bağlanır vs. Kafanıza göre ordan burdan bağlamayın.
- Bebeğin işaretlerini iyi değerlendirin. Karnı aç bebeği sling bile uyutamaz. Ben yaptım da oradan biliyorum. "Aaa hayret niye uyumadı ki?" diyorum bir de. Bebenin karnı aç; "memeee meemee" diyormuş meğerse :)
- Slingi bağlamak için benim çok vaktim olmuyor; Elif ağlamakla katıla katıla ağlamak arasında bir yerde oluyor çünkü. Slingi bağlamak için zaten 10 saniye yetiyor; oh be :)
- Kolik sırasında da karabalık bağlıyor; benim zaten gündüz performansından geceye mecalim hiç kalmıyor. Yani sadece analar değil babalar da çok rahat kullanabiliyor.
- Bebeği slinge koyup dizlerden hafif büküp sallanarak volta attığınızda maksimum 10-12 dakikaya bebek uyumuş oluyor :) (Pelin taktiği :)
- Slingdeki uyutma/uyuma seanslarında kendimi aştım ki ben :) Ayakta şahane kitaplar okuyorum; inşallah bir ara onları da yazarım.
- Bebeğiniz uyudu ama 10 dak. sonra mızıldanıyor. Hemen pes etmeyin, bebeği slingden hemen çıkartmayın ayağa kalkıp yine gezinin yine uyuyor.
-Misafirlere mutfaktan çay-pasta-börek servisi bile yapılıyor.
- Yemek zaten rahatlıkla yenilebildiği için bebişin üzerindeki kırıntalara çok da aldırmamak lazım :) Malum, "anne mutlu eşittir bebeğin mutluluğu" idi.
Hatta bugün Elif slingdeyken ikimiz de uyuyakalmışız. Hamileyken de o koltukta öyle sallanarak uyurdum. İçim geçmiş, birden uyandım ve gözlerim Elif'i aradı. Oysaki bebem kucağımdaydı slingde :) 
"Reklam kokan hareketler bunlar" gibi oldu ama değil. Başarısız olsam da yazacaktım "sling her bebeye uymuyor" diye. İyi ki hemen yazmamışım; onları da yutardım.
Sling bir mucize yaratmıyor ama çok fazla rahatlatıyor.İnsana özgürlük getiriyor.
Bizim sling maceramız da böyle.
Sizde var mı heyecanlı hikayeler?
İnsanlar genelde slingi alıyor, kullanıyor ve memnun kalıyor. Oysaki bizde durum çetrefilli bir halden "hayat slingle olala"ya kadar gitti.

SLİNG MACERALARIMIZI SEYRE DEVAM :)


Devamını oku »

19 Haziran 2014 Perşembe

Mutlu Anne Eşittir Mutlu Bebek; Peki Ama Nasıl?

Mutluluğun formülü bebekler için oldukça basit. Anne mutluysa onlar da mutlu :) Ne kadar kolay görünüyor değil mi? Halbuki bence bunun tam tersi de anneler için geçerli. Bebişi mutluysa anne kişisi daha ne ister? (En azından bir süre)
Doğum yaptıktan sonra yani Elifle birbirimize kavuşup ben "balık" halime "sudan çıkmış balık"lığımı da ekleyince doğal olarak bir müddet loğusaydım. Ve herkes "süppper anne" iken ben dünyanın en acemi annesiydim.(bence hala öyleyim ama olsun). Okuduklarımı hatırlayamıyor, birileriyle konuşmaya ihtiyaç duyuyordum. Kafam allak bullaktı. Bir şey yapacağım zaman aklıma "anne"olmuş olmam geliyordu ve duraksıyordum.Ki bu da hiç normal değildi.(neyse ki farkındaydım)
Tracy ablanın kitabındaki "your time"bir türlü gelmiyor; ben ne yapacağımı bilmiyordum.
Ha tabii bir de şahane über ultra eğlenceli :) koliğimiz olduğunu da unutmadan yazayım.
Bu durumda mutluluğun formülünde ara ara eşitsizlikler, denge kayıpları oluyordu.
Şimdi ne değişti?
Çok şaşıracaksınız ama neredeyse hiçbir şey :))
Yani buraya kendi buluşum formüller yazacak değilim.
Sadece yanlış/eksik yaptığımı fark ettiklerimden, doğru yaptığımı görüp kendimi takdir ettiklerimden ortaya karışık bir şeyler yazayım istedim. Kendime de not olsun. Unutursam dönüp okurum.
Son günlerde bana farklı bir pencere kazandıran bir kitap okudum. Ne olduğunu, neler anlattığını ayrıca bir yazıda yazma niyetim var.(inşallah)
Cidden biraz daha rahatladım.
Bu yazacaklarım orada yer almıyor; sadece o kitabı okuyunca bende bu düşünceler oluştu.
Lafı da amma dolandırdım değil mi?
Mutlu Anne Kimdir?
Bence "mutlu anne" iç huzuru olan kişidir. O kadar. Açık ve net. İster iş hayatına dönsün isterse evde bebeğine bakmayı tercih etsin. Anne olunca insanda gerçekten bir garip suçluluk hali de oluşuyor. Sadece iş hayatı değil benim demek istediğim. Emzik verseniz "vermese miydim"; mama verseniz "vermese miydim"; uyku eğitimine geç kalsanız "eyvah geç kaldım"... Bunlar o kadar çok ki... Eminim tecrübeli anneler daha bir dolu şey sayıyorlardır.
Mutlu annenin formülü benim anladığım (2 ay 10 günlük bir deneyimden) adına içgüdü mü dersin ne dersen de; oku/araştır/sor ama sonuçta aklına yatanı yap ve bundan pişmanlık duyma.

