Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




Elifli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elifli hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mayıs 2015 Cumartesi

Bu Aralar: Biraz Temizlenme Vakti

Genelde bahar mevsimi gelince bana bir haller olur, yüklerimden kurtulmak isterim. Fazlalıklar, ağırlıklar gidince de rahatlarım.
Öncelikle kıyafetlerden başladım bu sene. 5 büyük boy poşet kıyafet ayırdım ve ihtiyaç sahiplerine verdim, mutlu oldum. Dolabıma bakınca şunu dedim: "Oh be, rahatladım." Zaten o kıyafetler varken de giymiyordum,topu topu 4-5 aynı kıyafet arasında dönüp duruyordum. Yenilerini almaya aslında hiç niyetim yoktu lakin olaylar pek öyle gelişmedi. Kıyafet alışverişinden inanılmaz derecede nefret eden ben, kendimi yengeçli rahat bir pantolon almış buldum :) Ama çok şirin...
Yakın zamanda evdeki kıvır zıvır vb şeylerden de gözüme gönlüme ağır gelenleri göndereceğim. O da aklımda.
Bir de blog vardı, son zamanlarda çok "yüklü"görünen gözüme. Biraz daha sadeleştirmeye çalışıyorum bu dönem. Tasarım canım Özlem'e ait, baktıkça gülüyorum ve çok seviyorum bu çizimi. Kategorilerimi azalttım. Çocuk kitaplarına alt kategori yapmak istiyordum, kod html vs anlamayınca yapamadım :) Eski yazılarımın da tek tek-vakit buldukça- üstünden gidiyorum. Güncelliyorum, taslağa kaldırıyorum veya siliyorum.Bir nevi yenilenme vakti yani blogum için.
Elifle ilgili ek gıda, uyku, 1. yaş vb yazılar için notlarımı güncelliyorum,umarım bir gün yayınlayabilirim :)
Bu ara zihnimi boşaltan şey yine okumak. Her fırsatta ve ne bulursam okumaya çalışıyorum. Kitap, dergi,blog bu listenin en başı tabii. Son okuduğum kitapları buraya yaz(a)mıyor olmaktan hala suçluluk duyuyorum. Dergi listemin ilk sırasında Dünyalı var. Araştırmacı Çocuk'u da seviyorum. Son dönemde Kafka Okur dergisi hoşuma gidiyor. Eskiden Penguen alırdım, Semracan için, fark ettim ki uzun zamandır almıyorum. Bir de kendime bile komik gelen bir şeyi itiraf etmiş olayım: Evim dergisi alıyorum 2 aydır. Baktım ki ev ile ilgili şeylerden ciddi anlamda anlamıyorum. (yani keşke biri benim yerime halı,perde vs seçse) Ben de fikir edinmek için bu dergiyi aldım. Bu dergiyi küçümsediğimden falan da değil olayın komikliği, beni tanıyanlar niye olduğunu anlamıştır, hani o kadar alakam yok ki ev ve düzen vs işleriyle. Elifin odasına, girdiğimiz ilk perdeciden kadının gösterdiği ilk seçeneği aldık mesela. perde dediğin şeyin biraz daha gezilerek alınması gerektiğini, çok renkli olursa odayı kalabalık gösterdiğini ve benim her baktığımda içimin dolduğunu vs yeni tecrübe ettim.Bir de terimleri öğrenmek için aldım "evim" dergisini işin aslı. Mağazaya gittiğimizde sorulan sorulara "o ne ki" demekten bıktım :) Örnek vermek istemiyorum şu an, "yuh esra"demeyin diye:) Hani bazı insanların doğuştan bir yeteneği olur, uyum renkler düzen uydurabilir...İşte hayranım ben o insanlara. "Ben niye yapamıyorum" diye düşündüm geçen gün. "Farkında bile değilim ki" diye cevap verdim kendime. Yani perdenin "stor" olanı, "zebra"olanı, çift ya da tek dikişlisi ya da teğellisini ben görmüyorum bile. Hani öküz erkekler vardır ya "saçım nasıl olmuş"dersin de "saçın da bir şey mi var"der... İşte ben bu ev, düzen, kıyafet konularında öyle olduğuma karar verdim. Ama bence kötü niyetli de değilim, sadece biraz dalgınım ve cidden görmüyorum çünkü aklım hep bambaşka yerlerde oluyor. Aslında bu da oldukça kötü bir şey, "an'ı yaşamak" olgusuna ters düşüyor. Sadece bulunduğum an'da olamama olgusu benim hep yaşadığım bir şey,o yüzden de artık garipsemiyorum.Neyse ki geçen hafta kardeşim Eda geldi de bana bir"ne neyle giyilir" turu yaptı :) Mesela şu meşhur yengeçli pantolonumu neşeli bir t-shirt ile giyersem "cool" oluyorum, düz bir body ile giyersem "yataktan az önce çıktım, bu pijamalarımı da çok seviyordum o yüzden bunlarla geldim" mesajı veriyorum. Bu ara görüştüğüm insanlar hep aynı şeyleri görecek yani üstümde, çok neşeli :) (Bir de ben kot pantolon dışında rahat bir pantolon grubunun da olduğunu-yaz için- bilmiyordum, ne ara üretilmişler,efil efil ne güzel :)

Ve gelelim asıl kaçmak istediğim konuya: annelik mevzusu. Bir taraftan kafam dolu dolu karmakarışığım diğer taraftan "bu yaşadıklarım herkesin başına geliyor, yalnız değilim, sadece anneyim" diyecek kadar rahatım. (Son zamanlarda okuduğum beni en çok rahatlatan yazılardan biri de bu) Bu yazının devamını anne olanlar okumasın çünkü yeni bir şey yazmayacağım, anne adayları da okumasın ki gözleri korkmasın, bekarlar sırf meraktan okuyabilir :)

Annelik konusunda zaman zaman öyle tökezliyorum ki duvara çarpmış gibi kalakalıyorum. İşin ilginci yine kendi kendime çıkış yolu bulabiliyorum ve bundan da büyük mutluluk duyuyorum. Sanırım şunu kabullendim: annelik, ömür boyu sürecek bir kişisel gelişim süreci. Yani o kadar çok bilmediğim yönümle tanışıyorum ki "sen de mi burdaydın"diye gülümsüyorum çoğu kez. Bir şeyleri başardığımda yani sorunu halledebildiğimde de çok gurur duyuyorum kendimle. O yüzden de yolun inişli çıkışlı olmasına alıştım(sayılır) Tam yaş dönemecinden beri Elif de oldukça değişti. O değiştikçe biz de yeni hallerine ayak uydurmaya çabalıyoruz. Aslında her çocuk gibi yani çok "farklı"bir yanı yok. Uyku, iştah, keşfetme merakı, inat, öfke nöbetleri vb inişli çıkışlı gidiyor. Biz de kendi analık-babalık hallerimizi keşfediyoruz, olan bu :) Yani bu kadar basit. Bu, fotoğrafın üst çekimi. Biraz daha detay çekimlerde ise uykusuz kaldığı günlerde sabrı azaldığı için kendini oldukça kötü hisseden ve çocuğuna sert cümleler kurduğunda vicdan yapan bir acemi anne var. Tanıdınız mı? Bana benziyor sanki... Bazen de benzemiyor. Yani "amanın, o cümleleri ben mi kurdum, vay bana vahlar bana" diyorum. Oyun kurmayı çok beceremem belki ama oyun oynamayı ve çocuklarla vakit geçirmeyi severim. Geçen gün parkta Elifin 2,5 yaşındaki bir kız ile keyifle oynadığına tanık oldum,nasıl mutlu oldum anlatamam. "Merhaba, ben Seniha, sizin adınız ne?" diye yanıma gelen bu sarı-kıvırcık kıza Elif kendi dilinde anlaşarak kum verdi, Seniha da onları tencerede toplayarak bize makarna yaptı :) Çok şükür havalar ısındı da parkta bolca vakit geçirebiliyoruz, Elif istediği kadar debelebiliyor. Elif de kuşları çok seviyor. "Aa bak kuş gelmiş" dediğimde Seniha "Onlar kuş değil, güvercin" diyerek beni gülümsetti. Ama asıl bomba şuydu, yanındaki kovayı(içi de boştu) kafasına geçirip şapka yaptı ve o kadar tatlı oldu ki ben kahkaha attım.Uzaktaki bakıcısı da koşarak yanımıza gelip "Senihaaa, naapıyorsuuun" diyerek hemen o "pis" şeyi kafasından çıkardı. Bir de "doğal olarak" parkta koşmak isteyen çocuğa bakıcının "parkta sadece yaramaz çocuklar koşar" demesi cidden beni düşündürdü.Biliyorum çocuk emanet olunca işler farklı oluyor ama çocuk parkta da koşmayacaksa acaba nerede koşacak? (Bu yazıya sıkıştıramayacağım bir başka yazının konusu da eleştirmek... Bu ara bunu sık yapar olduğumu gözlemledim, kendime çeki düzen vermeliyim.Hem eleştirdiğim şeyi yaşamak zorunda kalmayayım da :)
Nereden başlayıp nereye geldiğimi okurken fark ettim, kafam yine dağılmış ya benim :) Etrafımda olan biteni görmediğimi bugün daha iyi anladım. Geçen gün sevdiğim bir arkadaşıma benim meşhur kurabiyeden yaptım, o gün bir şey fark etmedim. Bugün -ne hikmetse- canım tatlı çekti, Edadan basit bir yoğurt tatlısı tarifi aldım, yaptım."Bu mikser değişmiş sanki" dedim ama kullanırken sebebini anlayamadım. İşim bitip de mikserin ucunu temizlemeye çalışınca anladım ki mikserin ucundaki 2 adet yardımcı karıştırıcı "doğru" olanlar değilmiş!!! "Amanın bunlar ne ki" dedim. Sanırım mikserle uyumlu olan farklı uçlar ama kim bilsin ne işe yarıyorlar ve ne kadar süredir ben onları kullanıyorum??!!
Vaktim varken uyumak yerine bloga yazı yazıyorsam bil ki çok dolmuşum :) Allah sağlık versin, şükür sebepleri versin, gerisi boş aslında değil mi? Yazdığım şeyleri sonradan okuyunca "incir çekirdeği" olduklarını fark edip sevinmek için mi yazıyorum acaba, sahi ben neden blog yazıyordum? 
Onu da bir sonraki yazıda paylaşayım :)
*Rodari-Alis Masallarda kitabından sevdiğim bir görsel :)

Devamını oku »

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Avusturya-Mattighofen Tatili :)

En son "neredeyim" demiştim ve ortadan kaybolmuştum :)
Londrada değildim, Avustralyada ise hiç değildim.
Avusturya'nın Mattighofen isminde minnnacık bir kasabasında tatile gittik, "hala" tatiline.
Daha önce yurtdışına çıkmadığım için neler yaşarız, Elif durur mu uyur mu bir dolu soru vardı.
Oradayken de döndüğümüzde de şunu dedik:"İyi ki gitmişiz"
Yurtdışının benim gördüğüm kısmı gayet "normal"di yani çok acayip vurulduğum bir şey olmadı.
Ya da oldu mu yoksa?
Dur şimdi kafam karıştı yazarken :)
Etrafın yemmmyeşil olması, yolların düzenli/temiz olması, insanların saygılı olması gibi gibi şeyleri sayarsak -ki sanırım yurtdışına giden herkes hele ki Avrupaya gitmişse böyle hissetmiştir- dengeler değişiyor.
Elif küçük olduğundan aklımızda delice gezme planları yoktu. Sahiden de amacımız Elifin halasını ziyaret etmek ve kuzenleriyle bolca vakit geçirmesine imkan sağlamaktı.
Öyle de oldu.
Sağolsun fırtına "violet" seviyesine çıktı ve 2 gün sirenler çaldı "dikkat edin" diye.
Biz de dikkat ettik.
Ama en çok Elifin uyku saatlerine dikkat ettik diyebilirim :)
Bu oldukça kısıtlayıcı gibi görünse de aslında tam olarak değil. Saatlerini bilince çocuğun huysuz değil de mutlu gezmesi bence daha mühim.
2 yaşından 17 yaşına kadar bir dolu çocukla kaynaştı Elif. Kuzenleri, onların kuzenleri, arkadaşları vs derken bazı günler ortam kreş gibiydi ama Elif o kadar mutluydu ki...
Sanırım onu peşimize takıp uzak yollara gezmeye gitsek bu kadar mutlu olmazdı.
Neden? Çünkü arabayı sevmiyor.
Arabada Elifi oyalama timi vardı resmen :)
Evi otel olarak kullanan ve insanlarla temastan pek de haz etmeyen "kedi" isimli kediyi Elif pat pat emekleyerek kovaladı. Kedinin en son şu tercih arasında kaldığını gördüm: a)arkadan gelen tanımadığım bir minik var ama sanki beni mıncıracak gibi duruyor b) hava çok soğuk, dışarı çıkarsam çok üşüyeceğim. ne yapsam diye baktı baktı ama tercihini b şıkkından yana kullandı :) halbuki Elif ne sevinmişti onu gördüğüne.
Pretzel isimli simitlerinden bolca yedik, önce tuzlarını temizledik sonra bıraktık, bizden çok Elif sevmiş gibiydi.
Yazmayı unuttum ama bizim ek-gıda diye bir şeyimiz pek kalmadı, Elif -yüzde 95 oranında- biz ne yersek ondan yiyor. (kuruyemiş vb. hariç)
Elif orada azı dişlerinden 2 tanesini çıkarmaya karar verdiğini önceden söylese daha iyi olurdu tabii :)
Yukarıdaki bölümü yaklaşık 1 ay önce yazmışım...iyi ki yazmışım çünkü şimdi okuyunca ne dedim biliyor musunuz?
"Aaa biz bunları mı yaşamışız?"
Ve şimdi defotoğraflara baktım... ne güzel eğlenmişiz :) Mattighofen'e en yakın turtistik yer Salzburgmuş ama biz oraya da gitmedik daha önce yazdığım sebeplerden,Viyana zaten 3 saat mesafedeydi.
Bu küçük tatlı kasabadaki tüm kitapçıları doyasıya gezdim(zaten sayısı pek azdı :) Bolca tuzlu simitlerinden yedim, insanların sıraya girme konusundaki saygılı davranışlarını hayretle izledim, o çok meşhur şahane İngilizcemle de alışveriş yaptım :)
Elife sürprüz bir doğum günü partisi yaptı halası, o da çok keyifliydi.
Kısacası güzel, dolu dolu, biraz gezmeli çokça sakin ve dinlenmeli, keyifli bir tatil oldu bizim için.
Avusturyaya gideceklere verebileceğim tek tavsiye; simitlerinden yiyin gari! :)



Gelelim Elif konusuna;
Uçakta kendisini önce tanıttı, "merhaba ben elif, çeşitli ulaşım araçlarında ağlamam ile ünlüyümdür" dedi. Bir müddet sonra da kucağımda uyudu. İniş ve kalkışlarda yutkunmasına dikkat ettim. Avusturyada uyku saatlerinin çoğuna uyduk, ona göre hareket ettik diyebilirim. Bir dolu çocukla haşır neşir oldu ve anladık ki Elif sosyal bir çocuk ve bize bir bağımlılığı yok-muş.Bebekli tatilin kısıtlayıcı yönleri tabii ki var ama bir bebeğin olması tatile çıkmak için engel de değilmiş gibi geldi bize ki orada diş krizleri de yaşadık.
1 ay önce yazsam belki daha detay yazardım ama şimdilik aklımda bunlar kalmış, ne yapayım :) Balık mıyım neyim ya :)
Devamını oku »

