Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




13 Ağustos 2014 Çarşamba

Bir Köy Tavuğu Hikayesi :)

Ben ilkokula bile gitmezken damda kümes vardı ve haliyle tavuklar civcivler.
Her sabah yumurtamı kümesten alıp üzerine kurşunkalemle bir şeyler karalardım :) (ne mantıkla bilmiyorum)
Şimdi git bir kümese yumurta al desen alamam herhalde...
Derken o kümesimiz gitti, ben çok üzüldüm.
İlkokuldayken de teyzemlerle pazara giderdim. (hala çok severim pazar gezmesini)
Bir gün pazarda gezerken teyzemden gazoz istedim ve ardından da civciv.
O da karar ver hangisi dedi.
Düşündüm ki gazoz evde de var :) "Tabii ki civciv" dedim...
Eve, kese kağıdına konmuş civcivlerle geldik. Ben hem korkuyorum hem de yeni arkadaşlarım için çok heyecanlıyım.
Hemen dama çıktık ve saldık onları.
Bir ara o kadar çok sevmişim ki birini kovalarken aşağı uçurdum. Evet bunu da yaptım. Ama sonunun hiç öyle olacağını düşünmemiştim. Neyse ki civcive bir şey olmadı. Ama ben bir üzül bir ağla... Herhalde Elif'i de azıcık sert sevmem oradan geliyor :) (dedem sonra o civcivlerimi palazlanıp tavuk olduklarında kesmişti de kaç gün onunla konuşmadım.)
Derken ortaokul zamanı okuldan eve geldiğim gibi kendimi damda dedemin yanında aldığım bir gün- çünkü evde misafir vardı ve bilirsiniz ben misafir pek sevmem :) - dedemin tavuk yolduğunu gördüm. İç organlarını ben çıkardım :) Böyle söyleyince vahşiymiş gibi geldi de ben yapmasam dedem yapacaktı. Ben de tecrübe etmek istemiştim. Yalnız kimse bana içorganlarını çekince bağırsağının da gelebileceğini söylememişti... Tüm bağırsak okul kıyafetime döküldü sıcak sıcak..Oh mis :) Ben çok mutlu olmuştum ve heyecanlanmıştım. Ama annem o kıyafetleri ertesi güne yıkayıp kurutacağım diye bayağı uğraşmıştı. İşte o gün "kalp nedir, ciğer nerededir" dedem bayağı göstermişti. Sanırım yurtdışındaki okullarda kurbağalar üzerinde yapılan dersi bana dedem tavukla vermişti. Yalnız o tavukları hiç yemedim, yiyemezdim.
Derkeeeen dün babaannemiz geldi. Bugün de mutfaktan kokular gelince gidip bakayım ne pişiyormuş dedim (hani ben pişirdim demek isterdim ama gerçekçi olmaz :) bir de baktım kara bir et. "Aaa bu ne" dedim. Meğerse köy tavuğuymuş, hem de en organiğinden. Köyden gelmiş... Yaşasııııın.

Akşam yediğimizde şunu düşündüm: "Bu gerçekten tavuksa; bizim önceki yediklerimiz NE? Ve bundan sonra o "tavuk"ları nasıl yerim(z)




Devamını oku »

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Sosyal Medya ve "Anne" Blogger'lar

Bu yazıyı yazıp yazmamak arasında çok gel-git yaşadım.
Hala kararsız hissetsem de "taslak"lara bile kaydetsem aklımdakileri yazasım var.
Sosyal medya gerçekten de inanılmaz boyutlara ulaştı.
Eskide kalan medya araçlarından sadece radyoyu kullanıyoruz biz; malum evde televizyon yok. (bazen böyle söyleyince sanki değişik bir şey söylüyormuşum gibi geliyor. Çünkü bize göre de artık "televizyonsuz olmak" gayet normal... ama bu başka bir yazının konusu olsun.)
İnternet iyi ki var diyorum ama zaman bize ne(ler) gösterecek merak ediyorum.
Gerçekten de "akıllı telefonlar kullanan akılsızlar" mı olduk; bunu da bazen sorguluyorum.
En sevdiğim mecra da tabii ki blogum.
İnsan, defterine günlük tutmak varken neden blog yazar ki?
Çoğumuz bence bunu düşünmüştür.
Ben yazmayı sevdiğimden günlüklerime, defterlerime de vakit ayırmaya çalışıyorum; blogda da bir şeyler paylaşmayı seviyorum.
Hem bu sayede bir dolu güzel insan girdi hayatıma; çok mutluyum.

