Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




1 Temmuz 2014 Salı

1 Kitap 1 Mektup Etkinliğinde "Şirin Şeyler Üreticisi" Zeinepuu var; Sahi "Benekli Fareyi Gördünüz Mü?" :)

Hediye konusunda inanılmaz bocalarım. Doğum günü mü özel bir gün mü yoksa rastgele bir seçim mi; buradan başlarım. Bazen "ihtiyacı olan bir şeyi alayım" derim ama en güzeli bir şey görüp "işte bunu x çok sevecek" diye sepete atmaktır.
Geçen doğumgünümüzde de -ki neredeyse aynı gün doğmuşuz- özel bir şey olsun ama içinde Elif de olsun dedim. Patik de örebilirdim ama bunu öğrenmem ve yapmam birkaç sene sürerdi; vazgeçtim :)
O ara karşıma Zeinepuu çıktı instagram hesabından. (ismi çok güzel; Miyazaki karakteri gibi "zeynepuuu" diye okuyorum ben :)
Düğün fotoğraflarımızı gönderip "piksel piksel aşk"a mı düşelim derken karşıma o masalsı görüntü çıktı. "Aaa bu aynı Elif" dedim; o daha doğmadan. Ve Zeynep'e mail attım. Ben ona genel bir şablon çizip detayları kendisinin belirlemesini istesem de her aşamayı bana tek tek sordu. Sormana gerek yok;sana güveniyorum dedim. O yine sordu.

Hepimiz için erken doğum günü hediyesi oldu. Zira bizim planlarımıza göre Elif bizim gibi Mart ayında doğacak; kendi halinde 1 balık olacaktı. Böylece "3 balık" olarak hayatımıza devam edecektik. Tabii ki Elifin de kendi planları varmış. "Ben bu balıkları bir hizaya getireyim" demiş olacak ki 9 Nisanda Koç burcu olarak hayatına başladı :)
İşini sevgiyle ve özveriyle yapan insan karşısında saygıyla eğilir; gülümsemesi bol yanaklarından öperim.
İşte Zeynep ve hikayesi:

Sevgili Zeynep; "şirin şeyler üreticisi" olmaya nasıl karar verdin? Bu süreç nasıl gelişti?
Gözlerimi kapatıp bir düşündüm. Nasıl oldu sahiden diye :) 
sevdiğim insanlara ellerimle yaptığım küçük şeyleri hediye etmeyi her zaman çok sevdim. Bu yüzden bambaşka işlerde çalışıyorken bile evimin bir köşesi her zaman kurdelelere, dantellere , iplere , iğnelere , boyalara kısacası hep şirin bir şeylere aitti. 
düşünüp, tasarlayıp en sonu somut hale gelen o küçük şeyleri fotoğraflamaya başladım. 
işte galiba he rşey burada başladı. 
öyle çok sevildi, beğenildi , talep gördü ki ... bir yerden sonra sessiz kalamadım. 
şirin şeyler üretmeye mutlulukla devam ettim :)

Piksel piksel ask temasını yaparken nelere dikkat ediyorsun? Ayrıntılarda kişileri bu kadar güzel resmetmeyi nasıl başarıyorsun ;)
Bu biraz detaycılıkla ilgili sanırım. Günlük hayatımda da böyle miyim ki diye bir soru geçti zihnimden ama , sanmıyorum :)
İşime verdiğim önem , gösterdiğim özen bu ince detaylarda saklı aslında. Bu temada aile panoları , gelin-damat panoları daha çok yer alıyor. Semaları çıkarabilmek için istediğim fotoğrafları incelerken pikselleşiyor bakışlarım sanki , bu detayı kareleştirmek mümkün algısıyla kravat iğnesine kadar detaya inebiliyorum :) 



Son zamanlarda yenidoğanlara yönelik çalışmaların arttı sanırım?
Evet :) Bu da beni çoook mutlu ediyor.
Yine instagramdan tanıdığım , cok sevdiğim fotografçı bir anne ile yaptığım ilk çalışmaydı doğum panosu. Oğlunun odası için aklındaki panoyu anlatmıştı ve bunu kanaviçeleştirmek konusunda bana çok güvendi. Öyle güzel oldu ki ilk doğum panosu , sonra ardı arkası kesilmedi.
boylarını , kilolarını işlerken her çarpıda seviyorum onları parmağımın ucuyla !  :) 


Seni mutlu eden/heyecanlandıran/kalbinde özel bir yeri olan çalışma(lar) var mi ? 
Olmaz mı :)
İlk doğum panom  Zafer Alp , ablamlar için yıldönümlerinde yaptığım Happy House panosu - enişteciğimin dövmesine kadar detaya indiğim doğrudur :) - , Tuva Yayıncılığa ait olan Kanaviçe dergisinin 32. sayısına bir sema tasarlayıp , işlemiştim. Sweet Life panosu da benim için çok özeldir :) , sonra Rengin ve Atakan*ın Just Married panosu ( detayları şimdi düşünürken bile gülümsüyorum .) , Pınar ve Salih için yaptığım çift panolar ve tabiki heyecanla beklenen Elif için Hoşgeldin Elif panosu .. :) Unicornuyla geldi Elif değil mi annesi  :) 
*Valla aynen öyle oldu :P

Bir günün nasıl geçiyor ? 
Çoğu zaman erken uyanıyorum. Erken kahvaltı yapıp güne erkenden başlamak bana çok iyi geliyor.
İşlerin yoğunluğuyla şekilleniyor günüm , evden çalışmak keyifli ve rahat olsa da zorlukları da var . O hiç bitmeyen ve maalesef tüm gün uğraşsan da görünmeyen ev işleri nedeniyle programsız çalışmak mümkün olmuyor. :)
Çok yoğunsam tüm gün evde kanaviçeyle ilgilenebiliyorum ama belli bir saatten sonra elime almamaya özen gösteriyorum.
Pek tatili olan bir iş değil , zaten yarım bir iş yanında durduğunda ' hadi beni eline al'  bakışları atıyor :) 
onun dışında dışarıdaysam bol bol  yürüyerek , mutlaka ağacı , yeşili bol yerlerde vakit geçirmeye çalışarak geçiyorum günümü.


Ürünlerin teslimi ne kadar vaktini alıyor?
İş yoğunluğuna göre değişebiliyor . normal şartlarda 5 gün içinde teslim ediyorum , daha erken ve daha geç teslimat durumları da mümkün olabiliyor. 

Tatildeyken nasıl yapıyorsun? Ya da zaten işinden keyif aldığın için tatile de işini götürüyor musun ;)
Bu biraz tatilde geçireceğim gün sayısı ile alakalı :) kısa bir tatilse tüm mailleşmelerimi yaparım ve  iğne, iplik ve kasnaklarımla da vedalaşırım :) Zira omuzlarım ve boynum buna çok mutlu olabilirler :)
ama beni uzun bir tatil bekliyorsa onları da alırım yanıma. güzel hava kahvaltıları , akşamüzeri pikniklerinde olduğu gibi tatilde de keyifle işlerim ben panolarımı :) 

(bilmedigim icin soruyorum) Yaptığın işin tam olarak adi nedir;kanaviçe mi?
Evet , çarpı işi , kanaviçe gibi isimleri var. 

İlham aldığın kisiler/siteler var mi?
Var tabii ki.
Pinterest özellikle font seçenekleri konusunda oldukça zengin . 
birde Lucky Jackson*ın kasnak işlerine hayranım , henüz o teknikle tanışamasam da onun işlerine iç çekerek bakıyorum :) 

Sanırım seni taklit etmeye çalışanlar da oluyordur değil mi?
Maalesef . 
Bu konu sebebiyle yaşadığım her olay bana insan çeşitliliğini hatırlatıyor . 

Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla kanaviçe haricinde bolca yürüyüş yapıp kahve içip kitap okuyorsun ;)) ne tarz kitapları seviyorsun?
Ah evet ne harika bir gözlem :) 
Kitaplar konusunda kuralsızım diyebilirim. merak ettiğim her kitabı okuyabilirim. şu sıralar turk edebiyatı daha çok ilgimi çekiyor , onun dışında fantastik ve mitolojik romanları seviyorum. 
dünya edebiyatı romanlarında sürekli takip ettiğim ve her kitabını okumaya özen gösterdiğim yazarlarla da kitaplığım şekilleniyor diyebilirim. 
Ba-yıl-dım bu kitaplığa :)
Çalışırken "olmazsa olmaz" bir müziğin bir içeceğin ya da bir rutinin var mı?
Çalışırken iki fincan kahve , bir fincan bitki çayım sanırım rutine dönmüş durumda.
müzik dinliyorsam rock fm ve bana ait bir playlist işimi görüyor.
altyazılı olmamak şartıyla film izlerken de çalışmak beni hızlandırıyor. 


Kanaviçeyle nasıl tanıştın?
Pinterest sağolsun :) 
Her şeye başlama sebebim olan o üç yaka iğnesini orada görmüştüm. "I can do it" mottosuyla yola çıkılan işlerin zamanla nasıl hale geldiğinin güzel bir örneği olabilirim :) 

Benim gibi bu isi hiç bilmeyenlere neler tavsiye edersin/nereden başlanmalı/hangi dükkana gidip ne almalı ;)) (evet konuyu o kadar bilmiyorum ;)
Kanaviçe , aslında seni çok dinlendiren , zihin boşaltma konusunda oldukça başarılı olan bir hobi bence. 
özenen ve başlamaktan çekinen herkesin yapabileceğini düşünüyorum , vakit kaybetmesinler :)
malzemeleri kısaca özetlemem gerekirse ; 
etamin kumaşı , kasnak , iğne ve iplikler. iplik ve kumaş oldukça seçeneği olan iki malzeme. Burada tercihleri ve seçtikleri şema ile de belirlenebilir. 
ben tüm ürünlerimi dmc markasından seçiyorum ve tavsiye ediyorum . 

Kendin için de "piksel piksel ask" tablosu yaptın mı ;)
Evet yaptım :)
Biri yılbaşı , biri yıldönümü temalı iki adet pikselpikselaşk panom var evimde.
ama sanırım bu işe başladıktan yaklaşık bir sene sonra :) 

Taşlar ve güller harika değil mi bu arada :)
Elif için yaptığın tablo;dillere destan oldu.beni tanıyanlar "sen mi yaptın" bile demiyor zaten;"kim yaptı" diyorlar ;)) çok teşekkür ederiz.
Harika bir masal kahramanı oldu sayende Elif. Etkinliğimize katıldığın için teşekkür ederiiiiz ♥

Ben teşekkür ederim :) Bloguna davet ettiğin için ve beni Elif*in masal ablası yaptığın için :) 

*Bonus Soru: En sevdiğin çocuk kitabı hangisi?
Seçemedim aslında :) Çocuk kalbi ve Fedor Amca diyeyim :)

1 Kitap 1 Mektup etkinliği olur da hediye kitap olmaz mı? 
Çocuk kitapları seven birinin kokusunu aramızda kilometreler de olsa alırım :)
Zeytin'in benekli faresi kaybolmuştur ve onu aramaya ormana gider. Orada az önce dedesi ve büyükannesinin anlattığı masallardaki kahramanlarla karşılaşır.

