Bu yazıyı kısmet olursa Elif'in doğum gününde yani 9 Nisan'da yayınlayacağım ama şimdiden notlarımı almaya başlayayım ve bunu da belirteyim istedim. (Doğum hikayemiz de şöyleydi)
24 Mart:
Geçen yazımı okudum şimdi, 4 koca ay mı geçmiş dedim, vay be!
Elif'in kreş günlüğünde ve gelişiminde bir hayli değişiklik oldu tabii ki.
Yine belirli başlıklar altında yazayım, biraz daha derli toplu olsun:
Yeme-İçme:
Bu konuda ne desem kararsızım. Evde yemediği birçok şeyi kreşte severek yediğini duyduğum için sanırım rahatım. Evde zaten kreşteki kadar düzenli bir yemek menümüz yok. Temel prensip şu: "Aç kalmasın yeter" Bir de şu var: "Yemek bulamıyorlarsa kahvaltı yesinler" :) Tamam her zaman bunu uygulamıyorum ama her gün de çorbası, salatası olan bir yemek sofrası kurmuyorum. Ana yemek ve yanında bir şey daha varsa oldukça yeterli bence.
En sevdiği yiyecekler: yoğurt (bebekliğinden beri değişmedi), pilav, mercimek/nohut/kurufasülye gibi kurular, çikolata (sınırları her zaman zorlasa da ne kadar ve ne yiyeceğine biz karar veriyoruz.), BAL (çok acayip seviyor), ekmek, pilav, makarna, et, domates, kaşar peyniri, AYRAN (onsuz napar bilmem :P), mantı, içli köfte (bir Adanalı gibi eliyle yer :), çorba (ekmeğini batırıp yer, öğretmeni göstermiş)
Bazen çok sevip bazen yüzüne bakmadıkları: yumurta :), salatalık, ıspanak (günündeyse yer yoksa yemez)
Hiç sevmedikleri (hala) : zeytin, biber, beyaz peynir, sebzelerin bir çoğu hele ki kabak
Uyku:
Kızımın hakkını yemeyelim şimdi. Allah'a çok şükür 2 ileri 1 geri olsak da gelişme var. Karabalık der ki: "+1 her zaman 0'dan büyüktür." Buna odaklanmaya çalışıyoruz. Çocuk doktorunun önerisiyle her zaman bir adet mide koruyucu veriyoruz. 3 ay bitmek üzere. Bariz bir şekilde iyileşme var diyemem ama +1'e de odaklanmak lazım. Sabretmek, şükretmek lazım.
Uykuya geçişlerde daha az ağlamaya başladı, şu cümleyi benim 2 kulak + karabalığın 2 kulağı = 4 kulak duyduk: "uyku var" Vay anasını dedik, şaka yapıyor sandık hatta. Bunu söyleyince gidip kendisi uyumadı ama olsun inkar da etmedi :)
Hala ayağımızda veya kucağımızda sallayarak uyuyor, gece uyanınca da -hele bazen çok ağlıyorsa- kucağımızda kalıyor. Bu dönem beni biraz rahatlatan şey, Elif'in baba düşkünlüğünün tavan yapmış olması oldu. (bundan yine bahsedeyim) Uyku tulumlarını giymeye/giydirmeye alıştı. Nanalar (uyku oyuncağı) hala bizimle. Ben de çok seviyorum onları zaten :)
Gündüz uykuları kreşte maşallah gayet düzenli iken hafta sonu evde hala 30 veya 45 olmadı 60. dakikada uyanıyor ve her seferinde geri uyutuyoruz.