Bu blogun ilk ismi "kahvenin yanında"idi :) 
Derken ismini değiştirdik ve "2 balık 1 kedi" olduk.
Elif'in hayatımıza girmesiyle de neredeyse hep Eliften ve Elifli hayattan bahseder oldum.
Halbuki aklımda ühüüü daha ne konular var :)
Bırak beni buraya, yanıma da güzel bir kahve;sonra birkaç saat bana dokunma :)
Nereden nereye geldim yalnız değil mi?
Asıl aklımda olan ve yazmak istediğim konuya odaklanmaya çalışayım.
Bir süredir beni rahatsız eden bir "anne blogger"lar topluluğu var. (elbette ki isim vermeyeceğim.)
"Takip etmezsin olur biter" diyorum ama işte her yerde karşıma çıkıyorlar.
Herkeste bir garip "en iyi ben bilirim" halleri... "şunu yapmazsan olmaz", "onu yeme, bunu giyme, şu sudan için"vs. sürekli bir söylem halindeler.
"Kanaat önderleri" sanıyorlar kendilerini galiba, işte buna anlam veremiyorum.
Ve elbette ki onları şişiren insanları da anlayamıyorum.
Ben "anne blogger"lardan şöyle kendi halinde olanları seviyorum galiba :) Elbette ki insan tecrübelerini paylaşır, yorum yapar vs. ama her konuda da bilgiçlik taslamaya gerek yok ki.
Herkes "anne", hepimiz "anne" değil miyiz?
Belki de yanlış düşünüyorumdur bilmiyorum ama "reklam kokan hareketler"de beni fazlasıyla itiyor.
Blogdan para kazanmaktan bahsetmiyorum, bu bir tercih/çalışma şekli olabilir.
Sanki çaktırmadan yapılanlar çok komik oluyor :)
Ne yalan söyliyeyim,samimiyeti özledim.
Tabii ki her şey instagrama konulan bol köpüklü kahveler kıvamında değil, bunu hepimiz biliyoruz.
Ama olmadığın gibi görünmeye çalışmak/çabalamak işte bunlar bayağı kötü kokuyor.
Hele bir de "kavga mecrası olarak sosyal medya" konusu var.
Gündemde olanların ben de farkındayım, sanırım hepimiz farkındayız.
Ama illa taraf seçmek zorunda bırakılmak istemiyorum ben, soğuyorum bundan.
Fikrimi söylemek istiyorsam söylerim zaten.
Bir olay olduğunda hemen aynı tip fotoğrafı paylaşmakla "destek" olunmuyor bence. (bu benim fikrim.) Ya da paylaşmayan kişiyi azarlamakla da bir yere varılmıyor.
En ufak bir olayda kişilerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyor.
Bir de eleştirme meselesi var.
Ben de yapıyorum(kendim sütten çıkma ak kaşık değilim tabii ki)
Sahi ya neden eleştiriyoruz birbirimizi?
Geçen gün çocuklarının kitap okuyan fotoğrafını paylaşan bir anneye "sizin eviniz hep böyle dağınık mı" dendi...
Bu mantığa/bakış açısına güler misin ağlar mısın?
Normalde sakin mizaçlı biriyim ama böyle şeyler görünce de dayanamayıp yorum yazıyorum ya da bende de birikiyor bazı şeyler.
Kendini olduğundan başka göstermeye çalışmayan herkesi severek/gülerek/eğlenerek/öğrenerek takip ediyorum.
Daha geçenlerde "delianne" blogunu kapatma kararı alınca, çok üzüldüm.
Sanki o hep yazmalıydı :)
Sanal bir dünyadayız ama bazı insanlar o kadar sıcak ve samimi ki sanki onun yaşadıkları/yazdıkları sizin hayatınızın bir parçası oluveriyor.
Elbette ki takip seçeneği her zaman mevcut. Sevmiyorsan, takip etmezsin olur biter :)
Bir de unutmadan instagramda "takip edeni takip ederim"ler, alakasız fotoğrafların altına "butiğime/sayfama beklerim"ler... Nedir, ne hale geldik sanki değil mi?
Ben o yüzden reklam kokan hareketleri takipçi olarak kabul etmiyorum açıkçası.
Biliyorum ki paylaştığım hiçbir şey bize özel olarak kalmıyor ama bir nebze olsun kontrolün  olması da iyi bir şey sanırım.
Takipçi sayısının artmasını neden bu kadar önemser ki insanlar?
200 olsa ne; 2000 olsa ne :) Yani ne değişiyor hayatımızda?
Ben, blogda ya da instagramda yorum yazan/paylaştığım şeye değer verip vaktini ayıran insanları seviyorum; hayatıma bir şey katmayan sayı fazlalarını değil açıkçası.
Birkaç gün önce -bir zamanlar paylaşımlarından hoşlandığım- bir anne; "ben de sizin için şunu yaptım, siz de benim için bunu yapın" demiş... Güldüm cidden :) Ortaokulda mı yapardık böyle?
Bunları da kimseyi incitmek için yazmadım; zaten bahsettiğim kişiler benim "takipçim" değil :))
Öyle içimden geldi, nicedir aklımdaydı.
Sahi siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?




Devamını oku »

10 Ağustos 2014 Pazar

Anne(lik) Sohbetleri: Burcu (1 Anne) & İpek (1 Cimcime) :)

 "Hayat çocukla çok güzel" demişti bir yerde Burcu ve onu bu cümlesiyle tanıdım. İpek'le yaşadıklarını anlatırken zorluklardan bahsetse bile bu güzel cümleyi kurmaya devam ediyordu. "Aaa ne güzel bir yaklaşım" dedikten sonra 1 Baba 1 Anne'yi daha sıkı takip eder oldum. İpek sahiden benimle de konuşacak gibi bazı fotoğraflarında; tatlı bir cimcime :)

Merhaba Burcu,
Öncelikle İpek’in üçüncü yaşı hayırlı olsun, mutlu günler geçirin beraber. Üçüncü yaştan beklentileriniz neler J
Hoş geldin 3 yaş! diyoruz ve çok güzel günlerin bizi beklediğine inanmak istiyoruz belki de. Çok hızlı bir şekilde girdik ve beklemediğimiz davranışları her geçen gün maalesef cimcime göstermeye devam ediyor. Ağlayarak bir şeyleri yaptırmak istemesi, yemek yememesi (bu zaten hep olan bir şey bu sıralar çok fazla olmaya başladı), yaz ayında olmamıza rağmen çizme giymek istemesi gibi ve bundan daha fazlasını şuanda yaşıyoruz. İnşallah bu dönemden biran önce kurtuluruz. Üçüncü yaşımız ile cimcime üzerinde ki bütün kötü huylar gitsin, gelmesin bir daha diyoruz, tek beklentimiz bu galiba J

Anne olma maceran nasıl başladı?
Annelik çok güzel bir duyguymuş gerçekten. O iki çizgiyi gördüğüm an ve yaşadıklarımı hatta 2 Aralık 2010 gününü hiç unutamam. Eşim işinden ayrılmış ,biz biraz sıkıntılar yaşarken hiç ummadığımız biranda gelmişti cimcime. Onun bizimle olacağını öğrendiğimiz andan itibaren hayatımız biranda değişti, şansıyla, sürprizleriyle geliyordu.3 yıl aradan sonra gelen bu melek bizim için olgunluk sürecini oluşturuyordu. Anne oluyordum ve çalışan bir anne olacaktım. Korkuyordum ama karnımda tekmelerini hissedince kendime geliyordum. Güzeldi hem de çok güzeldi.

Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın?
Her annenin doğum hikayesi özel ve güzeldir diyorum devamlı. Hayatımız o saatler arasında nasıl hızlı geçiyor değil mi? Ama benim ki o kadar hızlı geçmemişti. Saatler ilerlemiyordu.9 ay çok güzel geçti. Mide bulantısı ,yanma yada başka hiçbir şey yaşamadım. Bütün hazırlıklarımı kendim yaptım. Hiç oturmadım, devamlı hareket halindeydim ve bunun çok faydasını gördüm. 37. Haftama kadar çalıştım ve izine çıktığım 1.5 hafta içerisinde cimcime artık ben geliyorum demişti. Bir gün öncesinde Miniatürke gitmiş her yeri gezmiştim. Oradan alışveriş yapmaya gittik hatta akşamında da abimin düğünü yaklaştığı için hazırlıklarını bitirdim sanki sabahı doğum yapacağımı biliyormuş gibi. Bütün hazırlıklarımı tamamlamıştım. Gece başladı sancılar, tabi ben onların sancı olduğunun farkında değilim. Temmuz sıcağın da havadandır diye uyuyamıyorum, durmadan yataktan kalkıyorum. Evde yürüdükçe sancım gidiyordu, tekrar yatıyordum. Saat 00:30 da ilk sancı göstermişti kendini. Bu sancılar defalarca olmaya başlayınca, gecenin bir yarısı oturdum internet başına doğum sancısı hakkında araştırmaya başladım. Ve o zaman anladım ki cimcime geliyor.
Dakikaları tutmaya başlamıştım, eşime de bir şey söylemeden öyle sabahı yapmıştım. Sonunda saat 07:30 olmuş ve sancılar 15 er dakikaya inmişti. Artık eşime söylemenin vakti gelmişti ve eşim duyunca “bu saate kadar niye bekledin” diye kızmıştı. Hastanenin yakın olmasından yada doğumun kolay olacağını düşündüğüm için galiba bu cesaret bana gelmişti. Hastaneye gittik ,doktor kontrollerimiz yapıldı ve cimcime gelmiş fakat başka şeylerin de olması beklendiği için acil olarak karar vermem söylendi. Normal olmayacağı kesinleştiği için sezeryana karar verildi ve hemen doğumhane için hazırlandım. Kimseye söylememiştik hastane de olduğumuzu ,eşime de bir taraftan fotoğraflarımı çek diyordum, komikti ama çok güzel bir hatıra oldu bizim için.

