Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




9 Mayıs 2014 Cuma

(Bir Acayip) Acemi Annenin Loğusa Gün(lük)leri-2 :)

(Bu yazıya 10 gün önce başlamıştım ama bugün inşallah bitirebilmeyi ümit ediyorum, hadi bakalım.)
Benim hamileliğimin ortalarında doğum yapan birkaç arkadaşım oldu. Onlarla haberleşmeye hem can atıyor hem de çekiniyordum "ya duymak istemediğim bir şey söylerlerse" diye. Şimdi olduğu gibi kendimi dış etkilere kapattığım bir zamandı. (Evet, şimdi de kapattım; onu da sonra anlatayım)
"Yaşayınca anlayacaksın anneliği" demişti bir tanesi. Ben de "tabii öyledir ama hamileyken de insan bayağı bayağı bir şeyler hissediyor" demiştim. Başka birine bana telefon açtığında sevinçle "ayyy ne harika günler geçiriyorsunuzdur, ne keyiflisindir oh oh maşallah" dediğimde "ne keyfi beee" ... "bıdı bıdı bıdı..." diye telefonda bile hissedilen ciddi bir serzenişte bulunmuştu.
Yadırgamadım, anlamaya çalıştım. İlk günleriydi ve alışma süreci biraz sancılı olabilirdi, doğaldı.
Ama neden o kadar keyifsizdi ki?
Bebek sahibi olmayı ne kadar çok istediğini/uğraştığını hatırladım.
Ve şükretmemesini yadırgadım.
Sonra Elif doğdu, ilk haftamız maşallah süper geçti.
"Loğusalık nasılmış" diyenlere "şimdilik beni çarpmadı, demek ki hazır olmayla alakalı imiş" diyecek ve birkaç gün sonra bu laflarımı toptaaan yutacak ve aynı arkadaşıma "loğusalık ezdi geçti beni" diye mesaj atacaktım, haberim yoktu.
Hamilelikte öğrenmiştim aslında kimseyi ne olursa olsun yadırgamamayı. Misal kaç kilo alındığıyla ilgili çok güvenmiştim kendime. Başkaları 20şer 30'ar kilo mu almıştı heheyyt ben sağlıklı beslenip düzenli yürüyordum, elbette ki 10 bilemedin 12 hadi hadi 14 kilo alırdım. Ahh be ne safmışım dedim sonra. Doğuma giderken kaç kilo aldığımı bile bilemeyecektim çünkü belli bir yerden sonra tartılmayı bırakmıştım :) O kadar yani :)
Diyeceğim o ki bebek büyütme vs. konusunda büyük konuşmamayı yavaş yavaş öğreniyordum.(İnş.)
Ama yine de arkadaşımı pek sağlam yadırgamışım demek ki...
İlk hafta muhtemelen verdikleri ilaçlardan ne olduğumu anlayamamışım. sonra "gaz" dedikleri şey ile tanıştım. Ve elbette ki "loğusa hüznü" ile. Hamileyken muhtemelen bu kadar ağlamamış, kendimi çaresiz hissetmemiştim. Aman dünyam yıkılmıştı, ne kadar da yalnızdım(!) Dikişler bir taraftan acıtırken Elif'in ağlamalarına cevap verememek beni daha da üzüyordu. Çevremdeki insanların "A" deyişini nedense(!) "Z" diye anlıyordum. Kısaca loğusaydım ama bunu ısrarla reddediyordum çünkü ben "hazırdım". Pöff :)
Sevgili hamiş arkadaşlardan bu yazıyı okuyan olursa hiç korkmasınlar ama "hazır olmak" diye bir şey -zaten- yokmuş.
Bir anda aynaya baktığımda benimle "bıdı bıdı" konuşan arkadaşımı gördüm. Her şeye öf pöf derken zaman geçiyor, Elif büyüyor ve ben an'ın tadını çıkaramıyordum.
Sonra aklıma geldi hani ben şükredecektim?
Bu kadar mızmız olduğum için de bir dolu hayıflandıktan sonra yavaş yavaş Elif'in dilini çözmeye başladım, dikişlerimin acısı azaldı ve etrafımda aslında bir dolu iyi insan olduğunu gördüm.
Bugün Elif maşallah diyeyim tam 1 aylık.
Kolik olduğundan şüpheleniyorum, olmadı laktoz intoleransı bilemedin reflü... Ama normal bir "bebe gazı" değil bizimkisi onu anladım.
Tamam acemi anneyim ama okuduklarım da bir işe yarasın değil mi :)
Rezene çayları, kimyonlar, gaz damlaları, kolik için müzikler, saç kurutma makinesi vari sesler, Harvey Krap amcanın tavsiyeleri, şşşttt sesi, sallama hepsini uyguladık/uyguluyoruz.
Kolikse zaten ağzınla kuş da tutsan 3.ayı beklemen lazım kuzum.
Laktoz ise emzirme öncesi bir enzimle durum kolaylaşıyor.(bende de laktoz alerjisi var, keşke o enzimi bana da verseler)
Reflüyse yastığı vs. var.
Henüz durumumuzun ne olduğu netleşmedi.
Bizim -ben bebek olsam kesin yüzüne kusardım- çocuk doktorumuz sadece gaz damlası verip gönderdi bizi.
Bu hafta başka bir doktora gidip danışacağız.
Açıkçası hiçbir doktordan medet ummuyorum. Sadece teşhis konulabilirse tedavi süreci de daha kolay gelir diye düşünüyorum.
Bir de şu var ki en önemlisi annenin sabrı.
Eve gelen yardımcılar cidden bir harika oluyor ama asıl iş annede bitiyor. Cidden ilk 3 ay bebişlerin tamamlayamadıkları 4. trimester imiş, onu anladım.
"Benim kızım da annesini özlüyor" diyorum. Ama uyuduğunda sahiden bence ben onu daha çok özlüyorum.
Bugün bir ara üzüldüğümde aklıma bebek sahibi olmak isteyip de olamayanları, daha nice rahatsızlıkla uğraşanları getirdim. Sıkıntım geçiverdi.
Sanırım işin sırrı an'ı yaşamaya çalışmakta ve şükretmekteymiş.
Bir de cidden Elif'i ben büyüttüğümü sanarken Elif beni büyütüyormuş :) Aferin kızıma.