21 Mart 2015 Cumartesi

"Where is my mind?" :)

Duyan, gören varsa haber versin :)
Radiohead ile ve o tarz gruplarla Çitos (ünideki oda ve ev arkadaşım) sayesinde tanışmıştım, o dönem çok da sevmiştim şimdi sanırım aklıma bile gelmiyorlar.
Yalnız bu ara sahiden o kadar çok unutma/şaşkınlık yaşıyorum ki "where is my mind" şarkısını hemen üzerime alabilirim.
Kafamda bir dolu şey var yani aslında çok katlı ve çok odalı bir apartmanın hem yöneticisi hem çalışanı gibiyim. Her bir katta ve odada beni bekleyen işler ve sorumluluklar var. Bir kısmını biraz ötelesem birkaç gün sonra daha da büyümüş olarak karşıma çıkıyor sanki. Belki bu satırları okuyan birçok anne böyledir, bilmiyorum. Bunların tek sebebi çocuklu hayat değil aslında çünkü öncesinde bu tuhaf durumu tecrübe ettiğimi hatırlıyorum. Sadece belki o zamanlar uykum bölünmeden uyuyabildiğim için ertesi güne kadar kendimi toparlayabiliyordum. Şimdiyse kendime çizdiğim rotada ilerlemeye çalışırken araya giren fırtınalara dayanmaya çalışıyor gibiyim. İlginçtir umutsuz değilim. Yani yaşadığım şey bu değil. Bir nevi anlam(landırma) karmaşası diyelim. Benzer duyguları 20lerimdeyken yaşadığımda fırtına daha çok girdap oluyordu. Belki 40larımda aynı fırtına bu kez rüzgar olur sadece :) E buna da şükür, bende gelişme var demek ki.
Yaklaşık 1 yıldır kesintisiz olarak uyuduğum en fazla süre -ki o da iki elimi toplasam belki olur- 4 saattir. uzmanlar yazıyor hani az uykunun insanı etkileyebileceğini, bu ara işte ben ondan oldum :) Elif doğmadan önce kendime vermeye çalıştığım bir söz vardı: şikayet etmeyecektim. Aslında genel olarak sadece durumumu paylaştığıma göre şikayet ediyorum denmemeli ya da bu sadece laf ebeliği.
Bu ara yaptıklarımdan aklımda kalanlara örnekler:
- Pilav yaparken şehriye yerine bulgur koydum.
- Mutfak havlusunu kirli olduğu için bulaşık makinesine teptim, bir de tabak gibi dizmeye kalksaydım da tam olsaydı :)
- Elife farklı renk çoraplar giydirmiş olduğumu karabalığın fark etmiş olması
- Altı yanan/tutan yemekler
- İğne düşse kendisine yer bulamayacak kadar dolu bir çalışma masası.(hatta iğne düşerken şöyle diyebilir: ayy düşüyorumm ama amanııın nereye, düşeceğim yer bile yok, kurtarın beni anacım)
- yakın arkadaşlarımın doğum gününü unuttum, çok mahçubum
- Elife bir şeyler aldığımız yerdeki satış görevlisinin "2 tane aynı renk almışsınız" diye beni uyarması
Unuttuklarım acaba nelerdi, hiç bilmiyorum.
Biri bir şey söylerken sanki bir bulutun arkasından konuşuyor gibi geliyor. "Nasıl?", "Anlayamadım?" bu ara sık kullandığım cümleler.
Yapmam gerekenleri yazdığım kağıtları/defterleri kaybediyorum evin içinde, yeniden yazıyorum ona da bakmayı unutuyorum.
Tüm bunların arasında karabalıkla ladese tutuştuk. Bilin bakalım kim kazandı? Benim şimdiye kadar ladesi kazandığım hiç görülmemiştir. Kişi dalgınsa ona lades yapmaya kıyamam en başta, içim acır. Kaybetmem çok normal yani. Neyse ya halley ya dondurma yiyeceğiz demektir bu :)
Geçen gün "İsminiz nedir?" diyen bir görevliye "Benim ismim mi, kızımın ismi mi?" dedim ki konu benimle ilgiliydi :)
"Hayatta her şey bizler için" annemin sevdiğim laflarından biri. Unutkanlık da öyle olmalı. Kiminde az kiminde çok.
Aklımın başımın üzerinde gezintiye çıktığı şu günlerde yaptığım ekstra unutkanlıklar da affola diyeyim.
Bu ara en büyük heyecanım ve beklentim Pera Günlüklerinin 4. kitabının çıkacak olması. Aynı gün okumam lazım yoksa çatlayacağım :)
Bir de bu satırları okuyan ÖTEKİ arkadaşlarıma selam göndereyim, iyi ki varsınız :)


Devamını oku »

9 Mart 2015 Pazartesi

11. Ay :)

Yavaş yavaş 1 yılın muhasebesini yapmaya başlayacağım sanırım ama o işi önümüzdeki aya bırakayım. Çünkü henüz Elif'in 1. yaşı dolmadı.
Geçtiğimiz 1 ayın en önemli gelişmesi Ayça'nın aramıza katılması oldu. Elif'in de anne tarafından bir kuzeni var yani artık. Bence ileride çok yakın iki arkadaş olacaklar, öyle hissediyorum.
Geçtiğimiz ay gittiğimiz doktor kontrolü ve geniz eti şüphesinden sonra KBB doktoruna gittik ve hiç öyle bir şey olmadığını ve alerji ilacına gerek olmadığını söyledi ki biz sadece 3 gün vermiştik bu ilacı. Elif'i gözlemledim ve içime sinmeyen birşeyler olduğunu anladım, ilacı o yüzden kestik. Peki Elif neden hala çoğunlukla ağzından nefes alıyor sorusunun cevabı ise yok. Takip edelim dedi KBB doktoru, peki dedik çıktık. O kadar.
Bu ay daha da özgürleşti sanki Elif, emeklemesi hızlandı, bir yere tutunup ayağa kalması ve koltuklar arasında yürümesi gelişme gösterdi. Bizim elimizden tutunup yürümüyor. Açıkçası hangi ayda neler yapıyor bebekler ortalama olarak son aylarda takibini bıraktım. Elif mutlu ve iyi görünüyor çok şükür. Yapmadıklarına değil de yaptıklarına odaklanmak daha iyi geliyor bana.
Bir de ısrarla ben bir şeyler öğretmek istemiyorum. Neden böyle hissediyorum onu bilmiyorum. Sanki kendisi keşfederse daha kıymetli olacak gibi geliyor. Kitapların içinde geçen cümlelerden ve benim canlandırmalarımdan sonra ayının ve arının burnu ile kendi burnunu keşfetti. Parmağıyla burnunu göstermesi oldukça neşeli oluyor bizim için.
Dil gelişimi bu ay atak yaptı diyebilirim. dede, mama, baba, anni gibi kelimelere meme, bi (bir), bej (beş), ditti/gitti, bitti, gel, al gibi yeni kelimeler eklendi. Favorisi de "beybi" yani bebek :) Minik hayvanlara ve kendince bazı nesenelere "be(y)bi" diyor.
Kelimeleri yerinde söylemesi en büyük gelişim bence. "ha-di" diyor o komik oluyor :) Bir şey gittiğinde ya da bittiğinde gitti-bitti diyor, o da neşeli.
Remzi Kitabevinin resimli ansiklopedisini almıştık, onu çok sevdi. Oradaki kelimeleri sorduğumuzda gösterme gibi bir durumu yok. Kendince isimler söyleyip onlara gülüyor. En çok da çocuklara "bebi" demeyi seviyor.
Öpücük atması bence en güzeli hem de biz bir şey demeden. Hele ki sabahları ve her yürüyüşten sonra beni ya omzumdan ya da yanağımdan öpüyor. O ara eriyorum tabii ki :)
Elif'e doğum günü için hazırladığım tek ve en özel şey "anı kutusu". İleride daha da anlam kazanacak sanırım bu kutu.
Salıncağı, parkı, çocukları, sosyalleşmeyi, iletişim kurmayı çok seviyor. Yoldan geçenleri çeviriyor seslenerek.
Sevdiği yemeklerde değişiklikler oldu. Bence hala tam olarak rayına oturmadı yani anlayamadı neyi sevip sevmediğini. Ya da tam tersi; gurmelikte oldukça ilerledi ve hangi yemeği nasıl pişerse sevdiğini keşfetti. Mesela patatesi öyle sade çok sevmedi de fırında baharatlı olunca yiyip yuttu. Baharatları genelde kullandığım için o da alıştı. Tadını en çok bildiği ise kekik elbette ki çünkü benim favori baharatım kendisi :) Kaşık ve çatal aldık, önüne de koyuyoruz ama sanki eliyle yemesi daha keyifli. ben de olsam öyle yapardım. Bu konuda ısrarcı olmak mı gerekiyor bilmiyorum ama kendi yemeğini kendisinin yemesi benim/bizim için şimdilik yeterli.
Su içmesi konusunda büyük bir atılım oldu. Önceden sadece yemeklerden sonra kahve fincanı ile ben içiriyordum çünkü biberonu bilmediği için alıştırma bardaklarını da plastiğinden dolayı reddetmişti. Fincandan suyu içiyordu ama işi bitince oyuna geçip fincanı elimden kapıyordu :) Şimdi susadığında "buu" diye su istiyor ve önceden sevmediği alıştırma bardağından suyunu içmeye başladı. Dışarıda özellikle büyük kolaylık oldu bizim için. Fincan yine devam tabii.
Uyku konusunda yine tam olarak 2 ileri 1 geri hatta bazen 3 geri 1 ileri yaşantımız aynen devam etti. Bu durum oldukça yorucu ama uyku eğitimi denilen şeyi de farklı kitaplar ve danışmanlarla uygulamaya çalıştığımıza göre kendi adıma "ödevimi yaptım" diyebilirim. Yani tüm derslere katıldım, ödevlerimi yaptım, tekrar yaptım, arkadaşlarımla(karabalıkla) çalışma yaptım ancak sınavdan geçemedim. Çünkü "hoca"nın sordukları kitapta yazmıyordu ve benim günlük annelik tecrübem bu soruyu yanıtlamaya yetmiyordu. O yüzden de "ah vah" demeyeceğim burada. Nasılsa kendi içimde bunu bolca diyorum :)
Elif bolca gıdıklanıyordu ki beni de gıdıklamayı keşfettiğinden beri evde gülücük bombası atılmış gibi oluyoruz. boynumun altından gıdıklıyor bir de sıpa.
En sevdiği oyun hala kaçma-kovalamaca... Kaçarken arkasına dönüp bakıyor tabii ki geliyor muyuz acaba diye.
Salıncak keyfi güzel oluyor. Sığsam hemen yanına ben de sallanacağım ama o renkli minik salıncaklara sığamıyorum :/
Evdeki kitaplar çoğunlukla yerde  ve dağınık bir şekilde duruyor. Sayfaları yırtmasına -elimden geldiğince- izin vermemeye çalışsam da bazen mümkün olmuyor. kitap ve dergilerin sayfalarını çevirmeyi ise çok seviyor.
Ben telefondayken Elif de sesini duyurmaya çalışıyor, o yüzden de karşı taraf muhtemelen benim ne dediğimi duyamamış oluyor.
Havaların ısınmasıyla birlikte daha da çok dışarıda olalım gibi bir planım var, umarım gerçekleştirebiliriz.
Bu ay sanki 1. yaşın gölgesinde kaldı gibi :)
Yaş günü ile ilgili muhtemelen bir şey yazmayacağım ama aylık gelişimleri  -sanıyorum ki- yazmaya devam ederim.
"Çocuklar çabuk büyüyor" dediklerinde ne demek istediklerini yavaş yavaş da olsa anlamaya başladım. İlk 6 ay çok çabuk geçmedi belki ama 6-11 ay arası sahiden de hızlıydı.
Aklımda bir dolu yazı var ancak o kadar bölüntülü oturuyorum ki bilgisayar başına, taslaklarım iyice kabardı.

Bu kahve de benden tüm uykusuz annelere gelsin :)

Devamını oku »

13 Şubat 2015 Cuma

Kedi mi Diş mi :)

Buraya "normal" yazılar yazıyorum diye işler de "normal" gidiyor sanmayın :)
Aslında çok şükür gayet normal (Elif tarafında) ancak bizim tarafta azıcık yamuk.
Yani biz yamulduk, daha doğrusu belim tutmaz oldu ben iyice yamuldum :)
Bu çizim de 3 hafta önceden. Bu ara çizim yapamıyorum çünkü vaktim pek az hem de dinlenmek için sadece uzanmak istiyorum, oturmak değil.
Daha önce "tipik bir anne hastalığı" dediğim bel ağrısı oldukça şiddetlendi, dün yanma ve bacaklarımda ağrı hissettim. Bir doktora gitme vakti gelmiş mi bilmiyorum. Doktor olan arkadaşlar alınmasın ama doktorlara çok sinir oluyorum. Olayı detaylıca anlayıp dinlemeden hemen yaz ilacı gönder hastayı yüzüne bile bakma... Bu nasıl bir iş böyle! Tenzih ederek konuşuyorum tabii ki, oldukça ilgili olanları da var ama ben ona pek denk gelmedim :/
Elif'in "diş mi geniz eti mi yoksa büyüme atağı mı nedir bilmiyoruz ama kısa sürede geçse iyi olur" evresindeyiz :)
Biliyorum bu da geçer, Elif büyür, belim düzelir. Sonra Elif yürümeye koşmaya başlar, ohooo bizi neler bekliyor neler.
Bazen karamsarlığa düşüyorum- ki bunda kapalı havanın ve salıncağa binemememizin de etkisi var, yani o salıncakları az daha büyük yapsalar ben de sığardım :) - ama sonra Elif gelip bir sarılıyor ya da hiç ummadığım bir hareket yapıyor, sanki her şey siliniyor. Bel ağrısı hariç :) o yerleşti sanki :/


Keşke daha güzel çizebilsem, mesela Elif'i sakalsız çizmeyi öğrensem :) Beyhan'dan ders mi alsam ki :)
Bu ara en büyük heyecanım yeğenime kavuşmak... İnşallah kavuşmaya az kaldı, kalbim pır pır.
Herkese mutlu cumalar ve güzel tatiller, Annelik Sohbetlerini özleyenlere de güzel haberlerim var.
Devamını oku »

11 Şubat 2015 Çarşamba

Pratik Ev İşleri :)

