Bazı annelerin sıcaklığını, samimiyetini yazılarından ve paylaşımlarından hemen hissediyorum. Onlardan biri de Elvan. Blog sayesinde yolumuz kesişti, tatlı oğlunu takip ediyordum ama tecrübeli bir anneden güzel notlar da almak isteyince çaldım kapısını :)
Elvan Merhaba,
Esracığım merhaba;
Şu sıralarda tembel bir anneyim. Sorulara çok geç yanıt verebildiğim için beni affetJ
2011 yılında blogumu isim annesi sevgili “senin bebeklerin” Dilek'in desteği ile açtım. Her ne kadar şuanda hiç yazmıyor olsam da
blogumun yeri çok ayrı. Bir gün ona tüm
benliğim ile döneceğim inşallah.
“Harikalar Atölyesi “ ile blog
ismi ile başladığımız yola 1 yıldır tescilli markam olarak devam ediyoruz. Bu yıl logomuda yaptık, artık sırada ufak
ufak şirketleşme adımları var.
Davşanlarımı çok zevk ile
yapıyorum, sanıyorum bu yüzden hepsi
ayrı bir güzel J)
Severek yapılan aş ve iş hep bereketli ve güzel olurmuş. Davşanlar sadece dağın
bir yüzü .Benim Harikalar Atölyem de runner,
bebek şekeri, bebek battaniyesi, gelincik panolar,cüzdan, bez çanta, ayakkabı
çantası, aplike duvar panoları, lavanta keseleri, taçlar, tokalar,keçe bardak
altlıkları, vb..el yapımı bir çok ürün var. Bütün bunları yaparken en büyük
destekçilerim eşim ve oğlum. Oğlum da ticaret aşkı çok fazla, ben yapayım o
satsın J
İnşallah önümüzdeki günlerde ufak bir
şirket olacağım, o vakit işin başına eminim 9 yaşında patron Yağız Erk geçecekJ
Annelik maceran nasıl başladı?
Benim annelik maceram evliliğimin
7. Yılında başladı. 31 yaşında anne
oldum. Hem de her şeyden ümidimi kesmiş
benim çocuğum olmuyor demişken. Yapılan hiçbir şey olumlu sonuçlanmamışken, doktorum artık
yapılacak bir şey yok demişken, ben kendimi bu fikre alıştırmaya başlamışken
bir sabah kalktım ve adetimin geciktiğini anladım. Hem de baya bir gecikmişti,
kullandığım ilaçlardan olabilecek bir düzensizliğe hazır olmamı söylemişti
doktor ama bu kadar imkansız gibi geldi bana. Hemen kalktım ve evde bir yerler
de duran bir test buldum ve şok... Hemen üzerimi giyinip hastaneye gittim, bütün
yol boyunca, test sırasında , sonuç alınıncaya kadar hep dualar ettim içimden ne olur yanlış
olmasın diye. Ve 7. Yılda ben artık
hamileydim…
Hamileliğim sıkıntısız geçti,
doktorum bana ilk gördüğü gün itibari ile sürekli konuş onunla dedi ve ben
bebeğim ile sürekli konuştum. Cinsiyet belli oluncaya kadar bebeğim diyerek,
cinsiyeti belli olunca oğlum diyerek sürekli işledim onu J
-Oğlum annesini hiç üzmeyecek
-Oğlum geceleri hiç ağlamayacak,
-Oğlum hiç gaz sorunu yaşamayacak J
-Oğlum yemeklerini hep
yiyecek……..
Hiç aşermedim ve hiç ağrım sızım
olmadı. Doktorum her ay beslenme tablosu ve veriyordu ve ben o kriterlere göre
beslendim.
36. haftaya girdiğimizde artık
yavaş yavaş eşyaları tamamlanmaya başlamıştı, odasının boyanması ve yerleşmesi
kalmıştı. 17:30 da doktor kontrolümüz
vardı ve babaanne ve dedemiz ile doktorumuzu gittik. Doktor daha ultrasona
bakar bakmaz bana sancım olup olmadığını sordu . ben de kasılma bile yoktu .