İlk günlerde en çok hangi konularda zorlandın?
Ahhahh ilk günler gerçekten çok yorucu ve sıkıntılı geçti. Cimcime doymuyordu, sütüm vardı ama ben çok sıkıntılı olduğum için cimcimeye yansıyordu. Biraz da inatçı ve gazlı bir çocuk olduğu için ağlama krizleri çok yaşadık.

İşe döndüğünde İpek kaç yaşındaydı? İşe geri dönme kararını almak zor oldu mu?
Çalışan bir annenin doğum sonrası yasal hakkı maalesef 112 gün ile sınırlı. Doğum sonrasında bu hakkım bittiği anda İpek daha 3,5 aylıktı. Onu bırakıp işe gelmek çok kötü bir duyguydu benim için. Onun geleceği için çalışmak zorundaydım ve bütün zorluklara rağmen çalışmaya devam ettim, ediyorum da. İnşallah devlet annelere biraz daha önem verir de doğum izninin süresini arttırır !

Bildiğim kadarıyla İpek anneannesiyle beraber. Böyle olduğu için gönül rahatlığıyla ayrılıyorsun sanırım evden. Belli bir zaman sonra kreş ya da oyun grubu düşünüyor musun?
İpek doğduğu andan itibaren annemin kollarına gitti. Gece ağladığı zaman eşime annemi ara da gelsin dediğim de cimcime biranda sesini keserdi. Annem geldiğinde onun kucağında uyur, sakinleşirdi. Evimizin de karşılıklı olması belki de benim en şanslı olduğum yanım. Annem benden daha iyi bakıyor ve gözüm arkada hiç kalmıyor. İlerde hatta bu dönemler de kreş çok gündemimiz de. 3 yaşına kadar da oyun gruplarına katılmıştık, arada katılmaya da devam ediyoruz.

“İki yaş halleri” diye bir şey var mı gerçekten? (sendrom demeyi sevmiyorum ben) Siz neler yaşadınız?
İki yaş ,off off neler yaşamadık ki neler. Pedagoga gitmeyi bile düşünmüştük. Çalışan anne olduğum için bazen ona vakit ayırmadığımı fark ettim ve iş yerinden izin aldım, onunla çok güzel vakit geçirdim. Eşim işten gelince de onunla güzel vakit geçirdiler, hep sarıldık, sevdiğimizi ona devamlı söyledik. Kızdık ,sesimizi yükselttik ama çok pişman olduk. Bizi dinlemiyor, başıboş dolaşıyor, yapma dediklerimizi yapıyordu. Gerçekten kötü bir dönemdi bizim için. Tabi her çocuk farklı olduğu için yaşadıkları da farklı olabiliyor.

İlk olarak ne zaman “anne olmuşum ben” dedin J
İlk olarak, cimcime çok kötü hastaydı hatta bunu yazmıştım sosyal medya da .Çok sinirlerim bozulmuştu, hastaneyi ve oradaki doktorları o anda öldürebilirdim. Cimcime ateşler içinde yanıyordu, acile gittik ve çocuğuma yapmadıkları kalmamıştı. Buz gibi suyun içinde tutacaksınız demişlerdi. Tamam ateşi düşsün diye yapılıyor da ama bu diğer çocuklarla aynı yerde yapılmaz ki.Belki 10 çocuk birden o buz gibi suyun içine sokuluyor, çocuklar çığlık çığlık, kıyamet kopuyor ve eşimi yanıma almamışlardı. Yeter be! Dedim ve hastaneden çocuğumu alıp eve geldim. Bide utanmadan bana imzalatmışlardı, çocuğuma bir şey olursa sorumlusu annesidir diye. O gün sabaha kadar hiç uyumadım ve ateşi düşsün diye bekledim ve sabahta o halle işe gittim. O gün aklıma geldikçe hep ağlarım ve şimdide de çok doldum. İşte o gün “Ben Anne’yim” dedim iyi ki de Allah bu güzel varlığı bana nasip etmiş.

Uyku eğitimi vermiş miydin? (bizim gündemimizde bu konu olunca en çok onu merak ediyorum)
Uyku eğitimi gerçekten başlı başına bir konu bence. Biz cimcimeye özel bir eğitim vermedik. Her akşam saat 21:00 olduğunda pijamalarımızı giyer babamıza “İyi geceler babacım” diyerek kokulu öpücük göndererek yatağımıza yatıyoruz. 1 yaşından itibaren bu şekilde yapmaya devam ettik. Cimcimenin tek kötü tarafı bir yere gittiğimiz zaman uyumuyor. Saat kaç olursa olsun eve gidene kadar bizimle oturuyor.

İpek’in nasıl biri olması seni mutlu eder?
İpek çok bilmiş bir çocuk gerçekten. Kim görse 5 yaşında mı? diye sorar oldu. Konuştuğu kelimeler bazen bizleri bile şaşırtıyor. Cesaretli, mutlu, heyecanlı, sevgi dolu bir çocuk inşallah hep böyle olmaya devam eder.

1baba1anne’de hangi konulara yer veriyorsunuz?
1Baba1Anne dopdolu. Doğum hikayeleri ,yemekler, gezilecek yerler, kullandığımız ürünler, cimcimenin hayatı, anne-baba olarak katılmış olduğumuz eğitimler, girişimci/Blogger/çalışan anne-babalar ile yapmış olduğumuz röportajlar, güzellik, hayata dair ne varsa hepsini kolaylıkla bulabileceğiniz yaşam alanı.

