Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu




4 Haziran 2014 Çarşamba

Bebeğin İlk İhtiyaçları Ne Ola Ki :)

Hamilelik haberini duyar duymaz mağazaya koşup bir şeyler satın alanlarımız da var; 37. hafta geldiğinde "doğum da yaklaşıyor sanki, alışverişe başlasam mı ne" diyenimiz de var :) Ortası da biz oluyoruz galiba.
Alışveriş, heyecanlı hamile kişisinin işidir.
Lakin...
Ne alacağını nereden alacağını bilmek bence en mühimi.
Ben ilk haftalarda hiiiiç bir şey almadım, yakınlarımızdan ufak tefek tebrik hediyeleri geldi. Mutlu olduk elbette ama şımarmadık :)
19. hafta geldiğinde (20 değil) bende kaşınma başladı, "eneee geeç mi kalıyoruz" dedim. Valla dedim yani.. bir hesapladım ki ancak yetişiriz çünkü biz tembel bir 2 balığız :)
İşte o haftadan sonra başladım araştırmaya, soruşturmaya.
Tabii önce bu lisana hakim olmak lazım.
"Tulum" demek ne demek; "ev tipi ana kucağı" denince aklımıza ne gelmeli vs. önce bunlara baktım.
Google'dan aratınca şimdi çokça teşekkür ettiğim bloglarda "yenidoğan ihtiyaç listesi"ne ulaştım. Ki bu kesinlikle herkese göre değişiyordu.
Ben de bu listeleri bize uyarladım.
Bu işe başlayanlara da tavsiyem "size uyarlanmış" bir liste ile yola çıkın. Yani sizin bütçenizi ve ihtiyaçlarınızı sizden iyi kimse bilemez.
Bu kadar araştırmaya rağmen deneme-yanılma yöntemine bıraktıklarım da oldu.
Neticede aşağıda yer alan fotoğraftakiler bizim en en en sık kullanıp da memnun kaldıklarımızdan oluşuyor.
ANNENİN İHTİYAÇLARI:
İlk sıraya "uyku" yazsam kimse bozulmaz sanırım :)
Hamilelikte Leirac çatlak önleyici krem kullandım ve 34. haftaya kadar memnun kaldım. Tabii kullanma kılavuzunda 1 gecede süper çatlaklarım olabileceğinden bahsetmiyorlardı :) Çatlaklarımı "annelik emareleri" deyip sevmeye başladım.
Bence hamilelikte kişinin kendisini şımartması da çok önemli. Aşırıya kaçmadan sevimli bluzlar, "bebiş geliyor" tunikleri insana ayrı bir heyecan veriyor ya da bana vermişti diyeyim.
Bazen elbise çoğu zaman da tayt ve tunikle bu süreci kapattım. 5-6 aylık olana kadar neredeyse çok fazla bir şeye ihtiyaç duymayabilirsiniz kıyafet olarak. "Aman sonra alırım" da demeyin. Bir sabah kalktım ve cidden göbeğimi içine almaya gönüllü bir kıyafet bulamadım, neredeyse işe gidemeyecektim :)) (işyerini arayıp 'bugün gelemeyeceğim çünkü üzerime uyan kıyafet yok' diyebilmek isterdim. Bana ne tepki verirlerdi acaba :P )
Lansinoh marka meme ucu çatlak kremini ise 34'ten sonra kullanmaya başladım. Önceden kullanma erken doğum olmasın demişlerdi :) Bizimki zaten 41'de oldu, saf bir düşünceymiş bizimkisi.
Zihin dağıtıcı dergiler&öğreticii kitaplar bence hamilelik ve sonrası için oldukça faydalı.
Göğüs pedini evde stoklayabilirsiniz uygun fiyatlı gördükçe çünkü sıklıkla kullanılıyor. Ben Bebedor ve Lansinoh aldım, memnunum.
Humana Steel Tee çay (doğru mu yazdım bilmiyorum) doğum sonrası anne sütünü arttırmak için içiliyor. Doğumdan önce almakta fayda var çünkü doğumdan sonra değil alışverişe aynaya bile bakacak vaktin olmadığı ilk günler oluyor :)
Atıştırmalık fındık, ceviz, kuru üzüm vb. bence her daim yanınızda taşıyın çünkü tansiyon-şekerin ne zaman nerede düşeceği hiç belli olmuyor.
Emzirme dönemi için rezene çayı (gazı gidermek için) içiyorum ben bir de.
Kıyafet konusunda en güzeli rahat ve bol olanlar bence. Emzirme atleti ve sutyenini de gereksiz bulmuyorum, şiddetle tavsiye ediyorum :)
Sezaryen olacaksanız beliniz için korse/kuşak gibi bir şey iyi oluyor.


KIYAFET İŞLERİ
İşin kıyafet kısmı bence en kişisel taraf. Yani 1 badiye 50 lira da verebilirsiniz 5 lira da ve ilginçtir ki ikisi de işinizi görür :)
Bir ara "çok almışım" dediğim kıyafetler gözüme az göründü "amanııın çıplak kalacak bebem" diye tutturdum. O sırada annemin yanında sesli düşünmem pek iyi olmadı tabii; annem bunu kendine verilmiş bir görev addetti :) sonra gelsin yelekler gitsin tulumlar olduk.
Bebeğin doğum kilosu bence ilk kıyafetlerin gidişatını belirliyor.
O yüzden 0-3 aylık kıyafetleri çokça doldurmak gereksiz ama bebeyi de çıplak bırakmayın çünkü inanamasanız da 1 günde 5 takım kıyafet değişilebiliyor.(kusma, kakanın taşması, banyo vs. sebeplerden)
İlk günlerde en rahatı bence kesinlikle tulum. Çünkü benim gibi acemi anneyseniz neresinden tutsam da giydirsem diye fazla endişelenmenize gerek kalmıyor. Ama sonrasında ikili takımlarla biz daha rahat ettik.
Bir de "nasılsa 3 ay olmasına çok var; çıkar alırız" demeyin; 3-6 aylık kıyafetlerden de mevsimine göre hesaplayıp evde yedek yapın.
Kıyafet kategorisine mi girer bilmiyorum ama bolca ağız bezi, omuz bezi(gaz çıkartırken iyi oluyor), önlük(bağlamalı değil, çıtçıtlı/cırtcırtlı) çok faydalı oluyor. Eğer Elif gibi çok kusan bir bebeğiniz varsa çamaşırların yıkanıp ütülenip tekrardan çekmeceye girmesine fırsat kalmadan ağız bezleri ve önlükler bir anda bitebiliyor.
TEMİZLİK & HİJYEN & BAKIM
Bebek bezi elbette ki bu kategorinin en temel malzemesi. İnternetteki güzel indirimleri takip etmek en iyisi. Marka olarak açıkçası diğerlerini bilmiyorum ama Prima Premium Care gerçekten kullanışlı.
Alt değişimi sırasında en temizi bir kapta bulunan ılık su ve pamuk yardımıyla bebişin poposunu temizlemek. Mümkün olmayan zamanlar içinse alkolsüz-yenidoğanlar için satılan ıslak mendiller. (biz hepsini denedik, sadece Dalin'in kokusunu sevmedik ama bence içerik hepsinde aynı.) Pamuk olarak da İPek marka veya Rossman'da satılanlar var. Rossman'ınki daha kalın, o yüzden onu tercih ediyoruz.
Chicco'nun pişik önleyici kremini kesinlikle tavsiye etmiyorum hatta biz birkaç seferden sonra direk çöpe attık çünkü kalın bir tabakası var ve emilimi oldukça zayıf.
Bübchen markanın hemen her şeyinden memnunuz.
Mustela'nın konak önleyici şampuanı da şimdilik iyi gidiyor Elif'in saçlarında :)
Alt değiştirme örtüsünü pek kullanmam sanıyordum çünkü alt değiştirme bezlerimiz var ama onlar kumaştan. Bebeğin altını açtığınızda hoş sürprizlerle karşılaşabiliyorsunuz, bunun için de en güzeli canbebe gibi markaların alt değiştirme örtüleri.
Burun temizliğinde Otribebe iyi, doktorlar da onu tavsiye etmişti.
Emzik olarak Chicco'nun silikon olanını aldık ve Elif sevdi. Önemli olan sizin değil bebeğinizin sevmesiymiş zaten. Emziğe alışmasını hiç istemiyordum ama uykuya geçerken iyi oluyor, dalınca da kendisi pıt diye atıyor emziğini. (Emzik kabı da mutlaka alın.)
DİĞER İHTİYAÇLAR
Bebek telsizi için Weewel'i tercih ettik, şimdilik memnunuz.
Göğüs pompasında Philips Avent ve Medela arasında kalmıştım kiii canımız teyzoş bize Avent hediye etti; çok memnunum. Süt saklama poşedi için de çift kilidi olması sebebiyle Lansinoh oldukça kullanışlı.
Oda sıcaklığını ölçen termometre için yine Weewel'den faydalandık, memnunuz.
Ateş ölçer aynı zamanda yüzeyi de ölçüyorsa iyi yani banyo suyu sıcaklığı gibi. Hoş ben bazen sütün sıcaklığına da bakıyorum :)
Ev tipi ana kucağı olarak Fisher Price bizim aklımıza yatmıştı. Çok acayip bir para vermedik açıkçası. Uzay üssü gibi olanların parasından geçtim nereye koyacağımız da ayrı bir sıkıntı olacaktı. Önemli olan bebişin keyifle vakit geçirmesi sanırım.
Gelelim pek şahane sling meselesine... Bu gerçi apayrı bir yazının konusu olur ama kısaca bahsedeyim. İlk aldığım ürünlerden biriydi sling. Şu siteden almıştım. Nasıl heyecanlıyım ama. İnternetten slingin nasıl kullanılacağıyla ilgili videoları yaladım yuttum hatta evdeki arı maya oyuncağıyla talim bile yaptım. Elif doğar doğmaz hoop slinge koyacağız, o derece hazırız. Ama olmadı. İlk başta dikişlerim var dedim,sonra unuttum, aklıma gelip de taktığımız zamanlarda yok Elif kesinlikle slingde durmuyordu. Hatta acaba "durmayan" o değil de ben miydim; bunu da düşündüm. Slingi yeni bebek sahibi olanlara şiddetle tavsiye etmekle beraber bu ürünün bazı bebekler için fazla sıkıntılı olabileceği hususunu da düşünmeye başladım. Karnımda iyiydi; kucağımda olmak hoşuna gidiyordu - ki ben de ellerimin serbest olmasını istiyordum- ama slingdeki yapışıklık bizim kolik maceramızda işimize yaramadı. Umarım ilerde daha rahat kullanabiliriz.
Bebek arabası için Graco iyi aslında ama anakucağı biraz ağır.
Bir de unutmadan park yatak gerçekten güzel bir buluş.
Aktivite merkezi için araştırmalara başlamıştık kiiiii geçen gün sevdiğimiz bir arkadaşımız "sakın ha almayın, biz size aldık" diye mesaj attılar :) Çok sevindim gerçekten.
Emzirme yastığı(minik olanlar) emzirme haricinde kullanılıyor :) O ne demek derseniz; çantada kolay taşınıyor.
Biz ilk başta yan yatış yastığı almıştık, iyiydi hoştu ama çok acayip gerekli de değilmiş taa ki reflü yastığı ile tanışana kadar. Babyjem marka aldık ve sanırım Eliften çok ben sevdim :) Benim de aynısından var; ana-kız yükseklerde yatıyoruz :))

Bu alan cidden deniz derya. İçinde kaybolmamak da sizin elinizde. Bütçeyi fazla zorlamamak için ihtiyaçları azar azar almakta fayda var.
"Sonradan alamam" demeyin; internet güzel bir buluş.
Bizim faydalandığımız siteler (hatırladıklarım)
www.fikirdenk.com
www.unnado.com
www.butikbebe.com
www.annelutfen.com
www.hepsiburada.com
www.e-bebek.com
www.tokerbebe.com
www.tuniko.com

İlla ki bir dolu şeyi unutmuşumdur.
Merak edip sormak isteyen olursa ya da tecrübeli annelerden ekleme yapmak isteyen olursa lütfen yorum kısmına yazın.
Bence bu bilgiler çok kıymetli çünkü reklam pazarlama amacı yok.
İhtiyaç değil elbette ama naçizane tavsiyem "bebek ayak izi hatıra kalıpları"ndan alın. Ben ha şimdi ha sonra derken alamamıştım. Yine canımız teyzoştan hediye geldi. O olmasa napardık bilmem :) Eve geldiğimiz ilk gün yaptı, kuruttu, astı. Şimdi ona baktıkça bir garip hüzünleniyorum Elif'in ayakları bu kadar mıymış diye. 10 sene sonra naparım bilinmez.