Nasıl "Mutlu Anne" Olunur?
Şu cümleyi çokça kurduğumu hatırlıyorum: "Gözlerinin parıltısı kaçmış, saçları dağılmış, hayat enerjisini kaybetmiş, mutsuz bir anne olmak istemiyorum."
İyi aferin. Bu kadarını akıl etmişim de gerisi gelmemiş :) (Saçlarım hala dağınık olduğuna göre :)
Bebeği "melek/kitap" olanları ayrı bir yere koyup -gerçekten kıskanmadan, sevgiyle selamlayarak- hele ki gazlı, kolikli, heyecanlı, nazlı olan annelere birkaç tecrübeyle sabit tavsiye vermek istiyorum.
- İlk haftalarda "olala her şey yolunda" moduna girmeye bence gerek yok. Anneliği ilk kez yaşamış herkes bocalar; bu çok doğal. Uzatılmadığı müddetçe "Allahııım ben niye böyleyim, depresyonlara mı girdiiim" demenin kimseye faydası yok. Bocala, şaşır, ne yapacağını bileme. Bir kere de kontrol sende olmasın yani :) Nasılsa gerçekten 5-6 haftaya her şey rayına oturuyor.
- Her şeyi mükemmel yapmaya çalışma çünkü bu mümkün değil. Evim temiz, yemeklerim 4 çeşit, bebeğimin karnı tok sırtı pek ve ben kitap da okurum dizi de izlerim, tablosu ileriki yıllarda olabilir ama yeni doğum yapmış bir kadının en fazla "uykumu da alabildim(kesintisiz 3-4 saat yani, vaay be :), duşumu da yaptım hadi belki bir de 10 dak. yürüdüm geldim" deme lüksü oluyor. Kısacası her şeyin hemen rayına oturmasını beklemek biraz ütopik. Gerçekçi olalım...
- Yardım istemekten çekinme, bozulma. "Her şeyi ben yaparııım"larla ortaya dökülme. İlk haftalarda tüm sülaleyi eve toplamaya da gerek yok ama en azından birkaç kişi dönüşümlü olarak temizlik, yemek vb. işlere bakabilirse süper oluyor.
- Mümkünse telefonunu kapat. İletişim her zaman iyi bir şey değil-dir. İletişim fakültesi mezunuyum bu arada :)
- Şükret. O kadar basit :)
- "My time"in gelmesini bekleme. (O ne ki diyenlere kısaca; EASY rutini diye bir şey var Tracy Hogg'un anlattığı. Yemek, aktivite, uyku ve "your time"dan oluşuyor.)
Sen ona git :) Yani bebişe dönüp "kusura bakma canım şu an 'my time'dayım" deme lüksümüz olmadığına göre zaman zaman bebişli hayatın içine serpiştirilebilir aktiviteler bul. En güzeli bebek arabasını kullanarak yürüyüş yapmak. Ama ondan daha da güzeli bebişi slinge koyup çocuk parkına gitmek, oh mis temiz hava almak.Geçen gün yaptım da oradan biliyorum. Ama sling de ayrı bir yazının konusu.
Elimde cep telefonu olduğu zamanlar ben de kendime kızıyorum ama sonra bakıyorum ki boş boş sosyal medyada gezinmek bile insanın kafasını rahatlatıyor.
Nazar değmesin inş. ama son zamanlarda da en çok kitap okuyorum. Nasıl mı?
Elif'i uyutuyorum; o yatağında 3 saat uyurken kahvem eşliğinde ayağımı uzatarak zannediyorsunuz değil mi? Kuzum çok şakacısınız :) Elif gündüzleri uyumayı pek sevmiyor hele ki yatağında... Biz de slingi keşfettik. (Slingi ayrıca anlatmam şart oldu.) Ona koyunca hafif sallanarak yürümek faydalı oluyor ve uyuyor ama çoğu zaman oturduğumu anlıyor ve ben ayakta sallanarak yürüyorum. E bu sürede de boş mu kalayım? Alıyorum elime bir kitap. Normalde midem bulanırdı belki böyle okuduğum için ama alıştım herhalde. Ayaktayken düz duramıyorum artık. İlla sallanacam :)
Kısaca elimizdeki imkanlara göre "my time"ı biz yaratmalıyız.