Arabada veya şu hiç binmediği bebek arabasında zaten uyumadığı için hafta sonumuz hala Elif'in uyku saatlerine göre ayarlı. (Arabada uyumayan bebek nasıl olur biz de görmüş olduk)
31 Mart Güncelleme: Doğum gününden önceki 1 hafta 10 günlük süreç bize sahiden büyüme dönemi gibi geliyor, Elif gece ısrarla uyanıyor ve çokça ağlıyor, ayın 9'u geçince sonraki hafta biraz daha az ağlıyor. Sanırım böyle böyle büyüyecek. Uzun zamandır ertelediğimiz bir kararı uygulamaya alacağız sanırım sonunda: yeniden park yatağı kurma ve ayağımızda vs sallamadan yatağına alıştırmaya çalıştırma. (şimdi yazınca hayal gibi geldi ama önce biz inanır ve kararlı olursak sanki olur bu iş)
Kreş:
Bu dönemde milyon kere öğretmenine şükran borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Kreş konusunda eskisi kadar "harika" diyemesem de öğretmen, psikolog, hemşire, yardımcı öğretmen, İngilizce öğretmeni ve kapıdaki abinin sıcakkanlı ve samimi davranışları olmasa hayatımız zorlaşırdı. Çocuğunu güvenerek bir yere bırakabilme lüksü diye bir şey de varmış. Öğretmenini çok seviyor ama yeni yeni keşfettiğimiz bir şey daha oldu: yardımcı öğretmen Elif'i çok aşırı seviyor. Sanırım aralarında kan bağı olsa, yeğeni olsa bu kadar severdi. Ona da çok şükür diyeyim.
Kreşteki psikologun yumuşak hali ve hep çözüm bulmaya yönelik sakin tavırları bizi olumlu etkiliyor. Ayaküstü konuşmalarda bile bize söylediği öneriler gerçekten işe yarıyor. Bunun en önemli sebebi çocuklarla devamlı iç içe olması.Odasına kapanıp "neydi sorun" demiyor. Yaptığı toplantılarda çocuklar hakkında konuşurken velilerden şunları hep duyuyoruz: "Benim çocuğumu benden daha iyi tanıyorsunuz" Mahçubiyetle gülümsüyor ve işini severek yaptığını söylüyor. Hemşire ile bazen aynı dili konuşamasak da çocuklar için ne kadar kaygılandığını ve onlar iyi olsun diye elinden gelenin fazlasını yaptığını görebiliyoruz. (bazen bence fazla kaygılanıyor ama olsun :) Elif'in öğretmenini ben zaten aileden biri gibi görüyorum. Her ne kadar kreş dışında görüşmemiz hiç olmamış olsa da Elif'in ananesi konumunda :)
Arkadaşlarını ısırmaya çok şükür devam etmiyor derken yeni numaralarını öğrendik kızımızın. Arkadaşlarına kafa atıyor :/ Evde de sinirlendiğinde yaptığı bir davranış zaten ama kendinden küçük bebelere bunu kıskançlıktan yapması üzücü bir durum.
Elif kreşte maşallah yaralama faaliyetlerinin dışında oldukça sosyal, uyumlu ve dışa dönük bir çocuk olarak tanımlanıyor.
Dil Gelişimi:
Bunun fazlasıyla çocuğa göre değişen bir gelişim özelliği olduğunu çocuklarla karşılaştıkça gözlemledik. Kıyas yapmak bence de yanlış çünkü ortada bir yarış yok. Erken konuşanların madalyayı kaptığı bir ortam da yok. Sadece bazıları kendini daha rahat ifade ederken bazıları biraz yavaş belki sadece kendince doğru zamanda konuşuyor.
Elif'i de dil gelişiminde tam ortalarda görüyoruz. Ne bülbül gibi şakıyor ne de sadece susuyor.
Yeni yeni açılıyor diyebiliriz.
En sevdiği ifade de: "Omaj" yani "Olmaz!"
Papağan gibi bizim söylediğimiz her şeyi tekrar etmeye çalışması eğlenceli oluyor aslında.
Arabadaki "Baba dikkat et" de buradan geliyor.
"Kutu kutu pense, elmamı yerse" şarkısını güzel söylüyor.
Bana anne/annem/ esla/esoooş diye sesleniyor.