Bir daha NST ye aldı ve yine aynı soru geldi “sancı azda olsa yok mu?” “Hayır ,
yok”. Terslik olduğunu anladım ama sormaya korkuyorum. En sonunda doktorum “doğum başlamış neredeyse , kafası görünüyor
“dedi. Olduğum yerde kaskatı kesildim, oda hazır değil, ben çantamıhazırlamadım, ben ondan nasıl ayrılacağım?
Kafam karmakarışık olmuştu. Sonra doktorum eve dönmeme izin verdi, eğer sabaha
kadar bir sancı olmazsa sabah hemen doğuma alınacağımı söyledi. Gece eşim ve
kız kardeşi odayı boyayıp yerleştirdiler. Zaten uzun süre benim odamda kalacağı
için odasını yeni boyalı olmasının sakıncası yoktu. Ben ise sabaha kadar sürekli konuştum oğlum ile, ama içimde çok büyük
korku oldu ya onu koruyamazsam, ya ona mutlu bir hayat veremezsem…
Sabah hastaneye gittim, sezaryen
ile doğum oldu. Sabah bir bardak çay içtiğim için benim doğum öğlene kaldı ve
12:44 de 3,680 kg 42 cm .büyüklüğünde bebeğim dünyaya geldi. Doktorum süperdi.
Ben ne kadar baygın kalacağımı sorduğumda bana doğumdan hemen sonra
ayılabileceğimi azda olsa oğlumu göstereceğini söyledi. Gerçekten de öyle oldu,
doğduğu an gördüm ve tekrar bir süre sonra gözlerim kapandı.
13:15 gibi odadaydık ve ben ayık
bir vaziyette oğlumu bekliyordum, prensim ile ilk kavuşmamız , ilk
saniyelerimiz anlatılamaz. Odanın kapısında 3 metre yatağa mesafe varken bana
300 km gibi geldi, Allahım yavaşlatılmış film gibi yürüyordu bebek arabasını
getiren hemşire. Kucağıma verdiklerinde, siyah saçlı, kıpkırmızı suratlı bir
can bana bakıyordu. Sağ yanağında ip gibi bir et beni ve etrafında belli
belirsiz 3 tüy vardı.Fazla vitaminden kaynaklı olmuş, ama sabaha minik ben
düşmüştü. İlk gecemiz hiç sıkıntısız
geçti. Taburcu olup eve geldik , bebeğimi aldım babaanne , dede, halası ile beraber yaşadığımız evimizi her odasına
kadar gezdirdim anlattım. Sonra odamıza
gittik ve evimizin minik canı artık bizimle diye Allahıma hep şükrettim.
Biz evde 5 kişiydik zaten, sezaryen olmasına karşın ne bir ağrım ne bir
sızım vardı, eve geldiğimiz yani doğumun 2. Günü itibariyle ben hep kendi işimi
kendim gördüm. Evde büyükler vardı ama hiçbir zaman işime karışmadılar, buda
iki taraf içinde işleri kolaylaştırdı tabii. Hani demiştim ya oğlum ile sürekli
konuştum diye işte ben onun faydasını sanırım çok gördüm, çünkü bebeklik
döneminde hiç zorlanmadım. Sadece baştan
beri tek bir şey söylememişim “oğlum annesini emecek” , hiç emmedi L İçimde kalan en büyük
ukde, en büyük sızı budur. Çok istedim çok uğraştım ama hiçbir şey fayda etmedi.