18 Temmuz 2014* tarihine kadar "Zeytin'in benekli faresinin hangi masal kahramanı ile birlikte olabileceğini"  bu yazının altına yorum bırakabilirsiniz. Yapacağımız çekilişle 1 kişiye "Benekli Faremi Gördünüz mü?" kitabını ve 1 mektubu göndereceğiz.
* Katılmak için başka şartımız yok :))
**"Doğru cevap" diye bir şey de yok bu arada; cevap sadece sizin hayalgücünüz :)


HERKESE  PİKSEL PİKSEL AŞK TADINDA KENDİ MASAL KAHRAMANI İLE MUTLU GÜNLER DİLERİZ :)


Devamını oku »

26 Haziran 2014 Perşembe

Hayalperest :)

Hayalperest, kitabevlerinde gezerken sürekli karşıma çıkan bir kitaptı. Önünden geçip geri dönüp sayfalarını karıştırıp "neyse şimdi almayayım, sonra bakarım" demiştim ama içinde beni çeken/çekecek şeyler olduğunu da hissetmiştim. Derken Elif'e kavuşmaya günler kala aldım ve masaya koydum.
Loğusa zamanında insan boş vakti olursa sadece uyumak ve dinlenmek istiyor. Bence arkadaş sohbeti bile çok :) Hadi arada da yemek yiyelim.. Ben şanslıydım ki anneler bizimleydi ve ben gerçekten dinlenme imkanı buluyordum. Elif uyuduğu dakika ben de hoop yatağa; zaten pijamamı hiç çıkarmıyordum. (arada değiştiriyordum :))
İşte bu günlerde kitap okumamayı tercih ettim; çünkü kafam çok bulanıktı. Okuduğumu anlayamam diyordum. İşte o ara masaüstündeki "Hayalperest" ile göz göze geldim. Okumaya hala niyetim yok. Sadece bir göz atıp kütüphaneye kaldıracağım.
Ama o da ne??!!!
Bu nasıl bir kitap?
"MOMO" kokusu alıyorum.
Kokuyu takip ettikçe mutfağa da ulaştım; derken tüm evi gezivermişim.
Evdekilerin "Elif uyudu hadi sen de uyu"larına aldırmadan(ya da yatağın içinde çaktırmadan) soluk almadan okudum bu kitabı.
Yaklaşık 2 ay önce.
Bitirir bitirmez "yeni yazı" linkine tıkladım ve taze taze fikirlerimi yazayım dedim. İşte şimdi ancak yazabiliyorum :) Doğal olarak da o ilk an'ın büyüsü yok üzerimde.
Ama bende bıraktığı etkinin yıllaaaar da geçse gideceğini sanmam.
Benim huyumu biliyorsunuz; kitabın konusunu anlatmaktan çok "bende uyandırdığı duyguları" paylaşmayı severim. Zira konusunu google'da aratınca herkes bulabilir...
"Okuruma,
Bu kitap senin için.
Ruh ve yıldız arasındaki
O sonsuz boşlukta gezin.
Seni orada bekliyor olacağım." PMR

"Ben şiirim
Şairini yakalamayı bekleyen.
Cevapları olan
Bütün soruları
Ben sorarım.
Kimseyi seçmem.
Herkesi seçerim.
Daha yakına gel...
eğer cesaretin varsa.
Neftali Reyes kitap okumayı, çekmecesinde anılar/kelimeler biriktirmeyi, Bianca'yı, üvey annesini, kızkardeşini, ağabeyini, kuğuları, Monuok kuşunu, Orlando dayısını, oyuncak koyununu seven; matematiği, despot babasını, yüzme öğrenmeye zorlanmasını, kekemeliği ile dalga geçilmesini sevmeyen bir çocuk.
İşte bu kitapta birbirinden güzel resimler arasında Neftali'nin yaşadıklarını oldukça yalın ve etkileyici bir dil ile okuyoruz. Kuğuların anlatıldığı bölümde ağlamamak mümkün değil.
Ünlü şair Pablo Neruda'nun hayat hikayesi olduğunu kitabın sonlarında öğrendim.
Benden kitap tavsiyesi isteyen bir arkadaşıma Hayalperesti önermiştim.
Kitapçıda sormuş,bulunduğu rafı görünce ve galiba içine bakmadan "Ama bu çocuk kitabı"demiş.
Bence hiçbir kitap "sadece çocuk kitabı"değil; hele ki Hayalperest hiç değil :)
Yetişkin kitaplarını artık çok fazla okumuyorum ama "çocuk kitapları"ndan Üç Kedi Bir Dilek'i, Masal Battaniyesini, Balık'ı ve daha nicelerini yetişkin kitaplarına değişmem. 
Elbette ki demek istediğim birinin diğerinden "üstün" olduğu falan değil.
Ama paylaşmayı bilmeyen birine 1000sayfalık bir romandansa Masal Battaniyesini hediye etmeyi tercih ederim.
Konuyu sanırım biraz dağıttım :)
Hayalperest bana -ara ara ağlasam ve o babaya çok kızsam da- umut veren bir kitap oldu.
Tıpkı Momo gibi, Balık gibi...

HERKESE KENDİ HAYALİNİN PEŞİNDEN KOŞMA CESARETİ BULACAĞI MUTLU GÜNLER DİLERİM(Z)
Devamını oku »

23 Haziran 2014 Pazartesi

Bir Sling Macerası ve Sling Kullanma Kılavuzu :)

Hamileyken aldığım ilk ürünlerden biriydi sling. Nerden duymuştum hatırlamıyorum ama kullananlar çokça tavsiye ediyor, aman çok rahat edersin diyorlardı. Ben NEKO marka tercih ettim ve girişimciliğine hayran olduğum Hülya Hn'ın sitesinden aldım hem de sarı renk :)
Hamileliğin son günlerinde evde arı maya ile denemeler yaptık lakin benim göbiş ikinci bir bebişi daha almaya hazır değildi :) İşyerinden ayrılırken bir arkadaşım "Esra bak sana bir ürün tavsiye edeceğim, çok memnun kalacaksın" demişti. Şaşırmış, meraklanmıştım. Zaten o zamana kadar tümüyle yabancısı olduğum "bebek ihtiyaç listesi" diline acayip hakimdim,acaba o neyden bahsedecekti. "Türkiyede yok galiba ama bize bir arkadaşımız yurtdışından getirmişti, eşim çok rahat etti. Çocuğu hep onunla taşıdı" dedi. Ben daha da meraklandım. "Yaaa, neymiş" dedim. "Bir bez parçası işte; vücuduna sarıyorsun, bebeği de içine koyuyorsun. Sonra annenin elleri rahat oluyor" dedi. Ben de "heeee sling mi diyorsun" dedim :) "Adı sling miymiş?" dedi.
Kısacası erkekler için işlevi çok ama neticede 1 bez parçası olsa da bizim için yeri apayrı.
Ama bu hikaye biraz uzun.
E bir yerden başlayayım ben.
Elif doğdu, eve geldik, slinge gözüm takılıyor ama dikişlerim var, yok diyorum yapamam. (salak 1)
Ben kendime geldim, Elifte kolik başladı. Kolikte slingin de iyi geldiğini gayet net bilmeme rağmen "yok dedim yapamam" (salak 2)
Koliğe alıştık ve ne yapsak zaten ağlıyor. Kaç tane videosunu izledik slingi bağlamanın(sanki hendekten ip atlanıyor),bir ben bağlıyorum bir karabalık; ama yok bir türlü Elifi içine yerleştiremiyoruz.(salaklar 3-4)
Hülya hanımla irtibat kurduk, "evet biz biraz acemiyiz(tabii ona salağız falan demedik :) ve slinge bebeği yerleştiremiyoruz"dedik. O da hemen kendi videolarından gönderdi. Ve evet biz yine yapamadık.(salaklar...saymayı unuttum artık...)
Derken bir gün...
Elif aşı oldu; hani şu 3 tanesinin birden vurulduğu 2. ay aşısı.
O gün de huysuzdu, acaba neden :)
Bir yandan kolik vuruyor bir yandan aşıdan ağlıyor. Yani ne yapsak zaten ağlayacaktı.
Bana geldi mi bir cesaret; "getirin o slingi" dedim :) Zannedersin kılıç kuşanıyorum :)
O zamana kadar takamadığım slingi tek hamlede takıp bir de aynanın karşısında Elifi cuk diye içine oturtmayayım mı? Şok şok şok...
Fotoğraf çektik bolca hem Pelin'e soruyorum(malum sling ondan sorulur) hem de sosyal medyadan Hülya'ya.
Herkes "aa ne güzel yerleşmiş işte"demesin mi?
Ben bunları paylaşırken-farkında bile değilim- Elif slingde uyuyup kalmasın mı?
Annem daha bir şok :)
E madem biliyordunuz; daha önce niye kullanmadınız diye fırçalamasın mı?
Elif tam 2 saat uyudu. Meğer slingi gelmiş yavrumun :) "Sliiing sliiing" diye ağlarmış da biz anlamazmışız...
İki hafta oldu ve bizim slingi kullanmadığımız gün yok.
Parkta, markette, evde...hele ki evde.
O kadar rahat ki...
Ama bazı şeylere de dikkat etmek gerekiyor.

SLİNG KULLANIM KILAVUZU:
- Dışarıdayken illa ama illa ki biri yanınıza gelip "nefes alıyor mu o çocuk" diyecek, bundan kaçamazsınız. Aslında sevinmek lazım. Bizim bebeğimizi bizden daha çok düşünen insanlar var :)
- Kullanmadan önce mutlaka videolarını izleyin, nasıl bağlanır vs. Kafanıza göre ordan burdan bağlamayın.
- Bebeğin işaretlerini iyi değerlendirin. Karnı aç bebeği sling bile uyutamaz. Ben yaptım da oradan biliyorum. "Aaa hayret niye uyumadı ki?" diyorum bir de. Bebenin karnı aç; "memeee meemee" diyormuş meğerse :)
- Slingi bağlamak için benim çok vaktim olmuyor; Elif ağlamakla katıla katıla ağlamak arasında bir yerde oluyor çünkü. Slingi bağlamak için zaten 10 saniye yetiyor; oh be :)
- Kolik sırasında da karabalık bağlıyor; benim zaten gündüz performansından geceye mecalim hiç kalmıyor. Yani sadece analar değil babalar da çok rahat kullanabiliyor.
- Bebeği slinge koyup dizlerden hafif büküp sallanarak volta attığınızda maksimum 10-12 dakikaya bebek uyumuş oluyor :) (Pelin taktiği :)
- Slingdeki uyutma/uyuma seanslarında kendimi aştım ki ben :) Ayakta şahane kitaplar okuyorum; inşallah bir ara onları da yazarım.
- Bebeğiniz uyudu ama 10 dak. sonra mızıldanıyor. Hemen pes etmeyin, bebeği slingden hemen çıkartmayın ayağa kalkıp yine gezinin yine uyuyor.
-Misafirlere mutfaktan çay-pasta-börek servisi bile yapılıyor.
- Yemek zaten rahatlıkla yenilebildiği için bebişin üzerindeki kırıntalara çok da aldırmamak lazım :) Malum, "anne mutlu eşittir bebeğin mutluluğu" idi.
Hatta bugün Elif slingdeyken ikimiz de uyuyakalmışız. Hamileyken de o koltukta öyle sallanarak uyurdum. İçim geçmiş, birden uyandım ve gözlerim Elif'i aradı. Oysaki bebem kucağımdaydı slingde :) 
"Reklam kokan hareketler bunlar" gibi oldu ama değil. Başarısız olsam da yazacaktım "sling her bebeye uymuyor" diye. İyi ki hemen yazmamışım; onları da yutardım.
Sling bir mucize yaratmıyor ama çok fazla rahatlatıyor.İnsana özgürlük getiriyor.
Bizim sling maceramız da böyle.
Sizde var mı heyecanlı hikayeler?
İnsanlar genelde slingi alıyor, kullanıyor ve memnun kalıyor. Oysaki bizde durum çetrefilli bir halden "hayat slingle olala"ya kadar gitti.

SLİNG MACERALARIMIZI SEYRE DEVAM :)


Devamını oku »

19 Haziran 2014 Perşembe

Mutlu Anne Eşittir Mutlu Bebek; Peki Ama Nasıl?

Mutluluğun formülü bebekler için oldukça basit. Anne mutluysa onlar da mutlu :) Ne kadar kolay görünüyor değil mi? Halbuki bence bunun tam tersi de anneler için geçerli. Bebişi mutluysa anne kişisi daha ne ister? (En azından bir süre)
Doğum yaptıktan sonra yani Elifle birbirimize kavuşup ben "balık" halime "sudan çıkmış balık"lığımı da ekleyince doğal olarak bir müddet loğusaydım. Ve herkes "süppper anne" iken ben dünyanın en acemi annesiydim.(bence hala öyleyim ama olsun). Okuduklarımı hatırlayamıyor, birileriyle konuşmaya ihtiyaç duyuyordum. Kafam allak bullaktı. Bir şey yapacağım zaman aklıma "anne"olmuş olmam geliyordu ve duraksıyordum.Ki bu da hiç normal değildi.(neyse ki farkındaydım)
Tracy ablanın kitabındaki "your time"bir türlü gelmiyor; ben ne yapacağımı bilmiyordum.
Ha tabii bir de şahane über ultra eğlenceli :) koliğimiz olduğunu da unutmadan yazayım.
Bu durumda mutluluğun formülünde ara ara eşitsizlikler, denge kayıpları oluyordu.
Şimdi ne değişti?
Çok şaşıracaksınız ama neredeyse hiçbir şey :))
Yani buraya kendi buluşum formüller yazacak değilim.
Sadece yanlış/eksik yaptığımı fark ettiklerimden, doğru yaptığımı görüp kendimi takdir ettiklerimden ortaya karışık bir şeyler yazayım istedim. Kendime de not olsun. Unutursam dönüp okurum.
Son günlerde bana farklı bir pencere kazandıran bir kitap okudum. Ne olduğunu, neler anlattığını ayrıca bir yazıda yazma niyetim var.(inşallah)
Cidden biraz daha rahatladım.
Bu yazacaklarım orada yer almıyor; sadece o kitabı okuyunca bende bu düşünceler oluştu.
Lafı da amma dolandırdım değil mi?
Mutlu Anne Kimdir?
Bence "mutlu anne" iç huzuru olan kişidir. O kadar. Açık ve net. İster iş hayatına dönsün isterse evde bebeğine bakmayı tercih etsin. Anne olunca insanda gerçekten bir garip suçluluk hali de oluşuyor. Sadece iş hayatı değil benim demek istediğim. Emzik verseniz "vermese miydim"; mama verseniz "vermese miydim"; uyku eğitimine geç kalsanız "eyvah geç kaldım"... Bunlar o kadar çok ki... Eminim tecrübeli anneler daha bir dolu şey sayıyorlardır.
Mutlu annenin formülü benim anladığım (2 ay 10 günlük bir deneyimden) adına içgüdü mü dersin ne dersen de; oku/araştır/sor ama sonuçta aklına yatanı yap ve bundan pişmanlık duyma.