HERKESE MUTLU GÜNLER & BOL GÜNEŞLER :)




Devamını oku »

30 Mayıs 2014 Cuma

Anne Olmak :)

Anne olmak neydi ki; yaşamadan önce hiçbir fikrim yoktu.Nasıl olsundu? Annelik tuhaf bir hormondu ve kanınıza karıştığı zaman bir daha da gitmiyordu(zaten gitmesindi :)
Bebek fikri varla yok arasındayken "Anne Olmak" kitabını almıştım. Çok heyecanlı bir şekilde çabucak okumuş, bana fikir vereceğini düşünmüştüm. Kapağını kapattıktan sonra derin bir "amaaaan"dediğimi hatırlıyorum. O "amaaan"ın asıl sebebi de içinde yazanların pek işime gelmemiş olmasıydı.(şimdi daha iyi anlıyorum) "Yaparım ki ben bu işi" demiştim.
Yani okudum, anladım, "herkes yapıyor"du; ben de yapardım... Nesi vardı ki bu işin bu kadar büyütecek?
Hamileyken de 9 ay boyunca hazırlanmış, zihnimde canlandırmış, kitaplar okumuş, tecrübelilerle konuşmuştum. Kılıç kalkanla kuşatmıştım kendimi.
"Anne-baba olmak; emek ister, çaba ister, sabır ister." İşte bu harika cümleyi hamileyken okuduğumda "pöff"lediğimi hayal meyal hatırlıyorum. Şimdiyse kalın kırmızı kalemle altını çizdim. Kendime göstermekti sanırım niyetim. Hani şimdiye kadar anlamadığım bir yer olduysa diye annelikte. Özeti gerçekten de bu cümlede saklıydı. Kitabı bebek sahibi olmadan önce de bebeğinize kavuşunca da okumanızı tavsiye ederim. Sevgili Haluk Yavuzer'e her satırda sevgilerimi gönderdim.İlk bölümde 5 anneyle yapılan röportajdan kısa bir bölüm var. Onların annelikle ilgili düşüncelerine yer vermişler. Anladım ki herkes farklı bir hikaye olsa da özü hep aynı: emek, çaba ve sabır :)


Geçenlerde anneme "benden anne olmaz sanırım" dediğimde gülerek "olmuş bile" dedi; kucağımda Elif vardı ve ben onu sıkıca sarmıştım.
Annelik neydi nasıldı ne yapmak lazımdı hiç bilmiyorken şimdi bana her gün boncuk boncuk bakan bir çift göze milyon kez şükredip "e ben seni çok seviyorum yahuu" diyorum.
Biliyorum çok acemiyim ama ilk günlerime baktıkça oldukça ilerlediğimi fark edebiliyorum.
Elif'in altını bile değiştirmekte zorlanıyordum -ki bunda dikişlerin rolü büyük, oh suçu da onlara attım rahatladım :)-
Yapabildiğim tek şey ona sıkıca sarılmak, onunla konuşmak ve kucağıma her aldığımda sevgimi paylaşmaktı.
Aslında gerçekten önemli olan da bunlarmış, şimdi daha iyi anlıyorum.
Yani altını değiştirmeyi, gazı varsa omzuna alıp sırtını sıvazlamayı, uykusu gelmişse uyutmayı bir şekilde öğreniyorsun.
O zamanlar anlayamamıştım, "ben niye yapamıyorum böhüüüüü" diye etrafta dolanıyordum, cidden :)
Hoş ben hala Elifi uyutamayan yani uykuya en zor geçiren kişiyim, bravo. Gerçi beni besin kaynağı olarak görüp kucağıma her geldiğinde "işte bu koku yemek kokusu, e o zaman ben uyumayayım da karnımı - tok olsam da- yine doyurayım" hallerinden de kaynaklanıyor (ya da ben kendimi kandırıyorum) Maşallah babasının sakin enerjisini de şöyle yorumladığını varsayıyorum: "ahaa bu kokuda bir dinginlik var, az kestireyim şurada zzzzzzz" :) Bence güzel bir paylaşım.
Nereden nereye geldim yine.
"Anne Olmak" kitabını tanıtmak değil aslında amacım. Ama hala anne olup okumayanınız varsa tavsiye ederim. Kitap, bilmediğin(m)iz bir şeyden bahsetmiyor; yani yepyeni bilgilerle aydınlanmıyorsunuz. Sadece "anne olmak" üzerine güzel bir derleme/toparlama/iç dökme/işte bundan bende de var halleri yaşatıyor.
Anneler Günü de geldi geçti.
İtiraf edeyim benimki oldukça kötüydü yani gün içerisinde yaptıklarım, Elif'in o günkü tavan yapan halleri vs.
Özel günleri -doğum günleri hariç- kutlamam da sevmem de. Gerçekten yapay geliyor. Evlilik yıldönümünde balkonda çekirdek çitleyen bir insanım :) (ilkinde bu arada, o kadar yani :)
Anneler Gününde o kadar çok arayan, soran, hediye veren oldu ki utandım. E haliyle hoşuma da gitti, gururum okşandı. "İyiymiş ya bu özel günler" diyecektim ki "anneliğin" gerçekten tek 1 günde kutlanamayacağını yaşayarak anladım. Hem zaten en iyi öğrenme şekli değil midir "yaparak-yaşayarak" öğrenme?
(O değil de Babalar Günü yaklaşıyor, farkında mısınız :)
Anne olmak ile ilgili söylenebilecek biiiiiiir dolu güzel söz var-dır eminim ama benim için en anlamlısı cidden Elif'in hissettiği her şeyi -sıkıntıyı(yoksa o gaz çıkarınca ben ondan daha çok rahatlayamazdım), gülüşü, heyecanı, keşfetme halini, merakını- teee içinde derinlerde hissetme haliymiş.
Tamam şimdilerde biraz kolik de var hayatımızda ama inş. bunun geçici bir dönem olduğunu, ebeveynliği -aman da ne güzel- level atlayarak yaşadığımızı söyleyebilirim.
Dilerim bu güzel duygu isteyen herkese nasip olur...

HERKESE SÜPPPER GÜZEL HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Kolik Anası, Sabrın Babası :)

Anneme çok kızdığım bir zaman (ergenliğimde olabilir) annem bana (artık ben ne dediysem) "çocuklar ailelerini kendileri seçermiş; sen de kendin seçmişsin bizi kıhkıhkıh" demişti :) Ben de tabii ki anlamamıştım ne dediğini.
Hamilelik haberimizi duyan tanıdıklar bize hep şöyle dedi: "Siz ikiniz de sakinsiniz ya yavrunuz da sakin olur kesin" :) Kesin...
Şimdi düşünüyorum kolik bebeklerin mutlaka ama mutlaka sakin ebeveynleri olmalı, yoksa zor olurmuş.
Kendimi mi avutuyorum bilmem ama Elif de bizi seçtiğine göre (annemin teorisiyle) "gidim ben şu terlik ailesini bir gıdıklayayım da kendilerine gelsinler" demiş olabilir.
İşte Elif'in bizi ara ara gıdıkladığı an'lara kısaca "kolik" deniyormuş.
Bunu ilk şu cümleyi kurduğumda anlamıştım: "Dün de hatta önceki gün de bu saatlerde huysuzlanmıştı..." !!! "Neeaaay aynı saatlerde miiii?"
Bizim-ben bebek olsam kesin üstüne kusardım- çocuk doktoru bu gaz/kolik olayını hiç önemsemeyince tabii ki iş başa düştü. Neyse ki biii dolu kitap okumuş, çoğunu hatırlamasam da aklımda bir "şşşttt" sesi kalmıştı. (Sağ ol var ol Krap amca)
Güldüğüm şeyleri hamileliğimde bir bir yaşadığıma göre saç kurutma makinesinin sesiyle uyuyan bir bebeyle yaşamam da tesadüf olmayacaktı.
Aslında bu duruma gülmek demeyelim de şaşırmak diyelim. Hani bebeler sessizlik isterdi?
Bizimkisi şimdiden ilerde yaşayacağı yurt hayatının (yavruuuum ne yurt hayatı be, sen nereye biz oraya :) zor şartlarına alışmaya başladı. Her tür gürültü, ışık ona vız geliyor :)
Kitapları okurken de aklıma hep şu soru geliyordu; "Her bebek farklıysa Elif nasıl bir bebek olacaktı?"
Sanırım 40 gün denmesinin bir sebebi vardı ki anneyle bebesi birbirlerini tanısınlar, koklasınlar, bir bakışla anlaşsınlar vs.
Kitap bebek mi Melek bebek mi(Tracy ablaya buradan selam) derken oldu mu seninki bir "Elif bebek" :)
Koliğin ne olduğunu anlatmayacağım, bak o kadar bile yüreğim yok :)
Kısaca bir bebeği belli saatlerde gazla beraber bir sıkıntı bastırıyor ve bebek susmak yerine kendini kızartarak ağlıyorsa; yanındaki ana babası da çaresizlikten ne yapacaklarını şaşırmış haldeyse buna kısaca "kolik" diyorlar.
Kolik Anası/Babası Kimdir?
Kolik anasının ilk ve en önemli özelliği bebesi ağlamaktan çatlayacak hale gelse de cool duruşunu bozmamak ve sabrın sonu selamet laflarını hatırlamaktır.
Telefonla arayan eşe dosta "aramayııın leeeyyyn valla konuşamayacam" diyebilendir çünkü mecburdur.
Azıcık minicik vakti olsa elini kolunu başını nereye koyduğuna bakmadan uykuya dalabilen, birisi uyandırdığında "kalkamam Elif kucağımda" (bebe yatağındayken) diyendir.
Kolik babası eve geldiği saatten yaklaşık 5 dakika sonra bebeğini kucaklayan, sakinleştiren, emzirme harici tüm işlerini halledip eşinin koltukta posası çıkmış haline öpücük verebilendir. (tebrikler ve maşallah)
Kolik ana/babası her türlü şaklabanlığı yapıp gerekirse müziksiz halay çekebilecek kıvama gelir.
Saç kurutma makinesi sesini bir nevi Mozart/Bach melodisi gibi yorumlar aksi olursa o sese o kadar süre katlanılmaz.
Bebesinin sesini bastırabilmek için kendi sesini açandır. (komşular benim sesime alıştı mesela :)
Kolik anlarında bebesi bir dinlenme molası verdiğinde ne yapacağını şaşıran ama ilk önce ve kesinlikle tuvalete koşandır.(yoksa fırsat kalmıyor; kesin bilgi! )
Dış dünyayla tek bağlantısı arada whatsup'tan haberleştiği eş dosttur zira telde konuşmak ne mümkün...
Bebesi azıcık uyuyunca ne yapacağını şaşırıp "bu fırsatı bir daha bulamam" diyerek uyumaya giden kişidir kolik anası ve tam da bu zamanlarda karşısına uyku yerine okumayı tercih edeceği kadar harika bir kitap çıkmışsa, vay haline :) (ee böyle kitaplar her zaman çıkmıyor insanın karşısına :) * Hangi kitaptan bahsettiğimi -kısmetse- bir sonraki bahara yazmayı düşünüyorum.(inşallah diyelim)

Kolik/gaz adı her ne ise bebekleri o kadar sıkıyor ki tenhada yakalarsam çok fena yapacağım bu gazı onu biliyorum. İnsan evladının bu kadar ağlamasına mı yansa yoksa elinden bir şey gelmemesine mi bilemiyor.
Bu arada ben aslında böyle bir şeyi yaşadığımıza en başından beri şükrediyorum (manyaklığımdan değil) Allah korusun ya başka bir şey olsaydı...
İnanılmaz zor, yorucu zamanlar yaşıyorsunuz ama hiçbiri onun kokusunun, gülüşünün önüne geçemiyor.
Geçen yazımda da demiştim ya "Elif cidden beni büyütüyor" diye; kolikle level atladım(k) :))
Kısacası maşallah diyeyim Elifli hayat beklediğimden daha farklı olsa da -ki ne bekliyordum ki acaba ağlamayan bebe mi- oldukça matrak... Ağladıktan sonra Bruce Willes gülüşü atan bir bebe var karşımızda, kim kızabilir ki :)
Kolikle ilgili oldukça güzel ve derleyici toplayıcı bir yazı yazmış sevgili Burçin Çobanoğlu, Denizle yaşadıkları sıkıntılara üzülsem de yazısı çok hoşuma gitti, teşekkürler.