Neredeyse "tembelliğin tarihi"ni yazacağım az sonra, inanamıyorum. (Neyse ki annem okumuyor :)
1. Yemek:
Ev işleri deyince ilk sırada Maslow amcanın da piramidinde olan "beslenme" geliyor bence. Çünkü yemek yemek zorundayız. Bu konu birçok ev gibi bizim evde de "bu akşam ne pişirsek" sorunsalı olarak karşımıza çıkıyordu. Eskiden daha merkezdeydik ve gelsin dürümler gitsin pideler diyebiliyorduk. Şu ara bize yakın sadece bir pizzacı ve hazır burgerci var. Çok eskiden olsa mutlu olabilirdim ama midemdeki rahatsızlıklardan beri mecburi sağlıklı yaşama geçmiş bulunuyorum(z). yani yemek işinden kaçmanın yöntemi eve sipariş değil, hatta hiç değil. Bir defa hem mideye hem bütçeye zarar. En büyük yardımcımız, canımız gibi sevmemiz gereken şey buzluğumuz :) Bizim buzluğa sağolsun anneler geldikçe yemek koyar gider. O yüzden de dolabın o köşesini çok severiz ama bu sadece "yedek" olması açısından önemli. Yani her gün de buzluktan yemek yenmez değil mi? Son zamanlarda yapmaya çalıştığımız şey de haftalık yemek listesine uymak oldu. haftanın hangi günü ne yiyeceğimizi et mi sebze mi balık mı yoksa tavuk mu, biliyoruz ve haftalık alışveriş de ona göre yapılıyor. Şu ara hayatımdaki en hazır yemek sanırım balık :) somon için ekstra hiçbir şey gerekmiyor, fırına koy ve pişmesini bekle. Yanına da mutlaka baharatlı patates küpleri. Elif de bu yemeğe ortak olduğundan beri patates tüketimi arttı bizim evde :) Diyeceğim o ki, yemek yapmaktan kaçınılmaz ama yemek yapmak size de bana/bize olduğu gibi zor geliyorsa işin pratiğine kaçmalı. Mesela geceden 1 bardak (hatta yarım da olur) kurufasülye sıcak suya konur, ertesi gün fasülye, salça, az su, az yağ ve 1 tüm soğan ile düdüklüde 40 dakikada pişirilir. işte sana mis gibi yemek :) düdüklü tencereyi son birkaç yıldır kullanabiliyorum ve diyorum ki "o ne kolaylık o" :) bir de annemin meşhur bir lafı var: "bir evde patates her zaman olacak"... o kadar çeşitli bir şeyler hazırlanabiliyor ki kendisinden. Ben sadece 2-3 çeşit yapabiliyorum.
yemek tariflerinde 3 farklı kaplarda bir şeyler hazırlanacak sonra onlar uygun ısıda birleşecek gibi şeyler yazıyorsa o tarifi okumam bile :) yani ördek yatağında tavuk sosuyla hazırlanmış mantarlı kestaneli dana rosto da yemeyivereyim :) eğer böyle bir yemek varsa :))
2. Temizlik: Eskiden ne güzeldi, etraftaki kirleri hiç görmezdim. şimdiyse Elifle beraber yerde emeklerken görüyorum ki Elif'in şıp diye ağzına atabileceği bir dolu şey mevcut. Amanın! Ennn büyük ve detaylı temizlik için iki abladan yardım alıyorum, onu yazmazsam olmaz. Bu çok ekonomik değil kabul ediyorum ama ayda bir bizim evin böyle bir silkelenmeye kesinlikle ihtiyacı oluyor. Onun haricinde çok zeki olduğumuz için salon ve koridor halılarını değiştirmek için Elif'in emeklemeye başlamasını bekledik!!! Sadece öyle denk geldi tabii ama o ne toz o! Aman yarabbi... Bu ara mecburen iki günde bir süpürge/vileda ile takılıyoruz. Ama normalinde yani halılardan kaynaklı toz olmasa haftada 1 süpürge/toz alma/ vileda benim için yeter de artar bir temizlik :) Kısacası "görmüyorum/duymuyorum". Lokum evde varken de rahattık çünkü tüm tozu/tüyü onun üzerine atıyorduk. Lokum gitti ve anladık ki canım tüylüm bizden temizmiş :)
3. Ütü: Hala en sevmediğim ev işlerinden biridir kendisi. Ütü ile ilgili daha önce bir yazı yazmıştım burada, bir nevi rahatlama/kafa dağıtma aracı olarak düşünülebilir. Mi? :) Bazen evet bazense değil. O gün çok yorgunsam hiçbir ütüyü gözüm görmez benim. Bu arada sadece Elif'in çamaşırlarını (yumuşak olsun diye) ve gömlek gibi cidden ütü isteyen şeyleri ütülüyoruz. Yani nevresim, çorap, çarşaf vb. şeyler benim gözümde "ütülenmeli" kategorisine hiç girmedi. Annem ziyaretlerinde ne bulduysa ütülüyor gerçi :) Hep diyorum bu temiz/titiz annenin evladı böyle olmamalıydı :)
Çamaşır, bulaşık ve evin genel toparlanması tamamen kişiye özel. Bulaşık makinesini de "tık" sesi duyduğum an boşaltmam, önce bir buharı çıksın ve ben müsait olayım değil mi :)
Kısacası ben -biliyorum ki- birçoğunuza göre daha az düzenli ve temizim ama benim de elimden gelen bu. Yerdeki her şeyi, dolaplardaki her lekeyi görürsem -ki ben cidden görmüyorum, kafam çok dolu ondan mı acaba?- ortada ne çizimler kalır ne blog ve tabii ne de ben.
"Mutlu anne" olalım değil mi ama?
Şu lafı da kim demişse kendisini öpesim geldi, bu lafı hatırlayınca rahatlıyorum :)
* Başka ev işi var mıydı hatırlayamadım, demek ki yapmıyorum :)
** Son okuduğum kitabı-çizgi/roman yazmak için sabırsızlanıyorum ancak Elif -yeniden mi diş sürecinde yoksa geniz etinden mi bilmiyorum- gündüzleri oldukça zor ve az uyuyor; bu da geçer elbet. Ankara oldukça karlı, karı normalde severim ama Elif'in kar tulumu küçüldüğü için dışarı çıkışlarımız bundan etkilenecekse şimdilik karı daha az seviyorum :)



Devamını oku »

9 Şubat 2015 Pazartesi

10. ay :)

Her ay bu cümleyi kurmazsam olmaz: "Vay be maşallah bize, 10 ayı devirdik" :) Bize diyorum, Elif tek başına büyüyor sanmayın; biz Eliften daha çok büyüyoruz. Hatta -yine yazayım- mart ayında 30 oluyorum, yaşasın :)
10. ayda da yenilikler, değişiklikler, güzellikler oldu çok şükür. "Uyku?" Biri uykuyu mu sordu? Yok ben duymadım, bence Elif de duymamıştır.
Bu ay için "diş ayı" diyebiliriz. Bolca diş çıkardı Elif. Kimi zaman huysuzlaştı kiminde mızıldandı bazen ağladı bazen durgunlaştı ama neticede dişlerini çıkardı, oh :)
gelelim kötü habere; beni ısırmaya başladı. Babasını ya da bir başkasını ısırmıyor ancak benim ellerim kollarım Elif'in diş dövmeleriyle dolu. Tadım mı güzel babasına kıyamıyor mu bilmiyorum. O kadar iştahlı yaklaşıyor ki yanıma, bazen korkuyorum :) Pek geri çevirmek istemedim açıkçası-canım yansa da- bugünleri geri gelmeyecek diye. Bu ara Elifle alakalı bir şeyler kafama takıldığında aklıma bunu getiriyorum: "Bu günler geri gelmeyecek"
Geçen ay Elif emeklemeye başlamıştı, bu ay ise bolca tırmanıyor ve kısa kısa sıralanıyor. Tırmanmasını teşvik eden şey ise kitaplıkta düzgün düzgün kendi halinde duran kitaplar. Vay o kitaplar niye öyle duruyor diyerek onları genelde 3er 5er yere indiriyor. Şu aşamada sadece gülüyoruz, onu engellemek aklımın ucundan geçmedi. Keşfetmezse nasıl eğlenecek ya da belki öğrenecek? "Öğrenmek" demişken fark ediyorum ki ben ona bir şeyler öğretmiyorum. Öğretmeli miyim onu da bilmiyorum gerçi. Beraber olmak sanırım ikimize de yetiyor. Aklıma gelmişken ve unutmadan Banu'nun şu yazısını okumanızı tavsiye ederim. Bir de sevgili Pelin "kaliteli zaman" hakkında bir şeyler yazmış, bu yazıyı da çok sevdim. Lafı uzatmış olmayayım ama bazen beni bile strese sokuyor çocuğuyla devamlı etkinlik yapan anneler. Okurken ben sıkılıyorum. Yanlış yapıyorlar demiyorum yani ortada bir doğru/yanlış meselesi yok ama insan "bu koşturmaca neden" diye de sorgulamıyor değil. Banyosu, tırnak kesmesi, yemek vakti, kitap okunması, yürüyüşler, salıncakta sallanma yeterli değil mi? Kime göre neye göre :) Bu konu uzar gider ama benim böyle devamlı etkinlik yapacak ne yüreğim var ne de isteğim. Güzel oyunlar elbette ki oynanır (hatta bu konuda da yazacaklarım var) ama bunun devamlı devamlı olması gerekli mi? Bence değil. Azıcık da sıkılsınlar yahu :)
Bu fotoğraftaki ana temayı bulun :)
Elif son 3-4 gündür öpücük atıyor. Bunu nereden kimden gördü de hafızasına kaydetti, bilmiyorum. Gerçekten bu bebeler ne görseler kapıyorlar demek ki. Hem iyi hem kötü :) İlk olarak bir sabah uyandı ve babasını öptü. Neaaay??!! Anne kişisi dururken hem de. Neyse dedim, ikinci olayım. Ama o da ne? İkinci olarak tavşanını öptü. Bak sen... Sonra sonra beni de durup durup öpmeye başladı da barıştık :) Bu ara hemen her şeyi öpüyor, o komik oldu: yediği köfteyi, vişneyi, oyuncaklarını, sevdiği kitapları (hepsini değil), ve benim terliklerimi...
Doğduğu günden beri-hatta daha öncesinden de- bizi anladığını düşünüyorduk ama son günlerde bizi anladığından iyice emin olduk, bu da mutluluk verici elbette ki. "Hayır"ı da anlıyor ancak sadece işine gelirse yapıyor sıpa. Şu ara "hayır" dediğim tek şey, kendisini mama sandalyesinden kaldırmaya yönelik ve hatta aşağı sarkmaya yönelik yaptığı hamleler.
Son 10-15 gündür de sahte ağlamayı öğrendi. Ay ne komik oluyor, babasıyla ben çok gülüyoruz. Uzman kişilere göre bu davranışına da gülmememiz mi gerekiyordu, bilmiyorum ama cidden komik oluyor.
İyice "minik gurme" oldu bu ay. Bazı yiyeceklere bakıp "bunu mu verdin sen bana?" bakışı atıyor. "Elif bunu çok sever" dediğim şeyleri yemediği oluyor, orada da bakış şöyle "sevdiysek hep yiyecek değiliz herhalde!" Ben de ortaya karışık bir şeyler hazırlamaya çalışıyorum. Çoğunlukla aynı tencereden yiyoruz. Çok uyanığım ya ona göre ayarlıyorum. Yemeklerin salçasını az koyarım ben, bir de tuzu cidden hep unuturdum, şimdi aklıma bile gelmiyor. Gerekirse biz tabağımızda tuz ekliyoruz yemeğe. En sevdiği yiyecekler: mandalina, yoğurt ekmek, bamya, köfte, siyez bulguru, baharatlı patates (sadesi eh işte), sebzeli makarna (Makarna Lütfen sağolsun), üzüm olsa yerdi :)
Su içme konusu hala meşakkatli. Doktora sordum, günde 4-5 çiş yapıyorsa yeterli sıvı alıyor demektir dedi. Onu da yapıyor ancak kahve fincanın su içmeyi tam kavrayamadı. Bazen çok güze içiyor bazen ağzında tutup yere püskürüp gülüyor bazen de fincanı kapıp ellerini içinde yıkıyor :) Alıştırma bardaklarına hiç alışamadı. O kısım da öyle. Yemeklerden sonra veriyordum sadece ama şimdi hareketlendiğine göre arada da vermeliyim sanki değil mi? (Keşke unutmasam :/ )
Bir bebek  yemek sofrasına dahil olmalı dediklerinde tam kavrayamamışım ne yazdığını. Elif şu ara biz sohbet ederken gülüyorsak kendisi de bize bakıp kahkaha atıyor, yiyeceklerimizden yemek istiyor kısacası her şeyimize ortak :) Keyifli oldu bu durum maşallah diyeyim.
Geçtiğimiz günlerde -rutin olmayan- doktor kontrolüne gittik. Elif bir süredir ağzından nefes alıyordu. O da "erken geniz eti büyümesi" dedi ve alerji şurubunun bu durumu engelleyeceğini söyledi. İnternette araştırmadım açıkçası, ciddi bir şey midir, alerji şurubu çözüm müdür sanırım yaşadıkça göreceğiz. Bu konuda bilgisi olan var mı, buradan sormuş olayım.
Önümüzdeki günlerde kuzen Ayça ile inşallah tanışacağız, çok heyecanlıyız. "Acaba nasıl bir teyze olacağım?" diyip duruyorum ben de. keşke aynı şehirde olsaydık... Salıncakta sallardım ben onu ve booolllca kitap okurdum :) Sağlıkla kavuşalım da gerisi teferruat...
1 yaşına 2 ay kaldı, şimdiden "kutlamalar nerede, nasıl" mesajları almaya başladık ki bu durum beni korkutmuyor değil. Ben de mi tuhaflık var diye kendimi sorguladım. Evet var, yani "tuhaflık" kısmı doğru :) Ancak Elif'in 1. yaşını büyük bir organizasyonla kutlamayacağımızı henüz kimseye diyemedik. anane ve babaannegiller bu duruma çok üzülecekler biliyorum ama anne-baba-Elif ve ev yapımı bir pasta ile birkaç balon ile kutlamak daha keyifli değil mi? Elif'e 1. yaş günü için kıyafet almak isteseydim bu kesinlikle bir mandalina olurdu :) (mandalinayı çok sevdiği için) Kıyafeti kendim dikebilseydim okuduğumuz kitap kahramanlarından birini dikerdim. Tütü dediğimiz şey nedir, nasıl giydirilir, ne yapılır ben bilmiyorum. Elif'in lacivert pantolonlu fotoğrafını gören biri kızımı erkek sandı. Ben de "haklısınız, Elif zaten erkek gibidir" dedim :) Elbise giydirebilsem daha "kız" olacak sanırım. Evin içindeyken en rahat ne varsa -doğal olarak- onu giyiyor, dışarıda da öyle. yani salıncakta sallanırken bilmiyorum gerek var mı elbiseye. yapabilen anneleri takdir ediyorum ancak ben bu kombin vs. işlerini beceremiyorum. Kendim de öyleyim. Geçen gün markete gittiğimizde benim eşofmanın bir cebi dışarıdaydı çünkü o cep henüz kurumamıştı ama ben o eşofmanımı giymek istiyordum çünkü onunla rahattım. Böyleyken böyle :)
Kelime hazinesinde "dede,baba,annee, mama, ditti (gitti)" var bu ara.
En çok da çorabını çıkarıp ya da mama sandalyesinden yemeklerini aşağı atıp yüzünde şaşırmış muzip ifadeyle "ditti" demeyi seviyor.
Bir de gel-gel, alkış yapmayı seviyor. Babası eve girdiği anda da iki eliyle büyük bir coşkuyla ona el sallayıp "babuu, babaa" diyerek ona doğru gidiyor. Ben de "olleey" diyorum tabii. "Esoş için dinlenme vakti" demek bu çünkü. (İnstagramda "Gökçe Yavaş" isimli çizerin bununla ilgili çok güzel bir görseli var, önce izin alayım, olur derse buraya eklerim, tammm bizi anlatıyor yani evde tüm gün bebesiyle olup baba kişisi gelince "olleey" diyenler :)
Park maceralarımızdan biraz olsun şurada bahsetmiştim , her bebek gibi Elif de parkı çok seviyor. Maşallah mı diyeyim ne diyeyim bilmiyorum ama çok çok sosyal bir bebek. Bizimle ilgisi olmadığını söylemiş miydim? :)
Elif'in kitaplığı genişlemeye devam ediyor, bu da beni çok mutlu ediyor. Doğum gününde büyükler hediye almak isterler ya işte onlara "hediye almayın, kitap alın" diyelim biz en iyisi :) Araya kendi kitaplarımdan da sıkıştırsam anlarlar mı acaba? Son okuduğum "Kıyıya Vuran Kız" kitabını çok sevdim, Elif uyuduğunda niyetim çizimlerine başlamak... Yaşasın bir şeyler üretmek.(Bu kitabın son 50 sayfasını Elif de heyecanla dinledi :)
*Bu ay neler yaptığımızı daha önce burada da biraz yazmıştım, okumak isterseniz.
** Bir daha olmamasını dileyerek bu ay ilk defa Elif'in düştüğünü de yazayım. O kadar alakasız bir düşüş ki resmen Allah korudu diyebilirim. Normalde biraz daha "olabilir böyle şeyler" diyebilen biriyken bu düşüşü beni çok etkiledi, Eliften çok ağladım :) O da sustu ve bana sarıldı "ben iyiyim" diye...
Kitaplı, salıncaklı, bol dişli, az uykulu, çok maceralı, keşfetmeli, tırmanmalı, yemeli-içmeli bir ay oldu, çok şükür ne diyeyim...
Yine bir sürprizim var ama bu kez ne olduğunu yazayım :) "1 Kitap 1 Mektup" etkinliği çok tatlı biriyle geri dönüyor. Harika bir kitap hediyesiyle hem de...