6 ay boyunca damla damlada olsa vermeye çalıştım. Ama bu altı aylık süre
normalde sürekli emen bir bebeğin 1 aylık emdiği süte ancak denk gelir…
Yağız Erk 6 aylıkken ben çalışma
hayatına döndüm, zaten büyükler ile beraber olduğumuz için bakıcı yada kim
bakar derdim yoktu. Tek sorunum oğlumu küçücük bırakmış olmamdı. İlk iş günümün
akşamında eve döndüm Yağız Erk’ imi
kucağıma aldım, ama çocuk benim yüzüme bakmıyor, “oğlum” diyorum kafayı
çeviriyor, ben ağlamaya başladım sarıldım ama hiç tepki yok, altı aylık bir
bebek bana kızmış yüzüme bakmıyordu. İlk
gece çok ağladım, çok üzüldüm ama Alahıma şükür ettim hep. Bebeğim güvenilir
ellerde iyi bakılıyordu. Akşamları
gelince sadece ve sadece onunla ilgilendim hep, hala da öyleyiz. Evi dağıtması,
oyuncakları yayması, koltukları çizmesi benim için hiç sorun değildi, gerçi
hala değil J
İlkokula 5,5 yaşında başladı
şimdi ilkokul 3. Sınıfa gidiyor, hala annesinin tontişi (ki zayıf bir çocuk),
hala bebeği sanırım hep öyle kalacak. Sabah 08.30 da evden çıkıp akşam 17:00 de
eve giriyor benim oğlum, bir nevi benim gibi mesai yapıyor. Dedesi onu eve
getiriyor yarım saat bir saat sonra ben evde oluyorum, e tabii ödevler
başlıyor. Zaman bizim zamanımız değil biz okuldan gelir hemen ödev yapar
atardık kendimizi kapı önlerine. Maalesef benim oğlumun o şansı yok, müstakil
bir ev ve etrafta arkadaşı olabilecek kimse olmayınca o zevkten mahrum kaldı.
Ders çalış ,kitap oku, bir bakıyorsunuz
zaman geçmiş. Bu çocuğun oyuna ihtiyacı var, eğlenmeye ihtiyacı var. Tüm gün
okul eve gel ödevler, testler robotlaştırıyoruz neslimizi. Ben elimden
geldiğince yapmaya çalışıyor olsam da asla yaşıtı bir arkadaşının yerini
tutamam. Evde saklambaç oynamak serbest, futbol oynamak serbest, koşmak
zıplamak serbest, müziğin sesini sonuna kadar açmak serbest. Eğer benim davşanlarım ve / veya diğer
siparişlerim var ise kuruluyoruz salonda basanın birer uçlarına, o ders
çalışıyor ben el işi yapıyorum. Odasında
çalışma masası sadece arabalarına otopark olarak kullanılıyor. Onu mutlu edecek
olan ile onu şımartmayacak olanı ne isterse yapmaya çalışıyorum. İstiyorum ki
hep güzelliklerle çocukluğunu ansın.
Çadır isterse çadır kurup, yer yatağı istediğinde yer yatağı yapıp,
hatta “yer sofrasında yemek çok güzel olmalı “ düşüncesine yer sofrası kurarak
mutlu etmeye çalışıyorum. Elime test
kitabı alıp “hadi gel parkta test çözelim” talebimi asla “öff yine mi ders”
diyerek reddetmedi, evde test dediğim zaman ayağa kalkan çocuk parkta test dediğimde
uçarak yapıyor J
Zaten genel olarak asla huysuz , uyumsuz bir
çocuk değildir, doğru bildiğinden asla şaşmaz sonuna kadar direnir. Bana her konuda yardımcıdır, hatta
arkadaşlarının hiçbirinin olamadığı kadar annesine yardımcı bir çocuk. Paylaşmayı sever ama malının
kıymetini çok iyi bilir. Çok hisli, çok duyarlı bir çocuktur. Bütün bu
özellikleri alma sebebini hiçbir zaman
sorduğu soruya başımdan atmak için geçici cevap vermediğim , hiç sıkılmadan
her şeyi ona anlayabileceği şekilde anlattığım için , en çokta empatiyi ona
aşılamaya çalışmama bağlıyorum.