Nasıl "Mutlu Anne" Olunur?
Şu cümleyi çokça kurduğumu hatırlıyorum: "Gözlerinin parıltısı kaçmış, saçları dağılmış, hayat enerjisini kaybetmiş, mutsuz bir anne olmak istemiyorum."
İyi aferin. Bu kadarını akıl etmişim de gerisi gelmemiş :) (Saçlarım hala dağınık olduğuna göre :)
Bebeği "melek/kitap" olanları ayrı bir yere koyup -gerçekten kıskanmadan, sevgiyle selamlayarak- hele ki gazlı, kolikli, heyecanlı, nazlı olan annelere birkaç tecrübeyle sabit tavsiye vermek istiyorum.
- İlk haftalarda "olala her şey yolunda" moduna girmeye bence gerek yok. Anneliği ilk kez yaşamış herkes bocalar; bu çok doğal. Uzatılmadığı müddetçe "Allahııım ben niye böyleyim, depresyonlara mı girdiiim" demenin kimseye faydası yok. Bocala, şaşır, ne yapacağını bileme. Bir kere de kontrol sende olmasın yani :) Nasılsa gerçekten 5-6 haftaya her şey rayına oturuyor.
- Her şeyi mükemmel yapmaya çalışma çünkü bu mümkün değil. Evim temiz, yemeklerim 4 çeşit, bebeğimin karnı tok sırtı pek ve ben kitap da okurum dizi de izlerim, tablosu ileriki yıllarda olabilir ama yeni doğum yapmış bir kadının en fazla "uykumu da alabildim(kesintisiz 3-4 saat yani, vaay be :), duşumu da yaptım hadi belki bir de 10 dak. yürüdüm geldim" deme lüksü oluyor. Kısacası her şeyin hemen rayına oturmasını beklemek biraz ütopik. Gerçekçi olalım...
- Yardım istemekten çekinme, bozulma. "Her şeyi ben yaparııım"larla ortaya dökülme. İlk haftalarda tüm sülaleyi eve toplamaya da gerek yok ama en azından birkaç kişi dönüşümlü olarak temizlik, yemek vb. işlere bakabilirse süper oluyor.
- Mümkünse telefonunu kapat. İletişim her zaman iyi bir şey değil-dir. İletişim fakültesi mezunuyum bu arada :)
- Şükret. O kadar basit :)
- "My time"in gelmesini bekleme. (O ne ki diyenlere kısaca; EASY rutini diye bir şey var Tracy Hogg'un anlattığı. Yemek, aktivite, uyku ve "your time"dan oluşuyor.)
Sen ona git :) Yani bebişe dönüp "kusura bakma canım şu an 'my time'dayım" deme lüksümüz olmadığına göre zaman zaman bebişli hayatın içine serpiştirilebilir aktiviteler bul. En güzeli bebek arabasını kullanarak yürüyüş yapmak. Ama ondan daha da güzeli bebişi slinge koyup çocuk parkına gitmek, oh mis temiz hava almak.Geçen gün yaptım da oradan biliyorum. Ama sling de ayrı bir yazının konusu.
Elimde cep telefonu olduğu zamanlar ben de kendime kızıyorum ama sonra bakıyorum ki boş boş sosyal medyada gezinmek bile insanın kafasını rahatlatıyor.
Nazar değmesin inş. ama son zamanlarda da en çok kitap okuyorum. Nasıl mı?
Elif'i uyutuyorum; o yatağında 3 saat uyurken kahvem eşliğinde ayağımı uzatarak zannediyorsunuz değil mi? Kuzum çok şakacısınız :) Elif gündüzleri uyumayı pek sevmiyor hele ki yatağında... Biz de slingi keşfettik. (Slingi ayrıca anlatmam şart oldu.) Ona koyunca hafif sallanarak yürümek faydalı oluyor ve uyuyor ama çoğu zaman oturduğumu anlıyor ve ben ayakta sallanarak yürüyorum. E bu sürede de boş mu kalayım? Alıyorum elime bir kitap. Normalde midem bulanırdı belki böyle okuduğum için ama alıştım herhalde. Ayaktayken düz duramıyorum artık. İlla sallanacam :)
Kısaca elimizdeki imkanlara göre "my time"ı biz yaratmalıyız.
- Bir diğer "my time" aktivitesi olarak eve gelen koca kişisine "bebeğin onu ne kadar özlediğini" söylemek :) Çok şükür bizde buna gerek kalmıyor; karabalık zaten daha balkon penceresinden içeri atlayacak gibi koşarak geliyor :)
- Bir amaç edinmek. Sadece "Elif bakımı"na odaklanırsak; bu durum rutine bindiğinde ve bir şeyler üret(e)mediğimizde bir garip suçluluk duygusuyla beraber ("daha ne olsun bebeğime bakıyorum" diyoruz çünkü) "e ben niye okudum ki"lere kadar gidebilen saçma bir ruh hali oluşuyor. Yani evde bebişimizle mutlu mesut oynarken de hayatımızın bir amacı olabilir. Böyle olmazsa ilerde "e ben senin için saçımı süpürge etmiştim; senin bana ettiğine bak" diyen bir anneye dönüşebiliriz.Bu da fena elbette ki.
- Blog yazmak :) Hala blogu olmayanlara son çağrı :)
- An'ı yaşa. Ya da yaşamaya çalış. Önemli olan farkındalık.
- Kuaföre git. Ben yapamıyorum bari sen yap. Vakitsizlikten değil cidden ben kuaför sevmiyorum. Pedikürde ayağım gıdıklanıyor manikürde içim sıkılıyor-ki hiç oje sürmem- , saçımı bir dolu beyazıma rağmen boyatmam(üniversitedeyken boyattığım morlara kırmızılara sayın), senede 1 defa saç kesimi-onda da fön asla istemem, sıcak basıyor :) Mağara kadını gibi bir şeymişim ya; yazınca ortaya çıktı :) Ama benim gördüğüm, kadınlar cidden kuaföre gitmeyi seviyor. Bana sorsanız dişçi koltuğu gibi stres yapıyorum :)
- Seni ne mutlu ediyorsa onu yap/yapmaya çalış. Ankara'da olup da "denizi izlemek" dersen işte o olmuyor. Ben denedim oradan biliyorum. Kısacası, elindeki imkanlarla mutlu olmaya çalışmak. Bebişin akşam vakti koliği mi tutuyor sen de gündüz 1 kahve ısmarla kendine.Ya da rezene çayı :)))
- Anneler Birliği. Ama öyle "aaa sen hala..." diye başlayan cümelerle değil. Kıskanmak ya da yargılamak için değil de cidden destek olmak için. Bazen sadece sohbet edip karşımızdakini anlayıp dinlemek için. Bizdeki toplantılar niyeyse hep börek, kek, kısır. Yani yemeyi seven bir toplumuz ya.Bunları yerken de son moda diyet listesi paylaşılır :) Adını versem mi bilemiyorum-o kendini biliyor- yeni tanıştığımız bir arkadaşım bana hiç düşünmeden cep telini verip "doktorlardan daha yakın mesafedeyiz, bana her zaman mesaj atabilirsin" demişti. Çok şaşırmış ama aynı zamanda da çok sevinmiştim. Kimseyi rahatsız etmek istemem yani heralde bir şey yazmam diye düşünürken aklıma gelenleri, bocaladıklarımı ara ara ona danıştım. "Doğru" ya da "yanlış" bir şey yoktu ama kolik sırasında "bizimki fena" yazabilmek bile insana ne büyük rahatlık sağlıyormuş, onu gördüm. Sağolasın sevgili arkadaşım..(Ki daha yüzyüze tanışamadık)
"Sen bunları yazmışsın da yapabiliyor musun" derseniz... Ki demelisiniz :) Bazılarını yapıyorum bazılarını yapmaya çalışıyorum.
Ama en önemlisi "mutlu anne" olmak istiyorum.
Elif'in de "mutlu bebek" olması için elimden geleni yapıyorum. (genelde)
Koliği dövmek istiyorum orası ayrı :)
Sanırım işin sırrı kendine dürüst olmakla başlıyor. Yorulduğun zaman sanki yorulmaya hakkın yokmuş gibi davranmamalı. İnsanız neticede yorulabilir, bunalabilir, bocalayabilir, ne yapacağımızı bilemez hale gelebiliriz. Bundan doğal ne var?
Mutlu bebeğin formülü cidden mutlu anne ise; kendimizi mutlu edecek hayallerin peşine düşmeliyiz.
Ne dersiniz?
Başka neler yapabiliriz?

HERKESE EEEENNNNN TATLI TATİLLER, GÜNEŞLİ GÜNLER DİLERİM(Z) :)

Devamını oku »

13 Haziran 2014 Cuma

2. ay :)

Ben bu yazıyı yazana kadar 3. ay olur mu diye korktum bir ara ama :) Sonunu getirebilirsem, 2 ay neler yaşadık/yaptık/yapıyoruz paylaşayım.
Öncelikle teee eskilere gidecek olursak son haftalarda sabırsızlık, heyecan vs hepsi ortaya karışık duygular içerisindeydim(k).
Sonra bir gün -9 nisan- Elif'e kavuştuk :)
Derken tanışma ve kaynaşma sürecimiz oldu.
Ve hemen ardından "ben sizi gıdıklamaya geldim" diyen kolik ağlamaları.
Bence biz yeterince gıdıklandık hatta gülmekten kırıldık :) ama sağolsun koliğin etkisi azalsa da- ya da biz alıştık bilmiyorum- hala "kriiiiiiiz" anlarımız var. Olsun, Elif sağlıklı olsun yeter. Cidden.
Bu ayki rutin doktor kontrolümüz o kadar şenlikli geçti ki ne biz doktoru duyabildik ne de doktor bizi. Hatta doktor "inşallah bir sonraki ay görüştüğümüzde sizi daha rahatlamış görürüm" dedi. Ben de gayet sakin-ama kucağımda Elif cidden kıpkırmızı olmuş ağlamaktan- "e tüm bebekler böyle değil mi?" dedim. Doktor da "yooo, sizinki huysuz" dedi. "Sensin huysuz" dedim çıktım ama sanırım o ağlama sesinde beni duymadı :) Enfeksiyondan şüphelenip rutinde olmayan bir idrar tahlili istedi. Çok şükür bir şey çıkmadı. 2. ay aşılarımız için gittiğimiz aile hekimimiz ve hemşiremizle daha bir ayrı muhabbet oldu. Bahsetmemişsem önceden hemen belirteyim ki bizim aile hekimimiz hem cilt doktoru hem jinekolog hem çocuk doktoru hem... O kadar bilgili, ilgili biri ki. Ve hep mi doğru tespitler yapar. Daha minicikken Elif (şimdi maş. büyüdü kızımız 2 aylık oldu :) kolikten ve laktozdan şüphelenmiş, bizi bir nebze rahatlatan gaz damlasını vermişti. O ara çocuk doktorunun eli armut mu topluyordu, sormayın. Biz sormadık.
İşte orada aile hekimi 11 yaşında bir oğlu olduğunu ve kolikten çoook çektiklerini anlattı.
Şu meşhur "kolik bebek-üstün zeka" muhabbeti de oldu. Evet gerçekten çocukları üstün zekalıymış ki bu Türkiyede gerçekten zor bir süreç. Ben zaten "amman yarabbim" modundayım. Zira benim bu ortalama IQ'um ile Elifin ilerlemesi zaten zor :)
Bu iki aya dair hatırladığım en komik anlardan biri de kargoyu aldığım görevlinin-ki daha önce defalarca gelmiştir- bana giderken "hanımefendi yanlış anlamayın da 18 yaşını doldurdunuz değil mi?" demiş olmasıydı. "İçerde bebem uyuyor benim" diyecektim(ne alakaysa) demedim güldüm. Sanırım üzerimdeki pijama takımı ve uykusuz göz altlarım sayesinde-ve tabii dağılmış saçlarla- lise öğrencisi gibi duruyordum :))
Son haftanın bizim için en şahane ve dahiyane buluşu kesinlikle sling oldu ama onu bu yazının arasına sıkıştırmayayım; ayrı bir yazıda paylaşayım. Halimize güler misiniz ağlar mısınız siz karar verin.
- Enn baştaki doktor kontrolümüzde yan koltukta kendinden emin bir kadın ve kucağında da bebesi vardı. Elif'e bakıp "ay çok miniiiik, kaç günlük" falan demişti. Sonra da "bizimki 2 aylık oldu, ağlama vs her şey geçti. merak etme 2 ayda hepsi geçiyor, çok rahatlıyorsun" dediğinde sihirli cümleler kurmuş meğerse zihnimde. O değil de inanmışım abla meğerse ben sana.Fena kanmışım...