Devamını oku »

6 Şubat 2015 Cuma

Hoş geldin "Park Anneleri" :)

Çok devrik bir başlık yazdığımı biliyorum, içimden böyle yazmak geldi.
Hayatımın hiçbir döneminde çok girişken biri olmadım hatta inanılmaz çekingendim, hala da öyleyim. Yazarken mesajlarda, maillerde ne kadar "rahat"sam, konuşurken de o kadar kasılır sıkılırım. O yüzden de biriyle buluşacağım zaman biraz gergin olurum. Oysa şimdi her şey değişti. Sağolsun Elif tüm düzenimi alt üst etti. Sokakta arabasıyla yürürken sanki "bu mahalle benim, heey amca nasılsın, oo teyze sizi de uzun zamandır görmemiştim" havalarında herkese-istisnasız- laf atıyor, millet yolunu çevirip Elif'in yanına geliyor. Çoğunda da konuşmaya başlıyor: "de-de-de, ba-ba-ba" diye ve gülüyor. Böyle olunca da birçok insanla konuşmak zorunda kalıyorum. genelde sadece gülümsüyorum çünkü birçoğu "hiii, bu soğuk havada annen seni dışarı mı çıkarmış" diyor(hava kaç derece bilmiyorum ama az rüzgarlı ve güneşli olsa da bu cümle hiç değişmiyor) Kimseye ayak üstü laf anlatmak, yok şöyle yok böyle demek gelmiyor içimden. Kimseyi kırmıyorum da sadece "yok, üşümüyor" diyorum, geçiyorum. (Eve geldiğimizde çoğunlukla Elif sıcacık oluyor, bense üşümüş oluyorum.)Birkaç haftadır da Elif salıncakta sallanıyor ve haliyle park artık bizim için bambaşka bir hal aldı. Kaç metre olduğunu henüz ölçemedim ama epey uzaktan sevinç nidalarına, çığlıklara, el-kol hareketlerine başlıyor. Hava iyiyse ve az uyuduysa (bu ara hep az uyuyor) mutlaka 2 kere dışarı çıkıyoruz. Bugün de öyle oldu. Öğleden sonra dışarı çıktığımızda Elif'i salıncakta sallarken arka arkaya şu soruları soran bir ablaya sırf Elif'in bol gülücüklü sosyalleşmesi yüzünden maruz kaldım :)
- Kaç yaşında? - Öğlen sıcakta niye çıkarmadın da şimdi soğukta çıkarıyorsun? - Üşümez mi soğuk zeminde? - Kim bakıyor? - Çalışıyor musun, nerede? - iznin ne kadar, ne zaman işe döneceksin? - Sen işe dönünce kim bakacak? Kreş en iyisi... - Emziriyor musun? - Günde kaç kez uyuyor? - hep böyle gülüyor mu? - Eviniz kira mı?........ Abarttığımı sanmayın, kısacık 5 dakikada bana bu sorular soruldu hem de hiç tanımadığım biri tarafından. Tecrübeli anneler bana kıs kıs gülüyorsunuz değil mi? "Bu daha başlangıç esoşçum" diye. ben de işte onu bildiğim için bu yazıyı yazdım ya,korkuyorum dostlar :) Çoğuna gülümseyerek 1-2 kelimeyi aşmayan basit cevaplar verdim. Ama ne cevap vermek isterdim, buraya yazayım da rahatlayayım. Aslında  "Büyüklerle Dalga Geçme Dersleri" nin çok faydası oldu bu cevaplar konusunda ama bunları karşımdakine söyleyebilmeye ne zaman cesaret edebilirim, hiç bilmiyorum.
1. cevap: cevaplamaya istediğim sorudan başlayabilir miyim, yoksa bir sıra tercihiniz var mı?
2. cevap: çantamda kısa özgeçmişimi taşıyorum, onu versem bana soru sormayı bırakır mısınız?
3. cevap: sorularınıza cevap vermeden önce ben de size soru sormak istiyorum: "nerede oturuyorsunuz, eviniz kaç oda kaç salon, kaç çocuğunuz var, yemek-bulaşık işleri hep sizde mi, kocanız ev işlerinde yardımcı oluyor mu, en son hangi kitabı okudunuz, yoksa hep dizi mi izlersiniz, hangi takımı tutuyorsunuz, gs-fb derbisinde kim kazanır, hı kuzum ne dersiniz?
İşte böyle bir şey...
Biliyorum siz benim gibi "saf" simaları pek seviyorsunuz "park annelerimiz" ama ben henüz bu kuşatılmaya hazır değilim-galiba-
Ben ne kadar asosyal biriysem Elif de o kadar sosyal, annelikle beraber bende de bir açılım olur mu acaba?
O değil de, ben çekingem/asosyal/tutuk halimi de seviyor(d)um :)


Devamını oku »

4 Şubat 2015 Çarşamba

Günlerimin Mutluluk Sebebi :)

Aslında sadece fotoğrafı koyup kaçacaktım ki... Yok yok şuraya iki satır yazmazsam çatlarım dedim :) Bu ara nedense çoğu kişiden "iş"le alakalı bir şeyler duyuyorum. İşyerinden de telefon geliyor arada, kimisi sohbet için arıyor kimisi de "e ne zaman döneceksin" demek için (gül yüzüm için değil yani, iş için bekleniyorum) Ve kiminle konuşsam "Çok sıkılmışsındır" diyorlar. Ben cidden çok şaşırıyorum bu cümleye. Sıkılmak mı? Evde mi? Elifle mi? Günlük temiz hava ihtiyacımı aldıktan sonra ben evden çıkmayı hiç istemem ki. Televizyonumuz olmadığını yeni yeni öğrenen komşularımız şoka giriyor: "Hiii, napıyorsun o kadar saat bir başına?" "E, Elifle birlikteyiz ya" diyorum ama yetmiyor bu cevap.
İnsan üretme ihtiyacı duyuyor, o kabul. Ama ben bu ihtiyacımı Elifle, Elif uyuduğunda da çizim yaparak ve blogda bir şeyler yazarak giderebiliyorum. İş yeri zaten- benim açımdan- bir şeyler ürettiğim bir yer değildi. Ruhum da hiç orada olmadı.
Pespembe bir tablom da yok aslında ev hayatında. Ailelerimiz şehir dışında en başta. "Guk" desem gelebilecek insan sayısı Ankarada toplamda 3 kuzenden oluşuyor ve onlara da bayağı uzak oturuyoruz. Biz "uzak" olduğumuz için sık gelen arkadaşlarımız da yok. Komşularımız iyiler hoşlar ancak tarzlarımız o kadar farklı ki az önce sağolsun üst komşum kızıyla yiyecek bir şeyler getirmiş ve kapıdan Elif'i sevmeye gelmişlerdi. O sırada da Elif yemeğini henüz yemişti, masasından aldım ve kapıyı açtım ki, komşumun gözlerinin açıklığını buraya çizebilmek isterdim. "Eliiif, ne oldu kuzuum sana?" dedi. Sebebi Elif'in yoğurdunu da kendi yemesiydi :) Sonra anladı sebebini, "Hii, sen kendin mi yiyorsun yemeğini?" dedi. Çok şaşırdı. Ben onun şaşımasına şaşırdım :) O arada da Elif, komşunun kızına ayağıyla tekmeler savurarak "hadı gel oynayalım" pozu atıyordu. Yoksa komşularım çok şükür iyi insanlar, kahve vs içilebilir. Sadece bizde neden tv yok, bu soğukta Elifin dışarıda işi ne vb. şeyleri anlayamıyorlar :) Olsun, herkesle her konuda anlaşmamıza gerek yok değil mi? (*Pelin burada yazmak isteyip de yazmadığım şeyi sen anladın bence :)
Pembe tablonun diğer tarafında maşallah 10 aylık olmuş, içi kıpır kıpır keşfetme isteğiyle dolu, kollarımı ellerimi ısıran, saçlarımı tutam tutam yolan, düz duvara tırmanmaya çalışan, uyku konusunda oldukça kararlı "uyumayacaaaaam" şeklinde tabii :) , işte böyle bir Elif var.
Bazen adımı sorsan durup düşünecek kadar dalgınım; bazen de yatağa gitmeye üşeniyorum halıda kıvrılıp yatsam olmaz mı diyecek kadar yorgun.
Haftalardır belim ağrıyor ama bunun bir çözümü olmadığını, tipik bir annelik hastalığı olduğunu da biliyorum.
Kısacası yardım almadan, uzakta, bir başıma (gündüzleri), elimden geldiğince Elifi büyütmeye ve onunla büyümeye çalışıyorum.
Ama maşallah çok mutluyum.
Elif güldükçe ben kahkaha atıyorum.
Bu günleri gelmeyecek, biliyorum.
Elif hayatımıza girdiği için de her gün şükrediyorum.
Evet bazen bir "mola" istiyorum ama günlerimin mutluluk sebebiyle gün batımını seyretmeye de doyamıyorum :)

*Bir de dönüp dönüp bana gülmez mi "anneaa bak, güneş ne güzel batıyooor" diye...Ben, mest :)
Devamını oku »

29 Ocak 2015 Perşembe

Elif(l)e Kitap Okumak :)

Elif'ten önce bir bebeğe ne zaman kitap okunur, nasıl okumalı, ne yapmalı hiç bilmiyordum. Çocuk kitaplarını sadece kendim için okuyordum. Okul öncesi kitapları okurken hayallere dalıyordum ve okumaktan büyük zevk alıyordum. Hele ki o çizimleri... İnsanlar ne kadar güzel bakıyor/düşünüyor diyordum. Şimdi de öyle düşünüyorum elbette ama Elif'e kitap okurken bir müddet sonra fark ettim ki aslında Elifle beraber okuyoruz kitapları.
Etrafında her zaman kitaplar oluyordu daha minikken. Şimdilerde de kitaplığına tırmanıyor :) üst katına da kendisinin erişebileceği yükseklikte iki katlı minik bir kitaplık aldık odasına, duvara da tabii ki monteledik. Şu ara en büyük zevki alt raftakileri bana vermek, üst raftakileri de tek tek aşağı indirmek ve bunu yaparken eğlenmek :) sonra da oturup birlikte kitapları karıştırıyoruz. Lakin Elif her zaman -doğal olarak- durduğu yerde durmuyor. "Aman ya anne şimdi de kitabın sırası mı" modundaysa genelde ısrar etmiyorum. Ama bazen benim kitap okuyasım oluyor. ben de "sen takıl, ben sesli okuyacağım bu kitabı" diyorum. Eğer yumuşak bir kıvamındaysa kucağıma oturtuyorum ve çok uzun olmayan, bol resimli bir hikayeyi baştan sona canlandırarak okuyorum. Bazen de kitabını alıp yanıma geliyor ve önüme koyup "ah" diyor. "Aç ve oku" demek bu :) Favori kitapları bile var. Onları da başka bir yazıda paylaşayım.
Arada düşünüyorum da acaba Elif kitaba olan ilgisinden çok benim yerde yuvarlanan, koşan, zıplayan halimle mi ilgileniyor? Anneme sorsanız benim müthiş bir tiyatro yeteneğim var. Bilmiyor ki bu yeteneğimi-varsa yani- Elif'in koliği sırasında kazandım. Arabada onu oyalamak için yaptığım animatörlüğün haddi hesabı yoktu ki :) Şimdilerde de durum pek farklı değil, Elif açık ve net ki arabada olmayı sevmiyor. Mama sandalyesinde boş oturmayı da sevmiyor. Oturduysa önüne hemen yemek gelecek, doyduysa hemen kalkacak, 2 dakikası bile kıymetli kızımın. Sandalyede oturup vaktini mi harcasın etrafta gezinip keşfe çıkmak varken. Bak şimdi :)) Dolayısıyla Ali Baba'nın Çiftliğindeki tümmm hayvanlara sevgilerimi gönderiyorum çünkü Elif sadece o şarkıyla dikkatini uzun tutabiliyor. Yakında "mö" derse şaşırmayacağız yani. Bir de ses vermeyen hayvanlar var; onları sevmiyorum. Örümcek mesela ya da salyangoz. Hani çiftlik ya tüm hayvanlar var tabii :)
Kısacası son 10 ayda içimdeki gizil gücü, "canlandırma" yeteneğimi keşfettim. Bu da kitaplara yansıdı. Şu an kendi okuduğum kitapları da efekt vermeden okuyamıyorum, o kötü oldu :))
Elif'i mutlaka kitabın içine katıyorum. "Banyo" yapılıyorsa kafasına şampuan sürüyorum gibi mıncırıyorum onu. Kucaklamamız gerektiğinde "canıım canıııım" diye birbirimize sarılıyoruz. Yani ben sarılıyorum, Elif de önceleri "ne yapıyorsun deli kadın" bakışı atıyordu, şimdilerde alıştı. geçenlerde sırtıma pışpış bile yaptı :)
Dışarıda yürüyüşe gittiğimizde de yanımda mutlaka bir kitap oluyor. 1-2 sayfa bile olsa bir şeyler okuyorum.
Kısacası Elif gün içerisinde oyun zamanı, uyku zamanı, yürüyüş zamanı diye düşünecek olursak ortalama 4-5 sefer kitapla haşır neşir oluyor. Bunların dışında keyfi iyi, oyuncaklarıyla kendisi oynuyorsa yüksek sesle kendi okuduğum kitabı okuyorum.
Tüm bunları tek ve yegane bir amaç için yapıyorum: kitap okuyabilmek (kendime)
Yani Elif bu kitap oku(n)ma kısmında yardımcı karakter de haberi yok.
Şuşu'yu okurken ""Bugün Şuşu'nun doğumgünüymüüüüüş" dediğimde hala "yaşasııın" nidasıyla kollarını kaldırıyor :)
Tüm çocuklara kitap okunmalı mı? Ne zaman ve ne tür kitaplar okunmalı? Bilmiyorum. Ben sadece içimden geldiği gibi davranıyorum.