Buraya yazmayı da çok özlemişim, umarım yakında yine Elifli hayatı paylaşmaya gelirim :)


Devamını oku »

9 Mayıs 2014 Cuma

(Bir Acayip) Acemi Annenin Loğusa Gün(lük)leri-2 :)

(Bu yazıya 10 gün önce başlamıştım ama bugün inşallah bitirebilmeyi ümit ediyorum, hadi bakalım.)
Benim hamileliğimin ortalarında doğum yapan birkaç arkadaşım oldu. Onlarla haberleşmeye hem can atıyor hem de çekiniyordum "ya duymak istemediğim bir şey söylerlerse" diye. Şimdi olduğu gibi kendimi dış etkilere kapattığım bir zamandı. (Evet, şimdi de kapattım; onu da sonra anlatayım)
"Yaşayınca anlayacaksın anneliği" demişti bir tanesi. Ben de "tabii öyledir ama hamileyken de insan bayağı bayağı bir şeyler hissediyor" demiştim. Başka birine bana telefon açtığında sevinçle "ayyy ne harika günler geçiriyorsunuzdur, ne keyiflisindir oh oh maşallah" dediğimde "ne keyfi beee" ... "bıdı bıdı bıdı..." diye telefonda bile hissedilen ciddi bir serzenişte bulunmuştu.
Yadırgamadım, anlamaya çalıştım. İlk günleriydi ve alışma süreci biraz sancılı olabilirdi, doğaldı.
Ama neden o kadar keyifsizdi ki?
Bebek sahibi olmayı ne kadar çok istediğini/uğraştığını hatırladım.
Ve şükretmemesini yadırgadım.
Sonra Elif doğdu, ilk haftamız maşallah süper geçti.
"Loğusalık nasılmış" diyenlere "şimdilik beni çarpmadı, demek ki hazır olmayla alakalı imiş" diyecek ve birkaç gün sonra bu laflarımı toptaaan yutacak ve aynı arkadaşıma "loğusalık ezdi geçti beni" diye mesaj atacaktım, haberim yoktu.
Hamilelikte öğrenmiştim aslında kimseyi ne olursa olsun yadırgamamayı. Misal kaç kilo alındığıyla ilgili çok güvenmiştim kendime. Başkaları 20şer 30'ar kilo mu almıştı heheyyt ben sağlıklı beslenip düzenli yürüyordum, elbette ki 10 bilemedin 12 hadi hadi 14 kilo alırdım. Ahh be ne safmışım dedim sonra. Doğuma giderken kaç kilo aldığımı bile bilemeyecektim çünkü belli bir yerden sonra tartılmayı bırakmıştım :) O kadar yani :)
Diyeceğim o ki bebek büyütme vs. konusunda büyük konuşmamayı yavaş yavaş öğreniyordum.(İnş.)
Ama yine de arkadaşımı pek sağlam yadırgamışım demek ki...
İlk hafta muhtemelen verdikleri ilaçlardan ne olduğumu anlayamamışım. sonra "gaz" dedikleri şey ile tanıştım. Ve elbette ki "loğusa hüznü" ile. Hamileyken muhtemelen bu kadar ağlamamış, kendimi çaresiz hissetmemiştim. Aman dünyam yıkılmıştı, ne kadar da yalnızdım(!) Dikişler bir taraftan acıtırken Elif'in ağlamalarına cevap verememek beni daha da üzüyordu. Çevremdeki insanların "A" deyişini nedense(!) "Z" diye anlıyordum. Kısaca loğusaydım ama bunu ısrarla reddediyordum çünkü ben "hazırdım". Pöff :)
Sevgili hamiş arkadaşlardan bu yazıyı okuyan olursa hiç korkmasınlar ama "hazır olmak" diye bir şey -zaten- yokmuş.
Bir anda aynaya baktığımda benimle "bıdı bıdı" konuşan arkadaşımı gördüm. Her şeye öf pöf derken zaman geçiyor, Elif büyüyor ve ben an'ın tadını çıkaramıyordum.
Sonra aklıma geldi hani ben şükredecektim?
Bu kadar mızmız olduğum için de bir dolu hayıflandıktan sonra yavaş yavaş Elif'in dilini çözmeye başladım, dikişlerimin acısı azaldı ve etrafımda aslında bir dolu iyi insan olduğunu gördüm.
Bugün Elif maşallah diyeyim tam 1 aylık.
Kolik olduğundan şüpheleniyorum, olmadı laktoz intoleransı bilemedin reflü... Ama normal bir "bebe gazı" değil bizimkisi onu anladım.
Tamam acemi anneyim ama okuduklarım da bir işe yarasın değil mi :)
Rezene çayları, kimyonlar, gaz damlaları, kolik için müzikler, saç kurutma makinesi vari sesler, Harvey Krap amcanın tavsiyeleri, şşşttt sesi, sallama hepsini uyguladık/uyguluyoruz.
Kolikse zaten ağzınla kuş da tutsan 3.ayı beklemen lazım kuzum.
Laktoz ise emzirme öncesi bir enzimle durum kolaylaşıyor.(bende de laktoz alerjisi var, keşke o enzimi bana da verseler)
Reflüyse yastığı vs. var.
Henüz durumumuzun ne olduğu netleşmedi.
Bizim -ben bebek olsam kesin yüzüne kusardım- çocuk doktorumuz sadece gaz damlası verip gönderdi bizi.
Bu hafta başka bir doktora gidip danışacağız.
Açıkçası hiçbir doktordan medet ummuyorum. Sadece teşhis konulabilirse tedavi süreci de daha kolay gelir diye düşünüyorum.
Bir de şu var ki en önemlisi annenin sabrı.
Eve gelen yardımcılar cidden bir harika oluyor ama asıl iş annede bitiyor. Cidden ilk 3 ay bebişlerin tamamlayamadıkları 4. trimester imiş, onu anladım.
"Benim kızım da annesini özlüyor" diyorum. Ama uyuduğunda sahiden bence ben onu daha çok özlüyorum.
Bugün bir ara üzüldüğümde aklıma bebek sahibi olmak isteyip de olamayanları, daha nice rahatsızlıkla uğraşanları getirdim. Sıkıntım geçiverdi.
Sanırım işin sırrı an'ı yaşamaya çalışmakta ve şükretmekteymiş.
Bir de cidden Elif'i ben büyüttüğümü sanarken Elif beni büyütüyormuş :) Aferin kızıma.

1 aylık Elif'ten ben neler öğrendim :)
* Elif kucağımda uyuyakaldıysa ve ben üşümesin diye üzerine bir şey örtmek istiyorsam ama örtüsü uzaktaysa... Hasır Şapka(One Piece) gibi kollarımı teee koltuğun öbür tarafına uzatabildiğimi fark ettim. Yeter ki bebem üşümesin :)
* Ne zaman uyanacağını bilmesem de yeme-gaz-alt değişimi sürecini tamamlayıp 1 soluk almışsam ne mutlu. Yine de 5 dakika sonra uyanmışsa "e ben yine özlemiş" oluyorum :)
* Zamanı ters yaşamaya başlıyorsun, arkadaşlarına gecenin 3'ünde "ee napıyorsun" diye mesaj atıp cevap bekliyorsun mesela :)
*Elif'i pişpişleyerek uyuttuğumda evdekilerin bana söylediğine göre Elif uyuduktan ve hatta ben de uykuya daldıktan sonra hala "piş piş piş" demeye devam ediyormuşum. Ne analık be :)
* Ben hala sol tarafıma yatıyorum ki :) Hamilelikten nasıl alıştıysam artık... yeter ki o iyi olsun da mantığı hala devam.
* Bebekler cidden "ıngaaa" diye ağlıyormuş; bu bir efsane değilmiş :)
* Önceden yani eskiden bir anne ağlayan bebeği için "gazı var" ya da "acıktı o " dediğinde "vay beee" derdim. Kadına bak bebesinin dilinden ne güzel anlıyor. Ben olsam anlamam... Yok anacım insan belli bir müddet geçince hepsini bir kalemde anlıyormuş :)
* Şu ara hamile olup da bana "annelik" ile ilgili soru soran arkadaşlara ne diyeceğimi şaşırıyorum bazen. Korkutmak istememekle gerçekçi olmak istemek arasındayım. Ortalarda geziniyorum diyelim.
"Yaşayınca görürsün" dedikleri doğruymuş.
* Hamileyken yaptıkların döner seni bulurmuş. Elif'e o kadar çok kitap okudum ki şimdi okurken sanki "e ben bunları biliyorum annee" der gibi bakıyor :)

Kısaca, bir acayip acemi annenin loğusa günlüğünde bolca şükür, çokça sabır, bir dolu mutluluk, ara ara "ne yapacağını bilememe", bazen ağlama ama neyse ki hep ELİF var :)
* Hiç tanışmadığım blog arkadaşlarımdan inanılmaz güzel destek mesajları alıyorum, burnuma hep deniz kokuları/dut ağaçları geliyor :)
Bak bir de bu bebe uyumuyor falan diyorsunuz, bu kadar yazıyı nasıl yazdım acaba ben :)

Aaa bir de "Anneler Günü" konusu var. O konuda da bir şeyler yazmayı isterim ama ben yazana kadar Babalar Günü olur falan şimdiden kısaca tüm analarımızın gününü kutlarım.


Devamını oku »

27 Nisan 2014 Pazar

(Bir Acayip) Acemi Annenin Loğusa Gün(lük)leri :)