2 ayda neler öğrendim(k)
- Banyoyu çok seven Elifin banyodan çıkınca bir acayip ağlamasına alışıp onu zaman zaman ayakta giyidirmeyi öğrendik. Yani birimiz kucağında Elifi sakinleştirirken diğeri giydiriyor :)
- Burun temizleme işinin oldukça hassas olduğunu, Otribebe'nin bu işi çözdüğünü
- Omzunda gaz çıkışına bakarken halının üzerinde olmaman gerektiğini, parkedeki kusmukların daha rahat temizlendiğini :)
- Kakanın, şiddetine bağlı olarak bazen sırttan bazense saçlardan temizlenebildiğini...O kadar diyeyim :)
- Elif'in ağlarken de maşallah diyeyim pek tatlı olduğunu ve artık o ağlarken -umarım bize ilerde kızmaz ama- ona gülebildiğimizi
- Anneannae ve babaannenin her daim elinde yelekle gezebildiğini.
- Elif'in bere/başlık takılmasından hiç hoşlanmadığını
- Emzirme örtüsünün harika bir icat olduğunu :) Dışarıda çok işe yarıyor.
- Kucağında bebesi varken bir şeylere uzanmak istediğinde anne kişisinin ellerinin uzayabildiğini :) Yalan yok, cidden gördüm.
- Ev tipi ana kucağının da en az sling kadar ne harika bir şey olduğunu.
- Sabahları Elif'in üzerindeki tost kırıntılarının benimle bir alakası olmadığını :)) Sadece tost olsa iyi, resmen ne yemişsem o da nasipleniyor.
- Banyodan çıkan Elif'e hemmen en acilinden bez bağlanması gerektiğini
- En sevdiği oyuncağın kaplumbağalı çıngırağı olduğunu :)
- Hayatımızda duyduğumuz en güzel seslerin Elif'in "guk"ları ve "zort"ları olduğunu :)
- Zamanın bazen tam 5'e 5 kala durmasını istediğini :) Yok yok şaka, Elifle hayat cidden çok keyifli. Sadece masumca uyuyan bir bebeğin saat 5 dedi mi ağlayarak uyanmasını anlayamayabiliyoruz bazen :)
- Saç kurutması makinesi sesinin bize vız gelip tırıs gittiğini artık hiç işe yaramadığını
- Açık havaya sakinleşsin diye çıkarılan Elif'in daha çok ağlayabildiğini :)
- Anne ve baba olarak bizlerin -bilmiyorum bir daha ne zaman olur- kendiliğimizden uyanma gibi bir lüksümüzün olmadığını
- Emzirirken ya da uyuturken kısaca Elifli hayatta aynı zamanda kitap okuyabileceğimi keşfettim :) Bak bu süper oldu. Tamam onunla sohbet etmek de harika ama bazen ikimiz de sessizlik istiyoruz :)
- Elif'e her gün şarkı söylüyoruz ve kitap okuyoruz; bence günün en bir keyifli anlarından biri de bunlar.


Kısaca Elifli 2 ay bence oldukça şahane. Ondan çok şey öğrendik/öğreniyoruz. Kolik gerçekten sabır isteyen ve zaman zaman sınırları zorlayan, pesss dedirtecek yerde birden insana ekstra güç verdirten bir süreç. 
Bakalım kısmetse 3. ayda bizi neler bekliyor.
Ne dersiniz?

HERKESE GÜNEŞLİ, DONDRMALI, ÇİMLERDE UZANMALI TATİLLER :)

Devamını oku »

5 Haziran 2014 Perşembe

40'ımız :)

Bir sayının sihirli olabileceğini az çok tahmin ediyordum -ki benim uğurlu sayım kendi doğum tarihim olan 17'dir- ama 40 gibi bir çift sayının sihrini çözemiyordum.
Meğerse 40 ne harika bir buluşmuş :)
İnsanların kandırmacası mıydı bilmiyorum ama 40'ımızın çıkmasını iple çektim, sabırla (yok ya yalan bildiğin sabırsızlıkla) bekledim.
Ve ohh rahatladım :)
Ne değişti inanın bilmiyorum ama Elif tam olarak 10 günlükken yaptığı huy değişimini 42 günlükken de yaptı. Her gün zaten bambaşka huyları oluyor hatta ağlama sesleri bile aynı değil ama bazı günler bence cidden dönüm noktası. Büyüme atakları mı acaba? Olabilir.
Biz de 40'ımızda adet gelenek görenek icabı neler yapılıyorsa yaptık; suyumuza kattık yıkandık. En çok da dal, çiçek konmasını sevdim. Keşke her banyomuza bunu yapabilsek. Eskiler boşa değil öyle yıkanıyorlarmış.
Ve sonra yumurtamızı almaya sevdiğimiz arkadaşlarımıza gittik. Ki bize sağolsunlar yumurtanın alasını hediyelerin babasını hazırlamışlar. Un, tuz, şeker, kalem, defter, kıyafet, yumurta... Daha ne olsun :) Ama en önemlisi de içine pek tatlı bir mektup koymuşlar. Çok duygulandık, neyse ki hediyelerimize yanımızda kimse yokken baktık da gözümüzden süzülen yaşları kimse görmedi :)

Adetler gelenek görenekler eğer sizi çok rahatsız etmiyorsa bence yapılabilir. Çoğunun bir amacı, sebebi hatta keyfi var.
40 adetinde de güzel bir banyo ve sevdiğiniz birinden yumurta almak ayrı bir hoşluk.
Biz hala "yumurta almaya" gidiyoruz :) Abarttık mı bilmiyorum ama zaten Ankarada pek fazla akrabamız olmadığından ev ziyaretlerimiz kısıtlı oluyor.
Elif'in bir diğer "yumurtası" da kıvırcık teyzesinden geldi. Benim o yumurtayı nasıl hala hüpletmediğim de muamma :P
Önümüzde başka ne tür adetler var; sizler neler yaptınız merak ediyorum.
Sanırım diş buğdayı diye bir şey var ama araştırmadığım için içeriğini bilmiyorum. Tek bildiğim Elif'in ilk dişi çıktığında elimde buğday hazır olacak hahaha :))

KEYİFLİ & AZ GAZLI GÜNLERİNİZ OLSUN :)
Devamını oku »

4 Haziran 2014 Çarşamba

Bebeğin İlk İhtiyaçları Ne Ola Ki :)

Hamilelik haberini duyar duymaz mağazaya koşup bir şeyler satın alanlarımız da var; 37. hafta geldiğinde "doğum da yaklaşıyor sanki, alışverişe başlasam mı ne" diyenimiz de var :) Ortası da biz oluyoruz galiba.
Alışveriş, heyecanlı hamile kişisinin işidir.
Lakin...
Ne alacağını nereden alacağını bilmek bence en mühimi.
Ben ilk haftalarda hiiiiç bir şey almadım, yakınlarımızdan ufak tefek tebrik hediyeleri geldi. Mutlu olduk elbette ama şımarmadık :)
19. hafta geldiğinde (20 değil) bende kaşınma başladı, "eneee geeç mi kalıyoruz" dedim. Valla dedim yani.. bir hesapladım ki ancak yetişiriz çünkü biz tembel bir 2 balığız :)
İşte o haftadan sonra başladım araştırmaya, soruşturmaya.
Tabii önce bu lisana hakim olmak lazım.
"Tulum" demek ne demek; "ev tipi ana kucağı" denince aklımıza ne gelmeli vs. önce bunlara baktım.
Google'dan aratınca şimdi çokça teşekkür ettiğim bloglarda "yenidoğan ihtiyaç listesi"ne ulaştım. Ki bu kesinlikle herkese göre değişiyordu.
Ben de bu listeleri bize uyarladım.
Bu işe başlayanlara da tavsiyem "size uyarlanmış" bir liste ile yola çıkın. Yani sizin bütçenizi ve ihtiyaçlarınızı sizden iyi kimse bilemez.
Bu kadar araştırmaya rağmen deneme-yanılma yöntemine bıraktıklarım da oldu.
Neticede aşağıda yer alan fotoğraftakiler bizim en en en sık kullanıp da memnun kaldıklarımızdan oluşuyor.
ANNENİN İHTİYAÇLARI:
İlk sıraya "uyku" yazsam kimse bozulmaz sanırım :)
Hamilelikte Leirac çatlak önleyici krem kullandım ve 34. haftaya kadar memnun kaldım. Tabii kullanma kılavuzunda 1 gecede süper çatlaklarım olabileceğinden bahsetmiyorlardı :) Çatlaklarımı "annelik emareleri" deyip sevmeye başladım.
Bence hamilelikte kişinin kendisini şımartması da çok önemli. Aşırıya kaçmadan sevimli bluzlar, "bebiş geliyor" tunikleri insana ayrı bir heyecan veriyor ya da bana vermişti diyeyim.
Bazen elbise çoğu zaman da tayt ve tunikle bu süreci kapattım. 5-6 aylık olana kadar neredeyse çok fazla bir şeye ihtiyaç duymayabilirsiniz kıyafet olarak. "Aman sonra alırım" da demeyin. Bir sabah kalktım ve cidden göbeğimi içine almaya gönüllü bir kıyafet bulamadım, neredeyse işe gidemeyecektim :)) (işyerini arayıp 'bugün gelemeyeceğim çünkü üzerime uyan kıyafet yok' diyebilmek isterdim. Bana ne tepki verirlerdi acaba :P )
Lansinoh marka meme ucu çatlak kremini ise 34'ten sonra kullanmaya başladım. Önceden kullanma erken doğum olmasın demişlerdi :) Bizimki zaten 41'de oldu, saf bir düşünceymiş bizimkisi.
Zihin dağıtıcı dergiler&öğreticii kitaplar bence hamilelik ve sonrası için oldukça faydalı.
Göğüs pedini evde stoklayabilirsiniz uygun fiyatlı gördükçe çünkü sıklıkla kullanılıyor. Ben Bebedor ve Lansinoh aldım, memnunum.
Humana Steel Tee çay (doğru mu yazdım bilmiyorum) doğum sonrası anne sütünü arttırmak için içiliyor. Doğumdan önce almakta fayda var çünkü doğumdan sonra değil alışverişe aynaya bile bakacak vaktin olmadığı ilk günler oluyor :)
Atıştırmalık fındık, ceviz, kuru üzüm vb. bence her daim yanınızda taşıyın çünkü tansiyon-şekerin ne zaman nerede düşeceği hiç belli olmuyor.
Emzirme dönemi için rezene çayı (gazı gidermek için) içiyorum ben bir de.
Kıyafet konusunda en güzeli rahat ve bol olanlar bence. Emzirme atleti ve sutyenini de gereksiz bulmuyorum, şiddetle tavsiye ediyorum :)
Sezaryen olacaksanız beliniz için korse/kuşak gibi bir şey iyi oluyor.