Kelimeleri tek tek güzel söylüyor. Cümleler de şöyle: "Anne bak gri araba" veya "Benim dedim sana!", "O benim", "Hayır dedim!" "Sen git, baba gel", "Burun aktı", "Bunu aç/kapa", "Anne ağladı" (garibim yavrum, annen ağlak bir bünyeye sahip, napacan)
29 mart Güncelleme: Elif son günlerde artan bir hızla konuşmaya başladı. "Montu as" ile montunu veriyor, "Annee benii bulamaaaz" diye saklanmaç oynuyor, geçen gün de "hadi kahve yap" diye misafirliğe gittiğimiz arkadaşımıza çıkıştı :)
7 Nisan Güncelleme: Bizim kız konuşmaya başladı! İki haftada bir haller oldu bıdığa, kreşte kıskandığı minik yavruya "Senin annen gelmedi, benim annem geldi" dediğine göre dil çözülmüş demek sanki :)
9 Nisan: "İyi ki doğdu Eliif" şarkısını söylüyor :)
Aktiviteler:
Kreşte tam olarak neler yaptıklarını bilmiyoruz. Öğretmeniyle konuşuyoruz, günlük/haftalık bir not kağıdı alıyoruz ama ben TAM olarak tüm gün neler yaptıklarını bilmiyorum. Bu durum beni biraz rahatsız etse de "büyüdü, kreşe gidiyor, her an yanında olamam ve her şeyini bilemem" düşüncesine de alışmaya başladım. 14 ay boyunca her an dipdibeydik ama şu an değiliz. Kreşi görmeye giden iki arkadaşımızdan Elif'in maşallah gayet iyi olduğu, mutlu olduğunu duyduk. Zaten bir çocuk içeriden gayet keyifli çıkıyorsa ve bizi gördüğünde "beni burda niye bıraktınız" hüznüne sahip değilse bence iyi gidiyordur.(belki biraz daha öğretmeninden TAM olarak neler yaptıklarını öğrenebilirim. Müdaheleci olmak adına değil ama gerçekten neler yapıyor merak ediyorum.) (güncelleme: sordum, öğrendim, rahatladım)
Renkleri güzel öğrendi(miş). Bunun bir kısmı kreşe aitse kalan kısmı kesinlikle benim arabadayken Elif'i oyalama çabalarıma ait. "Bak kırmızı araba" deyip arkasından uydurma şarkı olan "Kırmızı araba, yeşil araba, seni çok seviyoruz ... Öğretmen" e geçiyorum. Beni arabada görenler, 1. sabrıma hayran oluyor, 2. bir çocuğu kısıtlı imkanlarla oyalabilecek kadar ana okulu öğretmeni yeterliliğimde olduğumu düşünüyor. teşekkür ederim ama beni Elif bu hale getirdi (olumlu anlamda) Yoksa ben sakince dışarıyı izleyen, arabaların plakalarını okuyan ve trafikte stres olan biriydim. Elifle sabah ve akşam yaptığımız 25'er dakikalık yolculukların sonunda (hele ki bebekliğinde arabada tutan kolik sancılarını da sayarsak) şunu anladım: Bir çocuğun dikkat süresi oldukça kısa ancak onu oyalabilecek bir milyon şey yaratılabilir ve kafamdan uydurduğum her şarkının izleyici onayından geçmesi gerekmiyor, Elif sevsin yeter. Bu yüzden de her durum için bir şarkı yazabiliyorum. "Benzinci amcaa, benzinci amcaa, benzinin var mı, gazın da var mı?" şeklinde giden arabesk şarkılarla çok eğleniyoruz. İçimde bir animatör ruhun yattığını ben de bilmiyordum. Sağol kızım :)
29 Mart Güncelleme: Renkler demişken, Elif'in en sevdiği renk mavi yazmayı unutmuşum. İlk öğrendiği renkler de mavi, mor, gri,pembe, kahverengi, turuncu idi. Sarı, yeşil ve kırmızı sonradan geldi. Siyah ve beyazda hala kararsız.
Genel Durum:
28 Mart:
Elif'in kreşteki hallerini bize anlattıklarında çoğunlukla şaşırıyoruz. Evde de kendini yere atıp ağlar, inatlaşır (2 yaş için çok normal değil mi zaten) ancak kreşteki kadar uyumlu değil. Muhtemelen arkadaş ortamının ve güven duygusunun da etkisi var bunda.
Geçen gün olsaydı daha farklı yazardım ama Elif geçtiğimiz hafta sonu bizi şaşırttı. Normalde gelen misafirlere karşı ya da misafirliğe gittiğimizde en az 20 dakika babasının kucağından inmezdi sonra da ortam çok kalabalık değilse ortama alışırdı ancak geçen hafta sonu Elif çok daha erken bir şekilde ortama uyum sağladı, "hadi kahve yap" diye ev sahibine attığı çalımı ise hala aklımda :)
Kalabalığı gerçekten sevmiyor. Bu açıdan bize çekmiş. Ben de hiç sevmem ve çok gerilirim.