Benim anladığım kadarıyla "loğusa" demek; "hani sen az önce hamileydin ve hormonların karmakarışıktı kimse sana bulaşamıyordu ya; işte doğumdan sonraki birkaç hafta da sen boşluğa düşme diye sana şimdi 'loğusa' diyeceğiz ve bir müddet yine kimse sana karışamayacak" demek gibi bir şey galiba. (iyi taraftan)
Tabii bir de hem istediğin kadar ağlayabilirsin hem de ammman çok ağlama, sütüne bir şey olmasın, demek olabilir.
Hamilelik öncesi halimi hatırlayamıyorum bazen. Kendimi zorladıkça görüntü iyice flulaşıyor sanki.Ne düşünürdüm ne yapardım hatta ben nasıl bir insandım :) Belki kulağa komik geliyor ama öyle hissediyorum.
Önceden de canımın her istediğini hemen yapan biri değildim ya da başına buyruk bir hallerde hiç değildim. Ama şimdi durum cidden değişti. Hamileliğin 9 ay olması gerçekten boşa değilmiş, insanı sürece hazırlıyormuş. Bebekle aranda öyle güzel bir bağ kuruyormuş ki buna sen bile inanamıyormuşsun.
Zaten oldukça evcimen bir insan(d)ım; geceleri bir yerlere gitmeyi vs sevmem, sıkılırım. Bana göre en güzeli evde kalıp mısır patlatmak :) Yanında kitap olur, film olur, sohbet olur hatta jenga da olur. Ama bahar geldi mi de "tutmayın beniiii" halleri yaşarım. Kendimi o çim senin bu sahil benim atasım gelir. Ankara'nın sahili sadece göl kenarları ama onu bulamayan da vardır diyip kendimi avutuyorum. Zira denizi, kokusunu, dalgasını ne kadar çok çok özlediğimi duymayan kalmadı. Loğusa günlerinin bahara denk gelmesi hem iyi hem kötü. Hava geç karardığı ve etraf uzun süre aydınlık kalabildiği için evde bile olsan için kararmıyor.(kış mevsimine göre) Ancak dışarıda kuşlar cıvıldayıp komşular arabalarına piknik malzemelerini güle oynaya doldururken evde olmak da insana biraz koyuyor. Kendimi eve kapatmış değilim ama istediğim saatte dışarıda istediğim kadar kalamayacağımı da biliyorum. Yürüyüşlerime henüz dönemesem de arada temiz havada çekirdek çitlemeye çıkıyoruz karabalıkla :) Önümüzdeki baharın inş. bizim için dolu dolu olacağını hissedebiliyorum. Elif'i çimlere atayım ben de yanına yatayım diyorum, planım bu. Ankarada ne kadar mümkün olabilirse avm'lere gitmeme niyetim var ancak hava kötüyken ve sen bir şeyler almak istediğinde başka bir çare kalmıyor. Kızılay bu durumda pek iç açıcı gelmiyor o şahane kaldırımlarıyla :)
Tabii ki Amelie :)
Günler daha çok -doğal olarak- emzirme, gaz, alt değişimi, uyku rutininde geçiyor. Rutin demişken Tracy Hogg geldi aklıma. EASY'i ne kadar uygulayabiliyorum, Tracy abla bizi görse madalya verir miydi bilmiyorum. Ama gerçekten gün içerisinde onu andığım zamanlar çokça oluyor. Hele ki "Your Time" kısmında :) Elif uyuduğunda -çoğu yeni anne gibi- ne yapacağımı şaşırıyorum. Duşa mı girsem, çıkıp temiz hava mı alsam, uyusam mı, kitap mı okusam hatta yemek mi yesem? Çoğunlukla önce tuvalete gidiyorum ki aklım başıma gelsin :) Ve bu ara hakkımı uykudan yana kullanıyorum. Duşa girme kısmı ise en sevdiğim. kitaplarda bunların bir süre gözümüze lüksmüş gibi görünebileceğini okumuştum. Hakikaten öyleymiş. Geçen gün minicik bir kütüphane kaçamağı yaptım. Zannedersin oraya kaçak gitmişim ve biri beni görürse "ahaa bastım yakaladım seni" falan diyecek :) Kitaplarla 5 dakika da olsa hasret giderdikten ve tabii ki aradığım kitapları bulamayıp kütüphaneye yeni kitap almaya bütçe ayırmayan zihniyete sevgilerimi gönderdikten sonra oradan ayrıldım. Dışarıdayken de aklım hep evde. "Elif ya uyandıysa, anneeee diye ağlarsa" :) Ki bunları yaşamam ve hissetmem de bildiğim kadarıyla oldukça doğal. Hayat bir müddet sonra "normal"e dönecek. Ama şu an bunları yaşıyoruz diye "ayy bu kadar telaşlı olma canııım"ları da duymak istemiyorum. "Acaba sen nasıldın bu dönemde, bir hatırlar mısın" diyesim geliyor.
Kafama ilk dank eden şeylerden biri de "Kimseyi yadırgamamak" oldu aslında. Başkalarına laf ederken ben de ne çok eleştiren biriymişim onu gördüm. eleştirdiklerimi de ohh bir güzel yuttum :)
elifle beraber oyunlar oynayacağımız, parklarda koşturacağımız günleri iple çekerken yaşadığımız günün kıymetini de bilmeye çalışıyorum. Ne de olsa zaman aslında çabuk geçiyor. Bir bakmışım ağzı süt kokulu kızım gitmiş yerine "hadi anne sinemaya gidelim" diyen tatlı bir çocuk gelmiş.
Bir de loğusalık demek bence bolca alınganlık, çokça salya sümük, "yetemiyoruuuuum" halleri demek.
Elifle eve geldiğimizde onu nasıl tutmam gerektiğini bile bilmiyordum. Dikişlerimden eğilip de altını değiştiremiyordum. Çok acayip bir acemilik vardı üzerimde, ki hala var. bazen "iyi ki var, her şeyi Elifle beraber öğrenmek çok güzel" diyorum; bazen de "daha tecrübeli olsaydım da kendimi yetersiz hissetmeseydim" diyorum... Burada da yine içgüdülerime güveniyorum ancak kıpır kıpırken üstünü değiştirmekte zorlandıkça aklıma "Yavru ahtapot olmak çok zor" kitabı geliyor :)
Kendini kötü hissettiğinde bunun "geçici" bir şey olduğunu bilmek, Elif ağladığında bunun onun kendini ifade etme dili olduğunu hatırlamak, insanlar boş konuştuğunda gülüp geçebilmek en güzeli. Tabii ki her zaman bunları yapamıyorum ama en azından farkında olmak da 1 adımdır değil mi?
Kısaca sevgili blog,
Adı "büyümek" mi, "evrilmek" mi bilmiyorum ama değiştiğimi ve bunun beni daha güçlü/mutlu hissettirdiğini biliyorum.(maşallah diyeyim de)
*Bu seferki "my time" da böyle geçti, bakalım diğerlerinde beni neler bekliyor :)

HERKESE NUTELLALI KREP TADINDA MUTLU PAZARLAR :)

Devamını oku »

26 Nisan 2014 Cumartesi

Elifle İlk Günler & Haftalar :)

Sevgili Blog, (Sana arada böyle seslenebilirim)
Kaç zamandır unutmadan yazayım dediğim şeyler iyice birikti, taştı bende.
Doğum hikayemizi anlatmıştım ve gerçekten tekrardan kalbi bizimle atan /mesaj gönderen herkese yeniden teşekkürler...
Hikaye asıl şimdi başlıyor değil mi?
Sevgili Anne Gazetesi, bir yorumunda "iş doğumla bitiyor zannetme, sonrasına da hazırlan" demişti.
Sevgili Love and Smile da "bence bebeğe hazır olmak diye bir şey yok" demişti.
Sizleri çok andım :)
Ama önce geleyim doğumdan sonra yaşadıklarıma.
İlk gecemiz hastanedeydi ve ben epiduralin etkisinden sanırım hala çıkamamıştım. Hemen yanımda Elif ağlarken dikişlerden dolayı ona çok fazla uzanamıyordum ve bu da canımı sıkıyordu. Ama olsundu, ona sağlıkla kavuşmak her şeye değerdi.
O gece ayağa kalkma çabalarımın birinde hayatımın 4. bayılmasını yaşadım. (diğer 3'ünü de bir ara anlatayım, oldukça komikler) O ara babamı gördüm, Elif'e selam söyledi :)
Hemşire/doktor bir şekilde beni uyandırırken kardeşimin yaptığı saçma sapan esprilere gülmeye çalışıyordum.
Çocuk doktoruyla da ilk günden tanıştık ve sevmediğimizi oracıkta anladık. Bebeğimize yüzü o kadar buruşuk bakıyordu ki ben o adamla burun buruna gelsem kesin yüzüne kusmaya çalışırdım. (Hala yüzü gülen, iyi kalpli, işinde iyi bir çocuk doktoru arıyoruz-Ankarada- bilen/gören varsa lütfen yoruma yazsın) Hatta sonraki ziyaret öncesinde Elif'e "Kızım bak bunu her zaman söylemem, az sonra göreceğin amcanın yüzüne kusabilir her türlü tekmeni savurabilirsin" diyecektim :) Ay ne kötüyüm.
İlk öğrendiğim şeylerden biri "bebeği halkımızın kendisinin büyüttüğü gerçeği" oldu. Yani herkes ennn tecrübeli ennnn harika anne/teyze vb. olduğundan senin de onun tecrübelerinden faydalanmalanı kesin olarak bekliyorlar.
İnsan ilk günlerde daha bir salak olduğundan hemen her söylenene yapmasa bile şaşkın ifadelerle "denesem mi kiii" diyerek bakıyor.
En güzel cevabı da bence kendi iç sesin veriyor; KESİN BİLGİ!

Bir de nedense insanların ilk sorusu "sütün yetiyor mu?" oluyor :) Hatta bizim - ben bebek olsam üzerine kesin kusardım- çocuk doktorumuz henüz 2. gün "senin sütün yetmiyor kiiii" diyerek gözlerimden çıkan alevlere maruz kaldı. Hemen oracıkta pes ederim sanıyordum ama ben de olayı "arttırırım ben bu sütü, sana da gösteririm" diyerek gurur yaptım. İçerim suları, gelsin malt içecekleri, dayayın bulguru mantığıyla çok şükür istediğim kıvama geldim. hayatta başka şeylerde de bu hırsı yapsaymışım dediğim oldu :)
O aralarda sevgili Editor Mommy Esra'nın yazısına denk geldim.
Sahi insanlara neden açıklamalar yapıyoruz bebeğimizi büyütürken onu düşündüm.
Cevabı kocaman bir SANANE olan sorular zincirine maruz kalmamızın en önemli sebebi "başkalarının hayatına bu kadar kolay karışabilme" hakkımız! Nasıl bir haksa bu.
"Onu öyle yapma, böyle yap"cılarla henüz tanıştım ve daha bir dolu karşılacağımı biliyorum. Sabrım yettiğince esprili yaklaşıyorum ama yetmezse de "One Piece" animesindeki Hasır Şapka gibi "Gomu Gomu Gomu" diyerek atağa kalkıyorum. Ne de olsa loğusayım :) (Bu da bir nevi hamilelik hormonlarının devamı, bunu da ayrıca yazma niyetim var.)
"Alıştırma"cılar var bir de. "Aaa kucak mı, alıştırma; aa emzik mi sakın" diye diye birçok konuda sizi korkutan bir ekip var. Yine o malum içses devreye girmeli bence...
Kısacası ilk günler bebemi şöyle bir öpüp koklayayım diyorsunuz ama dış etkilere de çokça maruz kalıyorsunuz. Sırf bu sebepten telefonumdan uzaklaştım, misafir işlerinden soğudum.(zaten sevmezdim, hele ki çat kapı olanları)