Devamını oku »

20 Ocak 2015 Salı

Bu Aralar / Elif

Baktım ki 10. ay yazısına henüz vakit var, ben de bu ara nasılız anlatayım istedim.
Emekleme ve ilk diş galiba Elif için bir dönüm noktasıymış; aradan geçen 1 ayda neler olduğunu anlayamadım bile, büyüdü maşallah :)
Anane geldi/gitti, 10 gün kalmış oldu yanımızda, bu sefer sahiden de dinlenme imkanım oldu hatta arada derede kalmış işlerimi bile hallettim(çekmece yerleştirmek gibi :) Elif'in oyun vakitleri en kolay başkasına devredebildiğimiz zamanlar, yanında biri olsun yeter yani. Beni aramıyor şimdilik, bu da iyi. Hatta geçen gün karşı komşum çok istedi, kıramadım, 5 dakika seveyim dedi; çok içime sinmese de verdim ama aklım onda tabii. Patates soyuyorum  ama bıçakla patates buluşamadan havada elim kayıyor. Neyse gittim almaya ki ne göreyim Elif'e kıyafet almış Diş hediyesi diye meğerse, onu giydirmiş üstüne :) Utandım ya, sağolsun. Benim zottirik de gülüyor :)
Bu ara yine günlük yürüyüşlere devam edebiliyoruz neyse ki. İkimize de iyi geliyor. Elif'i parka götür ve orada oynayan çocukları izlemesini izle... O kadar dikkatli ki bence hafızaya onları da kaydediyor :) Parkta durmayacaksak da durmayalım ama, yani ben durup iki çiçek bir böcek çektim mi mızıldanma başlıyor.
Diş işleri devam. Bazen çok ağlıyor bazen sakin. Kehribar kolye almayı şimdilik hiç düşünmüyorum çünkü o kolyenin Elif ile ömrünün en fazla 5 dakika olacağını biliyorum. Uykudan önce jel sürüyoruz sadece. Bir ara burun akıntısı da olmuştu, o geçti şimdilik. Ama şunu anladık ki bir bebek diş çıkarıyorsa cidden hassas bir dönemden geçiyor ve bolca sevgi/ilgiyi doğal olarak istiyor. O dönemde açıkçası nasıl uyumuş, ne kadar uyumuş, ne olmuş çok da önemsemedim. Kitaplardaki "rahatsızlığı varsa sandalye pozisyonunuzu 3 numaralı konuma getirin, hani odada olun ama yatağın yanına çok yaklaşmayın" laflarına hiç aldırmayarak(okurken bile gülmüştüm bu cümleye) aldım Elifi kucağıma, oh mis gibi de sarıldım. benim için 10 numaralı konum :)
Diş demişken, tüm bebekler dişlerini gıcırdatıyor mu? Aman yarebbim, o ne o? Ben deli oluyorum o sese, sanki içimde bir parça gıdıklanıyor.
Hala nasıl olduğunu anlamasam da ananenin gözlüğü sağlam kaldı, bu bence çok şaşılacak bir şey. Elif'in tüm o "ver o gözlüğü anane bana" diye el atmalarından sağlam kurtardı kendini gözlük, bravo.
Bu ara en sevdiği oyun "al-ver" Eline aldığı her şey için bunu bıkana kadar yapıyor. Aslında keyifli, ben her aldığımda teşekkür ediyorum, gülüyor o da. Bir de uyku oyuncağı tavşanı uyku öncesi alıp veriyor; o komik oluyor çünkü bunu ayakta yapıyor yani elleri dolu ama tavşan ağzında :) Tavşan olmadan ayağa kalkmam diyor sanırım. yedeği var neyse ki tavşanın da arada yıkanıyor... Uyku arkadaşı güzel bir şey bence. Hani yastığa/yorgana sarılıp yatarız ya bence öyle bir şey :)
Elif oturmuyorsa emekliyordur, emeklemiyorsa tırmanıyordur. Bulduğu en ufak yükseltide-ki bu çoğunlukla benim ama pek ufak olduğum söylenemez- heyecanla tırmanıyor ve ayakta durmak istiyor.
"Gel-gel" gibi bir el hareketi var ki çok neşeli. Canı istediğinde yapıyor ama en çok alkış yapmayı seviyor. hele ki ben kitap okurken sevdiği bölümlerde resmen beni alkışlıyor :))
Kitaplar konusunda aklımda başka bir yazı var ama hep ertelendiği için inşallah Elif büyümeden tamamlayabilirim o yazıyı.
Blogum taslaklarla dolu... yazıya başlanmış bitirilmemiş, başlık atılmış ama içi boş, bir sürü yazılmış ama son hali verilmemiş... aynı benim kafam gibi, dağınık kısacası. Ya da bizim ev gibi hehehe :) Geçen günkü çekmece düzeltme işinden acayip ganimet topladım yalnız, kaybettiğimi düşündüğüm şeyler meğer sadece karışmış bir yerlere.
Çok dedim ama yine diyeyim, annemle o kadar zıtız ki... Misal annem şunu yapar(ki çok faydalı aslında) fazla bir şeyleri dolaba/çantaya mı koydu kaldırdı, içinde ne var diye üzerine kağıt yazar. Yani bir daha bir daha açıp bakmazsın acaba bunda ne var diye. Çok güzel değil mi? Bizim de  fazla eşyalarımızı kaldırdığımız birkaç yer var(köşe/çanta gibi) işte oralara bir giren pişman bir girmeyen :) Annem bu duruma nasıl dayanıyor diyordum ki geçenlerde bana çaktırmadan bir dolabı yerleştirirken yakaladım onu. Önceden olsa -anne olmadan az önce- çok kızardım, şimdiyse gülüyorum sadece, ne diyeyim. Onda hep "ya ben seni nasıl yetiştirmişim" hali var ki ısrarla şunu söylüyorum "bu bir mizaç meselesi"... Ama bomba gibi bir "anane olmak" yazısı kapıda, onda çok eğlendim de daha bitiremedim.
Bir önceki yazımda "sürprüz" demiştim de çok neşeli yorumlar olmuştu, bugün-yarın söylyeceğim ama öyle kocaman bir şey değil yani Avustralyaya falan taşınmıyoruz. Ne yoksa taşınıyor muyuz? yani aslında benim için büyük ama insanlık için küçük bir şey. Yani beklenti yüksek olmasın, "aman bre bu buydu" demeyin :)
Elif gittikçe sarışın oluyor bu arada. Benim bebekliğim sarıymış da babaannem "sarı kelle" dermiş bana, sevgiye bak ne içten :)) Elif ilk bakışta hala ben (evet yanaklar ve yüzün yuvarlaklığı ile babaya bu açıdan benzeme şansı yok) ama detaylarda hep baba gizli. Şirinliği benden zottirikliği babadan yani :P
Bu aylarda belli olur mu bilmiyorum ama Elifte solaklık göstergeleri var. Bizim ailede sadece Çağla solak iken karabalığın baba tarafı tamamen solak denebilir-eğer genetikse bu solaklık- Onu da nereden anladınız derseniz, bir şey uzattığımızda önceliği sol oluyor genelde. Bir de yemeğini genelde sol eliyle yiyor. Kaşığı da çorbasını içerken sol eliyle tutuyor diyeyim de tam olsun :) hehehe yok tabii öyle bir şey, kaşık sadece diş kaşıma aracı.
Peki ben nasılım?
İlginç bir soru, hiç düşünmemiştim :)
İyiyim çok şükür, Ayça gelecek inşallah diye heyecanlıyım(1 ay kaldı), Elif her gün yeni bir şey öğrenirken yanında olmaktan mutluyum, çizerken rahatlıyorum, blogla keyifleniyorum, en önemlisi sağlık olsun zaten gerisi boş...

Ne zaman bilgisayara el atsam bilgisayarım açılmıyor gündüzleri, gece kendi kendine resetleniyor sanırım. Ama malum yarınki mesai beni bekler. Düşündüm de işe geç kalma hatta gitmeme lüksümüz bile varken bebişli mesaide tatil bile yok :) yani dur bir hafta sonu geldi,  en azından 7de uyanayım gibi bir incelik hiç yok. Çok fena bu yeni nesil :) Ama maşallah çok da tatlı değiller mi :)
*Fotoğraf yine "çok yazdım, bu görselle azıcık rahatlayalım" amaçlı :)
E ama bak yine aklıma geldi bu sürpriz, Avustralya mı gerçek olacak yoksa yanımıza Mary Poppins mi gelecek, hadi bakalım bekliyoruz :) (evet, kötüyüm kıhkıh)
Devamını oku »

19 Ocak 2015 Pazartesi

Üçleme: Lokum, Elif ve Kahve

Geçen gün Lokum'u görmeye öhöm pardon kuzenimizi görmeye gittik :) Lokum'un tazecik evinde bir tane de tatlı köpek,kahve olduğunu söylemiş miydim? Başlarda "burası benim evim" olayı yaşanmış galiba ama şu ara "çok acayip iyi" olmasa da iyi anlaşıyorlar.
Önce Lokum'u anlatayım, üst kattaki odada kaloriferin üzerinde yatıyordu, ben gidince -bence- heyecanladı, öpüşüp koklaştık. Onu hep terk etmişiz gibi geliyor ve yeni evi bizim evden daha iyi olsa da kendimi ona karşı suçlu hissediyorum. Sanki alsam gelsem eve ne güzel olur diyorum bir taraftan.Ama diğer taraftan da...falan filan işte.
Gelelim Elif ve Kahve'ye. Bu arada bir gün öncesinde parktayken yanımıza sokak köpeği görünümlü büyük-siyah bir köpek gelmişti, Elif de korkup ağlamıştı, meğerse köpeğin sahibi varmış ve köpek hamileymiş de bebeklerin yanına gidiyormuş. Sahibi neden bunu Elif ağlayınca tee uzaklardan söyledi acaba? Ben de o yüzden kahveyle nasıl anlaşırlar acaba diye meraktaydım. Köpeklerden korkmam ama çok haşır neşir de olmam hani yüzümü yalatamam yani :) Kahve ve Elif sonuç itibariyle müthiş bir ikili oldular bence, ne dersin Tangül? Kahve Elif'in yüzünü yalayacakken yakalandı; Elif de Kahve'nin burnunu ısıracakken :) Bir de Kahve'nin yerinde hiç durmayan kuyruğuyla Elif yüzüne 4-5 darbe aldı hehehe, o an'lar çok komikti. Karabalığın korumacı bir baba olduğu/olacağı da tescillendi. Benim de çoocuunu aç bırakan, altını temizlemeyen ana olduğum bir kez daha gözlerden kaçmadı. Elif'e yemek yedirmeyi unutmuş, çayımı içiyordum :)
Amaaaa en eğlenceli vakitler Kahve'nin kurabiyelerini yedirirken yaşandı. Tangül, Kahve'ye kurabiye verirken Elif de atıldı ve yiyememesine çok bozuldu. Ağzından içeri girmek üzere olanları neredeyse Kahve kapıyordu. Ya nasıl eğlendik anlatamam. İleride bu videoyu görüp Elif de eğlenir mi bilmiyorum tabii ama Kahve'nin oyun ipiyle çekiştirmeleri bizi epey güldürdü.
Çocuklar kesinlikle hayvanlarla bir arada olmalı, onu bir kez daha anladık. Lokum karabalığa hiç pas vermedi :/ ve Elif'e de hiç bulaşmadan ortadan kayboldu :/
Köpek ve bebek cidden kedi ve bebeğe göre daha kolay görünüyor ama tabii en başta köpek beslemenin tüm  sorumluluklarını kabul etmek gerekiyor.
Biz de bir acayip üşengeç iki balık olduğumuza göre en güzeli kendimize kahveli bir köpek bulalım. Ama bir dakika, kuzenler neye yarar köpeklerini paylaşmadıkça :))
Kısacası Tangül, biz size sık sık geliriz artık, sen zencefilli kurabiyeleri hazırla :)

Palyaço çoraplar :)
* Anane gitti :/ İyiydik aslında ama tarzımız da farklı olduğu için komik diyaloglar da yaşanmıyor değildi.
-Elif'in ellerini yemekten önce yıkadın mı?
- Yoo, ben sonra yıkıyorum.
(Annemden "sana hiçbir şey öğretememişim" bakışı gelir :)
Bunları da derleyip bir yazıda yazayım, anane olmak süpper bir şey bence.
** Bu hafta içinde çok acayip bir sürprizim olabilir bu arada..hadi bakalım.
Herkese mutlu geceler, Elif diş sürecinde ve bugün aşı oldu = Yarına duble enerjiye ihtiyacım var :)
Devamını oku »

14 Ocak 2015 Çarşamba

Bazen Sadece...

Yorgunsundur,
Uykusuzsundur,
Yine yorgunsundur,
Ama mutlusundur :)
Bazen öyledir...

Aklın tatildedir...
Bazen de
Özlüyorsundur,
Hasret çekiyorsundur,
Burnunda tütüyordur,
İşte o çok tüylüdür...


* Dişler, uyku, özlem...derken biraz yoruldum sanırım, şurada kıvrılmadan önce içimi döktüysem gidebilirim :)
Herkese mutlu geceler...
Devamını oku »

12 Ocak 2015 Pazartesi

Sosyal Medya Ebeveynliği

Aklımda ne yazılar var ve benim yatma saatim geldi-geçiyor, bak yine buralardayım :)
İnanılmaz rahatsız olduğum bir konu var, azıcık içimi döküp kaçacağım.
Konumuz "sosyal medya ebeveynliği"... Bu tanımlamayı da -ismini vermeyeyim- bir arkadaştan duymuştum, bu yazıyı okursa ona selamlarımı göndermiş olayım.
Neredeyse böyle bir meslek oldu, farkında mısınız?
geçen gün hiç üşenmedim ve hep ertelediğim "temizlik" işini yaptım, instagram ve twitterda gördüğümde beni rahatsız eden ya da tanımadığım/hayatını da merak etmediğim kim varsa sildim, rahatladım. Oh be :)
bebeğinin kaka yaparkenki videosunu yükleyeni gördükten sonra "yeter artıııık" demiş de olabilirim. Çocuklarımızı seviyoruz ve onlarla ilgili paylaşımlarda bulunmak da hoş bir şey, ona da katılıyorum ancak onlar da birey ve bir özel alanı hak ediyorlar sanki. Çok merak ederek takip ettiğim anneler var ki itiraf ediyorum, çocuklarını görünce daha da mutlu oluyorum. Aklıma ilk gelen de Damla'nın Can'ı ve Esen'in Ali Deniz'i ile Nehir'i :) Bayılıyorum onlara ve maşallah diyerek sevgilerimi gönderiyorum.
Burada yazacaklarımsa bambaşka şeyler...
Kafama takılan konu neden çocuklarımız üzerinden bir "pazarlama" halindeyiz? Anneler neden sadece kendi çocuğunun annesi olmuyor da instagram annesi yok twitter annesi yok bilmem neyin annesi oluyor? Bunu sanırım hiçbir zaman anlayamayacağım. Bana kırılan olmaz umarım yani kırıcı bir şey yazmamaya çalıştım ama... Hesabımı temizledikten sonra sanıyorum ki kurtuldum hepsinden, yok illa bir yerlerde karşıma çıkıyorlar. İnternette herhangi bir konu araştırınca ilk sıralarda karşımıza çıkan ve her konuyu sadece kendileri bilen anneler var ya; işte o grubu ben anlayamıyorum diyordum ki aslında anlayamadığım şey onları her hareketlerinde alkışlayan takipçileri. Yani bir insanın bazı hareketleri iyidir bazıları kötüdür, olabilir... Ancak bu malum annelerin her hareketleri güzel, iyi, makul; ne yapsalar bir olay. Sanki çocuğuyla kahve içmeye gitse "ayyy kahveyi nerede içiyorsunuz, kahvesi ne markaymış peki organik mi?" bıdı bıdılarıyla yorum yazacaklar. Her şeylerini nereden aldıklarını merak ediyoruz. Gözümüzde kooocaman yapıp sanki o anneler insan değilmiş gibi davranıyoruz.
Bir de bunun "baba" versiyonu var ki bence o daha da fena.
Bu insanlara "kanaat önderi" sıfatını veren elbette ki takipçileri.
Benim de "aa ne güzel yapmış" dediğim insanlar var ve burada da aklıma ilk Mutlu eller-semi gelir(sevgilerimi gönderiyorum)
Bu kadar da "siz ne yapıyorsanuz biz de aynısını yapmalıyız" haline gerek yok be güzel kardeşim.
Herkesin ebeveynliği kendine olsun.
Bir de çocuklar üzerinden kariyer yapmak nereye kadar devam edecek bilmiyorum. ilk örnekler nitelik açısından oldukça doyurucu ancak arkadan gelenlerde de şunu gözlemledim: "benim şu kadar aylık çocuğum var, siz bize ürünlerinizden gönderin, bizi her türlü etkinliğe davet de edin, ben de takipçilerime sizi öveyim"...
Bozulacak ekip beni takip etmediği için daha rahat yazdım tabii :)
Bir de şu "takip" lafına alternatif bulmalı, yoksa birbirimizi takipleşmeden bayılacağız :)