KIYAFET İŞLERİ
İşin kıyafet kısmı bence en kişisel taraf. Yani 1 badiye 50 lira da verebilirsiniz 5 lira da ve ilginçtir ki ikisi de işinizi görür :)
Bir ara "çok almışım" dediğim kıyafetler gözüme az göründü "amanııın çıplak kalacak bebem" diye tutturdum. O sırada annemin yanında sesli düşünmem pek iyi olmadı tabii; annem bunu kendine verilmiş bir görev addetti :) sonra gelsin yelekler gitsin tulumlar olduk.
Bebeğin doğum kilosu bence ilk kıyafetlerin gidişatını belirliyor.
O yüzden 0-3 aylık kıyafetleri çokça doldurmak gereksiz ama bebeyi de çıplak bırakmayın çünkü inanamasanız da 1 günde 5 takım kıyafet değişilebiliyor.(kusma, kakanın taşması, banyo vs. sebeplerden)
İlk günlerde en rahatı bence kesinlikle tulum. Çünkü benim gibi acemi anneyseniz neresinden tutsam da giydirsem diye fazla endişelenmenize gerek kalmıyor. Ama sonrasında ikili takımlarla biz daha rahat ettik.
Bir de "nasılsa 3 ay olmasına çok var; çıkar alırız" demeyin; 3-6 aylık kıyafetlerden de mevsimine göre hesaplayıp evde yedek yapın.
Kıyafet kategorisine mi girer bilmiyorum ama bolca ağız bezi, omuz bezi(gaz çıkartırken iyi oluyor), önlük(bağlamalı değil, çıtçıtlı/cırtcırtlı) çok faydalı oluyor. Eğer Elif gibi çok kusan bir bebeğiniz varsa çamaşırların yıkanıp ütülenip tekrardan çekmeceye girmesine fırsat kalmadan ağız bezleri ve önlükler bir anda bitebiliyor.
TEMİZLİK & HİJYEN & BAKIM
Bebek bezi elbette ki bu kategorinin en temel malzemesi. İnternetteki güzel indirimleri takip etmek en iyisi. Marka olarak açıkçası diğerlerini bilmiyorum ama Prima Premium Care gerçekten kullanışlı.
Alt değişimi sırasında en temizi bir kapta bulunan ılık su ve pamuk yardımıyla bebişin poposunu temizlemek. Mümkün olmayan zamanlar içinse alkolsüz-yenidoğanlar için satılan ıslak mendiller. (biz hepsini denedik, sadece Dalin'in kokusunu sevmedik ama bence içerik hepsinde aynı.) Pamuk olarak da İPek marka veya Rossman'da satılanlar var. Rossman'ınki daha kalın, o yüzden onu tercih ediyoruz.
Chicco'nun pişik önleyici kremini kesinlikle tavsiye etmiyorum hatta biz birkaç seferden sonra direk çöpe attık çünkü kalın bir tabakası var ve emilimi oldukça zayıf.
Bübchen markanın hemen her şeyinden memnunuz.
Mustela'nın konak önleyici şampuanı da şimdilik iyi gidiyor Elif'in saçlarında :)
Alt değiştirme örtüsünü pek kullanmam sanıyordum çünkü alt değiştirme bezlerimiz var ama onlar kumaştan. Bebeğin altını açtığınızda hoş sürprizlerle karşılaşabiliyorsunuz, bunun için de en güzeli canbebe gibi markaların alt değiştirme örtüleri.
Burun temizliğinde Otribebe iyi, doktorlar da onu tavsiye etmişti.
Emzik olarak Chicco'nun silikon olanını aldık ve Elif sevdi. Önemli olan sizin değil bebeğinizin sevmesiymiş zaten. Emziğe alışmasını hiç istemiyordum ama uykuya geçerken iyi oluyor, dalınca da kendisi pıt diye atıyor emziğini. (Emzik kabı da mutlaka alın.)
DİĞER İHTİYAÇLAR
Bebek telsizi için Weewel'i tercih ettik, şimdilik memnunuz.
Göğüs pompasında Philips Avent ve Medela arasında kalmıştım kiii canımız teyzoş bize Avent hediye etti; çok memnunum. Süt saklama poşedi için de çift kilidi olması sebebiyle Lansinoh oldukça kullanışlı.
Oda sıcaklığını ölçen termometre için yine Weewel'den faydalandık, memnunuz.
Ateş ölçer aynı zamanda yüzeyi de ölçüyorsa iyi yani banyo suyu sıcaklığı gibi. Hoş ben bazen sütün sıcaklığına da bakıyorum :)
Ev tipi ana kucağı olarak Fisher Price bizim aklımıza yatmıştı. Çok acayip bir para vermedik açıkçası. Uzay üssü gibi olanların parasından geçtim nereye koyacağımız da ayrı bir sıkıntı olacaktı. Önemli olan bebişin keyifle vakit geçirmesi sanırım.
Gelelim pek şahane sling meselesine... Bu gerçi apayrı bir yazının konusu olur ama kısaca bahsedeyim. İlk aldığım ürünlerden biriydi sling. Şu siteden almıştım. Nasıl heyecanlıyım ama. İnternetten slingin nasıl kullanılacağıyla ilgili videoları yaladım yuttum hatta evdeki arı maya oyuncağıyla talim bile yaptım. Elif doğar doğmaz hoop slinge koyacağız, o derece hazırız. Ama olmadı. İlk başta dikişlerim var dedim,sonra unuttum, aklıma gelip de taktığımız zamanlarda yok Elif kesinlikle slingde durmuyordu. Hatta acaba "durmayan" o değil de ben miydim; bunu da düşündüm. Slingi yeni bebek sahibi olanlara şiddetle tavsiye etmekle beraber bu ürünün bazı bebekler için fazla sıkıntılı olabileceği hususunu da düşünmeye başladım. Karnımda iyiydi; kucağımda olmak hoşuna gidiyordu - ki ben de ellerimin serbest olmasını istiyordum- ama slingdeki yapışıklık bizim kolik maceramızda işimize yaramadı. Umarım ilerde daha rahat kullanabiliriz.
Bebek arabası için Graco iyi aslında ama anakucağı biraz ağır.
Bir de unutmadan park yatak gerçekten güzel bir buluş.
Aktivite merkezi için araştırmalara başlamıştık kiiiii geçen gün sevdiğimiz bir arkadaşımız "sakın ha almayın, biz size aldık" diye mesaj attılar :) Çok sevindim gerçekten.
Emzirme yastığı(minik olanlar) emzirme haricinde kullanılıyor :) O ne demek derseniz; çantada kolay taşınıyor.
Biz ilk başta yan yatış yastığı almıştık, iyiydi hoştu ama çok acayip gerekli de değilmiş taa ki reflü yastığı ile tanışana kadar. Babyjem marka aldık ve sanırım Eliften çok ben sevdim :) Benim de aynısından var; ana-kız yükseklerde yatıyoruz :))

Bu alan cidden deniz derya. İçinde kaybolmamak da sizin elinizde. Bütçeyi fazla zorlamamak için ihtiyaçları azar azar almakta fayda var.
"Sonradan alamam" demeyin; internet güzel bir buluş.
Bizim faydalandığımız siteler (hatırladıklarım)
www.fikirdenk.com
www.unnado.com
www.butikbebe.com
www.annelutfen.com
www.hepsiburada.com
www.e-bebek.com
www.tokerbebe.com
www.tuniko.com

İlla ki bir dolu şeyi unutmuşumdur.
Merak edip sormak isteyen olursa ya da tecrübeli annelerden ekleme yapmak isteyen olursa lütfen yorum kısmına yazın.
Bence bu bilgiler çok kıymetli çünkü reklam pazarlama amacı yok.
İhtiyaç değil elbette ama naçizane tavsiyem "bebek ayak izi hatıra kalıpları"ndan alın. Ben ha şimdi ha sonra derken alamamıştım. Yine canımız teyzoştan hediye geldi. O olmasa napardık bilmem :) Eve geldiğimiz ilk gün yaptı, kuruttu, astı. Şimdi ona baktıkça bir garip hüzünleniyorum Elif'in ayakları bu kadar mıymış diye. 10 sene sonra naparım bilinmez.

HERKESE MUTLU GÜNLER & BOL GÜNEŞLER :)




Devamını oku »

30 Mayıs 2014 Cuma

Anne Olmak :)

Anne olmak neydi ki; yaşamadan önce hiçbir fikrim yoktu.Nasıl olsundu? Annelik tuhaf bir hormondu ve kanınıza karıştığı zaman bir daha da gitmiyordu(zaten gitmesindi :)
Bebek fikri varla yok arasındayken "Anne Olmak" kitabını almıştım. Çok heyecanlı bir şekilde çabucak okumuş, bana fikir vereceğini düşünmüştüm. Kapağını kapattıktan sonra derin bir "amaaaan"dediğimi hatırlıyorum. O "amaaan"ın asıl sebebi de içinde yazanların pek işime gelmemiş olmasıydı.(şimdi daha iyi anlıyorum) "Yaparım ki ben bu işi" demiştim.
Yani okudum, anladım, "herkes yapıyor"du; ben de yapardım... Nesi vardı ki bu işin bu kadar büyütecek?
Hamileyken de 9 ay boyunca hazırlanmış, zihnimde canlandırmış, kitaplar okumuş, tecrübelilerle konuşmuştum. Kılıç kalkanla kuşatmıştım kendimi.
"Anne-baba olmak; emek ister, çaba ister, sabır ister." İşte bu harika cümleyi hamileyken okuduğumda "pöff"lediğimi hayal meyal hatırlıyorum. Şimdiyse kalın kırmızı kalemle altını çizdim. Kendime göstermekti sanırım niyetim. Hani şimdiye kadar anlamadığım bir yer olduysa diye annelikte. Özeti gerçekten de bu cümlede saklıydı. Kitabı bebek sahibi olmadan önce de bebeğinize kavuşunca da okumanızı tavsiye ederim. Sevgili Haluk Yavuzer'e her satırda sevgilerimi gönderdim.İlk bölümde 5 anneyle yapılan röportajdan kısa bir bölüm var. Onların annelikle ilgili düşüncelerine yer vermişler. Anladım ki herkes farklı bir hikaye olsa da özü hep aynı: emek, çaba ve sabır :)


Geçenlerde anneme "benden anne olmaz sanırım" dediğimde gülerek "olmuş bile" dedi; kucağımda Elif vardı ve ben onu sıkıca sarmıştım.
Annelik neydi nasıldı ne yapmak lazımdı hiç bilmiyorken şimdi bana her gün boncuk boncuk bakan bir çift göze milyon kez şükredip "e ben seni çok seviyorum yahuu" diyorum.
Biliyorum çok acemiyim ama ilk günlerime baktıkça oldukça ilerlediğimi fark edebiliyorum.
Elif'in altını bile değiştirmekte zorlanıyordum -ki bunda dikişlerin rolü büyük, oh suçu da onlara attım rahatladım :)-
Yapabildiğim tek şey ona sıkıca sarılmak, onunla konuşmak ve kucağıma her aldığımda sevgimi paylaşmaktı.
Aslında gerçekten önemli olan da bunlarmış, şimdi daha iyi anlıyorum.
Yani altını değiştirmeyi, gazı varsa omzuna alıp sırtını sıvazlamayı, uykusu gelmişse uyutmayı bir şekilde öğreniyorsun.
O zamanlar anlayamamıştım, "ben niye yapamıyorum böhüüüüü" diye etrafta dolanıyordum, cidden :)
Hoş ben hala Elifi uyutamayan yani uykuya en zor geçiren kişiyim, bravo. Gerçi beni besin kaynağı olarak görüp kucağıma her geldiğinde "işte bu koku yemek kokusu, e o zaman ben uyumayayım da karnımı - tok olsam da- yine doyurayım" hallerinden de kaynaklanıyor (ya da ben kendimi kandırıyorum) Maşallah babasının sakin enerjisini de şöyle yorumladığını varsayıyorum: "ahaa bu kokuda bir dinginlik var, az kestireyim şurada zzzzzzz" :) Bence güzel bir paylaşım.
Nereden nereye geldim yine.
"Anne Olmak" kitabını tanıtmak değil aslında amacım. Ama hala anne olup okumayanınız varsa tavsiye ederim. Kitap, bilmediğin(m)iz bir şeyden bahsetmiyor; yani yepyeni bilgilerle aydınlanmıyorsunuz. Sadece "anne olmak" üzerine güzel bir derleme/toparlama/iç dökme/işte bundan bende de var halleri yaşatıyor.
Anneler Günü de geldi geçti.
İtiraf edeyim benimki oldukça kötüydü yani gün içerisinde yaptıklarım, Elif'in o günkü tavan yapan halleri vs.
Özel günleri -doğum günleri hariç- kutlamam da sevmem de. Gerçekten yapay geliyor. Evlilik yıldönümünde balkonda çekirdek çitleyen bir insanım :) (ilkinde bu arada, o kadar yani :)
Anneler Gününde o kadar çok arayan, soran, hediye veren oldu ki utandım. E haliyle hoşuma da gitti, gururum okşandı. "İyiymiş ya bu özel günler" diyecektim ki "anneliğin" gerçekten tek 1 günde kutlanamayacağını yaşayarak anladım. Hem zaten en iyi öğrenme şekli değil midir "yaparak-yaşayarak" öğrenme?
(O değil de Babalar Günü yaklaşıyor, farkında mısınız :)
Anne olmak ile ilgili söylenebilecek biiiiiiir dolu güzel söz var-dır eminim ama benim için en anlamlısı cidden Elif'in hissettiği her şeyi -sıkıntıyı(yoksa o gaz çıkarınca ben ondan daha çok rahatlayamazdım), gülüşü, heyecanı, keşfetme halini, merakını- teee içinde derinlerde hissetme haliymiş.
Tamam şimdilerde biraz kolik de var hayatımızda ama inş. bunun geçici bir dönem olduğunu, ebeveynliği -aman da ne güzel- level atlayarak yaşadığımızı söyleyebilirim.
Dilerim bu güzel duygu isteyen herkese nasip olur...