Peki cidden Elifle hayat nasıl geçiyor?
Allah isteyen herkese bu güzel ve bambaşka duyguyu nasip etsin diyeyim öncelikle.
"Anne olunca anlarsın" dedikleri şeylerin bir kısmını cidden daha yolun başında anladım. (anlamadıklarımın da ya zamanı var ya da ben bazı yerleri anlayamıyorum :)
Sevgili Tanla'nın harika fikriyle ilk günden itibaren bir not defterine emme-çiş/kaka-uyku düzenini not ettim. Bu durum cidden çok işime yaradı. Uykudan genelde fırlayarak uyandığımda ve zaten dalgın/unutkan olan bünyede "nerede kalmıştık çizelgesi" hayat kurtarıcı oldu, tavsiye ederim.
Normalde de parfüm kullanmazdım, hamileliğimde kullananlara da sinir olmuştum şimdiyse cidden sadece süt ve ter kokuyorum. Yani bu kokular birbirine karıştı. Tiksinerek de yazmadım bunu, son derece doğal ve bence güzel bir şey.
Uyku... biraz uyku... Ah seni depolayabilseydik :) Şaka bir yana, bebek zaten ilk zamanlarda oldukça sık emmek isterken depodaki uykuyu kullanmamayı tercih edebilirdim.
geçenlerde bir arkadaşım- şimdiye kadar ilk defa soruldu- bana "nasılsın, neler hissediyorsun" dedi; bunu psikolog olduğundan mı sordu bilmiyorum ama zavallı kıza "şimdi şöyle ki......" diye başlayan uzun bir mesaj yazmışım :)
Kısaca dilim şişmiş, anlatasım var.
Elifli hayat maş. gerçekten çok keyifli; hiçbir an'ından şikayet etme lüksüm olmadığını düşünüyorum.
Sadece bazen...
Tuvaletim geldiğinde son dakikaya kalmadan tuvalete gidebilmek, terlediğimde duşa girebilmek (gerçi hep terliyorum), yemeğimi boğazıma dizilmeden yiyebilmek güzel olurmuş diye düşünmeden edemiyorum.
Karabalıkla anlaştık zaten ben yiyecekleri soğuk tüketeceğim o ise ılık :) (sıcak, kimseye nasip olmadı :P )
Bu arada evdeki 2 anne de "bu bebe üşüyoooor" telaşında; birinin elinde yelek ötekinde başlık. O kadar heyecanlılar ki aklıma geldikçe kırmamaya çalışıyorum ama bazen de -ben zaten yangın ayşe olduğumdan da olabilir- "üşümüyor benim kızıııım" halleri yaşıyoruz.
Bir de insanın yaratıcılığı gelişiyor; emzirirken aynı anda susayan anneye pipetle su içiriliyor, yastıklar çeşitli hallerde kullanılabiliyor.
Geçen gün aceleyle bir şeyler alırken satış danışmanı "kaç aylık" dedi karnımı göstererek. Soruyu tersten anlayıp "iki haftalık" dedim :) O da "iki haftada bu kadar karın mı çıkıyor!" dedi. Belki bozmasam iyiydi ama "hee yok canım ben doğum yaptım" dedim. O da -bak hala inat ediyor- "e ama karnınız geçmemiş" deyince "evet bir tane de oraya sakladım" diyiverdim :) Hayatım boyunca bir manken kıvamında olmadığım gibi işin bence kötüsü öyle bir telaşım da olmadı; ortalamalarda gezdim hep. Ama bir de şu "kilolarını hemen ver" ekibi var kiiiii... hamileliğimde de kaç kilo aldığımı sıkıcı takip etmişlerdi. Belki de herkesin 34/36 beden olma hayali yoktır; belki bazılarımıza 38/40 beden daha çok yakışıyordur; ne dersiniz :)
Elifli hayatın en güzel tarafı yepyeni bir duyguyla; annelikle beni tanıştırmış olması sanırım. Onsuz geçirdiğin vakitlerde kafanı boşaltmaya çalışırken aslında vicdan azabı da çekme, onu özleme halleri.
Kimsede susmayan bebenin sana gelince ağzı açık aranarak da olsa kokunu tanıması ve bunun sende gözyaşlarına sebep olması (işte bu bir loğusa)
refleks hareketi de olsa minicik gülümsemelerinin dünyalara bedel olması.
Kucağımdayken sıkıp sıkıp içime alma isteği yaratması (neyseki içimden çıktı :)
Kısaca bir dolu güzellik geliyor aklıma.
Bir başkasının gazına bu kadar sevinebileceğini düşünmezdim mesela. Elif gazını yapınca "ollleeeey" nidaları ve kendin yapmış kadar rahatlama hissi :)
Henüz miniciğiz ve huyumuzu suyumuzu düzenimizi oturtmaya çalışıyoruz ama biliyorum ki ne olursa olsun biz onu hep ÇOOOK KOCAMAAAAN SEVECEĞİİİİZ :)
"O kadar kitap okudum da ne oldu?"
Aslında iyi oldu, genel kültürüm arttı :)
İnsanın bilgisin olması elbette ki iyi bir şey ama bence kitap okuyarak hazır olunmuyormuş; hatta bir şeylerin tam da ortasına düşülüyormuş onu anladım.
"İyi ki düşmüşüm" dediğim bir yer burası.
Karabalığın ifadesiyle "Biz Elifi büyütürken Elif de bizi büyütecek"...
Çok haklı.
Loğusalıktan çıkar çıkmaz büyümeyi planlıyorum :)
Unutmadan, hani dünya küçük ya, olur da denk gelirse -o kendini biliyor- Hilal hemşire sana ne kadar teşekkür etsem az. Bayılsam da cidden o gece senin sayende yürüdüm, kendimi az sonra koşacak gibi hissettim :)
Yukarıda yazdığım şeylerin bir kısmını vakti zamanında ben de -farkında olarak/olmayarak- yapmış olabilirim; kusura bakmayın olur mu?
Bazen uyusun diye gözlerinin içine bakılan, bazen de "çok uyudu, özledim valla" denilen bir garip süreçmiş annelik.
Hala tam olarak "anne" gibi hissetmesem de Elif'e bakınca BİZ'i görmek, birlikte geçirdiğimiz 9 ayı anımsamak ve yine beraber Mozart amcayla mutlu olmak çok güzel duygular.
Her an'ına şükrediyorum ve hafızama kaydediyorum.
Notlar alıyorum, fotoğraflar çekiyorum, buraya yazıyorum :)
Çok uzatmadım umarım,
Devamı da sonraya olsun.
*Tatil fotoları paylaşılmaya başlandı, az insaflı olun olur mu :)

HERKESE MUTLU TATİLLER, BOL GÜNEŞLER :)


Devamını oku »

Hediye Kitap: 21 Sıradan Şeyin Sıradışı Tarihi; Ve Kazanan Belli Oldu :)

Ayın 15'ine çekiliş yapacağımı söylediğimde buna gerçekten inanmıştım :)
Ne safmışım, şimdi anladım..
Umarım katılanlar çok kızmamışlardır bana.
Bu seferki çekilişi hemencecik yapıverdik ve kazanan sevgili "Anne Gazetesi" oldu :)))
İletişim bilgilerini mail adresimize bekliyoruuuuuuuuz...


Devamını oku »

22 Nisan 2014 Salı

Elifle Kavuşma Hikayemiz :)

Sevgili blog,
Seni ihmal ettim ama bir sor neden :)
Hepsi minicik tatlı bir sebepten; Eliften :)
Nerden başlasam nasıl anlatsam bilemiyorum ama ortadan bir yerden gireyim konuya; Elifle kavuştuk çok şükür ...
09.04.2014'te gittiğimiz rutin kontrolde -ki bana hiç de rutin gibi gelmemişti- nst, ultrason ve muayene sonucunda deriiiin bir sessizlik oldu. 
Sanırım aslında ben kararımı çoktan vermiştim, Elifin bana gönderdiği izleri takip edecektim.
O sabah hareketlerinde azalma olduğunu hissettiğimde "neyi beklediğimi" sorguladım.
Ve Elif'in "siz bana gelin anneeaaa" deyişini duydum.
Saat 11.30 gibiydi; ben oldukça emin bir şekilde kararımı verdim; kızıma bugün kavuşacaktım.
Tamm da hayalimdeki gibi yanımızda bir dolu kalabalık yoktu,sadece karabalık ve ben.
Bence o benden daha çok korkuyor gibiydi; sürekli "emin misin, istersen bekleyebiliriz" halleri.
Durdum, "neyi bekleyeceğiz ki" dedim; "kızım bugün gelmek istiyor"
Genelde hislerime güvenirim, ne de olsa balık burcuyum :)
Odamıza gidip yatışı yapıp insanlara haber verdiğimizde saat 12.05ti.
O an aklıma geldi ve kızıma kitap okumaya başladım; karnımdayken yapmak istediğim son şey buydu.
İnanılmaz güzel bir kitap bu arada
Bir de defterine o anki duygularımızı yazdık.
Ben çok acayip heyecanlanırım nasıl ağlarım falan zannediyordum sanırım hormonlarım bana yardımcı olmaya karar verip adını tam olarak bilmediğim ama endorfin olduğundan şüphelendiğim bir hormon salgılamaya başladı ve ben etrafa gülücükler saçarak ameliyathaneye girdim.
Elimde bana ennnnn çok cesaret veren pandalarım vardı çünkü bizim karabalık tüm ısrarlarımıza rağmen ameliyata alınmamıştı.
Öğle arası yemeğe mi yetişeceklerdi yoksa bu işler hep bu hızda mı olurdu bilmiyorum ama kendimi oradan oraya savrulurken buldum, herkes koşturuyor bana bir şeyler takıyordu. O kadar şaşkın ve dalgındım ki insanlara espri falan yapıyordum "şimdi bayıldım" diye :) Halbuki sadece epidural aldım. Sezaryenin detaylarını yazmak istemiyorum çünkü bu satırları henüz doğum yapmamış insanlar da okuyabilir ve yanlış bir cümle onları etkileyebilir.
Sezaryen sırasında pandalarımı sımmmsıkı tuttuğumu hatırlıyorum.
Tam o sırada güçlü bir ağlama sesi duydum, sanki "anneeaaa" mi diyordu :)
Yanıma getirdiklerinde -biliyorum hiç duygusal olmayacak ama- "e ben bu kızı tanıyoruuuum" dedim...
Bebekler öpülmez koklanırmış ama hemen oracıkta her yerini öptüm.
Az önce karnımda olan bebe şimdi yanımdaydı.
Çok mu kitap okumuştum bilmiyorum çünkü çok bilmiş bakıyordu.
Vee saçları gerçekten de babasına benziyordu.
İşte buna çok ağladım... (insanın neye ağlayacağı hiç belli olmuyor)
"Hoşgeldin" diyebildim; sonra uyumuşum.
Saat 12.30da kavuştuk Elifle.
Bizim doğum günlerimizde doğar mı, ne zaman doğar, ahanda sancım mı geldi yok yok o yalancı sancıymış...derken geçti günlerimiz.
Ve hepinizin de dediği gibi Elif cidden doğacağı günü biliyormuş da bize söylemiyormuş.
Asansörle birlikte yukarı çıktığımızda anne-kardeş-kuzen kalabalığını görünce ağlamaya başladım çünkü onlar da ağlıyordu :)
Bizim şartlarımızda sezaryen cidden doğru bir karardı ve hiç "keşke daha da bekleseydim" demedim; "iyi ki doğdun Elif" dedim.
Elbette kendimi hazırladığım onca normal doğum senaryosu, sancılarla başa çıkma teknikleri, içgüdüsel doğumlar vs. boşa gitmedi; bana çok şey kattı. Onlar olmasa sezaryene de kendimi hazırlayamazdım.
Ve cidden anladım ki doğum şeklinden ziyade bebeğine sağlıkla kavuşmak önemliymiş.
Bir dolu güzel mesaj aldım, hepinize çoooook teşekkürler.
Bir sonraki yazıda "Elifle ilk haftalar"ı yazacağım inşallah. Malum, insan her zaman boş vakit bulamıyor. O vakitlerde de ben şimdilik uyumayı tercih ediyorum; ne de olsa henüz bilimadamları uykuyu depolamayı başaramadı :)
Sezaryenli doğum hikayeleri sanki hep bir eksik gelirdi bana; bir aksiyonu yoktu içinde ve herkes yapabilir diye düşünürdüm. Ameliyata girersin ve çıkarsın.
Hiç de öyle değilmiş ve gözünde bir şeyi fazla yüceltmek kadar (normal doğum) başka bir şeyi aşırı küçümsemenin  (sezaryen) yanlışlığı benim alacağım güzel bir hayat dersiymiş...
Doğumla ilgili olarak içimden geçen dua hep "kolay olsun ve kızımıza sağlıkla kavuşalım"idi.
Evren de sağolsun duymuş sesimi, daha ne isteyeyim değil mi :)
Ameliyata giderken yanımda sadece eşimin olması bana daha çok güç verdi; annem, kardeşim olsa belki sukoyverip ağlardım. Gerçi dersteyken öğrencilerini bırakıp apar topar doğuma yetişmeye çalışan bir teyzesi oldu :)
Elif her an uyanabilir...
Hepinize koooocaman sevgiler & süt kokulu öpücükler :)
* Kitap çekilişini de hemmen yapıp yayınlayacağım, katılanlar kusura bakmasın lütfen...

Devamını oku »

8 Nisan 2014 Salı

Yürüyüşü Güzelleştiren Keşifler :)

Egzersizlerin Kralı yürüyüş dedim ama ne zamandır aklımda olan birkaç fotoğrafı paylaşmadım.
Bence yürüyüşün olmazsa olmazıdır keşifler..
Yani her gün aynı yerde yürüyüş yapsan bile farklı bir bakış açısıyla bazen 1 yaprak ya da 1 gölge bulunduğun mekanı değiştiriyor, güzelleştiriyor.
Benim için de aşağıdaki fotoğraflar öyle oldu. Çoğu henüz çalışırken öğle arası yürüyüşlerimde çekildi, belki de devamı gelir bu fotoğrafların; kim bilir 1 minicik el de katılır bu keşiflere (bak yine heyecanlandım :)
İlk fotomuz geçen seneden, ayaklarımız çime bassın isimli bir çalışmadan...
Daha önce fark etmediğim bu ağacı "malum günlerde" tanımıştım, sevmiştim...
Sonra bir "umut" oluştu:
 Derken bir gün öğle arasında dışarı çıkamayınca, öğleden sonra kaçamağı yaptım çaktırmadan:
 Bu kırmızılara da hep vurulurum:
 Yaprakların hışırtılı sesi de en büyük zevkim:
 Biraz kırmızı biraz sonbahar:
 Yürürken şekerim düşmesin diye; mandalinam :)
 En sevdiğim kozalak :
 Bir de bu kabuklar vardı yoluma çıkan. Baktım ayrı olunca üzgünlerdi, ben de birleştirdim onları :)
Ve tabii buraya fotoğrafını koyamasam da "müzik" var yürüyüşlerimin en güzel hali...
Sizin var mı yürüyüş rutininiz/keşifleriniz?