Kedi, köpek, kuş genel anlamda çok seviyor ancak her köpek veya her kedi de onu cezbetmiyor. (kahveden çok korkuyor mesela)
En sevdiği hayvanlar: kedi, zürafa, kuş, fil
İnşallah niyetimiz Elif'i 3 yaşını doldurunca jimnastiğe vermek. Babasıyla pek güzel salsa hareketleri yapıyor, müzik başlayınca yerinde duramıyor.
31 Mart:
Elif'in en sevdiği iki arkadaşı: Ahmet Yasir ve Mehmet Efe. Kreşte ise sanırım Kerem Ateş. Bu ara bize "Ateş şurup" ve "Ateş araba", "Araba benimm, Elif ona hıııı"(kızmış) gibi hikayeler anlatıyor. Öğretmenine sordum, hayal dünyasında yazıyor sanki dedi :) Yakında kreş dedikodularını da Eliften duyarız sanırım.
Aile bireylerini çoğunlukla sadece fotoğraflarından tanıyor, albüm bakmaya bayılıyor.
Açık ara en sevdiği kişi anane ve Ayça. Bir de kendini Ayçayla kıyasladığı durumlar var, onlar da komik. İnşallah haftaya belki annem ve teyzem gelecek, şimdiden heyecanlıyım, onlarla kahve içebileceğim ve çalışma odama çekilip sakince mektuplarımı yazabileceğim anları hayal ediyorum :)
4 Nisan:
Yehuu, annem ve teyzem geldi dün akşam. Elif durup durup onlara sarılıyor, ah keşke aynı şehirde olabilseymişiz dediğimiz an'lar...
Hafta sonu karabalık poşedin düğümünü açamayınca, Elif "baba makas al" dedi, biz şok. Sanırım iyice dillendi bu bıdık :)
7 Nisan: Elif'in Ateş'e kızma halleri devam ediyor: "Ateş, olmaz dedim, araba benim, nana benim"
Bir diğer önemli gelişme de Elif'in son 2 haftadır odada biz olmadan takılmaya başlaması.İlk gün şok olduk. Evde sanki Elif uyuyormuşçasına bir sessizlik, şunu dediğimi hatırlıyorum: "tüm duvarları boyayabilir ve tüm kitaplarını da yırtabilir, şu an bu sessizliğin tadını çıkartacağım." (fonda kaynayan çubuk makarnanın sesi vardı yine de)O günden beri sıklıkla yaşamaya başladık bunu. Tehlike içermeyen yaramazlıklar yapması açıkçası rahatsız etmiyor, o yüzden hemen kitabımı açıyorum. Hatta geçen gün ev nasıl pis göründüyse gözüme (pamukçuklar uçarak evden kaçmaya teşebbüs ediyordu aslında, bıraksam ev kendi kendine bile temizlenirdi :P ) Elifle tüm evi temizleme cesareti gösterdim. Salonda o da yardım etti zaten ama sonrasında çaktırmadan tüydü yanımdan. Odasında resim yaptı arada yanıma gelip bir şeyler mırıldandı arada da kucak istedi. Azimle o temizliği bitirdim, süpürgenin uçan pamukçukları hüp diye içine çekişini izledim.
Bir süredir vardı ama biz çok farkında değildik sanırım, annem gelince iyice anlaşıldı ki Elif bizimle evcilik oynuyormuş :) Annemin ona aldığı fırın,ocak,musluk vs içeren mutfak seti ile off ne yemekler yapıyor. Bir de yemek sonu mutlaka Türk Kahvesi ile bitiyor, ona çok gülüyoruz :)
8 Nisan: Bugün çok duygusalım, dokunsan ağlayacağım. Elif'in fotoğraflarına bolca bakınca "vay be" dedim, maşallah neler yaşamışız :) Onlardan da yukarıdaki fotoğrafları oluşturdum. Üsttekiler biraz daha eskice, en son fotoda son halleri var. Mum üflediği fotoğraf ise geçen günden. Mum üflemeyi her çocuk gibi Elif de çok seviyor, annem ve teyzem de ona pasta almışlar, bu pastadan kaç kez mum üfledi bir düşünün!