1 aylık Elif'ten ben neler öğrendim :)
* Elif kucağımda uyuyakaldıysa ve ben üşümesin diye üzerine bir şey örtmek istiyorsam ama örtüsü uzaktaysa... Hasır Şapka(One Piece) gibi kollarımı teee koltuğun öbür tarafına uzatabildiğimi fark ettim. Yeter ki bebem üşümesin :)
* Ne zaman uyanacağını bilmesem de yeme-gaz-alt değişimi sürecini tamamlayıp 1 soluk almışsam ne mutlu. Yine de 5 dakika sonra uyanmışsa "e ben yine özlemiş" oluyorum :)
* Zamanı ters yaşamaya başlıyorsun, arkadaşlarına gecenin 3'ünde "ee napıyorsun" diye mesaj atıp cevap bekliyorsun mesela :)
*Elif'i pişpişleyerek uyuttuğumda evdekilerin bana söylediğine göre Elif uyuduktan ve hatta ben de uykuya daldıktan sonra hala "piş piş piş" demeye devam ediyormuşum. Ne analık be :)
* Ben hala sol tarafıma yatıyorum ki :) Hamilelikten nasıl alıştıysam artık... yeter ki o iyi olsun da mantığı hala devam.
* Bebekler cidden "ıngaaa" diye ağlıyormuş; bu bir efsane değilmiş :)
* Önceden yani eskiden bir anne ağlayan bebeği için "gazı var" ya da "acıktı o " dediğinde "vay beee" derdim. Kadına bak bebesinin dilinden ne güzel anlıyor. Ben olsam anlamam... Yok anacım insan belli bir müddet geçince hepsini bir kalemde anlıyormuş :)
* Şu ara hamile olup da bana "annelik" ile ilgili soru soran arkadaşlara ne diyeceğimi şaşırıyorum bazen. Korkutmak istememekle gerçekçi olmak istemek arasındayım. Ortalarda geziniyorum diyelim.
"Yaşayınca görürsün" dedikleri doğruymuş.
* Hamileyken yaptıkların döner seni bulurmuş. Elif'e o kadar çok kitap okudum ki şimdi okurken sanki "e ben bunları biliyorum annee" der gibi bakıyor :)

Kısaca, bir acayip acemi annenin loğusa günlüğünde bolca şükür, çokça sabır, bir dolu mutluluk, ara ara "ne yapacağını bilememe", bazen ağlama ama neyse ki hep ELİF var :)
* Hiç tanışmadığım blog arkadaşlarımdan inanılmaz güzel destek mesajları alıyorum, burnuma hep deniz kokuları/dut ağaçları geliyor :)
Bak bir de bu bebe uyumuyor falan diyorsunuz, bu kadar yazıyı nasıl yazdım acaba ben :)

Aaa bir de "Anneler Günü" konusu var. O konuda da bir şeyler yazmayı isterim ama ben yazana kadar Babalar Günü olur falan şimdiden kısaca tüm analarımızın gününü kutlarım.


