Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




31 Mart 2015 Salı

Londra Turunun Devami ve Bir Sürpriz :)

1. yazıdan sonra 2. yazıyı çoook sonra yayınlayıp sizi çatlatma gibi hain bir planım vardı itiraf ediyorum ama dayanamadım yine :) İlk bölümde yazdığım "yurt dışına hiç çıkmadım" ironisine katkısı olacak bir bilgi vereyim: bu satırları yazdığım yerde Türkçe konuşulmuyor yani Türkiyede değilim ama nerede olduğumuzu ve detayları dönünce yazayım. (Avustralyada da Londrada da değilim :) Lafı uzatmadan sözü yine Özlem'e devredeyim: Genel olarak Londra’da yaşam –bir yabancı açısından- zor mu? Ne gibi zorluklar var? Londra aslında yabancıların şehri diyebilirim. Etnik köken olarak dünyanın en kozmopolit şehriymiş. Öyle ki Londrada İngiliz görürseniz şanslısınız. 300 den fazla dil konuşulduğunu öğrendim şaşırmadım. O kadar yabancı kökenin bir arada yaşadığı uzay gibi bir yer, ama...
Devamını oku »

27 Mart 2015 Cuma

Kiraz'ın Şarkıları

İletişim Yayınevinin çocuk kitapları serisini gerçekten seviyorum. Kitapların farklı bir tarzı var ve kitaplar beni hemen yakalıyor :) Kiraz'ın Şarkıları da öyle oldu. İlk çıktığından beri okumak istiyordum, kısmet bugüneymiş. Kısacık bir hikayede öyle güzel bir anlatım var ki. Doğumundan kısa süre sonra annesi ölen, babası hayata küsen minik kız ona bakan anneannesini de kaybedince hayatı alt üst olur ve "hayat grevi"ne başlar. Aslında bir süredir babası, üvey annesi ve üvey kardeşi ile yaşamaktadır ve çiftlikteki hayatı özlemektedir. Çocuklara ölümü anlatmak çok zor olmalı. Bana anlatılsa anlar mıydım bilmiyorum. Küçükken sevdiğim birilerini kaybettiğimde (tanıdık, komşu vs.) çok korkardım, üzülürdüm, ağlardım. Büyüdüm ve değişen bir şey olmadı. Hala çok tutuğum bu konuda. Lucie'nin...
Devamını oku »

25 Mart 2015 Çarşamba

Londra Turuna Hazır Mısınız?

Yurt dışına hiç çıkmadım ama gidecek olsaydım elbette ki ilk tercihim Avustralya olurdu, oradan Yeni Zelanda, Hindistan... Sanki tekneyle geçiyorum kıyılardan :) Avrupada merak ettiğim ülke ise pek yok. İskandinav ülkeleri başta olsa da bisikletli hayatı merak ettiğim Hollanda, yeşilliklerini görmek istediğim Macaristan ve tabii ki kan bağından dolayı Selanik hep kalbimde olan yerler. Peki, Londra? Richie Rich'in 5 çayı dışında çok fazla fikrim yoktu Londra hakkında. Ben de Özlem'in kapısını çaldım. Tık! Tık! Tık! (Bu da Elif'e kitap okurken çok kullandığım bir replik :) Aklımda ne varsa ona sordum ve sağ olsun bir dolu yazmış o da. Lafı uzatmış olmayalım diye 2'ye böldük bu sohbeti hatta sohbetin sonunda Özlem'in sizin için harika bir sürprizi var... Ne olduğunu söylemeyeceğim ama...
Devamını oku »

Çöplük

Kitap siparişlerim geldiğinde resmen kendimle mücadele veriyorum ya da kitaplar kendi arasında tartışıyor bilmiyorum, "önce beni okuyacak", "haayııır, beni" şeklinde sesler duyuyorum :) kendimce bir liste yapıyorum ve sonra okuyacaklarımı kitaplıktaki "sonra okunacaklar" rafına diziyorum keyifli oluyor. Çöplük de onlardan biriydi hatta elimde gayet de güzel bir kitabım vardı bile. Kitaplıktan geçerken "oku beniii" diye seslendiğini hep duymazdan geldim. Ama baktım olmuyor pes ettim. Kitap resmen beni mıknatıs gibi kendine çekti. yazarın diline, zekasına, kurgu gücüne, hayal dünyasına hayran kaldım. Zihnimde o kadar net görüntüler oluşmuştu ki tam da o günlerde filminin olduğunu öğrendim. henüz izlemedim, hem merak ediyorum hem de "acaba kitap tadında mı bıraksam" diyorum. Kitabın...
Devamını oku »

21 Mart 2015 Cumartesi

"Where is my mind?" :)