HERKESE YEPYENİ TATLAR/MUTLU YOLLAR :)
Devamını oku »

7 Nisan 2014 Pazartesi

Elif'e Sağlıkla Kavuşmaya Az Kala (İnş.) :)

Son yazılar biraz daha "ha geldi ha gelecek" şeklinde oluyor sanırım.
Kontrollerimiz 2 günde 1'e düştü.
Bende hem heyecan hem duygusallık had safhada.
Rutin olarak bakılan dopplerde bile ağlayacaktım, neden bilmem.
Elif de heyecanlı mı acaba, hep bunu düşünüyorum.
Keşke bilim ilerlemiş olsa ve içerideyken neler hissedebildiklerini anlayabilsek.
Tüm gün konuşuyorum onunla, en çok da onu ne kadar sevdiğimizi söylüyoruz.
Son haftalardaki kontrollerden sonra canım sıkkın oluyordu, pek gelişme olmadığı için.(insan bu evrede her şey yolunda diye şükretmeli aslında)
Ama 40.haftanın 2. perdesinden beridir bana daha farklı bir rahatlama geldi.
Eninde sonunda kavuşmayacak mıydık kızımıza? Millete kulak asmamaya başlayalı da neyse ki 1 hafta oldu; bu da bir gelişme.

Gerçekten bu süreçleri yaşamam gerekiyormuş, onu fark ettim.
Hani insan içindeyken anlamaz ya bazı şeyleri, olaydan uzaklaşınca görüntü daha netleşir.Sanırım bu da o hesap.
Hiçbir zaman kendimi şartlandırmamış olsam da gönlümden geçen hep normal doğumdu ama belli bir haftadan sonra kendimi sezaryene de hazırlamıştım.
Şu an doğum şeklimiz hala belli değil. Doktorum da -kadının resmen gözlerinden okuyabiliyorum- o kadar çok istiyor ki normal doğum yapmamı. Sezaryen ihtimalini ben sordukça o geçiştiriyor,ona o zaman bakarız diyor. Bu hallerini gerçekten çok seviyorum. Bir kez daha gerçekten "doktor ilgili olsun" dedim.
Elifin sağlıkla dünyaya gelmesinin onun için de ne kadar önemli olduğunu anlattı. Bugün yine içimden sarılmak geldi doktorumuza.
42. haftayı beklemeyi kendisi teklif etse biz kabul etmeyecektik; o yüzden de kararımız inşallah Elif'e bu hafta içinde kavuşmak yönünde.
Bence en önemlisi doktoruna güvenebilmek. Ben de gerçekten tecrübesine, samimiyetine, sıcaklığına, bilgisine güveniyorum doktorumuzun.
Kontrol sonrası kendimi yine bir kitapçıya ve kahveciye verdim (meyve suyu içiyorum gerçi :) Evde olup kurmaktansa dışarıda en sevdiğim yerlerde olmak bana daha bir huzur veriyor.
Bir de aklıma gelmişken hurma yiyip yürüyüş yaptım (hatta bir arkadaşımın tavsiyesiyle ananas yedim) ve "ne yapılabilir"i araştırdım. Sanırım son haftalara gelince hamile kişisi internetten en çok "doğum nasıl doğal yollarla başlatılabilir"bunu araştırıyor. İnanılmaz komik ve bir o kadar saçma bilgilere rastladım.
Sanırım bazen "olacağı varsa olur" lafına da inanmak lazım.
Hani sen elinden gelen bir şeyler varsa yap (yürüyüş gibi) ama kendini de helak etme; buna gerek yok.
Yani ben böyle düşünüyorum ama farklı düşünenlere de saygı duyarım çünkü bu herkesin kendi düşünce yapısı ve özeli.
Buraya sadece doğumla ilgili bir şeyler yazdığım için sanmayın ki sadece o an'a odaklandım.
Hayallerimde keyifli emzirmeler, kitap okumalar, parklarda koşmalar var.
Güzel şeyler düşünmeye devam etmek istiyorum.
Başka ne yazılar yazarım, ne zaman yazarım tabii ki bilmediğim için "bizim için dua edin olur mu?" diyip bu yazıyı da bitiriyorum.

HERKESE (U)MUTLU, GÜZEL, NEŞELİ, NİSAN BAHARI KIVAMINDA GÜNLER :)

Devamını oku »

5 Nisan 2014 Cumartesi

40.hafta / 2.perde

40. haftanın 2 perdeden oluşacağını hiç düşünmemiştim. Hatta 40. haftayı tamamlayacağımı da sanmıyordum, kızımız Mart ayında gelir diye düşünmüştük (biz de mart doğumluyuz diye mi acaba :P ) Ama işler hiç de planladığımız gibi olmadı, Nisan geldi. İyi ki de geldi. Seçimler geçti, çiçekler açtı ve güzel bir bahar havası kendini göstermeye başladı, yaşasın.
Bugün çok şükür tam 40 haftalık olduk. Şimdilik hala beklemedeyiz çünkü Elif canı ne zaman isterse o zaman gelsin diye anlaştık. 
Geçen yazımdan sonra gelen destek mesajları için çok teşekkürler, kendimi çok çok daha iyi hissettim.
Hatta benim için 2. perdenin -şimdilik- zihinsel süreci de değişti.

Zamanından ve şeklinden ziyade "Neeaaay Elife kavuşmaya az mı kaldıııı" şokundayım. Bunu yeni idrak etmem de ayrı bir komedi tabii. Kızım belki de bunu hissetmiştir :) İnsan hamileliğe o kadar alışıyor ki yeri geliyor hamile olduğunu unutuyorsun. Dün mesela kapının girişine çocuklar seksek oyunu çizmişler; taş atıp 1'lerden başlayasım geldi. Doktor kontrolü sonrası açık havadaydık, o da iyi oldu.
Evde olmayı genel olarak sevsem de tam da bu ara dışarıda yürüyüş yapasım, kırlarda termoslu piknik hazırlığında olasım var.
Elifle konuşmaya devam ediyoruz. Bugün hatta annem dedi ki "bak seni parklara götüreceğiz, çiçekleri seveceğiz ama koparmayacağız,onlar dalında güzel" :) Dedim anne mesajı burdan mı vemeye başladın :)) Hani öğretmen ya, bir yerden başlayayım diyor herhalde :P
İkinci perdede daha çok inşallah sağlıkla kızımıza kavuşacak olmanın heyecanı var. Böyle bir heyecanı daha önce yaşadığımı hatırlamıyorum. Hani insan hayatındaki başka şeylere de seviniyor tabii ama bu durum çok farklı bence.
Emzirme dönemi için süt arttırıcı yiyecek-içeceklerden aldık, hazırlıklar tamam.(tavsiyesi olanlar lütfen yorumda yazsın)
Kendimi zihinsel olarak hazırlamaya çalıştım önümüzdeki sürece.
Bir dahaki kontrol 2 gün sonra ve inşallah haftaya en geç bugün gibi Elifi sağlıkla kucağımıza almış oluruz. (42. haftayı beklememe kararı aldık)
Bizim kızımız da böyle muzipmiş işte ne yapalım değil mi? Zaten yüzünü de (hemen hemen) hiç göstermedi; tamamen sürpriz yani...
Doğum sonrası/loğusalık/bebek bakımı/emzirme ile ilgili güzel tavsiyelerinizi bekliyorum.
Okuduklarımdan sonra ilk yapacağım şey içgüdülerime güvenmek olacak.
Bir de -neyse ki öyle biri değilim ama- mükemmel olmaya çalışmayacağım.
Mutlu anne = mutlu bebek hem değil mi :)

HERKESE GÜNEŞLİ, GEZMELİ, HARİKA HAFTA SONLARI :)
Devamını oku »

3 Nisan 2014 Perşembe

Çalışan Hamileler için Sağlıklı Ana&Ara Öğünler

İşyerine giderken uzun bir süre öğle yemeğimi evden götürdüğümü söylemiştim; sebebi tamamen midemin başka yemekleri kabul etmemesiydi çünkü midem çok hassastı. Hatta birkaç önerim bile olmuş :)
Durum böyle olunca hamilelikteki geçişte pek de zorlanmadım.
Tek sorun insanın üşengeç yaradılışlı olması :)
O yüzden de hem sağlıklı hem pratik olanları yapmaya çalıştım.Kabul ediyorum kimi zaman kısır bir döngüdeydim ama en azından yürüyüşlerde zorlanmayacak kadar hafiftim. Bazen de pastanede keyifteydim tabii :)

Öncelikle şunu da belirteyim; bu menü tamamen benim mideme uygun hazırlandığından "az kalorili olma" gibi bir derdi hiç olmadı :) Her şey tamamen duygusal yani, aklınıza yatarsa diye yazmak istedim.
Kahvaltı:(saat:7-7.30) (dilerseniz aç iken 1 kaşık pekmez)
3 Dilim çavdar ekmeği
1 haşlanmış yumurta
Beyaz peynir / kaşar
reçel/bal
1 bardak portakal/mandalina suyu

Ara Öğün: (Saat: 10-10.30)
1 elma veya
Muz ve süt (kısaca muzlu süt) veya
Ihlamur ve ceviz/badem/fındık
Öğlen:(saat: 12-12.30)
Bulgur pilavı
Sebze yemeği ( kabak, ıspanak, kereviz, pırasa vb.) veya
Kuru bakliyat (mercimek, nohut, kuru fasülye)
Yoğurt
Ara Öğün: (saat: 15-15.30)
1 çavdarlı tost/ayran veya
Marullu/ semizotlu salata veya
1 meyve
Akşam yemeği:(18-19)
Sebze yemeği/ızgara köfte/balık
Bulgur pilavı/bazen makarna
Yoğurt
Akşam Sefası :) (canınız ne zaman isterse)
1 tabak meyve (elma, kivi, Trabzon hurması, çilek, muz, mandalina benim yediklerim)
Arada az yağlı/tuzsuz patlamış mısır (kendime torpil)

Kısa Kısa Notlarımdan:
*Bence asıl unutulmaması gereken günlük su içimi. O da 2.5-3 litre olduğunda ben kendimi daha iyi hissediyorum.
*Yemekleri akşamdan hazırlamak işin en kolayı çünkü sabahları daha da zor oluyor.
*Çantamda mutlaka siyah kuru üzüm&badem&ceviz&fındık&kayısı vb. taşıdım ki ani kan şekeri düşümlerinde hemen ağzıma atıvereyim :)
*Saatlere çok da takılmamak lazım ama en azından 2 saate bir bir şeyler yemek de lazım diye düşünüyorum.
*Ben bu programa %100 uymadım elbette;%80-85 uydum diyebilirim. Bazı günler canım sadece simit bazense sade kumpir yemek istedi; ben de kendimi zorlamadım.
*Burada güzel olan suyunu, yağını, temizliğini bildiğin bir şeyler yemek. (hele ki salatalarda)
*Bir de tavsiyem kendinize sevimli iki kap ve çatal/kaşık alın; her gün onlarla taşımacılık yapın :)
*Önerisi olan varsa yorum kısmına yazsın lütfen. Çünkü diyetisyen vb. olmadığımdan bu liste oldukça öznel.
*Şunu da söylemem lazım; bence en önemlisi sevdiğin şeyleri yemek ya da yediğin şeylerden mutlu olmak :)
Bu demek değil ki fast-food yensin(ki onlar insanı zaten mutlu etmiyor) ama tavsiye edilen her şeyi de yemeye çalışmak insanı bazen sıkıyor.
*Balık konusunda da -seviyorsanız- tavsiyem: somon :)
*Çalışıyorsanız ve vaktiniz çok olmuyorsa çavdar ekmeğine beyaz peynirli sandviç bile dışarıda yemek yemekten daha iyidir.