- Bir diğer "my time" aktivitesi olarak eve gelen koca kişisine "bebeğin onu ne kadar özlediğini" söylemek :) Çok şükür bizde buna gerek kalmıyor; karabalık zaten daha balkon penceresinden içeri atlayacak gibi koşarak geliyor :)
- Bir amaç edinmek. Sadece "Elif bakımı"na odaklanırsak; bu durum rutine bindiğinde ve bir şeyler üret(e)mediğimizde bir garip suçluluk duygusuyla beraber ("daha ne olsun bebeğime bakıyorum" diyoruz çünkü) "e ben niye okudum ki"lere kadar gidebilen saçma bir ruh hali oluşuyor. Yani evde bebişimizle mutlu mesut oynarken de hayatımızın bir amacı olabilir. Böyle olmazsa ilerde "e ben senin için saçımı süpürge etmiştim; senin bana ettiğine bak" diyen bir anneye dönüşebiliriz.Bu da fena elbette ki.
- Blog yazmak :) Hala blogu olmayanlara son çağrı :)
- An'ı yaşa. Ya da yaşamaya çalış. Önemli olan farkındalık.
- Kuaföre git. Ben yapamıyorum bari sen yap. Vakitsizlikten değil cidden ben kuaför sevmiyorum. Pedikürde ayağım gıdıklanıyor manikürde içim sıkılıyor-ki hiç oje sürmem- , saçımı bir dolu beyazıma rağmen boyatmam(üniversitedeyken boyattığım morlara kırmızılara sayın), senede 1 defa saç kesimi-onda da fön asla istemem, sıcak basıyor :) Mağara kadını gibi bir şeymişim ya; yazınca ortaya çıktı :) Ama benim gördüğüm, kadınlar cidden kuaföre gitmeyi seviyor. Bana sorsanız dişçi koltuğu gibi stres yapıyorum :)
- Seni ne mutlu ediyorsa onu yap/yapmaya çalış. Ankara'da olup da "denizi izlemek" dersen işte o olmuyor. Ben denedim oradan biliyorum. Kısacası, elindeki imkanlarla mutlu olmaya çalışmak. Bebişin akşam vakti koliği mi tutuyor sen de gündüz 1 kahve ısmarla kendine.Ya da rezene çayı :)))
- Anneler Birliği. Ama öyle "aaa sen hala..." diye başlayan cümelerle değil. Kıskanmak ya da yargılamak için değil de cidden destek olmak için. Bazen sadece sohbet edip karşımızdakini anlayıp dinlemek için. Bizdeki toplantılar niyeyse hep börek, kek, kısır. Yani yemeyi seven bir toplumuz ya.Bunları yerken de son moda diyet listesi paylaşılır :) Adını versem mi bilemiyorum-o kendini biliyor- yeni tanıştığımız bir arkadaşım bana hiç düşünmeden cep telini verip "doktorlardan daha yakın mesafedeyiz, bana her zaman mesaj atabilirsin" demişti. Çok şaşırmış ama aynı zamanda da çok sevinmiştim. Kimseyi rahatsız etmek istemem yani heralde bir şey yazmam diye düşünürken aklıma gelenleri, bocaladıklarımı ara ara ona danıştım. "Doğru" ya da "yanlış" bir şey yoktu ama kolik sırasında "bizimki fena" yazabilmek bile insana ne büyük rahatlık sağlıyormuş, onu gördüm. Sağolasın sevgili arkadaşım..(Ki daha yüzyüze tanışamadık)
"Sen bunları yazmışsın da yapabiliyor musun" derseniz... Ki demelisiniz :) Bazılarını yapıyorum bazılarını yapmaya çalışıyorum.
Ama en önemlisi "mutlu anne" olmak istiyorum.
Elif'in de "mutlu bebek" olması için elimden geleni yapıyorum. (genelde)
Koliği dövmek istiyorum orası ayrı :)
Sanırım işin sırrı kendine dürüst olmakla başlıyor. Yorulduğun zaman sanki yorulmaya hakkın yokmuş gibi davranmamalı. İnsanız neticede yorulabilir, bunalabilir, bocalayabilir, ne yapacağımızı bilemez hale gelebiliriz. Bundan doğal ne var?
Mutlu bebeğin formülü cidden mutlu anne ise; kendimizi mutlu edecek hayallerin peşine düşmeliyiz.
Ne dersiniz?
Başka neler yapabiliriz?

HERKESE EEEENNNNN TATLI TATİLLER, GÜNEŞLİ GÜNLER DİLERİM(Z) :)

Devamını oku »