Bilmiyorum ki sizler ne düşünüyorsunuz... Konu sadece annelik de değil, başka bir yazıyı da kitap blogları için yazayım, içimde kurt falan kalmasın hem değil mi?
Herkese bol uykulu geceler :)
Bir ara Beypazarında çekmiştim bu çiçekleri :) 
Çok dertlendim ya bari fotoğraf neşeli olsun :)
Devamını oku »

11 Ocak 2015 Pazar

Elif'in Diş Buğdayı :)

Şaka maka Elif'e diş buğdayı yaptık çaktırmadan :)
Ananesi gelince kaynattı buğdayı, nohutu; yanında da renkli leblebi şekeri getirmiş zaten. Hepsini karıştırıp üzerine Uşak usulü susam da ekledik. Aylar önceden Eda'nın Elif için gönderdiği "dişim çıktı" kağıtlarını bulamadığım için kendim yazdım yeniden ve tüm bu oluşumu komşulara dağıttık, onlar da sevindi.

Akşam olup babası gelince de hem fotoğraf çekildik(unutmadan) hem de Elif'e şu meşhur meslek seçimini yaptırdık. Aşçı, Doktor, Ressam, Öğretmen, Mühendis, Yazarlığı temsilen nesneler koyduk önüne bakalım neye doğru emekleyecek diye. Ve videomuzu açtık :) Ben kitaba gideceğinden emindim oysa ki ama hayatında ilk defa görünce resmen koşarak İngiliz anahtarına gitti :) İkinci olarak resim fırçasına üçüncü olarak da "hani belki doktor olurum" diyerek ateş ölçere gitti.. Aklımda müzikle ilgili de bir şey vardı ama onu unutmuşum. Şakası hayali bile güzeldi Elif'in meslek seçimine ortak olmanın. Sonra biraz düşündük Elif ne olmak ister acaba diye? Benim hayalimde bir rock star yatıyormuş meğerse; düşününce fark ettim ama o işin de turnesi çok :)) Kendini mutlu hissedeceği bir mesleği yapmasını çok istediğimize karar verdik. O kadar yani...Tamam peki kabul mühendisliği seçince biraz hayal kırıklığı yaşamış olabilirim :) gönlümde bir yazar ya da bir aşçı vardı galiba. Malum Elif büyüne kadar ben mutfak işlerini ancak çözeceğime göre Elif'in aşçı olması da çok güzel olur doğrusu hehehe :)

Diş şeklinde pasta almadan, çok acayip hazırlıklar yapmadan geçirdik bu süreci de. Darısı 1 yaşına olsun. Temasız dediysek de kutlamayacağız demedik canııım, yine anne-baba-Elif de olsak birkaç balon koyarız herhalde etrafa :P (Bu yazıyı okuyan teyzesi çatladı sanırım :)
Teyzzoşuumuz teee nirelerden bize diş hediyesi göndermiş :)
Eda bakmış ki benden çocuğa hayır yok, kalıcı bir şey yapmayacağım, kendisi bu hediyeyi göndermiş :) Yalnız kağıtlardaki yazım aşırı özenli, onu fark ettiniz mi? Hani bir son dakika işi olduğu neredeyse hiç belli değil :P
Ve gecenin bombası: kaybettiğim kağıtları başka bir şey ararken buldum lakin diş buğdayı geçti, kısmet artık, olmadı 1 yaşında kullanırız çok değişik olur :)
Devamını oku »

9 Ocak 2015 Cuma

9. Ay :)

Veee geldik 3 çeyrek yaşa :)
Maşallah diyeyim de ben yine önceden.
Bu ay sanırım Elif büyüme atağındaydı.
Önce ilk dişi çıktı, 2 gün sonra bir sabah aniden emeklemeye başladı, şu an bize tutunarak ayağa kalkıyor hatta oturmayı pek sevmiyor. Daha dün yeni dişleri de gördük gibi olduk ama onu bir sonraki aya saklayalım.
3-4 gündür anane de yanımızda ama haftaya dönüyor, malum Ayça'nın gelme vakti yaklaşıyor. O da doğumdan önce Elif'i bir daha göreyim diye geldi karda kışta :)
Ankara oldukça soğuk. Karın yağdığı ilk gün yani 5 Ocak'ta Elifle dışarı çıktık, Elif'i kara oturttum ve karla oynadı. O günden beri yani 4 gündür evdeyiz :/ Hava sıcaklığı eksi 17'leri görünce biz de mecbur "kötü kıyafet" lafına takıldık, o kadar dayanıklı kıyafetimiz sahiden de yok. Yerler şu an cam gibi. geçen sene de kar yağmadı diye söylenmiştik :) Benimki söylenme değil aslında mevsimi yaşamak güzel bir şey, sadece uygun kıyafetlerimiz olsa da biz de kara çıksak :) Sürekli evde olunca benim ruhum sıkılıyor, her gün temiz hava ikimize de iyi geliyor çünkü. Birkaç güne kadar normal rutinimize döneriz sanırım.
Bu ayın benim açımdan en güzel gelişmesi çizimlerime devam etmem olduysa karabalık için en güzel gelişme Elif'in "ba-ba" demesi :) Önce "de-de" demişti ki "an-ni"yi hep söylüyor zaten :) Bunların çok bilinçli olduğunu sanmıyorum. Ay gelişimine göre heceleyebilir diye yazıyordu kitapta da ama Elif'in babasına "ba-ba" demesi ve onun verdiği tepki görülmeye değer...
Tüm bebekler gibi Elif de çoraplarını çıkarmayı çok seviyor. Ona kendi aramızda batının en hızlı çorap çıkarıcısı diyoruz :) Hele ki mama sandalyesindeyken... "Pıt" sesinden önce yüzde muzır bir gülüş oluyor, anlıyoruz ki çorabın çıkmasına 1 hamle kalmış.

Elifle oyunlar da daha keyifli oldu tabii haliyle, onunla ilgili de bir yazı var aklımda. Çok matah bir şeyler yaptığımızdan değil de aklımdayken yazayım yoksa unutuyorum. Günün aslında benim için en keyifli anları Elif uyuduğunda değil de onunla oyun oynadığımızda oluyor. Karşıma oturtup bir kitabı canlandırarak okuduğumda gözleri kooocaman olup beni dikkatle dinliyor ya sanırım o an'lar dünyalara bedel. İş mi hava mı soğuk mu hiç umrumda olmuyor. Elmer serisinin ne yazık ki sadece "sayma kitabı"nı bulabildik, diğer kitaplar tükenmiş. Elmer yani fil diye o kadar çok anlattım ki Elif bayıldı :)
İlk yılbaşını yaşadı aslında ama diğer günlerden neredeyse hiç farklı bir şey yapmadığımız için "yeni" bir şeyler olduğunu anlamamış olabilir. Değişik kıyafet de giydirmedik hatta fotoğraf bile çekmeyi unutmuşuz. Ananesinin gönderdiği Noel baba şapkası bile başka odada kalmış :)
Bu ara "acaba bu çocuk ileride bana şunları şunları niye yapmadın anne"der mi diye düşünmeye başladım. Mesela diş buğdayı :) Yapan, yapmak isteyen, yapmaya niyetlenen arkadaşlarım lütfen alınmasın bozulmasın ama ben de fikrimi söyleyeyim. Ya ben üşengeç ve kötü bir anneyim ya da bana böyle şeyler çok gereksiz geliyor. Diş şeklinde pasta sipariş verirken bile kendimi hayal edemiyorum, ne bileyim saçma geliyor. Yapanları da eleştirmiyorum, sadece ben kendim için tuhaf buluyorum böyle şeyleri. Benim "baby shower" hatta kına gecemi bile Eda(kardeşim) ve annem düzenlemişti. Ben sadece katılmıştım :) Her şeye bir etkinlikle bebeklerimizi mi eğlendiriyoruz yoksa kendi egomuzu mu tatmin ediyoruz? Neyse lafı çok uzatmayayım da kimseyi kırmış olmayayım. Ben ilk günlerde buğday haşlayıp kuşlara verdim, Elifle onları izledik. Bugünlerde de annem buradayken buğday ve nohut kaynatıp üzerine renkli şeker ve ceviz koyup komşulara vereceğiz, kalanı da biz yiyeceğiz. Bir de ananenin isteği ve benim de merakım üzerine Elif'in önüne meslek seçimli bir şeyler koyup hangisine gideceğine bakacağız ve güleceğiz :) Benim diş buğdayından anladığım bu kadar. Paylaşmak güzel bir şey :)
*Aklıma gelmişken 1. yaş günü için evde -şeker hamuru olmayan- anne eli değmiş, azıcık yamuk bir pasta yapmaya niyetlendim kendi çapımda. Bunun için tarif öneriniz varsa memnun olurum yazarsanız. "Yorum bırakamıyoruz" diyenler oluyor, buna çok üzülüyorum ama teknik şeylerden sadece bu kadar anlıyorum, siz de mail atın olmazsa ne diyeyim :) (Mail: 2balik1kedi@gmail.com) Yorum ayarlarını kurcaladım ama sorunu bulamadım ki çözümü bulayım :)
Elif kendi kendine ce-e yapıyor eline ne geçerse, çok komik ve tatlı oluyor tabii. Bu oyunu bizim de 5500 defa oynamış olmamızın etkisi var sanırım.
Elif'in odasındaki yamuk kitaplığı çıkardık ve yerine Elif'in boyuna uygun bir kitaplık alıp duvara monte ettik. Amanın ne kadar mutlu oldu. Alt raftan istediği oyuncağı/kitabı alıp oynayabilmesi ne kadar özgürlük kattı hayatına :) Aaa bir de hayatımıza bir ayı katıldı :) Sevgili Çağla ve dayısının (kuzenim) hediyesi; ki bence ayı kesinlikle oyuncakçı dükkanına çoktan geri dönmek istiyor. Hehehe yok yok o da Elif'i sevdi ama bence burnunu daha çok seviyor. Elif ayıya hem gülücüklerle sarılıyor, onu öpüyor; hem kucağına yatırıp onu az pataklıyor; hem de burnunu ısırıp gözlerini oyuyor :) Kısaca ona bayılıyor. Böyle hediyeler geldikçe ben Elif'e kitap dışında neredeyse hiçbir şey almadığımı fark edip utanıyorum. Neyse ki şahane kuzenleri, dayısı, teyzesi, halaları var :)
Emekleme sürecinden de bahsedeyim ama tecrübeli anneler burada tam olarak şu cümleyi kuracaklardır: "O daha ne ki, sen bir de yürüyünce gör"... Muhtemelen daha göreceğim çok şey var neticede sadece 9 aylık bir tecrübem var ama emeklemenin getirdiği özgürlük bile Elif'e yetti. Evin haritasını zihninde çoktan çıkarmış zaten. yaramazlık bölgeleri de kırmızıyla işaretlenmiş ki hiç kaçırılmasın, o derece. Kafasını çok sert çarpmaması için hep anındayım ama arada gözümü burnumu kaşıdığımda illa ki kazalar oluyor minik. Önce bana bakıp tepkimi ölçüyor, "hadi canım yoluna" dersem -ki çoğunlukla bunu diyorum- itiraz etmiyor, bazen de ortalığı yıkıyor tabii çünkü canı tatlı ne yapsın :) çok abartmamaya çalışıyorum severken ki olay ona da büyükmüş gibi gelmesin diye. Dikkatini dağıtma çabalarım genelde sonuç veriyor. Bakıyorum ki kucağıma geldiğinde ağlaması kesilmiş arkamdan işler karıştırıyor :)
Bu ara en büyük hedefi ananenin gözlüğünü kapabilmek... "Gözlüğümü alırsan seni göremem ama Elif" diyor annem devamlı ama onu duyan yok. Rüşvet adı altında anneme yemeğinden bile uzatıyor Elif hatta mandalinasını bile paylaşmaya razı,o derece yani :)
Diş işlerinden dolayı burnu tıkanık ve temizlemeye çalışmaktansa ben cidden iddialıyım bir deveyi hendekten taklalı bile atlatabilirim :) Sanırım diğer bebekler de öyledir, Elif de burnuyla oynanmasından hiiiç ama hiç hoşlanmıyor. Bizde zevkimize sümük toplamıyoruz zaten değil mi :)
Elif'in saçları da gittikçe uzuyor ve daha az kişi onu erkek sanıyor. Küpe vs. taktırmayı düşünmüyorum, bana bebeklerde takı toka gereksiz geliyor. Bebeksen bebeksindir seni adam/kadın gibi giydirmeye de gerek yok. Bazen görüyorum neredeyse bir rujları eksik bebeklerin. Eleştiri olacak ama cidden tuhaf karşılıyorum. bebeksen giyersin tulumunu, çıtçıtlı badini, burnun da akmış olabilir, üzerindeki kıyafette son yediğin yemeğin lekesi de olabilir... Kısaca bebeksindir, ben öyle düşünüyorum :) (Bunun yanında unutmazsam Elif'e arada saç bandı da takıyorum ama 3 saniye içinde onları çıkardığı için o ara yakaladığım fotoğraflar çok kıymetli oluyor. Yani ileride beni niye süslemedin derse, bu yazıyı gösterebilirim ona)
Bu ay da böyle geldi gitti, çok şükür iyiydik iyiyiz. Her ay dönümünde farklılaşıyor rutinlerimiz, bakalım önümüzdeki günlerde bizi neler bekliyor...
Ben yine çizmeye devam :)
Devamını oku »

2 Ocak 2015 Cuma

Bebeği Uyumayan/Çok Ağlayan Anneler İçin 9 Öneri :)

Başlık çok afilli olmuş değil mi :) Öneri derken bu satırları kendime yazıyorum aslında, insan unutabiliyor çünkü. Ben yine de karşımda biri varmış gibi yazayım, tam olsun.

1) İlk adım deriiiiiiin bir nefes alın, hatta şimdi şu an alın o nefesi ve yavaş yavaş verin. Bunun yerine 1'den 10'a kadar da sayabilirsiniz birkaç defa, o da güzel bir yöntem.