HERKESE SAĞLIKLI & LEZİZ YEMEKLER & MUTLU GÜNLER :)

Devamını oku »

Sevgili Oksitosin :)

Doktor olmadığım için tıbbi bilgiler yazıp kafa karıştırmaya gerek yok.
Oksitosin hormonu mutlu olduğumuzda beyinde salgılanan bir horman olup; ilginçtir ki hem aşık olduğumuzda hem de doğum eylemi sırasında kendini gösterirmiş.
Bir de doğumdan hemen sonra "ten tene temas"ın sebebi annenin oksitosin salgılaması ve rahmin çabuk toparlanmasıymış.
Oksitosin ile hurma meyvesinin arasında bağlantı var sanırım; okuduğum kaynaklarda da çok bilimsel olmasa da bu tarz bilgiler var; ben de neyseki hurmayı sevdiğimden her gün yiyorum. Ve cidden kan şekerim düşünce ya da yürüyüşten önce yediğimde çabucak toparlanıyorum.
                                                                                 ***
Sevgili Oksitosin;
Adını ilk duyduğumda "oksijen" karışımı bir şey zannetmiştim; meğerse sen bir tür "hormon"muşsun :)
hayatımıza hoş geldin diyecektim ama sen hep buralardaymışsın da bizim haberimiz yokmuş.
Bugünlerde nerelerde olduğunu bilmiyorum ama mutlu olduğum her an yanımdasın gibi geliyor. O yüzden de sana "sevgi hormonu" deniyormuş.
Umarım hayatımızda bolca olmaya devam edersin; yüzerken/yürürken/emzirme döneminde/kitap okurken/Pazar kahvaltılarında /deniz kenarında/Elifle beraberken... kısaca bizim hep hayatımızda ol,olur mu?
Bu ara belki birazcık daha fazla ortalarda görünüp doğum konusunda bize yardım edebilirsin :)
Hani belki :)

                                                                               ***
Dünkü "40. hafta" yazısına hiç de beklediğim alakasız tepkiler gelmedi; hatta genelde "yerini sevmiş annesi" dendi; mutlu oldum.
Oksitosinle ilgili yazıyı da aklıma gelmişken yazayım dedim yoksa dünden beri çok şükür daha rahatım.
Sürecimiz sağlıkla olsun, kolaylıkla ve güzellikle gelsin;
Biz bekleriz oksitosini de Elifimizi de :)

Devamını oku »

2 Nisan 2014 Çarşamba

Saftirik Greg'in Günlüğü: Ah Kalbim :)

Önce bu kitabın bana geliş hikayesini kısaca anlatayım. Saftirik Greg ile ben önceki yıllarda kuzenimden aldığım bir kitabı sayesinde tanışmıştım, sevmiştim de ama kendime almak aklıma gelmemişti :) Geçen seneki doğum günümde annem bana özel bir şey olsun diye hediye olarak "çocuk kitabı" almak istemiş. Ama ne alacağını bilememiş; kitaplığımda ne var ya da ben neyi severim bilememiş. Gitmiş bir kitapçıya ve ben kızıma kitap almak istiyorum ama okudu mu ya da sever mi kararsızım; ne tavsiye edersiniz demiş. Onlar da beni kaç yaşında düşündülerse artık "size en son çıkan Saftirik Greg kitabını verelim; tüm çocuklar bunu seviyor" demişler :) Aradan 1 sene geçti ve ben kitabın jelatinini bile açmamıştım. Hep inandığım bir şey varsa "kitabın da bir okunma zamanı" olduğudur. Yani kitaplığımı dolduruyorum ama okuyamıyorum desem de kimi zaman, bilirim ki bugün ya da seneye :) okuyacağım onları...
Saftirik Greg'in bu kitabı serinin 7. kitabıymış ama ben öncekileri okumadığım için bir kopukluk yaşamadım.
Bu kitapla ilgili söylenebilecek en güzel söz harika vakit geçirdiği ve her çocuğun mutlaka okumaktan keyif alacağı.
İçinde sadece yazı yok, sayfalarda yazılara eşlik eden oldukça neşeli çizimler de var.
Bu bile okumayı çok da sevmeyen bir çocuğa cazip gelecektir.
Bu çocuğun başına gelenler gerçekten pişmiş tavuğun başına gelmez :) Diğer kitaplarını da en kısa zamanda okumak istiyorum. Komik günlükler "Sevgili Salak Günlük", "Clarice Bean" gibi insana harika vakitler yaşatıyor.
Bir de ben utanmadan yanına film izliyormuş gibi mısır patlatmış olabilirim :)
40. haftayı güzelleştirmenin ve aslında hayatın her an'ından keyif alabilmenin bir yolu bence aşağıdaki fotoğrafta gizli; ne dersiniz?

Devamını oku »

40. Hafta

Bu yazıyı yazsam mı yazmasam mı çok kararsız kaldım. Bazı cümlelerim çevremdekileri kırar mı incitir mi acaba dedim ama yine de yazmak istedim. Geriye dönüp baktığımda hep mutlu, umutlu şeyler hatırlamak istiyorum ama bir parça içimi de dökebilirim herhalde burası kişisel bir blog olduğuna göre...
Çok şükür ki sağlıkla geldik bugünlere,birkaç gün sonra tam 40 haftalık olacağız. Tabii zaman ne gösterecek onu da bilmiyorum ama ben yine buradan bakınca neler görüyorum onları yazayım:
Daha önceki yazılarımda da söylemiştim aslında her şeyden önemlisi kişinin zihninin ferah olması, huzurlu olması. İyi bir doktor seçimi, sağlıklı beslenme (onu daz yazdım, yayınlamayı unuttum bak şimdi geldi aklıma), güzel aktivitelerle vakit geçirme vs.

Peki 40'a gelince neler oluyor?
Kim ne derse desin bir taraftan bebeğin hareketlerini güzelce hissettiğiniz müddetçe sakin kalmaya çalışıp aynı zamanda bu son günleri bekleyen o meraklı telefonlara hem de defalarca cevap vermeye sabırlı olmak anlamına geliyor-muş.
Bazıları tahmini doğum süresini 2 hafta sonraya veriyormuş, ilk duyduğumda anlayamamıştım ama şimdi "ah kafam" diyorum :)
Nankörlük de yapmayayım şimdi bu kadar çok sevenimiz olduğunu bile bilmiyordum yani iyi ki güzel insanlar var. (orası ayrı)
Bir de ne dediğini bilmeyen insanlar var ya... İşte onlara söyleyecek çok şeyim var da ben yine susuyorum. Geçen gün bir arkadaşım "susmamak lazımmış yoksa insanın içinde kalıyormuş" demişti bana. Çok haklı. Herkesin tarzı farklıdır ya kiminin cevabı hemen ağzındadır kiminin mideden gelir... İşte benimki herhalde ayaklarımdan falan geliyor; yukarı pek çıkamıyor çünkü :)
Kendimle ilgili gözlemlediğim şey,1 temel çekirdeğimin olduğu. Ona direk bir etki/tepki olmadığı müddetçe susmakla/kabullenmekle yetiniyorum ve ara ara kendime de zarar veriyorum. Ama o çekirdeğe en ufak bir taş gelse aslan kesiliyorum. Ortam yok herhalde.. Gerçi bu durumu da hayatta 1-2 defa yaşadığımdan olsa gerek insanlar bana/bize "ne sakinsiniz" derler. Bu iyi bir şey değil belki de. Yani yine sakin kalıp insanlara cevap da verebilmek lazım ama her zaman olmuyor.
İnsanlar iyi niyetli olduklarından ve arayanları tabii ki sevdiğimden ben de konuşmak istiyorum. Yalnız son günlerde iyi niyetin boyutunun biraz patavatsızlığa döndüğünü gördüm, üzüldüm.
Son dönemece inşallah geldiğimiz şu günlerde kimsenin kalbini asla kırmak istemiyorum, o sebepten de bol kitap/biraz yürüyüş/ "sağır olmaya çalış esra", "elifi düşün esra" cümleleriyle geçiriyorum.
Bir bebeğin "vaktinde" gelmek istemesinde acayip olan nedir???
Ben ki gerçekten kendimi sabırsız zannederdim-belki hala öyleyim-ama benden de sabırsız çıkıp beni de panik yaptırmaya çalışan/sanki bir şeylere "geç kalmışız" izlenimi veren arkadaşlara/dostlara/çevreme şaşırıp kalıyorum.
Elif de bu durumdan etkilenmesin diye onunla sürekli konuşuyorum; "canım yavrum, sen istediğin/hazır hissettiğinde sağlıkla gel" diyorum... Bundan daha mantıklı bir şey gelmiyor aklıma.
Bu yazı da başta dediğim gibi biraz iç dökme oldu; bozulan olduysa da oldu...
"Doğum yaklaştıkça hamile kişisi neler hisseder?" demiştim; şimdi de 40. haftanın bir genel özetini yapmış oldum.
Bana sorarsanız çok şükür her şey gayet yolunda/sağlıklı/güzel :)
İşte bu yüzden de sadece "bana sormak" lazım; ben de yazınca anladım :))

HERKESE SABIRLI/GÜVENLİ/İYİNİYETLİ/GÜZEL/NEŞELİ/GÜNEŞLİ GÜNLER :)


Devamını oku »

1 Nisan 2014 Salı

Küçük İnsanlardan Büyük Sorular, Hayli Mühim İnsanlardan Basit Cevaplar :)

BDK Yıldıray'ın kitabından sonra yine ona yakın tarzda bir kitap okumak beni çok mutlu etti. Hamileliğin 40. haftasındayız çok şükür ve hemen her gün gelen ""doğurmadın mı"lara karşı sabırlı olabilmek ve zihnimi başka şeylere yönlendirebilmek ve bunu yaparken de eğlenmek süper oldu. Daha ne isterim ki :)
Kitabı neredeyse bir solukta okudum. NTV Yayınlarının bu tarz (Cahillikler Kitabı vb.) kitapları var ama hiçbiri çocuklar için yazılmış değil. Domingo Yayınevinden çıktığını görünce şaşırdım.
Bu kitap aslında bir projenin ürünüymüş. 10 ilkokulda yaşları 4-12 arasında değişen binlerce çocuktan, yanıtını en fazla merak ettikleri soruları yazmalarını istemişler ve bu soruları alanında uzman yazar/psikolog/doğabilimci/astronot/sinirbilimci/ fizikçi/biyolog/gezgine sormuşlar. Onlar da kendi çocuklarına anlatır gibi sade bir dil ve esprili bir anlatımla bu sorulara cevap vermişler. Ve bu kitap, Birleşik Krallıktaki önde gelen çocuk koruma derneği olan NSPCC yararına hazırlanmış. İşte bu sebepten bir proje-kitap aslında.
Yaklaşık 300 sayfa boyunca bir dolu soruya verilen yanıtlar 1-1-5 sayfalık kısacık özetler halinde ve bence en güzel tarafı hiiiç sıkılmadan okunabilmeleri. Hatta ben ciddi anlamda bittiğine üzüldüm.
Hikaye/roman okumak da ayrı bir zevk ama benim gibi bilim yoksunu bir insanın 30'una ramak kala gözlerini kocaman açarak öğrendikleri de kayda değer.
Ah ah keşke okul zamanında karşıma çıksaydı bu kitaplar; ben de anlardım "şimşek nasıl oluşuyor", "su/buz/buhar ilişkisi"vb. Kısmet :)

Sevdiğim Sorular/Cevaplar:
*Solucan yememde bir sakınca var mı?
*Atom nedir'e verilen cevaptan: "Atomların içinde o kadar fazla boşluk var ki, dünyadaki tüm insanların tüm atomlarının içerdiği tüm boşluğu sıkıştırabilseydiniz, hepsini bir kesme şeker hacmine küçültebilirdiniz." :)
* Neden yetki hep yetişkinlerdedir? (Sahi, neden :)
*Pastanın tadı neden bu kadar güzel? (Ahh, ah :)
*Neden kendimi gıdıklayamıyorum?
* Arı arıyı sokar mı? (Sokuyormuş!)
* Neden tuvalete gideriz? (Bu soruyu ben de çok sorarım, hele ki son anda yetiştiysem :)
*Aslanlar neden kükrer?( Bu sorunun çok neşeli bir cevabı var ama buraya yazmayayım, merak edin :)
*Neden bazı insanlar kötüdür?'e verilen cevaptan: " Bir dahaki sefere biri size kötü davrandığı zaman, kendinize şunu sorun:' Acaba bana kötü davranan bu insan neden bu denli mutsuz? Acaba onu bana kötülük yapmaya itecek kadar üzen ya da öfkelendiren şey ne?' İşin ilginç yanı, böyle yaptığınız zaman, kendinizi o kadar da kötü hissetmeyeceksiniz."
*İyilik nereden gelir?
* Neden kızların bebeği olur da erkeklerin olmaz? :)
*Nasıl aşık oluruz? 3 tane harika cevabı var;bir tanesi:

*Neden sonsuza dek yaşayamayız?
* Hepimiz akraba mıyız? (bunu ben de çok düşünmüştüm)
* Zaman hızlı geçmesini istediğinizde neden yavaş geçer?
* Gazlı içeceklerdeki baloncuklar şişeye nasıl girer? :)
* Seyirciler gürültü yaparken sporcular nasıl konsantre olur?'a verilen cevaptan: "Konsantre olmanın en iyi yolu, çevrenizde olup biten her şeyi unutmaktır." ...
* En güçlü hayvanlar hangileridir? (Böcekler!)
* Çikolatayı kim buldu? (bulmasa iyiymiş :)
* Büyük İskender kurbağaları sever miydi? (çok güzel /mantıklı bir cevabı var)
* Çiş neden sarıdır?
* Neden sıkılıyorum? (ah, ah ne çok sordum bu soruyu küçükken..)
* Beni ben yapan nedir? (bu soruya 3 kişi cevap vermiş;bir tanesi :" Bizler kendimizi oluştururken başkaları bizi inşa eder. Başkaları bizi oluştururken, biz kendimizi inşa ederiz." !!!
***Favorim: Bir inek bir yıl boyunca osurmayıp biriktirdiği gazı bir kerede osursaydı, uzaya fırlar mıydı? :)
*Neden kardeşlerimle durmadan kavga ediyorum? (sahi neden :)
*Gökkuşağı neden yapılmıştır?'a verilen cevaptan: " Gökkuşağındaki renklerin sırasını nasıl hatırlarsınız? Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor. Şu komik cümleyi aklınızda tutmaya çalışın: Kırkayak tekerlekli sandalyesinde yoğurtlu makarnasını lüptetirken morardı :))
Makaslananlar:
Yukarıda bir kısmını yazdığım soruları bu kez komedyenlere sormuşlar. Hangisinden alıntı yapsam karar veremedim,hepsine çok güldüm. Bazıları:
* Michelangelo nasıl bu kadar ünlü oldu?
Ninja Kaplumbağalarda gerçekten iyi resim yapan bir tek o vardı :)
* Piramitler nasıl yapıldı?
Binlerce ton Toblerone'u üst üste koyarak :)
*Zaman hızlı geçmesini istediğimizde neden yavaş geçer?
Burnunuzu karıştırabilesiniz diye :)
* Hıçkırık nedir?
Kalp osurduğunda olan şey :)
*Solucan yememde bir sakınca var mı?
Annen bakmıyorsa yok :)
                                                                              ***
Bir dolu "neden"li soru okudum ve çocukların hayalgücüne hayran kaldım. Ben küçükken öyle çok soru soran biri değildim, hatırlıyorum. Aklımı kurcalayan şeyler vardı elbette ama onlar da bana kalsın şimdilik.
Sizin çocukken sorduğunuz sorular var mıydı?

HERKESE SORU SORMA CESARETİNİ KAYBETMEDİĞİ GÜNLER & MUTLU HAFTALAR DİLERİM(Z) :)

*Kitabı derleyen Gemma Elwin Harris'e de özel teşekkür...
**BDK'nın yazısını da okumak isteyebilirsiniz :)



Devamını oku »

31 Mart 2014 Pazartesi

Yılan ile Kertenkele: İki Komik Geveze :)

Bu kitabı uzun zamandır merak ediyordum. Tam da Zincir kitabından sonra farkında olmadan okumaya başladım, çevirisini Şiirsel Taş'ın yapmış olduğunu gördüm.
Kitabın yazarı Yeni Zelanda'da yaşayan; eşi, dört çocuğu, on üç torunu ve torunlarının çocuklarıyla zaman geçirmekten hoşlanan; yün eğirme, örgü örme, ağaç tornacılığı gibi renkli uğraşıları olan sevgili Joy Cowley imiş.Kitaptan önce yazardan bahsettim çünkü bu giriş yazısı çok hoşuma gitti. Aklıma sevimli bir amca ve onun hayal dünyası geldi. Kitaba da o şekilde başladım.
Yılan ile kertenkele çölün ortasında bir şekilde tanışır ve arkadaş olurlar ancak birbirlerine sürekli sataşmaktan da geri kalmazlar. İçinde onların yaşadığı maceralardan kısa kısa hikayeler var. Bazı hikayeler çok ince düşünülmüş. Sanırım en çok dikkat çekeni de çölde para bulup bu muhteşem ikilinin ticarete atıldığı hikaye. Ben de daha önce "alışverişlerde takas dönemi başlasa işimden ayrılabilir miyim?" demiştim, hatırlarsanız. O yüzden bu hikaye daha da ilgimi çekti.
Kimi zaman saflıkla kiminde de kurnazlıklarla karışık bir duygu durumu var.
Kitap "ders verme" niyetinden ziyade "keyifli bir anlatımla yaşadığımız şeyleri bize gösterme" şeklinde yorumlanabilir.
"Ne olmak isterdin?" sorusunun devamında "Belki de en iyisi neysek o olmak" cevabı çıkıyor kitaptaki bir hikayede. Farklılıkların dost olmaya engel olmadığını da görüyoruz; neticede biri yılan biri kertenkele :)

Okumayı sevmeyen çocukların da kıkırdayarak bu kitabı bir solukta bitireceklerini düşünüyorum.
Yazarın Türkçeye çevrilmiş ilk ve tek kitabıymış, umarım devamı gelir.

Devamını oku »

30 Mart 2014 Pazar

Uykuyu Depolayabilseydik :)

Kesin bu keşfi yeni anne olmuş biri yapardı :)
Ya da eşinin sızlanmalarından usanmış bir erkek :)
Kim olduğu önemli değil, neticede şimdiye kadar yapılmış olurdu herhalde.
Hamilelik haberini paylaştığım hemen hemen her anne bana "amaaan uykusuz günler/geceler seni bekliyor" dedi. Kimi bunu "bunlar daha iyi günlerin" kıvamında söyledi; kimi de "sen şimdi bol bol uyu" diye tavsiye verdi.
Haklı olduklarını biliyor(d)um da uyku dediğimiz şey henüz depolanmıyor ki, ben ne yapayım :)
32. haftalık izne ayrılıştan sonra yürüyüş, kitap okuma, film seyretme, canının istediğini yapma ve tabii ki uykun geldiyse uyuma sürecini izledim. Rahatladım. "Şunu da yapsaydım" dediğim şeyler pek az. O kadar da olsun değil mi :)
Doğuma dinlenerek girmenin önemini okudum hep kitaplarda. Yürüyüşlerde tempolu yürüyüp kendimi az yorsam da -ki bu da bir nevi kafa dinlenmesi- genelde zihnimi duru tutmaya çabaladım. Ondandır ki içimden bir dolu şey şey gelse de kendimi doldurmamak için haberlere, gündeme bakmamaya çalıştım.
Şimdilerde Elifle beraber sağa sola döndüğümüz için geceleri doğal olarak -tuvalete gitme ile birlikte- sık uyanıyorum. Bu da beni doğum sonrasına hazırlıyormuş. Mantıklı.
Peki ya uykuyu depolayabilseydik, hiç düşündünüz mü neler olurdu?
Muhtemelen bunu keşfeden kişiye Nobel ödülü verilir, anneler tüm birikimlerini bu depoyu alabilmek/saklayabilmek için harcardı. Uyumayan bebelere de çaktırmadan birkaç doz verilir, bazı günler rahat edilirdi.

Uykuya çok düşkün biri değilim neyse ki. Tek sorunum çok uykusuz kalınca gelen baş ağrıları. O yüzden ben şimdiden -herkesin tavsiye ettiği gibi- bolca uyuyayım da doğumdan sonra "iyi ki uyumuşum o zamanlar" diyeyim :) Yani bana söylenen şeyin mantığı bu olmalı :) Ya da ben böyle atıp tutmayayım da bir de doğumdan sonra-inş.- konuşayım. Bakalım o zaman neler diyeceğim size.

HERKESE MUTLU TATİLLER & KALİTELİ UYKULAR DİLERİM(Z) :)
Devamını oku »

29 Mart 2014 Cumartesi

Her Hamile (lik) Kendine Özel :)

İlk fark ettiğim şeylerden biriydi bu; ben/biz kendimize özeldik.
Gerek fiziksel gerekse zihinsel açıdan.
Haftalık gelişmeleri neymiş diye merakla bakıyordum(k) ama biliyorum(k) ki tüm bu bilgiler sadece genel bir çerçeve.
Hele ki bir başkasıyla kendimi hiç kıyaslamadım; kıyaslamamaya çalıştım desem belki daha gerçekçi.
Ama şu da var ki bazı kiloları duyduğumda "ooo ben o kadar almam" demiştim :) Fazlasını bile aldım hehe :)  İlahi adalet herhalde... Sonradan zaten bu kilo işini bıraktım. Madem ben/biz sağlıklı beslenmiş ve düzenli yürüyüş yapmıştık; gerisi de canımız sağ olsundu(başka ne diyeyim değil mi :)
İnsanların kaçıncı haftada ne yaşadıklarını duymaktan/dinlemekten bazen o kadar sıkılıyordum ki sanki ortada bir yarış vardı ve ben bazen geriden geliyor bazen ileriden gidiyordum,ortası yok...
Kıyaslama dediğimiz şey bence durum ne olursa olsun insana kendini kötü hissettiriyor. Bunu bazen ben de yapıyorum ve sonra karşı tarafın hislerini düşünüyorum. İşte o an kendimi çok bencil hissediyorum. Neden insanlara bir "üstünlük" kurmaya çalışırız ki? Hele ki bunu "iyi niyetle" yapıyorsak... Başkalarını bilemediğim için bu soruyu kendime sordum, neticede ben de sütten çıkma ak kaşık değilim. Bazen çok farkında olmadan yaptığımı bazen de karşı taraf beni üzmüşse bilinçaltımın ondan intikam almak istediğini anladım. Her ikisi de kötü elbette ama kendime bir nebze olsun dürüst oldum :)
Gelelim hamilelikteki durumlara...
"Hamileyim" deyip her şeyin ardına saklanmamaya çalışsam da bazen elinde olmayan iniş-çıkışlar var. Hele ki ilk zamanlardaki duygu durumları.
İşte tam ona benzer şeyler de son haftalarda yaşanıyor. Ara dönemdekileri şimdilik sallayalım :)
Dün kontrolden sonra maşallah kızımız iyiymiş diye ağladım :) Sonra yağmur yağdı, ona sevincimden ağladım ama annem de dışarıdaydı (şemsiyesi de vardı ama) acaba ıslandı mı diye ağladım :) E tabii rahatladım :)
Bu satırları birkaç ay/yıl geçince okuduğumda kendime gülerim herhalde, şimdiden sizin bana güldüğünüz gibi...
Kaynak: burada
Her hamilelik tam da bu sebepten kendine özel.
"E ben bu haftada şunları yaşamıştın, amaaan sende o da mı yok" gibi cümlelere gülsem mi kızsam mı ne yapsam bilemiyorum.
"E sen bu haftalarda yağmur yağıyor diye ağlamamışsındır da" diye cevap veresim geliyor :)
Demiyorum tabii, nazikçe gülümsüyorum.
Bu satırları okuyan sevgili hamiş arkadaşlara da tavsiyem kendilerini "bir acayip özel" hissetmeleri ve gerçekten başkalarıyla kıyaslamamaları.
Bence böylesi daha güzel :)
Siz ne dersiniz???

Devamını oku »