HERKESE SÜPPPER GÜZEL HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Kolik Anası, Sabrın Babası :)

Anneme çok kızdığım bir zaman (ergenliğimde olabilir) annem bana (artık ben ne dediysem) "çocuklar ailelerini kendileri seçermiş; sen de kendin seçmişsin bizi kıhkıhkıh" demişti :) Ben de tabii ki anlamamıştım ne dediğini.
Hamilelik haberimizi duyan tanıdıklar bize hep şöyle dedi: "Siz ikiniz de sakinsiniz ya yavrunuz da sakin olur kesin" :) Kesin...
Şimdi düşünüyorum kolik bebeklerin mutlaka ama mutlaka sakin ebeveynleri olmalı, yoksa zor olurmuş.
Kendimi mi avutuyorum bilmem ama Elif de bizi seçtiğine göre (annemin teorisiyle) "gidim ben şu terlik ailesini bir gıdıklayayım da kendilerine gelsinler" demiş olabilir.
İşte Elif'in bizi ara ara gıdıkladığı an'lara kısaca "kolik" deniyormuş.
Bunu ilk şu cümleyi kurduğumda anlamıştım: "Dün de hatta önceki gün de bu saatlerde huysuzlanmıştı..." !!! "Neeaaay aynı saatlerde miiii?"
Bizim-ben bebek olsam kesin üstüne kusardım- çocuk doktoru bu gaz/kolik olayını hiç önemsemeyince tabii ki iş başa düştü. Neyse ki biii dolu kitap okumuş, çoğunu hatırlamasam da aklımda bir "şşşttt" sesi kalmıştı. (Sağ ol var ol Krap amca)
Güldüğüm şeyleri hamileliğimde bir bir yaşadığıma göre saç kurutma makinesinin sesiyle uyuyan bir bebeyle yaşamam da tesadüf olmayacaktı.
Aslında bu duruma gülmek demeyelim de şaşırmak diyelim. Hani bebeler sessizlik isterdi?
Bizimkisi şimdiden ilerde yaşayacağı yurt hayatının (yavruuuum ne yurt hayatı be, sen nereye biz oraya :) zor şartlarına alışmaya başladı. Her tür gürültü, ışık ona vız geliyor :)
Kitapları okurken de aklıma hep şu soru geliyordu; "Her bebek farklıysa Elif nasıl bir bebek olacaktı?"
Sanırım 40 gün denmesinin bir sebebi vardı ki anneyle bebesi birbirlerini tanısınlar, koklasınlar, bir bakışla anlaşsınlar vs.
Kitap bebek mi Melek bebek mi(Tracy ablaya buradan selam) derken oldu mu seninki bir "Elif bebek" :)
Koliğin ne olduğunu anlatmayacağım, bak o kadar bile yüreğim yok :)
Kısaca bir bebeği belli saatlerde gazla beraber bir sıkıntı bastırıyor ve bebek susmak yerine kendini kızartarak ağlıyorsa; yanındaki ana babası da çaresizlikten ne yapacaklarını şaşırmış haldeyse buna kısaca "kolik" diyorlar.
Kolik Anası/Babası Kimdir?
Kolik anasının ilk ve en önemli özelliği bebesi ağlamaktan çatlayacak hale gelse de cool duruşunu bozmamak ve sabrın sonu selamet laflarını hatırlamaktır.
Telefonla arayan eşe dosta "aramayııın leeeyyyn valla konuşamayacam" diyebilendir çünkü mecburdur.
Azıcık minicik vakti olsa elini kolunu başını nereye koyduğuna bakmadan uykuya dalabilen, birisi uyandırdığında "kalkamam Elif kucağımda" (bebe yatağındayken) diyendir.
Kolik babası eve geldiği saatten yaklaşık 5 dakika sonra bebeğini kucaklayan, sakinleştiren, emzirme harici tüm işlerini halledip eşinin koltukta posası çıkmış haline öpücük verebilendir. (tebrikler ve maşallah)
Kolik ana/babası her türlü şaklabanlığı yapıp gerekirse müziksiz halay çekebilecek kıvama gelir.
Saç kurutma makinesi sesini bir nevi Mozart/Bach melodisi gibi yorumlar aksi olursa o sese o kadar süre katlanılmaz.
Bebesinin sesini bastırabilmek için kendi sesini açandır. (komşular benim sesime alıştı mesela :)
Kolik anlarında bebesi bir dinlenme molası verdiğinde ne yapacağını şaşıran ama ilk önce ve kesinlikle tuvalete koşandır.(yoksa fırsat kalmıyor; kesin bilgi! )
Dış dünyayla tek bağlantısı arada whatsup'tan haberleştiği eş dosttur zira telde konuşmak ne mümkün...
Bebesi azıcık uyuyunca ne yapacağını şaşırıp "bu fırsatı bir daha bulamam" diyerek uyumaya giden kişidir kolik anası ve tam da bu zamanlarda karşısına uyku yerine okumayı tercih edeceği kadar harika bir kitap çıkmışsa, vay haline :) (ee böyle kitaplar her zaman çıkmıyor insanın karşısına :) * Hangi kitaptan bahsettiğimi -kısmetse- bir sonraki bahara yazmayı düşünüyorum.(inşallah diyelim)

Kolik/gaz adı her ne ise bebekleri o kadar sıkıyor ki tenhada yakalarsam çok fena yapacağım bu gazı onu biliyorum. İnsan evladının bu kadar ağlamasına mı yansa yoksa elinden bir şey gelmemesine mi bilemiyor.
Bu arada ben aslında böyle bir şeyi yaşadığımıza en başından beri şükrediyorum (manyaklığımdan değil) Allah korusun ya başka bir şey olsaydı...
İnanılmaz zor, yorucu zamanlar yaşıyorsunuz ama hiçbiri onun kokusunun, gülüşünün önüne geçemiyor.
Geçen yazımda da demiştim ya "Elif cidden beni büyütüyor" diye; kolikle level atladım(k) :))
Kısacası maşallah diyeyim Elifli hayat beklediğimden daha farklı olsa da -ki ne bekliyordum ki acaba ağlamayan bebe mi- oldukça matrak... Ağladıktan sonra Bruce Willes gülüşü atan bir bebe var karşımızda, kim kızabilir ki :)
Kolikle ilgili oldukça güzel ve derleyici toplayıcı bir yazı yazmış sevgili Burçin Çobanoğlu, Denizle yaşadıkları sıkıntılara üzülsem de yazısı çok hoşuma gitti, teşekkürler.

Buraya yazmayı da çok özlemişim, umarım yakında yine Elifli hayatı paylaşmaya gelirim :)


Devamını oku »

9 Mayıs 2014 Cuma

(Bir Acayip) Acemi Annenin Loğusa Gün(lük)leri-2 :)

(Bu yazıya 10 gün önce başlamıştım ama bugün inşallah bitirebilmeyi ümit ediyorum, hadi bakalım.)
Benim hamileliğimin ortalarında doğum yapan birkaç arkadaşım oldu. Onlarla haberleşmeye hem can atıyor hem de çekiniyordum "ya duymak istemediğim bir şey söylerlerse" diye. Şimdi olduğu gibi kendimi dış etkilere kapattığım bir zamandı. (Evet, şimdi de kapattım; onu da sonra anlatayım)
"Yaşayınca anlayacaksın anneliği" demişti bir tanesi. Ben de "tabii öyledir ama hamileyken de insan bayağı bayağı bir şeyler hissediyor" demiştim. Başka birine bana telefon açtığında sevinçle "ayyy ne harika günler geçiriyorsunuzdur, ne keyiflisindir oh oh maşallah" dediğimde "ne keyfi beee" ... "bıdı bıdı bıdı..." diye telefonda bile hissedilen ciddi bir serzenişte bulunmuştu.
Yadırgamadım, anlamaya çalıştım. İlk günleriydi ve alışma süreci biraz sancılı olabilirdi, doğaldı.
Ama neden o kadar keyifsizdi ki?
Bebek sahibi olmayı ne kadar çok istediğini/uğraştığını hatırladım.
Ve şükretmemesini yadırgadım.
Sonra Elif doğdu, ilk haftamız maşallah süper geçti.
"Loğusalık nasılmış" diyenlere "şimdilik beni çarpmadı, demek ki hazır olmayla alakalı imiş" diyecek ve birkaç gün sonra bu laflarımı toptaaan yutacak ve aynı arkadaşıma "loğusalık ezdi geçti beni" diye mesaj atacaktım, haberim yoktu.
Hamilelikte öğrenmiştim aslında kimseyi ne olursa olsun yadırgamamayı. Misal kaç kilo alındığıyla ilgili çok güvenmiştim kendime. Başkaları 20şer 30'ar kilo mu almıştı heheyyt ben sağlıklı beslenip düzenli yürüyordum, elbette ki 10 bilemedin 12 hadi hadi 14 kilo alırdım. Ahh be ne safmışım dedim sonra. Doğuma giderken kaç kilo aldığımı bile bilemeyecektim çünkü belli bir yerden sonra tartılmayı bırakmıştım :) O kadar yani :)
Diyeceğim o ki bebek büyütme vs. konusunda büyük konuşmamayı yavaş yavaş öğreniyordum.(İnş.)
Ama yine de arkadaşımı pek sağlam yadırgamışım demek ki...
İlk hafta muhtemelen verdikleri ilaçlardan ne olduğumu anlayamamışım. sonra "gaz" dedikleri şey ile tanıştım. Ve elbette ki "loğusa hüznü" ile. Hamileyken muhtemelen bu kadar ağlamamış, kendimi çaresiz hissetmemiştim. Aman dünyam yıkılmıştı, ne kadar da yalnızdım(!) Dikişler bir taraftan acıtırken Elif'in ağlamalarına cevap verememek beni daha da üzüyordu. Çevremdeki insanların "A" deyişini nedense(!) "Z" diye anlıyordum. Kısaca loğusaydım ama bunu ısrarla reddediyordum çünkü ben "hazırdım". Pöff :)
Sevgili hamiş arkadaşlardan bu yazıyı okuyan olursa hiç korkmasınlar ama "hazır olmak" diye bir şey -zaten- yokmuş.
Bir anda aynaya baktığımda benimle "bıdı bıdı" konuşan arkadaşımı gördüm. Her şeye öf pöf derken zaman geçiyor, Elif büyüyor ve ben an'ın tadını çıkaramıyordum.
Sonra aklıma geldi hani ben şükredecektim?
Bu kadar mızmız olduğum için de bir dolu hayıflandıktan sonra yavaş yavaş Elif'in dilini çözmeye başladım, dikişlerimin acısı azaldı ve etrafımda aslında bir dolu iyi insan olduğunu gördüm.
Bugün Elif maşallah diyeyim tam 1 aylık.
Kolik olduğundan şüpheleniyorum, olmadı laktoz intoleransı bilemedin reflü... Ama normal bir "bebe gazı" değil bizimkisi onu anladım.
Tamam acemi anneyim ama okuduklarım da bir işe yarasın değil mi :)
Rezene çayları, kimyonlar, gaz damlaları, kolik için müzikler, saç kurutma makinesi vari sesler, Harvey Krap amcanın tavsiyeleri, şşşttt sesi, sallama hepsini uyguladık/uyguluyoruz.
Kolikse zaten ağzınla kuş da tutsan 3.ayı beklemen lazım kuzum.
Laktoz ise emzirme öncesi bir enzimle durum kolaylaşıyor.(bende de laktoz alerjisi var, keşke o enzimi bana da verseler)
Reflüyse yastığı vs. var.
Henüz durumumuzun ne olduğu netleşmedi.
Bizim -ben bebek olsam kesin yüzüne kusardım- çocuk doktorumuz sadece gaz damlası verip gönderdi bizi.
Bu hafta başka bir doktora gidip danışacağız.
Açıkçası hiçbir doktordan medet ummuyorum. Sadece teşhis konulabilirse tedavi süreci de daha kolay gelir diye düşünüyorum.
Bir de şu var ki en önemlisi annenin sabrı.
Eve gelen yardımcılar cidden bir harika oluyor ama asıl iş annede bitiyor. Cidden ilk 3 ay bebişlerin tamamlayamadıkları 4. trimester imiş, onu anladım.
"Benim kızım da annesini özlüyor" diyorum. Ama uyuduğunda sahiden bence ben onu daha çok özlüyorum.
Bugün bir ara üzüldüğümde aklıma bebek sahibi olmak isteyip de olamayanları, daha nice rahatsızlıkla uğraşanları getirdim. Sıkıntım geçiverdi.
Sanırım işin sırrı an'ı yaşamaya çalışmakta ve şükretmekteymiş.
Bir de cidden Elif'i ben büyüttüğümü sanarken Elif beni büyütüyormuş :) Aferin kızıma.

1 aylık Elif'ten ben neler öğrendim :)
* Elif kucağımda uyuyakaldıysa ve ben üşümesin diye üzerine bir şey örtmek istiyorsam ama örtüsü uzaktaysa... Hasır Şapka(One Piece) gibi kollarımı teee koltuğun öbür tarafına uzatabildiğimi fark ettim. Yeter ki bebem üşümesin :)
* Ne zaman uyanacağını bilmesem de yeme-gaz-alt değişimi sürecini tamamlayıp 1 soluk almışsam ne mutlu. Yine de 5 dakika sonra uyanmışsa "e ben yine özlemiş" oluyorum :)
* Zamanı ters yaşamaya başlıyorsun, arkadaşlarına gecenin 3'ünde "ee napıyorsun" diye mesaj atıp cevap bekliyorsun mesela :)
*Elif'i pişpişleyerek uyuttuğumda evdekilerin bana söylediğine göre Elif uyuduktan ve hatta ben de uykuya daldıktan sonra hala "piş piş piş" demeye devam ediyormuşum. Ne analık be :)
* Ben hala sol tarafıma yatıyorum ki :) Hamilelikten nasıl alıştıysam artık... yeter ki o iyi olsun da mantığı hala devam.
* Bebekler cidden "ıngaaa" diye ağlıyormuş; bu bir efsane değilmiş :)
* Önceden yani eskiden bir anne ağlayan bebeği için "gazı var" ya da "acıktı o " dediğinde "vay beee" derdim. Kadına bak bebesinin dilinden ne güzel anlıyor. Ben olsam anlamam... Yok anacım insan belli bir müddet geçince hepsini bir kalemde anlıyormuş :)
* Şu ara hamile olup da bana "annelik" ile ilgili soru soran arkadaşlara ne diyeceğimi şaşırıyorum bazen. Korkutmak istememekle gerçekçi olmak istemek arasındayım. Ortalarda geziniyorum diyelim.
"Yaşayınca görürsün" dedikleri doğruymuş.
* Hamileyken yaptıkların döner seni bulurmuş. Elif'e o kadar çok kitap okudum ki şimdi okurken sanki "e ben bunları biliyorum annee" der gibi bakıyor :)

Kısaca, bir acayip acemi annenin loğusa günlüğünde bolca şükür, çokça sabır, bir dolu mutluluk, ara ara "ne yapacağını bilememe", bazen ağlama ama neyse ki hep ELİF var :)
* Hiç tanışmadığım blog arkadaşlarımdan inanılmaz güzel destek mesajları alıyorum, burnuma hep deniz kokuları/dut ağaçları geliyor :)
Bak bir de bu bebe uyumuyor falan diyorsunuz, bu kadar yazıyı nasıl yazdım acaba ben :)

Aaa bir de "Anneler Günü" konusu var. O konuda da bir şeyler yazmayı isterim ama ben yazana kadar Babalar Günü olur falan şimdiden kısaca tüm analarımızın gününü kutlarım.