Büyüdüğünde blog duruyor olur mu bilmiyorum ama ben en sona şu satırlarımı yazayım:
"Sarı papatyam, sen olmasan biz iki balık sığ sularda kendi halimizde tıngır mıngır sallanır, biraz kitap biraz film biraz konser takılırdık; sen gelince kendimizi bir anda okyanusta bulduk :) Önce ne olduğumuzu biraz şaşırdık ama zamanla okyanusun tadına vardık. 'balıklar gözleri açık uyurmuş' derler, biz de ona adapte olduk. İyi ki geldin hayatımıza, tatlı zottiriğimiz bizim"
9 Nisan: İçim Kıpır Kıpır, İYİ Kİ DOĞDUN ELİİİİF :)
Devamını oku »
24 Mart:
Geçen yazımı okudum şimdi, 4 koca ay mı geçmiş dedim, vay be!
Elif'in kreş günlüğünde ve gelişiminde bir hayli değişiklik oldu tabii ki.
Yine belirli başlıklar altında yazayım, biraz daha derli toplu olsun:
Yeme-İçme:
Bu konuda ne desem kararsızım. Evde yemediği birçok şeyi kreşte severek yediğini duyduğum için sanırım rahatım. Evde zaten kreşteki kadar düzenli bir yemek menümüz yok. Temel prensip şu: "Aç kalmasın yeter" Bir de şu var: "Yemek bulamıyorlarsa kahvaltı yesinler" :) Tamam her zaman bunu uygulamıyorum ama her gün de çorbası, salatası olan bir yemek sofrası kurmuyorum. Ana yemek ve yanında bir şey daha varsa oldukça yeterli bence.
En sevdiği yiyecekler: yoğurt (bebekliğinden beri değişmedi), pilav, mercimek/nohut/kurufasülye gibi kurular, çikolata (sınırları her zaman zorlasa da ne kadar ve ne yiyeceğine biz karar veriyoruz.), BAL (çok acayip seviyor), ekmek, pilav, makarna, et, domates, kaşar peyniri, AYRAN (onsuz napar bilmem :P), mantı, içli köfte (bir Adanalı gibi eliyle yer :), çorba (ekmeğini batırıp yer, öğretmeni göstermiş)
Bazen çok sevip bazen yüzüne bakmadıkları: yumurta :), salatalık, ıspanak (günündeyse yer yoksa yemez)
Hiç sevmedikleri (hala) : zeytin, biber, beyaz peynir, sebzelerin bir çoğu hele ki kabak
Uyku:
Kızımın hakkını yemeyelim şimdi. Allah'a çok şükür 2 ileri 1 geri olsak da gelişme var. Karabalık der ki: "+1 her zaman 0'dan büyüktür." Buna odaklanmaya çalışıyoruz. Çocuk doktorunun önerisiyle her zaman bir adet mide koruyucu veriyoruz. 3 ay bitmek üzere. Bariz bir şekilde iyileşme var diyemem ama +1'e de odaklanmak lazım. Sabretmek, şükretmek lazım.
Uykuya geçişlerde daha az ağlamaya başladı, şu cümleyi benim 2 kulak + karabalığın 2 kulağı = 4 kulak duyduk: "uyku var" Vay anasını dedik, şaka yapıyor sandık hatta. Bunu söyleyince gidip kendisi uyumadı ama olsun inkar da etmedi :)
Hala ayağımızda veya kucağımızda sallayarak uyuyor, gece uyanınca da -hele bazen çok ağlıyorsa- kucağımızda kalıyor. Bu dönem beni biraz rahatlatan şey, Elif'in baba düşkünlüğünün tavan yapmış olması oldu. (bundan yine bahsedeyim) Uyku tulumlarını giymeye/giydirmeye alıştı. Nanalar (uyku oyuncağı) hala bizimle. Ben de çok seviyorum onları zaten :)
Gündüz uykuları kreşte maşallah gayet düzenli iken hafta sonu evde hala 30 veya 45 olmadı 60. dakikada uyanıyor ve her seferinde geri uyutuyoruz.