Çokça gezdiğinizi biliyorum. Bebekli/çocuklu tatil/gezme konusunda neler tavsiye edersin?
#1Baba1AnneTürkiyeTurunda diyerek çıktık yollara ve gezmeye devam ediyoruz. Hayat çocukla çok güzel ve sakın çocuklarınızı gezmeniz, seyahat etmeniz için bahane etmeyin. Ailece yapılan her gezi özeldir ve dopdoludur, o an bir daha gelmez. Çocukla gideceğiniz yerlerin en önemli özelliği onlar için uygun olup olmadığı ve doktorunun olması. Bunlara dikkat ettiğiniz sürece her yer sizindir ve alın çocuğunuzu gezin.

İpekle beraber hangi kitapları okuyorsunuz?
Cimcimenin kitaplığı dergiler ve kitaplarla dopdolu. Aktivite kitapları, boyama kitapları her geçen gün artmaya devam ediyor. Masal kitapları en çok sevdiği kitaplar, arada kendisi de resimlerine bakarak anlattığı oluyor. Bu aralar kuzeni olacağı için Benim Küçük Kardeşim ‘i okuyup duruyoruz. Paylaşmayı hala öğrenemedik ve bebek geleceği için biraz sıkıntılıyız.

Ev-iş derken kendine vakit ayırabildiğin zaman dilimi kalıyor mu?
Herkesin en çok merak ettiği soru bu J .Hem çalışıyorsun, hem ev işi hem de çocuk hatta bir de blog. Bunların hepsine nasıl yetişiyorsun? Yetişebiliyor muyum bilmiyorum ama galiba bunları yaparken bazı şeyleri geri plana atıyorum. Kendime zaman kalmasına kalıyor da yine de ben rahat edemiyorum. Sinemaya gittiğimiz de bile aklım hep cimcime de oluyor çünkü eve geliş saatimizi biliyor ve bizi kapıda bekliyor. Kendime pek vakit ayıramıyorum o kesin, kuaför de geçen saatler dışında belki de J

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Annelik çok güzel bir duygu. Allah nasip ettiği sürece anne olmayı sakın ertelemeyin. Çalışan 1Anne olarak akşam eve gittiğim zaman kapıda beni görünce “Annecimmm” diye sarılan o melek varya işte o bütün her şeye bedel. Gün içerisinde ne yaşıyorsanız yaşayın sakın onu eve taşımayın. Servise, minibüse bindiğiniz de yada iş yerinizden çıktığınız anda bütün sıkıntılarınızı atın ve çocuğunuza sarılmayı hayal edin. Hayal edin ki o size güç versin. Anne olmanın keyfini çıkarın, annesiniz diye de kendinize vakit ayırmayı unutmayın. Arada eşinizle birlikte dışarı çıkın, arkadaşlarınızla buluşun. Sizde insansınız ve bunlardan anne oldunuz diye vazgeçmek zorunda değilsiniz. Kendinizi arada mutlu edin ki aileniz de mutlu olsun.
Hayat çocukla çok güzel ! Sakın onları başka şeyler için bahane etmeyin.
Sevgiler güzel anneler-anne adayları.
Çok teşekkürler J
Katıldığın için çok teşekkürler; İpek’e koocamaaan öpücükler

Ben -maşallah diyeyim de- gezmelerine/katıldıkları etkinliklere yetişemiyorum :) 1 Baba 1 Anne'de sahiden güzel konu(k)lara yer veriyorlar. İpek'in tatlı dünyasını da takip etmeyi de seviyorum.
Ama sahiden, Burcu'nun da dediği gibi kendimize vakit ayırmayı unutmamak gerek...
Yeniden teşekkürler Burcu :)


Devamını oku »