Yağız Erk’ten önceki hayatını hatırlıyor musun :)
Yağız Erk’ ten önceki hayatım
benim için gerçekten fluJ Her şey
Onun ile netleşti. Ben 7 yıl boyunca yılda 2 defa yaptığım o ultra lüks tatillerin
hiçbirini hatırlamıyorum, hiçbir gezmemi net aklıma getiremiyorum. Bana hangi
oteli tavsiye edersin diye sorduklarında şu anda Yağız Erk in en mutlu olduğu
yeri tavsiye ederim J
Bugüne kadar yaşadığın mutlu bir an dediklerinde direk Onun ile olan bir
şeyleri düşünüyorum, Rabbime bin şükür…
Aslında bu devirde çocuk
yetiştirmek zor iken İstanbul gibi bir şehirde olmak hem çok zor, hem
avantajlı. Küçük bir şehirde büyümüş bir
anne olarak evladını büyük şehirde yetiştirmek zor. İşten çıkıyorsun ulaşım seni mahvediyor
saatlerin yollarda geçiyor. Gidiyorsun
yorgun argın, bütün gün seni bekleyen evladına 2-3 saati zor ayırıyorsun. Diğer
yönden bakarsak sosyal aktivite küçük şehre göre çok çok fazla. İstesen her
daim bir tiyatro, bir eğlence bir çocuk organizasyonu bulabiliyorsun. Aslında
bu bence büyük şehir olayından çok çalışan anne - ev hanımı anne olarak kıyaslanabilecek bir durum L
Çocuk yetiştirme konusunda
faydalandığım kaynak çoğunlukla internet oldu. O da yalnızca hikaye kitaplarını
araştırma, evde çocukla yapılabilecek aktivitelere bakmak ile kaldı. Yoksa ateşi çıkınca ne olur, şu nedir bu nedir
hiç araştırmadım. Yaşayıp öğrenmek daha kalıcı fikirler veriyor insana.
Yağız Erk ile ilgili ne gibi hayallerin var?
Yağız Erk ile ilgili hayalim
değil de dualarım var, inşallah dinine, vatanına, ailesine bağlı, hep
şükretmeyi bilen , attığı adımlarından
emin olan ve mutlu olduğu işi yapan, mutlu olduğu insanlarla yaşayan,
çevresine huzur veren bir insan olsun . Bugüne kadar hiç doktor olsun, pilot
olsun, polis olsun vb.. diye hiç hayal kurmadım gerçekten.
Şimdi ki çocuklara çok
üzülüyorum. Asosyal çocuk görmek beni çok üzüyor, biraz öncede bahsettiğim gibi
ben sosyal bir birey yetiştirmek için kendimce çok çabalıyorum. Evde “al ipad i yeter ki sus”, “aç tv'yi oyalansın”
mantığını sevmiyorum. Tv de
seyrediyor, ipad ile de oynuyor bu engellenemiyor ama önemli olan bunların
hayatında vazgeçilmez olduğunu düşenmesini engellemek. Bahçede çizmelerini giyip dedesine yardım
etmesini çok istiyordum bu yıl başladı ufak ufak. Üstü kirlensin yırtılsın ama
zevk alsın. Bir bayram sevincini
yaşamayı bilmeli çocuk, her bayram muhakkak yeni kıyafetlerini özellikle onun
istediklerini alırım ki bayramın tadı farklı olsun onun için. Bayramda erken
kalkmalı, büyüklerinin ellerini sırayla öpmeli ve bütün aile bir arada kahvaltı
masasında olmayı anlamalı diye hepsini yapıyoruz beraber. Ben hala onu sırtıma
alıp deli gibi zıplayarak dans ediyorum evin ortasında, biliyorum çok zevk
alıyor “komik dans”tan. Babasının misketleri hala duruyor ve oğlum
onlarla oynadı, belki sokaklarda arkadaşları ile değil ama evde bizimle oynadı.
Kızma birader, tombala hala bizim evde sık sık oynanır. Ne kadar ortak
paylaşımlı zaman geçerse o kadar uzak oluyorlar teknolojiden. Belki de bizler itiyoruz evlatlarımızı
teknolojik cihazlara, daha minnacık bir
çocuk için “ay sanki büyük insan gibi çat çat oyun oynuyor maşallah telefonda”
diyerek böbürleniyoruz.
Anne adaylarına ve acemi annelere
tavsiyem, size yapılan tüm tavsiyeleri
dinleyin, belki o gün değil ama bir gün lazım olur. Ama sınırınızı siz çizin ve kimsenin
geçmesine izin vermeyin J Mutlu bir çocuk için sizde çocuk olmalısınız.
Çocuğunuzun telefon, tv, pc gibi
teknolojiden çok anne babaya ve sevgiye ihtiyacı olduğunu unutmayalım...