Arabada veya şu hiç binmediği bebek arabasında zaten uyumadığı için hafta sonumuz hala Elif'in uyku saatlerine göre ayarlı. (Arabada uyumayan bebek nasıl olur biz de görmüş olduk)
31 Mart Güncelleme: Doğum gününden önceki 1 hafta 10 günlük süreç bize sahiden büyüme dönemi gibi geliyor, Elif gece ısrarla uyanıyor ve çokça ağlıyor, ayın 9'u geçince sonraki hafta biraz daha az ağlıyor. Sanırım böyle böyle büyüyecek. Uzun zamandır ertelediğimiz bir kararı uygulamaya alacağız sanırım sonunda: yeniden park yatağı kurma ve ayağımızda vs sallamadan yatağına alıştırmaya çalıştırma. (şimdi yazınca hayal gibi geldi ama önce biz inanır ve kararlı olursak sanki olur bu iş)
Kreş:
Bu dönemde milyon kere öğretmenine şükran borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Kreş konusunda eskisi kadar "harika" diyemesem de öğretmen, psikolog, hemşire, yardımcı öğretmen, İngilizce öğretmeni ve kapıdaki abinin sıcakkanlı ve samimi davranışları olmasa hayatımız zorlaşırdı. Çocuğunu güvenerek bir yere bırakabilme lüksü diye bir şey de varmış. Öğretmenini çok seviyor ama yeni yeni keşfettiğimiz bir şey daha oldu: yardımcı öğretmen Elif'i çok aşırı seviyor. Sanırım aralarında kan bağı olsa, yeğeni olsa bu kadar severdi. Ona da çok şükür diyeyim.
Kreşteki psikologun yumuşak hali ve hep çözüm bulmaya yönelik sakin tavırları bizi olumlu etkiliyor. Ayaküstü konuşmalarda bile bize söylediği öneriler gerçekten işe yarıyor. Bunun en önemli sebebi çocuklarla devamlı iç içe olması.Odasına kapanıp "neydi sorun" demiyor. Yaptığı toplantılarda çocuklar hakkında konuşurken velilerden şunları hep duyuyoruz: "Benim çocuğumu benden daha iyi tanıyorsunuz" Mahçubiyetle gülümsüyor ve işini severek yaptığını söylüyor. Hemşire ile bazen aynı dili konuşamasak da çocuklar için ne kadar kaygılandığını ve onlar iyi olsun diye elinden gelenin fazlasını yaptığını görebiliyoruz. (bazen bence fazla kaygılanıyor ama olsun :) Elif'in öğretmenini ben zaten aileden biri gibi görüyorum. Her ne kadar kreş dışında görüşmemiz hiç olmamış olsa da Elif'in ananesi konumunda :)
Arkadaşlarını ısırmaya çok şükür devam etmiyor derken yeni numaralarını öğrendik kızımızın. Arkadaşlarına kafa atıyor :/ Evde de sinirlendiğinde yaptığı bir davranış zaten ama kendinden küçük bebelere bunu kıskançlıktan yapması üzücü bir durum.
Elif kreşte maşallah yaralama faaliyetlerinin dışında oldukça sosyal, uyumlu ve dışa dönük bir çocuk olarak tanımlanıyor.
Dil Gelişimi:
Bunun fazlasıyla çocuğa göre değişen bir gelişim özelliği olduğunu çocuklarla karşılaştıkça gözlemledik. Kıyas yapmak bence de yanlış çünkü ortada bir yarış yok. Erken konuşanların madalyayı kaptığı bir ortam da yok. Sadece bazıları kendini daha rahat ifade ederken bazıları biraz yavaş belki sadece kendince doğru zamanda konuşuyor.
Elif'i de dil gelişiminde tam ortalarda görüyoruz. Ne bülbül gibi şakıyor ne de sadece susuyor.
Yeni yeni açılıyor diyebiliriz.
En sevdiği ifade de: "Omaj" yani "Olmaz!"
Papağan gibi bizim söylediğimiz her şeyi tekrar etmeye çalışması eğlenceli oluyor aslında.
Arabadaki "Baba dikkat et" de buradan geliyor.
"Kutu kutu pense, elmamı yerse" şarkısını güzel söylüyor.
Bana anne/annem/ esla/esoooş diye sesleniyor.