9 Ağustos 2014 Cumartesi

4. Ay :)

Her ay hatta her gün değişiyor Elif, büyüyor maşallah :)
E haliyle sesi de gürleşiyor.
Bu ses tınısıyla bence opera sanatçısı olabilir :) Bugünkü doktor kontrolümüzde de doktoru-ben bebek olsam üzerine kusardım olanı- bu maharetinden mahrum bırakmadı yavrum. Odaya girerken bekleme odasında "agucuk bugucuk" yapan aileler çıktığımızda bize dehşetle bakıyordu. Bense gülüyordum, "hee benim kızım da böyle, ne var yani"...
Bekleme salonu demişken...
Tek boş yer kucağında minicik bebesi olan bir anneydi; onun yanına oturdum. "maşallah dedim, kaç günlük" kadın sevinçle "20 günlük" dedi. Bir dolu saçı olan ve hayata geldiğini henüz anlayamamış kara yağız bir oğlan vardı kucağında. Anne acayip yorgundu ve düşünceliydi. Diğer yanındaki anneye gaz damlalarını soruyordu. O an sohbete balıklama dalmak ve gazla ilgili tüm tecrübelerimi aktarmak, benden de taze olan bu anneye sarılmak ve "biliyorum zor ama inan geçiyor, en azından azalıyor" demek istedim. Yapamadım. Bir an duraksadım "aman ben de biliyorum geçeceğini, sen ununu elemişsin tabii" der miydi. Ya da iki satır güzel cümleyle moral bulur muydu diye hala aklımda.
Bu ay "yabani hayattan medeni hayata" da Elifle beraber geçiş yaptım. O nasıl oldu?
Mesela ilk defa bir arkadaşıma yanımda karabalık yokken gittim ve tüm gün orada vakit geçirdim. Arkadaşımın da bebesi vardı; sahi siz de onu tanıyorsunuz :) Çok güzel bir gündü...
Sadece "merhabalaştığım" komşularım bebek hayırlamasına gelmek istediler ve ben evi,"normalde olsa ancak yarım saatte toplardım" seviyesinden "5 dakikada topladım işte ya" seviyesine getirdim. (bir nevi tozlar halı altına süpürüldü ama olsun :) Komşum gelmek istiyoruz deyince bendeki ilk soru: "Ne yersiniz" :)) O kadar alakasızım yani... Aslında ramazan ayında olduğumuzdan oruç musunuz demek istemiştim ama laf ağzımdan öyle çıktı... BDK ile de konuşamamıştım ya; aynı mesele. Yazarken daha rahatım da yüzyüze olunca otomatik tuşuma basılmış gibiyim; "evet"ler ve "hayır"lar ancak çıkıyor; "this is zemin" gibi :) 3 komşu geldiler ve gayet de iyi geçti muhabbet. Hatta geçenlerde de ben ilk defa karşı komşuma geçtim hem de Elifle.
Ve birkaç gün önce de çocuk parkında başka bir komşumu görüp yanına gittim. (normalde kaçardım, maazallah benimle konuşur falan diye :) Onun da iki tane oğlu var. Biraz konuşunca bana "çok yorgun görünüyorsunuz" dedi; işte o an parktaki tozlardan bazıları gözüme kaçmış olabilir :/ Kısacası "yabani" bir insandan "sosyal"liğe ve medeniyete adımlar attım kendi çapımda. Elifle beraber büyüyorum sanırım ben de çünkü onunla çok şey öğreniyorum.
Bu ayın en tatlı gelişmesi elbette ki tatilimiz oldu. "Bebekli tatil"den bir acayip korkuyordum. (nasıl gözümde büyütmüşsem artık) neyse ki gözümde büyüttüğüm kadar olmadı hiç, çok şükür.
Kolik ne durumda diye soracak olursanız... Sormayın :) Arada birbirimizi gıdıklamaya devam ediyoruz ve hakkında neredeyse hiç konuşmuyoruz. Bize koliği görmeye gelenleri de esefle kınıyoruz...
Elif maşallah eline geçen nesneyi bırakmayan,itinayla ağzına götürüp tadına bakan, bolca gülümseyen, muziplikler peşinde koşan, dönme çabalarından mutlu olan tatlı bir bebek oldu bu ay.
ultra şahane yaratıcı "4" pozum :)
Bu ay ilk defa "yenidoğan" olmadığını, "bebek" olduğunu anladık Elif'in... 
Akşam üzerleri daha sık dışarı çıkıp-neredeyse her gün- temiz hava almaya çalışıyoruz. Bu durum onun da hoşuna gidiyor. Dışarıdakiler de bizi tanıdı. "Bugün uyudu/uyumadı" diye takip ediyorlar.(benim derdim uyutmak değil halbuki temiz hava alsın yeter)
Bu ay da "bebeme tek başıma bakabiliyormuşum" halim bana güven verdi. Ama sorun şu ki Elif azıcık ucundan zor bir bebek olduğundan birinin de bana bakmasına çok ihtiyaç duydum. Sanırım önümüzdeki günler anneler dönüşümlü olarak destek olmaya gelecekler. Yaşasın anne yemekleri :)
Baba-kız ilişkisi sahiden farklıymış a dostlar.. Bana ağlayan bebe, babasını kapıda görünce kahkaha atmaya başlamıyor mu... Valla kızasım geliyor ama kızamıyorum. onlar mutlu olsunlar yeter :)
Bugün doktora önceden hazırladığım sorularımı sormaya çalışırken -karabalık o sırada Elif'i sakinleştirmeye çalışıyordu, bense sesimi doktora duyurma çabasındaydım- doktor döndü ve "geçen ay ne yaptıysan bu ay da aynısından yap, yeter" dedi :)) Sanırım kısa kesmek istedi :) Alıştık onun bu hallerine. "Annesi bu kız biraz cazı" da dedi ama ben yine oraları duymadım. "size yapıyor aslında" falan dedim bir de utanmadan :) Doktor en son dayanamayıp Elif''e "kız valla başımı şişirdin ha" dedi. Kızarak demedi ama benim yine de gülesim geldi. Doktoru sevmiyorum ya- niye başka doktora gitmiyoruz değil mi :) - "ohh ya "dedim içimden. Ağlama sesini sevmeyeceksen niye çocuk doktoru olursun ki değil mi?
İnsanlar Elif'i bana değil de babasına çaktırmadan seviyorlar :) Karabalık kızına pek düşkün çünkü :) Neyse ben dengeyi buluyorum sanırım. Görenin kucağına veriveriyorum Elif'i :)
Bir de "asla yapmam deyip de yaptığım ve o lafları bir güzel yuttuğum" neler var,onları not alıyorum. Sanırım yakında paylaşırım. Neler demişim vakti zamanında... Ne safmışım ben yahu :)

HERKESE ELİFTEN-BABASINA ÇAKTIRMADAN- EN BİR TATLI GÜLÜŞLER :)
Devamını oku »

7 Ağustos 2014 Perşembe

Anne(lik) Sohbetleri: Bilunsen & Peranil :)

Hamileyken tüm ihtiyaç listesini -neredeyse- tamamladığımızda geriye sadece "loğusa tacı" kalmıştı. Evet o olmadan doğuramazdım :) Normalde takı, toka kullanmayan, makyaj yapmayan birine göre bir hayli havalı bir model seçmiştim çünkü tasarım bilun şendendi. İşte onunla böyle tanıştık ama onun haberi yok çünkü Peranil'e henüz yeni kavuştuğu için bir de ben meşgul etmeyeyim diye mail atmaya cesaret edememiştim. Derken instagram hesabından yaptığı çalışmaları ve Peranil'i mutlulukla takip ettim ve konu çocuk kitapları olunca yollarımız iyice kesişti. Benim için oldukça zor görünen harika tasarımlarla #peranilinmaceraları konulu fotoğraflar çekiyor. Lafı çok uzattım ama bu yetenekli anneyi ve ismi bana masalı çağrıştıran tatlı Peranil'i kendisinden dinleyelim:

Bilun Merhaba;
Öncelikle annelik maceran nasıl başladı?
Aslında çok korktum anne olmaktan. Bir yandan istiyordum bir yandan da fena halde korkuyordum sorumluluktan. Hayattan zevk almasına alıyor, eğleniyordum ama iş bu dünyaya çocuk getirmeye gelince kötü bir yer gibiydi. Sonra düşündüm, düşündüm ve baya düşündüm J Dünya çok da kötü bir yer değildi aslında. Ve sonunda Pera Nil’i çağırdım.
2013 yılının Anneler Gününden iki gün önce tuhaf bir hisle uyandım. Test yapmayıp, iki gün bekleyeyim dedim ama dayanamadım. Testi yaptım ve silik ikinci çizgi ile çok yakın arkadaşım Sıla’yı aradım. Testi yineledik. Yine aynıydı. “Oldu bu iş” dedi Sıla J Kan testi sonucuyla tescillendi ve aslında benim için zorlu süreç başladı. Çok fazla okuyup, bilmek iyi değil aslında bazen. Yok boş gebelik mi, mol gebelik mi falan diye uykusuz günlerin ardından, ikili testler, üçlü testler, detaylı ultrasonlar derken zaman çabucak geçti.