Devamını oku »

27 Nisan 2014 Pazar

(Bir Acayip) Acemi Annenin Loğusa Gün(lük)leri :)

Benim anladığım kadarıyla "loğusa" demek; "hani sen az önce hamileydin ve hormonların karmakarışıktı kimse sana bulaşamıyordu ya; işte doğumdan sonraki birkaç hafta da sen boşluğa düşme diye sana şimdi 'loğusa' diyeceğiz ve bir müddet yine kimse sana karışamayacak" demek gibi bir şey galiba. (iyi taraftan)
Tabii bir de hem istediğin kadar ağlayabilirsin hem de ammman çok ağlama, sütüne bir şey olmasın, demek olabilir.
Hamilelik öncesi halimi hatırlayamıyorum bazen. Kendimi zorladıkça görüntü iyice flulaşıyor sanki.Ne düşünürdüm ne yapardım hatta ben nasıl bir insandım :) Belki kulağa komik geliyor ama öyle hissediyorum.
Önceden de canımın her istediğini hemen yapan biri değildim ya da başına buyruk bir hallerde hiç değildim. Ama şimdi durum cidden değişti. Hamileliğin 9 ay olması gerçekten boşa değilmiş, insanı sürece hazırlıyormuş. Bebekle aranda öyle güzel bir bağ kuruyormuş ki buna sen bile inanamıyormuşsun.
Zaten oldukça evcimen bir insan(d)ım; geceleri bir yerlere gitmeyi vs sevmem, sıkılırım. Bana göre en güzeli evde kalıp mısır patlatmak :) Yanında kitap olur, film olur, sohbet olur hatta jenga da olur. Ama bahar geldi mi de "tutmayın beniiii" halleri yaşarım. Kendimi o çim senin bu sahil benim atasım gelir. Ankara'nın sahili sadece göl kenarları ama onu bulamayan da vardır diyip kendimi avutuyorum. Zira denizi, kokusunu, dalgasını ne kadar çok çok özlediğimi duymayan kalmadı. Loğusa günlerinin bahara denk gelmesi hem iyi hem kötü. Hava geç karardığı ve etraf uzun süre aydınlık kalabildiği için evde bile olsan için kararmıyor.(kış mevsimine göre) Ancak dışarıda kuşlar cıvıldayıp komşular arabalarına piknik malzemelerini güle oynaya doldururken evde olmak da insana biraz koyuyor. Kendimi eve kapatmış değilim ama istediğim saatte dışarıda istediğim kadar kalamayacağımı da biliyorum. Yürüyüşlerime henüz dönemesem de arada temiz havada çekirdek çitlemeye çıkıyoruz karabalıkla :) Önümüzdeki baharın inş. bizim için dolu dolu olacağını hissedebiliyorum. Elif'i çimlere atayım ben de yanına yatayım diyorum, planım bu. Ankarada ne kadar mümkün olabilirse avm'lere gitmeme niyetim var ancak hava kötüyken ve sen bir şeyler almak istediğinde başka bir çare kalmıyor. Kızılay bu durumda pek iç açıcı gelmiyor o şahane kaldırımlarıyla :)
Tabii ki Amelie :)
Günler daha çok -doğal olarak- emzirme, gaz, alt değişimi, uyku rutininde geçiyor. Rutin demişken Tracy Hogg geldi aklıma. EASY'i ne kadar uygulayabiliyorum, Tracy abla bizi görse madalya verir miydi bilmiyorum. Ama gerçekten gün içerisinde onu andığım zamanlar çokça oluyor. Hele ki "Your Time" kısmında :) Elif uyuduğunda -çoğu yeni anne gibi- ne yapacağımı şaşırıyorum. Duşa mı girsem, çıkıp temiz hava mı alsam, uyusam mı, kitap mı okusam hatta yemek mi yesem? Çoğunlukla önce tuvalete gidiyorum ki aklım başıma gelsin :) Ve bu ara hakkımı uykudan yana kullanıyorum. Duşa girme kısmı ise en sevdiğim. kitaplarda bunların bir süre gözümüze lüksmüş gibi görünebileceğini okumuştum. Hakikaten öyleymiş. Geçen gün minicik bir kütüphane kaçamağı yaptım. Zannedersin oraya kaçak gitmişim ve biri beni görürse "ahaa bastım yakaladım seni" falan diyecek :) Kitaplarla 5 dakika da olsa hasret giderdikten ve tabii ki aradığım kitapları bulamayıp kütüphaneye yeni kitap almaya bütçe ayırmayan zihniyete sevgilerimi gönderdikten sonra oradan ayrıldım. Dışarıdayken de aklım hep evde. "Elif ya uyandıysa, anneeee diye ağlarsa" :) Ki bunları yaşamam ve hissetmem de bildiğim kadarıyla oldukça doğal. Hayat bir müddet sonra "normal"e dönecek. Ama şu an bunları yaşıyoruz diye "ayy bu kadar telaşlı olma canııım"ları da duymak istemiyorum. "Acaba sen nasıldın bu dönemde, bir hatırlar mısın" diyesim geliyor.
Kafama ilk dank eden şeylerden biri de "Kimseyi yadırgamamak" oldu aslında. Başkalarına laf ederken ben de ne çok eleştiren biriymişim onu gördüm. eleştirdiklerimi de ohh bir güzel yuttum :)
elifle beraber oyunlar oynayacağımız, parklarda koşturacağımız günleri iple çekerken yaşadığımız günün kıymetini de bilmeye çalışıyorum. Ne de olsa zaman aslında çabuk geçiyor. Bir bakmışım ağzı süt kokulu kızım gitmiş yerine "hadi anne sinemaya gidelim" diyen tatlı bir çocuk gelmiş.
Bir de loğusalık demek bence bolca alınganlık, çokça salya sümük, "yetemiyoruuuuum" halleri demek.
Elifle eve geldiğimizde onu nasıl tutmam gerektiğini bile bilmiyordum. Dikişlerimden eğilip de altını değiştiremiyordum. Çok acayip bir acemilik vardı üzerimde, ki hala var. bazen "iyi ki var, her şeyi Elifle beraber öğrenmek çok güzel" diyorum; bazen de "daha tecrübeli olsaydım da kendimi yetersiz hissetmeseydim" diyorum... Burada da yine içgüdülerime güveniyorum ancak kıpır kıpırken üstünü değiştirmekte zorlandıkça aklıma "Yavru ahtapot olmak çok zor" kitabı geliyor :)
Kendini kötü hissettiğinde bunun "geçici" bir şey olduğunu bilmek, Elif ağladığında bunun onun kendini ifade etme dili olduğunu hatırlamak, insanlar boş konuştuğunda gülüp geçebilmek en güzeli. Tabii ki her zaman bunları yapamıyorum ama en azından farkında olmak da 1 adımdır değil mi?
Kısaca sevgili blog,
Adı "büyümek" mi, "evrilmek" mi bilmiyorum ama değiştiğimi ve bunun beni daha güçlü/mutlu hissettirdiğini biliyorum.(maşallah diyeyim de)
*Bu seferki "my time" da böyle geçti, bakalım diğerlerinde beni neler bekliyor :)