Kelimeleri tek tek güzel söylüyor. Cümleler de şöyle: "Anne bak gri araba" veya "Benim dedim sana!", "O benim", "Hayır dedim!" "Sen git, baba gel", "Burun aktı", "Bunu aç/kapa", "Anne ağladı" (garibim yavrum, annen ağlak bir bünyeye sahip, napacan)
29 mart Güncelleme: Elif son günlerde artan bir hızla konuşmaya başladı. "Montu as" ile montunu veriyor, "Annee benii bulamaaaz" diye saklanmaç oynuyor, geçen gün de "hadi kahve yap" diye misafirliğe gittiğimiz arkadaşımıza çıkıştı :)
7 Nisan Güncelleme: Bizim kız konuşmaya başladı! İki haftada bir haller oldu bıdığa, kreşte kıskandığı minik yavruya "Senin annen gelmedi, benim annem geldi" dediğine göre dil çözülmüş demek sanki :)
9 Nisan: "İyi ki doğdu Eliif" şarkısını söylüyor :)
Aktiviteler:
Kreşte tam olarak neler yaptıklarını bilmiyoruz. Öğretmeniyle konuşuyoruz, günlük/haftalık bir not kağıdı alıyoruz ama ben TAM olarak tüm gün neler yaptıklarını bilmiyorum. Bu durum beni biraz rahatsız etse de "büyüdü, kreşe gidiyor, her an yanında olamam ve her şeyini bilemem" düşüncesine de alışmaya başladım. 14 ay boyunca her an dipdibeydik ama şu an değiliz. Kreşi görmeye giden iki arkadaşımızdan Elif'in maşallah gayet iyi olduğu, mutlu olduğunu duyduk. Zaten bir çocuk içeriden gayet keyifli çıkıyorsa ve bizi gördüğünde "beni burda niye bıraktınız" hüznüne sahip değilse bence iyi gidiyordur.(belki biraz daha öğretmeninden TAM olarak neler yaptıklarını öğrenebilirim. Müdaheleci olmak adına değil ama gerçekten neler yapıyor merak ediyorum.) (güncelleme: sordum, öğrendim, rahatladım)
Renkleri güzel öğrendi(miş). Bunun bir kısmı kreşe aitse kalan kısmı kesinlikle benim arabadayken Elif'i oyalama çabalarıma ait. "Bak kırmızı araba" deyip arkasından uydurma şarkı olan "Kırmızı araba, yeşil araba, seni çok seviyoruz ... Öğretmen" e geçiyorum. Beni arabada görenler, 1. sabrıma hayran oluyor, 2. bir çocuğu kısıtlı imkanlarla oyalabilecek kadar ana okulu öğretmeni yeterliliğimde olduğumu düşünüyor. teşekkür ederim ama beni Elif bu hale getirdi (olumlu anlamda) Yoksa ben sakince dışarıyı izleyen, arabaların plakalarını okuyan ve trafikte stres olan biriydim. Elifle sabah ve akşam yaptığımız 25'er dakikalık yolculukların sonunda (hele ki bebekliğinde arabada tutan kolik sancılarını da sayarsak) şunu anladım: Bir çocuğun dikkat süresi oldukça kısa ancak onu oyalabilecek bir milyon şey yaratılabilir ve kafamdan uydurduğum her şarkının izleyici onayından geçmesi gerekmiyor, Elif sevsin yeter. Bu yüzden de her durum için bir şarkı yazabiliyorum. "Benzinci amcaa, benzinci amcaa, benzinin var mı, gazın da var mı?" şeklinde giden arabesk şarkılarla çok eğleniyoruz. İçimde bir animatör ruhun yattığını ben de bilmiyordum. Sağol kızım :)
29 Mart Güncelleme: Renkler demişken, Elif'in en sevdiği renk mavi yazmayı unutmuşum. İlk öğrendiği renkler de mavi, mor, gri,pembe, kahverengi, turuncu idi. Sarı, yeşil ve kırmızı sonradan geldi. Siyah ve beyazda hala kararsız.
Genel Durum:
28 Mart:
Elif'in kreşteki hallerini bize anlattıklarında çoğunlukla şaşırıyoruz. Evde de kendini yere atıp ağlar, inatlaşır (2 yaş için çok normal değil mi zaten) ancak kreşteki kadar uyumlu değil. Muhtemelen arkadaş ortamının ve güven duygusunun da etkisi var bunda.
Geçen gün olsaydı daha farklı yazardım ama Elif geçtiğimiz hafta sonu bizi şaşırttı. Normalde gelen misafirlere karşı ya da misafirliğe gittiğimizde en az 20 dakika babasının kucağından inmezdi sonra da ortam çok kalabalık değilse ortama alışırdı ancak geçen hafta sonu Elif çok daha erken bir şekilde ortama uyum sağladı, "hadi kahve yap" diye ev sahibine attığı çalımı ise hala aklımda :)
Kalabalığı gerçekten sevmiyor. Bu açıdan bize çekmiş. Ben de hiç sevmem ve çok gerilirim.