2) Kabullen/kıskanma: "benim bebeğim neden ağlıyor, bilmem kiminki hiç ağlamıyor" diyorsun ya da öyle düşünüyorsun, işte bunu kendine yapma. Durumu kabullen ve başkasını kıskanma. (bir de şu var başka bebeklerle 24 saat geçirmeden 'ağlamıyor ki' deme olur mu :)

3) Kendini suçlama/rahat ol: Bebekler annelerin enerjisini öyle güzel hissediyor ki... Gerginseniz o da inatlaşıyor. rahat olduğunuzda pambık gibi oluyor(her zaman olmasa da) benim kendimi suçladığım konular çok oldu Elif ağladığında. hele ki şu meşhur: "bunu yedim, gaz yaptı, vah çocuğum ah çocuğum" hallerinden kurtulmak lazım. insanız ve yemek yemek bizim de hakkımız. Belki o gün canım lahana çekti kimyonsuz :) sadece basit örnek yazdım ama ah biz anneler bence çok fazla suçlayacak şey buluyoruz kendimize, bunu yapmasak hayat daha kolay olacak sanki...

4) Oku, araştır, soruştur. Bu demek değil ki Tracy Ablanın her dediği doğru. Bence hiç değil hatta :) Ama okumak ve bilmek insana öyle güzel ufuklar açıyor ki. Tracy abla sahiden okunabilir.(nasıl okunacağını bir sonraki maddede yazayım) Harvey Krap okunabilir. Ve daha akla yatan başka yazarlar da okunabilir, mesela Ayşe Öner. Piyasada çok güzel bebek bakımı/çocuk eğitimi kitapları var. Okumak da yetmez, çevredeki tecrübeli annelere/ananelere/kayınvalidelere bence şöyle bir sorulmalı, hayat tecrübesinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Her sorduğunu da yapmana gerek yok. Asıl önemli olan bence "annelik içgüdüsü".

5. Her okuduğunu doğru sanma/uygulamaya çalışma. İşte kritik nokta bu. Benim yeni yeni anladığım yer de tam olarak burası. Onu da 80 sayfalık Kim West'in kitabını okuyup Elifte uygulamaya çalışıp, ilk başta işe yarıyor sanıp sonra çuvallayınca ve danışmanlık alınca anladım. Okurken sorgulamak gerek cidden. "Uyku eğitimi" konusunda aklımda başka bir yazı var, kısaca fikrim şudur ki: "Eğitimden ziyade çocuğun kişilik yapısına uygun bir orta yol bulunmalı." Bu ne demek? Kitabı okuduğumda şöyle düşünmüştüm, Elif'i yatağına koyacağız(bir gün) ve o hiç alamadan kendi kendine uyuyacak... Hayali bile güzeldi. Böyle kızgın kumlardan serin sulara atlar gibiydi ilk okuduğumda ve bunu uygulamaya çalıştım ancak Elif'in henüz yüzme bilmediğini unuttum. Çocuğa görelilik burada devreye giriyor. Ve sırf bunu uygulayabilmek için Ferbervari bir şekilde birkaç gün onu-bence- boş yere ağlattığımı da yeri gelmişken itiraf edeyim. "Onun iyiliği için"di oysa ama... Aklıma hep Roakutan isimli cilt ilacı geliyor. Ben o ilacı uzun zaman kullandım sırf iyi bir cilt doktoru verdiği için ve cildimdeki lekeleri/sivilceleri yok etmek için. Yan etkisi o kadar çok olan bir ilaç ki - bilen bilir- ortada neredeyse benden eser kalmadı, bu arada cildim düzeldi mi? Doktorun itirafı: "100 hastadan 98'inde etkili ama siz 2 kişiden birisiniz." Ha?! Nasıl? O kadar yan etkiyi boşa çektim yani? E benim cildim de öyle kalsaydı. (nereden nereye yazdım yalnız, şu an fark ettim, biri beni durdurmazsa yani şu an dikkatimi dağıtacak bir şey olmazsa devam edeceğim sanki) Derken karabalık içeri "çok tatlı benim kızım" diyerek girdi, dikkat de kalmadı tabii :) Kızına aşık babalar :)

6. Mutlaka destek alın. gerekirse bu desteği parayla alın. Bunu yazdığıma ben de inanamadım ama öyle. Yani illa bebekle ilgilenecek biri demek değil bu. Bir evin ne kadar işi olduğunu sanırım herkes az çok biliyordur. İşte o biri -tercihimiz gönüllü biri olması- temizlik yapsa, arada yemek yapsa ne güzel olur değil mi :) Bir de ütü yapsa var ya ben ona limonlu haşhaşlı kurabiyemden bile yaparım :) Ailelerimizden farklı şehirlerde yaşadığımız için biz daha gık demeden bize koli gönderiyorlar sağolsunlar. geçen gün anneme "Elif de mandalinayı çok sevdi", kayınvalideme de "Elif senin yaptığın peyniri çok sevdi" deme gafletinde bulundum. İkisi de "ooo, hemen gönderelim yeniden" dediler :) Elif sevdi diyerek kendimize de bir şeyler istesek aslında, şu an aklıma geldi :) Neyse ki kestaneler de bize geliyor :)
Bize yakın oturan kız arkadaşım da yok, evimiz merkezden uzak olduğundan karşıdaki dağlardan ancak yardım isterim :) Bir de kuzenler var ama onlar da uzak... kısacası biz her yere ve herkese uzaktayız şu an. Sistemimizi de mecburen ona göre kurduk. herkesin yaşam şekli farklı, bunları göz önünde bulundurup plan yapmak gerek. Bir de yeri gelmişken "eşinizden yardım isteyin" yazmayacağım bile. Bence "yardım" başka birinden istenecek bir şey. Annelik neyse -tamam aynı şey değil ama- babalık da o. (sağolasın karabalık, evet evet Elif seni daha çok seviyor zaten tam da bu yüzden :P )

7. blog açın, hobi bulun. Blogunuzun illa ki 1520 takipçisi olması, yüzlerce yorum bırakılması, 150369 kez tıklanmış olması gerekmiyor. havaya yazın, suya yazın, kuşa yazın siz de. Bu ara sağolsun çok sevdiğim insanlar yorum bırakıyor da kendi kendime konuşmadığımı anlıyorum, blogun ilk zamanlarında kendim çalıp söylüyordum ama mutluydum(şimdi de öyleyim ve yeri gelmişken -1 yazı yazıp çıktığım şu ara yorumlara cevap veremediğim için acayip mahçubum, ennn kısa zamanda yorumlara cevap yazacağım, çok teşekkürler anlayışınız için.)
"Benim yeteneğim yok ki" diyen birini duyarsam kolundan sarsarak Kızılaydaki Erdoğan Düğmeye götürüp kendisini içeri kilitlemeyi planlıyorum. önemli olan yetenek değil ki... Güzel vakit geçirme, bir amacının olması, hayata farklı bir açıdan bakma... Bir dolu malzemeyle insan -hatta evdeki atık malzemelerden daha bile iyi olur- neler neler yapmaz ki?  Biliyorum bu cümleme kızanlar olacak ama kendinizi televizyona hapsetmeyin olur mu? O sizin vakit-geçiriciniz değil vakit-çalıcınız... radyo açın ve dans edin çok daha keyif alacaksınız, garanti :)

8. her gün 1 saat kendinize ayıracağınız an'lar yaratın. Kolik varken kitaplardan bu satırları okuduğumda gözlerimden ateş çıkıyordu. Ne 1 saati yahu, tuvalete gitsem o da iyi diyordum ki banyo... o çok büyük bir lükstü. İşte o ara Ankaradan çıkan o koku için belediyeyi suçlamayın, kaynak bizzat benim :) kısacası neler yaşandığını ben de biliyorum. Gün gelir 15 dakika olur gün gelir 45 dakika. Ancak o an sadece boş duvara baksanız da çamaşır makinesinde asılmayı bekleyen çamaşırları düşünmeyin olur mu? (bu kesinlikle ben) Yalnız ocakta yemek varsa alarmı kurun yoksa yanıyor (çok tecrübeliyim bu konuda)

9. anneliğin ve her anının tadını çıkarın. bu günler bir daha gelmeyecek :) Bu kadar basit. Bu belki de ilk satırda yazmalıydı. İnsan bazen olayın içindeyken detayları göremez ya işte o an olabildiğince yükselmek ve olaya o açıdan bakabilmek lazım. Mesela "şu an uyumasa ne olur?" Dünyanın sonu gelmez sanki, o an uyuması gerekiyordur bebişin ama uyumuyordur. inatlaşmak da yersizdir...
Bir de bolca sarılmak ve sevgimizi söylemek insana kendini çok iyi hissettiriyor ve tabii şükretmek de. Bu ara Elif'i -neye benzediğini bilmesem de- deniz börülcem diye seviyorum, o da gülüyor. Eğlenceli bir şeyler bulup o an'ı dağıtmalı aslında çünkü bu günler bir daha gelmeyecek.

Bu satırları 9 aylık -oldukça nanik- bir tecrübeyle yazıyorum ve yazdığım çoğu şeyi kendim de yap(a)mıyorum ama yapmaya çalışıyorum, kendime hatırlatıyorum, unutursam diye de işte buraya yazıyorum.
Hani belki bir yerlerde acayip uykusuz kalmış bir anne vardır, bu satırlara denk düşer ve bu yazı yüzünde bir gülümse bırakır, kim bilir :)
Az daha yatmazsam uykusuzluğun alasını ben yaşayacağım, haberim yok :)
herkese mutlu günler & Bol güneşler (kar Ankarada yalan oldu ya hani)

Kaynek. Bu siteyi mutlaka ziyaret edin...

Devamını oku »

15 Aralık 2014 Pazartesi

Elif'in Ek Gıdaya Geçiş Süreci ve Kendisi :)

Bu yazıda hem ek gıda sürecini hem de "ek gıda"dan benim ne anladığımı anlatmaya çalışacağım.
Bu yazıyı okuyarak kendinize bir çizelge oluşturmayın yalnız olur mu? Yani yönlendirme amaçlı bir yazı değil. "Bizimki güzeldi, siz de böyle yapın" yazısı hiç değil. "Ben denedim, Elif denedi, biz denedik" gibi bir şey bu ek gıda serüveni.
Elif 5 ay 1 haftalıkken çok fena ishal olduğunda doktor (ben bebek olsam üzerine kusardım,olan) kesin senin sütünden kaynaklanıyor, hemen yoğurda pirinç unlu mamaya başla, sütünü analiz ettir diyerek beni bunalıma sokmuştu. Ben de inat ettim ki sütümden kaynaklı olsa 1 gecede olmazdı diye. Tartıştık ve doktor değiştirdik. Ne hikmetse diğer doktorun yaptırdığı tahlilde enfeksiyon çıktı ve 2. doktor ishalin benim sütümden kaynaklanmadığına beni ikna etti. (burada çok sağlam bir şekilde doktorlara iyi dileklerimi iletesim var ama bu yazının yeri burası değil...) Ve Elif 5 ay 1 haftalıkken ishal olduğu için yoğurda azar azar başladı. İshal geçince bıraktık.
6 aylık olduğunda bayramdı ve Uşaktaydık, orada Elif'in eline simit, mandalina, salatalık, biber ne bulduysam verdim :)
Mama sandalyesini 5 aylıkken almıştık İKEA'dan ve önüne sadece oyuncaklar, biberler koyarak bizimle yemek masasına oturmasını teşvik etmiştim(k). yemesen de burada dur, diyerek. Yoğurdu önüne o kadar çok koyduk ki Elif'in yüzü, saçı, dolaplar bembeyaz olarak kaldırdık. Sonuç : Çok eğlendik. O kadar kir ne oldu? Yıkandı ve geçti :)
6 ay 1 haftalıkken meyve püresi ve sebze püresi denilen şeylerin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bence bunu daha açıklayıcı yazmalılar :) "Acemi anneler için ek gıda serüveni" diye bir kitap yok mesela piyasada. Ben mi yazsam acaba :) İnsanların kafası daha da karışsın sonra değil mi :)
Yaklaşık 1 ay öncesinden "O Tabak Bitecek mi?" kitabını okumuştum ama bence eksik yönleri vardı. Çorbayı içirmek gibi. Yani çorba dediğimiz şeyin amacı zaten sulu olmasıdır, onu bir şeylere banarak vermenin esprisini ben anlayamadım.
Kabak, patates ve havuçla derin bir aşk yaşayacaktık ki... Elif kabız oldu. E hani ishaldin sen yavrum :) Patates, muz vs. kestik. Armuda dadandık, bolca zeytinyağı verdik. O da 3 haftalık bir seyir gösterdi ve vücut şuna alıştı "artık sadece anne sütü yok, katı şeyler de bünyeye giriyor, dışkılamayı ona göre yapalım" :)
Aslında bu yazının ilk cümlesi şu olmalıydı: "O ne koku, o..." Cidden ufacık bir bebekten çıkan yüksek volümlü ağlama sesine alışmışken minicik yavrudan çıkan şeyin kokusuna hala alışamadık :) O nasıl bir koku öyle. Acaba kakasını yapmış mıdır diye düşünmemize gerek bile kalmadı :)
Buralar parantezdi tabii, gelelim meyve-sebze işlerine. Yapmaya çalışıp da yapamadığım önemli bir konu da 3 gün kuralı oldu. İlk başlarda ne olduğunu ve nasıl uygulayacağımı anlamadım. Anladığımda "ne gerek var böyle bir şeye" dedim. Aslında biraz yanlış bir düşünce olduğunu fark ettiğimdeyse kaçıncı günde olduğumuzu unuttum. Bu kısımlarda tam bir "çakma anne" olduğumu itiraf etmeliyim.
Elif'i yedirmeye çalışmak bana zor gelmeye başladı ve BLW'nin asıl keşfini bulduğumu hissettim: "Yemek yemeye çalışan anne/babalar çocukları serbest bırakıyor" Olay bu kadar basit. Buharda pişirdiğim uzun ince kabak, brokoli, havucu neredeyse ilk günden beri eline veriyorum. Ortaya da yoğurdu döküyorum. Ve ne kadar yediğine pek bakmıyorum. Yani kendimce bakıyorum ama kaç cc derseniz... İşte orası da kafamı karıştıran bir diğer konu. Tek bildiğim 1 su bardağının 250 ml. olduğu. Elif'e verdiğim yiyecekleri cc'ye göre ölçmüyorum. Turuncu kaseden mi yedi, cezvede ne kadar vardı göz kararı ona bakıyorum. Bu da benim 2. handikapım sanırım.
1.'si çok unutkanım, 2.'si çok dalgınım, 3.'sü çok üşengecim. Bunları da iyi bir şeymiş gibi söylemiyorum. Sadece bu üçlü birleşince ortaya "Al çocuğum bunları pişirdim, istediğin kadarın ye, istediğin kadar da etrafı batır" gibi bir şey çıkıyor. Elif'e kaşıkla bir şeyleri yedirmektense sonrasında kirlenen etrafı temizlemek bana daha rahat geliyor. Bu işte bir terslik var sanki ama tam bulamadım.