Duyan, gören varsa haber versin :)
Radiohead ile ve o tarz gruplarla Çitos (ünideki oda ve ev arkadaşım) sayesinde tanışmıştım, o dönem çok da sevmiştim şimdi sanırım aklıma bile gelmiyorlar.
Yalnız bu ara sahiden o kadar çok unutma/şaşkınlık yaşıyorum ki "where is my mind" şarkısını hemen üzerime alabilirim.
Kafamda bir dolu şey var yani aslında çok katlı ve çok odalı bir apartmanın hem yöneticisi hem çalışanı gibiyim. Her bir katta ve odada beni bekleyen işler ve sorumluluklar var. Bir kısmını biraz ötelesem birkaç gün sonra daha da büyümüş olarak karşıma çıkıyor sanki. Belki bu satırları okuyan birçok anne böyledir, bilmiyorum. Bunların tek sebebi çocuklu hayat değil aslında çünkü öncesinde bu tuhaf durumu tecrübe ettiğimi hatırlıyorum. Sadece belki o zamanlar uykum bölünmeden uyuyabildiğim için ertesi güne kadar kendimi toparlayabiliyordum. Şimdiyse kendime çizdiğim rotada ilerlemeye çalışırken araya giren fırtınalara dayanmaya çalışıyor gibiyim. İlginçtir umutsuz değilim. Yani yaşadığım şey bu değil. Bir nevi anlam(landırma) karmaşası diyelim. Benzer duyguları 20lerimdeyken yaşadığımda fırtına daha çok girdap oluyordu. Belki 40larımda aynı fırtına bu kez rüzgar olur sadece :) E buna da şükür, bende gelişme var demek ki.
Yaklaşık 1 yıldır kesintisiz olarak uyuduğum en fazla süre -ki o da iki elimi toplasam belki olur- 4 saattir. uzmanlar yazıyor hani az uykunun insanı etkileyebileceğini, bu ara işte ben ondan oldum :) Elif doğmadan önce kendime vermeye çalıştığım bir söz vardı: şikayet etmeyecektim. Aslında genel olarak sadece durumumu paylaştığıma göre şikayet ediyorum denmemeli ya da bu sadece laf ebeliği.
Bu ara yaptıklarımdan aklımda kalanlara örnekler:
- Pilav yaparken şehriye yerine bulgur koydum.
- Mutfak havlusunu kirli olduğu için bulaşık makinesine teptim, bir de tabak gibi dizmeye kalksaydım da tam olsaydı :)
- Elife farklı renk çoraplar giydirmiş olduğumu karabalığın fark etmiş olması
- Altı yanan/tutan yemekler
- İğne düşse kendisine yer bulamayacak kadar dolu bir çalışma masası.(hatta iğne düşerken şöyle diyebilir: ayy düşüyorumm ama amanııın nereye, düşeceğim yer bile yok, kurtarın beni anacım)
- yakın arkadaşlarımın doğum gününü unuttum, çok mahçubum
- Elife bir şeyler aldığımız yerdeki satış görevlisinin "2 tane aynı renk almışsınız" diye beni uyarması
Unuttuklarım acaba nelerdi, hiç bilmiyorum.
Biri bir şey söylerken sanki bir bulutun arkasından konuşuyor gibi geliyor. "Nasıl?", "Anlayamadım?" bu ara sık kullandığım cümleler.
Yapmam gerekenleri yazdığım kağıtları/defterleri kaybediyorum evin içinde, yeniden yazıyorum ona da bakmayı unutuyorum.
Tüm bunların arasında karabalıkla ladese tutuştuk. Bilin bakalım kim kazandı? Benim şimdiye kadar ladesi kazandığım hiç görülmemiştir. Kişi dalgınsa ona lades yapmaya kıyamam en başta, içim acır. Kaybetmem çok normal yani. Neyse ya halley ya dondurma yiyeceğiz demektir bu :)
Geçen gün "İsminiz nedir?" diyen bir görevliye "Benim ismim mi, kızımın ismi mi?" dedim ki konu benimle ilgiliydi :)
"Hayatta her şey bizler için" annemin sevdiğim laflarından biri. Unutkanlık da öyle olmalı. Kiminde az kiminde çok.
Aklımın başımın üzerinde gezintiye çıktığı şu günlerde yaptığım ekstra unutkanlıklar da affola diyeyim.
Bu ara en büyük heyecanım ve beklentim Pera Günlüklerinin 4. kitabının çıkacak olması. Aynı gün okumam lazım yoksa çatlayacağım :)
Bir de bu satırları okuyan ÖTEKİ arkadaşlarıma selam göndereyim, iyi ki varsınız :)


Devamını oku »

17 Mart 2015 Salı

Hoş geldin 30 :)

İnanamıyorum, vay canına resmen 30 oldum :) Yaşasın yuppi... Kendimi daha "yaşlı" hissederim diye düşünüyordum 30 olduğumda ama öyle olmadı, belki bir olgunluk geldi(annelikle beraber) ama gerisi hep küçük çocuğun elinde gibi. belki sürekli çocuk kitapları okumamın da bunda bir payı vardır. 30. yaş bence birçok açıdan dönüm noktası. Bir "son" gibi değil elbette ki, bambaşka bir kapının aralanması gözüyle bakıyorum. 20 ve 30 arası nasıl geçmiş genel bir özetleme yapacak olursak, 17 yaşında üniversiteye başlamıştım.(Ankara İletişim) 18 yaşındayken babam aramızdan ayrıldı. Ben bu durumu anlamlandırabilmek ve bir yere koyabilmek için uzun yıllar uğraştım ki bu yaklaşık 5-6 sene yapıyor. 17-21 arası üniversitedeyken çeşitli yurtlarda çeşitli oda arkadaşlarıyla birlikte yaşadım ve sonunda...
Devamını oku »