HERKESE NUTELLALI KREP TADINDA MUTLU PAZARLAR :)

Devamını oku »

26 Nisan 2014 Cumartesi

Elifle İlk Günler & Haftalar :)

Sevgili Blog, (Sana arada böyle seslenebilirim)
Kaç zamandır unutmadan yazayım dediğim şeyler iyice birikti, taştı bende.
Doğum hikayemizi anlatmıştım ve gerçekten tekrardan kalbi bizimle atan /mesaj gönderen herkese yeniden teşekkürler...
Hikaye asıl şimdi başlıyor değil mi?
Sevgili Anne Gazetesi, bir yorumunda "iş doğumla bitiyor zannetme, sonrasına da hazırlan" demişti.
Sevgili Love and Smile da "bence bebeğe hazır olmak diye bir şey yok" demişti.
Sizleri çok andım :)
Ama önce geleyim doğumdan sonra yaşadıklarıma.
İlk gecemiz hastanedeydi ve ben epiduralin etkisinden sanırım hala çıkamamıştım. Hemen yanımda Elif ağlarken dikişlerden dolayı ona çok fazla uzanamıyordum ve bu da canımı sıkıyordu. Ama olsundu, ona sağlıkla kavuşmak her şeye değerdi.
O gece ayağa kalkma çabalarımın birinde hayatımın 4. bayılmasını yaşadım. (diğer 3'ünü de bir ara anlatayım, oldukça komikler) O ara babamı gördüm, Elif'e selam söyledi :)
Hemşire/doktor bir şekilde beni uyandırırken kardeşimin yaptığı saçma sapan esprilere gülmeye çalışıyordum.
Çocuk doktoruyla da ilk günden tanıştık ve sevmediğimizi oracıkta anladık. Bebeğimize yüzü o kadar buruşuk bakıyordu ki ben o adamla burun buruna gelsem kesin yüzüne kusmaya çalışırdım. (Hala yüzü gülen, iyi kalpli, işinde iyi bir çocuk doktoru arıyoruz-Ankarada- bilen/gören varsa lütfen yoruma yazsın) Hatta sonraki ziyaret öncesinde Elif'e "Kızım bak bunu her zaman söylemem, az sonra göreceğin amcanın yüzüne kusabilir her türlü tekmeni savurabilirsin" diyecektim :) Ay ne kötüyüm.
İlk öğrendiğim şeylerden biri "bebeği halkımızın kendisinin büyüttüğü gerçeği" oldu. Yani herkes ennn tecrübeli ennnn harika anne/teyze vb. olduğundan senin de onun tecrübelerinden faydalanmalanı kesin olarak bekliyorlar.
İnsan ilk günlerde daha bir salak olduğundan hemen her söylenene yapmasa bile şaşkın ifadelerle "denesem mi kiii" diyerek bakıyor.
En güzel cevabı da bence kendi iç sesin veriyor; KESİN BİLGİ!