Devamını oku »

27 Nisan 2014 Pazar

(Bir Acayip) Acemi Annenin Loğusa Gün(lük)leri :)

Benim anladığım kadarıyla "loğusa" demek; "hani sen az önce hamileydin ve hormonların karmakarışıktı kimse sana bulaşamıyordu ya; işte doğumdan sonraki birkaç hafta da sen boşluğa düşme diye sana şimdi 'loğusa' diyeceğiz ve bir müddet yine kimse sana karışamayacak" demek gibi bir şey galiba. (iyi taraftan)
Tabii bir de hem istediğin kadar ağlayabilirsin hem de ammman çok ağlama, sütüne bir şey olmasın, demek olabilir.
Hamilelik öncesi halimi hatırlayamıyorum bazen. Kendimi zorladıkça görüntü iyice flulaşıyor sanki.Ne düşünürdüm ne yapardım hatta ben nasıl bir insandım :) Belki kulağa komik geliyor ama öyle hissediyorum.
Önceden de canımın her istediğini hemen yapan biri değildim ya da başına buyruk bir hallerde hiç değildim. Ama şimdi durum cidden değişti. Hamileliğin 9 ay olması gerçekten boşa değilmiş, insanı sürece hazırlıyormuş. Bebekle aranda öyle güzel bir bağ kuruyormuş ki buna sen bile inanamıyormuşsun.
Zaten oldukça evcimen bir insan(d)ım; geceleri bir yerlere gitmeyi vs sevmem, sıkılırım. Bana göre en güzeli evde kalıp mısır patlatmak :) Yanında kitap olur, film olur, sohbet olur hatta jenga da olur. Ama bahar geldi mi de "tutmayın beniiii" halleri yaşarım. Kendimi o çim senin bu sahil benim atasım gelir. Ankara'nın sahili sadece göl kenarları ama onu bulamayan da vardır diyip kendimi avutuyorum. Zira denizi, kokusunu, dalgasını ne kadar çok çok özlediğimi duymayan kalmadı. Loğusa günlerinin bahara denk gelmesi hem iyi hem kötü. Hava geç karardığı ve etraf uzun süre aydınlık kalabildiği için evde bile olsan için kararmıyor.(kış mevsimine göre) Ancak dışarıda kuşlar cıvıldayıp komşular arabalarına piknik malzemelerini güle oynaya doldururken evde olmak da insana biraz koyuyor. Kendimi eve kapatmış değilim ama istediğim saatte dışarıda istediğim kadar kalamayacağımı da biliyorum. Yürüyüşlerime henüz dönemesem de arada temiz havada çekirdek çitlemeye çıkıyoruz karabalıkla :) Önümüzdeki baharın inş. bizim için dolu dolu olacağını hissedebiliyorum. Elif'i çimlere atayım ben de yanına yatayım diyorum, planım bu. Ankarada ne kadar mümkün olabilirse avm'lere gitmeme niyetim var ancak hava kötüyken ve sen bir şeyler almak istediğinde başka bir çare kalmıyor. Kızılay bu durumda pek iç açıcı gelmiyor o şahane kaldırımlarıyla :)
Tabii ki Amelie :)
Günler daha çok -doğal olarak- emzirme, gaz, alt değişimi, uyku rutininde geçiyor. Rutin demişken Tracy Hogg geldi aklıma. EASY'i ne kadar uygulayabiliyorum, Tracy abla bizi görse madalya verir miydi bilmiyorum. Ama gerçekten gün içerisinde onu andığım zamanlar çokça oluyor. Hele ki "Your Time" kısmında :) Elif uyuduğunda -çoğu yeni anne gibi- ne yapacağımı şaşırıyorum. Duşa mı girsem, çıkıp temiz hava mı alsam, uyusam mı, kitap mı okusam hatta yemek mi yesem? Çoğunlukla önce tuvalete gidiyorum ki aklım başıma gelsin :) Ve bu ara hakkımı uykudan yana kullanıyorum. Duşa girme kısmı ise en sevdiğim. kitaplarda bunların bir süre gözümüze lüksmüş gibi görünebileceğini okumuştum. Hakikaten öyleymiş. Geçen gün minicik bir kütüphane kaçamağı yaptım. Zannedersin oraya kaçak gitmişim ve biri beni görürse "ahaa bastım yakaladım seni" falan diyecek :) Kitaplarla 5 dakika da olsa hasret giderdikten ve tabii ki aradığım kitapları bulamayıp kütüphaneye yeni kitap almaya bütçe ayırmayan zihniyete sevgilerimi gönderdikten sonra oradan ayrıldım. Dışarıdayken de aklım hep evde. "Elif ya uyandıysa, anneeee diye ağlarsa" :) Ki bunları yaşamam ve hissetmem de bildiğim kadarıyla oldukça doğal. Hayat bir müddet sonra "normal"e dönecek. Ama şu an bunları yaşıyoruz diye "ayy bu kadar telaşlı olma canııım"ları da duymak istemiyorum. "Acaba sen nasıldın bu dönemde, bir hatırlar mısın" diyesim geliyor.
Kafama ilk dank eden şeylerden biri de "Kimseyi yadırgamamak" oldu aslında. Başkalarına laf ederken ben de ne çok eleştiren biriymişim onu gördüm. eleştirdiklerimi de ohh bir güzel yuttum :)
elifle beraber oyunlar oynayacağımız, parklarda koşturacağımız günleri iple çekerken yaşadığımız günün kıymetini de bilmeye çalışıyorum. Ne de olsa zaman aslında çabuk geçiyor. Bir bakmışım ağzı süt kokulu kızım gitmiş yerine "hadi anne sinemaya gidelim" diyen tatlı bir çocuk gelmiş.
Bir de loğusalık demek bence bolca alınganlık, çokça salya sümük, "yetemiyoruuuuum" halleri demek.
Elifle eve geldiğimizde onu nasıl tutmam gerektiğini bile bilmiyordum. Dikişlerimden eğilip de altını değiştiremiyordum. Çok acayip bir acemilik vardı üzerimde, ki hala var. bazen "iyi ki var, her şeyi Elifle beraber öğrenmek çok güzel" diyorum; bazen de "daha tecrübeli olsaydım da kendimi yetersiz hissetmeseydim" diyorum... Burada da yine içgüdülerime güveniyorum ancak kıpır kıpırken üstünü değiştirmekte zorlandıkça aklıma "Yavru ahtapot olmak çok zor" kitabı geliyor :)
Kendini kötü hissettiğinde bunun "geçici" bir şey olduğunu bilmek, Elif ağladığında bunun onun kendini ifade etme dili olduğunu hatırlamak, insanlar boş konuştuğunda gülüp geçebilmek en güzeli. Tabii ki her zaman bunları yapamıyorum ama en azından farkında olmak da 1 adımdır değil mi?
Kısaca sevgili blog,
Adı "büyümek" mi, "evrilmek" mi bilmiyorum ama değiştiğimi ve bunun beni daha güçlü/mutlu hissettirdiğini biliyorum.(maşallah diyeyim de)
*Bu seferki "my time" da böyle geçti, bakalım diğerlerinde beni neler bekliyor :)

HERKESE NUTELLALI KREP TADINDA MUTLU PAZARLAR :)

Devamını oku »

26 Nisan 2014 Cumartesi

Elifle İlk Günler & Haftalar :)

Sevgili Blog, (Sana arada böyle seslenebilirim)
Kaç zamandır unutmadan yazayım dediğim şeyler iyice birikti, taştı bende.
Doğum hikayemizi anlatmıştım ve gerçekten tekrardan kalbi bizimle atan /mesaj gönderen herkese yeniden teşekkürler...
Hikaye asıl şimdi başlıyor değil mi?
Sevgili Anne Gazetesi, bir yorumunda "iş doğumla bitiyor zannetme, sonrasına da hazırlan" demişti.
Sevgili Love and Smile da "bence bebeğe hazır olmak diye bir şey yok" demişti.
Sizleri çok andım :)
Ama önce geleyim doğumdan sonra yaşadıklarıma.
İlk gecemiz hastanedeydi ve ben epiduralin etkisinden sanırım hala çıkamamıştım. Hemen yanımda Elif ağlarken dikişlerden dolayı ona çok fazla uzanamıyordum ve bu da canımı sıkıyordu. Ama olsundu, ona sağlıkla kavuşmak her şeye değerdi.
O gece ayağa kalkma çabalarımın birinde hayatımın 4. bayılmasını yaşadım. (diğer 3'ünü de bir ara anlatayım, oldukça komikler) O ara babamı gördüm, Elif'e selam söyledi :)
Hemşire/doktor bir şekilde beni uyandırırken kardeşimin yaptığı saçma sapan esprilere gülmeye çalışıyordum.
Çocuk doktoruyla da ilk günden tanıştık ve sevmediğimizi oracıkta anladık. Bebeğimize yüzü o kadar buruşuk bakıyordu ki ben o adamla burun buruna gelsem kesin yüzüne kusmaya çalışırdım. (Hala yüzü gülen, iyi kalpli, işinde iyi bir çocuk doktoru arıyoruz-Ankarada- bilen/gören varsa lütfen yoruma yazsın) Hatta sonraki ziyaret öncesinde Elif'e "Kızım bak bunu her zaman söylemem, az sonra göreceğin amcanın yüzüne kusabilir her türlü tekmeni savurabilirsin" diyecektim :) Ay ne kötüyüm.
İlk öğrendiğim şeylerden biri "bebeği halkımızın kendisinin büyüttüğü gerçeği" oldu. Yani herkes ennn tecrübeli ennnn harika anne/teyze vb. olduğundan senin de onun tecrübelerinden faydalanmalanı kesin olarak bekliyorlar.
İnsan ilk günlerde daha bir salak olduğundan hemen her söylenene yapmasa bile şaşkın ifadelerle "denesem mi kiii" diyerek bakıyor.
En güzel cevabı da bence kendi iç sesin veriyor; KESİN BİLGİ!

Bir de nedense insanların ilk sorusu "sütün yetiyor mu?" oluyor :) Hatta bizim - ben bebek olsam üzerine kesin kusardım- çocuk doktorumuz henüz 2. gün "senin sütün yetmiyor kiiii" diyerek gözlerimden çıkan alevlere maruz kaldı. Hemen oracıkta pes ederim sanıyordum ama ben de olayı "arttırırım ben bu sütü, sana da gösteririm" diyerek gurur yaptım. İçerim suları, gelsin malt içecekleri, dayayın bulguru mantığıyla çok şükür istediğim kıvama geldim. hayatta başka şeylerde de bu hırsı yapsaymışım dediğim oldu :)
O aralarda sevgili Editor Mommy Esra'nın yazısına denk geldim.
Sahi insanlara neden açıklamalar yapıyoruz bebeğimizi büyütürken onu düşündüm.
Cevabı kocaman bir SANANE olan sorular zincirine maruz kalmamızın en önemli sebebi "başkalarının hayatına bu kadar kolay karışabilme" hakkımız! Nasıl bir haksa bu.
"Onu öyle yapma, böyle yap"cılarla henüz tanıştım ve daha bir dolu karşılacağımı biliyorum. Sabrım yettiğince esprili yaklaşıyorum ama yetmezse de "One Piece" animesindeki Hasır Şapka gibi "Gomu Gomu Gomu" diyerek atağa kalkıyorum. Ne de olsa loğusayım :) (Bu da bir nevi hamilelik hormonlarının devamı, bunu da ayrıca yazma niyetim var.)
"Alıştırma"cılar var bir de. "Aaa kucak mı, alıştırma; aa emzik mi sakın" diye diye birçok konuda sizi korkutan bir ekip var. Yine o malum içses devreye girmeli bence...
Kısacası ilk günler bebemi şöyle bir öpüp koklayayım diyorsunuz ama dış etkilere de çokça maruz kalıyorsunuz. Sırf bu sebepten telefonumdan uzaklaştım, misafir işlerinden soğudum.(zaten sevmezdim, hele ki çat kapı olanları)