Kısaca doğum hikayeni anlatır mısın?
16 Ocak 2014.. 2 günde bire inen kontroller için hastaneye gittik annem ve çok yakın arkadaşımla. Günü zaten dolmuş olan Pera Nil’in gelmeye niyetinin olmaması bir yana, bir de kanala yakın olan kafası gittikçe yukarı çıkmıştı. Üstelik erken başlayan sancılar son bir haftada geçmişti. Doktorum Başak Hanım, “yok” dedi, “iyice yukarı çıkmış.” Sezaryene karar verdik o anda. Akşam üzeri dörde doğru sedye üzerinde doktorum Başak Sel ile ameliyathaneye indim.
16:06'da tiz bir ses duydum. O duyduğum tiz ses anlıktı. Ama sonra sağ tarafıma getirilip, ilk kontrolleri yapılırken bastığı yaygara ile ameliyathanede baya iz bıraktı Pera Nil hanım :) Ve kara saçlı kızım bana doğru yanaştırıldığında, yanağı yanağıma değdiğinde gözlerini açıp açıp bana bakmaya çalıştığında hiçbir şey düşünemedim. Kara kızım yanımdaydı ve o an benden mutlusu yoktu.. Rüya gibiydi. Sanki upuzun bir uykuya dalıyordum günlerce süren uykusuzluğun ardından..

Peranil’i kucağına ilk aldığında neler hissettin; sizinkisi ilk görüşte aşk mıydı?
‘Bu benim mi?’ dedim. Tarifi yok o anın ve ondan sonra yaşanılan her anın. Bin şükür ve sonsuz minnet.. Allah her isteyene nasip etsin. Çok başka. Anlatılmıyorki, bilirsin.. :)

(En çok merak ettiğim soru) #peranilinmaceraları nasıl oluştu; fikir aklına nasıl geldi ve sürekli yeni bir şeyler üretmeyi nasıl başarıyorsun? (yapamam biliyorum ama belki minik esinlenebiliriz :)
Pera Nil dünyaya gelene kadar aklımda böyle şeyler yapmak yoktu. Ancak Pera dünyaya geldikten sonra hatıra olarak her ay bir fotoğraf çekmeyi düşündüm. Pera Nil’in 1. Ay fotoğrafını değişik bir şekilde çekmek istiyordum ve daha önce yurtdışında örneğini gördüğüm bir şekilde ben de kızımı kumaşlarla kelebek yaptım :)
#peranilinmaceralari için, kitaplar, filmler, günlük iş ve rutinler, en önemlisi masallar bize yol gösteriyor. Pera Nil’e kitaplar okuyup, hikayeler anlatıyorum. Bunlar bizim en önemli esin kaynağımız.

Bildiğim kadarıyla tasarımcısın ve evden çalışıyorsun. Hem bebek bakımı hem de evden çalışma zor oluyor mu?
Aslında şu ara her siparişi kabul edemiyorum. Çünkü zamanımın neredeyse tamamı Pera ile geçiyor. Onunla oyun oynamak, dans etmek, ona şarkılar söylemek öncelik benim için, her anne gibi. Geceleri çalışıyorum genelde. Pera uyuduktan ve ona süt sağdıktan hemen sonra.

Çok güzel tasarımların var. Peranil’e yaptığın özel şeyler oluyor mu?
Çok çok teşekkür ederim :) Pera’ya bu yaz için şapkalar yaptım. Ama o da benim gibi takıp, takıştırmayı pek sevmiyor gibi :) Gerçi eskiye oranla bant tutuyor en azından saçında. Anneannesi ve teyzesine çekerse çok süslü olur :)

Peranil ile bir gününüz nasıl geçiyor?
Sabah gülücük ve konuşmalarla geçen bir sürenin ardından, müzik dinleyerek mama / süt hazırlıyoruz. Genelde klasik müziği sabahları dinliyoruz. Pera Nil, koltuğunda eline geçirdiği hışırtılı oyuncaklarla, tahta kaşıklarla beni izliyor, çünkü aynı zamanda komik bir şekilde dans ediyorum :) Kahvaltının ardından yere uzanıp, birlikte kitap okuyoruz. Gün içinde bir fotoğraf seansımız oluyor. Ayına uygun, kitaplardan ve internetten bulduğum, bazen birlikte ürettiğimiz çeşitli oyunları oynuyoruz. Oyun saatlerini çok seviyor. Bu arada bebekler çok küçük haftalıklardan itibaren ebeveynini taklit edermiş. Bu bilgiyi öğrendiğimden beri, elimden kitap, broşür, dergi düşmüyor. Sonra mutlaka yürüyüşe çıkıyoruz. Temiz hava hem ona hem bana iyi geliyor.
Uydurmasyon şarkılarımız var, neşeli ritmlerden oluşan. Danslar ediyoruz, hikayeler anlatıyorum, birlikte gülüyoruz. Hep söylüyorum; müzik, beynin yapılanmasında, mantıksal düşünmenin gelişmesinde çok etkili. Müzik ve doğa sesleri dinleyen bir bebeğin daha gelişmiş bir beyne sahip olacağını ve belli zeka alanlarında üstün olacağını gösteren çalışmalar var. Bu da çeşitli müzik türlerini dinlemesinden geçiyor. Pera’ya elimden geldiğince her tür müziği dinletmeye çalışıyorum.
Uyku saatlerinde Ninni Perisi adlı cd’yi dinliyoruz. Yemek esnasında da genellikle Dede Efendi Ney taksimi. Gerçi bu ara ek gıdayla tanıştık ve biraz sorunluyuz :) Sebze pürelerini pek haz etmiyor ama meyveleri seviyor allahtan. Müzik tam anlamıyla ruhun gıdası ve müzik eşliğinde yaptığım masaj onu çok rahatlatıyor. Normalde onu sırt üstü tutmak mümkün değil ama masaj ve müzik onun dinlenmesini sağlıyor. Akşam uykusundan önce ılık bir banyo ve sonrasında yine kısa bir masaj ve yemek. Sonrası tatlı rüyalar :)

Annelik konusunda en çok hangi konularda zorlandın?
Korkularım var. Gelişimiyle, eğitimiyle ilgili. Yani yanlış yapmak istemiyorum ama elbet hatalar yapıyorumdur. Büyüdüğünde küçüklüğünden hiç yara taşısın istemiyorum. Sonuna kadar ‘oh be ne güzel çocukluktu benimki’ desin.  Her anne gibi ben de çocuğum güzel anılar biriktirsin istiyorum. En çok zorlayan beni bu şimdilerde.

Uyku eğitimi verdin mi; vermeyi düşünüyor musun?
Verdim ama çok katı bir eğitim değil. Gündüzleri uykuya dalmakta çok zorlanıyordu, onun için verdim. Şimdi iyi çok şükür :) Bebeğin ağladığı eğitimler bana pek sağlıklı gelmiyor açıkçası. Belki şimdi belli bir düzene sahip oluyprlardır ama ilerde stresle başa çıkma konusunda zorlanacaklarını düşünüyorum.