Bir de nedense insanların ilk sorusu "sütün yetiyor mu?" oluyor :) Hatta bizim - ben bebek olsam üzerine kesin kusardım- çocuk doktorumuz henüz 2. gün "senin sütün yetmiyor kiiii" diyerek gözlerimden çıkan alevlere maruz kaldı. Hemen oracıkta pes ederim sanıyordum ama ben de olayı "arttırırım ben bu sütü, sana da gösteririm" diyerek gurur yaptım. İçerim suları, gelsin malt içecekleri, dayayın bulguru mantığıyla çok şükür istediğim kıvama geldim. hayatta başka şeylerde de bu hırsı yapsaymışım dediğim oldu :)
O aralarda sevgili Editor Mommy Esra'nın yazısına denk geldim.
Sahi insanlara neden açıklamalar yapıyoruz bebeğimizi büyütürken onu düşündüm.
Cevabı kocaman bir SANANE olan sorular zincirine maruz kalmamızın en önemli sebebi "başkalarının hayatına bu kadar kolay karışabilme" hakkımız! Nasıl bir haksa bu.
"Onu öyle yapma, böyle yap"cılarla henüz tanıştım ve daha bir dolu karşılacağımı biliyorum. Sabrım yettiğince esprili yaklaşıyorum ama yetmezse de "One Piece" animesindeki Hasır Şapka gibi "Gomu Gomu Gomu" diyerek atağa kalkıyorum. Ne de olsa loğusayım :) (Bu da bir nevi hamilelik hormonlarının devamı, bunu da ayrıca yazma niyetim var.)
"Alıştırma"cılar var bir de. "Aaa kucak mı, alıştırma; aa emzik mi sakın" diye diye birçok konuda sizi korkutan bir ekip var. Yine o malum içses devreye girmeli bence...
Kısacası ilk günler bebemi şöyle bir öpüp koklayayım diyorsunuz ama dış etkilere de çokça maruz kalıyorsunuz. Sırf bu sebepten telefonumdan uzaklaştım, misafir işlerinden soğudum.(zaten sevmezdim, hele ki çat kapı olanları)