Peki cidden Elifle hayat nasıl geçiyor?
Allah isteyen herkese bu güzel ve bambaşka duyguyu nasip etsin diyeyim öncelikle.
"Anne olunca anlarsın" dedikleri şeylerin bir kısmını cidden daha yolun başında anladım. (anlamadıklarımın da ya zamanı var ya da ben bazı yerleri anlayamıyorum :)
Sevgili Tanla'nın harika fikriyle ilk günden itibaren bir not defterine emme-çiş/kaka-uyku düzenini not ettim. Bu durum cidden çok işime yaradı. Uykudan genelde fırlayarak uyandığımda ve zaten dalgın/unutkan olan bünyede "nerede kalmıştık çizelgesi" hayat kurtarıcı oldu, tavsiye ederim.
Normalde de parfüm kullanmazdım, hamileliğimde kullananlara da sinir olmuştum şimdiyse cidden sadece süt ve ter kokuyorum. Yani bu kokular birbirine karıştı. Tiksinerek de yazmadım bunu, son derece doğal ve bence güzel bir şey.
Uyku... biraz uyku... Ah seni depolayabilseydik :) Şaka bir yana, bebek zaten ilk zamanlarda oldukça sık emmek isterken depodaki uykuyu kullanmamayı tercih edebilirdim.
geçenlerde bir arkadaşım- şimdiye kadar ilk defa soruldu- bana "nasılsın, neler hissediyorsun" dedi; bunu psikolog olduğundan mı sordu bilmiyorum ama zavallı kıza "şimdi şöyle ki......" diye başlayan uzun bir mesaj yazmışım :)
Kısaca dilim şişmiş, anlatasım var.
Elifli hayat maş. gerçekten çok keyifli; hiçbir an'ından şikayet etme lüksüm olmadığını düşünüyorum.
Sadece bazen...
Tuvaletim geldiğinde son dakikaya kalmadan tuvalete gidebilmek, terlediğimde duşa girebilmek (gerçi hep terliyorum), yemeğimi boğazıma dizilmeden yiyebilmek güzel olurmuş diye düşünmeden edemiyorum.
Karabalıkla anlaştık zaten ben yiyecekleri soğuk tüketeceğim o ise ılık :) (sıcak, kimseye nasip olmadı :P )
Bu arada evdeki 2 anne de "bu bebe üşüyoooor" telaşında; birinin elinde yelek ötekinde başlık. O kadar heyecanlılar ki aklıma geldikçe kırmamaya çalışıyorum ama bazen de -ben zaten yangın ayşe olduğumdan da olabilir- "üşümüyor benim kızıııım" halleri yaşıyoruz.
Bir de insanın yaratıcılığı gelişiyor; emzirirken aynı anda susayan anneye pipetle su içiriliyor, yastıklar çeşitli hallerde kullanılabiliyor.
Geçen gün aceleyle bir şeyler alırken satış danışmanı "kaç aylık" dedi karnımı göstererek. Soruyu tersten anlayıp "iki haftalık" dedim :) O da "iki haftada bu kadar karın mı çıkıyor!" dedi. Belki bozmasam iyiydi ama "hee yok canım ben doğum yaptım" dedim. O da -bak hala inat ediyor- "e ama karnınız geçmemiş" deyince "evet bir tane de oraya sakladım" diyiverdim :) Hayatım boyunca bir manken kıvamında olmadığım gibi işin bence kötüsü öyle bir telaşım da olmadı; ortalamalarda gezdim hep. Ama bir de şu "kilolarını hemen ver" ekibi var kiiiii... hamileliğimde de kaç kilo aldığımı sıkıcı takip etmişlerdi. Belki de herkesin 34/36 beden olma hayali yoktır; belki bazılarımıza 38/40 beden daha çok yakışıyordur; ne dersiniz :)
Elifli hayatın en güzel tarafı yepyeni bir duyguyla; annelikle beni tanıştırmış olması sanırım. Onsuz geçirdiğin vakitlerde kafanı boşaltmaya çalışırken aslında vicdan azabı da çekme, onu özleme halleri.
Kimsede susmayan bebenin sana gelince ağzı açık aranarak da olsa kokunu tanıması ve bunun sende gözyaşlarına sebep olması (işte bu bir loğusa)
refleks hareketi de olsa minicik gülümsemelerinin dünyalara bedel olması.
Kucağımdayken sıkıp sıkıp içime alma isteği yaratması (neyseki içimden çıktı :)
Kısaca bir dolu güzellik geliyor aklıma.
Bir başkasının gazına bu kadar sevinebileceğini düşünmezdim mesela. Elif gazını yapınca "ollleeeey" nidaları ve kendin yapmış kadar rahatlama hissi :)
Henüz miniciğiz ve huyumuzu suyumuzu düzenimizi oturtmaya çalışıyoruz ama biliyorum ki ne olursa olsun biz onu hep ÇOOOK KOCAMAAAAN SEVECEĞİİİİZ :)
"O kadar kitap okudum da ne oldu?"
Aslında iyi oldu, genel kültürüm arttı :)
İnsanın bilgisin olması elbette ki iyi bir şey ama bence kitap okuyarak hazır olunmuyormuş; hatta bir şeylerin tam da ortasına düşülüyormuş onu anladım.
"İyi ki düşmüşüm" dediğim bir yer burası.
Karabalığın ifadesiyle "Biz Elifi büyütürken Elif de bizi büyütecek"...
Çok haklı.
Loğusalıktan çıkar çıkmaz büyümeyi planlıyorum :)
Unutmadan, hani dünya küçük ya, olur da denk gelirse -o kendini biliyor- Hilal hemşire sana ne kadar teşekkür etsem az. Bayılsam da cidden o gece senin sayende yürüdüm, kendimi az sonra koşacak gibi hissettim :)
Yukarıda yazdığım şeylerin bir kısmını vakti zamanında ben de -farkında olarak/olmayarak- yapmış olabilirim; kusura bakmayın olur mu?
Bazen uyusun diye gözlerinin içine bakılan, bazen de "çok uyudu, özledim valla" denilen bir garip süreçmiş annelik.
Hala tam olarak "anne" gibi hissetmesem de Elif'e bakınca BİZ'i görmek, birlikte geçirdiğimiz 9 ayı anımsamak ve yine beraber Mozart amcayla mutlu olmak çok güzel duygular.
Her an'ına şükrediyorum ve hafızama kaydediyorum.
Notlar alıyorum, fotoğraflar çekiyorum, buraya yazıyorum :)
Çok uzatmadım umarım,
Devamı da sonraya olsun.
*Tatil fotoları paylaşılmaya başlandı, az insaflı olun olur mu :)

HERKESE MUTLU TATİLLER, BOL GÜNEŞLER :)


Devamını oku »

Hediye Kitap: 21 Sıradan Şeyin Sıradışı Tarihi; Ve Kazanan Belli Oldu :)

Ayın 15'ine çekiliş yapacağımı söylediğimde buna gerçekten inanmıştım :)
Ne safmışım, şimdi anladım..
Umarım katılanlar çok kızmamışlardır bana.
Bu seferki çekilişi hemencecik yapıverdik ve kazanan sevgili "Anne Gazetesi" oldu :)))
İletişim bilgilerini mail adresimize bekliyoruuuuuuuuz...


Devamını oku »

22 Nisan 2014 Salı

Elifle Kavuşma Hikayemiz :)

Sevgili blog,
Seni ihmal ettim ama bir sor neden :)
Hepsi minicik tatlı bir sebepten; Eliften :)
Nerden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum ama ortadan bir yerden gireyim konuya; Elifle kavuştuk çok şükür ...
09.04.2014'te gittiğimiz rutin kontrolde -ki bana hiç de rutin gibi gelmemişti- nst, ultrason ve muayene sonucunda deriiiin bir sessizlik oldu. 
Sanırım aslında ben kararımı çoktan vermiştim, Elifin bana gönderdiği izleri takip edecektim.
O sabah hareketlerinde azalma olduğunu hissettiğimde "neyi beklediğimi" sorguladım.
Ve Elif'in "siz bana gelin anneeaaa" deyişini duydum.
Saat 11.30 gibiydi; ben oldukça emin bir şekilde kararımı verdim; kızıma bugün kavuşacaktım.
Tamm da hayalimdeki gibi yanımızda bir dolu kalabalık yoktu,sadece karabalık ve ben.
Bence o benden daha çok korkuyor gibiydi; sürekli "emin misin, istersen bekleyebiliriz" halleri.
Durdum, "neyi bekleyeceğiz ki" dedim; "kızım bugün gelmek istiyor"
Genelde hislerime güvenirim, ne de olsa balık burcuyum :)
Odamıza gidip yatışı yapıp insanlara haber verdiğimizde saat 12.05ti.
O an aklıma geldi ve kızıma kitap okumaya başladım; karnımdayken yapmak istediğim son şey buydu.
İnanılmaz güzel bir kitap bu arada
Bir de defterine o anki duygularımızı yazdık.
Ben çok acayip heyecanlanırım nasıl ağlarım falan zannediyordum sanırım hormonlarım bana yardımcı olmaya karar verip adını tam olarak bilmediğim ama endorfin olduğundan şüphelendiğim bir hormon salgılamaya başladı ve ben etrafa gülücükler saçarak ameliyathaneye girdim.
Elimde bana ennnnn çok cesaret veren pandalarım vardı çünkü bizim karabalık tüm ısrarlarımıza rağmen ameliyata alınmamıştı.
Öğle arası yemeğe mi yetişeceklerdi yoksa bu işler hep bu hızda mı olurdu bilmiyorum ama kendimi oradan oraya savrulurken buldum, herkes koşturuyor bana bir şeyler takıyordu. O kadar şaşkın ve dalgındım ki insanlara espri falan yapıyordum "şimdi bayıldım" diye :) Halbuki sadece epidural aldım. Sezaryenin detaylarını yazmak istemiyorum çünkü bu satırları henüz doğum yapmamış insanlar da okuyabilir ve yanlış bir cümle onları etkileyebilir.
Sezaryen sırasında pandalarımı sımmmsıkı tuttuğumu hatırlıyorum.
Tam o sırada güçlü bir ağlama sesi duydum, sanki "anneeaaa" mi diyordu :)
Yanıma getirdiklerinde -biliyorum hiç duygusal olmayacak ama- "e ben bu kızı tanıyoruuuum" dedim...
Bebekler öpülmez koklanırmış ama hemen oracıkta her yerini öptüm.
Az önce karnımda olan bebe şimdi yanımdaydı.
Çok mu kitap okumuştum bilmiyorum çünkü çok bilmiş bakıyordu.
Vee saçları gerçekten de babasına benziyordu.
İşte buna çok ağladım... (insanın neye ağlayacağı hiç belli olmuyor)
"Hoşgeldin" diyebildim; sonra uyumuşum.
Saat 12.30da kavuştuk Elifle.
Bizim doğum günlerimizde doğar mı, ne zaman doğar, ahanda sancım mı geldi yok yok o yalancı sancıymış...derken geçti günlerimiz.
Ve hepinizin de dediği gibi Elif cidden doğacağı günü biliyormuş da bize söylemiyormuş.
Asansörle birlikte yukarı çıktığımızda anne-kardeş-kuzen kalabalığını görünce ağlamaya başladım çünkü onlar da ağlıyordu :)
Bizim şartlarımızda sezaryen cidden doğru bir karardı ve hiç "keşke daha da bekleseydim" demedim; "iyi ki doğdun Elif" dedim.
Elbette kendimi hazırladığım onca normal doğum senaryosu, sancılarla başa çıkma teknikleri, içgüdüsel doğumlar vs. boşa gitmedi; bana çok şey kattı. Onlar olmasa sezaryene de kendimi hazırlayamazdım.
Ve cidden anladım ki doğum şeklinden ziyade bebeğine sağlıkla kavuşmak önemliymiş.
Bir dolu güzel mesaj aldım, hepinize çoooook teşekkürler.
Bir sonraki yazıda "Elifle ilk haftalar"ı yazacağım inşallah. Malum, insan her zaman boş vakit bulamıyor. O vakitlerde de ben şimdilik uyumayı tercih ediyorum; ne de olsa henüz bilimadamları uykuyu depolamayı başaramadı :)
Sezaryenli doğum hikayeleri sanki hep bir eksik gelirdi bana; bir aksiyonu yoktu içinde ve herkes yapabilir diye düşünürdüm. Ameliyata girersin ve çıkarsın.
Hiç de öyle değilmiş ve gözünde bir şeyi fazla yüceltmek kadar (normal doğum) başka bir şeyi aşırı küçümsemenin  (sezaryen) yanlışlığı benim alacağım güzel bir hayat dersiymiş...
Doğumla ilgili olarak içimden geçen dua hep "kolay olsun ve kızımıza sağlıkla kavuşalım"idi.
Evren de sağolsun duymuş sesimi, daha ne isteyeyim değil mi :)
Ameliyata giderken yanımda sadece eşimin olması bana daha çok güç verdi; annem, kardeşim olsa belki sukoyverip ağlardım. Gerçi dersteyken öğrencilerini bırakıp apar topar doğuma yetişmeye çalışan bir teyzesi oldu :)
Elif her an uyanabilir...
Hepinize koooocaman sevgiler & süt kokulu öpücükler :)
* Kitap çekilişini de hemmen yapıp yayınlayacağım, katılanlar kusura bakmasın lütfen...

Devamını oku »