Bebek bakımıyla ilgili çok okuduğunu biliyorum. Peki sence bebek bakımı cidden kitaplardan öğrenilebilir mi? Bir de kitapta yazan şeyleri günlük hayatta kullanamadığında kendini kötü hissediyor musun yoksa o kitaplar sadece danışmak için mi?
Kitaplar benim için bir danışma kaynağı. Anneannelerden öğrenilenlerle kitaptakileri birleştirip, annelik içgüdüsüyle karar veriyorum her konuda. Bebek bakımı kitaplardan direkt öğrenilmez belki ama çok yol gösterici oluyor. O kadar araştırma boşuna yapılmıyor sonuçta :) Her çocuk ayrı bir kitap ve onlar bizi şahane bir yönlendirme yeteneğine sahip.

Peranil ileride nasıl biri olursa sana kendini iyi bir anne gibi hissettirir?
Kendi olsun. Dimdik bassın yere. Kendi kararlarını kendi verebilsin ve kararlarının arkasında dursun. Güçlü ve azimli olsun her daim. Vicdanlı bir insan, hayırlı bir evlat olsun. Ancak o zaman mutlu olabilirim ben..

Birlikte hangi kitapları okuyorsunuz?
Hamileliğimden beri kitaplar okuyorum Pera’ya. 1 aylıkken en çok Küçük Prens’i dinledi benden. Küçük Kara Balık, Şeker Portakalı, Bir Şeftali Bin Şeftali. Sonra @2balik* ile tanıştık ve sayesinde Feridun Oral, Sara Şahinkanat’ın kitaplarına hayran olduk J Şimdi her gün böyle kitaplar okuyorum Pera Nil’e. En çok “Baloncu Dede ve Üç Küçük Yaramaz” ile “Üç Kedi Bir Dilek”i seviyoruz. “Anne Ben Kimim” ise benim favorim :) (*Valla bu biziz :)

Bir dolu aktivite yapıyorsunuz; ben yetişemiyorum J fikirleri kitaplardan bulup kendinize mi uyarlıyorsun?
Evet kitapları, internet sitelerini iyice inceleyip, Pera’nın ayına uygun aktiviteler uyduruyorum. Bazıları kitaplardan direkt yaptıklarım, bazıları da Pera ile oynarken şekillenenler. Zaten gelişimi takip edince neler yapabileceğini az çok anlıyorum artık.

Anne adaylarına neler tavsiye edersin?
Öncelikle çok fazla akıl veren, bilgi paylaşmak isteyen olacaktır. He deyip, geçmek, bazen gerçekten dinleyip, öğrenmek en güzeli. O büyük buluşmayı düşünüp, bebeklerine sonsuz odaklansınlar. Hayatın en anlamlı anı o çünkü. Sonrası için hiç endişe etmeye gerek yok, kitaplar, büyük anneler ne güne duruyor? :) Hele o miniciğin verdiği güçle edilen hareket, annelik içgüdüsü ile bağlanma. Müthiş bir şey!

Katıldığın için çok teşekkürler. Peranil’e kooocaman sevgiler…
Asıl ben çoook çok teşekkür ederim şahane sorular ve bana vakit ayırdığın için. Öpüyoruz sizi çook çok <3

Bilun Şen ile nereden nereye :) Hiç takmayacağımı bildiğim loğusa tacından annelik sohbetine uzandık... 
Paylaşımlarını heyecanla bekliyorum; Peranil'e yepyeni maceralarda güzellikler diliyorum.
*3 Kedi 1 Dilek'i de maceranıza katarsanız (benim favori kitabım) çok mutlu olurum :)




Devamını oku »