Peki cidden Elifle hayat nasıl geçiyor?
Allah isteyen herkese bu güzel ve bambaşka duyguyu nasip etsin diyeyim öncelikle.
"Anne olunca anlarsın" dedikleri şeylerin bir kısmını cidden daha yolun başında anladım. (anlamadıklarımın da ya zamanı var ya da ben bazı yerleri anlayamıyorum :)
Sevgili Tanla'nın harika fikriyle ilk günden itibaren bir not defterine emme-çiş/kaka-uyku düzenini not ettim. Bu durum cidden çok işime yaradı. Uykudan genelde fırlayarak uyandığımda ve zaten dalgın/unutkan olan bünyede "nerede kalmıştık çizelgesi" hayat kurtarıcı oldu, tavsiye ederim.
Normalde de parfüm kullanmazdım, hamileliğimde kullananlara da sinir olmuştum şimdiyse cidden sadece süt ve ter kokuyorum. Yani bu kokular birbirine karıştı. Tiksinerek de yazmadım bunu, son derece doğal ve bence güzel bir şey.
Uyku... biraz uyku... Ah seni depolayabilseydik :) Şaka bir yana, bebek zaten ilk zamanlarda oldukça sık emmek isterken depodaki uykuyu kullanmamayı tercih edebilirdim.
geçenlerde bir arkadaşım- şimdiye kadar ilk defa soruldu- bana "nasılsın, neler hissediyorsun" dedi; bunu psikolog olduğundan mı sordu bilmiyorum ama zavallı kıza "şimdi şöyle ki......" diye başlayan uzun bir mesaj yazmışım :)
Kısaca dilim şişmiş, anlatasım var.
Elifli hayat maş. gerçekten çok keyifli; hiçbir an'ından şikayet etme lüksüm olmadığını düşünüyorum.
Sadece bazen...
Tuvaletim geldiğinde son dakikaya kalmadan tuvalete gidebilmek, terlediğimde duşa girebilmek (gerçi hep terliyorum), yemeğimi boğazıma dizilmeden yiyebilmek güzel olurmuş diye düşünmeden edemiyorum.
Karabalıkla anlaştık zaten ben yiyecekleri soğuk tüketeceğim o ise ılık :) (sıcak, kimseye nasip olmadı :P )
Bu arada evdeki 2 anne de "bu bebe üşüyoooor" telaşında; birinin elinde yelek ötekinde başlık. O kadar heyecanlılar ki aklıma geldikçe kırmamaya çalışıyorum ama bazen de -ben zaten yangın ayşe olduğumdan da olabilir- "üşümüyor benim kızıııım" halleri yaşıyoruz.
Bir de insanın yaratıcılığı gelişiyor; emzirirken aynı anda susayan anneye pipetle su içiriliyor, yastıklar çeşitli hallerde kullanılabiliyor.
Geçen gün aceleyle bir şeyler alırken satış danışmanı "kaç aylık" dedi karnımı göstererek. Soruyu tersten anlayıp "iki haftalık" dedim :) O da "iki haftada bu kadar karın mı çıkıyor!" dedi. Belki bozmasam iyiydi ama "hee yok canım ben doğum yaptım" dedim. O da -bak hala inat ediyor- "e ama karnınız geçmemiş" deyince "evet bir tane de oraya sakladım" diyiverdim :) Hayatım boyunca bir manken kıvamında olmadığım gibi işin bence kötüsü öyle bir telaşım da olmadı; ortalamalarda gezdim hep. Ama bir de şu "kilolarını hemen ver" ekibi var kiiiii... hamileliğimde de kaç kilo aldığımı sıkıcı takip etmişlerdi. Belki de herkesin 34/36 beden olma hayali yoktır; belki bazılarımıza 38/40 beden daha çok yakışıyordur; ne dersiniz :)
Elifli hayatın en güzel tarafı yepyeni bir duyguyla; annelikle beni tanıştırmış olması sanırım. Onsuz geçirdiğin vakitlerde kafanı boşaltmaya çalışırken aslında vicdan azabı da çekme, onu özleme halleri.
Kimsede susmayan bebenin sana gelince ağzı açık aranarak da olsa kokunu tanıması ve bunun sende gözyaşlarına sebep olması (işte bu bir loğusa)
refleks hareketi de olsa minicik gülümsemelerinin dünyalara bedel olması.
Kucağımdayken sıkıp sıkıp içime alma isteği yaratması (neyseki içimden çıktı :)
Kısaca bir dolu güzellik geliyor aklıma.
Bir başkasının gazına bu kadar sevinebileceğini düşünmezdim mesela. Elif gazını yapınca "ollleeeey" nidaları ve kendin yapmış kadar rahatlama hissi :)
Henüz miniciğiz ve huyumuzu suyumuzu düzenimizi oturtmaya çalışıyoruz ama biliyorum ki ne olursa olsun biz onu hep ÇOOOK KOCAMAAAAN SEVECEĞİİİİZ :)
"O kadar kitap okudum da ne oldu?"
Aslında iyi oldu, genel kültürüm arttı :)
İnsanın bilgisin olması elbette ki iyi bir şey ama bence kitap okuyarak hazır olunmuyormuş; hatta bir şeylerin tam da ortasına düşülüyormuş onu anladım.
"İyi ki düşmüşüm" dediğim bir yer burası.
Karabalığın ifadesiyle "Biz Elifi büyütürken Elif de bizi büyütecek"...
Çok haklı.
Loğusalıktan çıkar çıkmaz büyümeyi planlıyorum :)
Unutmadan, hani dünya küçük ya, olur da denk gelirse -o kendini biliyor- Hilal hemşire sana ne kadar teşekkür etsem az. Bayılsam da cidden o gece senin sayende yürüdüm, kendimi az sonra koşacak gibi hissettim :)
Yukarıda yazdığım şeylerin bir kısmını vakti zamanında ben de -farkında olarak/olmayarak- yapmış olabilirim; kusura bakmayın olur mu?
Bazen uyusun diye gözlerinin içine bakılan, bazen de "çok uyudu, özledim valla" denilen bir garip süreçmiş annelik.
Hala tam olarak "anne" gibi hissetmesem de Elif'e bakınca BİZ'i görmek, birlikte geçirdiğimiz 9 ayı anımsamak ve yine beraber Mozart amcayla mutlu olmak çok güzel duygular.
Her an'ına şükrediyorum ve hafızama kaydediyorum.
Notlar alıyorum, fotoğraflar çekiyorum, buraya yazıyorum :)
Çok uzatmadım umarım,
Devamı da sonraya olsun.
*Tatil fotoları paylaşılmaya başlandı, az insaflı olun olur mu :)