Peki Elif önüne koyduklarımı yiyor mu?
Bazen evet bazen hayır.
Tercihleri ve öncelikleri var.
Muhallebiyi birkaç denedim ama sevmeyince bıraktım mesela.
Havuca tepkiliydi, yeni alıştı.
Favorileri yeşiller: kabak, brokoli, ıspanak, bezelye gibi.
Benim 3. handikapım da ay gelişimine pek de bakmadan yiyecekleri vermek oldu. 8. ayı beklemeden verdiğim çok şey oldu, 3 gün kuralını da uygulamadım. Yani ben ek gıda serüveni hakkında bir kitap yazacak olsam "anneleri yanlış yönlendirmek" suçundan ifade vermeye bile çağrılabilirim :)
Tek güzel tarafı rahat olmam oldu. Ben rahat, Elif rahat. Ama bence bu durumda mayanın ve benim şu duamın etkisi büyük: "Allahım, uyku konusunda çok gıdıklandık, yemek konusunda gıdıklanmayalım, Elif bana çekmiş olsun, iştahı çok olsun." Amin :) İştahı çok mudur bilmiyorum çünkü karşılaştırma yapamıyorum ama bence istediği şeyi kendine yetecek kadar yiyor. Yani mühim olan da bu değil midir? Bilsem aynı duayı uyku için de yapardım :) Şimdilerde başladım zaten, duaların gücüne de kalpten bir şeyleri istemeye de çok inanırım.
Hiç sormuyorsunuz, yoğurdu nasıl mayaladın diye? Sanırım herkes bunu biliyordur ancak biz 2 saf kara balık olarak bunu bilmiyorduk. Bir dolu denemeden sonra baktık ki olmuyor AOÇ'nin 2 günde bozulan yoğurdunu verdik Elif'e ve hiç de "amanııın yavruma katkılı şeyler veriyorum" demedim. neden bilmiyorum. AOÇ zaten yeterince güven veriyor bana ve "katkı" konusunda çok aşırı olmak istemediğime karar verdim.(bunu da daha sonra açayım) Tam o ara bize bir hediye çeki geldi ve bununla ne yapsak ki derken kendimizi yoğurt makinesi almış bulduk. İlk başlarda onu da beceremedik, hep ekşi mayaladık ama yılmadık. Sonunda evde yoğurt mayalamayı başardık. yehuuuu :)
Gelelim blender konusuna. Bu ara her yerde "amman yiyecekleri blenderdan geçirip vermeyin" diyordu. ben yine de denemek istedim. Yaklaşık olarak 4 ya da 5 sefer denedim. Baktım ki ortada ne sebze ne de özü kalıyor hatta ortaya çıkan menüyü benim bile canım çekmiyor, blenderı bıraktım. Buharda pişirip ya da az suda haşlayıp çatalla ezmeye başladım. Ama öyle yapınca da benim yedirmem gerekiyordu. Bundan da hoşlanmadım. Bilmiyorum neden, Elif kendi kendine yiyebilecekken onu kaşıkla beslemek bana gereksiz geliyor. Biraz abartılı bir cümle mi kurdum bilmiyorum. Şimdilerde çok sulu olmamak kaydıyla çorbasını ben kaşıkla veriyorum. Diğer şeyleri de yiyebileceği boyutta, kıvamda önüne bırakıyorum ve yanından ayrılmıyorum. Yalnız o yemeğini yerken gözümü de dikmiyorum. Mesela kahvaltı, peynir(süt kesiği), yumurta sarısı, yeşil zeytin önünde oluyor. Mandalina suyunu demir ilacından sonra kaşıkla veriyorum. Pekmezini yine kaşıkla veriyorum. Verdiklerimin hepsini yiyor diyemem, zaten o yedikçe önüne bir şeyler koyuyorum. Yemek istediği halde parmaklarıyla alamadığı yiyecekleri de kaşıkla kendim veriyorum, mutlu oluyor :)Birkaç defa omlet denedim, sevdi aslında ama bence ayrı ayrı yemeye alışması daha önemli. Bir ara meyvesini de yoğurtlu veriyordum. Şimdilerde her şeyi ayrı veriyorum.
Meyveler konusunda kafam biraz karışık. Cam rendede rendeleyip püre halinde kaşıkla veriyordum ki... "Sebzeleri yiyor da meyveleri neden yemesin" diyerek buna da bir ara verdim. Yalnız tüm meyveler bu kategoriye girmiyor. Bunun en güzel örneği üzüm. Yeşil zeytin gibi mercimekten büyük nohuttan az küçük boyutta kesip önüne koyuyorum. Kafamı çevirdiğimde üzümlerin yerinde yeller esiyor :) (Bağırsaklarını fazla çalıştırmış yalnız, ona dikkat etmem lazım) Muzu çok sevmedi sanırım. Ne şekilde verdiysem biraz boyun büktü. Elinden kaymasa rahat yiyecek belki ama o kayganlık onu rahatsız etti, onu anladım. Elma ve armut bana sert geliyor, onları püre olarak yediriyorum. Nar ve vişneyi de denemek istiyorum. Narı sanırım suyunu sıkıp yoğurda karıştırarak vermek daha iyi olacak.
Meyveler/sebzeler/blw/ ek gıda konusunda biiir dolu güzel yorum bekliyorum :)
Peyniri de şöyle yapıyorum: Süt kaynarken içine 3-4 yemek kaşığı yoğurt(suyu) ekliyorum, o da kesilmiş oluyor. Sonra onu süzüyorum. 1 litre sütten 200 gr. civarında peynir çıkıyormuş, onu da gördük :) Minik poşetlere koyup buzluğa atıyorum, böylece daha taze kalıyor.
Daldan dala gibi oldu ancak, 4. handikap ise SARMISAK... Bizim eve hiç girmedi bu yiyecek :) Şimdilerde girecek mi girmeli mi konusunu düşünüyorum. Hayatım boyunca yemedim ve eksikliğini hissetmedim. Çok faydalı bir doğal antibiyotik olduğunu duydum ancak benim onu yiyebilmem için cidden beynimin uyuşmuş olması, ne yaptığımı bilmiyor olmam falan lazım :) Kısacası tazesi mi yoksa minik beyaz hali mi verilir, nasıl verilir, neden verilir bir bebeğe bilen biri yazsın olur mu :)
Tüm suç annemde bence. O, o kadar çok sevmese ve bana hamileyken devamlı yemese bence ben bu kadar tiksinmezdim :) Soğan için de benzer hisler besliyorum ama çaktırmıyorum yani 1-2 yıldır eve soğan giriyor, kendisini yemeklere bütün olarak ekleyip yemek pişince de direk atıyorum. Elif içinse rendeleyip yiyeceği şeylere koyuyorum. Annelikten benim anladığım bu yani, o soğanı da bana ellettin ya Elif :)
Aynı şey siyah zeytin için de geçerli. Benim görmeye bile tahammülüm yok kendisini ama galiba Elif için evde bulunması gerekiyor değil mi? Bir de ben zeytin ağacını çok severim, ironiye bak...
Son doktor kontrolümüzde doktorla aynı kafada olduğumuzu görmek beni rahatlattı. 1 yaşına kadar 3 şey yasak: bal, süt ve yumurta beyazı dedi. (Üçlemeye buradan sevgilerimi göndereyim :) Sizinle karşılıklı kuru fasülye turşu yiyebilir, yiyecekleri önüne koyun kendisi yesin dedi. Bunu genç bir doktor söylese BLW diyor derdim :) Ama bu tontiş amcanın BLW'den haberinin olduğunu sanmıyorum, olsa olsa aklın yolu birdir diyebilirim :)
Hassas olduğum 2 konu var: tuz ve şeker. Bu konuda katıyım. Hele ki 1 yaşından önce tuzla ve şekerle tanışmasını çok doğru bulmuyorum. Şeker dediğimiz şey zaten meyvelerde bolca var, öyle değil mi?
Mama sandalyesindeyken Elif'in altına mutlaka büyük bir poşet seriyorum(boyacıların kullandığı tipte olanları keserek kullanıyoruz), yemek yiyeceği zaman önünde oyuncak bulundurmuyorum, sadece yiyecek ve -şimdilerde dişini kaşımak için kullandığı- kaşığı var. mızıldanıyorsa, kendince o yemek bitmişse 1 kere daha soruyorum ve cevabı netse hiç uzatmadan oradan kaldırıyorum. Mümkünse bizimle aynı saatlerde yemek masasında olup yemeğini yemesini önemsiyorum ancak uyku saati gelmişse bu durumdan vazgeçiyoruz. Son zamanlarda tükürmeyi öğrendi ve bu cidden fena oldu. İlk başta gülüyorduk ki sanırım bu onu daha da cesaretlendirdi. Bir ara "hayır" dedim ancak böyle dersem benimle inatlaşıyor. Dikkatini dağıtıp şarkı söylüyorum, arada dans figürleri yapıyorum, bazen unutuyor tükürmeyi. Yiyecekleri sevmediğini sanmıştık ama baktık ki yeni bir şey keşfediyor: tükürmek :) Sanırım bu onun için önemli bir şey,o yüzden de çok müdahale etmiyoruz.
Şu konuda da rahatız: her şeyi sevmek/yemek zorunda değil. Biz de her şeyi seven/yiyen bir çift değiliz ve bunun eksikliğini de yaşamadık. Evimize hiç girmediği halde Elif'e bamya verdik mesela, sevmiş görünüyordu. Yani önyargısız olmak lazım sanırım. O değil de Elif sarmısağı çok severse işte o zaman yandık :)
Blogdaki yazıları okuyunca yemek yapmak hatta aşure pişirmekle ilgili ne kadar marifetli(!) olduğumu anlamışsınızdır; sanırım tam da bu sebepten daha hamileyken endişelenmiştim, ek gıdaya geçtiğimizde Elif aç kalacak diye :) Çok değişik şeyler yap(a)mıyorum belki ama iyi niyetliyim ve öğrenmeye çalışıyorum. Sanırım bu da iyi bir şey. Ne de olsa kızını pizzayla ek gıdaya başlatmış bir zihniyetle kuzenim :))
Aklıma takılan diğer konuları da buraya yazayım:
1. Baharatlar: Ben azar azar yediği şeylerin içine koymaya başladım ama baharatların nasıl bir kullanımı olmalı, bilen var mı? Mesela kıyma haşladığımda içine kimyon, kekik koyuyorum. Başka nerelerde nasıl kullanılır baharatlar?
2. Yemeklerin saklanması: Genelde günlük pişirmeye çalışıyorum ama bazen de çok yapıp süt saklama poşetleriyle buzluğa atıyorum. (Lansinoh bu konuda iyi çünkü çift kilidi var) Onun dışında cam kavanozlarım var. Anne gazetesi Pelin Avent'in saklama kaplarını tavsiye etmişti ama henüz almadım. Siz yemekleri nerelerde saklıyorsunuz?
3. Dışarıda yemek yemek: Biz dışarıda  yemek yemeyi seven bir çift değiliz. Yani  baş başa mum ışığında bir restorantta yemek yiyelim desek kesin benim uykum gelir, karabalık da sıkılır. Özel günlerde bile bence en güzeli evde ev yemeğidir :) Mesela bizim için yılbaşı demek balık yemek demektir :) Yani dışarısı için çok da endişelenmeme gerek yok ama yine de illa ki Elif'in yemek saatinde dışarıda olduğumuz oluyor/olacak. 1-2 kez deneyimledik ki mama sandalyeleri inanılmaz pis. Değil ki önüne yiyecek koymak Elif'in kolunu değdirmesi beni/bizi eğreti etti. Anane babaanneye mama sandalyesi itinayla taşınıyor çünkü kendisi İKEA, sök yapıştır yerleştir bir model :) Ev ziyaretiyse de yere oturtup yedirmek mantıklı/makul. Ama açıkçası bu konu benim için biraz havada. Önerisi olan varsa lütfen yazsın. Ya da biz süreci yaşayıp görelim.
4. Su: Elif sağolsun biberon almadığından sıvı bir şeyler tüketme konusunda kafası karışık. Sadece İkea'nın alıştırma bardağını sevdi, onda da illa kendisi tutacak ve bolca etrafı sulayacak :) Ya da bildiğimiz kahve fincanlarıyla/bardakla içiriyorum. Sabahları mandalina suyunu kaşıkla veriyorum. Suyu pek içmiyor böyle olunca da. Bu konuda fikri/önerisi olan var mı?
Bu ara kafama takılan diğer bir konu da yiyecekleri Elif'in yiyebileceği boyuta nasıl getirmeli konusu. "Parmak yiyecekler" bu konuda on numara ancak her şey de "parmak" olmuyor :) Sanırım onu da zamanla öğreneceğim. Güzel tarifler buldukça burada paylaşayım.
Çıtır Kabak :)
Tarif demişken; bana teee ilk günlerde kendi özel tariflerini gönderen canım arkadaşlarım Ayşe ve Pelin'e apayrı teşekkür. Pelin'in ayrıca blogunda harika tarifler var. Sağlıklı yaşam konusunda seni örnek alayım diyorum Pelin ama hep tökezliyorum. Kefiri evde yapmak nedir arkadaşım, hep kötü örnek bunlar :)
Onun dışında Makarna Lütfen ürünleri bir harika, Özge'nin Oltası'nın tarifleri çok güzel. Gurme Bebek'i zaten duymayan kalmamıştır :) İnstagramda bir de bebeksofrası, eymeninmenüsü, aşçıanne'yi takip ediyorum.
"Hayatta yapmam" dediğim şeyler olmasa da "şartları zorlayarak yapmamayı tercih edeceğim şeyler" var:
- Kavanozdaki püremsi/mamamsı şeylerden yedirmek. Hiç almadım ve hatta o reyona bile bakmadım ama uzaktan görünüşleri pek acayipti.
- Kutu meyve suları (Acayip nefret ediyorum onlardan, biz hiç almıyoruz ve mümkünse Elif de hiç tanışmasın isterim.)
- Elif'e zorla bir şeyler yedirmeye çalışmak... Dediğim gibi büyük konuşmamak lazım. İştahı kesilir, can sıkılır, düzeni bozulur da "aç kaldı benim bebem" diye peşinde dolanırsam bu yazdıklarımı okurum sonra. (Umarım öyle bir şey olmaz)

Elif'in üzeri gün içerisinde birkaç kez değişiyor (ıslanmışsa), sadece lekeliyse değiştirmiyorum çünkü akşam giydiği pijaması her daim temiz oluyor (olabildiğince)
Adanaya gittiğimizde bizimkiler Elif'in yeme şekline, etrafın kirlenmesine, benim rahat tavırlarıma inanamadı. Hatta kuzenim eline kaşığı alıp Elif'in önüne dökülenleri "aç kaldın yavruum" deyip yedirmeye bile çalıştı, kayıtlarda var :) Şunu fark ettim ki temizlenmeyen hiçbir kir, leke, pas yok. Çıkmayanlar da Elif'ten bize anı olur, ileride güleriz. Üst bodylerinden zaten 5'er 10'ar alıyorum ki kirlendiklerinde içim yanmasın :) Ve ben hala annelerin neden bebek kıyafetlerine çok para verdiklerini anlayamıyorum. (zenginlik haricinde)
Ek gıda sürecinden başlayıp nerelere gelmişim :)
Elif'e bebe bisküvisi yaptım, gidip onları güzel bir kaba koymam lazım. Tarifleri de başka bir yazıda vereyim yoksa bu yazı bitmeyecek :)
* Son soru: Elif'in eline çatalı ne zaman vermeliyim? Çatal da almadım gerçi Elif'e hala :)
**1 seferde oturdum yazdım sanıp yanılmayın, bu yazıyı da 2568 defa başına oturarak bitirdim. Ama bitirdim :) Yaşasın "y" time :)





Devamını oku »