Kedi, köpek, kuş genel anlamda çok seviyor ancak her köpek veya her kedi de onu cezbetmiyor. (kahveden çok korkuyor mesela)
En sevdiği hayvanlar: kedi, zürafa, kuş, fil
İnşallah niyetimiz Elif'i 3 yaşını doldurunca jimnastiğe vermek. Babasıyla pek güzel salsa hareketleri yapıyor, müzik başlayınca yerinde duramıyor.
31 Mart:
Elif'in en sevdiği iki arkadaşı: Ahmet Yasir ve Mehmet Efe. Kreşte ise sanırım Kerem Ateş. Bu ara bize "Ateş şurup" ve "Ateş araba", "Araba benimm, Elif ona hıııı"(kızmış) gibi hikayeler anlatıyor. Öğretmenine sordum, hayal dünyasında yazıyor sanki dedi :) Yakında kreş dedikodularını da Eliften duyarız sanırım.
Aile bireylerini çoğunlukla sadece fotoğraflarından tanıyor, albüm bakmaya bayılıyor.
Açık ara en sevdiği kişi anane ve Ayça. Bir de kendini Ayçayla kıyasladığı durumlar var, onlar da komik. İnşallah haftaya belki annem ve teyzem gelecek, şimdiden heyecanlıyım, onlarla kahve içebileceğim ve çalışma odama çekilip sakince mektuplarımı yazabileceğim anları hayal ediyorum :)
4 Nisan:
Yehuu, annem ve teyzem geldi dün akşam. Elif durup durup onlara sarılıyor, ah keşke aynı şehirde olabilseymişiz dediğimiz an'lar...
Hafta sonu karabalık poşedin düğümünü açamayınca, Elif "baba makas al" dedi, biz şok. Sanırım iyice dillendi bu bıdık :)
7 Nisan: Elif'in Ateş'e kızma halleri devam ediyor: "Ateş, olmaz dedim, araba benim, nana benim"
Bir diğer önemli gelişme de Elif'in son 2 haftadır odada biz olmadan takılmaya başlaması.İlk gün şok olduk. Evde sanki Elif uyuyormuşçasına bir sessizlik, şunu dediğimi hatırlıyorum: "tüm duvarları boyayabilir ve tüm kitaplarını da yırtabilir, şu an bu sessizliğin tadını çıkartacağım." (fonda kaynayan çubuk makarnanın sesi vardı yine de)O günden beri sıklıkla yaşamaya başladık bunu. Tehlike içermeyen yaramazlıklar yapması açıkçası rahatsız etmiyor, o yüzden hemen kitabımı açıyorum. Hatta geçen gün ev nasıl pis göründüyse gözüme (pamukçuklar uçarak evden kaçmaya teşebbüs ediyordu aslında, bıraksam ev kendi kendine bile temizlenirdi :P ) Elifle tüm evi temizleme cesareti gösterdim. Salonda o da yardım etti zaten ama sonrasında çaktırmadan tüydü yanımdan. Odasında resim yaptı arada yanıma gelip bir şeyler mırıldandı arada da kucak istedi. Azimle o temizliği bitirdim, süpürgenin uçan pamukçukları hüp diye içine çekişini izledim.
Bir süredir vardı ama biz çok farkında değildik sanırım, annem gelince iyice anlaşıldı ki Elif bizimle evcilik oynuyormuş :) Annemin ona aldığı fırın,ocak,musluk vs içeren mutfak seti ile off ne yemekler yapıyor. Bir de yemek sonu mutlaka Türk Kahvesi ile bitiyor, ona çok gülüyoruz :)
Büyüdüğünde blog duruyor olur mu bilmiyorum ama ben en sona şu satırlarımı yazayım:
"Sarı papatyam, sen olmasan biz iki balık sığ sularda kendi halimizde tıngır mıngır sallanır, biraz kitap biraz film biraz konser takılırdık; sen gelince kendimizi bir anda okyanusta bulduk :) Önce ne olduğumuzu biraz şaşırdık ama zamanla okyanusun tadına vardık. 'balıklar gözleri açık uyurmuş' derler, biz de ona adapte olduk. İyi ki geldin hayatımıza, tatlı zottiriğimiz bizim"
9 Nisan: İçim Kıpır Kıpır, İYİ Kİ DOĞDUN ELİİİİF :)