HERKESE MUTLU TATİLLER, BOL GÜNEŞLER :)


Devamını oku »

Hediye Kitap: 21 Sıradan Şeyin Sıradışı Tarihi; Ve Kazanan Belli Oldu :)

Ayın 15'ine çekiliş yapacağımı söylediğimde buna gerçekten inanmıştım :)
Ne safmışım, şimdi anladım..
Umarım katılanlar çok kızmamışlardır bana.
Bu seferki çekilişi hemencecik yapıverdik ve kazanan sevgili "Anne Gazetesi" oldu :)))
İletişim bilgilerini mail adresimize bekliyoruuuuuuuuz...


Devamını oku »

22 Nisan 2014 Salı

Elifle Kavuşma Hikayemiz :)

Sevgili blog,
Seni ihmal ettim ama bir sor neden :)
Hepsi minicik tatlı bir sebepten; Eliften :)
Nerden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum ama ortadan bir yerden gireyim konuya; Elifle kavuştuk çok şükür ...
09.04.2014'te gittiğimiz rutin kontrolde -ki bana hiç de rutin gibi gelmemişti- nst, ultrason ve muayene sonucunda deriiiin bir sessizlik oldu. 
Sanırım aslında ben kararımı çoktan vermiştim, Elifin bana gönderdiği izleri takip edecektim.
O sabah hareketlerinde azalma olduğunu hissettiğimde "neyi beklediğimi" sorguladım.
Ve Elif'in "siz bana gelin anneeaaa" deyişini duydum.
Saat 11.30 gibiydi; ben oldukça emin bir şekilde kararımı verdim; kızıma bugün kavuşacaktım.
Tamm da hayalimdeki gibi yanımızda bir dolu kalabalık yoktu,sadece karabalık ve ben.
Bence o benden daha çok korkuyor gibiydi; sürekli "emin misin, istersen bekleyebiliriz" halleri.
Durdum, "neyi bekleyeceğiz ki" dedim; "kızım bugün gelmek istiyor"
Genelde hislerime güvenirim, ne de olsa balık burcuyum :)
Odamıza gidip yatışı yapıp insanlara haber verdiğimizde saat 12.05ti.
O an aklıma geldi ve kızıma kitap okumaya başladım; karnımdayken yapmak istediğim son şey buydu.
İnanılmaz güzel bir kitap bu arada
Bir de defterine o anki duygularımızı yazdık.
Ben çok acayip heyecanlanırım nasıl ağlarım falan zannediyordum sanırım hormonlarım bana yardımcı olmaya karar verip adını tam olarak bilmediğim ama endorfin olduğundan şüphelendiğim bir hormon salgılamaya başladı ve ben etrafa gülücükler saçarak ameliyathaneye girdim.
Elimde bana ennnnn çok cesaret veren pandalarım vardı çünkü bizim karabalık tüm ısrarlarımıza rağmen ameliyata alınmamıştı.
Öğle arası yemeğe mi yetişeceklerdi yoksa bu işler hep bu hızda mı olurdu bilmiyorum ama kendimi oradan oraya savrulurken buldum, herkes koşturuyor bana bir şeyler takıyordu. O kadar şaşkın ve dalgındım ki insanlara espri falan yapıyordum "şimdi bayıldım" diye :) Halbuki sadece epidural aldım. Sezaryenin detaylarını yazmak istemiyorum çünkü bu satırları henüz doğum yapmamış insanlar da okuyabilir ve yanlış bir cümle onları etkileyebilir.
Sezaryen sırasında pandalarımı sımmmsıkı tuttuğumu hatırlıyorum.
Tam o sırada güçlü bir ağlama sesi duydum, sanki "anneeaaa" mi diyordu :)
Yanıma getirdiklerinde -biliyorum hiç duygusal olmayacak ama- "e ben bu kızı tanıyoruuuum" dedim...
Bebekler öpülmez koklanırmış ama hemen oracıkta her yerini öptüm.
Az önce karnımda olan bebe şimdi yanımdaydı.
Çok mu kitap okumuştum bilmiyorum çünkü çok bilmiş bakıyordu.
Vee saçları gerçekten de babasına benziyordu.
İşte buna çok ağladım... (insanın neye ağlayacağı hiç belli olmuyor)
"Hoşgeldin" diyebildim; sonra uyumuşum.
Saat 12.30da kavuştuk Elifle.
Bizim doğum günlerimizde doğar mı, ne zaman doğar, ahanda sancım mı geldi yok yok o yalancı sancıymış...derken geçti günlerimiz.
Ve hepinizin de dediği gibi Elif cidden doğacağı günü biliyormuş da bize söylemiyormuş.
Asansörle birlikte yukarı çıktığımızda anne-kardeş-kuzen kalabalığını görünce ağlamaya başladım çünkü onlar da ağlıyordu :)
Bizim şartlarımızda sezaryen cidden doğru bir karardı ve hiç "keşke daha da bekleseydim" demedim; "iyi ki doğdun Elif" dedim.
Elbette kendimi hazırladığım onca normal doğum senaryosu, sancılarla başa çıkma teknikleri, içgüdüsel doğumlar vs. boşa gitmedi; bana çok şey kattı. Onlar olmasa sezaryene de kendimi hazırlayamazdım.
Ve cidden anladım ki doğum şeklinden ziyade bebeğine sağlıkla kavuşmak önemliymiş.
Bir dolu güzel mesaj aldım, hepinize çoooook teşekkürler.
Bir sonraki yazıda "Elifle ilk haftalar"ı yazacağım inşallah. Malum, insan her zaman boş vakit bulamıyor. O vakitlerde de ben şimdilik uyumayı tercih ediyorum; ne de olsa henüz bilimadamları uykuyu depolamayı başaramadı :)
Sezaryenli doğum hikayeleri sanki hep bir eksik gelirdi bana; bir aksiyonu yoktu içinde ve herkes yapabilir diye düşünürdüm. Ameliyata girersin ve çıkarsın.
Hiç de öyle değilmiş ve gözünde bir şeyi fazla yüceltmek kadar (normal doğum) başka bir şeyi aşırı küçümsemenin  (sezaryen) yanlışlığı benim alacağım güzel bir hayat dersiymiş...
Doğumla ilgili olarak içimden geçen dua hep "kolay olsun ve kızımıza sağlıkla kavuşalım"idi.
Evren de sağolsun duymuş sesimi, daha ne isteyeyim değil mi :)
Ameliyata giderken yanımda sadece eşimin olması bana daha çok güç verdi; annem, kardeşim olsa belki sukoyverip ağlardım. Gerçi dersteyken öğrencilerini bırakıp apar topar doğuma yetişmeye çalışan bir teyzesi oldu :)
Elif her an uyanabilir...
Hepinize koooocaman sevgiler & süt kokulu öpücükler :)
* Kitap çekilişini de hemmen yapıp yayınlayacağım, katılanlar kusura bakmasın lütfen...