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Anne Olmak-2

*Anne adayları bu yazıyı bebişlerini kucağına alınca okusunlar olur mu;gözleri korkmasın :)
Elif az önce uyudu. Uyudu derken "uyuttum" demek istedim :) Ve her an uyanabilir. Uykuya geçişi zor ve çok çabuk uyanıyor. Az uyku yetiyor desem yetmiyor çünkü gözlerden belli. Kıpkırmızı ve "anne beni uyut" diye bakıyor. Bazen "nerede hata yaptım" diye düşünüyorum. "Benim çocuğum neden yatağına koyduğum gibi kendisi uyumuyor?" İşte asıl hatalı olan bu soru; şimdi daha iyi anlıyorum. Karşılaştırma ve kıyaslama daha 4 aylıkken başlayacaksa yazık yavruma. Evet her bebek farklı; tıpkı her insanın farklı olması gibi. Sanırım bir yerde biz bunu kaçırıyoruz,ya da ben kaçırıyorum diyeyim de kimseyi zan altında bırakmayayım.
"Kitap gibi" bebekler yetiştirmek istiyoruz. Her şey kolay olsun, zorlanmayalım.
Daha önce hiç bu kadar -aynı anda- hem çaresiz hem de aşırı mutlu hissetmemiştim.
Sanırım buna "anne olmak" deniyor.
Daha henüz yolun çok başındayız ve ben çok yorulduğumu hissediyorum. Dün şöyle bir kendime dönüp baktım ve "ne kadar mızmız biri oldun sen" dedim. (bilmeyenler için, evet önceden de mızmız idim ama bu kadar da değildim sanki...) Zorluklarla mücadele etme konusunda fena tökezledim sanırım.
Suçu hep başkalarına atmaya alıştık ya bu kez de "kolik"e atayım ben :) Ama sahiden kolik beni/bizi çok yordu.
Taze anne olmuş her kadının yaşadığı gelgitleri yaşıyorum sanırım; farklı bir şey yok yazacağım.
Ama hep hatırlamak istediğim bir şey var ki o da şükretmek.
Kendimi evet bazen o kadar çaresiz hissdiyorum ki "yetiş anneeee" diyesim geliyor.
Geçen gün karabalık bana çok güzel bir cümle kurdu; yorulduğumda aklıma onu getiriyorum.
(hastalanmıştım ve uzanmak istiyordum ama Elif'e de birinin bakması gerekiyordu ve ben annem mi gelse acaba diye paniklemiştim.) Bana dedi ki " Hani sen ihtiyacın olduğunda anneni çağırıyorsun ve o meşgul de olsa hasta da olsa hemen koşup geliyor ya; işte şimdi sen de annesin ve Elif'in sana ihtiyacı var. Şu an hastasın ama kızınla ilgilenmen gerekiyor." İşte buna benzer bir şey söyledi.
"hııııııı cidden ya sahi ben anne oldum değil mi" dediğim an'lardan biriydi.
İnsan "ha deyince" anne olmuyor bence ya da ben olmadım diyeyim.
Şimdiye kadar en çok zorlandığım konu kolik ve uyku(uykusuzluk değil, Elif'i günde 3487.kere uyutmaya çalışmak) oldu.
Kolik konusunu daha önce yazmıştım zaten; yinelemeyeceğim. Şiddetinde ve sıklığında çok şükür azalma var ama bazen öyle umulmadık an'larda tutuyor ki "ne oldu ki" demekten kendimi alamıyorum. (bize misafirliğe gelip de "e şu meşhur koliği bir de biz görelim" diyen sevgili insanlar; size de ennnn derin sevgilerimi gönderiyorum,sanırım siz anladınız.)
Uyku eğitimi konusunu çok araştırdım. Feber mi Tracy mi West mi :) Bir taraftan da bozulmayın ama bana komik geliyor bir kitaba veya bir yaklaşıma göre bebeği kalıba sokmak. "Doğru" yu arama halidir annelik demişti ya kuzenim, hakikaten öyle. Bizim için doğru olan ne onu bulmaya çalışıyorum.
En güzeli bilinçli ebeveynler olup araştırıp okuyup anladıklarımızı kendimize ve bebeğimize uyarlamak olacak sanırım. "6 aydan önce uyku eğitimi verme" diyor tüm danıştıklarım(çocuk psikologu da dahil). Elif gözüme bazen kocaman gelse de gerçekten minicik bir bebek çünkü henüz 4 aylık... Kokuma ihtiyaç duyması da doğal sanırım.
Ben kucağımda sallayarak uyutuyorum Elif'i. Kolikten bize miras bir sallanma halimiz var.
Kaç aylık oluncaya kadar sallayabilirim bilmiyorum çünkü cidden yorucu bir işlem. Hele ki uyutmak için harcadığım süreden daha kısa sürede uyanıyorsa bebeğim :)
İşte o an "gel Tracy abla da öğret bize şu işi" diyesim geliyor; ona da Allah rahmet eylesin. Kitap yazmasa ne yaparmışız bilmiyorum :)
Geçen gün bir abla bana"aaa kucağa alışmış bu; ayakta salla ona alışsın."dedi.(sanki o daha iyi bir şey :) Onu da bir sefer denedim ama gülmekten yapamadım. Bilmiyorum neden komik geldi. kendime dışarıdan bir gözle baktım, yapamadım. Ki zaten o da zor bir şey. Elbette ki en güzeli bebeğin kendi yatağında ve kendi kendine uyuması yani bunu öğrenmesi. Sanırım bunun için Elif'in bana ihtiyacı var. Benim de ona :)
Yine aynı abla bana "kolların çok açık tabii bu çocuk gazlı olur"derken (ki ayağımda çorap var bu sıcakta çünkü ben kansızlıktan yaz-kış üşüyebilen biriyim) aynı cümlede "Rusların çocuk yetiştirme tarzına bayılıyorum; minicik çocukları atıyorlar soğuk sulara dipçik gibi oluyorlar sonra" dedi. Bu iki cümledeki "anlam kargaşasını" bulunuz :) Ya da sizi yormayayım şu yazıyı okuyun yeter..8Kuzenim göndermiş bana :) Türk anası genlerinden nasıl çıkacaksa dipçik çocuk :P
Okuma-yazma öğretmek gibi düşün diyordu bir yerde; uyumayı öğreteceksin. 2 anne de beni sonsuz destekliyor çünkü belimde kolumda daha şimdiden ağrılar oluştu. Bazen aynaya baktığımda kendimi tanıyamıyorum; bu yorgun bakışlar benim mi diyorum? Bu da bir süreç ve geçecek inanıyorum.
6 aylık olana kadar araştırmaya ve okumaya devam etmeyi planlıyorum. şimdi de saldım çayıra yapmıyorum elbette ki. Uykusu gelmişse hemen kucağıma almayıp yatağına bırakıp güzel bir uyku müziği açıp yatağında oyalanmasını izliyorum bazen de odadan çıkıyorum. Aşırı uykusuz bırakmamaya çalışıyorum; çünkü sonrasında endorfin salgılanıyor ve durum daha da zorlaşıyor. Kendi içinde beslenme-aktivite-uyku rutini kurmaya çalışıyorum. Fark ettiyseniz "your time"yok... O pek nadir oluyor onda da bu satırları yazıyorum ya da yemek yiyorum :) "Felaket uykusu" dedikleri 30-45 dakikalık gündüz uykusu bitmek üzereyken yanında oluyorum ve yeniden uyutmaya çalışıyorum.
Dışarı çıkmalarımız bu ara seyrekleşti; onu da havalara bağlıyorum.
Mutlaka her gün yoğurmaca/banyo/mini masaj gibi aktiviteler yapıyorum.
Yazınca rahatladım biraz :)
Biliyorum bu yorgun günler de geçecek ve Elif ne ara büyüdü diye hüzünleneceğim(z).
Elif'e baktıkça "bu günleri bir daha gelmeyecek,tadını çıkar" diyorum ama bu ara gece uyanmaları  da sıklaştığından olsa gerek hem geceye hem gündüze yetişemiyorum.
Sevgili karabalık, akşam 6.05'ten itibaren bana verdiğin desteğin olmasa hele hiç yapamazdım :) Geceleri de çoğu mızlanmaya sen bakıyorsun ama yine de "iş" annede bitiyor. Sanırım o yüzden annelik kutsal...
Allah isteyen herkese nasip etsin çünkü tarifi olmayan çok güzel bir duygu.
Yorgun olduğumda, çaresiz kaldığımda çok üzülüyorum. Hayalimdeki anne tipi bu değil çünkü. Ama "mükemmel anne" de değil. Evde 4 çeşit yemekli, temizliğini de yapmış, bebeğinin tüm fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılamış, your time'ını da yapmış ve hala gülümseyebilen biri varsa (ve bunları her gün yapabilen) inanın takdir ediyorum. Ama o ben değilim :)
Bazen aklıma şu da geliyor; beceremediğim için karalıyorum gibi olmasın ama şimdi uygulanan yöntemlere de 10 yıl sonra "aa ne kadar yanlış yapmışlar, tam tersini yapalım şu an" da denebilir :)
Annelik sanırım biraz da böyle bir şey: iki kalp bir arada :)
Yaşadıklarımı ara ara buraya yazmaya çalışıyorum ki unutmayayım ve ne olursa olsun şükretmeye devam edebileyim. Bu benim için önemli çünkü.
Bu arada annelik sohbetlerinden çok çok çok şey öğrendim. Bir annenin "ak" dediğine diğeri "kara" diyor ama ikisi de mutlu...Bence olayın özü de bu. Çok tatlı annelerle devam ediyor/edecek bu sohbetler; hepsine yeniden teşekkür edeyim.
İç dökme yazısı gibi oldu ama ne yapalım bazen ona da ihtiyaç oluyor.
* Bu yazıyı da okumak isteyebilirsiniz; teşekkürler acemi anne :)

HERKESE MUSMUTLU GÜNLER :)
Devamını oku »