Devamını oku »

8 Nisan 2014 Salı

Yürüyüşü Güzelleştiren Keşifler :)

Egzersizlerin Kralı yürüyüş dedim ama ne zamandır aklımda olan birkaç fotoğrafı paylaşmadım.
Bence yürüyüşün olmazsa olmazıdır keşifler..
Yani her gün aynı yerde yürüyüş yapsan bile farklı bir bakış açısıyla bazen 1 yaprak ya da 1 gölge bulunduğun mekanı değiştiriyor, güzelleştiriyor.
Benim için de aşağıdaki fotoğraflar öyle oldu. Çoğu henüz çalışırken öğle arası yürüyüşlerimde çekildi, belki de devamı gelir bu fotoğrafların; kim bilir 1 minicik el de katılır bu keşiflere (bak yine heyecanlandım :)
İlk fotomuz geçen seneden, ayaklarımız çime bassın isimli bir çalışmadan...
Daha önce fark etmediğim bu ağacı "malum günlerde" tanımıştım, sevmiştim...
Sonra bir "umut" oluştu:
 Derken bir gün öğle arasında dışarı çıkamayınca, öğleden sonra kaçamağı yaptım çaktırmadan:
 Bu kırmızılara da hep vurulurum:
 Yaprakların hışırtılı sesi de en büyük zevkim:
 Biraz kırmızı biraz sonbahar:
 Yürürken şekerim düşmesin diye; mandalinam :)
 En sevdiğim kozalak :
 Bir de bu kabuklar vardı yoluma çıkan. Baktım ayrı olunca üzgünlerdi, ben de birleştirdim onları :)
Ve tabii buraya fotoğrafını koyamasam da "müzik" var yürüyüşlerimin en güzel hali...
Sizin var mı yürüyüş rutininiz/keşifleriniz?

HERKESE YEPYENİ TATLAR/MUTLU YOLLAR :)
Devamını oku »